SAĞLIK
Mersin’de dikişsiz ’aort kapak’ ameliyatı gerçekleştirildi 26 Kasım 2024 Salı - 16:02:57 Mersin Şehir Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde Kalp ve Damar Cerrahisi Uzmanı Op. Dr. Burak Toprak ve ekibi, bir ilke imza atarak dikişsiz aort kapak ameliyatını başarıyla gerçekleştirdi. Bu ileri cerrahi yöntem, klasik kapak değişim operasyonlarına kıyasla ameliyat süresini kısaltarak, kalp ve dolaşım sistemine binen yükü azaltıyor ve iyileşme sürecini hızlandırıyor. Özellikle yüksek risk grubundaki hastalar için büyük avantajlar sunan bu teknik, hasta konforunu artırmayı ve komplikasyonları en aza indirmeyi hedefliyor. Opr. Dr. Burak Toprak, dikişsiz aort kapak ameliyatı ile ameliyat süresini önemli ölçüde kısalttıklarını belirterek, “Kliniğimize göğüs ağrısı ve nefes darlığı şikayeti ile başvuran hastayı ileri incelemeler sonucunda kalbindeki aort kapağında ciddi darlık olduğu tespit edildi. İncelemeler sonucunda kapağın değişmesine karar verildi. Dikişsiz aort kapak ameliyatı sonrası hasta eski sağlığına kavuştu. Bu yöntemle ameliyat süresini önemli ölçüde kısaltarak hastalarımızın hem ameliyat sırasındaki risklerini azaltıyoruz hem de iyileşme süreçlerini hızlandırıyoruz. Multidisipliner ekibimizin özverili çalışmasıyla bu operasyonu başarıyla gerçekleştirdik" dedi. Başarılı bir şekilde tamamlanan operasyonun ardından, hasta stabil bir şekilde taburculuk sürecine geçti. Hasta Aytunç Karaer, hem operasyon öncesi hem de sonrası süreçte aldığı hizmetlerden duyduğu memnuniyeti dile getirerek, “Hastane ekibinin profesyonelliği ve güler yüzlülüğü sayesinde kendimi güvende hissettim. Dr. Burak Toprak ve ekibine minnettarım” ifadelerini kullandı. Hastane Başhekim Vekili Esra İslamoğlu ise bu başarıda emeği geçen tüm ekibe teşekkürlerini sunarken, ileri teknoloji ile daha fazla hastaya umut olmaya devam edeceklerini söyledi.
26 Kasım 2024 Salı - 15:21 Yatak yaralarına dikkat çekmek için etkinlik düzenlendi Afyonkarahisar Devlet Hastanesinde uzun süre yatarak tedavi gören ve sürekli yatağa bağımlı hastalarda oluşan “yatak yaralarına” dikkat çekmek ve yarayı oluşmadan önleyebilmek adına etkinlik düzenlendi. Hastanede yapılan etkinlikte, hasta ve yakınlarının dikkatini çekmek için girişte bir stant oluşturuldu. Afiş ve balonlarla süslenen stantta, hastaneye gelen hasta ve yakınlarına bilgilendirici broşürler dağıtıldı. Opr. Dr. Hilmi Uyar tarafından etkinliğe katılan sağlık personeline ve diğer ziyaretçilere, yatağa bağımlı hastada yarayı önlemek için nasıl pozisyon verilmesi gerektiği bir maket üzerinde uygulamalı anlatıldı. Ayrıca yara oluştuğu takdirde nasıl pansuman yapılması gerektiği, küçük yaranın büyümesini engellemek için neler yapılması gerektiği anlatıldı. Etkinlik sonrası hastane yönetimi adına yapılan açıklamada, “Bilgilendirme ve eğitimler sadece bugünle sınırlı kalmıyor. 2021 yılında Afyonkarahisar Devlet Hastanesinde açılan ‘Diyabetik Ayak ve Yara Bakım Kliniği’nde basınç yaralı hasta yakınlarına eğitimler verilerek evde de bu hastaların nasıl bakılması gerektiği sürekli anlatılıyor. Klinik açıldığı günden beri 478 basınç yaralı hasta yatırılarak tedavisi sağlandı. Ayrıca poliklinikte de 450 basınç yaralı hasta muayene edildi; hastaneye yatmasına gerek olmayanlara ihtiyaç duydukları bilgiler verilip tedavisi düzenlenerek evde tedavisi sağlandı” ifadelerine yer verildi.
Büyükşehir’den tüm ilçelerde şeker ölçüm ve diyabet farkındalık eğitimi
18 Kasım 2024 Pazartesi - 15:03 Büyükşehir’den tüm ilçelerde şeker ölçüm ve diyabet farkındalık eğitimi Dünya Diyabet günü kapsamında Muğla Büyükşehir Belediyesi tarafından her yıl yapılan şeker ölçüm ve diyabet farkındalık eğitimi devam ediyor. Vatandaşlara şeker hastalığının önemini anlatmak ve farkındalık oluşturmak amacıyla Büyükşehir Belediyesi 13 ilçede, 27 noktada ücretsiz şeker ve tansiyon ölçümleri yapıyor. Sabah 09.00-12.00 saatleri arasında yapılan ölçümler 22 Kasım Cuma gününe kadar il genelinde devam edecek. Muğla’nın her köşesinde sağlık hizmeti Bu yılki program kapsamında ölçümler, 19 Kasım’da Bodrum Mumcular Mahalle Meydanı, Menteşe İlçesi Ulaşım Daire Başkanlığı önü, Datça Sındı Mahallesi ve Köyceğiz Sultaniye Mahallesi’nde devam edecek. Şeker ölçüm ve diyabet farkındalık eğitimi 20 Kasım’da Ortaca Dereköy Mahallesi ve Seydikemer Ören Mahalle Meydanı, 21 Kasım’da ise Dalaman Merkez Camisi önü ile Fethiye Bozyer Mahallesi Meydanı’nda devam edecek ve 22 Kasım’da Ula Gökova Mahallesi Meydanı ve Seydikemer Merkez Pazar girişinde sona erecek. Ölçüm sonuçlarında normal değerlerin üzerinde sonuç çıkan vatandaşlar, bilinçlendirilerek sağlık kuruluşlarına yönlendirilecek. Büyükşehir bu uygulaması ile hem vatandaşların sağlık durumlarını kontrol ediyor hem de farkındalık oluşturarak toplum sağlığına katkıda bulunmayı amaçlıyor.
