GÜNDEM - 12 Ekim 2024 Cumartesi 11:04

Profesörden dikkat çeken çalışma: "Oyun, oyuncak, film, animasyon, reklam imgeleri ve moda unsurları bilinçaltına intiharı işliyor"

A
A
A
Profesörden dikkat çeken çalışma: "Oyun, oyuncak, film, animasyon, reklam imgeleri ve moda unsurları bilinçaltına intiharı işliyor"

Yıllardır bilinçaltına yerleştirilen düşünceler ve kodlar hakkında araştırmalar yapan Prof. Dr. Metin Eker, bebek yaşlardan itibaren oyuncak ve çizgi filmlerle başlayan bilinçaltı kodlamalarının ergenlikle beraber imge ve görsel kültürle birlikte zihinlere işlendiğini, intihar ve canilik gibi kararların kolayca alınmasına yol açan bu kodlamaların son dönemde artan adli olayların bir sebebi olarak ortaya çıktığını söyledi.


Ondokuz Mayıs Üniversitesi (OMÜ) Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümü Öğretim Üyesi ve Kültür, Sanat ve Turizm Akademisi Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Metin Eker, yıllardır endüstriyel görsel kültürün insan üzerinde oluşturduğu etkileri araştırıyor. Görsel imge ve kodlar ile insanların bilinçaltının yönlendirilerek hayatın normal akışına aykırı kararların kolayca alınmasını sağlayan davranışların temelinde bebek yaşlardan başlanan endüstriyel görsel kültürün etkili olduğunu ifade eden Prof. Dr. Eker, gelecek nesillerin yok olmaması için acil önem alınması gerektiğini belirterek gençlerin bilinçlendirmesi gerektiğini savundu. Eker ayrıca, sadece gençlerin değil ailelerin de görsel okur-yazarlık anlamında eğitilmesi gerektiğine değinerek açıklamalarda bulundu.



"Bir dönem mavi renk üzerinden insanlar intihar, ölüm ve uyuşturucuya yönlendirildi"


Endüstriyel görsel kültürün bir dönem ’mavi’ rengi kodlaştırarak ’Mavi Balina’ ve değişik yöntemlerle genç ve çocukları kötü alışkanlıklara sürüklediğini ifaden eden Prof. Dr. Metin Eker, "Yıllardır mesleğim gereği hep gençlerle birlikteyiz. Ortalama 18-22 yaş grubu gençlerle iç içeyiz. Üniversitede akademisyen olarak hitap ettiğimiz kitle de burası. Bu kitleyi gözlemlediğimizde bir sanatçı olarak insanları tüm unsurları ile gözlemle yeteneğine sahibiz. Bir takım analizlerim oldu. Bazı saptamaların üzerinde çalışma gereği hissettim. Görsel kültür çağında yaşıyoruz. Medya, teknoloji ve dijitalleşme ile bir endüstri gelişti. İletişim ve etkileşimin çoğunluğunun emoji de dahil görsellerle sağlandığını düşünürsek yeniden ilkelliğe doğru dönüşümüz söz konusu. İlkel-modern-ilkel bir çağda yaşama durumuna gidiyoruz. Gençlerin ortaya koyduğu davranış ve eylemlerde olumsuz vakalarla karşı karşıya kaldığımızda sonucu daha da vahim değerlendirilebilir olmaya başladı. Bu anlamda ilk olarak ’Kod Adı Mavi’ çalışması gerçekleştirdim. 15 yıl önce bunu çalıştım ve Mavi Balina o zaman çıkmamıştı. Mavi gibi masum bir rengin kodlama ile nasıl canavar bir renge dönüştüğünü anlatmıştık. Uyuşturucu, sentetikler, uzun süreli dizelerde insanları ekranda tutmak için mavi filtre kullanmak gibi örneklerini ortaya sunmuştuk. Mavinin bu kadar çok kullanılmaya başlanması ile hedefin aslında kültürel-ekonomik olduğunu, yeni davranış görüntüsü oluşmaya başladığını görüyoruz. Yani görsel bir ürün üretiyorsunuz, bundan da bir endüstriye dönüştürüp kar elde etmek istiyorsunuz. Bunun için de insanı hedef seçiyorsunuz. En büyük hedef de çocuklarımız ve gençlerimiz oluyor çünkü tuzağa en kolay düşebilen kesim onlar oluyor. Mavi Balina ölümlere yol açtığında çalışmaların ulusal ve uluslararası anlamda büyük ilgi gördü. Orada insanlar balinayı suçladı, onu odakladı. Aslında odak maviydi. Kodlamayla çünkü mavi üzerinden zihne yerleştirilen mesajlarla intihar, ölüm, uyuşturucu gibi durumlara insanları yönlendirmekti" dedi.



