SAĞLIK
Yatak yaralarına dikkat çekmek için etkinlik düzenlendi 26 Kasım 2024 Salı - 15:21:33 Afyonkarahisar Devlet Hastanesinde uzun süre yatarak tedavi gören ve sürekli yatağa bağımlı hastalarda oluşan “yatak yaralarına” dikkat çekmek ve yarayı oluşmadan önleyebilmek adına etkinlik düzenlendi. Hastanede yapılan etkinlikte, hasta ve yakınlarının dikkatini çekmek için girişte bir stant oluşturuldu. Afiş ve balonlarla süslenen stantta, hastaneye gelen hasta ve yakınlarına bilgilendirici broşürler dağıtıldı. Opr. Dr. Hilmi Uyar tarafından etkinliğe katılan sağlık personeline ve diğer ziyaretçilere, yatağa bağımlı hastada yarayı önlemek için nasıl pozisyon verilmesi gerektiği bir maket üzerinde uygulamalı anlatıldı. Ayrıca yara oluştuğu takdirde nasıl pansuman yapılması gerektiği, küçük yaranın büyümesini engellemek için neler yapılması gerektiği anlatıldı. Etkinlik sonrası hastane yönetimi adına yapılan açıklamada, “Bilgilendirme ve eğitimler sadece bugünle sınırlı kalmıyor. 2021 yılında Afyonkarahisar Devlet Hastanesinde açılan ‘Diyabetik Ayak ve Yara Bakım Kliniği’nde basınç yaralı hasta yakınlarına eğitimler verilerek evde de bu hastaların nasıl bakılması gerektiği sürekli anlatılıyor. Klinik açıldığı günden beri 478 basınç yaralı hasta yatırılarak tedavisi sağlandı. Ayrıca poliklinikte de 450 basınç yaralı hasta muayene edildi; hastaneye yatmasına gerek olmayanlara ihtiyaç duydukları bilgiler verilip tedavisi düzenlenerek evde tedavisi sağlandı” ifadelerine yer verildi.
26 Kasım 2024 Salı - 13:43 Kış aylarında artan kalori miktarıyla baş etmenin 6 püf noktası Merkezefendi Sağlıklı Hayat Merkezi Diyetisyen Betül Arslanoğlu kış aylarıyla birlikte su tüketiminin azalması, sürekli yemek yeme isteği ve hareketsiz yaşam ile birlikte günlük kalori miktarında artış yaşandığını belirterek bu durumla baş etmenin yollarını 6 maddede açıkladı. Merkezefendi Sağlıklı Hayat Merkezi Diyetisyen Betül Arslanoğlu kış aylarıyla birlikte su tüketiminin azalması, sürekli yemek yeme isteği ve hareketsiz yaşam ile birlikte günlük kalori miktarında artış yaşandığını belirterek bu durumla baş etmenin yollarını 6 maddede açıkladı. Havaların soğumasıyla birlikte su tüketimin ve egzersiz seviyesinin azaldığı ve buna bağlı olarak evde geçirilen vakitler artmaya başladığını belirtti. Ayrıca gün ışığından ise daha az yararlanmaya başladıklarını haliyle bu durum sürekli atıştırmalıklara, duygusal yemeye, tatlı ve karbonhidrat tüketiminde artış gösterdiğini belirten Diyetisyen Arslanoğlu bu durumla baş etmenin yollarını 6 maddede açıkladı. “Soğuk havalarda kas oranımızı artırmamız gerekiyor” Soğuyan havalarda metabolizmanın önemli olduğunu vurgulayan ve kas oranının ne kadar fazla olursa metabolizmanın daha da hızlanacağını belirten Diyetisyen Arslanoğlu, “Soğuyan hava ile vücudumuzun ısı üretme isteği artacak ve buna bağlı olarak da kalori ihtiyacı artacaktır. Bu durumda iştahımızın artması çok normaldir ancak havaların soğumasıyla birlikte egzersiz seviyemizin de düştüğünü göz önünde bulundurursak kilomuzu korumamız ve eğer fazla kilomuz varsa ideal kiloya gelmemiz oldukça önemlidir. İdeal kiloda olmanızı ve metabolizmanızı hızlandırmak için de kendinizi aç bırakmayın ve yaşam tarzınıza göre bir öğün düzeni oluşturun. Yazdan kilo alarak çıktıysanız hızlı kilo vermeyi vaat eden şok diyetlerden uzak durun, bu tarz diyetler vücudunuzu kıtlık bilincine sokar ve metabolizmanız yavaşlar. Kas oranınızı arttırmayı hedefleyin. Kas oranınız ne kadar fazla olursa metabolizmanız o kadar hızlı olacaktır ve kilo vermeniz ya da kilonuzu korumanız daha kolay olacaktır. Düzenli uyku metabolizmanın can damarıdır. Doğru melatonin sentezi ve kortizol seviyelerinin azaltılması için karanlık bir ortamda kaliteli bir uyku oldukça önemlidir” dedi. “Kaliteli besinleri günlük beslenme planına dahil edilmesi gerekiyor” Kaliteli besinleri günlük beslenme planına dahil edilmesi gerektiğini ve bağırsak sistemini beslenmesi gerektiğini belirten Arslanoğlu, “Tahıllı ürünler (yulaf, esmer pirinç, tam buğday ekmeği), yüksek kaliteli protein kaynakları (tavuk, balık, yumurta, baklagiller) ve zeytinyağı, avokado, ceviz ve badem gibi sağlıklı yağlar; enerjinizi dengeler, daha uzun süre tok kalmanızı sağlar. Bağırsaklar, yalnızca sindirim ve besin emilimini sağlamakla kalmaz, aynı zamanda bağışıklık sistemini destekler, ruh halini etkiler ve hatta metabolizmayı düzenler. Bağırsak sağlığımızda önemli rol oynayan probiyotik ve prebiyotikleri beslenme planımıza dâhil etmek oldukça önemlidir” diye konuştu. Tatlılar ve karbonhidratlar mutluluk hormonunun artırarak ruh halini iyileştirebileceğini ve geçici bir mutluluk hissi oluşturabilir ama yoğun karbonhidrat tüketiminin de uzun vadede kilo alımına, beslenme dengesizliğine ve mutsuzluğa sebep olabileceğini dile getiren Arslanoğlu, “Hepimiz hayatın koşturmacısı içerisinde birçok stres faktörüyle baş etmek zorunda kalıyoruz. Stres, kaygı veya mutsuzluk durumunda tatlı yeme isteğimiz artar. Tatlılar, kısa vadede rahatlatıcı bir etki yaparak kişiyi geçici olarak mutlu edebilir. Bu nedenle, “duygusal yeme” dediğimiz