SAĞLIK
Kar sebebiyle yolu kapanan köydeki hasta için seferber oldular 26 Kasım 2024 Salı - 11:31:34 Kastamonu’nun Bozkurt ilçesinde 50 santimetreyi bulan kar kalındığı sebebiyle hastaneye gidemeyen diyaliz hasta UMKE ekiplerinin zorlu mücadelesi ile hastaneye ulaştırılabildi. Kastamonu’nun Bozkurt ilçesine 25 kilometre uzaklıkta bulunan Tezcan köyünde yaşanan yoğun kar yağışı sebebiyle yollar kapandı. Köyde yaşayan 75 yaşındaki diyaliz hastası Faik Görgü, ulaşımın sağlanamaması sebebiyle hastaneye gidemedi. Faik Görgü’nün yakınları, 112 Acil Çağrı Merkezini arayarak yardım istedi. Çağrı üzerine harekete geçen Ulusal Medikal Kurtarma Ekipleri (UMKE), zorlu kış ve hava şartları altında bölgeye ulaşabilmek için büyük çaba sarf etti. Yer yer 50 santimetreye ulaşan kar kalınlığı ve zorlu arazi şartları, ekiplerin ilerlemesini güçleştirdi. Ekipler, yaklaşık 1 kilometrelik yolu yürüyerek Tezcan köyündeki hastaya ulaştı. İlk müdahalesi evinde yapılan hasta, ardından sedye ile paletli ambulansa kadar taşındı. Hasta daha sonra hastaneye götürüldü. Kastamonu İl Sağlık Müdürü Dr. Çağdaş Derdiyok, ekipleri tebrik ederek, “UMKE ekiplerimiz görevlerinin başında, sağlık hizmetlerini her şartta vatandaşlarımıza ulaştırmak için çaba gösteriyorlar. Zaman ve mekan gözetmeksizin görevlerini başarıyla yerine getiren UMKE personelimize teşekkür eder, görevlerinde başarılar dileriz” dedi. UMKE’den yapılan açıklamada da, “Vatandaşlarımızın hayatını kurtarmak için her zaman hazırız. Zorlu hava şartlarında bile, Yurdumuzun her bir bucağında, kim nerede olursa olsun, insan hayatına hizmet için vatandaşlarımızın yanında olmaya devam edeceğiz” denildi.
26 Kasım 2024 Salı - 11:28 Meme implantını doğru seçin: Emzirmeye engel olabiliyor Günümüzde sıkça tercih edilen meme büyütme operasyonları, kadınlarda özgüveni artıyor. Ancak meme implantı yaptırırken önemli noktaların göz önünde bulundurulması gerekiyor. Medicana Sağlık Grubu Plastik, Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Fatih Doğan, bazı implant yöntemlerinin emzirmeye engel olabildiği uyarısında bulunarak dikkat edilmesi gerekenleri anlattı. Memenin şekli ile ilgili tüm deformiteler, kadınlarda utanma, anksiyete, depresyon ve sosyal izolasyon gibi durumlara sebep olabiliyor. Büyütme mamoplastisi olarak da bilinen, meme boyutunu büyütmek için yapılan ameliyatlar hakkında bilgi veren Medicana Ataşehir Hastanesi Plastik, Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Fatih Doğan, “Meme büyütme, implantların meme dokusu veya göğüs kasları altına yerleştirilmesi işlemidir. Bazı kadınlar için bu operasyon, kendilerini daha güvende hissetmenin bir yoludur. Bazı kişilerde ise, çeşitli deformiteler için memeyi yeniden yapılandırma yöntemidir” dedi. Göğüslerin boyutunu ve şeklini değiştirebilen meme büyütme ameliyatlarının vücut imajı ile birlikte özgüven artışına katkı sağlayabildiğini belirten Prof. Dr. Fatih Doğan, ancak beklentilerin gerçekçi tutulmasının en önemli adımlardan biri olduğunu vurguladı. “Ameliyattan sonra da memenin şekli değişebilir” Meme büyütme, belirli implant türleri (pürüzsüz veya dokulu, yuvarlak veya gözyaşı damlası, salin veya silikon şeklinde) kullanılarak yapılabiliyor. Prof. Dr. Fatih Doğan, ameliyat kararı vermeden önce göz önünde bulundurulması gerekenleri şöyle sıraladı: - Meme implantları göğüslerin sarkmasını engellemez. Plastik cerrah, sarkan göğüsleri düzeltmek için göğüs büyütmenin yanı sıra göğüs dikleştirme de önerebilir. - Meme implantlarının ömür boyu dayanacağı garanti edilmez. Bir implantın ortalama ömrü yaklaşık 10 yıldır. Bu süreden sonra implantın yırtılması ihtimali vardır. Ayrıca yaşlanmanın devam edecek olması ve aşırı kilo alma ya da kilo verme gibi faktörler memenin görünümünü değiştirebilir. Bu gibi durumlar daha fazla ameliyat gerektirebilir. - Meme implantları emzirmeyi engelleyebilir. Tercih edilen implant koyma yöntemine göre bazı kadınlar meme büyütme operasyonundan sonra başarılı bir şekilde emzirebilmektedir. Ancak diğerleri için emzirmek bir zorluk olabilir. - Meme implantının çıkarılmasından sonra ek ameliyata ihtiyaç olabilir. İmplantların çıkarılmasına karar verilirse, göğüslerin görünümünü eski haline getirmeye yardımcı olması için göğüs dikleştirme veya başka bir düzeltici ameliyata ihtiyaç olabilir. - Silikon implantlar yırtılma durumu açısından düzenli taramalarla kontrol edilmelidir. FDA, silikon meme implantının yırtılmasını kontrol etmek için yerleştirmeden 5-6 yıl sonra meme MRI ile rutin izleme yapılmasını önerir. Daha sonra her 2-3 yılda bir meme MR’ı çekilmesi önerilir. Belirtiler olmadığı sürece ultrason, alternatif bir tarama yöntemi olabilir. Ameliyattan önce temel bir mamografi değerlendirmesi ya da meme ultrasonografiye ihtiyaç olabileceğini belirten Prof. Dr. Fatih Doğan; “Ameliyattan önce bazı ilaçları da ayarlamak gerekebilir. Örneğin aspirin veya kanamayı artırabilecek diğer ilaçlardan kaçınmak önemlidir. Kişi sigara içiyorsa, ameliyattan önce ve sonra yaklaşık 4-6 hafta sigaranın bırakılması gerekir. Meme büyütme ameliyatlarının tam donanımlı hastanelerde yapılması önemlidir. Genel olarak işlemden bir gün sonra taburculuk verilmektedir” ifadelerini kullandı. Birkaç hafta içinde işe dönebilmek mümkün Ameliyattan sonraki birkaç hafta boyunca ağrı, şişlik ve morarma görülmesinin muhtemel olduğunu belirten Plastik, Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Fatih Doğan, “Yara izlerinin zamanla rengi normale döner ancak tamamen kaybolmaz. Kesi alanlarında çizgi şeklinde bir iz olur. İyileşme döneminde meme implantlarının ekstra desteklenmesi ve konumlandırılması için kompresyon bandajı, korse veya sporcu sütyeni giyilmesi önerilir. Ağrı kesici ilaç da verilmektedir. Kişinin fiziksel olarak zorlu bir işi yoksa birkaç hafta içinde işe dönülebilir. En az iki hafta boyunca, nabız veya kan basıncını artırabilecek yorucu aktivitelerden kaçınılmalıdır. İyileşirken memenin fiziksel temasa veya sarsıcı hareketlere karşı hassas olacağı unutulmamalıdır” şeklinde konuştu.
