SAĞLIK
Rektör Özkan, Yale’de Türkiye’nin sağlık alanındaki başarısını anlattı 27 Kasım 2024 Çarşamba - 12:31:07 Akdeniz Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Özlenen Özkan, Yale’de gerçekleşen Amerikan Rekonstrüktif Transplantasyon Derneği Kongresi’nde Türk sağlık sisteminin uluslararası ölçekte fark oluşturan gücüne dikkat çekti. Akdeniz Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Özlenen Özkan, Amerikan Rekonstrüktif Transplantasyon Derneği’nin (ASRT) 2024 Kongresi’nde Türkiye’yi temsil etti. Amerika Birleşik Devletleri’nin Connecticut eyaletinin New Haven kentinde bulunan Yale Üniversitesi’nde düzenlenen kongreye, doku nakli alanında dünyanın önde gelen bilim insanları ve cerrahları da katılarak deneyimlerini paylaştı. Türkiye’den davet edilen tek konuşmacı Türkiye’den davet edilen tek konuşmacı olan Akdeniz Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Özlenen Özkan, dünyanın ilk rahim, Türkiye’nin ilk yüz ve çift kol naklinin de aralarında olduğu Akdeniz Üniversitesi’nde Prof. Dr. Ömer Özkan’ın ekip liderliğinde gerçekleşen 12 öncü doku nakli hakkında bilgi verdi. Prof. Dr. Özkan’ın konuşması, rekonstrüktif transplantasyon alanında çalışan akademisyenler, cerrahlar ve sağlık profesyonelleri tarafından büyük ilgi gördü. Doku naklinde Akdeniz Üniversitesi’nin benzeri yok Akdeniz Üniversitesi’nin her üç alanda da nakil yapan tek merkez olduğuna dikkat çeken Rektör Prof. Dr. Özlenen Özkan, bu anlamda uluslararası katılımcıların büyük ilgi gösterdiğini söyledi. Akdeniz Üniversitesi’nin bu başarısının deneyimli kadrosu ve güçlü altyapısı kadar devletin verdiği destekle gerçekleşebildiğini vurgulayan Rektör Özkan, devlet desteğinin önemine dikkat çekti. Türk sağlık sistemi dünyaya örnek Kongrede tartışılan ana konulardan birinin organ ve doku nakillerinde finansman modelleri olduğuna değinen Rektör Özkan, “Dünyada bu tip nakilleri gerçekleştiren merkezlerde alanında ilk olan nakiller, genellikle araştırma ve geliştirme bütçeleriyle (grant) finanse ediliyor. Ancak bu operasyonların devamlılığı için gereken kaynaklar birçok ülkede çok sınırlı. Türkiye’de ise devlet desteği sayesinde bu nakillerin ücretsiz olarak yapabiliyoruz. Devletimizin sağladığı bu destek, hastalarımıza hiçbir ek yük getirmeden, dünya standartlarında sağlık hizmeti sunmamızı sağlıyor. Türkiye’nin bu başarısı, dünya genelinde büyük bir takdirle karşılanıyor” ifadelerini kullandı.
27 Kasım 2024 Çarşamba - 12:28 Bu belirtiler, akciğer kanserinin habercisi olabilir SAMSUN (İHA) – Göğüs Cerrahisi Uzmanı Doç. Dr. Hüseyin Ulaş Çınar, nefes darlığı, öksürük, kanlı balgam, istemsiz aşırı kilo kaybı gibi belirtilerin, akciğer kanserinin en önemli habercisi olduğunu söyledi. Akciğer kanseri, dünyada en sık ölüme neden olan hastalıkların başında geliyor. Beyin, kemik, karaciğer gibi hayati organlara da sıçrama riski bulunan hastalıktan korunmak için yapılması gerekenleri sıralayan Doç. Dr. Hüseyin Ulaş Çınar, hem tanı hem tedavi hem de hastalıktan korunmak için yapılması gereken hususlara değindi. Dünyada en sık ölüme neden olan hastalıkların başında akciğer kanserinin geldiğine dikkat çeken Medicana International Samsun Hastanesi Göğüs Cerrahisi Uzmanı Doç. Dr. Hüseyin Ulaş Çınar, “Akciğer kanseri, akciğer dokusunun normal hücrelerinin anormal ve kontrolsüz bir şekilde oluşmasıyla ortaya çıkan önlenebilir bir hastalıktır. Akciğer dokusunda oluşan bu kanser hücreleri zaman içerisinde akciğere yakın dokulara yayılabildiği gibi hayati beyin, kemik, karaciğer gibi uzak organlara da yayılabilen ölümcül ve hızlı ilerleyen bir hastalıktır. Akciğer kanseri tüm dünyayı yakından ilgilendiren bir hastalık. Dünyada en sık ölüme neden olan hastalıkların başında geliyor. DSÖ verilerine göre de yılda 2 milyon kişi bu hastalıktan hayatını kaybediyor” dedi. “Nefes darlığı, öksürük, kanlı balgam, istemsiz aşırı kilo kaybı en önemli belirtiler arasında” Kansere özgü olmayan belirtilen hastalığın en önemli habercisi olduğuna değinen Doç. Dr. Hüseyin Ulaş Çınar, “Akciğer kanserinin en önemli belirtileri nefes darlığı, öksürük, kanlı balgam, istemsiz aşırı kilo kaybı gibi kansere özgü olmayan belirtilerdir. Bundan dolayı hastalar geç tanı almakta ve geç doktora başvurmaktalar. Akciğer kanserine özel olarak düşünebileceğimiz kanlı balgamda mutlak bir hekim tarafından hastaların görülmesi, tanının netliği açısından da mutlak bir akciğer grafisi veya bilgisayarlı tomografi ile değerlendirilmesi önerilmekte. Akciğer kanserinden şüphelenildiği zaman ilk önce radyolojik tetkikler ile bu şüphenin doğrulanması gerekiyor. Ondan sonra biyopsi, biyopsi sonrası da hastaya kanser tanısı konulmuşa genel olarak hastalığın vücuttaki durumunu değerlendirmek için evreleme ve metastaz durumunu ortaya çıkartıyoruz” diye konuştu. “Akciğer kanseri önlenebilir bir hastalık” Yaşam kalitesine dikkat edilmesi ve düzenli muayenelerin hastalığın önlenmesinde önemli olduğuna da değinen Doç. Dr. Çınar, “Bu kanser türünde tedaviyi belirleyen en önemli etken tümörün cinsi. Genel olarak tümörler 2 başlıkta incelenir. Akciğer kanserinde küçük hücreli ve küçük hücreli dışı olarak ele alınıyor. Küçük hücreli tümörlerde tedavi daha çok kemoterapi, radyoterapi olurken, küçük hücreli dışı tümörlerde erken evre akciğer kanseri ise hastalar, en önemli tedaviyi cerrahi tedavi oluşturmakta. Akciğer kanserinin en önemli risk faktörleri arasında tütün ve tütün ürünlerine maruziyet gelmekte. Bunun yanında asbest, radon gazı, kimyasallar, toz ve gaz dumanlarının inhalasyonu, hava kirliği ve genetik faktörler de akciğer kanserinin başlıca risk faktörleri arasında. Akciğer kanseri önlenebilir bir hastalık. Sigara kullanma alışkanlığının kullanılması ile birlikte toplumda bu tür ölümcül hastalıkların zaman içerisinde giderek azalacağını düşünüyoruz” şeklinde konuştu.