fiziksel olarak aç olmasak bile bir şeyler yeme istediğimiz durum ortaya çıkar. Ayrıca kışın günlerin kısalması, ışık eksikliği ve genel olarak daha kapalı hava şartları, vücutta serotonin seviyelerini düşürebilir. Serotonin, “mutluluk hormonu” olarak bilinir ve ruh halimizi düzenler. Tatlılar ve karbonhidratlar, serotonin üretimini artırarak ruh halini iyileştirebilir ve geçici bir mutluluk hissi oluşturabilir. Ancak yoğun karbonhidrat tüketimi uzun vadede kilo alımına, beslenme dengesizliğine ve mutsuzluğa sebep olabilir” şeklinde konuştu. “Su tüketilmesine özen gösterilmelidir” Kış aylarında soğuyan hava nedeniyle su içme alışkanlıkları genellikle azabildiğini ancak su tüketiminde özen gösterilmesini ve vitamin, mineral seviyelerini ölçtürülmesi gerekildiğini vurgulayan Arslanoğlu, “Kış aylarında soğuyan hava nedeniyle su içme alışkanlıkları genellikle azalabilir. Ancak, vücut yine de her mevsimde yeterli suya ihtiyaç duyar. Çünkü su, vücut ısısının düzenlenmesinden sindirim ve beslenmeye kadar pek çok hayati fonksiyona katkı sağlar. Mutlaka bir kan tahlili yaptırıp vitamin-mineral seviyelerimizi ölçtürelim. Vücutta bazı vitamin-minerallerin eksiklikleri (özellikle demir, d vitamini, B12, magnezyum gibi) daha halsiz hissetmemize neden oluyor olabilir. Buna bağlı olarak daha hareketsiz oluyor ve kilo alıyor olabiliriz. Bunu göz ardı etmeyelim” dedi.
Bağırsak sağlığı daha anne karnındayken başlıyor ve nesilden nesile aktarılıyor
19 Kasım 2024 Salı - 09:27 Bağırsak sağlığı daha anne karnındayken başlıyor ve nesilden nesile aktarılıyor Uzm. Dr. Tuğçe Karaca, bağırsak sağlığının daha anne karnındayken başladığına ve nesilden nesile aktarıldığına dikkat çekti. Özellikle çocukların büyüme ve gelişme dönemlerinde bağırsak sağlığını korumanın, gelecekteki kronik hastalık riskini azaltacağını belirten Uzm. Dr. Karaca, “Eğer sık hastalanan ya da az uyuyan, huzursuz bir çocuğunuz varsa bağırsak dengesinin bozulmuş olabileceğini aklınızda tutmalısınız. Çocuğunuzun bağırsak sağlığını önemseyin.” dedi. Karaca, çocukların bağırsak sağlığını koruyacak önerilerde bulundu. Acıbadem Kent Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Tuğçe Karaca bağırsak sağlığının, yetişkinlerde olduğu gibi bebek ve çocukların da genel sağlığının temel taşlarından biri olduğunu söyledi. Karaca, bebek ve çocuklarda bağırsak sağlığının önemini vurgularken bağırsakların, besinlerin emilimi, toksinlerin atılımı ve bağışıklık sisteminin düzenlenmesi gibi hayati görevleri üstlendiğini hatırlattı. Çocukların bağırsak sağlığını korumanın yetişkinlikte kronik hastalıklara karşı da kalkan oluşturacağını belirten Uzm. Dr. Karaca, “Bağırsak sağlığının anne karnında başlayıp kuşaktan kuşağa aktarıldığı bilgisi son yıllarda çocuk sağlığı konusundaki bilimsel toplantılarda ele alınan konuların başında geliyor” diyerek şöyle konuştu: “Bağırsaklarımızda, mikrobiyatamız (dost bakteriler) olması, sağlıklı bir hayat sürdürmemiz için çok önemlidir. Mikrobiyata, bağışıklık sistemimizin gelişmesinde, uyku, iştah ve duygu durumumuzun düzenleyen mutluluk hormonu Seratonin’in yüzde 90’ını sentezlenmesinde, K vitamini sentezinde önemli rol oynar. Ayrıca bizi obezite, astım gibi kronik hastalıklardan, inflamatuvar bağırsak hastalığı ve alerjilerden korumaya yardımcı olur. Bu mikroorganizmaların etkisi henüz bebek, anne karnındayken başlar. Anne karnındaki bebeğin üreme hücreleri, annenin mikrobiyatasının genlerinden etkilenir ve bu şekilde diğer kuşaklara aktarılır. Hamilelik sırasında annenin stresi, gereksiz yere antibiyotik kullanması gibi mikrobiyatayı bozan faktörler sonucunda çocuklarda dikkat eksikliği, astım, obezite hatta lösemi gibi hastalıkların daha çok görüldüğü saptanmıştır. Özellikle normal doğumun mikrobiyata gelişiminde önemli bir rolü vardır. Bebek doğum kanalında annenin mikrobiyatasını alır ve bağırsaklarında bu mikrobiyata gelişir. Doğum sonrası bebeklik döneminde anne sütü alımı ile sağlıklı mikrobiyata gelişmeye devam eder. Anne sütü sağlıklı bağırsak mikrobiyatası gelişiminde en önemli faktördür. İkinci en önemli faktör, ilk 3 yaşta antibiyotik kullanımının minimumda tutulmasıdır. Üçüncü en önemli faktör ise sağlıklı, lifli beslenmek ve mutlaka rafine şekerden uzak durmaktır. Eğer sık hastalanan ya da az uyuyan, huzursuz bir çocuğunuz varsa bağırsak dengesinin bozulmuş olabileceğini aklınızda tutmalısınız” Çocuklarınızın bağırsak sağlığını destekleyecek öneriler Öte yandan çocuk hekimlerinin sadece sağlıklı bir çocukluk dönemi için destek olmayı değil, çocuğun tüm hayatı boyunca sağlıklı bir yaşam sürmesi için rehber olmayı amaçladığını belirten Uzm. Dr. Karaca, sağlıklı bağırsaklar için beslenme önerilerinde bulundu. Lif tüketiminin önemine dikkat çeken Karaca, “Çocukların yeterli miktarda “lif” alması, sindirim sisteminin düzenli çalışmasına yardımcı olur. Lifli gıdalar, bağırsaklardaki faydalı bakterileri besleyerek “mikrobiyota”yı dengeler. Elma, armut, muz, brokoli, lahana, brüksel lahanası, turp, havuç, yulaf, tam buğday ekmeği, kahverengi pirinç, nohut, mercimek, fasulye önemli lif kaynaklarıdır. Çocuklarınızın diyetinde