26 Kasım 2024 Salı - 10:40 Erzincan Eczacı Odası Başkanı Sarıkaya: “Vitamin ve mineral takviyelerinin güvenilirliği Sağlık Bakanlığı denetimi altında üretilmesi şarttır” 56. Bölge Erzincan Eczacı Odası Başkanı Uzm. Ecz. Burak Sarıkaya, vitamin ve mineral takviyelerinin üretim ve satış süreçlerinde yaşananların halk sağlığı üzerindeki risklerine dikkat çekti. Konuya ilişkin bir açıklamada bulunan Sarıkaya şu ifadelere yer verdi: “Son yıllarda vitamin ve mineral takviyelerinin kullanımındaki artış, toplum sağlığını doğrudan etkileyen bir konu olarak karşımıza çıkmaktadır. Ancak bu ürünlerin denetimsiz bir şekilde, eczane dışı her platformda ve kolayca erişilebilir olması, halk sağlığı açısından ciddi riskler doğurmaktadır. Sağlığımızın korunmasında hayati rol oynayan bu takviyeler, ancak doğru dozda ve güvenilir kaynaklardan temin edildiğinde fayda sağlamaktadır. Kontrolsüz üretim ve satış, bu faydayı tehlikeye dönüştürebilmektedir. Halk sağlığı önceliğimizdir. Vitamin ve mineral takviyelerinin yalnızca Sağlık Bakanlığı tarafından ruhsatlandırılmış ve GMP (İyi Üretim Uygulamaları) standartlarına uygun olarak üretilmiş olması gerekmektedir. Bu süreç, ürünlerin etkinlik, kalite ve güvenlik açısından uluslararası standartlara uygun olmasını sağlamaktadır. Vitamin ve mineral takviyeleri, ilaç statüsüne yakın etkilere sahip ürünlerdir. Ancak, bu ürünlerin Sağlık Bakanlığı’nın sıkı denetimi dışında üretilip piyasaya sunulması, bilimsellikten ve güvenilirlikten uzak, etkisiz ya da zararlı ürünlerin ortaya çıkmasına zemin hazırlamaktadır. Halkımızın güvenli ve etkili ürünlere erişimi için bu ürünlerin yalnızca Sağlık Bakanlığı ruhsatıyla üretilmesi ve eczane kanalıyla satılması gerekmektedir. Eczaneler, güvenin adresidir. Eczacılar, halk sağlığını koruma görevini üstlenmiş, ilaca dair bilimsel bilgiye sahip sağlık profesyonelleridir. Vitamin ve mineral takviyelerinin yalnızca eczanelerden satışa sunulması, doğru bilgilendirme ve uygun kullanım konusunda danışmanlık sağlanması açısından büyük önem taşımaktadır. Eczane dışındaki platformlardan temin edilen bu ürünlerin güvenilirliği şüpheli olup, halk sağlığı üzerinde geri döndürülemez sorunlar oluşturabilir. Yasal düzenlemeler kaçınılmazdır. Sonuç olarak, vitamin ve mineral takviyelerinin sadece Sağlık Bakanlığı ruhsatıyla üretilmesi ve eczanelerden satılması, toplum sağlığının korunması için vazgeçilmez bir adımdır. Eczacıların çağrısı Sağlığınızı güvence altına almak, doğru bilgilendirme ve etkili ürünlere ulaşmak için eczanelerinizi tercih ediniz.”
26 Kasım 2024 Salı - 10:14 Yeni aile hekimi yönetmeliği açıklandı Van İl Sağlık Müdürü Operatör Dr. Muhammet Tosun, hasta olmasa bile her vatandaşın yılda en az iki kez aile hekimlerini ziyaret etmesi gerektiğini söyledi. Van İl Sağlık Müdürü Operatör Dr. Muhammet Tosun, yeni aile hekimi yönetmeliği ve aile hekimi sistemi ile ilgili açıklamalarda bulunmak üzere kentteki ulusal ve yerel basın mensuplarıyla bir araya geldi. Yeni aile hekimi yönetmeliğinin kasım ayı itibariyle hem Resmi Gazete’de yayınlandığını hem de Sağlık Bakanlığı tarafından tüm illere duyuruların yapıldığını aktaran Tosun, “Bu yönetmelikte amaçlanan şey; aile hekimiyle aile hekimine kayıtlı nüfusu daha sık bir araya getirip, bunları bir aile şemasında buluşturmak. Böylece daha sık temaslarını sağlayıp; insanların aile hekimlerini daha fazla kullanması, hastalanmadan önce de aile hekiminde tüm tetkik ve tedavilerini yaptırabilmesidir. Bu yönetmelikle birlikte daha önce ülkemizde bir aile hekimi maksimum 4 bin nüfusa sahip olup bunların takip tedavilerini yapmaktaydı. Bu yönetmelikten sonra bu sayı 3 bin 500’e düşürüldü. Biz de ilimizde 3 bin 500 üzerindeki aile hekimleri birimlerinin nüfuslarını düşürmek için çok sıkı bir çalışma içerisindeyiz. İnşallah tüm aile hekimliği birimlerimizin nüfuslarını 3 bin 500’den daha aşağıya çekip, aile hekimlerinin daha kaliteli zamanda halkla beraber temas etmesini sağlamayı amaçlamaktayız” dedi. "Hastalar, hastanelere gitmeden belli testlerini aile hekimliğinde yapabilecekler" Yeni aile hekimliği birimleri açma, yatırımlarla yeni binalar inşa etme veya kiralık binalarla ya da satın alınabilecek binalarla yeni aile hekimi birimleri oluşturmak için sıkı bir çalışma içerisinde olduklarının altını çizen Tosun, “Bu yönetmelikle beraber aile hekimleri nüfusları azaldığında aile hekimleri kendi nüfuslarını daha sık görebilecek ve hem koruyucu sağlık hizmetlerini daha kaliteli bir şekilde gerçekleştirecek hem de tedavi edildiği sağlık hizmetlerinde hastalar hastanelere gitmeden aile hekimliği merkezlerinde belli testlerini, belli tahlillerini yaptırıp, tedavilerini olabilecek” ifadelerini kullandı. "Bu yönetmelik ile kesinlikle bir aile hekiminin ilaç yazma özgürlüğüne engelleme söz konusu değildir" Yeni aile hekimi yönetmeliğinin ardından kamuoyunda bazı yanlış algılamaların olduğuna vurgu yapan Tosun, “Bunlardan biri aile hekimlerinin özellikle antibiyotik olmak üzere bazı ilaç yazma yetkilerinin alındığına dair spekülasyonlar oldu. Kesinlikle bu yönetmelikle beraber herhangi bir doktorun ilaç yazma özgürlüğüne bir engelleme kesinlikle söz konusu değil. Malumunuz ülkemizde antibiyotik kullanımı artık son yıllarda çok yaygınlaştı. Ülkemizde antibiyotik kullanımı Avrupa ülkelerinin ve OECD ülkelerinin iki buçuk katı. Bu yönetmelikle beraber uygun endikasyonda antibiyotik yazma hedeflenmekte. Aile hekimlerinin kesinlikle antibiyotik yazmasına bir engel konulmamakta olup, antibiyotik yazanlara bir cezalandırma kesinlikle olmamaktadır. Antibiyotik oranı dünya standartlarında il standartlarında belli bir düzeyden daha iyiyse bu aile hekimlerine tamamen teşvik edici şekilde bir yönetmelik hazırlanmış durumdadır. Aile hekimleri antibiyotik yazma oranlarını, endikasyonlar dahilinde kendilerini geliştirerek düşürdükleri takdirde bir cezalandırma değil, tamamen maaşlarında ya da ellerine geçen kazançlarda bir teşvikle artma söz konusu. Yine aynı şekilde kamuoyundaki yanlış algılardan biri de aile hekimlerinin halk tarafından oylanması ve oylandıktan sonra da maaşlarının uygun görülmediği takdirde düşürüleceği yönünde. Bu da tamamen yanlış. Bir aile hekimi halk tarafından zaten gerek hak memnuniyeti gerek personel memnuniyeti tarafından tüm kurumlarda olduğu gibi bir değerlendirmeye tabi tutulmakta. Burada da herhangi olumsuz bir cezalandırıcı yön yok. Beğenilen aile hekimleri il ortalamasının üzerinde olan aile hekimleri de yine bir teşvik uygulama ile beraber kendilerine bir katkı bakanlığımız tarafından sunulmaktadır. Bu iki algıyı sizlere de açıklamak istedik” diye konuştu. "Her bir kişi yılda en az iki kez aile hekimini ziyaret etmelidir" Her bir bireyin aile hekimini yılda en az iki defa görmesi gerektiğine dikkat çeken Tosun, sözlerine şöyle devam etti: “Yine bu yönetmelik ile bir kişinin aile hekimini yılda en az iki kere görmesini, aile hekimine iki kere başvurmasını hedefliyoruz. Buradan da halkımıza öncelikle şunu iletmek istiyoruz. Lütfen aile hekimlerinizle altı ayda bir hasta olsanız da olmasanız da herhangi bir tedaviye ihtiyacınız olmasa da başvurunuz. Gerekli taramalarınızı yaptırınız. Bu şekilde biz hastalıkları daha önceden tespit edip önlem alabilecek duruma geleceğiz ve ilerleyen zamanda çıkacak hastalıkların hem tedavi maliyetlerinden hem de kişisel maliyet ve eziyetlerinden halkımızı koruyacağız. Bunun yanında ülkemizde artık kronik hastalıklar ciddi anlamda artmış seviyede. Biz bu kronik hastalıklara yakalanmadan, aile hekimliğinin yaptığı taramalarla tamamen korumaya ve hastalandırmadan halkımızı korumayı hedeflemekteyiz. Yine bu yönetmelikle beraber koruyucu sağlık hizmetlerini ülkemizde daha da geliştirilmesi hedeflenmektedir. Ayrıca aile hekimlerinin isteyebileceği kan tahlili, röntgen ve ultrason gibi tetkiklerin hastaneyle entegrasyonu şu an çalışılmakta. Halkımız kendi aile hekiminde belli başlı tetkikleri hastane hekimine başvurmadan ya da hastaneye başvurmadan direkt onun istemiyle gidip hastanede yaptırıp tekrar aile hekimine bunları görüştürebilme özgürlüğüne sahip olacaktır.”
