SAĞLIK
Kar sebebiyle yolu kapanan köydeki hasta için seferber oldular 26 Kasım 2024 Salı - 11:31:34 Kastamonu’nun Bozkurt ilçesinde 50 santimetreyi bulan kar kalındığı sebebiyle hastaneye gidemeyen diyaliz hasta UMKE ekiplerinin zorlu mücadelesi ile hastaneye ulaştırılabildi. Kastamonu’nun Bozkurt ilçesine 25 kilometre uzaklıkta bulunan Tezcan köyünde yaşanan yoğun kar yağışı sebebiyle yollar kapandı. Köyde yaşayan 75 yaşındaki diyaliz hastası Faik Görgü, ulaşımın sağlanamaması sebebiyle hastaneye gidemedi. Faik Görgü’nün yakınları, 112 Acil Çağrı Merkezini arayarak yardım istedi. Çağrı üzerine harekete geçen Ulusal Medikal Kurtarma Ekipleri (UMKE), zorlu kış ve hava şartları altında bölgeye ulaşabilmek için büyük çaba sarf etti. Yer yer 50 santimetreye ulaşan kar kalınlığı ve zorlu arazi şartları, ekiplerin ilerlemesini güçleştirdi. Ekipler, yaklaşık 1 kilometrelik yolu yürüyerek Tezcan köyündeki hastaya ulaştı. İlk müdahalesi evinde yapılan hasta, ardından sedye ile paletli ambulansa kadar taşındı. Hasta daha sonra hastaneye götürüldü. Kastamonu İl Sağlık Müdürü Dr. Çağdaş Derdiyok, ekipleri tebrik ederek, “UMKE ekiplerimiz görevlerinin başında, sağlık hizmetlerini her şartta vatandaşlarımıza ulaştırmak için çaba gösteriyorlar. Zaman ve mekan gözetmeksizin görevlerini başarıyla yerine getiren UMKE personelimize teşekkür eder, görevlerinde başarılar dileriz” dedi. UMKE’den yapılan açıklamada da, “Vatandaşlarımızın hayatını kurtarmak için her zaman hazırız. Zorlu hava şartlarında bile, Yurdumuzun her bir bucağında, kim nerede olursa olsun, insan hayatına hizmet için vatandaşlarımızın yanında olmaya devam edeceğiz” denildi.
26 Kasım 2024 Salı - 11:28 Meme implantını doğru seçin: Emzirmeye engel olabiliyor Günümüzde sıkça tercih edilen meme büyütme operasyonları, kadınlarda özgüveni artıyor. Ancak meme implantı yaptırırken önemli noktaların göz önünde bulundurulması gerekiyor. Medicana Sağlık Grubu Plastik, Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Fatih Doğan, bazı implant yöntemlerinin emzirmeye engel olabildiği uyarısında bulunarak dikkat edilmesi gerekenleri anlattı. Memenin şekli ile ilgili tüm deformiteler, kadınlarda utanma, anksiyete, depresyon ve sosyal izolasyon gibi durumlara sebep olabiliyor. Büyütme mamoplastisi olarak da bilinen, meme boyutunu büyütmek için yapılan ameliyatlar hakkında bilgi veren Medicana Ataşehir Hastanesi Plastik, Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Fatih Doğan, “Meme büyütme, implantların meme dokusu veya göğüs kasları altına yerleştirilmesi işlemidir. Bazı kadınlar için bu operasyon, kendilerini daha güvende hissetmenin bir yoludur. Bazı kişilerde ise, çeşitli deformiteler için memeyi yeniden yapılandırma yöntemidir” dedi. Göğüslerin boyutunu ve şeklini değiştirebilen meme büyütme ameliyatlarının vücut imajı ile birlikte özgüven artışına katkı sağlayabildiğini belirten Prof. Dr. Fatih Doğan, ancak beklentilerin gerçekçi tutulmasının en önemli adımlardan biri olduğunu vurguladı. “Ameliyattan sonra da memenin şekli değişebilir” Meme büyütme, belirli implant türleri (pürüzsüz veya dokulu, yuvarlak veya gözyaşı damlası, salin veya silikon şeklinde) kullanılarak yapılabiliyor. Prof. Dr. Fatih Doğan, ameliyat kararı vermeden önce göz önünde bulundurulması gerekenleri şöyle sıraladı: - Meme implantları göğüslerin sarkmasını engellemez. Plastik cerrah, sarkan göğüsleri düzeltmek için göğüs büyütmenin yanı sıra göğüs dikleştirme de önerebilir. - Meme implantlarının ömür boyu dayanacağı garanti edilmez. Bir implantın ortalama ömrü yaklaşık 10 yıldır. Bu süreden sonra implantın yırtılması ihtimali vardır. Ayrıca yaşlanmanın devam edecek olması ve aşırı kilo alma ya da kilo verme gibi faktörler memenin görünümünü değiştirebilir. Bu gibi durumlar daha fazla ameliyat gerektirebilir. - Meme implantları emzirmeyi engelleyebilir. Tercih edilen implant koyma yöntemine göre bazı kadınlar meme büyütme operasyonundan sonra başarılı bir şekilde emzirebilmektedir. Ancak diğerleri için emzirmek bir zorluk olabilir. - Meme implantının çıkarılmasından sonra ek ameliyata ihtiyaç olabilir. İmplantların çıkarılmasına karar verilirse, göğüslerin görünümünü eski haline getirmeye yardımcı olması için göğüs dikleştirme veya başka bir düzeltici ameliyata ihtiyaç olabilir. - Silikon implantlar yırtılma durumu açısından düzenli taramalarla kontrol edilmelidir. FDA, silikon meme implantının yırtılmasını kontrol etmek için yerleştirmeden 5-6 yıl sonra meme MRI ile rutin izleme yapılmasını önerir. Daha sonra her 2-3 yılda bir meme MR’ı çekilmesi önerilir. Belirtiler olmadığı sürece ultrason, alternatif bir tarama yöntemi olabilir. Ameliyattan önce temel bir mamografi değerlendirmesi ya da meme ultrasonografiye ihtiyaç olabileceğini belirten Prof. Dr. Fatih Doğan; “Ameliyattan önce bazı ilaçları da ayarlamak gerekebilir. Örneğin aspirin veya kanamayı artırabilecek diğer ilaçlardan kaçınmak önemlidir. Kişi sigara içiyorsa, ameliyattan önce ve sonra yaklaşık 4-6 hafta sigaranın bırakılması gerekir. Meme büyütme ameliyatlarının tam donanımlı hastanelerde yapılması önemlidir. Genel olarak işlemden bir gün sonra taburculuk verilmektedir” ifadelerini kullandı. Birkaç hafta içinde işe dönebilmek mümkün Ameliyattan sonraki birkaç hafta boyunca ağrı, şişlik ve morarma görülmesinin muhtemel olduğunu belirten Plastik, Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Fatih Doğan, “Yara izlerinin zamanla rengi normale döner ancak tamamen kaybolmaz. Kesi alanlarında çizgi şeklinde bir iz olur. İyileşme döneminde meme implantlarının ekstra desteklenmesi ve konumlandırılması için kompresyon bandajı, korse veya sporcu sütyeni giyilmesi önerilir. Ağrı kesici ilaç da verilmektedir. Kişinin fiziksel olarak zorlu bir işi yoksa birkaç hafta içinde işe dönülebilir. En az iki hafta boyunca, nabız veya kan basıncını artırabilecek yorucu aktivitelerden kaçınılmalıdır. İyileşirken memenin fiziksel temasa veya sarsıcı hareketlere karşı hassas olacağı unutulmamalıdır” şeklinde konuştu.
