SAĞLIK
Sağlık Bakanı Memişoğlu: "Özel hastaneler mevzuatını tamamen yeniliyoruz" 27 Kasım 2024 Çarşamba - 18:34:38 Sağlık Bakanı Kemal Memişoğlu, “Özel hastaneler mevzuatını tamamen yeniliyoruz. Özel hastanelerde mevzuat açısından bazı değişikliklere ihtiyaç olduğunu görüyoruz” dedi. Medya kuruluşlarının sağlık muhabirleriyle Bakanlıkta bir araya gelen Sağlık Bakanı Kemal Memişoğlu, planlanan çalışmalar hakkında bilgi vererek, gündeme dair değerlendirmelerde bulundu. Toplantı öncesi kişisel e-posta adresini ve telefon numarasını sağlık muhabirleriyle paylaşan Bakan Memişoğlu, toplumun sağlık okuryazarlığı oranının artırılmasında medya mensuplarının üstlendiği görevin çok önemli olduğunu belirterek, “Biz sizleri sağlıkçı olarak kabul ediyoruz. Biz, sağlık muhabirlerini sağlık ordusunun bir neferi olarak görüyoruz ve esasında sağlık okuryazarlığını, sağlığın toplumsal olarak gelişimini, aynı zamanda bu konudaki sağlığın bilgilerini sizler vasıtasıyla bütün toplum öğreniyor. Emeğiniz çok büyük. Hepinize teşekkür ediyorum çünkü sahada olan sizlersiniz. Sizin yaptığınız haberler çok kişiyi etkiliyor. Öyle olunca da hem toplumun sağlığının gelişimini hem de bizim daha da gelişimimizi sağlıyorsunuz. Başta size teşekkür ediyorum. Bizler hepimiz bu millete, topluma hizmet eden insanlarız. Amacımız daha iyi sağlık sistemi kurmak, daha iyi bir ülke oluşturmak. Onun için de elimizden geleni yapıyoruz. İstanbul İl Sağlık Müdürlüğündeyken de sağlık muhabiri arkadaşlarımızla her zaman iletişime açık olduk. Bu konuda elimizden geldiğince Bakanlıkta da aynı açık ve şeffaf iletişimi kurmak isteriz. Maalesef bazen dezenformasyon oluyor, yanlış algılar oluyor. İyi bir iletişim, iyi bir haberleşme yolu kurmak kesinlikle bizim için değerli. Sizler bizim için değerlisiniz. Biz sizi medyadaki sağlık elçileri olarak görüyoruz. Onun için her konuda her zaman iletişim hâlinde olmayı isteriz” diye konuştu. “Yaklaşımımız: Önce insan, insanın iyiliği” Bakan Memişoğlu şunları söyledi: “Türkiye de dâhil insanlara ‘Mutluluğun olmazsa olmazı en çok nedir?’ diye sorduklarında ilk parametre sağlık. Biliyorsunuz, yani yüzde 65-70 üzerinde insanlar, olmazsa olmazı sağlık olarak tanımlıyorlar hayatlarında. Onun için biz de bu mutluluk kaynağının sağlık olduğunun bilinciyle hareket etmek zorundayız. İnsan hayatıyla ilişkiliyiz. İnsanın rengine, cinsine, fikrine bakmıyoruz sağlık hizmeti sunarken, herkese eşit ve insan olduğu için hizmet ediyoruz. Yaklaşımımız: Önce insan, insanın iyiliği diyoruz, toplumun iyiliği diyoruz, medeniyetin iyiliği diyoruz ve dünyanın iyiliği diyoruz. Bugün maalesef dünya biraz kötülük medeniyetinin, kötülüğün hâkim olduğu, birbirlerini insanların katlettiği, naklen yayınlarda 45 bin kişinin öldüğü bir dünyada yaşıyoruz. Biz iyilik tarafı olarak bunu düzeltmek için daha çok çalışmamız, birlikte hareket etmemiz, iyi tarafın bir arada hareket etmesi gerektiğini düşünüyoruz. Onun için sağlıkla ilgili de daha iyisini nasıl yaparız konusunda çalışıyoruz. Hep beraber daha iyisini yapacağız.” “Topluma bunların zararlarını anlatmamız gerekiyor” Bakan Memişoğlu, önceliğinin koruyucu hekimlik olduğunu ve bunun birinci basamak olduğunu belirtti. İnsanların hasta olmadan, sağlığını kaybetmeden kendisine bakmasının ve bedenine bakmasının, sağlıklı kalmasının yönetimini oluşturmak zorunda olduklarını bildiren Bakan Memişoğlu, “Yani bu konuda sağlığı kaybetmeden Sağlık Bakanlığı olarak çalışmamız lazım. Biz hastalık bakanlığı değiliz diyoruz hep. Biz sağlık bakanlığıysak önce koruyucu hekimliği, koruyucu sağlık kültürünü insanlara öğretmemiz lazım. Burada önemli sağlık çalışanı sizlersiniz. Çünkü toplumun sağlık okuryazarlığını artıracak haberleri yapacak ve onları bilinçlendirecek sizlersiniz. Biz bunları üretirken veya bunları desteklerken sizlerin yardımı olmadan toplumun sağlık okuryazarlığı oranını artırmayı veya sağlıkla ilgili kendilerine bakması gerektiğini öğretemeyiz. Onun için bu sorumluluk sadece bizde değil, sizlerde de var çünkü bugün baktığımız zaman Türkiye’nin en büyük sorunlarının obezite, kilo olduğunu görüyoruz, bağımlılık olduğunu görüyoruz. Bu sadece sigara, madde bağımlılığı değil. Bugün en önemli bağımlılıklardan bir tanesinin dijital bağımlılık olduğunu biliyoruz” ifadelerini kullandı. “Sigara akciğer kanserinden KOAH’a kadar her türlü hastalığa etki eden bir madde” Türkiye’de sigara kullanım oranının çok yüksek olduğuna dikkati çeken Bakan Memişoğlu, "Sigara akciğer kanserinden KOAH’a kadar her türlü hastalığa etki eden bir madde. Bu nedenle bizlerin topluma bunların zararlarını anlatmamız gerekiyor” dedi. “Türkiye’nin yenilenebilir dediğimiz nüfusunun azalmaması gerekiyor” Doğurkanlık oranına değinen Memişoğlu, “Bunun yanında doğurganlık oranı diyoruz, toplum eleştiriyor bazen, ‘Bize neden karışıyorsunuz’ diye ama baktığınız zaman çocuksuz olmaz. Ailede kardeş de önemli. İnsan kardeşle gelişiyor. Paylaşıyorsunuz, mücadele ediyorsunuz, birbirinizi destekliyorsunuz. Lakin biz bu konuda sadece kardeş tarafından bakmıyoruz. Bir de Türkiye’nin yenilenebilir dediğimiz nüfusunun azalmaması gerekiyor. Nüfus artış hızı 1,5 demek bu nüfusun azaldığı, yaşlanmasını bırakın azaldığı demek. Bu konuda toplumu bilinçlendirmemiz lazım. Normal Doğum Eylem Planı hazırladık, biliyorsunuz. Ama bunu topluma anlatmamız gerekiyor. Hekiminden, hastasına, gebesinden, aile bütününe işin normalinin doğum olduğunu, diğerinin ameliyat olduğunu hep beraber anlatmamız gerekiyor. İşte bu tür özellikle koruyucu dediğimiz, hastalanmadan sağlığı koruyacak politikalarımızın sizler tarafından da desteklenmesini ve çok fazla topluma bu konuda mesaj verilmesini arzu ediyoruz” açıklamalarında bulundu. “Biz aile hekimlerine güveniyoruz, gelirlerinin de artacağını biliyoruz” Aile hekimliğini destekleyeceklerini söyleyen Bakan Memişoğlu, “Çünkü aile hekimliği toplumun ilk başvuracağı ve en yakınındaki sağlık elçimiz, sağlık hizmeti sunduğumuz kapı. Onun için de aile hekimlikleriyle ilgili bir mevzuat, yönetmelik değişikliği yaptık. Bunun yanında 2025 senesinde yaklaşık bin tane hedefimiz yeni Aile Sağlığı Merkezi yapmak, onlara kurumsal kimlikle daha iyi hizmet verecek altyapı oluşturmak. Sağlıklı Hayat Merkezi hedefimiz de var, 100’ün üzerinde yapmak istiyoruz 2025 senesinde. Koruyucu hekimlik, temel sağlığın en önemli unsurudur. Mevzuatla ilgili de bazen dezenformasyon olabiliyor, yanlış algılar da olabiliyor. Burada şunu söylüyoruz, aile hekimine kayıtlı nüfusu 3 bin 500’e düşürerek hekimin kendisine kayıtlı kişilerin sağlıkla ilgili bütün parametrelerini takip etmesini, özellikle yaşlı grubu, şeker hastası, tansiyon hastası gibi grupları takip etmesini istiyoruz. Yanlış anlaşılma olmasın, biz aile hekimlerinin maaşlarını kesmiyoruz. Biz aile hekimlerine kendi nüfusunun sağlığına göre daha çok teşvik vermeye çalışıyoruz. Kendi nüfusunun hastalanmamasının temininde etkin rol almasını istiyoruz. Bu nedenle de biz kendisiyle kıyaslıyoruz aile hekimini. Eğer nüfusu, kendi sorumlu olduğu nüfusu bir önceki döneme göre daha sağlıklıysa bunu aile hekiminin başarısı olarak görüyoruz çünkü kendi sorumlu olduğu bölgedeki insanlar, kendilerine bakarsa, hastalanmazsa bunu sağlayacak kişinin aile hekimi olduğunu görüyoruz ve kişinin kendi sorumluluğunun olduğunu biliyoruz. Onun için bu konuda biz aile hekimlerine güveniyoruz, gelirlerinin de artacağını biliyoruz. Çalışan ve çalışmayan arasındaki farkın da net olmasını istiyoruz. Onun için teşvik vereceğiz, ilave vereceğiz, ücret vereceğiz aile hekimlerine. Bu konuda dezenformasyon olmasını arzu etmiyoruz” diye konuştu. “Randevu konusunda bazı branşlarda sıkıntılar olduğunu biliyoruz, bunları en kısa zamanda çözeceğiz” Bakan Memişoğlu, “Randevu konusunda bazı branşlarda sıkıntılar olduğunu biliyoruz, bunları en kısa zamanda çözeceğiz. Bugün yeni atama ve yer değiştirme yönetmeliği (Sağlık Bakanlığı Atama ve Yer Değiştirme Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik) yayımladık. Biliyorsunuz Türkiye’de hekim dağılımında 2002 senesinde en gelişmiş bölge ile gelişmemiş bölge arasında yedi kat fark vardı. Gelişmiş bölgelerimizde yedi kat fazla sağlık personeli vardı. Şu anda 2,5 kat farka düşürdük. Bunu daha aza düşürmek için böyle bir yönetmelik yayımladık” ifadelerine yer verdi. “Bakanlığımızın