895 gram doğan Güneş bebek hayata tutundu
18 Kasım 2024 Pazartesi - 14:33 895 gram doğan Güneş bebek hayata tutundu Gebeliğin 28. haftasında 895 gram ağırlığında dünyaya gelen Güneş bebek, yoğun bakımda geçirdiği 66 günlük tedavinin ardından ailesine kavuştu. Yasin (34) ve Esra (34) çiftinin ikinci çocukları olan Güneş Bayraktar, gebeliğin 28. haftasında dünyaya geldi. 895 gram olarak doğan Güneş bebek, Sağlık Bakanlığı Samsun Eğitim ve Araştırma Hastanesi Kadın Doğum ve Çocuk Hastalıkları Hastanesi’nde prematüre bebeklerin yatmış olduğu yoğun bakım ünitesine alındı. Bu süreçte Neonatoloji Uzmanı Dr. Ferhan İren, Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Dr. Gonca Evci ile hemşirelerin özel bakımıyla Güneş bebek hayata tutundu. Tedavisi tamamlanan bebek sabırla bekleyen ailesine verildi. Şu anda 2 kilo 580 gram olan bebeğin sağlık durumunun iyi olduğu öğrenildi. "Güneş gibi doğsun diye ismini Güneş koyduk" Anne Esra Bayraktar, "Bebeğime kavuştuğum için çok mutluyum. Buradaki bütün çalışanların, bana destek olanların hakkı çok büyük. Ben duygulandım, onlar da duygulandı. Sadece bebeğim için psikolojik olarak da bana destek verdiler. Aynı zamanda entübe olduğu halde kanguru bakımı yaptık. Ben bebeğimle birlikte gün saymayı öğrendim. Çok kötü olduğum zamanlarım oldu ama buradakilerin desteğiyle ilerledim. Öncelikle inanmak gerekiyor. Güneş gibi doğsun diye ismini Güneş koyduk” dedi. Baba Yasin Bayraktar, "Sürecimiz çok zorlu geçti. Yaklaşık 73 gündür hastanedeyiz. Ailelerin sabırlı olması lazım. Duamızı eksik etmedik. Mutlu sonla bitti” diye konuştu. "Yüzde 50 biz çalışıyorsak, yüzde 50 de anne bize dışarıdan yardım etti" Neonatoloji Uzmanı Dr. Ferhan İren, "Güneş Bayraktar bebek 895 gram olarak dünyaya geldi. Yoğun bakıma aldık. Bebek hem prematüre hem de haftasına göre daha geri gelişimi olan bir bebekti. Bu durum bizim işimizi daha çok zorlaştırıyordu. Bebeğimiz zamanını uzun bir süre solunum makinelerinde geçirdi. Kuvözde kaldı. Bu süreçte annesinden ayrı kaldı. Annesi her zaman bize destek oldu. Pozitifti. Süt takviyesi yaptı. Yüzde 50 biz çalışıyorsak, yüzde 50 de anne bize dışarıdan yardım etti. 66 gün boyunca kuvözde kaldı. 66 gün sonunda bebeğimizi annesine kavuşturduğumuz için çok mutluyuz” şeklinde konuştu.
İkizini kaybeden prematüre bebeğin yaşam mücadelesi
18 Kasım 2024 Pazartesi - 14:25 İkizini kaybeden prematüre bebeğin yaşam mücadelesi Van’da 600 gram olarak dünyaya gelen ve doğumdan sonra üç kez ölümcül sepsis geçiren prematüre bebek, sağlık çalışanlarının gayretiyle yaşama tutundu. Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi (Van YYÜ) Dursun Odabaş Tıp Merkezi Yenidoğan Yoğun Bakım Ünitesi’nde tedavi gören bebek, gösterilen özenli bakım sayesinde hayati tehlikeyi atlattı. Iğdır’da yaşayan 52 yaşındaki Nesibe Güler Aydın, yıllardır süren çocuk sahibi olma hayalini tüp bebek tedavisiyle gerçeğe dönüştürdü. İkiz bebek bekleyen anne, hamileliğin 24. haftasında sağlık sorunları yaşayınca Iğdır’da hastaneye kaldırıldı. Ancak yapılan müdahalede ikizlerden birinin kaybedildiği anlaşıldı. Bunun üzerine Aydın, Van YYÜ Dursun Odabaş Tıp Merkezi’ne sevk edildi ve 30 Ekim’de, 24 haftalıkken "Ada" adı verilen bebeği dünyaya getirdi. 600 gram ağırlığında doğan ve organ gelişimi tamamlanmamış olan Ada, solunum yetmezliğiyle mücadele ederken, sağlık ekibinin titiz çabalarıyla hayatta kalmayı başardı. Ekiplerin özel bakımı sayesinde hızla gelişim gösteren bebek, 50’inci gününde bin 500 grama ulaşarak kritik süreci atlattı. “50’inci gününde bin 500 gram ağırlığına ulaştı” İHA muhabirine konuşan Van YYÜ Dursun Odabaş Tıp Merkezi Yenidoğan Yoğun Bakım Ünitesi Dr. Öğretim Görevlisi Murat Başaranoğlu, İkiz bebek sahibi annenin 52 yaşında olduğunu belirtti. İkiz bebeklerden birinin anne rahmindeyken hayatını kaybettiğini ifade eden Dr. Başaranoğlu, “Bebeğimiz 27 haftalıkken doğum gerçekleşti. Bebeğin ağırlığı çok çok düşüktü. Bu yüzden bayağı bir badire atlattı. Solunum cihazına uzun süre bağlı kaldı. Onun haricinde kalpteki delikten dolayı tedavi başlamıştık. Akciğer ve diğer organlar gelişmemiş bir halde doğuyor. Burada yeterli desteği verdik. Şu an için çok şükür bebeğimiz 50’inci gününde bin 500 gram ağırlığına ulaştı. Bir aksilik olmazsa inşallah 15-20 gün sonra taburcu etmeyi düşünüyoruz. Şu an solunum cihazından ayrıldı. Kendisi nefes alıp verebiliyor. Solunum desteğine ihtiyacı yok” dedi. “Yıllar sonra bebeğimiz oldu” Bebeğinin 600 gram doğduğunu ve şu an sağlığına kavuştuğunu dile getiren anne Nesibe Güler Aydın ise “Çok şükür bebeğimiz büyüyor. Bebeğimin ikizi karnımda ölmüştü. Acil sezaryene aldılar. Yıllar sonra bebeğimiz oldu ve çok mutluyum. Buradaki tüm doktor ve hemşirelere teşekkür ederim” diye konuştu.