26 Kasım 2024 Salı - 10:40 Erzincan Eczacı Odası Başkanı Sarıkaya: “Vitamin ve mineral takviyelerinin güvenilirliği Sağlık Bakanlığı denetimi altında üretilmesi şarttır” 56. Bölge Erzincan Eczacı Odası Başkanı Uzm. Ecz. Burak Sarıkaya, vitamin ve mineral takviyelerinin üretim ve satış süreçlerinde yaşananların halk sağlığı üzerindeki risklerine dikkat çekti. Konuya ilişkin bir açıklamada bulunan Sarıkaya şu ifadelere yer verdi: “Son yıllarda vitamin ve mineral takviyelerinin kullanımındaki artış, toplum sağlığını doğrudan etkileyen bir konu olarak karşımıza çıkmaktadır. Ancak bu ürünlerin denetimsiz bir şekilde, eczane dışı her platformda ve kolayca erişilebilir olması, halk sağlığı açısından ciddi riskler doğurmaktadır. Sağlığımızın korunmasında hayati rol oynayan bu takviyeler, ancak doğru dozda ve güvenilir kaynaklardan temin edildiğinde fayda sağlamaktadır. Kontrolsüz üretim ve satış, bu faydayı tehlikeye dönüştürebilmektedir. Halk sağlığı önceliğimizdir. Vitamin ve mineral takviyelerinin yalnızca Sağlık Bakanlığı tarafından ruhsatlandırılmış ve GMP (İyi Üretim Uygulamaları) standartlarına uygun olarak üretilmiş olması gerekmektedir. Bu süreç, ürünlerin etkinlik, kalite ve güvenlik açısından uluslararası standartlara uygun olmasını sağlamaktadır. Vitamin ve mineral takviyeleri, ilaç statüsüne yakın etkilere sahip ürünlerdir. Ancak, bu ürünlerin Sağlık Bakanlığı’nın sıkı denetimi dışında üretilip piyasaya sunulması, bilimsellikten ve güvenilirlikten uzak, etkisiz ya da zararlı ürünlerin ortaya çıkmasına zemin hazırlamaktadır. Halkımızın güvenli ve etkili ürünlere erişimi için bu ürünlerin yalnızca Sağlık Bakanlığı ruhsatıyla üretilmesi ve eczane kanalıyla satılması gerekmektedir. Eczaneler, güvenin adresidir. Eczacılar, halk sağlığını koruma görevini üstlenmiş, ilaca dair bilimsel bilgiye sahip sağlık profesyonelleridir. Vitamin ve mineral takviyelerinin yalnızca eczanelerden satışa sunulması, doğru bilgilendirme ve uygun kullanım konusunda danışmanlık sağlanması açısından büyük önem taşımaktadır. Eczane dışındaki platformlardan temin edilen bu ürünlerin güvenilirliği şüpheli olup, halk sağlığı üzerinde geri döndürülemez sorunlar oluşturabilir. Yasal düzenlemeler kaçınılmazdır. Sonuç olarak, vitamin ve mineral takviyelerinin sadece Sağlık Bakanlığı ruhsatıyla üretilmesi ve eczanelerden satılması, toplum sağlığının korunması için vazgeçilmez bir adımdır. Eczacıların çağrısı Sağlığınızı güvence altına almak, doğru bilgilendirme ve etkili ürünlere ulaşmak için eczanelerinizi tercih ediniz.”
26 Kasım 2024 Salı - 10:14 Yeni aile hekimi yönetmeliği açıklandı Van İl Sağlık Müdürü Operatör Dr. Muhammet Tosun, hasta olmasa bile her vatandaşın yılda en az iki kez aile hekimlerini ziyaret etmesi gerektiğini söyledi. Van İl Sağlık Müdürü Operatör Dr. Muhammet Tosun, yeni aile hekimi yönetmeliği ve aile hekimi sistemi ile ilgili açıklamalarda bulunmak üzere kentteki ulusal ve yerel basın mensuplarıyla bir araya geldi. Yeni aile hekimi yönetmeliğinin kasım ayı itibariyle hem Resmi Gazete’de yayınlandığını hem de Sağlık Bakanlığı tarafından tüm illere duyuruların yapıldığını aktaran Tosun, “Bu yönetmelikte amaçlanan şey; aile hekimiyle aile hekimine kayıtlı nüfusu daha sık bir araya getirip, bunları bir aile şemasında buluşturmak. Böylece daha sık temaslarını sağlayıp; insanların aile hekimlerini daha fazla kullanması, hastalanmadan önce de aile hekiminde tüm tetkik ve tedavilerini yaptırabilmesidir. Bu yönetmelikle birlikte daha önce ülkemizde bir aile hekimi maksimum 4 bin nüfusa sahip olup bunların takip tedavilerini yapmaktaydı. Bu yönetmelikten sonra bu sayı 3 bin 500’e düşürüldü. Biz de ilimizde 3 bin 500 üzerindeki aile hekimleri birimlerinin nüfuslarını düşürmek için çok sıkı bir çalışma içerisindeyiz. İnşallah tüm aile hekimliği birimlerimizin nüfuslarını 3 bin 500’den daha aşağıya çekip, aile hekimlerinin daha kaliteli zamanda halkla beraber temas etmesini sağlamayı amaçlamaktayız” dedi. "Hastalar, hastanelere gitmeden belli testlerini aile hekimliğinde yapabilecekler" Yeni aile hekimliği birimleri açma, yatırımlarla yeni binalar inşa etme veya kiralık binalarla ya da satın alınabilecek binalarla yeni aile hekimi birimleri oluşturmak için sıkı bir çalışma içerisinde olduklarının altını çizen Tosun, “Bu yönetmelikle beraber aile hekimleri nüfusları azaldığında aile hekimleri kendi nüfuslarını daha sık görebilecek ve hem koruyucu sağlık hizmetlerini daha kaliteli bir şekilde gerçekleştirecek hem de tedavi edildiği sağlık hizmetlerinde hastalar hastanelere gitmeden aile hekimliği merkezlerinde belli testlerini, belli tahlillerini yaptırıp, tedavilerini olabilecek” ifadelerini kullandı. "Bu yönetmelik ile kesinlikle bir aile hekiminin ilaç yazma özgürlüğüne engelleme söz konusu değildir" Yeni aile hekimi yönetmeliğinin ardından kamuoyunda bazı yanlış algılamaların olduğuna vurgu yapan Tosun, “Bunlardan biri aile hekimlerinin özellikle antibiyotik olmak üzere bazı ilaç yazma yetkilerinin alındığına dair spekülasyonlar oldu. Kesinlikle bu yönetmelikle beraber herhangi bir doktorun ilaç yazma özgürlüğüne bir engelleme kesinlikle söz konusu değil. Malumunuz ülkemizde antibiyotik kullanımı artık son yıllarda çok yaygınlaştı. Ülkemizde antibiyotik kullanımı Avrupa ülkelerinin ve OECD ülkelerinin iki buçuk katı. Bu yönetmelikle beraber uygun endikasyonda antibiyotik yazma hedeflenmekte. Aile hekimlerinin kesinlikle antibiyotik yazmasına bir engel konulmamakta olup, antibiyotik yazanlara bir cezalandırma kesinlikle olmamaktadır. Antibiyotik oranı dünya standartlarında il standartlarında belli bir düzeyden daha iyiyse bu aile hekimlerine tamamen teşvik edici şekilde bir yönetmelik hazırlanmış durumdadır. Aile hekimleri antibiyotik yazma oranlarını, endikasyonlar dahilinde kendilerini geliştirerek düşürdükleri takdirde bir cezalandırma değil, tamamen maaşlarında ya da ellerine geçen kazançlarda bir teşvikle artma söz konusu. Yine aynı şekilde kamuoyundaki yanlış algılardan biri de aile hekimlerinin halk tarafından oylanması ve oylandıktan sonra da maaşlarının uygun görülmediği takdirde düşürüleceği yönünde. Bu da tamamen yanlış. Bir aile hekimi halk tarafından zaten gerek hak memnuniyeti gerek personel memnuniyeti tarafından tüm kurumlarda olduğu gibi bir değerlendirmeye tabi tutulmakta. Burada da herhangi olumsuz bir cezalandırıcı yön yok. Beğenilen aile hekimleri il ortalamasının üzerinde olan aile hekimleri de yine bir teşvik uygulama ile beraber kendilerine bir katkı bakanlığımız tarafından sunulmaktadır. Bu iki algıyı sizlere de açıklamak istedik” diye konuştu. "Her bir kişi yılda en az iki kez aile hekimini ziyaret etmelidir" Her bir bireyin aile hekimini yılda en az iki defa görmesi gerektiğine dikkat çeken Tosun, sözlerine şöyle devam etti: “Yine bu yönetmelik ile bir kişinin aile hekimini yılda en az iki kere görmesini, aile hekimine iki kere başvurmasını hedefliyoruz. Buradan da halkımıza öncelikle şunu iletmek istiyoruz. Lütfen aile hekimlerinizle altı ayda bir hasta olsanız da olmasanız da herhangi bir tedaviye ihtiyacınız olmasa da başvurunuz. Gerekli taramalarınızı yaptırınız. Bu şekilde biz hastalıkları daha önceden tespit edip önlem alabilecek duruma geleceğiz ve ilerleyen zamanda çıkacak hastalıkların hem tedavi maliyetlerinden hem de kişisel maliyet ve eziyetlerinden halkımızı koruyacağız. Bunun yanında ülkemizde artık kronik hastalıklar ciddi anlamda artmış seviyede. Biz bu kronik hastalıklara yakalanmadan, aile hekimliğinin yaptığı taramalarla tamamen korumaya ve hastalandırmadan halkımızı korumayı hedeflemekteyiz. Yine bu yönetmelikle beraber koruyucu sağlık hizmetlerini ülkemizde daha da geliştirilmesi hedeflenmektedir. Ayrıca aile hekimlerinin isteyebileceği kan tahlili, röntgen ve ultrason gibi tetkiklerin hastaneyle entegrasyonu şu an çalışılmakta. Halkımız kendi aile hekiminde belli başlı tetkikleri hastane hekimine başvurmadan ya da hastaneye başvurmadan direkt onun istemiyle gidip hastanede yaptırıp tekrar aile hekimine bunları görüştürebilme özgürlüğüne sahip olacaktır.”