bu gıdalara yer verin.” dedi. İşlenmiş gıdalardan uzak durun Uzm. Dr. Karaca, bağırsaklarda bulunan faydalı bakterilerin sayısını probiyotiklerin artırdığını, bu bakterilerin beslenmesini de prebiyotiklerin sağladığını hatırlatarak, çocukların probiyotik olarak yoğurt, kefir, lahana turşusu gibi fermente sebzeler, prebiyotik olarak sarımsak, soğan, muz, kuşkonmaz, tam tahılları tüketmelerinin önemini vurguladı. Su tüketiminin sindirim sisteminin sağlıklı çalışması için önemli olduğunu hatırlatan Karaca, çocukların günlük olarak yaşlarına uygun miktarda su içmelerinin teşvik edilmesi gerektiğini söyledi. Çocukların rafine şekerler ve işlenmiş gıdalardan uzak tutulması gerektiğini sözlerine ekleyen Uzm. Dr. Karaca, “Bunlar bağırsaklardaki faydalı bakterilerin dengesini bozabilir ve inflamasyona neden olabilir” diye konuştu. Antibiyotik kullanımına dikkat Uzm. Dr. Karaca stresin, çocukların bağırsak sağlığını olumsuz etkileyebileceğini söyledi. Özellikle sınavlar, okul baskısı ve sosyal kaygılar gibi faktörlerin çocuklarda bağırsak problemlerine yol açabileceğini kaydeden Karaca, şöyle konuştu: “Stresin azaltılması için çocukların düzenli fiziksel aktivite yapması, açık hava oyunlarına katılması ve uyku düzenine dikkat edilmesi önemlidir. Çocuklarda bağırsak sağlığını tehdit eden bir başka faktör antibiyotiklerdir. Antibiyotikler, sadece zararlı bakterileri değil, aynı zamanda bağırsaklardaki faydalı bakterileri de yok edebilir. Bu nedenle çocuklarda antibiyotik kullanımı, gereksiz yere yapılmamalıdır. Antibiyotik tedavisi sırasında sonrasında probiyotik takviyesi verilmesi, bağırsaklardaki dengeyi yeniden sağlayabilir.”
Prof. Dr. Balbay: “KOAH en sık görülen 3’üncü ölüm nedeni”
19 Kasım 2024 Salı - 09:11 Prof. Dr. Balbay: “KOAH en sık görülen 3’üncü ölüm nedeni” DÜZCE(İHA) – Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Ege Güleç Balbay, kronik obstrüktif akciğer hastalığının (KOAH) toplumumuzda 40 yaş üstü her 5 kişiden birinde görüldüğüne dikkat çekerek, solunum sistemi hastalıklarında en sık görülen 3’üncü ölüm nedeninin bu hastalığa bağlı gerçekleştiği bilgisini verdi. İklim değişikliği ve hava kirliliğinin bu hastalığın alevlenmesine neden olduğuna vurgu yapan Balbay, KOAH’lı hastanın yapması gereken ilk işinin sigarayı bırakmak olduğunu belirtti. Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Ege Güleç Balbay, KOAH hastalığının nedenleri, belirtileri ve korunma yolları hakkında önemli bilgiler paylaştı. İklim değişikliği ve hava kirliliğinin KOAH hastalığının alevlenmesine neden olduğuna vurgu yapan Prof. Dr. Güleç Balbay, hastalığı; kalıcı solunum yakınmalarına neden olabilen, nefes alıp vermede zorlukla kendini gösteren ve kontrol edilebilen bir akciğer hastalığı olarak tanımladı. Balon gibi genişleyip daralabilen hava keseciklerinin mikrobik olmayan nedenlerle iltihaplanarak bu özelliğini yitirdiğine dikkat çeken Balbay, "İltihaplanan hava yollarında daralma olur ve soluk verildiğinde hava daha çok akciğerlerde hapis kalır. Bu durum kirli havanın dışarı atılmasını ve temiz havanın içeri alınmasını güçleştirir ve akciğerlerde kalıcı hasar gelişir” dedi. "En sık görülen 3’üncü ölüm nedeni" 40 yaş üstü her 5 kişiden birinde KOAH görüldüğüne dikkat çeken Prof. Dr. Balbay, Türkiye’de solunum sistemi hastalıklarında en sık görülen 3’üncü ölüm nedeninin kronik obstrüktif akciğer hastalığına bağlı gerçekleştiği bilgisini verdi. Solunum sistemiyle ilgili başta efor ile gelişen nefes darlığı, öksürük, balgam çıkarma gibi giderek artan veya kalıcı yakınmaların KOAH varlığının habercisi olabileceğine dile getiren Balbay, tedavi edilmediği takdirde belirtilerin artacağını, yaşam kalitesinin azalacağını, iş gücü kaybı yaşatarak alevlenmelerin ortaya çıkabileceğini belirtti. Hastalığa yol açan etmenler hakkında bilgiler veren Balbay, “Sigara, pipo, puro, nargile gibi tütün ve tütün ürünlerinin kullanılması, metal, çimento, tahıl, maden, inşaat, ulaşım gibi sektörlerde çalışanların mesleki nedenlerle toz, duman ve zararlı gazlara maruz kalınması, kapalı ortamlarda kullanılan odun, kömür, tezek gibi organik yakıtların dumanın solunması, orman yangınlarının dumanına maruz kalınması ve hava kirliliği önemli risk faktörleri arasındadır” açıklamasında bulundu. Prof. Dr. Güleç Balbay, hekime zamanında başvurulmamasının hastalığa erken tanı konmasını engellediğini vurguladı. “İlk iş sigarayı bırakmak” Hastalığa basit ve ağrısız bir test olan nefes ölçüm testi ile kolayca tanı konabildiğini dile getiren Balbay, KOAH’ın ilerleyici bir hastalık olmasına karşı önlenebilir ve tedavi edilebilir bir hastalık olduğunun altını çizdi. KOAH’lı bir hastanın yapması gereken ilk işin sigarayı bırakmak olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Ege Güleç Balbay, “KOAH tanısı konulan kişilerin tütün ve tütün ürünlerinin kullanımını bırakmaları, zararlı toz ve gaz içeren ortamlardan, hava kirliliğinden uzak durmaları, sağlıklı beslenmeleri ve günlük egzersiz yapmaları gereklidir. İç ve dış ortam hava kirliliğinin azaltılması KOAH’ın gelişimi ve alevlenmesini önleyen koruyucu bir müdahaledir. KOAH hastaları