27 Kasım 2024 Çarşamba - 12:03 Van’da aynı anda 3 yemek borusu kanseri ameliyatı Van Eğitim ve Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi Kliniği, aynı gün içinde 3 özofagus (yemek borusu) kanseri hastasını ameliyat ederek önemli bir başarıya imza attı. Doğu Anadolu Bölgesi’nde yaklaşık 3 milyon kişiye sağlık hizmeti sunan Van Eğitim ve Araştırma Hastanesi, kurduğu Genel Cerrahi Anabilim Dalı ile zorlu ameliyatları gerçekleştirmeye devam ediyor. Yaklaşık 8 ay önce faaliyete başlayan klinik, ciddi hazırlık ve koordinasyon gerektiren yemek borusu kanseri ameliyatlarında bir ilke imza attı. Hastane tarihinde ilk kez aynı gün içinde 3 farklı ameliyathanede eş zamanlı olarak gerçekleştirilen yemek borusu kanseri ameliyatları, uzman hekimler ve deneyimli ekiplerin çabasıyla başarılı bir şekilde tamamlandı. “Ne Türkiye’de ne de dünyanın bir yerinde duydum” İHA muhabirine konuşan Genel Cerrahi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Sebahattin Çelik, özofagus kanserinin bölgede sık görülen bir hastalık olduğunu belirtti. Hastanenin donanımlı altyapısı ve uzman cerrah kadrosu sayesinde hastaların tedavisinin mümkün olduğunu ifade eden Prof. Dr. Çelik, “Bugün üç özofagus kanseri hastamızı aynı anda, üç farklı ameliyathane odamızda ameliyat ediyoruz. Cerrahlarımız kapalı yöntemlerle, açık yöntemlerle ve hibrit yöntemlerle bu ameliyatları gerçekleştirebiliyor. Bir günde, üç özofagus kanseri hastasının aynı seansta ameliyat edildiğini ne Türkiye’de ne de dünyanın bir yerinde duydum. Bugün de laparoskopik torakoskopik özofajektomi yapıyoruz. Diğer odalarda da meslektaşlarımız bu ameliyatları gerçekleştiriyor" dedi. “Kadınlarda daha sık görülüyor” Özofagus kanserinin bölgede daha çok kadınlarda görüldüğünü ve genellikle 50-60 yaş grubunu etkilediğini, ancak bu kez ameliyat edilen hastaların genç yaşta olduğunu dile getiren Çelik, sözlerini şöyle sürdürdü: "Burada önemli olan, kanseri engellemektir. Ameliyat etmekten ziyade koruyucu önlemler almak çok daha kıymetli. Hastalarımız kanser olduktan sonra da, hastanemizin donanımlı altyapısı sayesinde tedavilerini merkezimizde rahatlıkla yapabiliyoruz." Genel Cerrahi Uzmanı Op. Dr. Fırat Aslan ise yemek borusu kanserinin bölgedeki yaygınlığına dikkat çekerek, "Bu hastalıkta tümörlerin bulunduğu yere göre cerrahi prosedürlerimiz değişiyor. Bugün ameliyat ettiğimiz üç hastada da farklı cerrahi prosedürler uygulandı. Bölgemizde yemek borusu kanserinin sık görülmesinde ailevi, genetik faktörlerin yanı sıra çevresel ve beslenme alışkanlıkları etkili. Özellikle otlu peynir ve sigara tüketiminin bu hastalığın oluşumunda büyük bir rol oynadığını gözlemliyoruz" diye konuştu. “Türkiye’de aynı anda yemek kanseri ameliyatı yapıldığını düşünmüyorum” Yemek borusu kanseri cerrahisinin zorluğuna vurgu yapan Genel Cerrahi Uzmanı Op. Dr. Mehmet Kadir Bartın da, “Yemek borusu kanseri, Van Gölü Havzası’nda sıkça gördüğümüz üst sindirim sistemi kanserlerinden biri. Cerrahisi A grubu olan, yani oldukça büyük ve kompleks bir ameliyattır. Türkiye genelinde aynı anda üç yemek borusu kanseri ameliyatının yapıldığını düşünmüyorum. Bu, hem bölgemizdeki hastalığın yaygınlığını hem de bu tür ameliyatların gerekliliğini ortaya koyuyor" ifadelerini kullandı.
‘Koroner BT anjiyografi ile kalp damar hastalıkları erken teşhis edilebilir’
15 Kasım 2024 Cuma - 11:36 ‘Koroner BT anjiyografi ile kalp damar hastalıkları erken teşhis edilebilir’ Koroner arter hastalığının dünyadaki ölümlerin en sık nedeni olduğunu belirten Kardiyoloji Uzmanı Dr. Mustafa Yaşan, “Çok kesitli bilgisayarlı tomografi (BT) teknolojisinin gelişmesi ve bu konuda tecrübenin artması ile birlikte, koroner BT anjiyografi kalp damar hastalıklarının tanısında kullanılabilen güvenli bir yöntem haline gelmiştir” dedi. VM Medical Park Samsun Hastanesi’nden Kardiyoloji Uzmanı Dr. Mustafa Yaşan, koroner BT anjiyografi hakkında bilgilendirmelerde bulundu. Koroner BT anjiyografinin en önemli avantajının çok hızlı olarak yapılabilmesi olduğuna dikkat çeken Uzm. Dr. Yaşan, “Üstelik hasta açısından son derece konforludur, hastanede yatış gerektirmemektedir. Ayrıca kalp damar duvarının değerlendirilebilmesi, kritik darlık olmasa bile damar duvarındaki yağ plaklarının içeriğini göstermesi BT anjiyografinin en önemli üstünlükleridir” ifadelerini kullandı. “Koroner BT anjiyografi 1 dakika içinde çekilebilir” Çekim sırasında hastaya otomatik enjektör ile yüksek hızda damardan (serum verilmesi için kullanılan basit damar yolu kullanılır) kontrast madde enjeksiyonu yapıldığını söyleyen Uzm. Dr. Yaşan, “Çekim süresi genellikle 1 dakikayı geçmez. Öncesinde hastanın kalp hızı yüksek değilse bir hazırlık da gerektirmeyen pratik bir yöntemdir” açıklamasında bulundu. "Risk grubunda olup şikâyeti olmayan hastalar en sık kullanılan grup” Şikâyeti olmayan ancak koroner arter hastalığı açısından risk faktörü taşıyan hastaların (sigara kullanan, şeker veya tansiyon hastalığı olan, ailesinde erken yaşta kalp krizi ya da ani ölüm olan hastalar) koroner BT anjiyografinin en sık kullanıldığı hasta grubu olduğunu belirten Uzm. Dr. Yaşan, “Düşük ve orta riskli olup atipik şikâyetleri olan hastalarda da koroner BT anjiyografi kullanımı ile kalp damar hastalığı dışlanarak gereksiz invaziv anjiyografi yapılmasının önüne geçilebilir. Daha önce koroner By-Pass ameliyatı olmuş ya da stent takılmış ve damarlarda ya da stentlerde yeniden tıkanıklık şüphesi olan düşük riskli hastalarda güvenle BT anjiyografi uygulanabilir. Kalbi besleyen koroner arterler dışında aort, damarını değerlendirmek amacıyla da kullanılabilir” diye konuştu. “Çekim sonrası bol su tüketilmeli” Çekim sonrası kullanılan kontrast maddenin dışarı atılımını kolaylaştırmak amacıyla bol su tüketilmesi gerektiğini söyleyen Uzm. Dr. Yaşan, “Bunun dışında kişiler normal hayatlarına devam edebilirler” şeklinde konuştu.