Uzman takibi prematüre bebeklerin hayatını kurtarıyor
19 Kasım 2024 Salı - 12:47 Uzman takibi prematüre bebeklerin hayatını kurtarıyor Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Tuğçe Uçar, prematüre bebeklerin düzenli olarak çocuk doktorları tarafından kontrol edilmesinin gerektiğini söyledi. 37. gebelik haftasını tamamlamadan önce doğan bebekler için prematüre bebek denilmektedir. Her yıl yaklaşık 150 bin bebek prematüre olarak doğarken, bu bebeklerin bakımının uzman kişiler tarafından yapılması hayat kurtarıyor. Bebekler için en sağlıklı zamanında doğum olduğunu ifade eden Medicana Sivas Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Tuğçe Uçar, “Prematüre bebekler fiziksel ve asabi gelişimlerini tamamlamadan doğduklarından, riskli ve hassas bebeklerdir. Bu nedenle zamanında doğmuş bir bebeğe göre dış dünyaya uyum sağlamaları daha zordur. Prematüre bebek bakımında uzman doktor ve özel eğitim almış hemşireler, multidisipliner bir yaklaşım ile ihtiyaç duydukları her türlü hayati desteği, gelişen tıp bilimi ve bilgi birikimi dahilinde yenidoğan yoğun bakım ünitelerinde sunmaya çalışır. Dünyaya gelmek için sabırsızlanan prematüre minikler de normal gelişim süreci geçirebilecek, üretken ve sağlıklı bir yaşam kapasitesine sahipler ancak bu kapasiteyi kendi başlarına harekete geçirme noktasında bazı sorunlarla karşılaşabiliyorlar” dedi. “Normale yakın bir hayat sürmesi sağlanabilir” Prematüre bebeklerin en büyük sorunlarından birinin solunum problemi olduğunu söyleyen Dr. Uçar, “Akciğer dokuları henüz tam olgunlaşmadığından, doğumun mutlaka teknik donanımı yüksek hastanelerde yaptırılması gerekmektedir. Anne karnındayken açık olan, kalp odacıkları arasında geçişi sağlayan ve doğumla beraber kapanması gereken kalp delikleri, prematüre bebeklerde açık kalabilmekte ve erken müdahale edilmezse kalp kasının kasılma fonksiyonları bozulabilmektedir. Beyin kan damarları daha ince ve hassas olduğundan, nörolojik açıdan da birtakım sorunlarla karşılaşabilmekteyiz. Belirtilerin erken tanınması durumunda yapılacak müdahaleler ile bebeğin daha normale yakın bir hayat sürmesi sağlanabilir. Besin ihtiyacını anne karnında annesinden sağlayan bebekler, mide-bağırsak gelişimleri tam olgunlaşmadan erken doğduklarında bir takım sindirim sorunları yaşayabilmektedir. Başlangıçta büyümeleri için gereken enerji damardan verilen protein, yağ, seker, vitamin ve mineralleri içeren sıvılarla karşılanır. Beslenmeye başladıklarında da öncelikle anne sütü tercih edilmelidir. Prematüre bebeklerin gözleri yeterince damarlanmamış retina tabakasına bağlı olarak göz içinde retina damar ve sinir tabakasında meydana gelen olumsuzluklar sebebiyle görme yeteneğini tamamen yitirebilmekteler. Bu tabloya prematüritenin yol açtığı retinopati yani ROP denilmektedir. Bu durum ciddi olduğunda tedavi uygulanmazsa görme kayıpları ve körlük gelişebilir. Periyodik göz muayenelerini takip etmek çok önemlidir” dedi. “Çocuk doktorları tarafından izlenmesi şarttır” Prematüre bebeklerin ideal olarak kendileri için özel hazırlanmış büyüme eğrileri ile takip edildiğini belirten Dr. Uçar “Hazırlanan bu eğriler üzerinden büyüme takipleri sağlık profesyonellerince yapıldığında en güvenilir yöntemdir. Eğriler üzerinden beklenen büyümenin olup-olmadığı, herhangi bir müdahale gerekip gerekmediği planlanır. Bu nedenle prematüre bebeklerin büyüme ve gelişmesinin düzenli aralıklarla çocuk doktorları tarafından izlenmesi şarttır. Prematüre bebek konusunda uzmanlaşmış hekim ve sağlık çalışanlarının amacı, erken doğan tüm bebeklerin en az zarar ile hayata tutunabilmelerini sağlamak ve ileriki yaşamlarında fiziksel ve ruhsal olarak sağlıklı birer birey olarak topluma kazandırabilmektir. Bu nedenle prematüre bebeklerin takiplerinin, prematüreliğin getirdiği fizyopatolojik ve psikososyal riskleri bilen bir ekip tarafından, bebek merkezli ve aile iş birliği yaklaşımı ile yapılması gerekmektedir” diye konuştu.