Zonguldak’ta normal doğum eylem planı tanıtıldı
18 Kasım 2024 Pazartesi - 14:23 Zonguldak’ta normal doğum eylem planı tanıtıldı Zonguldak İl Sağlık Müdürlüğü Halk Sağlığı Hizmeti Başkanlığı tarafından Bülent Ecevit Üniversitesi Tıp Fakültesi Prof. Dr. Kemal Karakaya Konferans Salonunda, Normal Doğum Eylem Planı anlatıldı. Düzenlenen programa BEÜ Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Bekir Hakan Bakkal, Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Servet Karasu, İl Sağlık Müdürlüğü Sağlık Hizmetleri Başkanı Dr. Bilal Cin, Kamu Hastaneleri Hizmetleri Başkanı Uzm.Dr. Pınar Menderes Turhan, Halk Sağlığı Hizmetleri Başkan Yardımcısı Ümit Çavuş, Sağlık Hizmetleri Başkan Yardımcısı Aydın Şanlıoğlu, Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Hande Aydemir, Dekan Yardımcıları Doç. Dr. Özlem Elmas ve Doç. Dr. Güneş Çakmak Genç katıldı. Programda İl Sağlık Müdürlüğü Halk Sağlığı Hizmetleri Başkanlığında görevli Uzman Sevil Çelik tarafından Normal Doğum Eylem Planı Sunumu yapıldıktan sonra, BEÜ Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi ve Neonatoloji Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Cumhur Aydemir burada yaptığı konuşmasında şöyle dedi: "2023 yılında doğurganlık hızının en düşük olduğu illerden biri olan ilimizde yüksek sezaryen oranı ile mücadele önceliğimiz olmalıdır. Son yıllarda sezaryen oranlarındaki artış, ülkemizde ve ilimizde önemli bir sağlık sorunu olarak öne çıkmaktadır. Sezaryen tıbbi gereklilik durumlarında hayat kurtarıcı bir müdahale olmakla birlikte, tıbbi zorunluluklar dışında tercih edilmesi durumunda hem anne hem de bebek sağlığı üzerinde kısa ve uzun vadeli olumsuz etkiler oluşturabilmektedir. Ayrıca anne sütü ile beslenmenin gecikmesi ve bağlanma süreçlerinde aksaklıklar da sezaryenin olumsuz sonuçları arasında yer almaktadır." Normal Doğum Eylem Planı programının ardından bir açıklama yapan İl Sağlık Müdürü Uzm.Dr. Ertuğrul Güner ise şunları söyledi; "Türkiye’nin sağlık sistemi, her bireyin sağlığını korumayı ve geliştirmeyi esas alan köklü bir yapıya sahiptir. Bakanlık olarak en büyük önceliklerimizden biri, toplum sağlığını en üst seviyeye taşımaktır. Bu hedef doğrultusunda, kadın ve çocuk sağlığı, sağlık politikalarımızın en önemli unsurlarından birini oluşturmaktadır. Bu nedenle normal doğumu teşvik etmek, sezaryen oranlarını düşürmek ve anne-bebek sağlığını iyileştirmek amacıyla "Normal Doğum Eylem Planı" hazırlanmıştır. Planımız, yalnızca sağlık hizmetlerini iyileştirmeyi değil, aynı zamanda tıbben gerekli olmayan sezaryenin tercih edilmesini önlemeyi ve normal doğumun yaygınlaşmasını hedeflemektedir. Ebelerimizin rolünü güçlendirmek, doğumhanelerimizin anne dostu hastane standartlarına uygun hale getirilmesini sağlamak ve doğum yapılan kamu, üniverste ve özel sağlık kuruluşlarımızın tümünde Gebe Okullarının etkinliğini arttırmak öncelikli hedeflerimizdendir. Bakanlık olarak bir yandan güvenli doğumu ön planda tutarken diğer yandan da gebenin rahatını, huzurunu, konforunu ve mahremiyetini dikkate alan hastane ortamlarında doğumu teşvik etmekteyiz. Bebeklerimiz dünyaya en iyi şartlarda gözlerini açsın diye biz Sağlık Müdürlüğü olarak bu süreçte anne ve bebeklerimizin yanında olmaya kararlıyız."
Acil Tıp Uzmanları, muhtemel afetlere karşı eğitim alacak
18 Kasım 2024 Pazartesi - 14:03 Acil Tıp Uzmanları, muhtemel afetlere karşı eğitim alacak Acil tıp uzmanları afetlere hazırlanıyor. Türkiye Acil Tıp Derneği, muhtemel afetlere hazırlıklı olmak için 10 şehirde acil tıp uzmanlarına eğitim verecek. Türkiye Acil Tıp Derneği Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Doç. Dr. Funda Karbek Akarca, “6 Şubat 2023’te çok büyük bir şey yaşadık. Bölgeye; hem acil sağlık hizmetlerinin devamı için o bölgedeki acil tıp uzmanlarımız hem de diğer illerdeki acil tıp uzmanlarımız akın etti. Hekimlik anlamında elimizden geleni yapıyoruz ama afet yönetimi başka bir şey ve bu afet yönetimi konusunda; acil tıp uzmanlarımızın yetkinliklerini, becerilerini geliştirmeye ihtiyacı olduğunu gördük. Bu nedenle de “Afet Okulu” projesini başlattık” ifadelerini kullandı. 10. Avrasya Acil Tıp Kongresi ve 20. Türkiye Acil Tıp Kongresi, Antalya’da gerçekleştirildi. “Acil Servisler Değişiyor” temasıyla düzenlenen kongrede konuşan Türkiye Acil Tıp Derneği Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı ve Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Acil Tıp Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Funda Karbek Akarca, Türkiye Acil Tıp Derneği tarafından başlatılan “Afet Okulu” projesi hakkında bilgi verdi. “Afet yönetimi başka bir şey” 6 Şubat 2023 tarihinde yaşanan Kahramanmaraş merkezli 7,7 büyüklüğündeki depremden sonra saat 13.24’te hissedilen 7,6 büyüklüğündeki ikinci depremin ardından, acil tıp uzmanlarının muhtemel afetlere hazırlıklı olmak için eğitim almaları gerektiğini gördüklerini belirten Doç. Dr. Funda Karbek Akarca, şu ifadelere yer verdi: “6 Şubat 2023’te çok büyük bir şey yaşadık. Bölgeye; hem acil sağlık hizmetlerinin devamı için o bölgedeki acil tıp uzmanlarımız hem de diğer illerdeki acil tıp uzmanlarımız akın etti. Türkiye Acil Tıp Derneği olarak, birinci haftanın sonunda bir rapor yayınladık ve o raporda gördüğümüz şöyle bir şey vardı: Evet biz hekimlik anlamında elimizden geleni yapıyoruz ama afet yönetimi başka bir şey. Ve bu afet yönetimi konusunda acil tıp uzmanlarımızın yetkinliklerini, becerilerini geliştirmeye ihtiyacı olduğunu gördük, bu nedenle de “Afet Okulu” projesini başlattık.” Afet Okulu projesinde, acil tıp uzmanlarının afet yönetimi konusundaki becerilerini geliştirmeyi hedeflemelerinin yanı sıra farklı çalışmalar yapacaklarını da aktaran Doç. Dr. Funda Karbek Akarca, şöyle devam etti: “İlk etapta; acil tıp uzmanlarının afet yönetimi konusundaki becerilerini geliştirmeyi hedeflerken, sonrasında diğer uzmanlık dernekleriyle bu alanda çalışan ortopedi ve nefroloji gibi, o günlerde sırt sırta çalıştığımız meslektaşlarımızla bir araya gelerek, Türkiye için ortak kılavuzlar hazırlamayı ve diğer sivil toplum kuruluşlarıyla işbirliği yapmayı amaçlıyoruz. O yüzden de adına okul diyoruz.” 10 ilde eğitim verilecek Proje kapsamında 10 şehirde eğitim vereceklerinin bilgisini veren Doç. Dr. Funda Karbek Akarca, İstanbul, İzmir ve Diyarbakır’da eğitimleri tamamladıklarını kaydetti. Akaraca, “İstanbul, İzmir ve Diyarbakır olmak üzere üç ili tamamladık. Yedi ilimiz daha var, toplam 10 ili gezeceğiz. Bölge bölge gidiyoruz. Çünkü o bölgenin dinamiklerini de görerek, bölgenin uzmanlarıyla bir araya gelmeye çalışıyoruz. Ayrıca bölgedeki yetkililerle de görüşerek hazırlıkları yerinde inceleyerek görüş alıverişinde bulunuyoruz. Önümüzdeki ay Kocaeli’ndeyiz, sonra Mersin ve Samsun var. Türkiye’nin tüm bölgelerine gideceğiz. Özellikle deprem anında ya da bir afet anında müdahale ekiplerinin yoğun olduğu bölgeleri hedef seçtik, bu şekilde 10 ilimizi tamamlayacağız” ifadelerini kullandı.