Dr. Boran “Dünyada en çok ölüme yol açan kanser tipi akciğer kanseridir”
15 Kasım 2024 Cuma - 11:15 Dr. Boran “Dünyada en çok ölüme yol açan kanser tipi akciğer kanseridir” DÜZCE(İHA) – Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Cerrahisi Anabilim Dalı Başkanı Dr. Öğr. Üyesi Mertay Boran, Akciğer kanserinin şu an tüm dünyada en çok ölüme yol açan kanser tipi olduğunu söyledi. Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Cerrahisi Anabilim Dalı Başkanı Dr. Öğr. Üyesi Mertay Boran, 17 Kasım Dünya Akciğer Kanseri Günü dolayısıyla bilgilendirmede bulundu. Normal akciğeri oluşturan doku ve hücrelerden köken alan hücrelerin ihtiyaç dışı kontrolsüz çoğalması ile oluşan tümör dokusunun akciğer kanseri olarak adlandırıldığını ifade eden Dr. Mertay Boran, “Akciğer kanseri hızlı çoğalan hücrelerden oluşur. Bu kontrol dışı büyüyen tümör dokusu önce akciğer içinde çoğalarak zamanla göğüs kafesi içinde komşu organların içine doğru veya lenf ve kan damarları gibi yollar ile vücudun diğer organlarına yayılarak çoğalmasına devam eder” açıklamasında bulundu. Akciğer kanserinin şu an tüm dünyada en çok ölüme yol açan kanser tipi olduğunu ifade eden Dr. Öğr. Üyesi Boran, Dünyada tüm kanserlerin yüzde 12.7’sini, kanser ölümlerinin ise yüzde 18.2’sini akciğer kanserinin neden olduğunu vurguladı. Akciğer kanserinin erkeklerde en sık görülen kanser tipi olduğuna işaret eden Göğüs Cerrahisi Anabilim Dalı Başkanı Dr. Öğr. Üyesi Mertay Boran, kadınlarda ise dördüncü en sık görülen kanser tipi olduğunu dile getirdi. “En yaygın belirtisi öksürüktür” Bütün akciğer kanserlerinin başlangıç döneminde belirtisiz olduğuna dikkat çeken Üyesi Mertay Boran, “Belirti göstermeden başlarlar ancak zaman içinde çeşitli belirtiler ortaya çıkar. Hastaların yüzde 10’unda daha ileri evrelerde bile belirti olmayabilir. En yaygın belirtisi öksürüktür. 1 aydan uzun süren öksürüklerde tetkik yapılması gerekmektedir. En sık görülen belirtiler öksürük, kanlı balgam, balgam çıkarma ve nefes darlığıdır. Balgam çıkarma, ateş iştahsızlık gibi zatürre - pnömoni belirtileri ile de seyredebilir. Akciğer kanseri evresinin ilerlemesi ile göğüs ağrısı, ses kısıklığı, baş ağrısı, sırt ağrısı gibi belirtiler oluşabilir. Akciğer kanserinde belirtiler genelde ileri evrede oluşur” şeklinde konuştu. “Uzun yıllar sigara içenler ve ailesinde akciğer kanseri hikayesi olan insanlar daha fazla risk altındadır” Sigara içiciliğinin akciğer kanseri gelişiminde en önemli risk faktörü olduğuna vurgu yapan Mertay Boran, “Günlük içilen sigara paketi sayısı ve uzun yıllar sigara içimi riski önemli derecede arttırır. Hiç sigara içmeyenlerde akciğer kanseri için risk faktörleri sigara veya tütün dumanına maruz kalma ve ailevi genetik faktörler önemli rol alır. Uzun yıllar sigara içenler ve ailesinde akciğer kanseri hikayesi olan insanlar daha fazla risk altındadır” ifadelerinde bulundu. “Erken dönemde tespit edildiğinde şifa ile tedavi edilebilir” Akciğer kanseri erken dönemde tespit edildiğinde şifa ile tedavi edilebilen bir kanser olduğunu kaydeden Boran, “Akciğer kanserinin tedavisi kanserin türü, kanserin evresi ve hastanın genel sağlık durumuna göre değişir. Akciğer kanserinin evresine ve hastanın genel durumu ve ek hastalıklarına göre cerrahi tedavi, kemoterapi, radyoterapi immünoterapi gibi tedaviler tek başına veya kombine edilerek uygulanabilir. Erken dönemde tespit edilen bir akciğer kanserinde ameliyat ile kanseri çıkarmak en yaygın kullanılan yöntemdir ve akciğer kanser tedavisinin başarı ile sonuçlanmasında çok önemlidir” dedi. Akciğer kanserinde yapılacak radyolojik ve klinik değerlendirmeler sonrası cerrahiye karar verildiğini belirten Dr. Öğr. Üyesi Mertay Boran, “Akciğer kanseri tedavisinde yapılacak ameliyat ile hastada tam iyileşme ve uzun süreli kansersiz yaşam amaçlanır. En sık erken evrede(1. evre ve 2.evre) ameliyat yapılırken evre 3 ve evre 4’te de daha seyrek olarak cerrahi yapılabilir. Akciğer kanseri cerrahisinde akciğerin bir kısmı (lobektomi, segmentektomi) veya tamamı (pnömonektomi) alınır. Tümörün çıkarılmasında Torakotomi kesisi ile ameliyata başlanır. Küçük torakotomi kesileri, Videotorakoskopi ve Robotik yöntemler uygun hastalarda yaygın kullanılmaktadır” dedi. “Akciğer kanseri cerrahi tedavisini başarı ile gerçekleştiriyoruz” Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Göğüs Cerrahisi kliniğinde akciğer kanseri cerrahi tedavisinin başarı ile yapıldığının altını çizen Dr. Boran, “Ameliyat edilen hasta yoğun bakım ve servis takipleri sonrası kısa sürede taburcu edilmektedir. Cerrahi tedavi sonrası tamamlayıcı kemoterapiye karar verilen hastalarımıza da hastanemizde kemoterapi verilmektedir. Ameliyattan sonra da 5 yıl boyunca hastaların takiplerini