Uzmanlar uyarıyor: “Türkiye’de sağlık sistemi yükü acil servislere yığılıyor”
19 Kasım 2024 Salı - 12:38 Uzmanlar uyarıyor: “Türkiye’de sağlık sistemi yükü acil servislere yığılıyor” Türkiye’de sağlık sisteminin ve randevu sorununun yükü acil servislere yığılıyor. Türkiye Acil Tıp Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Özlem Yiğit, “Ülkemizde acil kalabalığı gerçekten çok ciddi bir sorun. Tüm dünyada bu konu üzerinde yapılmış araştırmalar ve yapılmış eleştiriler var ama Türkiye örneği hiçbir ülkede görünmüyor. Hekimin yorgunluğu, kalabalığın içinde gerçekten ihtiyacı olan hastaya yeterince özen gösterilememesi, maalesef kişilerin zarar görmesine yol açıyor ve toplum sağlığını tehdit eden bir duruma dönüşüyor” ifadelerini kullandı. Türkiye Acil Tıp Derneği Yönetim Kurulu Üyesi ve Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi Acil Tıp Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Özlem Yiğit, Antalya’da düzenlenen 10. Avrasya Acil Tıp Kongresi ve 20. Türkiye Acil Tıp Kongresi’nde acil serviste değişen dinamikler hakkında açıklamalarda bulundu. Durumu acil olan hastaların yanında hastanelerde randevu bulamayan hastaların da acil servislerde yoğunluk oluşturduğunu aktaran Prof. Dr. Özlem Yiğit, doktorların da yoğun çalışma şartları nedeniyle mağdur olduklarını dile getirdi. “Türkiye örneği hiçbir ülkede görünmüyor” Prof. Dr. Özlem Yiğit, “Ülkemizde acil kalabalığı gerçekten çok ciddi bir sorun. Tüm dünyada bu konu üzerinde yapılmış çalışmalar ve yapılmış eleştiriler var ama Türkiye örneği hiçbir ülkede görünmüyor. Nüfusunun toplamından çok daha fazlasının acil servise başvurduğu, bu kalabalığın gerçekten çözümsüz hale geldiği başka bir örnek yok. Biz kongrelerimizde bunu konuştuğumuz zaman, diğer ülkelerden ‘bu kadar kalabalık hastaya nasıl bakılabilir’ şeklinde tepkiler alıyoruz ve durum anlaşılmaz hale geliyor. Ve bu sorun gittikçe büyüyor. Kalabalık olmasının hem hekimler için hem hastalar için çok ciddi sakıncaları var. Sağlık sistemindeki yaşadığımız sorunlardan belki en önemlilerinden bir tanesi bu” diye konuştu. “Toplum sağlığını tehdit ediyor” Vatandaşların acillere akın etmesi nedeniyle hastanın hekime ulaşmasının da zorlaştığını kaydeden Prof. Dr. Özlem Yiğit, aslında acil durum olmadığı halde randevu bulamadığı ya da işinden izin alamadığı için birçok insanın da acil servislere başvurduğunu ifade etti. Prof. Dr. Özlem Yiğit, “Acillerin değişimine kalabalık sorunu özelinden bakarsak, kalabalık olması hastanın hekime ulaşmasını zorlaştıran bir faktör. Bu kalabalığın içinde, durumu acil olan ve tedaviye ulaşması gereken insanlar var. Bunun dışında acili bypass yeri olarak kullanan, “İzin alamadım, başka polikliniğe gidemedim, aslında acil değilim ama burada işimi halledeyim” diyen bir popülasyon da var. O hastaların arasında bizim gerçek acil olan hastalarımıza ulaşmamız zorlaşıyor. Hekimin yorgunluğu, kalabalığın içinde gerçekten ihtiyacı olan hastaya yeterince özen gösterilememesi, maalesef kişilerin zarar görmesine yol açıyor ve toplum sağlığını tehdit eden bir duruma dönüşüyor” şeklinde konuştu. “Nüfusumuz yaşlanmaya başladı” Türkiye nüfusunun demografik yapısının değişmeye başladığını da sözlerine ekleyen Prof. Dr. Özlem Yiğit, şöyle devam etti: “Nüfusumuz yaşlanmaya başladı. Yaşlılar daha kırılgan, onlarla ilgili problemlerimiz daha çeşitli, genç hastalarda gördüğümüz problemlerin farklı versiyonlarını görüyoruz ve bunları da uygun zamanda uygun şekilde değerlendiremezsek maalesef atlama riski taşıyoruz.” Yoğunluğun ve ağır çalışma şartlarının önüne geçebilmek için çözüm önerilerinde bulunan Prof. Dr. Özlem Yiğit, konuşmasını şu şekilde tamamladı: “Ne yapabiliriz kısmında öneriler çok ama uygulama için herkesin çaba göstermesi gerekli. Öncelikle, birinci basamağın güçlendirilmesi çok iyi bir adım olabilir. Kronik sorunların takibi, hastanın hekime ulaşması gerektiğinde ulaşabileceği ilk basamağın kolaylaştırılması ve etkinleştirilmesi acile olan gereksiz başvuruları azaltabilir. Kronik hastalıkların daha kötü sorunlar haline gelmeden önce çözülmesi, kırılgan dediğimiz popülasyonların zarar görmesini önleyebilir. Yine acillerde uygulanacak triyaj sistemleri, dünyanın birçok ülkesinde ve ülkemizde de kullanılan ‘gerçek acil hastayı ilk değerlendirmede tanıyıp onu daha önce içeriye alma’ prensibiyle çalışan algoritmalar etkin bir biçimde faaliyete geçerse hastalar için de biz hekimler için de iyi ve daha güvenli bir hasta bakım hizmeti mümkün olabilir.”
Kuruyemişler kalp ve damar sağlığını koruyor
19 Kasım 2024 Salı - 12:17 Kuruyemişler kalp ve damar sağlığını koruyor Dünya genelinde kuru meyve ve kabuklu meyvelerin en üst istişare platformu Uluslararası Kuru ve Kabuklu Meyveler Kongresi (International Nut and Dried Fruit Council-INC), kuruyemişlerin kardiyovasküler sağlığa faydalarıyla ilgili yeni bir araştırma yayımladı. Araştırma, kuruyemiş tüketiminin, farklı sağlık durumlarına sahip yetişkinlerde kan lipidleri üzerinde olumlu etkiler oluşturabileceğini net bir şekilde ortaya koyuyor. Söz konusu bulguların, kardiyovasküler hastalıkların yanı sıra aşırı kilo/obezite, hipertansiyon ve dislipidemi gibi sağlık durumlarının önlenmesi ve tedavisi açısından önemli olabileceği ifade ediliyor. Badem, Brezilya fıstığı, kaju, fındık, makademya, pekan cevizi, çam fıstığı, antep fıstığı, ceviz ve yer fıstığı gibi çeşitli kuruyemişlerin kan lipid sonuçları üzerindeki etkisini değerlendiren 113 çalışma analiz edildi. Ortalama günlük doz, günde 45,5 gram kuruyemiş olarak belirlendi ve bu doz kuruyemiş tüketmeyen bir grup ile karşılaştırıldı. Bulgular, genel olarak kuruyemiş tüketiminin toplam kolesterol ve LDL (kötü) kolesterolde, trigliseritler ve apolipoprotein B’de ise orta düzeyde düşüşler sağladığını gösterdi. Araştırmacılar kuruyemiş tüketiminin yetişkinlerde kan lipidlerini olumlu yönde etkileyerek kardiyovasküler riskin azaltılmasına katkı sağladığını açıkladı. İspanya’daki Rovira i Virgili Üniversitesi’nden Prof. Jordi Salas-Salvad, “Son çalışmalar, kuruyemişlerin kardiyovasküler sağlık üzerindeki faydalarına dair güçlü kanıtlar olduğunu ortaya koydu.” şeklinde yorum yaptı. Toronto Metropolitan Üniversitesi’nden Dr. Stephanie Nishi ise şunları ekledi: “Bu bulgu, kuruyemişlerin sağlık açısından güçlü bir besin kaynağı olduğunu vurguluyor. Kuruyemişler, vitaminler, mineraller, lif ve sağlıklı yağların güçlü bir kombinasyonunu sunarak sağlıklı bir diyetin parçası olarak taşınabilir, doyurucu ve pratik bir atıştırmalık ya da ara öğün oluşturuyor.” INC Hakkında INC, kabuklu ve kuru meyve endüstrisi için kurulmuş bir uluslararası şemsiye örgütü. Üyeleri arasında 80’den fazla ülkeden 850’den fazla kabuklu ve kuru meyve sektörü firması bulunuyor. INC üyeliği, dünyanın kabuklu ve kuru meyve ticaretinin yüze 85’inden fazlasını temsil ediyor. INC’nin misyonu, küresel kabuklu ve kuru meyve endüstrisinde sürdürülebilir büyümeyi teşvik etmek ve kolaylaştırmak. Sağlık, beslenme, istatistik, gıda güvenliği ve kabuklu ve kuru meyvelerle ilgili uluslararası standartlar ve düzenlemeler konusunda önde gelen uluslararası kuruluş.