Akciğer kanserinden korunma yolları daha önemli
18 Kasım 2024 Pazartesi - 13:14 Akciğer kanserinden korunma yolları daha önemli Acıbadem Kayseri Hastanesi Onkoloji Uzmanı Doç. Dr. Ersin Özaslan, akciğer kanserine karşı riski düşürecek ve hatta korunacak yolların olduğunu söyleyerek, “İlk adım sigarayı bırakmak zira akciğer kanserinin yüzde 90’ının nedeni sigara” dedi. Hastaların genellikle ileri evrede teşhisinin koyulduğunu söyleyen Acıbadem Kayseri Hastanesi Onkoloji Uzmanı Doç. Dr. Ersin Özaslan, “Akciğer kanserinde büyük oranda korunmak mümkün. Bu ay akciğer kanseri farkındalık ayı olduğu için bu hastalığa yakalanmamak için neler yapmalıyız sorunun yanıtlarını konuşmak çok önemli. Zira, hastalık oluştuğundu şifa için uzun zaman uğraşmak gerekiyor” dedi. “Ülkemizde her yıl 40 bin kişi akciğer kanseri oluyor” Türkiye’de akciğer kanseri oranı dünya ortalamasının çok üstünde olduğunu belirten Doç. Dr. Özaslan, bunun nedenini sigara içiminin yüksekliği olduğunu vurgulayarak bu hastalığa yol açan nedenler ve görülme oranları hakkında şu bilgileri verdi: “Akciğer kanserinin yüzde 85-90’ının sebebi zaten sigara. İkinci sebebi de hava kirliliği. Arkasından kimyasallar veya düşük oranda da genetik geliyor. Avrupa’da sigara içme oranı en yüksek ülkelerden biriyiz. Erkeklerde yüzde 40 sigara içme oranı var ama bu Avrupa’daki erkeklerde yüzde 20 oranında yani bizde iki kat daha fazla. Kadınlarda yüzde 15 oranında sigara içme oranı var, bu, diğer ülkelerle aynı olduğunu gösteriyor. Dolayısıyla kadınlarda bir fark yok ama erkeklerde iki kat fazla olmamız dünya ortalamasının çok üzerine çıkarıyor. Dünyada ortalama 2 milyonun üzerinde 2,2 milyon akciğer kanseri görülürken, ülkemizde 40 binin üzerinde akciğer kanseri vakası var ve Türkiye’de akciğer kanseri görülme oranı açık ara olarak daha yüksek. Oysa 2020’den sonra dünyada meme kanseri akciğer kanserini geçmiş durumda. Akciğer kanseri dünyada 2. sıradayken Türkiye’de açık ara 1. sırada görülüyor” ifadelerini kullandı. “Sigara bırakılmalı” Akciğer kanserinde en büyük rolün sigara olduğunu belirten Doç. Dr. Özaslan, sigaranın bırakılması gerektiğine vurgu yaparak söylerine şöyle devam etti: “Hepimizin bildiği gibi, sigaranın zararı içilen paketlerin üzerinde bile yazıyor. Sigara kanser yapar, kansere yol açar diye yazıyor ama işte bu mesajları görmek istemiyoruz, yok sayıyoruz maalesef! Bağımlılık düzeyi yüksek olduğu için kişiler sigara içmeye devam ediyorlar. Hatta akciğer kanseri olduktan sonra da sigarayı bırakan hastalarımızın oran maalesef düşük, en az 3’te 2’si maalesef sigaraya devam ediyor” “Erken teşhis çok önemli” Akciğer kanserinin en önemli belirtisinin aylarca geçmeyen inatçı öksürük olduğunu, ağızdan kan gelmesi, göğüs ağrısı, sırt ağrısı, nefes darlığı gibi belirtiler olduğunu belirtiler görüldüğünde bir uzmana başvurulması gerektiğini söyleyen Doç. Dr. Özaslan; “Akciğer kanserinin erken teşhisi, genellikle tesadüfen fark ediliyor. Erken teşhisli hastalar genellikle bir röntgen ya da tomografi gibi bir çekim sonrasında tesadüfen fark ediliyor. Özellikle pandemi sırasında Covid şüphesiyle çekim yapılan hastalarda oldukça sık akciğer kanseri tanısı konuldu. Bu, sinsi bir hastalık, belirtiler hastalığın ilerlemesi sonucunda ortaya çıkıyor. Oysa erken teşhis, hasta açısından yaşam kalitesinin yüksekliği ve daha uzun bir hayat anlamına geliyor. Fakat orada da karşımıza tarama testi sorunu ortaya çıkıyor. İnsanlar, akciğer kanserinde tarama testi olduğunu yeterince bilmiyorlar. Oysa risk grubu sayılan sigara içen hastalar, tarama testi yaptırmalı. 20 yıl günde bir sigara içmiş hastalarda 50 yaşından sonra tomografi çekilmesini öneriyoruz. Hastalık bir tomografiyle tespit edilebilir. Hastalık erken tespit edilirse hasta, ameliyatla tamamen kurtulabiliyor. Arkasından kemoterapi ve radyoterapiye bile gerek kalmayabiliyor” dedi. “Yenilikçi tedaviler, umut veriyor” Akciğer kanserinin tedavisinde birçok yenilikçi tedavi geliştirildiğini söyleyen Özaslan, bu yenilikleri şöyle anlattı: “Akciğer kanseri saptanan hastalar için bir çok yenilikçi tedavi umut veriyor. Genelde belirtileri geç veren bir hastalık olduğu için hastalar 3. veya 4. evrede tanı alıyor. Ama bu hastaların tedavisi için de umut veren tedaviler geliştiriliyor. 2010’dan sonra başlayan akıllı ilaçlar dediğimiz hap şeklinde alınan ilaçlar var. 2015’ten sonra da immünoterapi geldi ve gerçekten çığır açan bir tedavi şekli. Öyle ki 5 yıllık yaşam oranları yüzde 5’in altındayken yüzde 25-30’ları geçmeye başladı. Bir grup hasta da gerçekten çok etkili bir tedavi yöntemi. Yüzde 20-30 oranında hastada çok iyi yanıtlar alıyoruz. Yaşam süresinin uzamasının yanı sıra tam şifa edilen hastalar da oluyor bu grupta.”