Tedavi edilmeyen tenisçi dirseği hastalığı yaşam kalitesini düşürüyor
19 Kasım 2024 Salı - 10:25 Tedavi edilmeyen tenisçi dirseği hastalığı yaşam kalitesini düşürüyor Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Doç. Dr. Recep Kurnaz, tenis oynayanlar dışında el sanatlarıyla uğraşan veya masabaşı çalışanlarda ’tenisçi dirseği’ hastalığı görülebileceğine dikkat çekerek, "Özellikle spor veya bilek ve dirseği zorlayacak bir işten önce ısınma hareketleri yapın. Masabaşında çalışırken dirseğinizi doğal bir pozisyonda tutun" dedi. Acıbadem Eskişehir Hastanesi Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Doç. Dr. Recep Kurnaz, halk arasında ’tenisçi dirseği’ olarak, tıp dilinde ise ’lateral epikondilit’ olarak adlandırılan hastalığın pek çok kişinin ortak derdi haline geldiğini söyledi. Hastalığı ’dirsek bölgesinde hissedilen yoğun ağrının, bazı günlük hareketlerin dahi zor hale gelmesi ve el gücünde azalma’ olarak tanımlayan Doç. Dr. Kurnaz, dirsek bölgesindeki kas ve tendonlarda aşırı zorlanma sonucu iltihaplanma meydana geldiğini belirterek, "Bu durum başta tenisçiler olmak üzere bileğini sık kullanan veya dirsek bölgesine sürekli yük binen herkesi etkileyebilir. Aslında bu isim yanıltıcı olabilir çünkü tenis oynamayan pek çok insan da tenisçi dirseğinden muzdarip olabilir. Özellikle masabaşı çalışanlar, bilgisayar kullanıcıları, marangozlar, tesisatçılar ve el işiyle uğraşan kişiler bu rahatsızlığı yaşamaya adaydır” şeklinde konuştu. “İlerlediğinde en basit el hareketleri bile zorlaşıyor” Tenisçi dirseğinin en yaygın belirtisinin dirseğin dış tarafında başlayan ve ön kola doğru yayılan bir ağrı olduğunu söyleyen Doç. Dr. Kurnaz, bu ağrının genellikle kavrama veya ağırlık kaldırma gibi el hareketleri sırasında şiddetlendiğini ve kimi zaman gece de devam ederek uyku kalitesini etkilediğini ifade etti. Rahatsızlık ilerledikçe günlük aktivitelerin kısıtlanmaya başlayıp en basit el hareketlerinin bile zorlaşabildiğini dile getiren Doç. Dr. Kurnaz, tenisçi dirseğine neden olan temel faktörün aynı hareketin sürekli tekrarlanması ve dirsek bölgesindeki kas ve tendonların aşırı yüklenmesi olduğuna dikkat çekti. Bilgisayar başında uzun süreli çalışma, sürekli yazı yazma, ağır kaldırma, spor faaliyetleri veya el becerisi gerektiren işlerin bu riski arttırabildiğine vurgu yapan Doç. Dr. Kurnaz, yanlış duruş ve yetersiz ısınmanın da hastalığa katkı sağladığını sözlerine ekledi. “Tedavide ilk adım dirseği dinlendirmek” Tenisçi dirseğinin tedavisinde ilk adımın dirseği dinlendirmek ve zorlayan hareketlerden kaçınmak olduğunun altını çizen Doç. Dr. Kurnaz, hekimlerin duruma göre iltihap önleyici ilaçlar veya fizik tedavi önerebileceğini söyledi. Özel egzersizlerin dirsek çevresindeki kasları güçlendirmek ve esnekliği artırmak için oldukça etkili olduğunu ifade eden Doç. Dr. Kurnaz, dirsek bandajı veya dirseklik kullanımının da iyileşme sürecine katkı sağlayabileceğini anlattı. Tenisçi dirseğinden korunmanın en iyi yolunun önlem almak olduğunu vurgulayan Doç. Dr. Kurnaz, konuşmasında şunları kaydetti: "Özellikle spor yaparken veya bilek ve dirseği zorlayacak bir iş yaparken öncesinde ısınma hareketleri yapın. Bilgisayar kullanırken ya da masabaşında çalışırken dirseğinizi doğal bir pozisyonda tutmaya özen gösterin. Dirsek ve ön kol kaslarını güçlendiren egzersizler yaparak bu bölgeyi kuvvetlendirin. Aynı hareketi uzun süre yapıyorsanız arada kısa molalar vererek kaslarınızı dinlendirin ve esnetin." “Dirsek ağrınız varsa hekime başvurun” Bu sorunun özellikle raket sporları yapanlar için önemli bir risk faktörü taşıdığına işaret eden Doç. Dr. Kurnaz, tenis, badminton, squash gibi sporların dirseğe yoğun yük bindirmesi nedeniyle bu tür sporlarda doğru teknik ve ekipman kullanımının büyük önem taşıdığı konusunda uyarıda bulundu. Sporcuların antrenman öncesi ve sonrası esneme hareketlerine özellikle özen göstermeleri gerektiğini de sözlerine ekleyen Doç. Dr. Kurnaz, "Bu rahatsızlık zamanında tedavi edilmezse, kronik hale gelebilir ve yaşam kalitesini ciddi şekilde düşürebilir. Bu yüzden, dirsek bölgesinde ağrı hisseden kişilerin bir uzmanla görüşmesi ve gerekirse tedaviye başlaması önemlidir” diye konuştu.