"Yap-boz oyuncaklarla büyüyen kişiler nedeniyle boşanma oranı eskiye göre 2 kat arttı"


Bebeklikten itibaren kodlamaların bilinçaltını ele geçirdiğini, özellikle yap-boz oyuncaklar ile bireylere büyüyünce bozmanın, yapmaktan daha haz verdiğini aşıladığını vurgulayan Prof. Dr. Metin Eker, "Çocukların oyuncakları çok önemli. Plastik, eklemeli çıkartmalı oyuncaklar. Bazı oyuncaklar çocuklarda yatay ve dikey davranış biçimi oluşturuyor. Derinlemesine bir algı mekanizmasını ortaya çıkarmadığı için de yüzeysel bir gelişim kaydediyor. Bu da birey için sonsuz çözüm imkanlarını ortadan kaldırıyor. Yap-boz oyuncakları çocuklara yöneltilen kötü bir oyuncak algısını simgeliyor. Yapmak olumlu bir kavramken, yanına bozmak da geliyor. Çocuklarımız böyle yetiştikten sonra yapmayı öğrenirken aslında bozmayı da öğreniyor. En büyük hazzı da yapmaktan çok bozmaktan alıyor. Uğraşarak oyuncakla bir figür yapıyor, onu bozarken yenisini yapacağım diye daha büyük haz alıyor. Bu oyuncaklarla oynayan çocuklar şu anda 20’li yaşlarda. Boşanma oranlarına bakın, Türkiye’de bu oran yüzde 20’lerin altındaydı. Çoğalmaya başladı, arttı Avrupa’da bu oran yüzde 40’lara vardı. Bu nesil evliliği bile oyun gibi görüp, yapıp bozuyor, yapıp bozuyor. Çocuklar hayatlarını da yap-boz oyunu gibi görüp kendilerini intihara sürüklüyorlar. Çok kolay bir karar gibi bu ölüm kararını alarak aslında çok radikal bir karar alıp, çevresine ihtar çekmek için intiharı seçiyor. İntihar ile de iftihar etmek istiyor. Mavi Balina, satanist birçok eylem de bunları yaptırıyordu" diye konuştu.



"İlluminatiden daha tehlikeli simgeler var, çizgi filmlerdeki fosforlu renkler çocukları uyuşturucu almaya müsait hale getiriyor"