Türkiye’de 25 bin kişi böbrek nakli bekliyor
18 Kasım 2024 Pazartesi - 13:08 Türkiye’de 25 bin kişi böbrek nakli bekliyor ‘Bir an, bir nefes, bir gülümseme bağışla’ mottosu ile Organ Bağışı Farkındalık Sempozyumu düzenlendi. Medicana Sağlık Grubu iş birliği ile düzenlenen ve organ bağışı ile ilgili tüm boyutların ele alındığı organizasyonda uzmanlar; Türkiye’de organ bağışı oranının yüzde 19 olduğunu, 25 bin kişinin ise böbrek nakli beklediğini açıkladı. Türkiye ve dünya genelinde, organ bağışı hem etik hem de yasal düzenlemeler çerçevesinde yapılır ve kişinin rızası temel alınır. Sağlık sorunları nedeniyle organları işlevini yitirmiş kişilere yeni bir yaşam şansı sunan organ bağışı; bir insanın hayatını kurtarmanın, yeni umutlar yeşertmenin ve gülümsemeler armağan etmenin en anlamlı yollarından biridir. Medicana Sağlık Grubu’nun düzenlediği Organ Bağışı Farkındalık Sempozyumuna, Medicana International İstanbul Hastanesi Genel Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Sabri Tekin, Medicana Ataşehir Hastanesi Nefroloji Uzmanı Doç. Dr. Avşin İbiş ve Prof. Dr. Arzu Kader Harmancı Seren bir araya geldi. “Beyin ölümü gerçekleştikten sonra 48-72 saatlik kritik bir süre var” Toplumun kafasında netleşmeyen kavramlardan birinin beyin ölümü olduğunu belirten Prof. Dr. Sabri Tekin konuyu şu şekilde açıkladı: “Bitkisel hayat ile beyin ölümü arasındaki fark bilinmiyor. Bitkisel hayatta beyin fonksiyonları gerilemiş olabilir ve hasta komada olabilir ancak bu gibi durumlarda beyin ölümü gerçekleşmemiş olmaktadır, beyin bu esnada yaşamaktadır. Günün birinde bitkisel hayatta olan birinin normal yaşantısına dönme ihtimali bulunmaktadır. Beyin ölümünde ise böyle bir durum söz konusu değildir. Beyin ölümü, beynin geriye dönüşü olmayacak şekilde bütün fonksiyonlarını kaybetmesidir. Beyin ölümü tespiti de bir hekim tarafından yapılır. Tekrarlayan testler ile beynin kan akışının tamamen kesilmiş olduğu, beynin elektriksel aktivitesinin bitirilmiş olduğu ve hiçbir şekilde geri dönüşünün olmayacağı tanısı ile beyin ölümü kabul edilebilir. Beyin ölümünün tanısı konulduktan sonra ne ülkemizde ne dünyada hayata dönen kimse olmamıştır. Beyin ölümü gerçekleştikten sonra 48-72 saatlik kritik bir süre vardır. Eğer bu kişinin yakınları hastanın organlarını bağışlayacaksa bu süre içerisinde özel destek tedavileri ile organları yaşatabiliyoruz. Özellikle kalbini ve iç organlarını yaşatabiliyoruz. 48 saatlik süre çok önemli. Yakınlarından onay alınırsa bu süre içerisinde organlar alınarak kullanılabilir.” “Bağış olmadığı için kronik böbrek yetmezliği olan ve organ nakli bekleyen hastalar bulunmakta” Son dönem böbrek yetmezliği olan hastalar için nasıl bir yol izlenmesi gerektiğine değinen Nefroloji Uzmanı Doç. Dr. Avşin İbiş, “Böbrek yetmezliği olan hastaların bedenine ya canlı vericiden ya da kadavradan böbrek nakli yapılması gerekiyor. Önümüzdeki en önemli sorunlardan birisi uygun donör bularak alınan yeni organın naklinin yapılması sürecidir. Ülkemizdeki problemlerden bir tanesi de dünya ile benzer şekilde dünyada ne kadar milyon bazında böbrek yetmezliği varsa bizde de aynı oranda ihtiyacın bulunmasıdır. Ancak bunun karşılığında yeterince bağış olmadığı için kronik böbrek yetmezliği olan ve organ nakli bekleyen hastalar bulunmaktadır. İleri evre böbrek yetmezliği tanısı alan ve geri dönülemez bir noktaya gelinmiş hastaların bundan sonraki yaşamlarını devam ettirebilmeleri için iki yol bulunmaktadır: Ya böbrek nakli operasyonu gerçekleştirimeli ya da hasta yaşamını diyaliz desteğiyle sürdürmeli” şeklinde konuştu. “100 kişiden 19’u bağış yapmaktadır” Türkiye’de organ bağışında bulunanların oranının yüzde 19 olduğunu belirten Hemşirelik Bölümü Öğretim Görevlisi Prof. Dr. Arzu Kader Harmancı Seren, “Beyin ölümü gerçekleşen hastaların yakınlarına organ bağışı yapar mısınız diye sorulduğunda 100 kişiden 19’u bağış yapmaktadır. Dayanışma ve birlik beraberliğin her fırsatta vurgulandığı bir toplumda, bu oran ne yazık ki kabul edilebilir bir oran değil. Bin 500 değil 15 bin beyin ölümü tespit etsek yine oran aynı kalsa bile şu andakinin çok daha üzerinde organımız olur ve nakilleri gerçekleştirme şansımız olur. Organı almış olmak da tek başına bir anlam ifade etmemektedir. Organ nakil edildikten sonra tıbbi ekibin, organı ilgili parametlere göre sağ kalımın en uzun olacağı kişide kullanılacak bir modelle gerçekleştirmesi gerekiyor. Kişinin seçiminde bu parametleri dikkate almak önem taşıyor. Kadavra donör havuzu oluşturamadık, tüm dünyada kadavra donör havuzu oluşsa bile yetersiz kalıyor” ifadelerini kullandı.
‘Bazı antibiyotiklerin ciddi yan etkileri olabilir’
18 Kasım 2024 Pazartesi - 12:44 ‘Bazı antibiyotiklerin ciddi yan etkileri olabilir’ Antibiyotiklerin pek çok yan etkilerinin görülebildiğini belirten Enfeksiyon Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Mustafa Sünbül, “Bunların sık görülenleri bulantı, kusma, ishal, ciltte döküntü gibi genellikle hafif yan etkilerdir. Ancak bazen nadir olarak alerjik şok, kemik iliğinin baskılanması gibi ciddi yan etkilerde görülebilir. Bazı antibiyotikler karaciğere veya böbreğe zarar verebilir” dedi. Liv Hospital Samsun Enfeksiyon Hastalıkları Kliniği’nden Prof. Dr. Mustafa Sünbül, 18 Kasım Antibiyotik Farkındalık Günü dolayısıyla bilgilendirmede bulundu. Antibiyotiğin kısaca tanımını yapan Prof. Dr. Sünbül, “Antibiyotikler yaklaşık bir asırdan bu yana enfeksiyon hastalıklarının tedavisinde kullanılan ilaçlardır. Bu ilaçlar sayesinde milyonlarca kişinin hayatına mal olan hastalıklar tedavi edilebilir hale gelmiştir. Bunun sonucunda yaşam süresi uzamış ve hayat kalitesi artmıştır. Antibiyotikler bakteri diye tanımlanan mikrop türlerini insan vücudunda öldüren veya üremelerini engelleyerek hastalıkları tedavi eden maddelerdir” diye konuştu. “Uygunsuz antibiyotik kullanımında OECD birincisiyiz” Bakterilere karşı etkili olan antibiyotiklerin virüslerin neden olduğu hastalıklarda etkileri olmadığına değinen Prof. Dr. Sünbül, “Başlıca soğuk algınlığı ve grip gibi etkeni virüsler olan hastalıklarda alınan antibiyotiğin hastaya hiçbir faydası yoktur. Hatta bu tür enfeksiyonlarda antibiyotik almak dirençli bakteri gelişme riskini artırır. Son yıllarda dünyada