dış ortam aktivitelerini yerel hava kalitesi indeksini takip ederek ona göre düzenlemelidir. Toplumsal müdahale önlemlerinin dışında KOAH tanılı hastaların hava kirliliği bulunan yerlerde maske kullanması yararlı olabilir” ifadelerini kullandı. Küresel iklim değişikliğinin KOAH hastalarını da doğrudan etkilediğinin tahmin edildiğini ifade eden Prof. Dr. Güleç Balbay, hava kirliliği ve iklim değişikliğine yol açabilecek sera gazlarının azaltmasının KOAH’la mücadelede temel hedeflerden biri olması gerektiğinin altını çizdi. İç ve dış hava kirleticilerinin KOAH’ta artan solunum yakınmalarının yükünü arttırdığına vurgu yapan Güleç Balbay, bu durumun akciğer fonksiyon kaybı ve KOAH alevlenmeleri ile erken ölümlere neden olabileceğine dikkat çekti. “Havamızı koruyalım, KOAH’sız yaşayalım” Bu yıl Dünya KOAH Günü’nde ‘Havamızı Koruyalım, KOAH’sız Yaşayalım’ teması ile temiz hava ve akciğer sağlığının önemine vurgu yapıldığına dikkat çeken Balbay, “Akciğerlerinizi sağlıklı tutabilmeniz ve sağlıklı nefes alabilmeniz için tütün ve tütün ürünlerini kullanmayın. Soluduğunuz ortam havasını temiz tutun. Düzenli ve dengeli beslenin, egzersiz yapın. Yaş grubunuza uygun aşınızı olun. İklim değişimine duyarsız kalmayın” ifadelerini kullandı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın en az 3 çocuk çağrısına hekimlerden destek geldi
19 Kasım 2024 Salı - 08:54 Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın en az 3 çocuk çağrısına hekimlerden destek geldi Üreme Sağlığı ve İnfertilite Derneği-TSRM, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın en az 3 çocuk çağrısına destek verdi. Antalya’da yapılan 12. Üreme Sağlığı ve İnfertilite Kongresi’nde konuşan Üreme Sağlığı ve İnfertilite Derneği-TSRM Başkanı Prof. Dr. Barış Ata, “Cumhurbaşkanımızın dediği gibi; toplumların mevcut nüfus yapılarının genç yaşlı dengesini koruyabilmeleri için, ortalama 2.2 çocuk gerekiyor. Doğurganlık hızı, şu an iki nokta iki gerekirken bir buçukta. O yüzden, farkındalık sağlayıp genç yaştan başlayarak 3 çocuk yapılmasına toplum olarak ihtiyacımız var” dedi.Üreme Sağlığı ve İnfertilite Derneği-TSRM tarafından düzenlenen 12. Üreme Sağlığı ve İnfertilite Kongresi-TSRM 2024, 14-17 Kasım tarihleri arasında, Antalya’da gerçekleştirildi. 27 ülkeden 100’den fazla yabancı katılımcı, toplam 800’den fazla katılımcıyla gerçekleştirilen kongrede; “Bir Kadının Üreme Sağlığı Genel Sağlığıyla Bağlantılı Mıdır?, Transfer Edilecek Doğru Embriyo Nasıl Seçilir?, Tüp Bebek Başarısını Artırma Arayışında Teknoloji Ve Biyoloji, AI (Yapay Zeka) İle Embriyo Seçimi, Üreme Genetiğinde Yeni Teknolojiler, Doğurganlığın Korunmasının Psikolojik Önemi” gibi önemli konu başlıkları her yönüyle tartışılıp, güncel veriler sunuldu. Türkiye’den 168 konuşmacı ve oturum başkanının yer aldığı kongrede, 12 ülkeden 30 yabancı bilim insanının görev aldığı oturumlarda yeni gelişmeler katılımcılarla paylaşıldı. 10 Bilimsel Oturum, 76 Yuvarlak Masa Toplantısı, 3 Uydu Sempozyumu, 3 Hemşirelik Oturumu ve ASRM Kursu’nun yapıldığı bilimsel programda; 55 Sözel Bildiri, 4 Video Bildiri sunuldu.Kongrede gerçekleştirilen basın toplantısında; Üreme Sağlığı ve İnfertilite Derneği-TSRM Başkanı ve Kongre Başkanı Prof. Dr. Barış Ata, TSRM Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Gürkan Bozdağ, TSRM Yönetim Kurulu Üyesi Doç. Dr. Yunus Aydın ve TSRM Yönetim Kurulu Üyesi Doç. Dr. Erhan Şimşek, doğurganlık oranının azalmasına dikkat çekerek, üremenin devamlılığının sağlanması konusunda önerilerde bulundu.“3 çocuk yapılmasına toplum olarak ihtiyacımız var”Üreme Sağlığı ve İnfertilite Derneği-TSRM Başkanı ve Kongre Başkanı Prof. Dr. Barış Ata, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın doğurganlık hızının nüfus yenilenme eşik değeri olan 2,1’in altına düştüğü gerekçesiyle yaptığı 3 çocuk çağrısını desteklediklerini açıkladı. Prof. Dr. Ata, “Cumhurbaşkanımızın dediği gibi; toplumların mevcut nüfus yapılarının hem toplam sayıyı hem de o nüfusun içindeki genç yaşlı dengesini koruyabilmeleri için, ortalama 2.2 çocuk gerekiyor. Dolayısıyla 2.2 çocuk olmayacağı için, en az üç çocuk yapılır ise ancak toplumun sürekliliğini ve ekonomik stabilitesini sağlamak mümkün. Bu sorun dünyanın her yerinde var ve Türkiye’yi de etkiliyor. Doğurganlık hızı, şu an iki nokta iki gerekirken bir buçukta. O yüzden, farkındalık sağlayıp genç yaştan başlayarak 3 çocuk yapılmasına toplum olarak ihtiyacımız var. 3 çocuk yapılmadığı sürece nüfuslar küçülüyor, yaşlanıyor ve sistemlerin dönmesi imkansız hale geliyor. O sebeple bunun nedenlerini bulup bununla ilgili bir farkındalık sağlamak istiyoruz” diye konuştu.