yapmaktayız. Hastanemizde robot olmadığı için robotik cerrahi yapılmamaktadır” açıklamasında bulundu. Akciğer kanserine yakalanmamak için sigara içmemek ve sigara dumanına maruz kalmamanın önemli olduğunu vurgulayan Boran, “Sigaranın hiçbir formunu kullanmamak, sigara dumanına maruz kalmamak, düzenli sportif faaliyet, düzenli beslenmek, immün sistemi zayıflatan yoğun üzüntü ve stres durumlarından kaçınmak gibi faktörler akciğer kanserine yakalanmamada önemlidir. Akciğer kanserinin cerrahi tedavisinden sonra da uzun süreli kansersiz yaşam için bu önerileri hastalarımıza yapmaktayız” dedi. Sigara içenlerde 50 yaşından sonra düzenli tarama önemli Akciğer kanserinin ölüme en çok yol açan kanser tipi olduğunu vurgulayan Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Cerrahisi Anabilim Dalı Başkanı Dr. Öğr. Üyesi Mertay Boran, “Ancak akciğer kanseri tedavi edilebilir ve önlenebilir bir kanserdir. Sigara içenlerde 50 yaşından sonra düzenli tarama ile akciğer kanserinin erken dönemde yakalanması ve yapılacak başarılı cerrahi tedavi ile uzun süreli yaşam sağlanabilir” şeklinde açıklamasını sonlandırdı.
Hızlı yürümede ortaya çıkan nefes darlığı KOAH habercisi olabilir
15 Kasım 2024 Cuma - 11:06 Hızlı yürümede ortaya çıkan nefes darlığı KOAH habercisi olabilir Tüm dünyada KOAH gelişimine neden olan en önemli risk faktörünün tütün kullanımı olduğunu belirten Doç. Dr. İrfan Eser, "KOAH’ta başta nefes darlığı olmak üzere öksürük ve balgam gibi belirtiler gözlenmektedir. Başlangıç evresinde hızlı yürüme, merdiven çıkma ya da koşma gibi aktiviteler sonucunda ortaya çıkan nefes darlığı problemi, hastalığın ilerleyen evrelerinde uyku sırasında dahi gözlenebilen bir problem halini alır” dedi. Medical Park Antalya Hastane Kompleksi Göğüs Cerrahisi Uzmanı Doç. Dr. İrfan Eser, 20 Kasım Dünya KOAH Günü (Kronik Obstrüktif Akciğer Hastalığı) nedeniyle önemli açıklamalarda bulundu. Tüm dünyada KOAH gelişimine neden olan en önemli risk faktörünün tütün kullanımı olduğunu söyleyen Doç. Dr. Eser, hastalığa bağlı olarak akciğer kapasitesinin büyük oranda azaldığına dikkat çekti. Doç. Dr. Eser, KOAH hastalığında dokulara yeterli miktarda oksijen iletimi sağlanamayacağından, başta nefes darlığı olmak üzere öksürük ve balgam gibi belirtilerin gözlendiğini ifade etti. “Sigara ve tütün kullanımı en önemli risk faktörü” KOAH’ın nedenlerine değinen Doç. Dr. Eser, “KOAH, akciğer dokusunun uzun süreli hasarının yol açtığı hava yolu daralması neticesinde gelişen öksürük, balgam ve ilerleyici nefes darlığı ile karakterize yaygın, önlenebilir ve tedavi edilebilir bir akciğer hastalığıdır. KOAH gelişimi için en önemli risk faktörü sigara kullanımıdır. Pipo, puro ve nargile kullanımı da KOAH’ın nedenleri arasındadır. Kişinin yaşadığı yer ya da mesleği nedeniyle organik ve inorganik tozlu ortamlara, kimyasal maddeler ve buharları içeren maddelere maruz kalması, KOAH’a neden olabilmektedir. Bireyin toz, duman ve zararlı gazlara maruz kalması, kapalı ortamlarda ısınmak ya da yemek pişirme amacıyla kullanılan ‘biomas’ adı verilen organik yakıtlar, odun, tezek, bitki kökleri ve kömür dumanının yol açtığı iç ortam hava kirliliğini diğer nedenler olarak sıralayabiliriz” diye konuştu. “Uzun süreli öksürük görülür” KOAH’ın belirtilerinden bahseden Doç. Dr. Eser, “Başta nefes darlığı olmak üzere öksürük ve balgam gibi belirtiler gözlenmektedir. Başlangıç evresinde hızlı yürüme, merdiven çıkma ya da koşma gibi aktiviteler sonucunda ortaya çıkan nefes darlığı problemi, hastalığın ilerleyen evrelerinde uyku sırasında dahi gözlenebilen bir problem halini alır. Öksürük ve balgam problemi ise yine başlangıç evrelerinde yalnızca sabah saatlerinde ortaya çıkan birer belirti olarak görülse de, hastalığın ilerlemesiyle birlikte şiddetli öksürük ve yoğun balgam gibi KOAH belirtileri görülebilir” dedi. “Sigara bırakılmalı, grip ve zatürre aşıları yapılmalı” KOAH’ta akciğer fonksiyonlarındaki hızlı bozulmayı yavaşlatan tek etkenin sigaranın bırakılması olduğunu dile getiren Doç. Dr. Eser, “Hastalığı tedavi etmenin temel amaçları arasında hastalığın bulgularını hafifletmek, solunum yollarındaki hasarı azaltmak ve akciğerlerin oksijenlenmesini düzeltmek yer almaktadır. Bu bağlamda hastanın, hastalık hakkında bilgilendirilmesi ve tedaviye katılım sağlaması için cesaretlendirilmesi oldukça önemlidir. Hastalığın seyrini kötüleştiren alevlenmelerden ve zatürreden korunması için grip ve zatürre aşılarını yaptırması, aktif yaşam biçimini benimsemesi, tütün ve tütün ürünlerini bırakması için desteklenmesi, nefes açıcı etkisi olan, ‘inhaler’ olarak adlandırılan ve solunum yolu ile uygulanan ilaçları düzgün ve düzenli kullanması, tedavide göz ardı edilmemesi gereken noktalardır” ifadelerini kullandı.