Popüler kültürde yer alan çizgi filmlerde yer alan renklerin bile çocukları kötü alışkanlıklara teşvik ettiğini belirten Prof. Dr. Metin Eker, "Yakın zamanda Samsun’da ve İstanbul’da intihar ve cinayetler kamuoyunda yankı buldu. İstanbul’da bir genç iki genç kızı canice öldürdü. Bir takım pedagojik altyapılarla beslenmiş eylem planı hazırlamış görünüyor. Çizimleri var, resimleri var, kasaplık eğitimi almış gibi. Bu kadar kolay karar alıp, hayatın akışına darbe vurabilecek bir eylemi gerçekleştirmek güdüsünü, motivasyonunu tartışmak gerekiyor. Motivasyonunun kaynaklarına indiğimizde büyük oranda okuryazarlık meselesi. Dünyayı ve görsel kültürü okuma-yazma meselesi. Seyrettiğimiz her şeyin iyi ve kötü taraflarını görebilme meselesi. Bunu ebeveynler olarak da başaramıyoruz, çocuklar da zaten başaramıyor. Bu oranlar çeşitlenebiliyor. Çizgi filmler, animasyonlar birçok kodlamayla dolu. Birçok platformda 8-10 tane çizgi film kanalı var. Bu kanalların çoğunda animasyonların renklerinin çoğunun fosforlu yani parlak olduğunu görürsünüz. Klasik çizgi filmlerde bu yoktur. Daha mat ve doğal renkler vardır. Şimdi fosforlu renkler tercih ediliyor. Bunun amacı da seyrettikçe gözü, algıları rahatsız edip, zihinde bir rahatsızlık oluşturup, bunu kalıcı bir hale getirecek potansiyele sahip. Animasyonlarda bilinçli olarak seçilen renkler bunlar. O renkler çocukları halüsinasyon oluşturmaya ya da sentetik, uyuşturucu haplar almaya müsait hale getiriyor. Çocuklarda daha radikal kararlar aldırabilecek tesirleri oluşturacak arka plan oluşturuyor. Bilinçli olmalarını düşündüğümüz varlıkların aslında bilinçsizce davranışlara sürüklendiğini görebiliyoruz. Animasyonlarda, reklamlarda, dizi filmlerde, moda unsurlarında bunları görebiliyorsunuz. İlluminatiden daha tehlikeli simgeler var. Markaların kendi simgeleri var. Yazılar üzerindeki mesajlar var. Bunlar genelde İngilizce ve çoğu insan ne giydiğini, neyi üzerinde taşıdığını bilmiyor. Para vererek üstümüzde kodlamalar olan giysiler giyerek reklamını yapıyoruz. EMO diye bir kavram var. Apaçhi, tiki gibi gençlerin moda kavramını ifade eden kavramlar. Özellikle görsel kültürel çözümleme derslerinde bunları işliyoruz. Emoji, duygu ifade eden resimler demek. Emoji de emo da İngilizce emotiondan geldi. Dolayısıyla gençlerin, çocukların duygusal durumlarını ön plana çıkaran merkez odak kavramı yerleştiriyor zihnimize ve emo dediğimiz tip aslında bunalıma girmiş, hayata küsmüş, ölümle yaşayan gibi bir tipi yansıyor" şeklinde konuştu.



"Öğrencilerin imzalarından kendini değersizleştirdiklerini anlayabiliyoruz"


Gözlemleri sayesinde 18-22 yaş aralığındaki gençlerin nasıl karamsar hale geldiklerini fark ettiklerinden de bahseden Prof. Dr. Eker, "Öğrencilerimizin imzalarına bakıyorum. Yoklama kağıtlarından vesaire dikkatimizi çekiyor. Genellikle klasik imzalama yönteminde isimleri karalarsınız. 20 yaş ortalamasındaki gençlerde gördüğüm nokta; imzasını atıyor, ismini yazıyor, tam ortasına bir çizgi çekiyor. İmzaların yüzde 80’i böyle. İmzasını atıyor, üstünü karalıyor. Yani kendini değersizleştiriyor. İmzası diye bunu bize gösteriyor. Kendini değersizleştirdiğinin en büyük emarelerinden biri de imzaları. Onlara da imzaları neden böyle attıklarına dair açıklama yapıyorum. Öğrencilerle projeler yapıyoruz. Konu seçtiriyoruz yüzde 90’ı karamsar konular. Bunlar genelde ölüm, kaos, çaresizlik, mücadele, dengesizlik, hastalıklı unsurlar, şizofrenik anksiyete gibi konuları oluyor. Gençlerin en büyük problemi; içinde doğduğu ve geliştiği ekolojinin bir endüstriyel ekoloji olması, bu ekolojinin en büyük beslendiği kaynağın kültürel, görsel kültürel bir endüstri olması, iletişimi, etkileşimi, yaşamı, konforu tüm bu bağlam içerisinde düşünen bir nesil, aynı zamanda bu neslin esiri olmuş oluyor. Yani ister istemez gönüllü temsilcileri, mümessilleri oluyor. Bir anlamda tüketim, imaj, endüstriyel, görsel kültürün en büyük hedefi olan gençlerimizin zihinlerine tükenmişlik sendromu, simgesel ağırlık, inançsızlık yerleştiriliyor. Deizm, ateizm de konumuzla çok alakalı. Sadece görsel simgeler değil. İnançsızlığa doğru götüren boyutu da taşıyan bir güç, bu endüstriyel kültürel unsurlar. Bu açıdan bizim problemimiz çok büyük, pedagojik açıdan çözümlendirmek de çok zor" ifadelerini kullandı.