Samsun’a 2,4 milyar TL’lik sağlık yatırımı
19 Kasım 2024 Salı - 10:14 Samsun’a 2,4 milyar TL’lik sağlık yatırımı Samsun’un Atakum ilçesine yapılacak 350 yataklı devlet hastanesinin yer teslimi yapıldı. 2,4 milyar TL’ye mal olacağı öngörülen hastanenin 900 gün içinde tamamlanması planlanıyor. Sağlık Bakanlığı’nın Samsun’daki en önemli yatırımlarından biri olan Atakum Devlet Hastanesi’nin yer teslimi Atakum Kaymakamı Kemal Yıldız, Sağlık İl Müdürü Uzm. Dr. Mustafa Uras, Sağlık Müdürlüğü yöneticileri, Sağlık Bakanlığı Sağlık Yatırımları Genel Müdürlüğü yetkilileri ve ilgili firma temsilcilerinin katılımıyla yapıldı. “Samsun Şehir Hastanemizden sonra ilimizdeki en önemli sağlık yatırımlarından biri" Yer teslimi ve sürecin bundan sonraki adımları hakkında bilgi veren İl Sağlık Müdürü Uzm. Dr. Mustafa Uras, “Samsun Şehir Hastanemizden sonra ilimizdeki en önemli sağlık yatırımlarından biri olan Atakum Devlet Hastanemizin ihalesi Sağlık Bakanlığımız tarafından 2 Eylül tarihinde yapılmıştı. İhale sonrası tüm süreçlerin tamamlanmasının ardından bugünde Sağlık Bakanlığı Sağlık Yatırımları Genel Müdürlüğü yetkililerimiz ve ilgili firma yöneticilerinin katılımıyla hastanemizin yer teslimini yaptık. Firma yetkililerinin gerekli inşaat ruhsat işlemlerini tamamlamalarının ardından 350 yataklı olarak planlanan ve 76 bin m2 kapalı alana sahip olacak hastanemizin inşasına başlanacak. Atakum Balaç mevkisinde inşa edilecek, yer teslimi sonrası 900 gün içinde tamamlanması planlanan ve 2,4 milyar TL’ye mal olacağı öngörülen Atakum Devlet Hastanemizin hizmete girmesiyle, vatandaşlarımız Eğitim ve Araştırma Hastanesi Ek Hizmet Binamızda sürdürdüğümüz sağlık hizmetini, yeni hastane binamızda daha güçlü bir şekilde alma imkanına sahip olacaklar. 350 yataklı olarak planlanan ve gerekli durumlarda 500 yatak kapasitesine ulaşabilecek hastanemiz bünyesinde, 82 poliklinik, 12 ameliyathane, 26 acil müşahede ve 64 yoğun bakım yatağını barındıracak. Ayrıca hastanemizde 15 cihazlı bir diyaliz ünitesiyle, 6 doğum salonu hizmet verecek” dedi.
Ağır düzeyde uyku apnesi hastası, cerrahi tedavi ile sağlığına kavuştu
19 Kasım 2024 Salı - 10:14 Ağır düzeyde uyku apnesi hastası, cerrahi tedavi ile sağlığına kavuştu İzmir Şehir Hastanesinde uyku testi (polisomnografi) sonucunda ağır düzeyde uyku apnesi teşhisi konulan bir hasta, burada ilk kez uygulanan uyku endoskopisi eşliğinde cerrahi yöntemle tedavi edildi. Uykuda nefes durması, gündüz uykululuk hali ve horlama şikâyetleri ile İzmir Şehir Hastanesine başvuran bir hastaya, yapılan uyku testi (polisomnografi) sonucunda ağır düzeyde uyku apnesi teşhisi konuldu. CPAP (Sürekli Pozitif Hava Yolu Basıncı) cihazı tedavisi önerildi ancak cihaz kullanımında adaptasyon güçlüğü yaşayan hastanın muayenesinde, bademcik büyüklüğü, yumuşak damak sarkıklığı ve küçük dilde uzama tespit edildi. Bu bulgular ışığında cerrahi müdahale kararı alınarak, ameliyathane ortamında uyku endoskopisi ile darlık bölgeleri ayrıntılı şekilde değerlendirildi. Hastada tespit edilen bu darlıklara yönelik lateral faringoplasti (yan yutak daraltma ameliyatı), anterior faringoplasti (ön yutak daraltma ameliyatı) ve parsiyel uvulektomi (kısmi küçük dil alma ameliyatı) operasyonları yapıldı. Prof. Dr. Abdullah Dalgıç, Op. Dr. Utku Kubilay, Op. Dr. Fatih Yılmaz ve ekiplerinin özverili çalışmaları ile yapılan cerrahi operasyonlar başarılı geçti ve hasta, uyku apnesi şikayetinden kurtulmayı başardı. İzmir Şehir Hastanesinden yapılan açıklamada, "Ameliyat sonrası erken dönemde hastamızın horlama şiddetinin ve sıklığının belirgin şekilde azaldığı, gece uykularının düzeldiği ve genel sağlık durumunun iyileştiği gözlenmiştir. Hastanemizde ilk kez uygulanan uyku endoskopisi eşliğinde gerçekleştirilen bu cerrahi yöntemle hastamıza şifa sunmuş olmaktan büyük mutluluk duyuyoruz." denildi.
Aile hekimlerine yeni yönetmelik anlatıldı
19 Kasım 2024 Salı - 09:58 Aile hekimlerine yeni yönetmelik anlatıldı Çankırı İl Sağlık Müdürü Dr. Hüseyin Sarıkaya ve beraberindeki heyet, aile sağlığı merkezlerini teker teker gezerek sağlık çalışanlarına Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren ‘Aile Hekimliği Sözleşme ve Ödeme Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik’i anlattı. Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren ‘Aile Hekimliği Sözleşme ve Ödeme Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik’ çerçevesinde, sağlık çalışanlarının bilgilendirilmesi ve muhtemel yanlış anlamaların önüne geçilmesi amacıyla, Çankırı İl Sağlık Müdürü Dr. Hüseyin Sarıkaya ve beraberindeki heyet, iki gün içerisinde Karataş Aile Sağlığı Merkezi, Taşmescit Aile Sağlığı Merkezi, Zübeyde Hanım Aile Sağlığı Merkezi, Aksu Aile Sağlığı Merkezi, Cumhuriyet Aile Sağlığı Merkezi, Dr. Refik Saydam Aile Sağlığı Merkezi, Emir Karatekin Aile Sağlığı Merkezi, Eldivan Aile Sağlığı Merkezi, Şabanözü Aile Sağlığı Merkezi, Orta Aile Sağlığı Merkezi, Çerkeş Aile Sağlığı Merkezi, Atkaracalar Aile Sağlığı Merkezi, Kurşunlu Aile Sağlığı Merkezi, Ilgaz Aile Sağlığı Merkezi ve Korgun Aile Sağlığı Merkezi’ndeki personeller ve 52 aile hekimiyle görüşerek yönetmelik değişikliğinin detayları paylaştı. Türkiye’deki yaşlı nüfusun, bağımlı nüfusun, diyabet ve obezite gibi hastalıkların yaygınlığı, Aile hekimlerine, 2’inci basamaktan hastanın durumuna uygun polikliniğe randevu alınmasının sağlanacağı, aile hekiminin aldığı randevularda hastane başvuru kesintisinin yüzde 50 daha az olacağı, Aile Sağlığı Merkezlerinde yazılabilecek ilaçların artırılacağı ve entegrelerdeki aile hekimlerinin nöbetleri ile ilgili düzenleme yapılacağı ve uygulamada dikkat edilmesi gereken hususları aktarıldı. Aile Hekimleri ve Aile Sağlığı Merkezi çalışanları iş süreçlerindeki uyumun kolaylaşacağını söyledi. Sağlık çalışanlarına her türlü desteği sağlamaya devam edeceklerini söyleyen Dr. Sarıkaya, “Sağlık çalışanlarımızın mevzuat değişikliklerini doğru bir şekilde anlaması, iş süreçlerinde uyumu kolaylaştıracaktır. Aile hekimlerimizin ve sağlık personelimizin her zaman yanındayız. Çankırı İl Sağlık Müdürlüğü olarak, il genelindeki tüm sağlık çalışanlarımızla iletişimimizi sürdürmeye ve her türlü desteği sağlamaya devam edeceğiz” dedi.