Ilgaz Dağı’ndan toplanan çam kozalakları şifaya dönüşüyor
15 Kasım 2024 Cuma - 11:03 Ilgaz Dağı’ndan toplanan çam kozalakları şifaya dönüşüyor Türkülere konu olan Ilgaz Dağları’ndan toplanan çam kozalaklarından yapılan şuruplar, astım, bronşit hastaları başta olmak üzere vatandaşlardan yoğun ilgi görüyor. Kış mevsimi ve mevsim geçişlerinde sık yaşanan grip, nezle, geçmeyen öksürük gibi hastalıklar vatandaşları doğal ürünlere yönlendiriyor. Hastalıklardan korunmak isteyen vatandaşlar, ilaçların yanı sıra, doğadan toplanan bitkilerden şifayı arıyor. Çankırı’nın Ilgaz ilçesinde Ilgaz Dağı’nda toplanan kozalaklardan yapılan şurup da vatandaşlardan yoğun ilgi görüyor. "Ilgaz sen Anadolu’nun bir yüce dağısın" dizeleri ile türkülere konu olan Ilgaz Dağı’ndan toplanan çam kozalakların bölgede yaşayan vatandaşlar tarafından saatlerce kaynatılması ile şurup yapılıyor. Üst solunum yollarını açan ve birçok hastalığa iyi geldiği bilinen kozalak şurubu, özellikle astım ve bronşit hastalıkları başta olmak üzere vatandaşlardan büyük ilgi görüyor. Kozalak şurubu üreten vatandaşlar, kavanozunu yaklaşık 150 TL’den satıyor. Bölgede kozalak şurubu üretimi yapan Ömer Faruk Özdemir, sağlık çalışanlarının dahi kendilerinden kozalak şurubu istediğini belirtti. “Öksürüğü, öksürük şurubundan daha fazla kestiğine inanıyorum” 6 yıldır kozalak şurubu üreticiliği yaptığını belirten Ömer Faruk Özdemir, “Köyümüze, katma değer sağlamak için bir süredir düşünüyordum. Aklıma kozalak şurubu geldi. Bir çalışma yaparak bu işin içerisine girdim. Yaklaşık 6 yıldır yapıyorum. Kozalakları topladığımız ağaçlar, egzoz dumanı görmeyen yerler. Ilgaz bölgesinde karaçam ağırlıklı olduğu için onları topluyoruz. Topladığımız kozalakları güzel bir şekilde bol su ile yıkıyoruz. Daha sonra sağlığa uygun varillerde 10 güne yakın ıslıyoruz. Kozalaklar iyice kirini, tozunu ve reçinesini salıyor. Kozalakları beklettiğimiz suyu döktüğümüz zaman ortaya çıkan kozalakları kaynatıyoruz. Sıcak suyla birlikte yüzeye çıkan doğa atıklarını da süzüyoruz. Berrak bir şekilde kozalak suyumuz ortaya çıkınca kozalakları suyun içerisinden alıyoruz. Ortaya çıkan suyu da isteğe göre, şeker ilaveli veya şekersiz bir şekilde vakumlu kavanozlarda saklıyoruz. Kozalak tedavi etmez. Bu şuruptan çok fazla bir beklenti beklenmemesi gerek. Öksürüğü, öksürük şurubundan daha fazla kestiğine inanıyorum. İnsanların yaşam kalitesini arttırıyor, balgam söktürüyor, ciğerleri temizliyor, korona gibi virüsleri daha hızlı atlatmamızı sağlıyor ve mikrop öldürüyor. Hastanede çalışan personeller bile kozalak şurubu alıyorlar. Bu da kozalak şurubunun faydalı olduğunu ispat ediyor” dedi. "Geçirmiş olduğumuz pandemi döneminde tüketicilerimizin en çok kullandığı geleneksel takviye edici gıda bileşeni de kozalak şurubu olmuştur" Kozalak şurubunun takviye edici geleneksel bir şurup olduğunu kaydeden Gıda Mühendisi Doç. Dr. Hüdayi Ercoşkun ise, “Kozalak şurubu, içerisinde bulunduğumuz aylarda taze kozalakların toplanması ve kaynatılarak özlerinin çıkartılması, daha sonrada odunsu kısımlarının ayrılarak koyulaştırılması şeklinde gerçekleşmektedir. Kozalağın içerisindeki fenolik gibi çeşitli maddelerle iltihaplanmaları giderici, üst solunum yollarında nefes açma gibi fonksiyonları bulunmaktadır. Geçirmiş olduğumuz pandemi döneminde tüketicilerimizin en çok kullandığı geleneksel takviye edici gıda bileşeni de kozalak şurubu olmuştur” diye konuştu.