milyonlarca ölüme neden olan Covid-19 hastalığı da bir virüs hastalığıdır ve üzerine ikincil bakteriyel enfeksiyon eklenmemişse, tedavide antibiyotik verilmemelidir. Maalesef ülkemiz antibiyotiklerin uygunsuz kullanımında OECD ülkeleri arasında ilk sıralarda yer almaktadır” şeklinde konuştu. “Doktorun tavsiyesi doğrultusunda kullanılmalı” Antibiyotiklerin ne kadar süre kullanılması gerektiğini söyleyen Prof. Dr. Sünbül, “Antibiyotik, tedavide başarıya ulaşmak için doğru zamanda, doğru dozda ve yeterli sürede alınmalıdır. Hastalıklara göre tedavi süreleri değişmektedir. Hastalık belirtileri kaybolunca antibiyotiği erken kesmek, tekrarlayan enfeksiyonlara neden olabileceği gibi tedavi süresini uzatmak ise dirence yol açar ve organlara zara verebilir. Doktorun görüşü doğrultusunda tedavi sürdürülmelidir” ifadelerini kullandı. “Ateş düşürücü olarak tercih edilmemeli” Ateş düşürücü hedeflenerek antibiyotik kullanılmaması gerektiğini dile getiren Prof. Dr. Sünbül, “Sonbahar ve kış aylarında görülen ve mevsimsel viral üst solunum yolu hastalıklarında antibiyotikler gereksiz olarak sık kullanılmakta, bazen ise tek doz olarak alınmaktadır. Ateş düşürücü amaçla antibiyotikler asla kullanılmamalıdır. Bazı özel durumlar dışında ise tek doz antibiyotik kullanmanın hiçbir yararı yoktur. Antibiyotiklerin bu şekilde alınmaları, hastalık yapan bakterilere karşı savaşan vücudun doğal koruyucu florasının ölmesine neden olmakta, ayrıca daha dirençli bakterilerin yerleşmesine yol açmaktadır. Sık yapılan bir diğer yanlış ise ‘bir antibiyotik alalım, şikâyetler geçmezse doktora muayene oluruz’ düşüncesidir. Bu yaklaşım ise hastalığın ilerlemesine neden olabilir. Antibiyotikler doktor muayenesi ve reçetesiyle alınmalıdır” açıklamasında bulundu. “Bazı antibiyotikler karaciğere ve böbreklere zarar verebilir” Antibiyotiklerin yan etkilerinden bahseden Prof. Dr. Sünbül, şöyle devam etti: “Antibiyotikler hayat kurtaran ilaçlar olmakla beraber pek çok yan etkileri de vardır. Bunların sık görülenleri bulantı, kusma, ishal, ciltte döküntü gibi genellikle hafif yan etkilerdir. Ancak bazen nadir olarak alerjik şok, kemik iliğinin baskılanması gibi ciddi yan etkilerde görülebilir. Bazı antibiyotikler karaciğere veya böbreğe zarar verebilir. Kimi zaman ise antibiyotikler tansiyon ve kalp ilaçları, psikiyatride kullanılan ilaçlarla uyumsuzluk gösterebilir, tedavide dikkat edilmelidir. Antibiyotikler asla arkadaş veya komşu tavsiyesiyle kullanılmamalıdır.” “Antibiyotik direnci nedeniyle yılda 1 milyon kişi hayatını kaybediyor” Antibiyotiklere karşı direnç gelişmesi hakkında bilgiler paylaşan Prof. Dr. Sünbül, açıklamasını şöyle tamamladı: “Zamanla bakteriler pek çok antibiyotiğe karşı direnç geliştirmiştir. Bu sorun genellikle antibiyotiklerin gereksiz kullanımı ve aşırı antibiyotik tüketimine bağlıdır. Dirençli bakterilerin neden olduğu hastalıklar daha ölümcül seyretmektedir. Her yıl dünyada dirençli bakterilerin neden olduğu enfeksiyonlardan 1 milyona yakın kişi hayatını kaybetmektedir. Eğer direnç oranı bu hızla devam ederse 2050 yılında ölümlerin 10 milyonu bulacağı tahmin edilmektedir. Bir diğer sorun ise son yıllarda piyasaya verilen yeni antibiyotik sayısındaki azalmadır. Çünkü antibiyotiklerin geliştirilmesi, uzun bir süreç gerektirmekte ve yüksek maliyetlere neden olmaktadır. Ek olarak, gelişen direnç nedeniyle bu tür ilaçlar endüstri için tercih edilebilir olmaktan çıkmaktadır. Bu nedenle mevcut antibiyotikleri yerinde ve akılcı kullanmak çok daha önemli hale gelmiştir. Mevcut antibiyotiklerin tedavide etkisiz kalması ve yeni antibiyotiklerin klinik kullanıma girmemesi tıp otoritelerini endişelendirmektir. Böyle bir durumda basit enfeksiyon hastalıkları bile tedavi edilemeyecek ve ölümle sonlanacaktır.”
Rektör Özkan’dan sağlıkta şiddetle mücadele vurgusu: “Şiddet uygulayan sağlık hizmeti almamalı”
18 Kasım 2024 Pazartesi - 12:00 Rektör Özkan’dan sağlıkta şiddetle mücadele vurgusu: “Şiddet uygulayan sağlık hizmeti almamalı” Antalya’da düzenlenen 10. Avrasya Acil Tıp Kongresi ve 20. Türkiye Acil Tıp Kongresi’nde konuşan Akdeniz Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Özlenen Özkan, sağlıkta şiddetin en çok yaşandığı yerin acil servisler olduğunu belirterek, "Şiddetin çok ciddi şekilde cezalandırılması gerekiyor. Acil servise gelen birisi bir sıkıntı oluşturuyorsa eğer sağlık hizmeti almamalı ve sağlık hizmeti verilmemeli" dedi. 10. Avrasya Acil Tıp Kongresi ve 20.Türkiye Acil Tıp Kongresi’nde Kriz Yönetim ve Liderlik: Acil Servisten Üniversite Kampüslerine Rektörler Zirvesi-Açık Oturumu “Acil Servisler Değişiyor” temasıyla Antalya’da bir otelde düzenlendi. Toplantıya Akdeniz Üniversitesi, Hacettepe Üniversitesi, Ankara Üniversitesi ve Sağlık Bilimleri Üniversitesi rektörleri konuşmacı olarak katıldı. 21 ülkeden 70 farklı şehirden konuşmacı 21 ülkeden, 70 şehirden konuşmacı ve dernek başkanlarının katılımıyla gerçekleşen kongrede, 45 panel, 4 açık oturum, 6 uydu sempozyumu, 4 kurs düzenlendi. Ayrıca, acil tıbbın geleceğine dair önemli projeler paylaşıldı. NTV Sağlık Muhabiri Melike Şahin’in moderatörlüğündeki oturuma Akdeniz Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Özlenen Özkan, Hacettepe Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mehmet Cahit Güran, Ankara Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Necdet Ünüvar salonda, Sağlık Bilimleri Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Kemalettin Aydın ise çevrimiçi bağlantıyla katıldı. Liderlik nedir? Kriz yönetimi nedir? Deprem gibi kriz anlarını nasıl yönetiyorsunuz? Sağlıkta şiddetle ilgili ve acil tıp alanıyla ilgili konularda konuşmacılar düşüncelerini katılımcılarla paylaştı. “Lider değişim yaşatan kişidir” Acil servislerin önemine dikkat çeken Akdeniz Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Özlenen Özkan, “Acil servis çok sevdiğim bir departmandır. Çok keyifli, çok şey öğrendiğim ve insanlık için çok kıymetli bir yerdir" dedi. Liderlik üzerine konuşan Rektör Prof. Dr. Özkan, "Liderlik, bence bir topluluğu ya da bir kurumu, bir hedef doğrultusunda hareketlendirebilen, motive eden, ilham veren ve bir değişim oluşturan, karakterlere ben lider diyorum. Bir değişim oluşturmak bence en önemlisi. Herkes bir