"Kendi elimizle, geleceğimizin geleceğini göremeden yok olmalarını sağlıyoruz"


Gençleri ve çocukları bu bataklıktan kurtarmak için acil önlem alınması gerektiğini ifade eden Eker, ayrıca şunları söyledi:


"Çocuklara yardımcı olmak için konferanslar veriyoruz ama öncelikle ailelere bunların anlatılması gerektiğini savunuyoruz. Ebeveyn, görsel kültür ve çocuklara yönelik eğitim verilmesi gerekiyor. İntiharların tek sebebi semboller şunlar bunlar değil. Çocukluktan itibaren, bebeklikten itibaren, kendini sara sara geliştiren, büyüyen, tesir oluşturan ve yavaş yavaş tepeye çıkartıp, direkt aşağı düşüren, enerji içeceği gibi sizdeki tüm gücü alıp kullanıyor, maksimal bir seviye oluşturuyor, birden sizi halsizleştiriyor. Çünkü kullandığı güç, sizin gücünüz. Size güç vermiyor, gücünüzü kullandırıyor. Sistem de böyle çalışıyor. Bizim gücümüzü, duygumuzu, algımızı, kalbimizi, zihniyetimizi alıyor. Onu bir araya getirip, sıkıştırıyor. Tepeye çıkartıp, radikal oluşum ve kararlara bizi sürüklüyor. En sonunda da birden aşağı düşürüyor. Düştüğümüz zaman da tükenmiş, bitmiş oluyoruz ve değişik kararlar alıyoruz, ölüm kararı gibi. Dünyada en çok intihar vakaları Finlandiya’da oluyor. İskandinav ülkeleri çok konforlu ülkeler ama Finlandiya’da, Uzak Doğu’da Çin ve Japonya’da intihar oranları yüksek. Erkeklerin ölümle sonuçlanan intihar oranı, kadınlara göre 4 kat daha fazla. Ülkemizde de intihar oranları 100 binde 20 civarındaydı, 40’a çıkmaya başladı. 100 bin kişide 40 kişi intihar ediyor. 4 yılda 2015-2019 yıllarında ülkemizde 15 bin 600 civarında intihar olmuş. Yılda 4 bin civarında insan demek. Bugün bu rakam 5 bine çıktı. İntihar, boşanma, cinnet oranlarını kıyaslayalım. Neden 65 yaş üstünde bunlar yok da 10’lu ve 20’li yaşlardaki çocuk-gençlerde çokça fazla oluyor. Hayata yeni girmesi gereken kişiler neden bu kadar erken yaşta tükenmişlik sendromuna girebiliyor? Bu kadar hızlı kararlar almasını oluşturan, arka planını besleyen unsurlar neler? Hepsi pedagojik sorun. Ben bir görsel kültür uzmanıyım, sanatçıyım, akademisyenim. Bu süreçler içerisinde sinema filmlerinden çizgi filmlere, animasyonlardan reklamlara tüm görsel, kültürel, endüstriyel unsurların hepsine temas edip, olayı çözümleme, yorumlama şansımız var. Bunu diğer insanlardan daha farklı kompoze edebiliyoruz. İlahiyatçı değilim ama deizm ve ateizmi materyallerle onlardan daha tesirli anlatabilirim. İlahiyat fakültelerine de sesleniyorum, görsel kültür üzerinden bunları dinleyin. İnanç, ölüm sorunlarını, intihar vakalarını, ekonomik sorunları, görsel, kültürel ve dünyayı algılama sorunlarını tartışmak lazım. Nihayetinde problem çok büyük. Biz bu vaka ile ilgili makale yazıyoruz, kitap da yazmaya çalışıyoruz. Çok önemli bir konu. Buna çok acil bir şekilde Milli Eğitim Bakanlığı’nın, Sağlık Bakanlığı’nın, Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Yükseköğretim Kurulu’nun bu konuya eğilmesi, bu konuda müfredat geliştirmesi, yerleştirme ve bunu davranışa dönüşmesi lazım, ülke açısından. Yoksa geleceğimizin geleceğini göremeden yok olmalarını sağlıyoruz, kendi ellerimizle."