KOAH tedavisinin ilk basamağı tütün ve mamullerini bırakılmak
19 Kasım 2024 Salı - 12:03 KOAH tedavisinin ilk basamağı tütün ve mamullerini bırakılmak Dünya’da her 10 kişiden birinde görülen KOAH hakkına açıklamalarda bulunan Göğüs Hastalıkları Uzmanı Dr. Zahide Alaçam, KOAH hastalarının risk faktörlerinden uzak durmaları, sağlıklı beslenmeleri ve günlük egzersiz yapmalarının çok önemli olduğuna dikkati çekti ve önerilerde bulundu. 20 Kasım Dünya Kronik Obstruktif Akciğer Hastalığı (KOAH) Günü dolayısıyla Denizli Devlet Hastanesi Göğüs Hastalıkları Uzmanı Dr. Zahide Alaçam önemli açıklamalarda bulundu. Dünyada on yetişkinden birini etkileyen KOAH hastalığının önlenebilir ve tedavi edilebilir bir hastalık olduğunu belirten Göğüs Hastalıkları Uzmanı Dr. Zahide Alaçam, “KOAH nefes darlığı, öksürük, balgam gibi kalıcı solunumsal yakınmalarla ortaya çıkan, önlenebilir ve tedavi edilebilir bir kronik akciğer hastalığıdır. İleri yaşlarda daha sık görülse de erken yaşta da başlayabilir ve genç bireyleri de etkileyebilir. Yapılan çalışmalara göre dünyadaki her on yetişkinden biri KOAH hastasıdır. Tütün ve tütün ürünlerinin kullanımı, hava kirliliğine maruziyet, iç ve dış ortamda odun ve kömür gibi fosil yakıtlar ile bitki sapları ve tezek gibi yakıtlarının dumanının solunması KOAH hastalığına neden olan önemli risk faktörleridir. Yetersiz beslenme, özellikle çocuklukta geçirilen akciğer enfeksiyonları, iç ve dış ortam kirleticilerine pasif maruziyete bağlı olarak akciğer gelişiminin geri kalması da KOAH’a yol açabilir. KOAH’da en sık görülen yakınmalar; öksürük, balgam, nefes darlığı ve bazı olgularda yorgunluk hissidir. Hastanın yakınmaları hastalığın ilerlemesi ile daha da artarak kişinin yaşam kalitesini olumsuz etkiler” dedi. “KOAH tedavisinin birinci basamağı tütün ve mamullerinden uzak durmaktır” KOAH Hastalığının tanısının, sağlık kuruluşlarında, basit bir test olan Solunum fonksiyon testi ile kolayca konulabildiğini belirten Alaçam, “Hem KOAH’ın önlenmesinde hem de hastalık yükünün azaltılmasında ilk ve en önemli müdahale basamağı risk faktörleriyle mücadele edilmesidir. Tedavinin birinci basamağı; tütün ve tütün ürünlerinin bırakılmasıdır. KOAH teşhisi konulan kişilerin bahsi geçen risk faktörlerinden uzak durmaları, sağlıklı beslenmeleri ve günlük egzersiz yapmaları çok önemlidir. KOAH’ın bireysel tedavisinde “inhaler” olarak bilinen ve solunum yoluyla uygulanan nefes açıcı ilaçlar kullanılmaktadır. Bu ilaçlarla, hava yollarındaki daralmanın azaltılması, hastanın olabildiğince rahatlatılması ve yaşam kalitesinin artırılması amaçlanmaktadır. Ancak, belirtilen amaçlara ulaşılabilmesi için bahsi geçen ilaçların düzenli ve doğru kullanılması gerekmektedir. Öte yandan, hastalığın seyrini kötüleştirecek alevlenmelerden ve zatürreden korunmak için grip ve zatürre aşılarının yapılması önemlidir. Bunun yanı sıra akciğer rehabilitasyonu uygulanması hastaların günlük yaşamlarının daha kaliteli hale gelmesini sağlamaktadır” diye konuştu. Göğüs Hastalıkları Uzmanı Dr. Alaçam, akciğerleri sağlıklı tutmak ve sağlıklı nefes alabilmek için; tütün ve tütün ürünlerinin kullanılmaması, solunan ortam havasının temiz tutulması, düzenli ve dengeli beslenilmesi, düzenli egzersiz yapılması, maske takılması ve yaş grubuna uygun aşıların yaptırılması önerilerinde bulundu.
Bakan Memişoğlu: “Sadece 2024 yılında 46 bin 160 olağan ve 7 bin 318 olağan dışı denetim gerçekleştirdik”
19 Kasım 2024 Salı - 11:49 Bakan Memişoğlu: “Sadece 2024 yılında 46 bin 160 olağan ve 7 bin 318 olağan dışı denetim gerçekleştirdik” Sağlık Bakanı Kemal Memişoğlu, Yenidoğan Yoğun Bakım Denetim ve Değerlendirme Bilimsel Komisyonu’yla başlatılan sistemi tüm branşlarda uygulamaya aldıklarını ifade ederek, Sadece 2024 yılında 46 bin 160 olağan ve 7 bin 318 olağan dışı denetim gerçekleştirdik” dedi. Bakan Memişoğlu, AK Parti Samsun Milletvekili Mehmet Muş başkanlığında toplanan TBMM Plan ve Bütçe Komisyonunda Bakanlık ve bakanlık kuruluşlarına dair uygulamalar ve yeni hedefler hakkında komisyon üyelerine sunum yaptı. Türkiye’nin sağlık hizmetine en rahat ulaşabilen ülkeler arasında olduğunu dile getiren Memişoğlu, bakanlık olarak sağlık alanında en kapsayıcı ve en kapsamlı sağlık hizmetini sunduklarını kaydetti. Vatandaşın sağlık hizmetine ulaştığı ilk kapının aile hekimi olmasını istediklerini belirten Memişoğlu, aile hekimliğini güçlendirdiklerini ve güçlendirerek devam ettireceklerini bildirdi. İkinci ve üçüncü basamakla entegrasyonu artırarak vatandaşın doğru ve etki şifaya ulaşmasına önem verdiklerini söyleyen Bakan Memişoğlu, hekim ve hasta ilişkisinde güvene önem verdiklerine dikkati çekti. Sağlık çalışanı sayısının bir buçuk milyona yaklaştığını ifade eden Memişoğlu, “Hâlihazırda 109 bin 256 uzman hekimimiz, 53 bin 747 asistan hekimimiz, 58 bin 646 pratisyen hekimimiz, 48 bin 836 diş hekimimiz, 326 bin 486 hemşire ve ebemiz ile 851 bin 174 diğer sağlık çalışanımızla vatandaşlarımıza sağlık hizmeti vermekteyiz” ifadelerini kullandı. Memişoğlu, 2002 yılından bu yana toplam nüfusun yaklaşık yüzde 25, sağlık hizmeti sunan personel sayısının yüzde 283, hekim sayısının yaklaşık yüzde 141, hemşire ve ebe sayısının ise yüzde 187 arttığını vurguladı. “Artan talepler karşısında halen personel ihtiyacımız devam etmektedir” Sadece 2024 yılında kamuya 10 bini uzman hekim olmak üzere 74 binden fazla personel aldıklarına değinen Memişoğlu, “Bu insan kaynağını da adil ve dengeli bir şekilde dağıtıyoruz. 2002 yılında uzman hekim başına düşen nüfus açısından, en yüksek ve en düşük bölge arasında 7 kat fark varken, günümüzde bu fark azalarak 2.5 kata indi. Burada bir hususu özellikle belirtmek isterim: Sağlık çalışan sayımızda, OECD ülkelerine kıyasla, hızlı bir artış yaşamamıza rağmen, artan talepler karşısında, halen personel ihtiyacımız devam etmektedir” açıklamasında bulundu. “Yenilenen ve yeni faaliyete geçen tesislerle sağlık hizmetleri devam ediyor” Sağlık Bakanlığı olarak yenilenen ve yeni faaliyete geçen tesislerle vatandaşa yönelik sağlık hizmetlerinin devam ettiğini söyleyen Memişoğlu, “Ülkemizde sağlık hizmet sunumunda üniversiteler ve özel sektör önemli bir rol almakla birlikte, hizmetin büyük bölümü kamu hastaneleri tarafından yürütülmektedir. 