Dünyadaki her 10 yetişkinden 1’inde bulunan KOAH hastalığına dikkat
19 Kasım 2024 Salı - 09:55 Dünyadaki her 10 yetişkinden 1’inde bulunan KOAH hastalığına dikkat Eskişehir Osmangazi Üniversitesi (ESOGÜ) Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Ana Bilim Dalı öğretim üyesi ve Türk Toraks Derneği Batı Anadolu Şube Başkanı Doç. Dr. Şenay Yılmaz, Dünya KOAH Günü dolayısıyla bilgilendirici bir açıklama yaptı. Her yıl kasım ayının 3’üncü haftasında tüm dünyada KOAH günü etkinlikleri düzenlendiğini söyleyen Doç. Dr. Şenay Yılmaz, Kronik Obstrüktif Akciğer Hastalığı’nın (KOAH) nefes darlığı, öksürük, balgam gibi kalıcı solunumsal yakınmalarla ortaya çıkan önlenebilir ve tedavi edilebilir bir kronik akciğer hastalığı olduğunu ifade etti. KOAH’ın ileri yaşlarda daha sık görülse de erken yaşta da başlayabildiğini ve genç bireyleri de etkileyebildiğini belirten Doç. Dr. Yılmaz, "Yapılan çalışmalara göre, dünyadaki her 10 yetişkinden 1’i KOAH hastasıdır. Ülkemizde doktor tanılı KOAH sıklığı 45 yaş üstü bireylerde ortalama yüzde 8,8’dir. Tütün ve tütün ürünlerinin kullanımı, yoğun şehirleşme nedeniyle artan hava kirliliğine maruziyet, iç ve dış ortamda odun ve kömür gibi fosil yakıtlar ile bitki sapları ve tezek gibi biyokütle yakıtlarının dumanının solunması KOAH hastalığına neden olan önemli risk faktörleridir. Bununla birlikte, yapılan çalışmalar KOAH hastası olan kişilerin yüzde 80’inin sigara içtiğini, tütün ve tütün ürünlerinin KOAH’ın en yaygın nedeni olduğunu ortaya koymuştur" dedi. "Hastanın yakınmaları hastalığın ilerlemesi ile daha da artarak kişinin yaşam kalitesini olumsuz etkiler" Yetersiz beslenme, özellikle çocuklukta geçirilen akciğer enfeksiyonları, iç ve dış ortam kirleticilerine pasif maruziyete bağlı olarak akciğer gelişiminin geri kalmasının da KOAH’a yol açabildiğini dile getiren Doç. Dr. Yılmaz, "Bunun yanı sıra küresel iklim değişikliği nedeniyle ortaya çıkan anormal hava olayları (aşırı sıcak ya da soğuk gibi) ve orman yangınlarının KOAH görülme sıklığını artıtracağı, hastalığın seyrini olumsuz etkileyeceği ve erken ölümlere neden olacağı öngörülmektedir. KOAH’ta en sık görülen yakınmalar; öksürük, balgam, nefes darlığı ve bazı olgularda yorgunluk hissidir. Hastanın yakınmaları hastalığın ilerlemesi ile daha da artarak kişinin yaşam kalitesini olumsuz etkiler. Hastalığın tanısı, sağlık kurum ve kuruluşlarında basit bir test olan nefes ölçüm testi ile kolayca konulabilir. Solunum fonksiyon testi olarak isimlendirilen bu test hava akımında azalmaya yol açan tıkanıklığı belirler. Hem KOAH’ın önlenmesinde hem de hastalık yükünün azaltılmasında ilk ve en önemli müdahale basamağı risk faktörleriyle mücadele edilmesidir" şeklinde konuştu. "Uzmanlar hava kirliliği bulunan yerlerde maske kullanılmasını öneriyor" KOAH teşhisi konulan kişilerin bahsi geçen risk faktörlerinden uzak durmalarının, sağlıklı beslenmelerinin ve günlük egzersiz yapmalarının çok önemli olduğuna da vurgu yapan Doç. Dr. Yılmaz, sözlerinin devamında şunları söyledi: "KOAH hastalarının, yaşadıkları yerlerin hava kalitesini T.C. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından kurulan Ulusal Hava Kalitesi İzleme Ağı’ndan takip etmeleri ve dış ortam aktivitelerini buna uygun olarak düzenlemeleri faydalı olacaktır. Bu çerçevede; hava kirliliği bulunan yerlerde, özellikle dış ortama çıkılması halinde maske kullanılması da uzmanlar tarafından yapılan öneriler arasında yer almaktadır. KOAH’ın bireysel tedavisinde ‘inhaler’ olarak bilinen ve solunum yoluyla uygulanan nefes açıcı ilaçlar kullanılmaktadır. Öte yandan, hastalığın seyrini kötüleştirecek alevlenmelerden ve zatürreden korunmak için grip ve zatürre aşılarının yapılması önemlidir. Solunum yetmezliği gelişen hastalar, evde oksijen tedavisi ve evde solunum cihazı tedavisi gibi tedavilere ihtiyaç duyabilmektedir. Bunun yanı sıra, akciğer rehabilitasyonu uygulanması hastaların günlük yaşamlarının daha kaliteli hale gelmesini sağlamaktadır. Akciğerlerinizi sağlıklı tutabilmeniz ve sağlıklı nefes alabilmeniz için; tütün ve tütün ürünlerini kullanmayın, soluduğunuz ortam havasını temiz tutun, dengeli beslenin, düzenli egzersiz yapın, yaş grubunuza uygun aşınızı olun ve iklim değişimine duyarsız kalmayın.”
Koçarlı’da Aile Hekimleri bilgilendirildi
19 Kasım 2024 Salı - 09:52 Koçarlı’da Aile Hekimleri bilgilendirildi Aydın’ın Koçarlı ilçesinde bulunan Devlet Hastanesi ve Acil Sağlık Hizmetleri İstasyonu’nu ziyaret eden İl Sağlık Müdürü Dr. Eser Şenkul, tesislerde incelemelerde bulunurken, Aile Hekimlerini de bilgilendirdi. Sağlık hizmetlerindeki imkanları ve başarıları ile adından sıkça söz ettiren illerden olan Aydın’da, sağlık incelemelerine devam eden Aydın İl Sağlık Müdürü Dr. Eser Şenkul, İlçe Devlet Hastanesi ve 1 No’lu Acil Sağlık Hizmetleri İstasyonu’nu ziyaret etti. Tesislerde incelemelerde bulunan Müdür Şenkul, yetkililerden bilgi aldı. Ayrıca Aile Hekimleriyle de görüşen Müdür Şenkul, Sağlık Bakanlığı tarafından yayınlanan Aile Hekimliği Sözleşme ve Ödeme Yönetmeliği’ne dair görüşlerini dinledi ve bilgilendirmelerde bulundu. Ziyaretler ile ilgili Aydın İl Sağlık Müdürlüğü’nden yapılan açıklamada “Sağlık Müdürümüz Dr. Eser Şenkul, Koçarlı ilçemizi ziyaret ederek İlçe Devlet Hastanesi’nde incelemelerde bulundu. Hastane başhekiminden yürütülen sağlık hizmetleri hakkında bilgi alan İl Sağlık Müdürümüz, Aile Hekimlerimiz ile de bir araya gelerek hizmet sunum alanları, yürütülen sağlık hizmetleri ve Sağlık Bakanlığımız tarafından yayınlanan Aile Hekimliği Sözleşme ve Ödeme Yönetmeliği’ne dair görüşlerini dinledi ve bilgilendirmelerde bulundu. Hastane bünyesinde hizmet veren uzman hekim, idari birim ve acil serviste görevli sağlık personellerimiz ile de görüşen İl Sağlık Müdürümüz, gayretli ve özverili çalışmaları nedeniyle kendilerine teşekkür ederek çalışmalarında kolaylıklar diledi. Ayrıca sağlık hizmeti almak için gelen hastalarımızla sohbet eden İl Sağlık Müdürümüz, hastalarımıza geçmiş olsun temennisinde bulundu. Daha sonra İl Sağlık Müdürümüz Dr. Eser Şenkul, Koçarlı 1 No’lu Acil Sağlık Hizmetleri İstasyonu’nu ziyaret ederek, değerlendirmelerde bulundu. Sunulan sağlık hizmetleri hakkında bilgi alıp Acil Sağlık Hizmetleri personelleri ile sohbet eden İl Sağlık Müdürümüz, yoğun çalışma temposu içinde özveri ile çalışan personellerimize teşekkür etti ve çalışmalarında kolaylıklar diledi" ifadeleri yer aldı.