Profesörden dikkat çeken çalışma: "Oyun, oyuncak, film, animasyon, reklam imgeleri ve moda unsurları bilinçaltına intiharı işliyor"

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Kayseri Başkan Çolakbayrakdar: "Kadim Erkilet’i kültür hazinesi olarak yeniden kazandırıyoruz" Kocasinan Belediyesi tarafından Erkilet Arabidin Projesi çerçevesinde restorasyonu tamamlanan Arabidin Mescidi, vatandaşların hizmetine sunuldu. Anadolu’nun köklü mirasını gün yüzüne çıkarmak için yürütülen ilk çalışmayı tamamladıklarını belirten Kocasinan Belediye Başkanı Ahmet Çolakbayrakdar, “Kadim Erkilet’i Kültür Hazinesi Olarak Yeniden Kazandırıyoruz. Erkilet kültür turizminin merkezi olacak!” dedi. İlçe genelinde tarihi ve kültürel mirasları aslına uygun şekilde restore ederek geleceğe aktarmak için çok yönlü yatırımlar yapan Başkan Çolakbayrakdar, Erkilet Arabidin Mescidi’ndeki restorasyon çalışmalarını tamamlayıp vatandaşların hizmetine sunduklarını söyledi. Erkilet bölgesindeki tarihi dokuyu gün yüzüne çıkarmak ve kültür turizmine kazandırmak için diğer çalışmaların da devam ettiğinin altını çizen Başkan Çolakbayrakdar; "Erkilet Mahallesi’nde kadim bir geçmişi olan Erkilet Arabidin bölgesini, yeniden bir kültür hazinesi olarak şehrimize kazandırabilmek için yoğun gayret ediyoruz. Özellikle Kadim Erkilet’i kendi doğal haliyle koruyarak, gün yüzüne çıkartacağız. Bu istikamette Arabidin Mescidi’ni, aslına uygun şekilde restore ederek yeniden günümüze kazandırdık. Erkilet Arabidin Mescidi, projemizin bir parçası olarak ayağa kalkmış ve hizmete girmiş oldu. Nihayetinde, bu bölgenin eski yaşanmışlığıyla, taş evleriyle, sokaklarıyla, kuru yapı sistemiyle bir mahalle olarak yeniden ayağa kaldırılması için çalışıyoruz. Tabii ki eski evlerin aynısı olması için projelendirme ve çalışmalar uzun bir süreci kapsıyor. İnşallah, aşama aşama Kadim Erkilet dokusunu yeniden şehrin kültür hazinesi olarak kazandırmış olacağız” ifadelerini kullandı. Başkan Çolakbayrakdar, sözlerini şu şekilde tamamladı; "Proje tamamlandığında, Anadolu’nun köklü mirasını yansıtan tarihimizi gün yüzüne çıkartarak, Kayserimiz ‘in değerine değer katacağız. Mahallemizi, çalışmalar sonunda kültür, sosyal ve sanat gibi her alanda cazibe ve turizm merkezi haline getireceğiz."
Adana TAYSEB 4.6 milyon metrekarelik alanıyla Türkiye’nin en büyük serbest bölgelerinden Toros Adana Yumurtalık Serbest Bölgesi İşletme Müdürü Yusuf Dinçsoy, Süveyş Kanalı’na, Orta Doğu, Akdeniz ve Kuzey Afrika pazarlarına yakın konumda olan Toros Adana Yumurtalık Serbest Bölgesi’nin 4.6 milyon metrekarelik alanıyla da Türkiye’nin en büyük serbest bölgelerinden biri olduğunu söyledi. Toros Adana Yumurtalık Serbest Bölgesi (TAYSEB) ev sahipliğinde Adana Sanayi Odası’nın katkılarıyla Oda ve Sanayi Kampüsü tanıtım toplantısı gerçekleştirildi. Toplantıda sanayicilere sanayi ve sicil işlemleri, yalın üretim, dijitalleşme, yeşil dönüşüm, enerji verimliliği, mesleki belgelendirme ve dış ticaret konularında sunulan destekler hakkında bilgi verildi. Toplantının açılış konuşmasını yapan TAYSEB İşletme Müdürü Yusuf Dinçsoy, Toros Adana Yumurtalık