984 Hastanemiz, 8 bin 198 Aile Sağlığı Merkezimiz, bin 237 Laboratuvarımız, 973 Toplum Sağlığı Merkezimiz, 138 Ağız ve Diş Sağlığı Merkezimiz, 269 Sağlıklı Hayat Merkezimiz, 585 Diyaliz Merkezimiz, 3 bin 494 Acil Yardım İstasyonumuz ve 188 Ruh Sağlığı Merkezimiz bulunmaktadır” diye konuştu. “Mevcut hastanelerin yüzde 79’u son 22 yılda ya yenilendi ya da yeniden inşa edildi” Mevcut hastanelerin yüzde 79’unun son 22 yılda ya yenilendiğini ya da yeniden inşa edildiğini belirten Memişoğlu, “Toplamda 779 hastane ile yaklaşık 144 bin yatak kapasitesi üretmiş olduk ve kamu hastaneleri yatak sayımızı 172 bin 450’ye yükselttik. Gelinen nokta itibarıyla 2002 yılında 49 yıl olan hastanelerimizin ortalama yaşını 13 yıla kadar düşürdük. Koğuş sistemini terk ederek yeni hastanelerimizde tek ya da iki kişilik oda sistemini oluşturduk. 2002 yılında yüzde 6 olan nitelikli yatak oranımızı yüzde 82’ye çıkarttık” şeklinde konuştu. Aile Sağlığı Merkezleri, Sağlıklı Hayat Merkezleri ve Toplum Sağlığı Merkezlerinden oluşan 1. Basamak yatırım programında bin 228 tesis bulunduğunu kaydeden Memişoğlu, “Bunlardan 261’inin inşaatı devam etmekte; 776’sı proje ve arsa, 191’i ise ihale aşamasında. 2. ve 3. basamakta ise 437 tesiste toplam 61 bin 168 yeni yatak ve 2 bin 574 yeni diş ünitini hizmete almayı planlıyoruz. Bunlardan 178’inin inşaat çalışmaları devam ediyor. 223’ü proje ve arsa aşamasında iken, 36’sı ihale aşamasına gelmiştir. Ağız ve Diş Sağlığı hizmetlerimizi de modernize edip güçlendiriyoruz. 138 Ağız ve Diş Sağlığı Merkezi ve 41 Ağız ve Diş Sağlığı Hastanesi ile hizmet veriyoruz. 2002 yılında 100 bin kişiye düşen diş hekimi sayısı 25 iken, bu sayı 2024 yılında 57’ye yükseldi” ifadelerini kullandı. Sağlık altyapısı güçlendiriliyor Bakan Memişoğlu, yılsonuna kadar Altınözü, Erzin, Türkoğlu, Nurhak, Çelikhan Devlet Hastaneleri ve Kahramanmaraş Eğitim ve Araştırma Hastanesi olmak üzere toplam 824 yatak kapasitesine sahip 6 Acil Durum Hastanesinin de hizmet sunmayı hedeflediklerini söyleyerek, sözlerine şöyle devam etti: “Yine deprem bölgesinde bin 875 yataklı Gaziantep Şehir, 350 Yataklı Adıyaman Kadın Doğum ve Çocuk, 100 yataklı Adana Karşıyaka Devlet ve 50’şer Yataklı Diyarbakır Çermik ile Osmaniye Bahçe Devlet Hastanelerinin inşaat çalışmalarını tamamladık. Kahramanmaraş Devlet, Gaziantep 25 Aralık Devlet Ek Binası, Gaziantep Cengiz Gökçek Kadın Doğum ve Çocuk, Nizip ve Düziçi Devlet Hastaneleri olmak üzere toplamda bin 750 yatak kapasitesine sahip 5 hastanemizi daha 2025 yılında hizmete açarak depremden etkilenen illerimizde sağlık altyapımızı güçlendirmeye devam edeceğiz. Asrın felaketinden etkilenen bölgelerimizde yapımına hızla devam edilen bin 700 yataklı Şanlıurfa Şehir, 1.000 yataklı Diyarbakır Kayapınar Şehir, 600 yataklı İskenderun Devlet Hastaneleri gibi büyük projelerimizin yanı sıra artık ihale aşamasına geldiğimiz biner yataklı Kahramanmaraş ve Hatay Şehir Hastanelerini de bu kapsama 2025 yılında dahil edeceğiz.” Bu yıl Türkiye genelinde toplam 3 bin 986 yatak kapasiteli 34 hastaneyi hizmete sunduklarını belirten Memişoğlu, yapım çalışmalarını büyük oranda tamamlanan Bağcılar Eğitim ve Araştırma Kadın Doğum ve Çocuk, Niğde, Bartın ve Erzincan Devlet Hastaneleri olmak üzere toplam bin 600 yataklı hastanelerin de yakın zamanda açılacağını bildirdi. “2024 yılının ilk 9 ayında 796 milyon kez müracaat oldu” Bakan Memişoğlu, 2023 yılında 973 milyon kez sağlık hizmetine müracaat olduğuna değinerek, “ Bunların yüzde 88’i bakanlığımıza bağlı kuruluşlara yapıldı. 2024 yılında ise ilk 9 ayda 796 milyon kez müracaat oldu; 10 milyon 655 bin hastamız yatarak tedavi gördü. Yine 2024 yılı ilk 9 ayında A, B, C grubunda 4,6 milyon ameliyat gerçekleştirildi. Acil sağlık hizmetlerinde 5 bin 668 ambulans ve 3 bin 494 acil yardım istasyonu ile hizmet veriyoruz. 2024 yılında 6 milyona yakın vatandaşımızı ambulanslarımızla sağlık tesislerimize naklettik. 42 ilimizde 25 Yanık Merkezimiz ve 36 Yanık Ünitemizle toplam 711 yanık yatağı kapasitesine sahibiz” ifadelerine yer verdi. “2024 yılının ilk 10 ayında 4 bin 548 organ nakli ameliyatı yapıldı” 75 böbrek, 52 karaciğer, 15 kalp, 9 pankreas ve 2 akciğer nakil merkezi ile 2024 yılının ilk 10 ayında 4 bin 548 organ nakli yapıldığını ifade eden Memişoğlu, “Organ ve doku bağışı konusunda toplumsal duyarlılığı artırmak üzere ulusal ve bölgesel projeler gerçekleştiriyoruz. Gönüllü bağışçı sayımız 1 milyon 632 bini aştı. Yurt içindeki akraba dışı kök hücre nakillerinin yüzde 90’ını TÜRKÖK aracılığıyla sağlıyoruz” diye konuştu. “Sadece 2024 yılında 46 bin 160 olağan ve 7 bin 318 olağan dışı denetim gerçekleştirdik” Yenidoğan Çetesi ile ilgili olayın yargıya intikal etmesinden dolayı detaylara girmeyeceğini belirten Memişoğlu, “Bizim için bu operasyonun adı ‘Çürük Elma Operasyonu’, çetenin adı da ‘İnsanlıktan Nasibini Almamışlar Çetesi’dir. Çocuklarımızın sağlığı ve güvenliği konusunda duyduğumuz endişe her şeyin ötesindedir. Biz hekimlerin meslek yemini, hayatı korumak ve insan sağlığını her şeyin üstünde tutmaktır. Bu yemine aykırı düşecek hiçbir şeye müsaade etmedik, etmeyeceğiz. İdari denetimlere ilaveten bilim insanlarıyla kanıta dayalı tıp uygulamaları ve risk yönetimini ihtiva eden yeni bir denetim modelini hayata geçirdik. Yenidoğan Yoğun Bakım Denetim ve Değerlendirme Bilimsel Komisyonu’yla başlattığımız bu sistemi, tüm branşlarda da uygulamaya alıyoruz. Sadece 2024 yılında 46 bin 160 olağan ve 7 bin 318 olağan dışı denetim gerçekleştirdik. Bu denetimler neticesinde çok sayıda faaliyet durdurma ve idari para cezası verdik; ayrıca suç duyurusunda bulunduk” dedi. Komisyonda bakanlık bütçesinin yanı sıra Türkiye Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü, Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu ve Türkiye Sağlık Enstitüleri Başkanlığının bütçe, kesin hesap ve Sayıştay raporları da görüşülecek.