Bağırsak sağlığı daha anne karnındayken başlıyor ve nesilden nesile aktarılıyor
19 Kasım 2024 Salı - 09:27 Bağırsak sağlığı daha anne karnındayken başlıyor ve nesilden nesile aktarılıyor Uzm. Dr. Tuğçe Karaca, bağırsak sağlığının daha anne karnındayken başladığına ve nesilden nesile aktarıldığına dikkat çekti. Özellikle çocukların büyüme ve gelişme dönemlerinde bağırsak sağlığını korumanın, gelecekteki kronik hastalık riskini azaltacağını belirten Uzm. Dr. Karaca, “Eğer sık hastalanan ya da az uyuyan, huzursuz bir çocuğunuz varsa bağırsak dengesinin bozulmuş olabileceğini aklınızda tutmalısınız. Çocuğunuzun bağırsak sağlığını önemseyin.” dedi. Karaca, çocukların bağırsak sağlığını koruyacak önerilerde bulundu. Acıbadem Kent Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Tuğçe Karaca bağırsak sağlığının, yetişkinlerde olduğu gibi bebek ve çocukların da genel sağlığının temel taşlarından biri olduğunu söyledi. Karaca, bebek ve çocuklarda bağırsak sağlığının önemini vurgularken bağırsakların, besinlerin emilimi, toksinlerin atılımı ve bağışıklık sisteminin düzenlenmesi gibi hayati görevleri üstlendiğini hatırlattı. Çocukların bağırsak sağlığını korumanın yetişkinlikte kronik hastalıklara karşı da kalkan oluşturacağını belirten Uzm. Dr. Karaca, “Bağırsak sağlığının anne karnında başlayıp kuşaktan kuşağa aktarıldığı bilgisi son yıllarda çocuk sağlığı konusundaki bilimsel toplantılarda ele alınan konuların başında geliyor” diyerek şöyle konuştu: “Bağırsaklarımızda, mikrobiyatamız (dost bakteriler) olması, sağlıklı bir hayat sürdürmemiz için çok önemlidir. Mikrobiyata, bağışıklık sistemimizin gelişmesinde, uyku, iştah ve duygu durumumuzun düzenleyen mutluluk hormonu Seratonin’in yüzde 90’ını sentezlenmesinde, K vitamini sentezinde önemli rol oynar. Ayrıca bizi obezite, astım gibi kronik hastalıklardan, inflamatuvar bağırsak hastalığı ve alerjilerden korumaya yardımcı olur. Bu mikroorganizmaların etkisi henüz bebek, anne karnındayken başlar. Anne karnındaki bebeğin üreme hücreleri, annenin mikrobiyatasının genlerinden etkilenir ve bu şekilde diğer kuşaklara aktarılır. Hamilelik sırasında annenin stresi, gereksiz yere antibiyotik kullanması gibi mikrobiyatayı bozan faktörler sonucunda çocuklarda dikkat eksikliği, astım, obezite hatta lösemi gibi hastalıkların daha çok görüldüğü saptanmıştır. Özellikle normal doğumun mikrobiyata gelişiminde önemli bir rolü vardır. Bebek doğum kanalında annenin mikrobiyatasını alır ve bağırsaklarında bu mikrobiyata gelişir. Doğum sonrası bebeklik döneminde anne sütü alımı ile sağlıklı mikrobiyata gelişmeye devam eder. Anne sütü sağlıklı bağırsak mikrobiyatası gelişiminde en önemli faktördür. İkinci en önemli faktör, ilk 3 yaşta antibiyotik kullanımının minimumda tutulmasıdır. Üçüncü en önemli faktör ise sağlıklı, lifli beslenmek ve mutlaka rafine şekerden uzak durmaktır. Eğer sık hastalanan ya da az uyuyan, huzursuz bir çocuğunuz varsa bağırsak dengesinin bozulmuş olabileceğini aklınızda tutmalısınız” Çocuklarınızın bağırsak sağlığını destekleyecek öneriler Öte yandan çocuk hekimlerinin sadece sağlıklı bir çocukluk dönemi için destek olmayı değil, çocuğun tüm hayatı boyunca sağlıklı bir yaşam sürmesi için rehber olmayı amaçladığını belirten Uzm. Dr. Karaca, sağlıklı bağırsaklar için beslenme önerilerinde bulundu. Lif tüketiminin önemine dikkat çeken Karaca, “Çocukların yeterli miktarda “lif” alması, sindirim sisteminin düzenli çalışmasına yardımcı olur. Lifli gıdalar, bağırsaklardaki faydalı bakterileri besleyerek “mikrobiyota”yı dengeler. Elma, armut, muz, brokoli, lahana, brüksel lahanası, turp, havuç, yulaf, tam buğday ekmeği, kahverengi pirinç, nohut, mercimek, fasulye önemli lif kaynaklarıdır. Çocuklarınızın diyetinde bu gıdalara yer verin.” dedi. İşlenmiş gıdalardan uzak durun Uzm. Dr. Karaca, bağırsaklarda bulunan faydalı bakterilerin sayısını probiyotiklerin artırdığını, bu bakterilerin beslenmesini de prebiyotiklerin sağladığını hatırlatarak, çocukların probiyotik olarak yoğurt, kefir, lahana turşusu gibi fermente sebzeler, prebiyotik olarak sarımsak, soğan, muz, kuşkonmaz, tam tahılları tüketmelerinin önemini vurguladı. Su tüketiminin sindirim sisteminin sağlıklı çalışması için önemli olduğunu hatırlatan Karaca, çocukların günlük olarak yaşlarına uygun miktarda su içmelerinin teşvik edilmesi gerektiğini söyledi. Çocukların rafine şekerler ve işlenmiş gıdalardan uzak tutulması gerektiğini sözlerine ekleyen Uzm. Dr. Karaca, “Bunlar bağırsaklardaki faydalı bakterilerin dengesini bozabilir ve inflamasyona neden olabilir” diye konuştu. Antibiyotik kullanımına dikkat Uzm. Dr. Karaca stresin, çocukların bağırsak sağlığını olumsuz etkileyebileceğini söyledi. Özellikle sınavlar, okul baskısı ve sosyal kaygılar gibi faktörlerin çocuklarda bağırsak problemlerine yol açabileceğini kaydeden Karaca, şöyle konuştu: “Stresin azaltılması için çocukların düzenli fiziksel aktivite yapması, açık hava oyunlarına katılması ve uyku düzenine dikkat edilmesi önemlidir. Çocuklarda bağırsak sağlığını tehdit eden bir başka faktör antibiyotiklerdir. Antibiyotikler, sadece zararlı bakterileri değil, aynı zamanda bağırsaklardaki faydalı bakterileri de yok edebilir. Bu nedenle çocuklarda antibiyotik kullanımı, gereksiz yere yapılmamalıdır. Antibiyotik tedavisi sırasında sonrasında probiyotik takviyesi verilmesi, bağırsaklardaki dengeyi yeniden sağlayabilir.”