Serbest Bölgesi’nin sahip olduğu 4.6 milyon metrekarelik alanıyla Türkiye’nin en büyük serbest bölgelerinden biri olduğunu belirtti. Dinçsoy, “TAYSEB olarak, tüm altyapı hizmetlerini kullanıcıların parsellerine kadar ücretsiz sunuyoruz. Süveyş Kanalı’na, Orta Doğu, Akdeniz ve Kuzey Afrika pazarlarına yakın konumdayız. Adana Yumurtalık Serbest Bölgesi, 5 kilometrelik sahil şeridiyle Türkiye’nin en büyük serbest bölgelerinden biri konumunda. İskenderun Körfezi’nde, Adana ve Hatay illerinin birleşiminde yer alması ve küresel ölçekte önemli pazarlara yakınlığı, bölgemizi yatırımcılar için cazip hale getiriyor” dedi. Adana Sanayi Odası Genel Sekreteri Veli Oğuz ise, sanayicilere sunulan hizmetler hakkında bilgi verdi. Oğuz, “Adana Sanayi Odası olarak sanayicilerimize belgelendirme hizmetlerinin yanı sıra, yeni nesil eğitim ve danışmanlık hizmetleri sunuyoruz. Yalın üretim, enerji verimliliği, karbon ayak izi hesaplama, atık yönetimi ve dijital dönüşüm gibi konularda sanayicilerimize destek sağlıyoruz. Ayrıca mesleki belgelendirme ve dış ticaret danışmanlığı gibi geniş kapsamlı hizmetler sunmaktayız. Yeşil ve dijital dönüşüm sürecine hazırlıklı olmak ve bu süreci başarıyla tamamlamak adına tüm sanayicilerimizi Adana Sanayi Kampüsü’ne davet ediyoruz” ifadelerini kullandı. Oğuz, Adana Sanayi Odası’nın her zaman sanayicilere destek olmaya devam edeceğini ve iş birliğinin süreceğini belirtti. Açılış konuşmalarının ardından Adana Sanayi Odası ve Adana Sanayi Kampüsü’nün yürüttüğü sanayi ve sicil işlemleri, Yetkinlik ve Dijital Dönüşüm Merkezi (Model Fabrika), Sürdürülebilirlik Merkezi, Enerji Verimliliği Danışmanlık Merkezi, Mesleki Gelişim ve Belgelendirme Merkezi, Proje Geliştirme ve Dış Ticaret Merkezi’nin faaliyetleri detaylı sunumlarla anlatıldı. Toplantı soru-cevap bölümünün akabinde sona erdi.
Kütahya Murat Dağı’nda altın aramak isteyen şirketin bakanlığa açtığı davada karar çıktı Kütahya’nın Gediz ilçesindeki Murat Dağı’nda altın aramak isteyen maden şirketinin ÇED raporunun iptalinin durdurulmasına yönelik açtığı davada karar açıklandı. Şirketin açtığı davanın reddine karar verilirken, mahkeme ayrıca davacıya 88 bin 546,60 TL’lik yargılama masraflarını ödetme kararı verdi. Anadolu Export Maden Sanayi ve Ticaret A.Ş.’nin ’Yıldız Altın ve Gümüş Madeni Kapasite Artırımı ve Kırma Eleme Tesisi’ projesine ilişkin Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) süreciyle ilgili açılan dava sonuçlandı. Şirket, geçtiğimiz dönemde Çevre ve Şehircilik Bakanlığınca ÇED raporunun reddedilmesi üzerine Bakanlığa karşı dava açmıştı. 9 Ekim tarihinde görülen duruşma sonrası mahkeme, projenin insan sağlığı, orman ve bitki varlığı, hayvanlar, hava, termal ve kış turizmi ile yeraltı ve yüzey su kaynakları ile tarım açısından önem arz eden riskler barındırdığı ve bunlara zarar vereceği, zararın en az düzeye çekilmesi için teknolojinin gerektirdiği bütün tedbirlerin alınmadığı, oluşabilecek zararların ulusal ve uluslararası kabul edilebilir değerlerin altında olmadığı anlaşıldığından, davalı bakanlık tarafından tesis edilen dava konusu 17/10/2023 tarih ve 7669750 sayılı “Çevresel Etki Değerlendirmesi Olumsuz” kararında hukuka aykırılık bulunmadığı sonucuna ulaştı. Açıklanan nedenler üzerine şirketin açtığı davanın reddine karar verilirken, mahkeme ayrıca davacıya 88 bin 546,60 TL’lik yargılama masraflarını ödetme kararı verdi. Proje, Gedizlilerin ve çevre örgütlerinin uzun süredir tepki gösterdiği bir yatırım olarak dikkat çekiyordu.