Diz kireçlenmesi 50 yaş üzeri hastalarda daha sık görülüyor
19 Kasım 2024 Salı - 10:45 Diz kireçlenmesi 50 yaş üzeri hastalarda daha sık görülüyor Diz kireçlenmesi; diz ekleminin ilerleyici harabiyetine verilen isim olup, diz ekleminin içindeki kıkırdakların hasarına bağlı olarak eklemi oluşturan kemiklerin birbirine sürterek hareket etmeye başlamasına ve eklemin normal anatomisinin bozulmasına bağlı ortaya çıkmaktadır. Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Doç. Dr. Tuna Pehlivanoğlu, orta-ileri yaş hastalarda görülen ve hareket kabiliyetini kısıtlayıp, şiddetli ağrıya sebebiyet vererek hayat kalitesini düşüren diz kireçlenmesinin önlenmesindeki önemli noktalar ve tedavisi hakkında açıklamalarda bulundu. Diz kireçlenmesi genelde orta-ileri yaş (40-50 yaş ve üzeri) hastalarda görülmekteyken, hastaların yüzde 70’inden fazlası 55 yaş üzerinde tanı almaktadır. Yüksek kilo, genetik-ailesel sebepler ve geçirilmiş travmalar da sebeplerinden bazılarıdır. Genç hastalarda da diz eklemini oluşturan kemiklerin kırıkları, doğuştan gelen kemik eğrilikleri, iltihaplı romatizma (romatoid artrit), gut hastalığı, diyabet, obezite neticesinde de görülebilmektedir. Medicana Bahçelievler Hastanesi Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Doç. Dr. Tuna Pehlivanoğlu, “Diz ağrısı kireçlenmenin en önemli ve ilk bulgularından biridir” dedi ve ekledi: “Bu ağrı yürüme ve hareket esnasında çok şiddetlenip, hastayı hareket edemez hale getirebilir. Ayrıca gece uykudan uyandıracak kadar şiddetli hale gelen ağrı uykuyu bozup, hayat kalitesini ciddi derecede düşürebilir. Yürüme güçlüğü ve hatta tamamen yürüyemez hale gelme, yürürken dizin kilitlenmesi, diz ekleminin özellikle içe doğru eğrilmesi, dizden ses gelmesi, sık görülen belirtilerdendir. Azalmış harekete bağlı olarak diz çevresindeki kaslar da zayıflamakta ve hastaları günden güne daha az fiziksel aktivite yapabilecek hale getirmektedir. Son tahlilde diz kireçlenmesinin ilerlemesine bağlı olarak hastaların hayat kalitesi ciddi derecede azalmaktadır. Hastalarda bu şikayetlerden herhangi birinin mevcut olması halinde bir ortopedi uzmanına başvurmaları gerekmektedir.” Diz kireçlenmesinde PRP yöntemi uygulanabilir Diz kireçlenmesinin başlangıç tedavisi (ameliyat dışı) medikal tedavi olup, ağrı kesici - iltihap giderici (anti-inflamatuar) ilaçlar, kremler, ağızdan alınacak takviyeler ve soğuk uygulamalar ilk etapta semptomların ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Fizik tedavi ve kilo kontrolü de başlangıç tedavisine eklenmektedir. İlaç tedavilerinden fayda görmeyen ya da az fayda gören hastaların dizlerine kortizon, lokal anestezikler, hyaluronik asit ve PRP gibi enjeksiyonlar uygulanabildiğini belirten Doç. Dr. Tuna Pehlivanoğlu, “Bu tedaviler kesin çözüm olmamakla beraber, hastaların mevcut ağrılarını ortadan kaldırıp hayat kalitelerini artırmaya yöneliktir. Uygun hastaların dizlerine uygulanacak kök hücre enjeksiyonu, onarıcı ve tedavi edici etkiye sahip olabilmektedir. Ameliyat dışı tedavilerden fayda görmeyen ya da bir süre fayda görmesine rağmen sonrasında yeniden kötüleşen hastalara ameliyat önerilmektedir” dedi. Diz kireçlenmesi olan hastalara diz protezi ameliyatı önerilmektedir İlerlemiş diz kireçlenmesi tedavisinde, ameliyat dışı yöntemlerin işe yaramaması halinde en başarılı ve altın standart olan tedavi seçeneğinin diz protezi (artroplasti) ameliyatı olduğunun ifade eden Doç. Dr. Tuna Pehlivanoğlu, “Bu ameliyat neticesinde hastalar ağrısız olarak hareketlerine devam edebilmekte, kolayca oturup kalkmakta ya da merdiven inip çıkarak hayatlarına kaldıkları yerden devam edebilmektedirler. Hatta aktif olarak sportif faaliyetlere de geri dönebilmek mümkün olmaktadır. Diz kireçlenmesi olan, yaşının genç olmasından dolayı protez adayı olmayan ancak ileri evre kireçlenme ağrısı olan hastalara, protez ameliyatına kadar vakit kazandırmak için uygulanacak kemik ameliyatlarında (yüksek tibia osteotomisi / distal femur osteotomisi) ise, hastaların eklemleri korunarak yüksek hayat kalitesi ile yaşamlarına devam edebilmeleri sağlanabilmektedir” açıklamalarında bulundu. 1,5 ay sonra günlük yaşama dönülebilir Diz protezi ameliyatının; ileri evre kireçlenmesi olan, diz eklemi ileri derecede hasarlı olan, şiddetli ağrısı olan, yürüme yetisini kaybetmeye başlamış, dizinde şekil bozukluğu (içe veya dışa doğru bükülme) gelişmeye başlamış, merdiven inip çıkamayan, gündelik işlerini göremeyen, fiziksel aktivitelere katılımı ciddi anlamda azalmış, tüm bunlara bağlı olarak hayat kalitesi düşmüş orta-ileri yaş hastalarda uygulanabildiğini söyleyen Medicana Bahçelievler Hastanesi Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Doç. Dr. Tuna Pehlivanoğlu, “Bu ameliyatta, dizin tamamındaki ya da bir kısmındaki eklemin hasarlı yerlerinin uzaklaştırılıp, yerine eklemi yenileyip düzelten protez implantları konulmaktadır. Ameliyat, hastaların ağrılarını ortadan kaldırabilmekte ve ertesi gün yürümeye başlamalarını sağlayarak hayat kalitelerini artırabilmektedir. Hastalar ameliyatın ertesi günü ayağa kaldırılır, destekli yürütülür ve diz çevresini kuvvetlendirici egzersizleri yapmaya başlarlar. Taburculuk sonrası ikinci hafta sonunda dikişler alınır, destekli yürümeye devam ederler. Taburculuk sonrası 6. hafta desteksiz yürümeye başlar ve gündelik işlerine döner. 3. ay temas olmayan sporlara başlanabilirken, 6. ayda tüm sporları yapabilmek mümkün hale gelir” dedi.