hizmetlerini komple check-up yapıyoruz” Sağlık Bakanlığı hizmetlerini komple check-up yaptıklarını aktaran Bakan Memişoğlu, “Yani denetleme usullerimizi, sağlık hizmetlerimizi yeniden yapılandırma aşamasındayız. Bu konuda malum yenidoğanla ilgili bir denetleme ve değerlenme bilimsel komisyonu oluşturduk. Tüm branşlarda bunu yapacağız: Acil, erişkin yoğunbakım, onkoloji gibi. Hizmet alanlarımızı kontrol ederek işleyişi daha etkin hâle nasıl getiririz konusunda çalışıyoruz” dedi. "Sağlık bilimini de, bilgisini de üretmek istiyoruz" Özellikle sağlık turizmi konusunda biraz daha etkin olmak için Uluslararası Sağlık Hizmetleri Anonim Şirketini (USHAŞ) yeniden yapılandırıp, daha etkin hâle getirerek sağlık hizmetlerini büyütmeyi amaçladıklarını ifade eden Memişoğlu, “Sağlık hizmetinde özellikle kamu tarafının biraz daha gelişmesi gerektiğini düşünüyoruz bu konuda. Koruyucu ve temel sağlık hizmetlerinin yanında benim en önemsediğim şey, bu konuda sizin desteğinizi de istiyoruz çünkü bu konuda kat etmemiz gereken çok uzun bir yol var, yapmamız gereken işler var, biz sadece sağlık hizmetini sunan, sağlık hizmetini iyi yapan bir ülke olmak istemiyoruz, biz sağlık hizmetini sunarken sağlık bilimini de bilgisini de üretmek istiyoruz” şeklinde konuştu. “Bir buçuk milyon sağlık çalışanlarımızın hakkını yememesini istiyorum” "Türkiye’nin sağlık çalışanları özellikle hekim grubu gerçekten dünyanın medar-ı iftiharı olarak görülüyor" diyen Memişoğlu, “Bunun da toplum tarafından bilinmesi lazım. Hepimiz bu ülkede yaşıyoruz. Sağlık hizmetleri son 20 yılda Sayın Cumhurbaşkanımızın liderliğinde inanılmaz gelişti ve dünyada Covid-19’da gördük, depremde de gördük ki sizler sağlık hizmetlerinin dünyaya rol model olan bir ülkesinde yaşıyorsunuz. Bunu yapan sağlık çalışanları ve hekim grubu, sağlık sistemimiz. Çok istisnai insanlıktan nasibini almamışların, üstelik de yakalanarak cezaevinde olanların, bunu bir buçuk milyon sağlık çalışanlarımızın hakkını yememesini istiyorum” ifadelerini kullandı. “Bebek ölümlerinde bin canlı doğumda 35’lerden 7,1’e düşürülmüş İstanbul için, Türkiye için 9,2’ye düşürülmüş” Bebek ölümlerinde bin canlı doğumda 35’lerden 7,1’e düşürülmüş İstanbul için, Türkiye için 9,2’ye düşürüldüğüne dikkat çeken Bakan Memişoğlu, “Prematüre 37 haftanın altında doğan bebeklerimizin yaşam şansı yüzde 95’in üzerinde çıkartılmış bir sağlık sisteminden, sağlık çalışanlarından bahsediyoruz. Yaşam süresini 78 yaşına çıkartmış bir sağlık sisteminden, sağlık çalışanlarından bahsediyoruz. Bunun kötülenmesine veya birkaç tane nasipsiz sebebiyle örselenmesine hep beraber izin vermememiz lazım. Birkaç kişinin kusuru, caniliği bu kadar büyük hizmetleri, Avrupa ile dünyadan daha iyi olan hizmetleri ve çalışanları töhmet altında bırakmaması gerekir. Bunu başaracak sizlersiniz, bizleriz, sorumluluk sahibi insanlar” dedi. "Ben sahayı dolaşıyorum 4 ayda 28 ile gittim" diyen Bakan Memişoğlu, “Sahadaki arkadaşlarımızın, sağlık sistemindeki çalışanlarımızın, üniversite dâhil, özel sektörü dâhil sorunları dinledik, toplantı yaptık, yerinde gördük. Genel anlamda arkadaşlarımızın taleplerini aldık çünkü sonuçta biz onlar için de buradayız. Onlarla hizmet sunmak, onlara destek vermek, onlarla beraber çalışmak için buradayız, sorunları yerinde tespit ederek daha etkin çözmeye çalışıyoruz” açıklamalarında bulundu. Bakan Memişoğlu şu ifadeleri kullandı: “Bunu özellikle takip etmenizi ve bilim insanlarımızı motive etmenizi istiyorum sizden çünkü üretmemiz lazım. Üretmemiz için de bilim insanlarını, finansı ve devleti bir araya getirmemiz lazım. Bakın, bilim yapmayacağız sadece, bilim üretmemiz gerekir. Bilim malzemesi üretmemiz gerekir, ilaç üretmemiz gerekir. Onun için biz TÜSEB’i bu konuda bu ekosistemi oluşturacak şekilde dizayn ediyoruz. Üreten sağlık demek, esasında gelecekteki 10 sene sonraki, 20 sene sonraki sağlık ekosisteminin en önemli parçası olsun istiyoruz. USHAŞ’ı da yeniden yapılandırıyoruz. Bu iki konu bizim için önemli. Nasıl temel sağlık ve koruyucu sağlık diyorsak en az onun kadar da üreten sağlık ve sağlık teknolojisini, bilimini Türkiye’de üretir hâle getirmemiz gerekir.” “İnsan sağlığına faydası olacak her türlü uygulamayı yapılabilir hâle getirmek için uğraşıyoruz” Sağlık Bakanı Memişoğlu, aile hekimlerine yönelik geleneksel ve tamamlayıcı tıp eğitimleriyle ilgili, “Bu konuda ikincil mevzuatın olması lazım. İkincil mevzuatını çıkaracağız. İkincil mevzuatla birlikte eğitimleri de artıracağız. Bu konuda bir sıkıntı olmayacak. Geleneksel tıpla şu andaki tıbbın entegre olarak çalışması taraftarı olan bir mantıkla yaklaşıyoruz. İnsan sağlığına faydası olacak her türlü uygulamayı yapılabilir hâle getirmek için uğraşıyoruz. Bu konuda aile hekimlerinin daha etkin olması için böyle bir mevzuat çıkarıyoruz. Bunun ikincil mevzuatları da kanundan sonra çıkacaktır. Nasıl çalışılacak, nasıl bir sistem kurulacak bunlara bakacağız” ifadelerini kullandı. “Uygulamalar aile hekimliği sistemini daha etkin hâle getirecek” Çıkacak olan yönetmelikler ve kanun ile temel sağlık hizmetleri, birinci basamak sağlık hizmetlerinin öncelikli olması için uğraştıklarını aktaran Memişoğlu, “Aile hekimlerimizin kaygılarını anlıyorum. 5-6 ay geçtikten sonra çok daha iyi yerlerde olacağımızı düşünüyoruz. Uygulamadan sonra uygulamanın faydalı ve sıkıntılı yönlerini de görmüş olacağız. Öngörümüz, bu uygulamalar aile hekimliği sistemini daha etkin hâle getirecek ve sistemin odağına koyacak. Uygulamadan sonra gerekli takipleri yaparak iyi yönde revizelere de gidebiliriz” ifadelerini kullandı. “Aile hekimine kendi nüfusundaki sağlık sorumluluğunu veriyoruz” ‘İlaç yazamıyoruz’ şeklindeki dezenformasyonlara da cevap veren Memişoğlu, “Bir dönem içinde kendi hasta grubuna yazılan ilaç miktarı, önceki dönemde yazılan ilaç miktarı ile aynıysa veya daha azsa aile hekimine teşvik veriyoruz. Bir dönem önceye kıyasla kayıtlı nüfusun hastaneye gidiş sayısı aynıysa veya daha azsa bu aile hekiminin o nüfusu daha sağlıklı hâle getirdiği anlamına gelir. Bu noktada teşvik ve ek ödeme veriyoruz. Üstelik bu teşviki iki kat artırdık. Aile hekimine kendi nüfusundaki sağlık sorumluluğunu veriyoruz. Nüfusunu sağlıklı tutan aile hekimleri başarılı olmuş demektir. Hiçbir hekimin tedavi işleyişine müdahale etmeyiz ve ilaç yazmasına engel olmayız. ‘Biz ilaç yazamıyoruz, Bakanlık yasakladı’ deme niyetinin hoş olmadığını düşünüyorum” diye konuştu. "Kamu hastaneleri ve sağlık turizmiyle ilgili çalışmalarımız devam edecek" Ekim ayından bu yana İl Sağlık Müdürleri, İlçe Sağlık Müdürleri ve başhekimleri belli parametrelerle takip ettiklerini ifade eden Bakan Memişoğlu, “Çalışan memnuniyeti, hasta memnuniyeti, müracaat oranları konularını elektronik sistem üzerinden değerlendiriyoruz. Yöneticileri bir önceki döneme göre kıyaslıyor, başarı endekslerini ölçüyoruz. Bu endeksleri kendileri de görebiliyor. Kamu hastaneleri ve sağlık turizmiyle ilgili çalışmalarımız devam edecek. Bazı mevzuat değişiklikleri yapacağız” dedi. "Birçok husus doğurganlık oranını etkiliyor" Sezaryenin bir ameliyat yöntemi olduğunun ve bu konuda toplumu bilgilendirmeye devam edeceklerinin altını çizen Memişoğlu, “Sosyoekonomik nedenler, şehirleşmenin etkileri ve ailenin küçülmesi gibi öne çıkan birçok husus doğurganlık oranını etkiliyor. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ile birlikte hep beraber bu konuyla mücadele ediyoruz. Primer sezaryen oranı Dünya Sağlık Örgütü’nün açıkladığı veriye göre 10 doğumdan yalnızca bir veya ikisinde olabilir. Ancak bizim primer sezaryen oranımız her iki doğumdan birinde olacak şekilde. Toplum sezaryeni bir doğum şekli olarak algılıyor” diye konuştu. Memişoğlu, ebeleri daha aktif hâle getirip hamilelikte, doğumda ve doğum sonrasında annenin daha çok desteklenmesi için çalıştıklarını söyledi. “Sezaryen konusundaki toplumsal talebi de değiştirmemiz gerekiyor" Ebelerin etkinliğini artıracak bir mevzuat çalışması olduğunu açıklayan Memişoğlu, “Annenin bu duygusal döneminde anneyi doğuma hazırlaması gereken kişi ebedir. Ebelerin etkinliğini artıracak bir mevzuat çalışmamız da var. Bu hafta veya önümüzdeki hafta yayımlanacaktır. Ebelerin etkin olmasını istiyoruz. Gebeliğin özellikle son üç ayında, annelik duygusunun daha yoğun yaşanmaya başladığı aşamada, ebelerin gebeleri doğuma hazırlamalarını istiyoruz. Yalnızca anne değil bebek açısından da normal doğumun önemli faydaları olduğunu söylüyoruz. Doğurganlık oranı ile ilgili Bakanlıklar olarak elimizden geleni yapıyoruz. Biliyorsunuz annelerin izin sayıları artırıldı. Ücretsiz izinler kaldırılarak ücretli izin hâline getirildi. Bunlarla ilgili çalışmalar devam ediyor. Annelere ve anne adaylarına doğumun fizyolojik bir olay olduğunu anlatmak için hep beraber çaba harcamalıyız. Sezaryen konusundaki toplumsal talebi de değiştirmemiz gerekiyor. Sezaryenin bir ameliyat olduğunu, doğum şekli olmadığını topluma anlatmamız lazım. Tıbbi olarak on doğumdan bir veya ikisinde ameliyat gerekebilir. Sekizinde ameliyat gerekmeyen fizyolojik bir olayda, birçok doğum sezaryenle gerçekleşiyorsa bu alanda bir sıkıntı var demektir” ifadelerini kulladı. “Normal doğum konusundaki önyargıları değiştirmemiz gerekiyor” Normal doğumu bütünsel olarak destekleyecek birçok parametreyi kullanmak zorunda olduklarını aktaran Memişoğlu, ”Hastaneler, hekimler, anne adayları ve toplum ölçeğinde değerlendirmeler yaparak normal doğum konusundaki ön yargıları değiştirmemiz gerekiyor. Burada en duygusal olan anneler. Eğer anneleri iyi hazırlarsak, annelerin doğumla ilgili cesaretini artırırsak bu sorunların çözüleceğini düşünüyorum. Primer sezaryen oranının yüzde 20’nin üzerine çıktığı hastanelerle ilgili daha çok çalışacağız” dedi. “Özel hastaneler mevzuatını tamamen yeniliyoruz” Özel hastaneler mevzuatını tamamen yenileyeceklerini açıklayan Memişoğlu, “Özel hastanelerde mevzuat açısından bazı değişikliklere ihtiyaç olduğunu görüyoruz. Kamu hastaneleri, üniversite hastaneleri ve özel hastanelerin tamamı aynı standartta hizmet vermek zorunda. Aynı bilimsel çalışma ile aynı şekilde tedavi etmek zorunda. Özel hastanelerde çok iyi örnekler, dünya çapında yapılan ameliyatlar var” diye konuştu. “Anne adaylarının normal doğuma teşvik edilmesi için çaba harcayacağız” Sezaryen oranları noktasında özel ve kamu ayrımı yapmadıklarını ifaden Bakan Memişoğlu, “Primer sezaryen oranları ile ilgili incelemelerimiz doğrultusunda 2025’te daha etkin olacak, anne adaylarının normal doğuma teşvik edilmesi için çaba harcayacağız. Ebelerle ilgili teşvik edici unsurlar da getirmeyi planlıyoruz” ifadelerini kullandı. “Türkiye sağlık alanındaki üretimin ortağı” Bakanlıkta Türk bilim insanı Dr. Özlem Türeci ile de görüştüğünü belirten Bakan Memişoğlu, “Biz bu ülkede bilim insanını destekleyeceğiz. 10. Türk Tıp Dünyası Kurultayı’nda yurt dışında çalışmış çok başarılı bilim insanlarıyla toplantı yaptım. Onlar buraya gelecekler. Yabancı yatırımcılara da buraya gelmelerini ve yatırım yapmalarını söylüyorum. Türkiye bir sağlık pazarı değil artık, Türkiye sağlık alanındaki üretimin ortağı. TÜSEB ile birlikte çalışıyoruz. Yabancı olup Türkiye’ye yatırım yapmak isteyen veya Türk olup yurt dışında yatırım yapmak isteyen herkesi en iyi şekilde destekleyeceğiz. Bilimden bilim üretecek, sağlık alanında üretim yapacak, katma değer oluşturacak herkesi destekleyeceğiz. Bilimden bilim üreterek finansal gelir elde edebilecek bir yapıyı oluşturacağız. Bilim yapmak değil bilim üretmekten bahsediyorum. Yeni bir söz söyleyeceğim, yeni bir şey üreteceğim, yeni bir şey buldum, iddiam var diyen herkesi yurt içi ve yurt dışında en iyi şekilde destekleyeceğiz” şeklinde konuştu. "Hekimlik duygu ve adanmışlık mesleği" Hastasına sahip çıkan, onun derdiyle dertlenen, empati kuran tüm hekimlerin arkasında olduğunu belirten Bakan Memişoğlu, “Biz hekimler değerli ve hassas insanlarız. Çok çaba harcayarak zorlu bir süreçten geçiyoruz. Sonra da hayatımız boyunca 24 saat insanların iyiliği için uğraşıyoruz ve onlara karşı bir adanmışlığımız var. Bu meslek yalnızca materyalist bir meslek değil; manevi tarafı, hazzı, empati duygusunu geliştirme zorunluluğu da var. Başkasının derdiyle dertlenen bir yapımız var. Sanat yapıyoruz esasında. Hekimlerimizin değerli olmasını istiyorum, onlar da kendilerini değerli hissetmek istiyor. Biz iyi hekimlik yapan hekimlerimize sahip çıkacağız. Hastasına sahip çıkan, adanmışlık duygusu olan her hekimin arkasında duracağım. Bir bakan olarak söylüyorum: İkinci ve üçüncü basamakta hastaya bakmak için değil, tedavi etmek ve hastayı sahiplenmek için çalışan hekimlerin arkasında duracağız. Hastaya bakmak için değil, tedavi etmek ve sahiplenmek için hekimlik yapacağız. Çok net söylüyorum. Hastasına sahip çıkan, onun derdiyle dertlenen, empati kuran tüm hekimlerimizin arkasındayım. Hekimler çok değerli. Hekimlik duygu ve adanmışlık mesleği” diye konuştu. Sağlık Bakanı Kemal Memişoğlu, ayrıca aile diş hekimliği konusunda üç ilde pilot uygulama yapıldığını, göz ve plastik cerrahi gibi bazı branşlardaki sıkıntıları gidermek için çalışma yürütüleceğini ifade etti.
27 Kasım 2024 Çarşamba - 18:02 Deprem tatbikatında 13 yaralının tahliyesi yapıldı Muğla’nın Datça ilçesinde gerçekleştirilen deprem tatbikatında senaryo gereği meydana gelen 7.2 şiddetindeki depremin ardından Datça Devlet Hastanesi’ndeki 13 yaralının tahliyesi başarılı bir şekilde gerçekleştirildi. Bu yıl dördüncüsü gerçekleştirilen tatbikat gerçeğini aratmadı. Muğla genelinde afete hazırlıklı olunması amacıyla gerçekleştirilen tatbikatlar aralıksız sürüyor. Bu çerçevede acil eylem planı doğrultusunda Datça Devlet Hastanesi’nde de yangın, deprem ve tahliye tatbikatı gerçekleştirildi. Yaşanabilecek olağan dışı durumlar sonrasında hastanenin kendi kendine yetebilirliğini test etmek, kriz yönetme alışkanlığını pekiştirmek ve personelin görev ve sorumluluk bilincini kazanmalarını sağlamak amacıyla afet senaryoları üzerinden gerçekleştirilen tatbikat, kurumlar ve STK’ların işbirliğiyle başarılı bir şekilde yapıldı. Senaryo gereği merkez üssü Datça’nın Kızlan Mahallesi’nde 7.2 şiddetinde deprem meydana geldi. Deprem sonrasında Datça Devlet Hastanesi’nde yangın ve göçükler meydana geldi. Acil Eylem Planı çerçevesinde görevli personeller olay yönetim merkezine çağrıldı ve tahliye emri verildi. İlk durum değerlendirmesinin yapılmasının ardından göçükte ve yangında yaralanan toplam 13 kişinin kurtarılarak tahliye edilmesi için harekete geçildi. Ekipler tarafından hızlıca tahliye edilen yaralılar, oluşturulan triaj alanına getirildi. Burada ilk müdahaleleri yapılan yaralıların ambulanslarla hastanelere sevkleri sağlandı. Gerçeğini aratmayan tatbikatta senaryo gereği rol alan yaralıların ise rollerini başarı ile yerine getirmesi dikkatlerden kaçmadı. Tatbikatın ardından açıklama yapan Datça Devlet Hastanesi Başhekimi Armağan Ada; "Bu yıl dördüncüsünü hastanemizde düzenlediğimiz bir tatbikatımızdı. Datça’da meydana gelen 7.2 şiddetindeki deprem sonrasında hastanemizde yararlılar oldu. Öncelikle hastanemizin kurtarma ekipleri daha sonra kamu kurumlarından ve STK’larımızdan aldığımız destekle yaralılarımızı tahliye ettik. Durumu kontrol altına aldık ve bu şekilde tatbikatımız sona erdi. Bu sebeple yorulan, buraya gelen, bu bilincin oluşmasına katkı sunan hastane personellerimiz ve tüm paydaşlarımıza teşekkür ediyorum. Afetsiz günler dileğimizle" dedi. "Afetsiz günler için bu hazırlıklar yapılıyor" Tatbikatta etkin rol alan Datça MAG-AME ekibinin sorumlusu Barış Muştu ise her an afete hazırlıklı olmanın önemine dikkat çekerek "Merkez üssü Kızlan Mahallesi’nde gerçekleşen bir deprem sonucunda hastanemizde meydana gelen yangın ve çökmelere bağlı olarak yaralılarımız vardı. Bu yaralılarımızın kurtarılması ve hastanemize destek vermek üzere MAG-AME, Muğla AFAD, Muğla UMKE, İlçe Jandarma Komutanlığı, İlçe Emniyet Müdürlüğü, Belediye Zabıta ekipleri, İtfaiye Grup Amirliğimiz, Orman İşletme Şefliğimiz gruplarında, burada ciddi bir çalışma yürüterek hastanede 13 şahıs tahliye edilerek triaj alanına getirildi ve ambulanslarla sevki gerçekleştirildi. Tatbikatımız takribi 50 dakika sürdü ve çalışma sonlandırıldı. Başarılı bir tatbikat oldu. Afetsiz günler için bu hazırlıklar yapılmaya devam ediliyor ve yapılacaktır. Herkese teşekkür ederim" şeklinde konuştu. Datça Devlet Hastanesi’nde Hastane Afet ve Acil Durum Planları (HAP) kapsamında gerçekleştirilen tatbikata hastane personelinin yanı sıra Muğla AFAD, Datça MAG-AME, Datça İtfaiye, Datça OGM, Datça İlçe Emniyet Müdürlüğü, Datça İlçe Jandarma Komutanlığı, zabıta ekipleri, Muğla UMKE ve Datça Ambulans Hizmetleri ekipleri katıldı.