kurumun başındadır ama herkes lider değildir bence. Orada pozitif bir şeyler oluşturan belki çağ atlatan o çıtayı yukarıya taşıyan insanların lider olduğunu düşünüyorum. En önemli özelliklerinin de bence hızlı karar alabilen, kararlı ve ilham verebilen insanlar olduğunu düşünüyorum. Olmaması gereken özellik ise korkuyla bunu yapmaları, bence korku ve kararsızlık bir lider için en kötü iki özellik. Tarihe baktığımız zaman da tarihe adını kazıyan insanların da bu özellikleri olduğunu görüyoruz. Tüm bu lider özellikleri taşıyan örneğimiz ise Mustafa Kemal Atatürk” dedi. “Acıları içimizi yaktı” Liderliğin özellikle kriz zamanlarında önemli olduğuna değinen Rektör Özkan, bunun son güncel örneğini Kahramanmaraş depreminde gördüklerini kaydetti. Deprem olduktan sonra Akdeniz Üniversitesi olarak hızla harekete geçtiklerini, arama kurtarma ekipleri ve yardımı bölgeye ulaştırdıklarını anlatan Rektör Prof. Dr. Özlenen Özkan, “Depremin ilk anında çağrı merkezleri kurduk. Öğrencilerimizin gönüllü olduğu çağrı merkezleri ertesi gün kuruldu ve o bölgedeki çocuklarla biz irtibat kurmaya çalıştık. İsraf olmasın diye en çok ihtiyaç olan şeyleri gönderdik, mobil mutfaklar, tuvaletler ve banyolardı, onların teminini yaptık ve gönderdik. Üniversitemizden de sağlık çalışanlarımızdan doktorlar ve hemşirelerden bölgeye gidenler oldu. Plastik cerrahi derneği olarak bizler de gittik. Onların acıları gerçekten çok içimizi yaktı. Deprem döneminde bine yakın hastayı hastanemizde kabul ettik, bunların çoğu da plastik cerrahi ve ortopedi hastasıydı. Depremde mağdur olup Antalya’ya gelen aileleri sosyal alanlarda misafir ettik. Kredi yurtlarda misafir ettik onlara psiko sosyal olarak da rehabilitasyon gerçekleştirdik” şeklinde konuştu. “Şiddet uygulayan sağlık hizmeti almamalı” Konuşmasında sağlıkta şiddet konusuna da değinen Rektör Özkan, "En çok şiddetin yaşandığı yerler acil servisler. Ama sağlıkta şiddet olarak sınırlandırmamak gerekiyor. Genel olarak bir şiddet sorunu var. Cezaların daha caydırıcı olması gerekiyor. Şiddet şiddettir ve şiddetin çok ciddi şekilde cezalandırılması gerekiyor. Acil servise gelen birisi bir sıkıntı oluşturuyorsa eğer sağlık hizmeti almamalı ve sağlık hizmeti verilmemeli. Lütfen bunlarla savaşalım" diye konuştu. Bu konuda hekimlere de görev düştüğüne değinen Özkan, "Hastalarla iletişim çok kıymetli tedavi ederken. Özellikle asistan hekimlerimize bunu anlatmalıyız” dedi. Daha sonra rektörlere çiçek takdimi gerçekleştirilerek fotoğraf çekimi yapıldı.
Uzmanından uyarı: “Sigara içmeyen bireylerde akciğer kanseri riski altında”
18 Kasım 2024 Pazartesi - 12:00 Uzmanından uyarı: “Sigara içmeyen bireylerde akciğer kanseri riski altında” Akciğer kanserinin, tüm dünyada en yaygın kanser türlerinden biri olduğunu belirten Göğüs Hastalıkları Uzmanı Dr. Berna Botan Yıldırım, sigara içmeyen bireylerin de kanser riski altında olduğuna dikkati çekerek, yanan tütün ürünlerini solumaktan kaçınmanın riski azalttığını ifade etti. Liv Hospital Ankara Göğüs Hastalıkları Uzmanı Dr. Berna Botan Yıldırım, 17 Kasım Dünya Akciğer Kanseri Farkındalık Günü, akciğer kanseri hakkında açıklamalarda Bulundu. Akciğer kanserinin, tüm dünyada en yaygın kanser türlerinden biri olduğuna değinen Uzm. Dr. Yıldırım, “Akciğer kanseri, kansere bağlı ölümlerde başı çekmektedir. Dünya Sağlık Örgütü’nün verilerine göre her yıl 2,2 milyon kişiye akciğer kanseri tanısı konulmaktadır ve 1,8 milyon kişi bu hastalıktan hayatını kaybetmektedir. Bu rakamlar erken teşhis ve farkındalığın önemini açıkça ortaya koymaktadır” diye konuştu. “Hava kirliliği neden olabilir” Akciğer kanserinin nedenlerine değinen Uzm. Dr. Yıldırım, “Akciğer kanseri olan kişilerin yüzde 90’dan fazlası sigara veya tütün ürünleri kullanmaktadır. Tütün ürünleri kullanımına pasif olarak maruziyet (elektronik sigaralar da dahil), radon gazı, uranyum ve asbeste uzun süreli maruziyet, hava kirliliği, ailede akciğer kanseri öyküsü ve geçirilmiş tüberküloz hastalığı ile hiç sigara içmemiş kişilerde akciğer kanseri ortaya çıkmasına neden olan diğer risk faktörleridir. Sigara içen kişilerde akciğer kanseri riski içmeyenlere oranla yaklaşık 30 kat daha fazladır” dedi. “Akciğer kanseri başlangıçta belirti vermeyebilir” Akciğer kanserinin, başlangıçta belirti vermeyebileceğini söyleyen Uzm. Dr. Yıldırım, bu nedenle erken teşhisin zorlaşabileceğini kaydetti. Uzm. Dr. Yıldırım, akciğer kanserinde görülebilecek belirtileri şöyle sıraladı: “Geçmeyen veya giderek kötüleşen öksürük, kanlı balgam, göğüs ağrısı, nefes darlığı, sürekli yorgunluk hali, iştah ve kilo kaybı ve ses kısıklığı.” Uzm. Dr. Yıldırım, bu belirtilere sahip bireylerin 2 haftadan uzun sürmesi halinde vakit kaybetmeden göğüs hastalıkları polikliniğine başvurması erken tanıyı kolaylaştırabileceğine dikkat çekti. “Akciğer kanseri erken teşhis edildiğinde yüzde 20-25 ölüm riskini azaltabilir” Erken teşhisin öneminden bahseden Uzm. Dr. Yıldırım, “Özellikle yüksek risk grubunda olan kişilerin yıllık olarak akciğer grafisi ya da gerekli hallerde düşük doz bilgisayarlı tomografi taraması yaptırmaları erken teşhisi kolaylaştırabilir. Araştırmalar, bu tarama yöntemiyle akciğer kanserine bağlı ölüm riskinin yüzde 20-25 oranında azalabileceğini de göstermektedir” ifadelerini kullandı. “Sigara ve tütün kullanımından uzak durulmalı” Akciğer kanserini önleme konusunda neler yapılabileceğinden bahseden Uzm. Dr. Yıldırım, “Kansere neden olan maddelere (nikel, arsenik, asbest gibi) maruz kalmanın sınırlandırılması, ikinci el dumandan kaçınmak (yanan tütün ürünlerini solumak), yüksek enerjili radyasyonlara (X-ışınları ve gama ışınları) maruz kalmanın sınırlandırılması riski azaltmaktadır. Düzenli egzersiz ve dengeli beslenme, evsel odun dumanını solumaktan kaçınmak akciğer kanserini önlemede yardımcı olabilecek diğer önlemlerdir” dedi. “Erken teşhis hayat kurtarır” Uzm. Dr. Yıldırım, 17 Kasım Dünya Akciğer Kanseri Farkındalık Günü’nde farkındalığımızı artırmamız ve çevremizi bilgilendirerek farkındalık oluşturmamız gerektiğine dikkat çeken Uzm. Dr. Yıldırım, “Erken teşhis hayat kurtarır. Sevdiklerimiz ve kendi sağlığımız için tütün ürünlerinden uzak duralım ve düzenli sağlık kontrollerini ihmal etmeyelim” ifadelerini kullandı.