“İsteyerek çocuk yapmayan insanları, üremeye ikna etmek için tıbben yapabileceğimiz bir şey yok”Doğurganlığın şehirleşmiş, endüstrileşmiş bütün ülkelerde düştüğüne işaret eden Prof. Dr. Barış Ata, OECD’nin Glance at Society 2024 raporuna göre doğurganlıktaki düşüşün en önemli nedeninin, ekonomik güçlükler ve gelecekle ilgili belirsizlik duygular olduğunu ifade etti. Prof. Dr. Ata, şöyle devam etti: “Çocuk yapmamayı tercih eden çiftlerin en önünde gelen gerekçesi, ekonomik güçlükler ve gelecekle ilgili belirsizlik duyguları. Önemli bir kısım istemediği için bu endişelerden yapmıyor. Bizim yapabileceğimiz bir şey yok ama şartlar, hayat iyileştikçe ki hayat her zaman üç aşağı beş yukarı benzerdir aslında. Ama yapmak isteyip de yapamayan, yine Dünya Sağlık Örgütü’nün geçen yılki araştırmasına göre; 6 çiftten birisi bir noktada bu sorunu yaşıyor, bu yüzde 17-18’lik kısma destek vermek lazım. Nüfus artışını geri sağlayabilmek için, değişik ülkelerin denediği değişik çözümler var. Mesela, Güney Kore çocuk yapan çiftlere 75 bin dolarlık destek veriyor. Çıkarıp parayı vermiyor ama belli indirimleri, tedaviyi karşılıyor. Buna rağmen doğurganlık yükselmiyor. Finlandiya, bir buçuk yıla kadar babalık izni veriyor. Buna rağmen yükselmiyor. Dolayısıyla anlattığım endişelerden dolayı isteyerek çocuk yapmayan insanları üremeye ikna etmek için tıbben yapabileceğimiz bir şey yok.”“6 insandan birisi istediği halde çocuk yapamıyor”Prof. Dr. Barış Ata, hedeflerinin çocuk yapmak isteyip yapamayan toplumun yüzde 18’lik kısmına yardımcı olmak olduğunu açıkladı. Ata, “Bu grupla ilgili, Dünya Sağlık Örgütü’nün bu yıl yayınladığı bir çalışma var. 6 insandan birisi istediği halde çocuk yapamıyor, kısırlık problemi yaşıyor. Altıda bir demek yüzde 17’ye yüzde 18’e dayanıyor, bu da 6’da 1 demek. Bu insanlara yardımcı olunabilir ise üreme hızı öyle artırılabilir. O yüzden bizim kendimize bu yıl ki görev edindiğimiz şey, üreme sağlığıyla, üreme potansiyeliyle ilgili toplumun bilgilendirilmesi. Demografik yapının korunabilmesi konusunda, arzu edenlerin, çocuk sahibi olmak isteyenlerin, üç çocuk yapması için teşvik edilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Biz de üç çocuk diyoruz, bu objektif bir gerçek” şeklinde konuştu.“Tüp bebek konusunda sınırlama kaldırılsın”TSRM Yönetim Kurulu Üyesi Doç. Dr. Yunus Aydın, en az 3 çocuk hedefinin gerçekleştirilmesi hususunda tüp bebek yapmak isteyen çiftlere sınırlamaların kaldırılması gerektiğini belirterek, şu ifadelere yer verdi: “Şu an, 40 yaşının altında en az 3 yıllık evli ve daha öncesinde gebe kalamamış çiftlere devlet tüp bebek desteği vermekte. Bu kısıtlama, daha hızlı gebeliğe ulaşması gereken çiftlerin gecikmesine neden olmaktadır. O yüzden bizim önerimiz, bu tarz kısıtlamaların kaldırılmasıdır. Gerek tüp bebekte gerek normal doğumda 1. çocuktan sonra devlet destek kapsamından çıkartmaktadır. Yani 2. ya da 3. çocuk devlet desteği kapsamında yapılamamaktadır. Sonuçta, şu anki bizim de önerimiz en az 2 ya da 3 çocuk sahibi olabilmek olduğu için, 1. çocuktan sonra da 2. hatta 3. çocukta da devlet desteğinin tüp bebek tedavisi için devam etmesi ya da bu desteğin belli oranlarda azaltılarak gidilmesi olabilir. Bir üçüncü konuysa, özellikle çocuk sahibi olamayan çiftler, ileri yaş gruplar, 35 yaşının üzerindeki çiftler ve bu gruplarda gerek doğal yoldan, gerek tüp bebekle çocuk sahibi olabilme oranı daha düşük. Bu gruplara devlet en fazla üç hak tanımakta, özellikle ihtiyacı olan ileri yaş çiftlerde bu tarz bir sınırlamanın kaldırılması, gerekirse altıya kadar çıkarılması, gerekirse de en azından bir çocuk sahibi olabilene kadar desteğin devam ettirilmesini önermekteyiz.”"Yumurta dondurma maliyeti, tüp bebek maliyeti kadar”TSRM Yönetim Kurulu Üyesi Doç. Dr. Erhan Şimşek ise birçok kadının gerek sosyal, gerek eğitim, gerek kariyer hedefleri nedeniyle evliliği ve gebeliği ertelediğine dikkat çekerek, yumurta dondurma seçeneğine daha fazla teşvik verilmesi gerektiğini kaydetti.Doç. Dr. Şimşek, şöyle konuştu: “Son 20 yılda da Türkiye’de ilk çocuk sahibi olma yaşı 27’lere, 28’lere dayanmış durumda ve büyükşehirlerde bu 29 ve üstüne çıkmış durumda. Dolayısıyla evlilikler ve çocuk sahibi olmak giderek öteleniyor. İleride çocuk sahibi olmak isteyen kadınlarımıza çocuklarını planlamak, yumurtaları kalmadığında onlara bir gebelik şansı verebilmek için son 10 yıldır Sağlık Bakanlığı tarafından yumurta dondurma seçeneği konusunda teşvik sağlanıyor. Ama çeşitli kısıtlamalara bağlı. Birinci problem, azalmış yumurtası olan hastaların dondurması. Çünkü, devlet politikaları bir hastanın yumurtayı serbestçe dondurmasını, azalmış yumurtası varsa önceliklendirmeye programlanmış. Halbuki biz biliyoruz ki bir kadının 38-40 yaşında yumurtaları azaldığı için, yumurta dondurmaya geldiği zaman başarısı düşük oluyor, az sayıda yumurta donduruyorsunuz ve geri döndüğünde gebe kalma oranı düşük oluyor. Bu nedenle, sağlanan bu hakkın genişletilmesi, bu kadınlar için daha ileride çocuk sahibi olma ve ailelerini tamamlama anlamında çok büyük bir avantaj sağlayacaktır. Bir diğer nokta da, yumurta dondurmanın maliyeti tüp bebek maliyetleri gibi ciddi maliyetli bir iştir ve maalesef her kadının evrensel buna erişimi, bu tedavilerin çok büyük kısmının hasta tarafından karşılanmasını gerektirmektedir. Ve hastanın karşılaması da, ciddi bir maddi imkan ve yük getirmektedir. Bunu belki global olarak belli şartlar daiminde çoğu kadının faydalanabileceği şekle getirmek, o kadınların ileriki yıllarda doğurma isteğini, ailelerini tamamlama çabalarını gerçekleştirmelerinin önünü açacaktır.”