ESOGÜ Hastanesi’nde 14 Kasım Diyabet Günü etkinliği
14 Kasım 2024 Perşembe - 12:17 ESOGÜ Hastanesi’nde 14 Kasım Diyabet Günü etkinliği Eskişehir Osmangazi Üniversitesi (ESOGÜ) Sağlık Uygulama ve Araştırma Hastanesi’nde 14 Kasım Diyabet Günü dolayısıyla stant kuruldu. Diyabet hakkında hasta ve hasta yakınlarına bilgi verilen etkinliğe hastane ESOGÜ Başhekim Yardımcısı Prof. Dr. Pınar Yıldız ile İç Hastalıkları Anabilim Dalı öğretim üyeleri Prof. Dr. Aysen Akalın, Prof. Dr. Göknur Yorulmaz ve Dr. Öğr. Üyesi Ahmet Toygar Kalkan katıldı. Tüm dünyada önemi her geçen gün artan önemli ve öncelikli sağlık sorunu Etkinlikte günümüzde diyabetin, sıklığı ve sebep olduğu sorunlar nedeniyle tüm dünyada önemi her geçen gün artan önemli ve öncelikli sağlık sorunu olduğu belirtildi. Yaşam tarzındaki değişim ile birlikte gelişmiş ve gelişmekte olan toplumların tümünde özellikle tip 2 diyabet prevalansı hızla yükseldiği belirtilerek, "Geçmişte ‘insüline bağımlı olmayan diyabet’, ‘erişkin diyabet’ veya ‘tip II diyabet’ olarak da isimlendirilen tip 2 diabetes mellitus tüm diyabet olgularının yüzde 90’dan fazlasını oluşturmaktadır ve en yaygın görülen diyabet formudur. Tip 2 diyabet, obezite ve fiziksel inaktiviteye bağlı olarak genellikle daha sık görülmektedir. Hastalığın temelinde genetik olarak yatkın kişilerde yaşam tarzı ile tetiklenen ve giderek artan insülin direnci ve zamanla azalan insülin salınımı söz konusudur. Yanlış beslenme ve hareketsizlik son yıllarda gençlerde ve hatta çocuklarda da obezite ve diyabet tanı hızını arttırmaktadır. Tanısında gecikme ve hastaların takip uyumundaki sorunlardan dolayı tedavileri de yeterli olamamaktadır" denildi. 14 Kasım Dünya Diyabet Günü’nün önemi Her yıl 14 Kasım Dünya Diyabet Günü olarak çeşitli farkındalık aktiviteleriyle anılmakta ve diyabet hastalığının önemine dikkat çekilmeye çalışıldığı belirtilerek, "Dünya Sağlık Örgütü ve Dünya Diyabet Federasyonu tarafından 1921’de insülini keşfederek sayısız hayatı kurtaran Fredrick G. Banting’in doğum günü olan 14 Kasım Dünya Diyabet gün olarak ilan edilmiş ve 2007 yılından itibaren de resmi olarak kutlanmaktadır. Diyabetin; şeker yüksekliğinden ibaret olmadığı, çok sayıda ölümcül ve sakat bırakıcı soruna yol açabildiği vurgulanarak diyabetin azaltılması ve daha etkili tedavi ve takibine yönelik bilgilendirmeler yapılmaktadır. Tüm kronik hastalıklarda olduğu gibi diyabette de hastalar en büyük sağlık paydaşımızdır. Hastaların kendi tanı ve tedavi süreçlerinde bizlerle işbirliği yaparak hastalıklarla mücadele etmemiz sağlıkta başarılı olabilmemizin temel şartıdır" diye anlatıldı.
İlk sinyallere dikkat: Diyabeti önlemek mümkün
14 Kasım 2024 Perşembe - 11:53 İlk sinyallere dikkat: Diyabeti önlemek mümkün Uzmanlar, Dünya Diyabet Günü’nde prediyabet evresinde alınacak önlemlere dikkat çekti. Prediyabet evresinde kontrollerin ihmal edilmemesi gerektiğini hatırlatan Dahiliye Uzmanı Dr. Hakan Sarı, beslenme ve yaşam tarzında yapılacak değişiklikler ile diyabetin gelişiminin geciktirilebileceğini veya tamamen önlenebileceğini vurguladı. Türkiye Hastanesi Dahiliye Uzmanı Dr. Hakan Sarı, diyabet öncesi evre olarak bilinen prediyabet ve insülin direncinin önemini vurguladı. Prediyabet, kan şekeri seviyeleri normalin üstünde olmasına rağmen henüz diyabet tanısı koymak için yeterli olmayan bireylerde görülüyor ve gerekli önlemler alınmadığı takdirde tip 2 diyabete dönüşme riski taşıyor. Dr. Sarı, Türkiye Diyabet Çalışması (TURDEP) verilerine göre ülkemizdeki erişkin nüfusun yüzde 42’sinin diyabetik veya prediyabetik olduğuna dikkat çekti. “Prediyabetin gelişmesi önlenebilir; ancak farkındalık eksikliği ve yaşam tarzı değişikliği nedeniyle diyabet oranlarında artış devam ediyor” diyen Dr. Hakan Sarı, risk grubundaki bireylerin düzenli sağlık kontrollerini ihmal etmemesi gerektiğini belirtti. Prediyabet evresinde yapılan erken müdahaleler, diyabetin gelişimini yüzde 44 ila yüzde 58 oranında geciktirebilir veya tamamen önleyebilir. İri bebek doğuran ve PCOS sendromu olan kadınlar da risk grubunda Dr. Sarı, özellikle vücut kitle indeksi (VKİ) 25’in üzerinde olanlar, ailesinde diyabet geçmişi bulunanlar, iri bebek doğuran ya da hamilelikte gestasyonel diyabet tanısı almış veya polikistik over sendromu (PCOS) olan kadınlar ile hipertansiyonu olan bireylerin yüksek risk grubunda olduğunu ifade etti. Sarı, bu kişilerin düzenli sağlık kontrolleri yaptırması, kan şekeri seviyelerini takip etmesi ve gerektiğinde yaşam tarzı değişikliklerine yönelmesi uyarısında bulunarak diyabeti önleme yolunda önemli adımlar atabileceklerini belirtti. Prediyabetle mücadelede yaşam tarzı değişiklikleri büyük rol taşıyor Dr. Hakan Sarı, prediyabet teşhisi konan bireylerin yaşam tarzlarını değiştirmesiyle tip 2 diyabete ilerlemenin büyük oranda geciktirilebileceğini veya önlenebileceğini ifade etti. “Haftada en az 150 dakika yürüyüş gibi orta tempoda egzersiz yapmak, ilk altı ay içinde vücut ağırlığında yüzde 7 oranında azalma sağlamak prediyabetin diyabete ilerlemesini engelleyebilir” diyen Dr. Sarı ve şöyle konuştu: “Düzenli egzersiz ve sağlıklı beslenme ile diyabet risk faktörlerini azaltmak mümkün. Kilo kaybının, diyabet gelişimini yüzde 16 oranında azalttığını gösteren çalışmalar mevcut.” Prediyabet, birçok riski beraberinde getiriyor Dr. Sarı, prediyabetin yalnızca diyabet riskini artırmakla kalmadığını; retinopati, böbrek yetmezliği, sinir hasarı, kalp ve damar hastalıkları gibi diyabete bağlı gelişen komplikasyonların prediyabetik bireylerde de görülebildiğini söyledi. Prediyabet döneminde kan şekeri 126 mg/dl seviyesini aştığında bu komplikasyonların gelişme riskinin arttığını ifade eden Dr. Sarı, “Prediyabet, zamanında müdahale edilmezse yaşam kalitesini düşüren ve bireyin uzun vadede daha ciddi sağlık sorunlarıyla karşılaşmasına neden olan bir durumdur” dedi. Prediyabet tedavisi nasıl olmalı? Yaşam tarzı değişikliklerine rağmen istenen sonuçların alınamadığı durumlarda farmakolojik tedavilerin de devreye girdiğini belirten Dr. Sarı, şu ifadeleri kullandı: “İlk tercih edilen tedavi yöntemi sağlıklı yaşam alışkanlıklarıdır. Ancak, insülin direncini kırmak veya prediyabeti kontrol altına almak amacıyla ilgili ilaçlar kullanılabilir. Özellikle yüksek risk grubunda olan, vücut kitle indeksi 35’in üzerinde olan ve HbA1c seviyesi yüzde 6’yı aşan bireylerde, yaşam tarzı değişiklikleriyle birlikte ilaç tedavisi de düşünülebilir.” “Farkındalık ve erken müdahale ile sağlıklı bir geleceğe adım atın” Türkiye Hastanesi Dahiliye Uzmanı Dr. Hakan Sarı, prediyabeti olan kişilerin sağlık kontrollerini aksatmadan takip etmelerini, beslenme ve yaşam alışkanlıklarını gözden geçirmelerini tavsiye etti. Diyabet gelişme riskini azaltmak için toplumsal farkındalığın önemine dikkat çeken Dr. Sarı, “Dünya Diyabet Günü’nde prediyabet ve insülin direnci konularında bilincin artırılması, diyabeti kontrol altına almak ve önlemek adına büyük bir adımdır” diyerek sözlerini tamamladı.