Eskişehir Hobi bahçeleri ile ilgili yürütmeyi durdurma kararı Eskişehir Odunpazarı Belediyesi’nin Doğankaya Mahallesi 13844 ada, 33 parselde bulunan hobi bahçesi ile ilgili aldığı yıkım kararı, Sınırlı Sorumlu Yıldızvadi Gayrimenkul İşletme Kooperatifi’nin başvurusu üzerine Eskişehir 1. İdare Mahkemesi tarafından durduruldu. Kooperatifin itirazları arasında, 5403 Sayılı Kanun kapsamında daha önce yapıların eski haline getirilmesi için tanınan sürenin henüz dolmaması, buna rağmen yıkım işleminin başlatılmak istenmesi yer alıyordu. Mahkeme, davacının ileri sürdüğü fiili kullanım hakkı ve yıkımın etkilerinin kalıcı olacağı gerekçesiyle, savunma süreci tamamlanana kadar yürütmenin durdurulmasına karar verdi. Tarım arazilerinin izinsiz yapılaşmaya kurban gitmesine müsaade etmeyeceğiz Tarım arazilerinin korunması ve tarımsal üretimin devamlılığını sağlamak için gerekli önlemleri aldıklarını dile getiren Odunpazarı Belediye Başkanı Kurt, tarım arazilerinin izinsiz yapılaşmaya kurban gitmesine asla müsaade etmeyeceklerinin altını çizdi. Odunpazarı Belediyesi’nin bu konuda titizlikle çalışarak yasal düzenlemeler ışığında görevini yerine getirdiğini söyleyen Başkan Kurt, kent sakinlerinin mağduriyetini en aza indirmek amacıyla ilgili kurumlarla sürekli iş birliği içinde olduklarını ve yıkım sürecini en şeffaf şekilde yürüttüklerini vurguladı. "Kamu yararını gözetmeye devam edeceğiz" Bu süreçte vatandaşların mağdur edilmediğini, aksine yasalara uygun hareket edilerek kamu yararının korunduğunu ifade eden Başkan Kurt, “Daha öncede söylediğimiz gibi, vatandaşlarımızın haklarını her zaman koruduk ve korumaya devam edeceğiz. Ancak yasalara aykırı yapılaşmaların sürdürülemez olduğu gerçeği göz ardı edilemez. Bu doğrultuda, sorumluluk alanımızdaki tüm yapıları denetlemeye devam edeceğiz" dedi.
İstanbul Beyoğlu’nda ‘Franz Kafka 1883-1924’ sergisi sanatseverlerle buluştu Dünya edebiyatının önemli isimlerinden Franz Kafka’nın 100’üncü ölüm yıl dönümü nedeniyle hazırlanan ‘Franz Kafka 1883-1924” sergisi, Beyoğlu Belediyesi 6.Daire Sanat Galerisi’nde açıldı. Çek Cumhuriyeti İstanbul Başkonsolosluğu tarafından düzenlenen, “Franz Kafka 1883 - 1924” İllüstrasyon Sergisi Beyoğlu Belediyesi’nin ev sahipliğinde sanatseverlerle buluştu. Franz Kafka’nın 100. ölüm yıl dönümü nedeniyle Türkiye’de ilk kez düzenlenen sergi, 6.Daire Sanat Galerisi’nde açıldı. Sergide, sanatçı Renta Fukov’nın sanatseverleri Franz Kafka’nın yaşadığı döneme geri götüren, onun ilham dünyasını, hayal gücünü ve “Kafkaesk” atmosferini ortaya çıkaran 20 adet siyah- beyaz illüstrasyon eserine yer verildi. Serginin açılış törenine Beyoğlu Belediye Başkanı İnan Güney, Çekya İstanbul Başkonsolosu Olga Hajflerova, İsveç Krallığı İstanbul Başkonsolosu