Bitlis’te ilk defa yapılan prostat kanseri ameliyatı başarıyla tamamlandı
18 Kasım 2024 Pazartesi - 11:56 Bitlis’te ilk defa yapılan prostat kanseri ameliyatı başarıyla tamamlandı Bitlis Devlet Hastanesi Üroloji Uzmanı Operatör Dr. Çağdaş Bildirici tarafından gerçekleştirilen ve Bitlis’te ilk defa yapılan prostat kanseri ameliyatı başarıyla sonuçlandı. Bitlis’in Ahlat ilçesinde ikamet eden 70 yaşındaki İhsan Akbaş, rahatsızlığı nedeniyle Bitlis-Tatvan Devlet Hastanesine başvurdu. Burada yapılan kontrollerden sonra Bitlis Devlet Hastanesinde gönderilen Akbağ’a 3’üncü basamak hastanelerde ancak yapılabilen “Radikal prostatektomi” ameliyatı gerçekleştirildi. Bitlis’te ilk defa böylesine bir ameliyat gerçekleştirildiğini belirten Bitlis Devlet Hastanesi Üroloji Uzmanı Operatör Dr. Çağdaş Bildirici, bu tür hastalar için artık bu tür ameliyatların yapılabileceğini söyledi. Hastanın sağlık durumunun iyi olduğunu, taburcu olabileceğini belirten Dr. Çağdaş Bildirici, “Hastamız önce Tatvan Devlet Hastanesinde görev yapan doktor arkadaşımıza muayene olmuştu. Oradaki uzman doktorumuz bize haber verdi. Hastamızı Bitlis Devlet Hastanesine alarak burada gerekli tetkikleri yaptık. Prostat kanseri, erkeklerde en çok görülen ikinci bir kanser türüdür. Belli bir evreden sonra cerrahi müdahale ya da radyoterapi gibi tedavi seçeneklerimiz var. Biz de hastamızla konuşup birlikte cerrahi müdahale ile tedavi kararı aldık. Tatvan Devlet Hastanesindeki hocamızla birlikte bu ameliyatı burada gerçekleştirdik. Bu tür cerrahi müdahaleler genellikle 3’üncü basamak hastanelerde yapılan bir cerrahi müdahaledir. Çünkü vaka içi komplikasyonları olsun, sonrasındaki takibi ve bizim yaptığımız en zor cerrahilerden biri olması nedeniyle buralarda yapılmamış bir cerrahiydi. Bizler anestezi ekibimize ve kendi hemşirelerimize güvenerek bu cerrahiyi tamamladık ve hastamızı sağlığına kavuşturduk. Önümüzdeki günlerde taburcu edeceğiz. Şu anda her şey yolunda ilerliyor. Herhangi bir sıkıntı yaşanmadı. Bundan sonra da bu tür hastalarımız oldukça Bitlis’te bu cerrahiyi yapmayı sürdüreceğiz” dedi. Hasta İhsan Akbağ (70) ise hastaneye geldiğinde gerekli bilgilerin doktor tarafından kendisine verildiğini belirterek, “Kendisi ameliyat öncesinde yapılması gerekenleri bana söyledi. Onları yaptıktan sonra ameliyat kararı aldık. Kendilerine teşekkür ederim. Benim kurtarıcım oldular. Bu tür sıkıntısı olanların hemen müracaat etmeleri gerekiyor. Sağlığıma kavuştum. Kendilerine ve ekibine çok teşekkür ediyorum” diye konuştu.
Çok ilaç değil doğru ilaç iyileştirir
18 Kasım 2024 Pazartesi - 11:48 Çok ilaç değil doğru ilaç iyileştirir DÜZCE(İHA) – Düzce Sağlık Müdürü Dr. Yasin Yılmaz, Avrupa Antibiyotik Farkındalık Günü ve Dünya Antimikrobiyal Farkındalık Haftası münasebetiyle yaptığı açıklamada “Hekim reçete etmedikçe antibiyotik kullanılmamalıdır” dedi. Dr. Yasin Yılmaz, 18 Kasım Avrupa Antibiyotik Farkındalık Günü ve 18-24 Kasım Dünya Antimikrobiyal Farkındalık Haftası münasebetiyle açıklamalarda bulundu. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından antibiyotik direnci konusunda farkındalık oluşturulması ve sağlık çalışanları, politika yapıcılar ve halk arasında iyi uygulamaların teşvik edilmesi ve her düzeyde bilinçli adımlar atılması amacıyla, 18 Kasım’ı içine alan haftanın Dünya Antimikrobiyal Farkındalık Haftası olarak belirlendiğini belirten Yasin Yılmaz; “Sağlığımız, dikkat etmemiz gereken en önemli yaşam desteğimizdir. Öncelik vermemiz gereken sağlıklı yaşam için, beden sağlığımızı korumak, sağlıklı beslenmek, fiziksel aktiviteye önem vermek, sigara ve alkol kullanımından uzak durmaktır. Hastalık durumunda ise dikkat etmemiz gereken birincil konu bilinçli ilaç kullanımıdır. Sağlık Bakanlığımızın çok önem verdiği ve halkı bilinçlendirme amaçlı yürüttüğü, destek bilgilendirmelerle hastaların ilaç kullanımlarında nelere ve neden dikkat etmeleri gerektiği, sonrasında yaşanabilecek durumların neler olduğu yönündeki açıklamalar, dikkate alınması gereken bilgilerdir. Yapılacak en ufak bir hata, geriye dönüşü olmayan problemlere sebep olabilir” dedi. Antibiyotiğe dirençli enfeksiyonların, özellikle organ nakli olanlar, diyaliz tedavisi gören böbrek hastaları ve kanser hastaları için ciddi tehdit oluşturduğuna dikkat çeken Dr. Yılmaz, bu durumun tedavi süreçlerini zorlaştırarak komplikasyon ve ölüm oranlarını artırabileceğini belirtti. “Mutlaka bir hekime başvurun” “Hastaların da ilaç kullanırken ilk olarak şuna dikkat etmeleri gerekmekte. Her ilacın prospektüsünde de yazdığı üzere hastalar bir ilaç veya gıda takviyesi kullanmak istediklerinde mutlaka bir hekime danışmak zorundalar. Dünya Sağlık Örgütü’nün tahminlerine göre, ilaçların yüzde 50sinden fazlası uygun olmayan şekilde reçetelenmekte, temin edilmekte veya satılmaktadır” diyen Dr. Yasin Yılmaz, tüm hastaların yarısının da ilaçlarını doğru şekilde kullanmadığını belirtti. “Hekim reçete etmedikçe antibiyotik kullanılmamalıdır” diyen Yasin Yılmaz, “Antibiyotik kullanımında da son derece özen göstermeliyiz. Önerilen süreden daha az kullanımlar bakterilerin ilaca karşı direnç oluşturmasına ve antibiyotiğin tekrar kullanımı gerektiğinde aynı hastaya etkisiz olmasına sebep olmaktadır. Süre ve doz sıklığına uyulmaması tedavi sürecini olumsuz etkileyecektir. Ayrıca hekim tarafından verilen ve kullanılan ilaçlar ve destek amacıyla alınan bitkisel ilaçlar aynı anda kullanıldığında oluşan etkileşimle, ilacın etkisi yok olabilir, azaltabilir veya 2-3 katına çıkarabilir. Doz atlamamaya ve ilacı hekimin önerdiği şekilde almaya özen gösterilmelidir. İlaç dışı gıda takviyesi, bitkisel ürün gibi tedaviye yönelik diğer ürünlerin bilinçsiz kullanımından kaçınılmalıdır. Unutmayın, çok ilaç değil doğru ilaç iyileştirir” dedi.