Uzman Dr. Bayram: "Myers kokteyli ve Glutatyon bağışıklığı güçlendiriyor"
14 Kasım 2024 Perşembe - 11:32 Uzman Dr. Bayram: "Myers kokteyli ve Glutatyon bağışıklığı güçlendiriyor" Gaziantep Özel Anka Hastanesi Uzamanı Dr. Cengiz Bayram, Myers kokteyli ve Glutatyon bağışıklığı ile ilgili bilgi verdi. Bağışıklık hücrelerinin işlevselliğini destekleyerek vücudun dışarıdan gelen zararlı etkenlere karşı savunma mekanizmalarının güçlenmesine katkıda bulunan Myers kokteyli ve glutatyon tedavisi, Gaziantep Özel Anka Hastanesi’nde uzman hekimler tarafından yapılıyor. Vücutta glutatyon seviyesinin düşmesinin, bağışıklık sisteminin zayıflamasına ve çeşitli hastalıklara yol açabileceğine dikkat çeken Anka Hastanesi Genel Müdürü Dr. Cengiz Bayram, “Glutatyon, insan vücudu için zararlı olan serbest radikaller ve reaktif toksinlerin nötrlenmesini sağlayan, vücudu koruyan güçlü bir antioksidan. Vücudun genel sağlığının korunması ve birçok hastalıktan korunma konusunda oldukça önemli olan glutatyon seviyesi yetersiz beslenme, çevresel toksinler, stres ve yaşın ilerlemesi ile eksilebilir. Glutatyon seviyesinin düşmesi ise, bağışıklık sisteminin zayıflamasına ve çeşitli hastalıklara yol açabilir. Bu nedenle güçlü bir bağışıklığa sahip olmak için glutatyon seviyesini dengede tutmak önemli” dedi. Hayatın yoğun temposunda strese maruz kalan bünyemizin bir süre sonra alarm verdiğini dile getiren Dr. Cengiz Bayram, “Glutatyon tedavisi ve myer kokteyli ile ihtiyaç duyduğunuz antioksidan ve vitamin yüklemesi yapılarak vücut direncinizin arttırmak amaçlanır. Daha güçlü bağışıklık sistemi, genel manada bütün hastalıklara karşı daha dirençli ve güçlü bir sağlığa sahip olmanız anlamına gelmektedir. Özel Gaziantep Anka Hastanesi’nde uzman doktor tarafından, hemşireler eşliğinde uyguladığımız serumumuzla glutatyon seviyesini istenilen düzeye getiriyoruz. Serum, ağrısız bir şekilde damardan enjeksiyon yoluyla uygulanıyor. Uygulamanın yaklaşık 30 dakikalık bir uygulama süresi var. Kaç seans uygulanacağı doktorumuz ve sizin ortak kararınız ile ihtiyaçlarınız ve sağlık durumunuz doğrultusunda alınıyor. Glutatyon tedavisi bağışıklık sistemini güçlendirir, cildin yenilenmesini hızlandırır, vücutta detoks etkisi oluşturur, karaciğer yağlanmasında hücre hasarını azaltır, saça, cilde bağırsak ve sindirim sistemine iyi gelir, vücuttaki vitamin seviyesini düzenler, Parkinson, Alzheimer, astım, kas zayıflığı, yorgunluk gibi durumların tedavisinde doktor kontrolü ile gerçekleştirilir. Myers kokteyli de, içerdiği vitaminlerle vücut direncini artırıyor. MYERS kokteyli terapisi de her hafta dört seans şeklinde uygulanması öngörülüyor. Tek seans, aktarım hızına bağlı olarak yaklaşık bir saat içinde tamamlanıyor. Myers kokteyli terapisi 4 hafta art arda uygulanıp olumlu sonuçlar gözlenmeye başlandıktan sonra ihtiyaca göre ayda bir kez tekrarlanabiliyor” diye konuştu.
Koşuyolu Hastanesi’nde 14 Kasım Dünya Diyabet Günü etkinliği düzenlendi
14 Kasım 2024 Perşembe - 11:14 Koşuyolu Hastanesi’nde 14 Kasım Dünya Diyabet Günü etkinliği düzenlendi Kartal Koşuyolu Yüksek İhtisas Eğitim Ve Araştırma Hastanesi’nde 14 Kasım Dünya Diyabet Günü dolayısıyla, diyabet konusunda farkındalığı artırmak amacıyla etkinlik düzenlendi. Diyabetin tedavi edilebilir bir hastalık olduğunu söyleyen İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Hande Özportakal, “Hastalarımız yaşam tarzı değişikliklerine uyar ve düzenli olarak hekim kontrollerinden geçerlerse diyabetin neden olacağı kötü sonuçlarla karşılaşma ihtimalleri oldukça azalacaktır” dedi. Kartal Koşuyolu Yüksek İhtisas Eğitim Ve Araştırma Hastanesi’nde 14 Kasım Dünya Diyabet Günü dolayısıyla etkinlik düzenlendi. Diyabet konusunda farkındalığı artırmak amacıyla düzenlenen etkinlikte diyabetin önlenmesi için sağlıklı beslenme, düzenli sağlık kontrolleri ve fiziksel aktivitenin önemi vurgulandı. Hastanede açılan stantlarda vatandaşlar diyabet hastalığına karşı bilgilendirildi. “Dünyada her 10 kişiden biri diyabet hastası” İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Hande Özportakal, “Dünya Diyabet Günü, diyabetin yaygınlığını anlatmak ve insanları diyabet konusunda bilinçlendirmek amacıyla her yıl 14 Kasım tarihinde kutlanan önemli bir sağlık etkinliğidir. Uluslararası Diyabet Federasyonunun verilerine göre, dünya üzerinde her 10 kişiden 1’inin diyabetli olduğunu biliyoruz. Türkiye’de de durum pek farklı değil. Yanlış beslenme şekilleri ve hareketsiz yaşamın getirdiği obezite ile birlikte, diyabetli hasta sayısı her geçen gün artmakta. Ve maalesef ki çok sık görülen bir hastalık olmasına rağmen kan şekeri kontrol altında olan hasta sayısı oldukça az. Peki hastaların kan şekerleri kontrol altında olmaksa ne olur? Şeker hastalığı uzun dönemde tüm doku ve organlarda ciddi hasarlara neden olabilen bir hastalık. Eğer hastalar uzun süre kan şekerleri kontrol altında olmadan hayatlarına devam ederlerse, ileriki yıllarda körlük, kalp krizi, felç, böbrek yetmezliği ve herhangi bir uzuv kayıplarıyla karşımıza gelebiliyorlar” dedi. “Hayatlarına yaşam tarzı değişikliğini katmalılar” Diyabetin kötü sonuçlarından korunmaları için hastaların neler yapması gerektiğini aktaran Dr. Özportakal, “Öncelikle kan şekerini kontrol altında almaları gerekiyor. Ve bunu yaparken de şeker haplarının ve insülinlerin ötesinde öncelikli olarak yaşam tarzı değişikliğini hayatlarına katmaları gerekiyor. Yaşam tarzı değişikliği derken neleri kastediyoruz? Tabi ki bunun ilk basamağı beslenme önerileri. Hastaların şeker ve rafine karbonhidrattan uzak durmalarını istiyoruz. Öğünlerini küçük porsiyonlarda tüketmelerini ve uzun süre aç kalmaktan kaçınmalarını istiyoruz. Lifli gıdaları ve glisemik indeksi düşük ürünleri tüketmelerini istiyoruz. Bunun yanında, gazlı içecekler ya da çok yüksek miktarda şeker ihtiva eden içecekleri tüketmemelerini ve günlük en azından 1,5-2 litre su tüketimini alışkanlık haline getirmelerini istiyoruz” şeklinde konuştu. “Diyabet tedavi edilebilir bir hastalıktır” “Yaşam tarzı değişikliğinin bir diğer önemli basamağı da tütün kullanımından kaçınmak” diyen Özportakal, “Gerek diyabette, gerekse diyabetin komplikasyonlarında çok önemli bir risk faktörü. Eğer kişi bırakabiliyorsa kendi yöntemleriyle, bırakamıyorsa sigarayı bırakma polikliniklerinden faydalanarak bu alışkanlığından en kısa sürede vazgeçmeli. Bir diğer önemli husus egzersiz. Hastalarımızın günlük, düzenli olarak en az 30 dakika egzersiz yapmalarını öneriyoruz. Diyabetli hastalarımızın her biri aynı zamanda tansiyon ve kolesterol hastası adayı. Bu anlamda da ölçümlerini ve takiplerini yapmalılar. Gerekli görülen durumlarda da kısa sürede tedaviye başlanması gerekmekte. Sonuç olarak diyabet tedavi edilebilir bir hastalıktır. Eğer hastalarımız yaşam tarzı değişikliklerine uyar, verilen ilaçları düzgün bir şekilde kullanır ve düzenli olarak hekim kontrollerinden geçerlerse diyabetin neden olacağı kötü sonuçlarla karşılaşma ihtimalleri oldukça azalacaktır” ifadelerini kullandı. Diyabet Eğitim Hemşiresi Semra Kızıl, “Hastanemizde her ayın son Çarşamba günü Sertifikalı Diyabet Okulu yapıyoruz. Dahiliye doktorlarımız, diyetisyenlerimiz ve fizyoterapistlerimiz eşliğinde. Tüm diyabet hastalarını bekleriz” dedi. “Yaşam kalitem yükseldi” Diyabet Okulu’na katılan diyabet hastalarından Kubilay Gürkan Ersoy, “Bugün 14 Kasım, Diyabet Haftası. Dünyanın her yerinde bu stantları görmemiz mümkün. Yıllarca biz de bu stantlara rast geldik fakat ben de bilmiyordum. Ta ki yaklaşık 4 yıl önce hastalığımın teşhisi konulana kadar. Öncelikle şu anda 93 kiloyum, 120-125 kilo arasıydım. Çok kiloluydum. Hazımsızlık, şişkinlik gibi birçok sağlıklı sorunum var. Dahiliye doktoruna başvurmaya karar verdim, doktor tahlilleri yaptı. Ve kanda yüksek oranda şeker bulunduğunu söyledi. Bunu normal sınıra çekmek için bir süreç gerekiyordu. Bununla ilgili eğitimlere katıldım. İlaçlarımı nasıl kullanacağımı, yeme alışkanlığımı değiştirmem gerektiğini hekimim, diyabet hemşirem ve diyetisyenim sayesinde öğrendim. 3-4 yıllık süre içerisinde, kandaki şeker değerim düştü. Durup dururken yemekten sonra uyku hali artık yok. Tüm bu sürecin sebebi, eğitimlere katılarak doğru bilgi almam. Umarım bu tür sıkıntı yaşayan vatandaşlarımızın da bu okullara katılıp gerekli desteği aldıktan sonra daha kaliteli yaşam süreceğine inanacağım tam. Nitekim benim yaşam kalitem yükseldi, şu anda daha formdayım, daha iyiyim” diye konuştu.