65 yaş üstü kişiler bu hastalığa dikkat
15 Kasım 2024 Cuma - 11:01 65 yaş üstü kişiler bu hastalığa dikkat Göğüs Hastalıkları Uzmanı Dr. Selma Aktaş, zatürre hastalığın yabana atılacak bir hastalık olmadığı söyleyerek, özellikle bağışıklığı baskılanmış kişilerde, yaşlılarda, hamilelerde, küçük çocuklarda, alkol ve sigara bağımlılarında ciddi seyrettiğini anlattı. Bilecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi Göğüs Hastalıkları Uzmanı Dr. Selma Aktaş zatürre (pnömoni) hastalığı hakkında bilgi verdi. Aktaş, "Zatürre akciğerin keseciklerine iltihaplı sıvı dolmasıyla oluşan bir hastalık. Bunlar bakteriler, virüsler ve mantar enfeksiyonlarının akciğere ulaşmasıyla çok kolay enfeksiyona sebep olabilir. Özellikle bağışıklığı baskılanmış kişilerde, yaşlılarda, hamilelerde, küçük çocuklarda, alkol ve sigara bağımlılarında ciddi seyir gösterebilmektedir. Şayet balgamlı ya da kuru öksürük, üşüme, titreme, ateş, halsizlik, kas ağrıları, yorgunluk, bitkinlik, iştahsızlık, zatürrenin çeşidine göre bulantı, kusma, ishal, karın ağrısı, nefes darlığı, hızlı nefes alıp verme, özellikle nefes almakla artan göğüs ağrısı, baş ağrısı, bilinç bulanıklığı, zihin karışıklığı varsa zatürre olma ihtimaliniz çok yüksektir" dedi. "Bu mevsimlerde zatürre ertelenebilmekte ve ağırlaşabilmektedir" Dr. Selma Aktaş, şunları kaydetti: "Özellikle toplu yaşanılan yerlerde, askeriye, kreşler, huzurevleri, toplu taşıma araçları ya da toplu mekanlarda öksürük ve hapşırıkla ortama yayılan damlacıklar solunum yoluyla akciğerlerimize ulaşabilir. Aynı şekilde hasta bireylerle ortak kullanılan yüzeyler, ortak kullanılan eşyalara temas etmekle ve temas ettiğimiz elimizi burun ve ağzımıza götürmekle enfeksiyon bulaşı gerçekleşebilir. Bu sebeple risk altındaki bireylerin hijyene dikkat etmeleri, el yıkama, maske takma, ortamın havalandırılması çok önemlidir. Erken teşhis ve tedavi zatürrenin ciddi komplikasyonlarını önlemek açısından çok önemlidir. Özellikle bu mevsimlerde grip, nezle gibi üst solunum yolu enfeksiyonlarının da semptomlarının benzer olması sebebiyle zatürre ertelenebilmekte ve ağırlaşabilmektedir." “Zatürre doktor muayenesi ve bazı tıbbi testlerle teşhis edilebilir” Dr. Selma Aktaş, doktor muayenesi ve bazı tıbbi testlerle hastalığın teşhis edilebileceğini anlatarak, "Öncelikle doktor muayenesinden geçen hastalar akciğer filmine gönderilir. Akciğer filmi yeterli gelmezse tomografi ve kan testleriyle ve balgam testleriyle teşhis doğrulanır. Teşhisi doğrulanan hastalar hastalığın türüne, hastalığın şiddetine ve hastanın genel durumuna göre evde, hastanede servislerde ya da hastanede yoğun bakımlarda tedavi edilir. Özellikle evde tedavi gören hastaların doktorun verdiği ilaçları düzenli kullanması ve tedavi sürecini doktor kontrolünde tamamlaması çok önemlidir. Zatürreden korunmak için özellikle risk grubuna önerdiğimiz zatürre aşısı, hastalığın yaygınlaşmasını ve komplikasyonlarını önleme de oldukça yardımcıdır. Herkese sağlıklı günler diliyorum” ifadelerine yer verdi.
Mudanya’da diyabet mücadelesine destek
15 Kasım 2024 Cuma - 10:40 Mudanya’da diyabet mücadelesine destek Mudanya Belediyesi’nin düzenlediği 14 Kasım Dünya Diyabet Günü farkındalık etkinliğinde, diyabetin riskleri, belirtileri ve korunma yolları uzmanlar tarafından anlatıldı. Şeker ve vücut analizi ölçümü yapılan etkinlikte diyabetlilere özel yemekler ikram edildi. Mudanya Belediyesi’nin 14 Kasım Dünya Diyabet Günü’nde farkındalık oluşturmak amacıyla düzenlediği etkinlikte, giderek toplum sağlığı haline gelen diyabet hakkında bilgilendirme yapıldı.MUDAŞ Sosyal Tesisleri’nde gerçekleştirilen etkinliğe Belediye Başkan Yardımcısı Av. Baran Güneş, CHP İlçe Başkanı Furkan Atalay, Belediye Meclis Üyeleri ve çok sayıda Mudanyalı katıldı. Başkan Yardımcısı Av. Baran Güneş, diyabetle mücadele bilincinin artırılması ve sağlıklı yaşamın teşvik edilmesinin önemini vurgulayarak, “Mudanya Belediyesi olarak hemşerilerimizin sağlığını önemsiyor ve adımlarımızı atıyoruz. En kıymetli hazinemiz olan sağlımızı koruyabilmek için hastalıkların farkında olmalı ve bilinçlenmeliyiz. Bu kapsamda şeker hastalığına odaklanan ve farkındalık oluşması amaçlayan Dünya Diyabet Günü’nde düzenlediğimiz etkinlikle herkesi farkında olmaya çağırıyor ve tüm hastalarımıza acil şifalar diliyorum.” dedi. Sağlıklı beslenme önemli Mudanya Devlet Hastanesi İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Ayten Girgin, diyabetin belirtileri ve güncel tedavi yöntemlerini anlatarak, hastalığın iyi kontrol edilmemesi halinde organlara zarar verebileceğini vurguladı. Girgin, “Diyabet eğitimi, sağlıklı ve dengeli beslenme, düzenli fiziksel aktivite ve iyi bakım hem Tip 1 hem de Tip 2 diyabet tedavisinin ana unsurlarıdır” dedi. Diyabetli kişilerde sağlıklı beslenme ile tüketilmemesi gereken gıdaları anlatan Uzman Diyetisyen Gönül Tuba Tarıkahya Ciğerli ise su tüketiminin önemine değinerek, ambalajında diyabetik yazan her ürünün kontrol edilmesi gerektiğine dikkat çekti. Üç ana üç ara öğün ile beslenmenin faydalarını anlatan Diyetisyen Beyza Demirsöz Meşhan da, uzun süre aç kalmanın risklerini anlattı. Diyabet hastalığında genetik faktörlerin yanı sıra çevresel faktörlerin de etkili olduğunu söyleyen Psikolog Özge Öztürk, diyabet teşhisi alan kişilerde oluşan psikolojik travmalardan bahsetti. Uygun fiziksel aktivitelerin diyabet hastalığına etkisini anlatan Fizyoterapist Pelin Polat ise yoğun ve şiddetli egzersizleri önermediklerini sözlerine ekledi. Söyleşinin ardından katılımcılara şeker ve vücut ölçüm analizleri yapılırken, diyabet hastalarına uygun beslenme örnekleri sunan özel yiyecekler ikram edildi.