Prof. Dr. Balbay: “KOAH en sık görülen 3’üncü ölüm nedeni”
19 Kasım 2024 Salı - 09:11 Prof. Dr. Balbay: “KOAH en sık görülen 3’üncü ölüm nedeni” DÜZCE(İHA) – Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Ege Güleç Balbay, kronik obstrüktif akciğer hastalığının (KOAH) toplumumuzda 40 yaş üstü her 5 kişiden birinde görüldüğüne dikkat çekerek, solunum sistemi hastalıklarında en sık görülen 3’üncü ölüm nedeninin bu hastalığa bağlı gerçekleştiği bilgisini verdi. İklim değişikliği ve hava kirliliğinin bu hastalığın alevlenmesine neden olduğuna vurgu yapan Balbay, KOAH’lı hastanın yapması gereken ilk işinin sigarayı bırakmak olduğunu belirtti. Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Ege Güleç Balbay, KOAH hastalığının nedenleri, belirtileri ve korunma yolları hakkında önemli bilgiler paylaştı. İklim değişikliği ve hava kirliliğinin KOAH hastalığının alevlenmesine neden olduğuna vurgu yapan Prof. Dr. Güleç Balbay, hastalığı; kalıcı solunum yakınmalarına neden olabilen, nefes alıp vermede zorlukla kendini gösteren ve kontrol edilebilen bir akciğer hastalığı olarak tanımladı. Balon gibi genişleyip daralabilen hava keseciklerinin mikrobik olmayan nedenlerle iltihaplanarak bu özelliğini yitirdiğine dikkat çeken Balbay, "İltihaplanan hava yollarında daralma olur ve soluk verildiğinde hava daha çok akciğerlerde hapis kalır. Bu durum kirli havanın dışarı atılmasını ve temiz havanın içeri alınmasını güçleştirir ve akciğerlerde kalıcı hasar gelişir” dedi. "En sık görülen 3’üncü ölüm nedeni" 40 yaş üstü her 5 kişiden birinde KOAH görüldüğüne dikkat çeken Prof. Dr. Balbay, Türkiye’de solunum sistemi hastalıklarında en sık görülen 3’üncü ölüm nedeninin kronik obstrüktif akciğer hastalığına bağlı gerçekleştiği bilgisini verdi. Solunum sistemiyle ilgili başta efor ile gelişen nefes darlığı, öksürük, balgam çıkarma gibi giderek artan veya kalıcı yakınmaların KOAH varlığının habercisi olabileceğine dile getiren Balbay, tedavi edilmediği takdirde belirtilerin artacağını, yaşam kalitesinin azalacağını, iş gücü kaybı yaşatarak alevlenmelerin ortaya çıkabileceğini belirtti. Hastalığa yol açan etmenler hakkında bilgiler veren Balbay, “Sigara, pipo, puro, nargile gibi tütün ve tütün ürünlerinin kullanılması, metal, çimento, tahıl, maden, inşaat, ulaşım gibi sektörlerde çalışanların mesleki nedenlerle toz, duman ve zararlı gazlara maruz kalınması, kapalı ortamlarda kullanılan odun, kömür, tezek gibi organik yakıtların dumanın solunması, orman yangınlarının dumanına maruz kalınması ve hava kirliliği önemli risk faktörleri arasındadır” açıklamasında bulundu. Prof. Dr. Güleç Balbay, hekime zamanında başvurulmamasının hastalığa erken tanı konmasını engellediğini vurguladı. “İlk iş sigarayı bırakmak” Hastalığa basit ve ağrısız bir test olan nefes ölçüm testi ile kolayca tanı konabildiğini dile getiren Balbay, KOAH’ın ilerleyici bir hastalık olmasına karşı önlenebilir ve tedavi edilebilir bir hastalık olduğunun altını çizdi. KOAH’lı bir hastanın yapması gereken ilk işin sigarayı bırakmak olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Ege Güleç Balbay, “KOAH tanısı konulan kişilerin tütün ve tütün ürünlerinin kullanımını bırakmaları, zararlı toz ve gaz içeren ortamlardan, hava kirliliğinden uzak durmaları, sağlıklı beslenmeleri ve günlük egzersiz yapmaları gereklidir. İç ve dış ortam hava kirliliğinin azaltılması KOAH’ın gelişimi ve alevlenmesini önleyen koruyucu bir müdahaledir. KOAH hastaları dış ortam aktivitelerini yerel hava kalitesi indeksini takip ederek ona göre düzenlemelidir. Toplumsal müdahale önlemlerinin dışında KOAH tanılı hastaların hava kirliliği bulunan yerlerde maske kullanması yararlı olabilir” ifadelerini kullandı. Küresel iklim değişikliğinin KOAH hastalarını da doğrudan etkilediğinin tahmin edildiğini ifade eden Prof. Dr. Güleç Balbay, hava kirliliği ve iklim değişikliğine yol açabilecek sera gazlarının azaltmasının KOAH’la mücadelede temel hedeflerden biri olması gerektiğinin altını çizdi. İç ve dış hava kirleticilerinin KOAH’ta artan solunum yakınmalarının yükünü arttırdığına vurgu yapan Güleç Balbay, bu durumun akciğer fonksiyon kaybı ve KOAH alevlenmeleri ile erken ölümlere neden olabileceğine dikkat çekti. “Havamızı koruyalım, KOAH’sız yaşayalım” Bu yıl Dünya KOAH Günü’nde ‘Havamızı Koruyalım, KOAH’sız Yaşayalım’ teması ile temiz hava ve akciğer sağlığının önemine vurgu yapıldığına dikkat çeken Balbay, “Akciğerlerinizi sağlıklı tutabilmeniz ve sağlıklı nefes alabilmeniz için tütün ve tütün ürünlerini kullanmayın. Soluduğunuz ortam havasını temiz tutun. Düzenli ve dengeli beslenin, egzersiz yapın. Yaş grubunuza uygun aşınızı olun. İklim değişimine duyarsız kalmayın” ifadelerini kullandı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın en az 3 çocuk çağrısına hekimlerden destek geldi
19 Kasım 2024 Salı - 08:54 Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın en az 3 çocuk çağrısına hekimlerden destek geldi Üreme Sağlığı ve İnfertilite Derneği-TSRM, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın en az 3 çocuk çağrısına destek verdi. Antalya’da yapılan 12. Üreme Sağlığı ve İnfertilite Kongresi’nde konuşan Üreme Sağlığı ve İnfertilite Derneği-TSRM Başkanı Prof. Dr. Barış Ata, “Cumhurbaşkanımızın dediği gibi; toplumların mevcut nüfus yapılarının genç yaşlı dengesini koruyabilmeleri için, ortalama 2.2 çocuk gerekiyor. Doğurganlık hızı, şu an iki nokta iki gerekirken bir buçukta. O yüzden, farkındalık sağlayıp genç yaştan başlayarak 3 çocuk yapılmasına toplum olarak ihtiyacımız var” dedi.Üreme Sağlığı ve İnfertilite Derneği-TSRM tarafından düzenlenen 12. Üreme Sağlığı ve İnfertilite Kongresi-TSRM 2024, 14-17 Kasım tarihleri arasında, Antalya’da gerçekleştirildi. 27 ülkeden 100’den fazla yabancı katılımcı, toplam 800’den fazla katılımcıyla gerçekleştirilen kongrede; “Bir Kadının Üreme Sağlığı Genel Sağlığıyla Bağlantılı Mıdır?, Transfer Edilecek Doğru Embriyo Nasıl Seçilir?, Tüp Bebek Başarısını Artırma Arayışında Teknoloji Ve Biyoloji, AI (Yapay Zeka) İle Embriyo Seçimi, Üreme Genetiğinde Yeni Teknolojiler, Doğurganlığın Korunmasının Psikolojik Önemi” gibi önemli konu başlıkları her yönüyle tartışılıp, güncel veriler sunuldu. Türkiye’den 168 konuşmacı ve oturum başkanının yer aldığı kongrede, 12 ülkeden 30 yabancı bilim insanının görev aldığı oturumlarda yeni gelişmeler katılımcılarla paylaşıldı. 10 Bilimsel Oturum, 76 Yuvarlak Masa Toplantısı, 3 Uydu Sempozyumu, 3 Hemşirelik Oturumu ve ASRM Kursu’nun yapıldığı bilimsel programda; 55 Sözel Bildiri, 4 Video Bildiri sunuldu.Kongrede gerçekleştirilen basın toplantısında; Üreme Sağlığı ve İnfertilite Derneği-TSRM Başkanı ve Kongre Başkanı Prof. Dr. Barış Ata, TSRM Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Gürkan Bozdağ, TSRM Yönetim Kurulu Üyesi Doç. Dr. Yunus Aydın ve TSRM Yönetim Kurulu Üyesi Doç. Dr. Erhan Şimşek, doğurganlık oranının azalmasına dikkat çekerek, üremenin devamlılığının sağlanması konusunda önerilerde bulundu.