İl Sağlık Müdürü Bildirici’den Dünya Diyabet Günü açıklaması
14 Kasım 2024 Perşembe - 11:06 İl Sağlık Müdürü Bildirici’den Dünya Diyabet Günü açıklaması Eskişehir İl Sağlık Müdürü Doç. Dr. Yaşar Bildirici, 14 Kasım Dünya Diyabet Günü dolayısıyla açıklama yaptı. Eskişehir İl Sağlık Müdürü Doç. Dr. Yaşar Bildirici, 14 Kasım Dünya Diyabet Günü dolayısıyla yaptığı açıklamada, 2024-2026 yılları için Dünya Diyabet Günü temasının "Diyabet ve Esenlik" olduğunu vurguladı. Açıklamasında IDF’nin projeksiyonlarına da yer veren Yaşar Bildirici, 2045 yılı itibarıyla her 8 yetişkinden 1’inin diyabet hastası olacağı ve diyabetli kişi sayısının yüzde 46 artarak 783 milyona ulaşacağını belirtti. Bildirici, diyabetli bireylerin yüzde 90’ından fazlasında sosyoekonomik, demografik, çevresel ve genetik faktörlere bağlı olarak tip 2 diyabet görüldüğünü ifade ederken, tip 2 diyabetin artışında kentleşme, yaşlanan nüfus, azalan fiziksel aktivite, yanlış beslenme alışkanlıkları, aşırı kilo ve obezite gibi faktörlerin etkili olduğunu dile getirdi. Bildirici, 2021 yılında dünya genelinde 537 milyon yetişkinin diyabetle yaşadığını, bu sayının 2030’da 643 milyona, 2045’te ise 783 milyona ulaşacağının tahmin edildiğini belirtti. Avrupa’da ise 60 milyondan fazla kişinin diyabetle yaşadığını ve bu kişilerin 32 milyonunun Avrupa Birliği sınırları içerisinde bulunduğunu söyleyen Yaşar Bildirici, diyabet, kalp damar hastalıkları ve diğer bulaşıcı olmayan hastalıkların önlenmesi için sağlık politikalarının her alanda uygulanması gerektiğine işaret etti. Sağlık Bakanlığı’nın diyabetle mücadelede yıllardır programlı çalışmalar yürüttüğünü hatırlatan Doç. Dr. Bildirici, 1989’da DSÖ Avrupa Bölge Ofisi ve Uluslararası Diyabet Federasyonu’nun girişimiyle ilan edilen “St. Vincent Bildirisi”nin 1992 yılında Türkiye adına imzalandığını ve 1994 yılında Sağlık Bakanlığı önderliğinde başlatılan “Ulusal Diyabet Programı”nın halen Türkiye Diyabet Programı adıyla sürdürüldüğünü ifade etti. Doç. Dr. Bildirici, programda diyabetle etkin mücadele amacıyla belirlenen beş ana hedefe ulaşmak için stratejiler ve somut eylemler önerildiğini aktardı. Hedeflerin politika geliştirme, diyabetin önlenmesi ve erken tanısı, etkin tedavi, çocukluk çağında bakım ve tedavi, tip 2 diyabet ve obeziteyi önleme ile programı etkin izleme ve değerlendirme olduğunu söyleyen İl Sağlık Müdürdü Bildirici, Türkiye Diyabet Programı’nın, diyabetin önemli bir risk faktörü olan obezitenin önlenmesi amacıyla yürütülen "Sağlıklı Beslenme ve Hareketli Hayat Programı" ile de desteklendiğini ifade ederek, bu programların Sağlık Bakanlığı ve ilgili paydaşlarla birlikte kararlılıkla yürütüldüğünü belirtti.
İki kardeşin çifte böbrek sevinci
14 Kasım 2024 Perşembe - 11:00 İki kardeşin çifte böbrek sevinci Sultanbeyli’de 10 yıldır böbrek nakli bekleyen kardeşler, gelen bir haberle adeta ikinci kez hayata tutundu. Kardeşlere tek kadavradan iki böbrek nakli yapıldı. Haftada 3 gün diyalize giren kardeşler, böbrek nakli ile büyük sevinç yaşadı. Sultanbeyli’de yaşayan 31 yaşındaki Sezer Öcal ile 33 yaşındaki Cüneyt Öcal, şeker hastası anneleri Necmiye Öcal ile birlikte 20’li yaşlarından bu yana böbrek yetmezliği tedavisi görüyordu. Genetik "alport sendromu" sebebiyle haftada 3 gün 4’er saat diyalize giden kardeşler, tedavileri sebebiyle sosyal hayatlarında sorunlar yaşıyordu. Yıllardır böbrek nakli bekleyen kardeşlere iyi haber Kocaeli’den geldi. Kocaeli’de böbrekleri bağışlanan bir kadavradan iki kardeşe aynı anda böbrek nakli yapıldı. Doku uyumu sonrası iki kardeşe nakil yapıldı Ağabey Cüneyt Öcal, kasık fıtığı ameliyatı öncesi böbreklerindeki sorunu öğrendi. Ağabeye genetik "alport sendromu" tanısı konuldu. İlaç tedavisinden sonuç alamayan ağabey, diyalize girmek zorunda kaldı. Ağabeyindeki rahatsızlıklar üzerine doktor kontrolüne giden Sezer Öcal’a da aynı teşhis konuldu. Bunun üzerine kardeşler böbrek nakli için asil ve yedek olmak üzere sıraya girdi. Kocaeli’de vefat eden bir kişinin bağışlanan böbrekleri ile doku uyumu sebebiyle asil olarak büyük kardeş, yedek olarak küçük kardeş nakil için çağırıldı. Böbrekler, gece saatlerinde Kocaeli’den Kartal Dr. Lütfi Kırdar Şehir Hastanesi’ne getirildi. Kardeşler başarılı böbrek nakli ile büyük bir mutluluk yaşadı. “Yaşamak güzel, yaşatmak daha da güzel” Cüneyt Öcal, böbrek nakli haberinin kendilerini çok mutlu ettiğini belirterek, “Hızlıca hastaneye gittik. Bizi organ nakline aldılar. Doktorla tanıştık. Kardeşim yedek olarak gelmişti. Beni hazırlarken kardeşimin de hazırlığına başladılar. Çünkü öbür böbreğin de yola çıktığını haber verdiler” dedi. On senedir böbrek beklediklerini belirten ağabey Öcal, “Böbreklerin gelmesi ile havalara uçtuk. Önce bir böbrek vardı, kardeşimle fedakarlık yaptık. Birbirimize ‘önce sen al’ diyorduk. Sonra doktor ikinci böbreğin geldiğini söyleyince daha çok mutlu olduk. Çok şükür ameliyat da iyi geçti. 24 gün sonra buradayım, çok mutluyum, eskisinden daha çok su içebileceğiz. Bir yıl sonra iyileştiğimiz zaman çalışabileceğiz. Allah nasip ederse evleneceğim. Organ veren kişiye Allah rahmet eylesin, yakınlarına sabır versin. Yaşamak güzel, yaşatmak daha da güzel. Onun sayesinde böbrekleri bize umut oldu” dedi. “Doktor geldi, sürpriz getirdi” Kardeş Sezer Öcal da nakil sürecini şöyle anlattı; “Organ nakli için bizi aradılar, ‘böbrek bulundu, hemen gelin’ dediler. Arabayla gittik. Önce abim nakil olacaktı, bir ihtimal öbür böbrek de gelebilir denildi. Hastane odasında bekledik, abim ameliyata girecekti. Doktor geldi, sürpriz getirdi. ‘Nakil ikinize de olacak’ dedi. Çok sevindik. Abim için seviniyordum, bana gelince şaşırdım, ‘bu rüya mı dedim’. Önce abim sonra ben ameliyat olduk. 24 gün hastanede kaldık, çok şükür tedavi çok iyi geçti. Oradaki doktorlar ve ekip çok iyi ilgilendi. Sonra eve geldik. Altı ay sonra biz de normal insanlar gibi hayat yaşayacağız. Önceden fazla su içermiyorduk, şimdi içebileceğiz, işe başlayacağız.” Anne de, böbrek bağışında bulunan aileye teşekkür ederek, “Allah onlardan bin defa razı olsun. Allah bir daha böyle bir acı göstermesin, çok mutluyum” dedi.