Johanna Strömquist, Hollanda Krallığı İstanbul Başkonsolosu Arjen Uijterlinde, Gürcistan İstanbul Başkonsolosu Aleksandre Jishkariani, Pakistan İstanbul Başkonsolosluğu Toplum İlişkilerinden Sorumlu Konsolos Uzeyir Ghumman, Belçika İstanbul Başkonsolosluğu Başkonsolos Yardımcısı Martin Duruisseau, Endonezya İstanbul Başkonsolosluğu Sosyal ve Kültürel İlişkiler Konsolosu Marisa Wiedha Christyanti, Endonezya İstanbul Başkonsolosluğu Sosyal ve Kültürel İlişkiler Ofisinden Wira Hadikusuma Maskardi, Kore Cumhuriyeti İstanbul Başkonsolosluğu’ndan Konsolos Kyungchan Park, Çekya İstanbul Başkonsolosluğu Başkonsolos Yardımcısı Rene Danek, Çekya İstanbul Başkonsolosluğu Başkonsolos Yardımcısı Asistanı Jakub Dluhosch, Çekya İstanbul Başkonsolosluğu Siyasi İşler ve Basın Sorumlusu Tolga Çevik ile sanatseverler katıldı. Franz Kafka’nın hayatını ve zamansız vefatını anlatan sergi, 30 Kasım’a kadar ziyaret edilebilecek. “Kafka’nın açtığı derin dünyayı Beyoğlu’na taşımak bizler için gurur verici” Serginin açılışında konuşan Beyoğlu Belediye Başkanı İnan Güney, “Bireyin toplum ve sistem içindeki yalnızlığını, yabancılaşmasını ve güçsüzlüğünü Franz Kafka kadar güçlü anlatan çok az yazar vardır. Onun gözlem gücü ve tasvir yeteneği, insanlık hallerini evrensel bir düzeyde ele alması bugün dahi hayranlık uyandırmaktadır. Eserlerinde hepimiz kendimizden bir parça buluyoruz. Kafka’nın eserleri sadece Çekya’nın değil tüm dünyanın mirasıdır. Bu eserler sadece edebi değil yönetim anlayışımızı ve toplumla kurduğumuz ilişkiyi de sorgulatıyor. Örneğin biz yöneticiler için Kafka’nın bürokrasi eleştirisi oldukça yol göstericidir. Bürokratik labirentlerde kaybolan insanların anlatısı bizleri daha iyi sistemler kurmaya zorlamaktadır. Kafka’nın keskin tespitlerinden sadece edebiyatseverlerin değil yöneticilerin de faydalanması insanlığı muhakkak daha da ileriye taşıyacaktır. Bir dünya yazarı ve düşünürü olan Kafka’nın açtığı bu derin dünyayı bu sergi ile Beyoğlu’na taşımak bizler için gurur verici olmuştur. Dünyanın giderek parçalandığı, kamplaştığı ve şiddetin tırmandığı bu günlerde insanlığın ortak evrensel değerleri üzerinde buluşmasının çok daha önemli olduğuna inanıyorum. Kafka’nın dünyasında yapacağınız bu yolculukta keyifli ve bol sorgulamalı anlar diliyorum” dedi. “Kafka’nın mirası çok etkileyicidir” Çekya İstanbul Başkonsolosu Olga Hajflerova ise, “Bu geleneksel sergi diğer önceki etkinliklerimize kıyasla daha az eğlenceli görülebilir ancak size Fransa Kral ve onun hayatı hakkında yeni bilgiler, ilham ve düşünce devri sunabileceğini düşünüyorum. Bu sergiyi, hemen hemen her gün Türkiye’de karşılaştığımız Kafka’ya olan güçlü talebi ve ilgiyi karşılamak için hazırladık. Kafka’nın mirası çok etkileyicidir. Yurt dışındaki insanlar, Kafka’nın kendi memleketindeki insanlardan bile daha fazla ona hayrandır. Franz Kafka’nın eserleri basit veya hafif değil, çok zengin ve derin olmakla birlikte zor varoluşsal konuları ortaya koyar. Bu nedenle bu sergiyi, burada ışık, hava ve umutla dolu bu güzel modern salonda düzenleme olanağına sahip olduğumuz için minnettarım” ifadelerini kullandı.