Mersin’de diyabete dikkat çekildi
15 Kasım 2024 Cuma - 10:39 Mersin’de diyabete dikkat çekildi Mersin Büyükşehir Belediyesi, dünya genelinde hızla artan diyabet hastalığına dikkat çekmek amacıyla ’Dünya Diyabet Günü’nde belediye personeline kan taraması gerçekleştirdi. Yakalanmamak için neler yapılmalı ve yakalananların nasıl önlem alması gerektiğini personele anlatan Sağlık İşleri Dairesi Başkanlığından Dr. Cem Yılmazer, yeterli ve dengeli beslenme ile fiziksel aktivitenin önemine dikkat çekti. Özellikle ailesinde bu hastalığın geçmişi olan kişilerin daha da dikkatli olması gerektiğine değinen Yılmazer, yılda en az bir doktor kontrolü ile erken teşhis edilebileceğine vurgu yaptı. “Diyabette en önemli olan bilinçli olmak” Dünya Diyabet Günü kapsamında Mersin Büyükşehir Belediyesi hizmet binalarında şeker ölçümü yaptıklarını kaydeden Yılmazer, “Vatandaşların diyabet konusunda öncelikle bilinçlenmelerini sağlamalıyız. Şekerin nasıl ortaya çıkabileceğini öğretmeliyiz. Örnek olarak eğer çok fazla susuyorlarsa veya çok fazla tuvalete çıkılıyorsa bunlar şekerin ilk semptomları olabilir. Birinci basamak sağlık merkezlerine gidip, şeker için test yapılmasını isteyebilirler. Aynı zamanda düzenli doktor muayeneleri sayesinde şekerle alakalı bir durumla karşılaşılırsa erken teşhis edilmesi sağlanabilir” ifadelerine yer verdi. Doktor, dikkat edilmesi gerekenleri anlattı Diyabet hastalığı ile mücadele edenlere tavsiyelerde bulunan Yılmazer, “Uzman doktorlarımız eşliğinde tedavilerini devam ettirmeleri gerekir. Uzman doktorlarımız insülin dışı veya insülinle beraber şeker seviyesini kanda sağlıklı seviyelere indirmek için bu tür tedaviler verebilirler ve bu tedavilerle diyabet hastaları sağlıklı bir yaşam sürmeye devam edebilirler” diye konuştu. Hastalıkta nelere dikkat edilmesi gerektiğini de anlatan Yılmazer, “Çok fazla şekerli beslenmemeye gayret etsinler. Özellikle akşamları geç saatlerde çok fazla atıştırmalık yememeye dikkat etmeleri gerekir. Sabahları çok fazla şekerli besin tüketmemeleri gerekir. Diyabet genellikle kan şekerinin yükselmesiyle başlayan hastalık” şeklinde konuştu. Büyükşehir Belediyesi olarak her zaman hastalıkları önlemenin tedaviden daha önemli olduğuna dikkat çektiklerini belirten Yılmazer, herkesi bu konuda duyarlı olmaya davet etti.
Vücudunun sol kısmını 7 aydır kullanamayan kadın 3 aylık tedavi ile ayağa kalktı
15 Kasım 2024 Cuma - 10:26 Vücudunun sol kısmını 7 aydır kullanamayan kadın 3 aylık tedavi ile ayağa kalktı Eskişehir’de yaklaşık 7 ay önce geçirdiği beyin felci sonrası sol kol ve bacağını kullanamaz hale gelen Selda Kurt (48), Fizyomer Terapia Estetica Denta Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Tıp Merkezi’nde aldığı tedavi ile sağlığına kavuştu. Burada uzman hekimler gözetiminde robotik yüksek teknolojili cihazlarla Kurt, bağımsız bir şekilde yürüyebilir hale geldi. Eskişehir’de yaşayan Selda Kurt, 7 Mayıs’ta sabah uyandığında sol kolunda ve bacağında şiddetli bir uyuşukluk hissetti. Hastaneye kaldırılan 48 yaşındaki kadının kalbinden beyninin atardamarına bir pıhtı attığı ve inme geçirdiği anlaşıldı. Hastanedeki tedavisi tamamlanan Selda Kurt fizik tedavi ve rehabilitasyon için haziran ayında Eskişehir Fizyomer Terapia Estetica Denta Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Tıp Merkezi’ne geldi. Bu sırada sol el ve sol bacağını neredeyse hiç kullanamayan Kurt’un muayenesinin ardından tedavisine başlandı. Burada uzman hekimler gözetiminde el ve kol robotları, sanal gerçeklik tedavileri gibi yüksek teknolojili cihazlarla Kurt, bağımsız bir şekilde yürüyebilir hale geldi. Yine uygulanan tedavilerle kol eklem hareketi tamamen açık hale gelen hasta, kol gücü ve elinin hemen hemen tüm fonksiyonlarını yeniden kazandı. “Rehabilitasyon çok önemli bir konu” Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Uzmanı Dr. Rahmiye Berrin Akpınar, Selda Kurt’un son durumu hakkında bilgi verdi. Erken tedavinin öneminden bahseden Dr. Akpınar, “Hastamız bir inme hastası, yani beyin felci geçirmiş. Kendisi çok genç, henüz 48 yaşında. 7 Mayıs tarihinde sabah uyandığında sol kolunda ve bacağında şiddetli bir uyuşukluk hissediyor. Yataktan kalkıp toparlanmaya çalışıyor ancak yere düşüyor, hemen acil servise götürüyorlar. Osmangazi Üniversitesi’nde yapılan tetkiklerde kalbinden beyninin atardamarına bir pıhtı attığı, inme geçirdiği anlaşılıyor ve inme ünitesinde nöroloji servisine yatarak uzun süre izleniyor. Daha sonra durumu stabil hale gelince haziran ayında rehabilitasyon için bize yönlendiriliyor. Aslında ilk dönemde hiç yürüyemeyecek durumdayken, bize geldiğinde hafif destekle yürüyebilir haldeydi ancak eli ve kolu hemen hemen hiç çalışmayan bir durumdaydı. Ayrıca hem yoğun rehabilitasyon programlarıyla hem de burada kullandığımız el ve kol robotları, sanal gerçeklik tedavileri gibi yüksek teknoloji cihazlarla kendisi artık rahatlıkla bağımsız şekilde yürüyebilir hale geldi. Kol eklem hareketi tamamen açık hale geldi, kol gücü ve elinin hemen hemen tüm fonksiyonları yerinde. Birçok günlük aktivitesinde elini kullanabilir hale geldi. Tabii burada başarı nereden geliyor? Öncelikle nörolojide erken yapılan müdahaleler, sonrasında erken rehabilitasyon için tarafımıza yönlendirilmesi sayesinde. Çünkü bu inme hastalarında erken rehabilitasyon çok önemli bir konu. Yoğun şekilde terapi alması ve biraz önce sözünü ettiğim yüksek teknoloji cihazlarla, özellikle robotik cihazlarla beraber hastaların tedavilerine destek olmamız başarıyı beraberinde getiriyor ama tedavimiz burada bitti mi? Hayır, bitmedi. Özellikle inme sonrası ilk 1 yıl rehabilitasyon için çok önemlidir. Bu süre içerisinde ne kadar yoğun rehabilitasyon alınırsa, beyinde bir süreliğine beslenmemiş olan ve oksijensiz kalan alan kendini o kadar yenileyecektir. Dolayısıyla daha önümüzde zaman var ve hastamızın fonksiyonunu en üst düzeye taşımaya çalışacağız” dedi. “Sol tarafım yok gibiydi ama şu anda kullanabiliyorum” Yaşadığı süreci anlatan Selda Kurt, “Şu anda Fizyomer’de rehabilitasyon görüyorum. 7 Mayıs’ta rahatsızlandım; ondan sonra terapilerim başladı. Bir inme geçirdim. Bildiğim kadarıyla inmem epilepsinin kalbi tetiklemesinden dolayı olmuş. Beyine pıhtı attığı için inme geçirmişim. Sol kolumu, elimi ve bacağımı hiçbir şekilde hissetmiyordum. Ondan sonra tedavilere başladık, şu anda daha iyiyim. Tedavinin 3’üncü ayına gireceğim. Burası psikolojik olarak çok mutlu olduğum bir yer. Artık vücudumu daha iyi kullanıyorum. İlk geldiğimde elimi ve kolumu hiçbir şekilde kullanamıyordum, sol tarafım yok gibiydi ama şu anda kullanabiliyorum. Kendi işimi kendim görüyorum, ağırlığımı bile kaldırabiliyorum. Poşet taşıyabiliyorum, bu tarz işleri yapabiliyorum. Mesela önceden bunların hiçbirini yapamıyordum” ifadelerini kullandı.