Gıdada taklit ve tağşişe geçit yok
14 Kasım 2024 Perşembe - 10:52 Gıdada taklit ve tağşişe geçit yok Manisa İl Tarım ve Orman Müdürü Metin Öztürk, Manisa’da gıda güvenliğinin sağlanmasına yönelik gerçekleştirilen gıda denetimlerine ilişkin açıklamalarda bulundu. Öztürk açıklamasında, "Güvenilir gıdanın takipçisiyiz. Taklit ve tağşişleri duyurmaya devam edeceğiz." dedi. Öztürk açıklamasında, “Manisa İl Tarım ve Orman Müdürlüğü olarak 5996 Sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu ve bağlı mevzuatlar ile gıda, gıda ile temas eden madde ve malzeme ile yemlerin üretim, işleme ve dağıtımının tüm aşamaları ve bu konulara ilişkin resmî kontrol ve yaptırımlar kapsamında, tüketici sağlığının korunması ve güvenilir gıda ve yem arzının sağlanması için işletmelere yönelik denetimler yapılmaktadır. Bakanlığımızca risk esaslı rutin denetimler, Cimer şikâyetleri, Alo Gıda 174 hattına yapılan şikâyetler, Numune Alma Planları doğrultusunda yapılan denetimler, Hızlı Alarm (RASFF) kapsamında yapılan denetimler, Sektör bazında eş zamanlı denetimler, HACCP Tetkik denetimleri gibi çeşitli sebeplerle gıda kontrol görevlilerince kontrol ve denetimler gerçekleştirilmektedir. Bakanlık olarak gıda güvenilirliği konusunda temel hedefimiz tüketici sağlığını en üst düzeyde korumak olduğundan 216 kontrol görevlisi ile ilimizdeki 18.763 adet gıda ve yem işletmesine, 2024 yılında 21.859 adet denetim yapılmış olup, denetimlerimiz devam etmektedir. Gıda üretim ve satış zincirinin tüm aşamalarında, tüketici sağlığının korunması ve güvenilir gıda arzının sağlanması amaçlarıyla, Bakanlığımızca, değişik ürün gruplarında risk değerlendirmesine bağlı olarak numuneler alınmaktadır. 2024 yılında 2757 adet numune alınmış olup, denetim ve numune işlemlerimiz devam etmektedir. 5996 Sayılı Kanun kapsamında laboratuvar sonucuyla taklit veya tağşiş yapıldığı kesinleşen gıdayı üreten/ithal eden firmanın adı, ürün adı, markası, parti ve/veya seri numarası ile kişilerin hayatını ve sağlığını tehlikeye düşürecek şekilde bozulmuş ve değiştirilmiş gıdaları üreten ve/veya satan firmanın adı, ürün adı, markası, parti ve/veya seri numarası, bilgileri kamuoyuna duyurulmaktadır. Güvenilir Gıda için uygulamaya başlayan guvenilirgida.tarimorman.gov.tr adresinde anlık ve şeffaf şekilde yıl boyu süren denetimler neticesinde karşılaşılan durumlar vatandaşların bilgisine sunulacaktır. Tüketicilerin hızlı ve güncel bilgiye ulaşmalarını sağlamak amacıyla sağlığı tehlikeye düşürebilecek gıdalar ile taklit tağşiş yapılan gıdaların anlık bilgilendirmeleri guvenilirgida.tarimorman.gov.tr internet sitesinde kamuoyuna duyurulacaktır." dedi. Öztürk açıklamasını şöyle tamamladı: "Halkımızın güvenilir gıdaya ulaşmasını sağlamak amacıyla gıda denetimlerimiz yoğun şekilde devam edecektir. İnsan sağlığını tehlikeye düşürebilecek gıdalar ile taklit tağşiş yapılan gıdaların ifşa süreçleri kamuoyu ile paylaşılacaktır. Gıda güvenliğinin sağlanmasına yönelik gıda denetimlerimizde bizlere destek veren tüm kuruluşlara ve basın mensuplarımıza teşekkür ederiz”
Beslenme ve Diyet Uzmanı Gündüz: “Herkese uyan standart bir diyet programı yok”
14 Kasım 2024 Perşembe - 10:37 Beslenme ve Diyet Uzmanı Gündüz: “Herkese uyan standart bir diyet programı yok” Beslenme ve Diyet Uzmanı Çisem Gündüz, herkesin bünyesinin, kültürel alışkanlıklarının, sevdiği yiyeceklerin, hastalıklarının farklı olduğuna dikkat çekerek, diyet programlarının da kişiye özel olması gerektiğini, herkese uyan standart bir diyet programının olmadığını söyledi. Kilo verme ve sağlıklı yaşam alanında her geçen gün yeni diyet metotları ve yeni beslenme trendlerinin ortaya çıktığına dikkat çeken Acıbadem Adana Hastanesi Beslenme ve Diyet Uzmanı Çisem Gündüz, “Aralıklı oruç, ketojenik diyet, vejetaryen diyet, yüksek proteinli diyetler gibi popüler diyet akımlarının ardından giden kitleleri hiç söylemiyorum bile Peki hiç düşündünüz mü bu kadar diyet akımı varken nasıl oluyor da kilolu insanların sayısı da her geçen gün artmaya devam ediyor; obezite ve yağ dokusunun fazlalığına bağlı hastalıkların sayısı artıyor” dedi. “Hedefinizin ne olduğunu kendinize sorun” Dünya üzerinde herkese iyi gelen tek bir diyet metodu olmadığının altını çizen Diyetisyen Gündüz, kişilerin bireysel özellikleri ve alışkanlıkları ihmal edilmeden hazırlanan diyetler için diyetisyene başvurmak gerektiğini ifade etti. Diyet programına başlayan kişilerin kendine hedefinin ne olduğunu sormasını tavsiye eden Diyetisyen Gündüz, “Hedefiniz kilo kaybı olabilir, sağlığınızı iyileştirmek ve hastalıklardan kaçınmak olabilir ya da yaşlanmanın önüne geçmek gibi birçok sebebi olabilir. Tahmin edersiniz ki, kolesterolü yüksek bir kalp hastasının uygulayacağı diyet ile kan şekerleri yüksek takip eden bir diyabet hastasının diyet programları birbirinden farklı olacaktır” diye konuştu. Diyet programlarının kişiye özel olmasının önemini vurgulayan Gündüz, bu noktada diyetisyenlerin, kişiyi iyi analiz etmesi, günlük yaşam alışkanlıkları ve öğün saatlerinin konuşulması, günlük alınması gereken mikro ve makro besin ögelerinin anlatılıp kısıtlayıcı diyetlerden uzak durularak tokluk seviyelerinin belirlenmesinin faydalarını anlattı. Bireylerin çalışma ortamları, var olan hastalıkları, kullanılan ilaçlar ya da takviye ürünler göz önünde bulundurularak bireylere özel hazırlanan diyetlerin başarı oranının daha yüksek olacağını söyledi. “Diyetisyene gitmek için hastalanmayı beklemeyin” Diyet programını hazırlarken bireylerin sevdiği ve sevmediği yiyecekler, var olan kültürel alışkanlıklar, sofra modelleri, evde hazırlanan yemek çeşitleri dikkate alınarak diyet programları oluşturulması gerektiğinden bahseden Diyetisyen Gündüz, “Kişilerin günlük çalışma tempoları, adım sayıları ve haftalık aktivite düzeyleri konuşulmalıdır. Bu şekilde oluşturulan bir diyete uyma ihtimaliniz ve sürdürülebilirliği daha yüksek olacaktır. Sağlığınız için kendinize bir hedef belirlediğinizde ve diyetisyeninizle uyum içerisinde çalışınca işlerin ne kadar da kolay olabileceğini göreceksiniz. Beslenme danışmanlığı almak, besinlerin içerikleri ve biyoyararlılıkları üzerine bilgi sahibi olmanızı sağladığı gibi, bu süreçte motivasyon sağlayıp sürecin keyifle ilerlemesine yardımcı olacaktır” dedi. Diyetisyene gitmek için herhangi bir sağlık sorunu olmadan da diyetisyene başvurmanın doğru olduğunu belirten Gündüz, kişiye iyi gelecek, sağlığına katkıda bulunacak ve uzun süreli sürdürülebilir bir beslenme programı için danışmanlık alınabileceğini sözlerine ekledi.