Dr. Tunca “Antibiyotik kullanımında toplum bilinci artırılmalı”
18 Kasım 2024 Pazartesi - 19:39 Dr. Tunca “Antibiyotik kullanımında toplum bilinci artırılmalı” DÜZCE(İHA) – Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Dr. Bekir Tunca, antibiyotik kullanımı ile ilgili olarak “Antibiyotiklerin yalnızca bakteriyel enfeksiyonlara karşı etkinliği mevcuttur. Antibiyotiklerin her enfeksiyona faydası olduğunu düşünerek, gereksiz antibiyotik kullanımı birçok sorunu da beraberinde getirmektedir” dedi. Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekan Yardımcısı ve Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı öğretim üyesi Dr. Bekir Tunca, Avrupa Antibiyotik Farkındalık Günü’ne özel açıklamalarda bulundu. Dr. Bekir Tunca, antibiyotiklerin yanlış kullanımı, bakterilerin bu ilaçlara karşı direnç geliştirmelerine neden olduğunu belirterek “Bu durum, antibiyotik direnci olarak adlandırılır ve giderek daha yaygın hale gelmektedir. Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de antibiyotik direnci sorun olmaya devam etmektedir. Antibiyotiklerin reçetesiz satılmasının engellenmesi, gereksiz antibiyotik kullanımın önüne kısmen geçebilmiş olsa da hala yeterli farkındalık mevcut değildir. Antibiyotik kullanımı konusunda toplum bilincinin artırılması gerekmektedir” dedi. “Antibiyotiklerin her enfeksiyona faydası olmaz” Günümüzde gereksiz ve yanlış antibiyotik kullanımının oldukça yaygın bir sorun haline geldiğini vurgulayan Öğretim Üyesi Tunca, “Bu durum, hem bireysel sağlık açısından hem de halk sağlığı açısından ciddi riskler barındırmaktadır. Antibiyotiklerin yalnızca bakteriyel enfeksiyonlara karşı etkinliği mevcuttur. Antibiyotiklerin her enfeksiyona faydası olduğunu düşünerek, gereksiz antibiyotik kullanımı birçok sorunu da beraberinde getirmektedir. Tanıda gecikmeye bağlı hastalık progresyonu veya antibiyotik yan etkisine bağlı olarak sağlık problemleri ortaya çıkabilmektedir. Gereksiz antibiyotik kullanımına bağlı gelişen antibiyotik direnci, bakteriyel enfeksiyonların tedavisini zorlaştırmakta ve tedavi maliyetlerini artırmaktadır. Ülkemizde viral üst solunum yolu enfeksiyonlarında antibiyotik kullanılması veya hekimden antibiyotik reçetesi talep edilmesi sık yapılan yanlışlardır. Gereksiz antibiyotik kullanımın azaltılmasına yönelik en önemli adım eğitim ve farkındalığın artırılmasını sağlamaktır. Farkındalığın artırılmasına yönelik bilgilendirmeler için basın-yayın ve Sosyal medya gibi iletişim araçlarının daha etkin ve daha sık kullanılması faydalı olacaktır” ifadelerini kullandı. “Antibiyotik tedavisi hekim önerisi ve kontrolünde kullanılmalı” Antibiyotiklerin hekim kararı ve reçetesi ile kullanılması gerektiğinin altını çizen Bekir Tunca, “Antibiyotik tedavisi sırasında da hekim kontrolü gerekebilmekte ve bu kontroller hastalığın seyri için önemlidir. Hekim kontrolünde antibiyotik kullanmak sağlık sorunları ortaya çıkmadan engellemenin en iyi yoludur. Antibiyotik direncini engellemenin yolu, doğru tanı, doğru antibiyotik, doğru doz ve süre ile mümkündür. Bunu sağlamanın yolu, antibiyotik tedavisini hekim önerisi ve kontrolünde kullanmaktan geçmektedir. Bunun dışına çıkıldığında karşımıza yetersiz tedavi ve antibiyotik direnci ortaya çıkmaktadır” diyerek açıklamalarını sonlandırdı.