“3 haftayı geçen öksürükler ihmal edilmemeli”
15 Kasım 2024 Cuma - 10:23 “3 haftayı geçen öksürükler ihmal edilmemeli” Uzun süreli öksürük hakkında bilgilendirmede bulunan Göğüs Hastalıkları Uzmanı Dr. Fatma Zengin, “3 haftayı geçen öksürüklere kronik-geçmeyen öksürük denmektedir. Geçmeyen öksürük bir takım farklı hastalıkların habercisi olabilir. En sık görülme nedenleri alerji, kronik hastalıklar (astım-KOAH), reflü, kalp yetmezliği, akciğer kanseri, ilaç kullanımıdır. Solunum sıkıntısına yol açan, ateş, kilo kaybı belirgin halsizliğin eşlik ettiği, göğüs ağrısı, boyunda şişlik ve kanlı balgamlı öksürüklerde acilen doktora başvurulmalıdır” dedi. İstinye Üniversitesi Medical Park Gaziosmanpaşa Hastanesi Göğüs Hastalıkları Uzmanı Dr. Fatma Zengin, öksürük konusunda açıklamalarda bulundu. “Sadece akciğer hastalıkları öksürüğe neden olmaz” Öksürüğün kısaca ne olduğundan bahseden Uzm. Dr. Zengin, “Öksürük hava yollarını temizlemeyi sağlayan koruyucu bir reflekstir. Zannedildiğinin aksine sadece akciğer hastalıkları öksürüğe neden olmaz. Geniz akıntısı, alerjen maddeler, sigara içimi, hava kirliliği, reflü ve bazı ilaçlar da öksürük nedenidir. En sık gribal-viral enfeksiyonlarda hava yollarını mukustan temizlemek için öksürük gerçekleşir” diye konuştu. “Sigara tüketenler risk altında” Hangi bireylerin risk altında olduğuna değinen Uzm. Dr. Zengin, “Kronik hava yolu hastalığı (astım ve KOAH gibi) olanlarda, alerjik bireylerde, sigara-tütün ürünlerini kullananlarda ve reflü tanısı olan kişilerde daha sık öksürük gözlenir” şeklinde konuştu. “Nefes darlığı varsa hekime başvurulmalı” Uzman hekime ne zaman başvurulması gerektiğine dikkat çeken Uzm. Dr. Zengin, “3 haftayı geçen öksürük, öksürüğe eşlik eden nefes darlığı ve göğüs ağrısı durumları, kanlı balgamlı öksürük ve tedaviye rağmen devam eden inatçı öksürüklerde hekime başvurulmalıdır” dedi. “Öksürüğün antibiyotiksiz geçmeyeceği düşüncesi yanlış” Uzun süreli öksürükten bahseden Uzm. Dr. Zengin, “3 haftayı geçen öksürüklere kronik-geçmeyen öksürük denmektedir. Geçmeyen öksürük bir takım farklı hastalıkların habercisi olabilir. En sık görülme nedenleri alerji, kronik hastalıklar (astım-KOAH), reflü, kalp yetmezliği, akciğer kanseri, ilaç kullanımıdır. Solunum sıkıntısına yol açan, ateş, kilo kaybı ve belirgin halsizliğin eşlik ettiği, göğüs ağrısı, boyunda şişlik ve kanlı balgamlı öksürüklerde acilen doktora başvurulmalıdır. En büyük yanılgılardan başta gelen ise, öksürüğün antibiyotik kullanmadan geçmeyeceği düşüncesidir. Öksürüğün vasfına, balgamlı olup olmadığına, geniz akıntısı veya alerjik durumla beraber seyredip seyretmemesine bağlı tedavi değişkenlik gösterir. Hasta nefes darlığı hissetmese de uzamış öksürükler astım habercisi olabilir” ifadelerini kullandı. “İlaç kullanımı sonrası da öksürük gelişebilir” Mesleklerinden dolayı bazı bireylerin de risk altında olduğunu anlatan Uzm. Dr. Zengin, “Alerjisi ve ailede astım öyküsü olanların ve mesleki olarak solunum yollarını etkileyecek işte çalışanların (kuaför, boyacı, temizlik işi, kimyasal sanayi işleri, inşaat tozu maruziyeti vs.) öksürük nedenlerinin astım olabilme ihtimali nedeniyle, şikayetleri olduğunda ihmal etmeden hekime başvuru yapmaları önemlidir. Bazı tansiyon ilaçlarının kronik kuru öksürüğü tetikleme etkisi bulunmaktadır. Yeni başlanan bir ilaç sonrası gelişen öksürükler de göz önünde bulundurulmalıdır” dedi. “Hırıltı ve solunum sıkıntısı eşlik eden öksürükler dikkate alınmalıdır” Öksürüklerin ihmal edilmemesi gerektiğini söyleyen Uzm. Dr. Zengin, “Uzun süre sigara içen kişilerde çoğu zaman öksürük sigaraya bağlanarak hekim başvurusu gecikmekte ve tanı koymak için zaman kaybı olmaktadır. Sigara içimi dahi olsa, uzayan ve farklı seyir gösteren öksürüklerde mutlaka radyolojik görüntüleme yapılmalıdır. Yatak bakımına muhtaç, alzheimer ve demans gibi hastalıkları mevcut çoğu ileri yaş hastalarda, beslenme sırasında yutkunma güçlüğüne bağlı öksürüklerde gelişebilecek aspirasyon nedenli öksürükler de önem arz etmektedir. Devamında hırıltı ve solunum sıkıntısı eşlik eden öksürükler dikkate alınmalıdır” diyerek açıklamalarını sonlandırdı.