Ömrünün yarısından çoğu diyalizde geçti
14 Kasım 2024 Perşembe - 10:26 Ömrünün yarısından çoğu diyalizde geçti İzmir’de 18 yılı evde olmak üzere toplam 32 yıl diyalize bağımlı bir yaşam süren Cengiz Yelegen, kadavradan yapılan bağışla hem özgürlüğüne hem de yeni bir yaşama kavuştu. Türkiye’de ilk evde diyaliz hastası olan Yelegen, “Kendime çok iyi baktığım, doktorlarımın sözünden çıkmadığım için diyalizli yıllarım çok uzun sürebildi. Şimdi ise 26 yaşıma geri döndüm. Makineli yaşamdan kurtuldum, özgürüm” dedi. İzmir’in Buca ilçesinde annesi Düriye ve babası Celal Yelegen ile birlikte yaşayan 58 yaşındaki Cengiz Yelegen, askere gitmeden önce nefrit (böbrek iltihabı) geçirdi. Asker dönüşü yüksek tansiyon şikayeti yaşayan talihsiz adam, 1992 yılının sonlarına doğru rahatsızlandı. O yıla kadar Bitlis’in Tatvan ilçesinde yaşayan Yelegen, daha iyi tedavi imkanları olduğu gerekçesiyle ailesiyle birlikte İzmir’e taşındı. Burada kendisine ‘böbreklerinin tamamen iflas ettiği’ söylenen Yelegen, diyalize başladı ve 14 yıl boyunca çeşitli merkezlerde haftanın üç günü diyalize bağlandı. 14 yılın sonunda ise Türkiye’de evde diyaliz uygulaması için adımlar atılmaya başlanınca, bu uygulamanın ilk hastası oldu. 8 aylık eğitimden sonra evde diyalize girmeye başlayan Yelegen, bu şekilde 18 yıl geçirdi. İlk diyalize girdiği yıllarda hepatiti olduğu için nakil olmaktan korkan Yelegen geçen yıl doktorunun ‘tıbbın çok ilerlediğini’ söyleyip ‘böbrek nakli’ önermesi üzerine korkularını geride bıraktı ve nakil için Acıbadem Kent Hastanesi’ne başvurdu. Uygun canlı vericisi olmayan Yelegen yaklaşık 11 ay önce kadavra listesine adını yazdırdı. Umudu yoktu Bağış çıkacağı umudu olmayan Yelegen’in, 18 Ekim’de nakil için çağrılan adaylar arasında en uygun hasta olduğu belirlendi. 32 yıllık diyaliz hastası, Uzm. Dr. Işık Özgü başkanlığında Uzm. Dr. Uğur Saraçoğlu, Doç. Dr. Ebru Sevinç Ok, Prof. Dr. Hüseyin Töz, Uzm. Dr. Gökhan Ekin ve Doç. Dr. Mert Akan’dan oluşan ekip tarafından nakil operasyonuna alındı. Başarılı geçen nakil sonrası Yelegen, sağlığına kavuşarak makineye bağlı olmaktan kurtuldu. “Şimdi çok iyiyim, 26 yaşıma geri döndüm” Tedavi için göç ettikleri İzmir’de babasıyla birlikte bir elektrikçi dükkanı işleten Yelegen, hastalığı yüzünden yaptığı evlilik planından vazgeçtiğini belirterek şunları kaydetti: “Diyalize girdiğim ilk yıllarda Türkiye’de böbrek nakli bu kadar ileri değildi. Hepatit nedeniyle ‘risk olur, gençsin’ dediler. Organ reddi yaşamış hasta gördüm, korktum. 14 yıl çeşitli merkezlerde diyaliz gördüm. 2006 yılında doktorum evde diyaliz uygulamasından söz etti. Böyle bir şey benim hayalimdi, hemen kabul ettim. Eğitim aldım, sonrasında 18 yıl boyunca gün aşırı evde sabaha kadar makineye bağlandım. Geçen yıl bir diyaliz merkezi doktoru böbrek nakli olmamı önerdi. Ben riskten bahsedince, doktorum da ‘tıbbın ilerlediğini, riskin her yerde olduğunu, sokağa çıktığında bile insanın başına bir şey gelebileceğini’ söyledi. Nakil olmaya o an karar verdim. Bir yıl bile beklemeden bağış çıktı. Nakil oldum ve şimdi çok iyiyim. 26 yaşıma geri döndüm, çok mutluyum. Hala rüyada gibiyim, makineden kurtulduğuma inanamıyorum. Hayatım değişti. Bu organı kim bağışladıysa Allah razı olsun.” “Bir günlük bile program yapamıyordum” “Bunca yıl kabullendiğim için diyalize dayanabildim. Annem de çok titizdi, bana çok iyi baktı. Ben de kendime iyi baktım” diyen Yelegen, “Fazla sıvı almamamız gerekiyor. Doktorların her sözünü dinledim. Çok isyan eden diyaliz hastaları gördüm. Kabullenirsen iyi oluyorsun. Diyaliz yüzünden bir günlük tatil programı bile yapamıyordum. Fakat şimdi özgürüm ve ilk yapacağım iş memleketime gidip 15-20 gün tatil yapmak olacak” açıklamalarında bulundu. “Ömrünün yarısından çoğu diyalizde geçmiş” Hastası ve diyaliz süresi sonrası nakil konusunda bilgi veren Acıbadem Kent Hastanesi Böbrek Nakli ekibinden Nefroloji Uzmanı Dr. Ebru Sevinç Ok, özellikle hepatit C tedavisinde yeni ilaçlar sayesinde çok gelişme kaydedildiğini, eskiye göre kaygılarının çoğunun ortadan kalktığını, ağır karaciğer hastası olmadıkça nakil olmaya hiçbir engelin bulunmadığını söyledi. Sözlerini sürdüren Doç. Dr. Ok, şöyle konuştu: “Cengiz Bey 32 yıldır diyalize giren bir hasta, çok uzun bir süre ve nadir görülen bir durum. Türkiye’de 30 yılı aşkın kaç tane diyaliz hastası var bilmiyorum. Erken yaşlarda diyalizle tanışmış, bütün hayatını diyalizle geçirmiş. Bu kadar yıl sonra her şeye rağmen biz ona nakil yapabildik. Onun için çok özel bir nakil oldu. Uzun diyaliz süresi çok önemli. Çünkü diyalizde hastalar hem yaşam şanslarını yitirme hem de kalp hastalıkları gibi çok büyük problemlerle karşılaşabilmekte. Cengiz Bey’in bu kadar yıldır sürdürebilmesi de iyi bir tedavi şekline, ev diyalizine bağlı.” “Hastaların umudunu kaybetmemesi çok önemli” Cengiz Yelegen’in, Türkiye’de ilk evde diyaliz hastası olması sebebiyle, hayatını sağlıklı bir şekilde sürdürmesine yardımcı olan bu diyaliz yöntemiyle devam ettirdiğini belirten Doç. Dr. Ok, “Hasta gayet iyi. Burada hastaların umudunu kaybetmemesi çok önemli. Uzun zaman geçti gibi düşünmemek lazım. Elbette ki diyaliz süresini çok uzatmadan bir an önce nakil olması herkes için çok sağlıklı bir şey. Kendine iyi baktığı, uygun bir diyalize devam ettiği taktirde birçok hasta nakil olabiliyor” diye konuştu.
100 gramlık Dubai çikolatasını yakmak için 1 saat spor şart
14 Kasım 2024 Perşembe - 10:24 100 gramlık Dubai çikolatasını yakmak için 1 saat spor şart Eskişehir Özel Ümit Hastanesi’nde görevli Diyetisyen Şükriye Eral, son zamanlarda popüler olan 100 gramlık Dubai çikolatasında yaklaşık 500 kalori olduğunu belirterek, "Bu kaloriye yakabilmek için ortalama 1 saat civarında yürüyüş, hızlı tempolu spor yapmamız gerekiyor” dedi. Son dönemlerde sosyal medyanın da etkisiyle oldukça popüler olan Dubai çikolatasının tadı, vatandaşlarca en çok merak edilen ürünler arasında yer alıyor. İçerisinde antepfıstığı ezmesi, tel kadayıf, çikolata, tahin ve yağ olan 100 gramlık çikolatada ortalama 450 ile 500 kalori barındırıyor. Çikolatanın tadını kimi vatandaşlar çok beğenirken kimileri ise normal çikolatadan bir farkının olmadığını belirtiyor. Çikolatanın sindirimi ve kalori yakımı hakkında Özel Ümit Hastanesi Diyetisyeni Şükriye Eral konuştu. Eral, 100 gram ağırlığındaki 400-500 kalorilik Dubai çikolatasını yakabilmek için ortalama 1 saat civarında yürüyüş, hızlı tempolu spor yapılması gerektiğini aktardı. Çikolatanın içeriğine tüketilmeden önce mutlaka bakılması gerektiğini söyleyen Eral, son zamanlarda antepfıstığı yerine bezelye kullanıldığının altını çizdi. Özellikle çocukların bu ürünü fazla tüketmesinin son derece zararlı olduğuna dikkat çeken diyetisyen Şükriye Eral, velileri bu konuda uyardı. “İçerik açısından da katkı maddeleri çok fazla olabiliyor” Dubai çikolatası hakkında konuşan Özel Ümit Hastanesi Diyetisyeni Şükriye Eral, “Dubai çikolatası sosyal medyanın da etkisiyle son dönemlerde oldukça popüler hale gelen bir besin. Biz diyetisyenler de danışanlarımızın yeme istekleriyle sık sık karşılayabiliyoruz. Genel olarak antepfıstığı ezmesi, tel kadayıf, çikolata, tahin ve yağdan oluşan; ortalama 450-500 kalori olan, diğer baton çikolatalara kıyasla hem biraz daha kalorili hem de daha pahalı bir ürün aslında. Son zamanlarda popülerleşmesiyle ciddi bir endüstri pazarı haline geldi. Bu da taklit ve tağşiş dediğimiz, olmasını istemediğimiz durumları beraberinde getirebiliyor. Bununla baklavada da çok sık karşılaşıyoruz. Örneğin, antepfıstığı yerine bezelye kullanmaya başlamışlar. İçerik açısından da katkı maddeleri çok fazla olabiliyor. Benim Dubai çikolatasıyla ilgili danışanlarıma yaklaşımım, eğer merak ediyorsak tadına bakabiliriz ve deneyebiliriz. Ancak böyle bir anda popülerleşen besinlerde oldukça katkılı ürünler piyasaya sürülebilmesi nedeniyle alışveriş yaparken etiketi okumalı, içindekiler kısmına dikkat etmeliyiz” dedi. “400-500 kalorilik bir ürünü yakabilmek için 1 saat spor yapmamız gerekiyor” Çikolatanın içeriğinden ve yakımı için ne kadar efor sarf edilmesi konusundan bahseden diyetisyen Şükriye Eral şöyle devam etti; “İçerisinde tel kadayıf var, bu bir çeşit karbonhidrat. Aynı zamanda antepfıstığı ezmesi var, bu yağ. Yine tahinde de yağdan bahsetmek mümkün ve çikolata. Özellikle diyabetik hastalarda bizim için çok sıkıntılı ve çocuklarda çok fazla insülin direnci görmeye başladık. Bu nedenle çocuklarda kontrolsüz tüketimi ilerleyen yaşlarda sıkıntı olabilir. Dolayısıyla kontrollü desteklemekte kesinlikle fayda var. Okul kantinlerinde bile yer aldığını duyar olduk. O yüzden özellikle okul kantinlerinde yer almamalı. Yani çocuklar markette de aileleriyle birlikte gittikleri zaman hem miktar açısından hem de içindekiler yine okunmalı ve en azından daha temiz içeriklileri almalılar. Çünkü çok fazla glikoz ve früktoz şuruplu olanı da görür olduk. Yani belki orijinalinde olmayan ürünler katkı maddesi olduğu zaman içerisinde yer alabiliyor. Kontrolsüz tüketimi uzun vadede bize kesinlikle kilo olarak dönecektir. Bizim bir kilo almamız için ortalama 7 bin kilo kaloriye ihtiyacımız var. Eğer 1 aylık periyotlarda 7 bin kalorilik bir Dubai çikolatası alımımız varsa ortalama bize 1 kalori olarak dönecektir. 400-500 kalorilik bir ürünü yakabilmek için ortalama 1 saat civarında yürüyüş, hızlı tempolu spor yapmamız gerekiyor.”