Özel İmperial Hastanesi Gürcistan’da ikinci ofisini açtı
19 Kasım 2024 Salı - 10:37 Özel İmperial Hastanesi Gürcistan’da ikinci ofisini açtı Özel İmperial Hastanesi 2018 yılında Gürcistan Batum’da açtığı irtibat ofisinin arından Zugdidi’de 2. ofisini açmanın mutluluğunu yaşıyor. Gürcistan Batum’da 6 yıl önce hizmete açılan irtibat ofisinin ardından, Zugdide’deki yeni ofisin açılışı görkemli bir organizasyonla düzenlendi. Yoğun katılımla gerçekleşen açılışa Zugdidi Sağlık Bakanlığı temsilcileri Jana Kurua, Eka Khufatsarıa, Gürcistan Zugdidi Milletvekili Davit Kodua, Gürcistan Zugdidi Belediye Başkanı Mamuka Tsotseria, Gürcistan Zugdidi Vali Yardımcısı Davit Verava, Zugdidi Kent Konseyi Başkanı Oto Kadarıa, Zugdidi Kent Konseyi üyesi Giorgi Kırtava, Özel İmperial Hastanesi Yönetim Kurulu Başkanı Hüseyin Koç, Özel İmperial Hastanesi Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Op. Dr. Ekrem Sağlam, Özel İmperial Hastanesi Genel Müdürü Cihan Başoğlu, Özel İmperial Hastanesi hekimleri ve yöneticileri, Özel İmperial Hastanesi Gürcistan Temsilcisi Shorena Gvagvalia, Zugdidi’de görev yapan hekimler, basın mensupları ve ofis çalışanları katıldı. Açılışta konuşma yapan Özel İmperial Hastanesi Yönetim Kurulu Başkanı Hüseyin Koç “2007 yılında hizmete açılan Özel İmperial Hastanesi, 11.500 m2 alanda 65’i alanında uzman hekimlerimiz olmak üzere, 450 personelle her geçen gün büyüyerek, bugün sadece Trabzon’un ve çevre illerinin değil sağlık turizmi ile çevre ülkelerin tanıdığı bir sağlık kurumu haline gelmiştir. Geride bıraktığımız 17 yılda Özel İmperial Hastanesi olarak, her yıl büyüyerek, güçlenerek, kalite standartlarımızı yükselterek ve hizmet çeşitliliğimizi artırarak başarılarla yolumuza devam ediyoruz. Deneyimli uzman kadromuz, teknolojiyi yakından takip etmemiz; tüm doktor, hemşire, sağlık personeli ve yöneticilerimizin özverili çalışmaları bu başarıda büyük rol oynuyor. Kaliteli sağlık hizmetimizi her geçen gün daha fazla sayıda insana ulaştırmak ise bize güç veriyor. Türk toplumunda komşuluğun önemi büyüktür, ihtiyaç ve sorunlar el birliği ile dayanışma içerisinde giderilir. Bu mantıkla yola çıkarak önce komşumuza hizmet ulaştırmayı amaç edinmiş ve Gürcü komşularımızın kaliteli sağlık hizmetine, zaman kaybetmeden profesyonel ekip desteği ile ulaşmalarını sağlamak için 2018 yılında Batum’da irtibat ofisimizi açmıştık. Bugün burada Zugdidi ofisimizin açılışı için bulunuyor almaktan son derece mutlu ve gururluyum. Bu vesileyle ’İmperial Ailesi’ olarak bu mutluluğumuzu sizlerle paylaşmaktan onur duyuyor, katılımlarınızdan dolayı teşekkürlerimizi sunuyoruz” dedi. Özel İmperial Hastanesi Genel müdürü Cihan Başoğlu yaptığı konuşmada “Bugüne kadar sağlık turizminde önemli başarılara imza attık. Bizleri tercih eden binlerce hastamızın sağlığına kavuşmasına vesile olduk. Bugün burada açılışını yaptığımız ofisimizle, Zugdidi’de yaşayan kardeşlerimize hizmet veriyor olmaktan son derece mutlu ve gururluyuz” diye konuştu. Öte yandan açılış öncesi düzenlenen tanışma ve bilgilendirme konferansına, Gürcistan Zugdide’deki hastanelerde görev yapan hekimler yoğun katılım gösterdi. Konferansta Özel İmperial Hastanesinin genel tanıtımı, hastane kadrosunda yer alan doktorlar, yapılan özellikli işlemler ve ameliyatlar hakkında bilgi aktarımı yapıldı.
Türk Radyoloji Derneği’nden uyarı: "Her ağrı, radyolojik inceleme gerektirmez"
19 Kasım 2024 Salı - 10:30 Türk Radyoloji Derneği’nden uyarı: "Her ağrı, radyolojik inceleme gerektirmez" Antalya’da yapılan 45. Ulusal Radyoloji Kongresi’nde konuşan Türk Radyoloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Can Çevikol, vatandaşların hekim değerlendirmesinden geçmeden radyolojik yöntemlere başvurmaması gerektiğini dile getirdi. Çevikol, “Vücut içerisindeki organları ve ağrının sebebini hesaplamak için çoğunlukla radyolojik yöntemlere başvuruyoruz. Fakat burada önemli olan şöyle bir durum var, direkt ağrı olur olmaz radyolojik yönteme başvurmak gerekmeyebilir” şeklinde konuşurken, Prof. Dr. Berna Oğuz ise, “Uygunsuz şekilde yapılan tetkik istemleri; gereksiz bir iş yükü, aynı zamanda hastalarımıza gereksiz bir radyasyon dozu ve sonuçta da bir maliyet getiriyor” dedi. “Baştan ayağa ağrı” temasıyla Antalya’da Türk Radyoloji Derneği tarafından düzenlenen ‘TÜRKRAD 2024- 45. Ulusal Radyoloji Kongresi’nde açıklamalarda bulunan Türk Radyoloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Can Çevikol ve Kongre Bilimsel Kurul Başkanı Prof. Dr. Berna Oğuz, ağrı çeşitleri ve rahatsızlığa neden olan ağrı durumlarında radyoloji işlemlerinin ne zaman devreye gireceği hakkında bilgilendirme yaptı. Hekim kontrolü şart Bireyin, ağrıyla yaşamı boyunca aşırı zorladığı eklemlerinde ya da vücudunun herhangi bir organında sık karşılaşabileceğini aktaran Prof. Dr. Can Çevikol, her ağrının radyolojik işlem gerektirmediğini ifade etti. Çevikol, “Ağrı bir semptom, vücutta bir problem olduğunu gösteriyor. Bunlar bir anda ortaya çıkabilir, bir travma sonucunda ya da daha uzun süren kronik ağrılar da olabilir. Bütün bunların hepsinde, vücut içerisindeki organları ve ağrının sebebini hesaplamak için çoğunlukla radyolojik yöntemlere başvuruyoruz. Fakat burada önemli olan şöyle bir durum var, direkt ağrı olur olmaz radyolojik yönteme başvurmak gerekmeyebilir. Mutlaka bir hekim tarafından değerlendirilip, tedavi sürecinden geçtikten sonra yanıt alınamayan durumlarda ya da hekimin laboratuvar sonuçlarıyla hastanın muayenesi ile birlikte değerlendirildiğinde durum aydınlatılabilir. Bunları aydınlatmak için, çoğu kez baştan parmak ucuna kadar hemen hemen her bölgeye ait görüntülemeler gerekebilir. Radyoloji alanından baktığımızda, standart görüntülemeler dışında cihazlardaki teknolojik gelişmelerle beraber biz artık daha ince kesiler alıp, daha detaylı dokuları inceleyebiliyoruz. Bazı durumlarda eskisinden daha fazla da bilgi verebiliyoruz, bunun yanında radyoloji içinde yer alan Algoloji diye bilim dalı da var. Girişimsel radyolojik uygulamalarla da ağrının giderilmesine yönelik birtakım işlemler de yapılabilir” şeklinde konuştu. “Biz radyologların belki de en büyük sorunu, gereksiz tetkik yapmak” Prof. Dr. Berna Oğuz ise ağrıları çeşitlendirerek, ağrıların tespit edilmesi konusunda vatandaşın kendi karar vermesinin doğru bir yöntem olmadığına dikkat çekti. Prof. Dr. Oğuz, “Ağrıları kronik ve akut diye ayırırsak bütün ağrı tiplerinde aslında tanıya giden yolda radyoloji var. Örneğin, bir boyun ağrısında, baş ağrısında bunun birçok sebebi oluyor. Altta yatan önemli sebepleri de önemsiz sebepleri de olabilir. Baş ağrısı yapan migren de tümör de olabilir. Ama bu durumda kendi kafamıza göre ’Hemen bir tomografi çektireyim, manyetik rezonans görüntüleme çektireyim’ değil de, bir uzman hekim tarafından görünüp gerekli endikasyonlar konulduğunda radyolojiye ihtiyaç duyuluyor. Örneğin; bir baş ağrısında altta yatan sebep kanama da olabilir, tümör de olabilir. Bunun için radyolojik tetkiklere ihtiyaç duyuluyor. Bel ağrılarında daha çok manyetik rezonans yöntemleri tercih ederiz. Ağrının, akut ya da kronik olmasına göre de tomografi ya da MR çekeriz. Biz radyologların belki de en büyük sorunu; her başımız, her boynumuz, her sırtımız, her belimiz ağrıdığında hastaların gereksiz tetkik yaptırmaları. Çünkü, uygunsuz şekilde yapılan tetkik istemleri gereksiz bir iş yükü, aynı zamanda hastalarımıza gereksiz bir radyasyon dozu ve sonuçta da bir maliyet getiriyor. Doğru endikasyon konulduğu zaman, ağrının tanısında radyoloji çok önemli rol alıyor” diye konuştu.