Yenidoğan Çetesi üyesi savunma yapıyor
18 Kasım 2024 Pazartesi - 18:13 Yenidoğan Çetesi üyesi savunma yapıyor İstanbul’da bebekleri kendilerinin anlaşmalı olduğu hastanelere sevk ederek haksız kazanç sağlayan ve ihmali davranışlarda bulunarak ölmelerine neden olan Yenidoğan Çetesi’nin yöneticileri ve üyeleri hakim karşısında. Örgüt üyelerinden Hakan Doğukan Taşçı savunmasında “Bazı sistemlerde yapılan yanlışlıklar usülsüzlükler var. Ben 10 senedir çalışıyorum evrak üzerinde oynamalar hep yapılıyordu daha fazla para almak için. Sistemde detaylı bakıldığında binlerce şikayet göreceksiniz. Bu hastanelerin hepsi yıllar boyunca senede belki 10 defa denetlendi. Bu kurumlar nasıl denetimlerden geçiyor da bizi yargılanıyoruz ?” dedi. İstanbul’da bebekleri kendilerinin anlaşmalı olduğu hastanelere sevk ederek haksız kazanç sağlayan ve ihmali davranışlarda bulunarak ölmelerine neden olan Yenidoğan Çetesi hakkında yürütülen soruşturma tamamlanarak fezleke hazırlanmıştı. Fezleke değerlendirme yapılması için Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderilmişti. İddianame Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından hazırlanarak Bakırköy 22. Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderilmişti. Bakırköy 22. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edilen iddianame kapsamında 22’si tutuklu toplam 47 sanığın yargılanmasına başlandı. Konferans Salonunda görülen duruşmada cumhuriyet savcısı tarafından baroların ve siyasi partilerin katılma taleplerinin reddedilmesi talep edildi. Söz verilen sanıklardan Fırat Sarı “Söyleyecek bir şeyim yok” dedi. Mahkeme, tüm katılma taleplerinin reddine karar verdi. “Yapılan yanlışlıklar usülsüzlükler var” Savunma için söz verilen hemşire sanık Hakan Doğukan Taşçı “Bazı konularda üzerime atılı suçlamaların hiçbirini kabul etmiyorum. Sadece telefon tapeleri üzerinden bir bilirkişi raporu hazırlanmış. Yaklaşık 10 yıldır hemşire olarak görev yapıyorum. Dönem dönem farklı hastanelerde çalıştım. Sanıkların çoğu arkadaşımdı. Hepimiz sağlık sektöründeyiz zaten. Fırat Sarı’yı Reyap Hastanesi’nden tanıyorum. Bazı sistemlerde yapılan yanlışlıklar usülsüzlükler var. Ben 10 senedir çalışıyorum evrak üzerinde oynamalar hep yapılıyordu daha fazla para almak için. Sistemde detaylı bakıldığında binlerce şikayet göreceksiniz. Bu hastanelerin hepsi yıllar boyunca senede belki 10 defa denetlendi. Bu kurumlar nasıl denetimlerden geçiyor da bizi yargılanıyoruz ? Ben 1 kuruş fazladan para kazanmadım. Şu an İstanbul’da özel hastanelerin yüzde 80-90’ınında bebek yoğun bakımda doktor durmuyor. Sistem bu şekilde. Bizim neden müdahale ettiğimiz söyleniyor. Müdahale etmezsek yine suçluyuz. Benim hiçbir şekilde aileler ile para alışverişim olmadı. Eşzamanlı denetim yapıldı. Denetim sırasında kimseden emir almadım. İyi hasta kötü hasta şeklinde şablonlarımız vardı. Bunlar gerçeğe aykırı mıydı diye sorarsanız evet gerçeğe aykırıydı. Ama SGK sistemine geçmiyorduk bunları” dedi. (Mİ-MT-
Trakya’da ’Yalın Hastane Eğitimi’
18 Kasım 2024 Pazartesi - 17:48 Trakya’da ’Yalın Hastane Eğitimi’ Trakya Kalkınma Ajansı koordinasyonunda Trakya Sağlık Turizmini Geliştirme Derneği tarafından 14-15 Kasım tarihlerinde "Yalın Hastane Eğitimi" düzenlendi. İrmet Çerkezköy Hastanesi ev sahipliğinde düzenlenen eğitime dernek üyesi 10 sağlık tesisi ile Trakya Kalkınma Ajansı personeli katıldı. Eğitim programı, Medicabil Sağlık Grubu Nilüfer Hastanesi Başhekimi, Yalın Sağlık Enstitüsü ve Kalite Koordinatörü Prof. Dr. Aysun Yılmazlar ile Medicabil Yalın Sağlık Enstitüsü Eğitmeni Halime Ağaoğlu’nun liderliğinde gerçekleştirildi. Programda sağlık alanında yalın yönetim uygulamaları ile kaynakların daha etkin ve verimli kullanımını sağlayarak sürekli iyileştirme ve standartlara ulaşma hedefi ele alındı. İsraf analizi, neden analizi, kök nedenlerin ortadan kaldırılması, değer akış haritalama ve sürekliliğin sağlanması gibi konulara odaklanılarak, yalın hastane uygulamalarının sürdürülebilirliği ve hasta tedavi ile bakım kalitesinin artırılması amaçlandı. Trakya Sağlık Turizmini Geliştirme Derneği, Trakya Kalkınma Ajansı koordinasyonunda Trakya Bölgesi’nde sağlık turizmi konusunda devlet desteklerinden yararlanmak isteyen hastaneler, bu alanda faaliyet gösteren turizm firmaları ve aracı kuruluşların katılımıyla 2020 yılında kuruldu. Dernek, Trakya Bölgesi’nde sağlık turizminin geliştirilmesi amacıyla sağlık tesisi, turizm acentesi, tur operatörleri ve otel gibi kurum ve kuruluşların iş birliği ile hareket etmesini ve rakip destinasyonlara karşı rekabette avantajlı hale gelmesini, sağlık turizmi alanında bölgenin sahip olduğu imkânları ve potansiyeli araştırma ve geliştirmeyi, hedef pazarlara yönelik yurtdışı ve yurtiçi tanıtım faaliyetleri gerçekleştirmeyi ve bölgede sunulan sağlık hizmetinin kalitesini artırmayı hedefliyor.