“3 çocuk yapılmasına toplum olarak ihtiyacımız var”Üreme Sağlığı ve İnfertilite Derneği-TSRM Başkanı ve Kongre Başkanı Prof. Dr. Barış Ata, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın doğurganlık hızının nüfus yenilenme eşik değeri olan 2,1’in altına düştüğü gerekçesiyle yaptığı 3 çocuk çağrısını desteklediklerini açıkladı. Prof. Dr. Ata, “Cumhurbaşkanımızın dediği gibi; toplumların mevcut nüfus yapılarının hem toplam sayıyı hem de o nüfusun içindeki genç yaşlı dengesini koruyabilmeleri için, ortalama 2.2 çocuk gerekiyor. Dolayısıyla 2.2 çocuk olmayacağı için, en az üç çocuk yapılır ise ancak toplumun sürekliliğini ve ekonomik stabilitesini sağlamak mümkün. Bu sorun dünyanın her yerinde var ve Türkiye’yi de etkiliyor. Doğurganlık hızı, şu an iki nokta iki gerekirken bir buçukta. O yüzden, farkındalık sağlayıp genç yaştan başlayarak 3 çocuk yapılmasına toplum olarak ihtiyacımız var. 3 çocuk yapılmadığı sürece nüfuslar küçülüyor, yaşlanıyor ve sistemlerin dönmesi imkansız hale geliyor. O sebeple bunun nedenlerini bulup bununla ilgili bir farkındalık sağlamak istiyoruz” diye konuştu.“İsteyerek çocuk yapmayan insanları, üremeye ikna etmek için tıbben yapabileceğimiz bir şey yok”Doğurganlığın şehirleşmiş, endüstrileşmiş bütün ülkelerde düştüğüne işaret eden Prof. Dr. Barış Ata, OECD’nin Glance at Society 2024 raporuna göre doğurganlıktaki düşüşün en önemli nedeninin, ekonomik güçlükler ve gelecekle ilgili belirsizlik duygular olduğunu ifade etti. Prof. Dr. Ata, şöyle devam etti: “Çocuk yapmamayı tercih eden çiftlerin en önünde gelen gerekçesi, ekonomik güçlükler ve gelecekle ilgili belirsizlik duyguları. Önemli bir kısım istemediği için bu endişelerden yapmıyor. Bizim yapabileceğimiz bir şey yok ama şartlar, hayat iyileştikçe ki hayat her zaman üç aşağı beş yukarı benzerdir aslında. Ama yapmak isteyip de yapamayan, yine Dünya Sağlık Örgütü’nün geçen yılki araştırmasına göre; 6 çiftten birisi bir noktada bu sorunu yaşıyor, bu yüzde 17-18’lik kısma destek vermek lazım. Nüfus artışını geri sağlayabilmek için, değişik ülkelerin denediği değişik çözümler var. Mesela, Güney Kore çocuk yapan çiftlere 75 bin dolarlık destek veriyor. Çıkarıp parayı vermiyor ama belli indirimleri, tedaviyi karşılıyor. Buna rağmen doğurganlık yükselmiyor. Finlandiya, bir buçuk yıla kadar babalık izni veriyor. Buna rağmen yükselmiyor. Dolayısıyla anlattığım endişelerden dolayı isteyerek çocuk yapmayan insanları üremeye ikna etmek için tıbben yapabileceğimiz bir şey yok.”“6 insandan birisi istediği halde çocuk yapamıyor”Prof. Dr. Barış Ata, hedeflerinin çocuk yapmak isteyip yapamayan toplumun yüzde 18’lik kısmına yardımcı olmak olduğunu açıkladı. Ata, “Bu grupla ilgili, Dünya Sağlık Örgütü’nün bu yıl yayınladığı bir çalışma var. 6 insandan birisi istediği halde çocuk yapamıyor, kısırlık problemi yaşıyor. Altıda bir demek yüzde 17’ye yüzde 18’e dayanıyor, bu da 6’da 1 demek. Bu insanlara yardımcı olunabilir ise üreme hızı öyle artırılabilir. O yüzden bizim kendimize bu yıl ki görev edindiğimiz şey, üreme sağlığıyla, üreme potansiyeliyle ilgili toplumun bilgilendirilmesi. Demografik yapının korunabilmesi konusunda, arzu edenlerin, çocuk sahibi olmak isteyenlerin, üç çocuk yapması için teşvik edilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Biz de üç çocuk diyoruz, bu objektif bir gerçek” şeklinde konuştu.“Tüp bebek konusunda sınırlama kaldırılsın”TSRM Yönetim Kurulu Üyesi Doç. Dr. Yunus Aydın, en az 3 çocuk hedefinin gerçekleştirilmesi hususunda tüp bebek yapmak isteyen çiftlere sınırlamaların kaldırılması gerektiğini belirterek, şu ifadelere yer verdi: “Şu an, 40 yaşının altında en az 3 yıllık evli ve daha öncesinde gebe kalamamış çiftlere devlet tüp bebek desteği vermekte. Bu kısıtlama, daha hızlı gebeliğe ulaşması gereken çiftlerin gecikmesine neden olmaktadır. O yüzden bizim önerimiz, bu tarz kısıtlamaların kaldırılmasıdır. Gerek tüp bebekte gerek normal doğumda 1. çocuktan sonra devlet destek kapsamından çıkartmaktadır. Yani 2. ya da 3. çocuk devlet desteği kapsamında yapılamamaktadır. Sonuçta, şu anki bizim de önerimiz en az 2 ya da 3 çocuk sahibi olabilmek olduğu için, 1. çocuktan sonra da 2. hatta 3. çocukta da devlet desteğinin tüp bebek tedavisi için devam etmesi ya da bu desteğin belli oranlarda azaltılarak gidilmesi olabilir. Bir üçüncü konuysa, özellikle çocuk sahibi olamayan çiftler, ileri yaş gruplar, 35 yaşının üzerindeki çiftler ve bu gruplarda gerek doğal yoldan, gerek tüp bebekle çocuk sahibi olabilme oranı daha düşük. Bu gruplara devlet en fazla üç hak tanımakta, özellikle ihtiyacı olan ileri yaş çiftlerde bu tarz bir sınırlamanın kaldırılması, gerekirse altıya kadar çıkarılması, gerekirse de en azından bir çocuk sahibi olabilene kadar desteğin devam ettirilmesini önermekteyiz.”"Yumurta dondurma maliyeti, tüp bebek maliyeti kadar”TSRM Yönetim Kurulu Üyesi Doç. Dr. Erhan Şimşek ise birçok kadının gerek sosyal, gerek eğitim, gerek kariyer hedefleri nedeniyle evliliği ve gebeliği ertelediğine dikkat çekerek, yumurta dondurma seçeneğine daha fazla teşvik verilmesi gerektiğini kaydetti.Doç. Dr. Şimşek, şöyle konuştu: “Son 20 yılda da Türkiye’de ilk çocuk sahibi olma yaşı 27’lere, 28’lere dayanmış durumda ve büyükşehirlerde bu 29 ve üstüne çıkmış durumda. Dolayısıyla evlilikler ve çocuk sahibi olmak giderek öteleniyor. İleride çocuk sahibi olmak isteyen kadınlarımıza çocuklarını planlamak, yumurtaları kalmadığında onlara bir gebelik şansı verebilmek için son 10 yıldır Sağlık Bakanlığı tarafından yumurta dondurma seçeneği konusunda teşvik sağlanıyor. Ama çeşitli kısıtlamalara bağlı. Birinci problem, azalmış yumurtası olan hastaların dondurması. Çünkü, devlet politikaları bir hastanın yumurtayı serbestçe dondurmasını, azalmış yumurtası varsa önceliklendirmeye programlanmış. Halbuki biz biliyoruz ki bir kadının 38-40 yaşında yumurtaları azaldığı için, yumurta dondurmaya geldiği zaman başarısı düşük oluyor, az sayıda yumurta donduruyorsunuz ve geri döndüğünde gebe kalma oranı düşük oluyor. Bu nedenle, sağlanan bu hakkın genişletilmesi, bu kadınlar için daha ileride çocuk sahibi olma ve ailelerini tamamlama anlamında çok büyük bir avantaj sağlayacaktır. Bir diğer nokta da, yumurta dondurmanın maliyeti tüp bebek maliyetleri gibi ciddi maliyetli bir iştir ve maalesef her kadının evrensel buna erişimi, bu tedavilerin çok büyük kısmının hasta tarafından karşılanmasını gerektirmektedir. Ve hastanın karşılaması da, ciddi bir maddi imkan ve yük getirmektedir. Bunu belki global olarak belli şartlar daiminde çoğu kadının faydalanabileceği şekle getirmek, o kadınların ileriki yıllarda doğurma isteğini, ailelerini tamamlama çabalarını gerçekleştirmelerinin önünü açacaktır.”