Doktordan anne, baba ve oğluna katarak ameliyatı
18 Kasım 2024 Pazartesi - 15:56 Doktordan anne, baba ve oğluna katarak ameliyatı Amasya’nın Suluova ilçesinden Samsun’a gelen 3 kişilik bir aile devlet hastanesinde yapılan katarak ameliyatı ile sağlıklarına kavuştu. Samsun İl Sağlık Müdürlüğü’ne bağlı Gazi Devlet Hastanesi’nde görevli Göz Sağlığı ve Hastalıkları Uzm. Opr. Serdar Kuruca aynı aileden 3 kişiye katarak ameliyatı yaptı. Anne ve baba yaşa bağlı katarakt tanısı ile ameliyat edildi. Oğullarının ise doğuştan var olan katarakt rahatsızlığı, travma sonrası ilerleme gösterdiği için cerrahi müdahale gerektirdi. Opr. Dr Serdar Kuruca tarafından yönetilen ameliyatlar planlandığı şekilde başarıyla tamamlandı ve tüm aile sağlıklarına aynı gün içinde kavuştu. Ameliyat sonrası kontrollerde, her üç hastada da iyileşme süreci normal seyretti. Ameliyat sonrası aile, "Bu kadar kısa sürede yeniden net görmek çok güzel bir duygu. Dr. Serdar Kuruca ve ekibine teşekkür ederiz" dedi. Dr. Serdar Kuruca, "Aynı aileden anne baba ve oğullarını aynı gün peş peşe ameliyat etmek çok nadir rastladığımız bir durumdur. Aile il dışından hastanemize refere edilmiş. Yaptığımız muayenede katarakt tanısını kesinleştirdikten sonra gerekli tetkikleri yaptık. Aile beraber ameliyat olmak isteyince aynı güne randevu verildi ve ameliyatlar sırayla planlı bir yaklaşımla başarı ile bitirildi. Ailenin sağlığına kavuşmasından dolayı mutluyuz" diye konuştu.
Büyükşehir’den tüm ilçelerde şeker ölçüm ve diyabet farkındalık eğitimi
18 Kasım 2024 Pazartesi - 15:03 Büyükşehir’den tüm ilçelerde şeker ölçüm ve diyabet farkındalık eğitimi Dünya Diyabet günü kapsamında Muğla Büyükşehir Belediyesi tarafından her yıl yapılan şeker ölçüm ve diyabet farkındalık eğitimi devam ediyor. Vatandaşlara şeker hastalığının önemini anlatmak ve farkındalık oluşturmak amacıyla Büyükşehir Belediyesi 13 ilçede, 27 noktada ücretsiz şeker ve tansiyon ölçümleri yapıyor. Sabah 09.00-12.00 saatleri arasında yapılan ölçümler 22 Kasım Cuma gününe kadar il genelinde devam edecek. Muğla’nın her köşesinde sağlık hizmeti Bu yılki program kapsamında ölçümler, 19 Kasım’da Bodrum Mumcular Mahalle Meydanı, Menteşe İlçesi Ulaşım Daire Başkanlığı önü, Datça Sındı Mahallesi ve Köyceğiz Sultaniye Mahallesi’nde devam edecek. Şeker ölçüm ve diyabet farkındalık eğitimi 20 Kasım’da Ortaca Dereköy Mahallesi ve Seydikemer Ören Mahalle Meydanı, 21 Kasım’da ise Dalaman Merkez Camisi önü ile Fethiye Bozyer Mahallesi Meydanı’nda devam edecek ve 22 Kasım’da Ula Gökova Mahallesi Meydanı ve Seydikemer Merkez Pazar girişinde sona erecek. Ölçüm sonuçlarında normal değerlerin üzerinde sonuç çıkan vatandaşlar, bilinçlendirilerek sağlık kuruluşlarına yönlendirilecek. Büyükşehir bu uygulaması ile hem vatandaşların sağlık durumlarını kontrol ediyor hem de farkındalık oluşturarak toplum sağlığına katkıda bulunmayı amaçlıyor.
895 gram doğan Güneş bebek hayata tutundu
18 Kasım 2024 Pazartesi - 14:33 895 gram doğan Güneş bebek hayata tutundu Gebeliğin 28. haftasında 895 gram ağırlığında dünyaya gelen Güneş bebek, yoğun bakımda geçirdiği 66 günlük tedavinin ardından ailesine kavuştu. Yasin (34) ve Esra (34) çiftinin ikinci çocukları olan Güneş Bayraktar, gebeliğin 28. haftasında dünyaya geldi. 895 gram olarak doğan Güneş bebek, Sağlık Bakanlığı Samsun Eğitim ve Araştırma Hastanesi Kadın Doğum ve Çocuk Hastalıkları Hastanesi’nde prematüre bebeklerin yatmış olduğu yoğun bakım ünitesine alındı. Bu süreçte Neonatoloji Uzmanı Dr. Ferhan İren, Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Dr. Gonca Evci ile hemşirelerin özel bakımıyla Güneş bebek hayata tutundu. Tedavisi tamamlanan bebek sabırla bekleyen ailesine verildi. Şu anda 2 kilo 580 gram olan bebeğin sağlık durumunun iyi olduğu öğrenildi. "Güneş gibi doğsun diye ismini Güneş koyduk" Anne Esra Bayraktar, "Bebeğime kavuştuğum için çok mutluyum. Buradaki bütün çalışanların, bana destek olanların hakkı çok büyük. Ben duygulandım, onlar da duygulandı. Sadece bebeğim için psikolojik olarak da bana destek verdiler. Aynı zamanda entübe olduğu halde kanguru bakımı yaptık. Ben bebeğimle birlikte gün saymayı öğrendim. Çok kötü olduğum zamanlarım oldu ama buradakilerin desteğiyle ilerledim. Öncelikle inanmak gerekiyor. Güneş gibi doğsun diye ismini Güneş koyduk” dedi. Baba Yasin Bayraktar, "Sürecimiz çok zorlu geçti. Yaklaşık 73 gündür hastanedeyiz. Ailelerin sabırlı olması lazım. Duamızı eksik etmedik. Mutlu sonla bitti” diye konuştu. "Yüzde 50 biz çalışıyorsak, yüzde 50 de anne bize dışarıdan yardım etti" Neonatoloji Uzmanı Dr. Ferhan İren, "Güneş Bayraktar bebek 895 gram olarak dünyaya geldi. Yoğun bakıma aldık. Bebek hem prematüre hem de haftasına göre daha geri gelişimi olan bir bebekti. Bu durum bizim işimizi daha çok zorlaştırıyordu. Bebeğimiz zamanını uzun bir süre solunum makinelerinde geçirdi. Kuvözde kaldı. Bu süreçte annesinden ayrı kaldı. Annesi her zaman bize destek oldu. Pozitifti. Süt takviyesi yaptı. Yüzde 50 biz çalışıyorsak, yüzde 50 de anne bize dışarıdan yardım etti. 66 gün boyunca kuvözde kaldı. 66 gün sonunda bebeğimizi annesine kavuşturduğumuz için çok mutluyuz” şeklinde konuştu.