SAĞLIK
Keskin: "Aile Hekimliği daha verimli hale geldi" 29 Kasım 2024 Cuma - 18:29:32 Balıkesir İl Sağlık Müdürü Uzm. Dr. Serkan Kadir Keskin, 1 Kasım’da yürürlüğe giren yeni Aile Hekimliği Sözleşme ve Ödeme Yönetmeliği ile ilgili önemli açıklamalarda bulundu. Yeni düzenlemenin, birinci basamak sağlık hizmetlerinin daha işlevsel hale getirilmesini ve koruyucu sağlık hizmetlerinin geliştirilmesini hedeflediğini belirten Keskin, vatandaşlara daha kaliteli ve nitelikli sağlık hizmeti sunulacağını ifade etti. Yeni yönetmelik ile aile hekimlerine kayıtlı kişi sayısının 4 binden 3 bin 500’e düşürülmesi ile hekim başına düşen hasta sayısının azalacağına dikkat çeken Keskin, bunun sonucunda aile hekimlerinin vatandaşlara daha fazla zaman ayırabileceğini ve sağlık hizmetlerinin daha etkin şekilde sunulacağını belirtti. Ayrıca, kronik hastalıklar ve kanserlere yönelik tarama ve izlemlerin daha etkin bir şekilde yapılmasının teşvik edileceğini söyledi. Aile Hekimlerinin Rolü Artacak Keskin, yeni yönetmelik ile birlikte, vatandaşların yılda en az iki kez aile hekimlerine başvurmasının beklendiğini ve böylece sağlık sisteminin yükünün doğru şekilde dağılmasının amaçlandığını belirtti. Aile hekimlerinin sağlık sisteminin "ilk kapısı" olacağına dikkat çeken Keskin, aile hekimlerinin vatandaşların sağlığını yakından takip ederek, sağlık hizmetlerine kolay erişim sağlayacağını ifade etti. Koruyucu Sağlık Hizmetleri Güçlendirilecek Yönetmelikteki değişikliklerin anne ve çocuklara yönelik koruyucu sağlık hizmetlerini daha etkin hale getireceğini belirten Keskin, gebe-lohusa izlemleri, aşılama programları, okul sağlığı izlemleri gibi hizmetlerin daha kapsamlı bir şekilde sunulacağını söyledi. Ayrıca, aile hekimlerinin, bireylerin yaşam boyu sağlığını izleyerek, onlara sürekli ve ulaşılabilir sağlık hizmeti sunmalarının sağlanacağı ifade edildi. Akılcı İlaç Kullanımı Teşvik Edilecek Keskin, Türkiye’de antibiyotik kullanımının OECD ortalamasının 2,5 katı olduğunu belirterek, gereksiz ilaç kullanımının sağlık açısından ciddi bir sorun teşkil ettiğine dikkat çekti. Yeni yönetmelikte, aile hekimlerinin tanı ve tedavilerine müdahale edilmeden, akılcı ilaç kullanımının teşvik edileceğini belirten Keskin, aile hekimlerinin ilaç yazma özgürlüğünün devam edeceğini ancak akılcı ilaç kullanımının ön planda tutulacağını ifade etti. Halk Sağlığı İçin Tarama ve Muayene Önerisi Yeni yönetmelik ile toplumun hastalık yüküne göre hizmet planlaması yapılacağını vurgulayan Keskin, özellikle kronik hastalıkların ve 65 yaş üstü hastaların takibinin etkin bir şekilde yapılmasının halk sağlığını koruyacağını belirtti. Vatandaşların aile sağlık merkezlerinde düzenli olarak tarama ve muayenelerini yaptırmalarının önemini vurgulayan Keskin, sağlıklı yaşam tavsiyelerine uymanın büyük fayda sağlayacağını söyledi. Keskin, aile hekimleri ve vatandaşlar için büyük önem taşıyan bu yönetmeliğin uygulama aşamasını titizlikle takip edeceklerini belirterek, Aile Hekimliği Sistemi temelinde birinci basamak sağlık hizmetlerinin daha etkin bir şekilde sunulmaya devam edileceğini ifade etti.
29 Kasım 2024 Cuma - 15:50 ERÜ Hastanelerinde, “Sizce Tıbbi Hata Var mı? Olgu Örnekleriyle” Konulu Konferans Erciyes Üniversitesi (ERÜ) Tıp Fakültesi Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Anabilim Dalı tarafından düzenlenen “Sizce Tıbbi Hata Var mı? Olgu Örnekleriyle” konulu konferans düzenlendi. Gevher Nesibe Hastanesi Başhekimlik Toplantı Salonunda düzenlenen konferansa davetli olarak Üsküdar Üniversitesi Tıp Fakültesi Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Anabilim Dalı Öğretim Üyesi ve Adli Tıp Kurumu Başkanlığı Uzman Bilir Kişi Prof. Dr. Halil Koyuncu sunumuyla “Sizce Tıbbi Hata Var mı? Olgu Örnekleriyle” konulu konferans verildi. Konferansa Tıp Fakültesi öğretim üyeleri ile araştırma görevlileri katıldı. ERÜ Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. İsa Cüce’nin giriş konuşmalarının ardından, Prof. Dr. Halil Koyuncu’nun sunumuna geçildi. Prof. Dr. Halil Koyuncu, Tıbbi hataların neler olabileceğine değinerek; hekimin hastaya müdahalesi, hastada meydana gelen zarar, hastada meydana gelen zararda hekimin hata-kusuru, yetersiz tetkik, aydınlatma-bilgilendirme ve yönlendirme ile konsültasyon eksiklikleri, kayıtların düzgün olmaması ile zarar ve kusurlu eylem arasındaki illiyet bağı hakkında bilgiler verdi. Tıbbi uygulamada tarafların kimler olduğunu, tarafların özelliklerini, tıbbi uygulama hatası (malpraktis) ile sonuçları hakkında bilgi veren Prof. Dr. Halil Koyuncu, tıbbi uygulama hatalarının en çok hangi uzmanlık alanlarında dağıldığını, sağlık çalışanlarının kusur nedenlerinin dağılımları ile tıbbi hataların diğer hastalık ölümlerindeki sıralamalarına da değindi. Prof. Dr. Halil Koyuncu, son söz olarak; hekimin öncelikle hastaya zarar vermeden, tıbbi müdahale süreçlerini iyi yönetmesi, yapılan her müdahalenin hukuka ve tıbba uygun olması, her yazılanın yapılması her yapılanın da yazılması, akıl almaktan kaçınılmaması gerektiği ile görev, yetki ve sorumlulukların bilincinde olunması gerektiğini söyledi.
29 Kasım 2024 Cuma - 15:29 Van’da gebe okulunda anne adaylarına eğitim Van Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Sağlık Bakanlığı tarafından başlatılan “Normal Doğumu Teşvik” programı kapsamında açılan gebe okulunda anne adaylarına yönelik eğitimler düzenliyor. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın eşi Emine Erdoğan’ın öncülüğünde yürütülen proje çerçevesinde gebelik süreci, doğum ve lohusalık dönemi hakkında bilgi sahibi olmak isteyen anne adayları, hastanede verilen eğitimlere yoğun ilgi gösteriyor. Gebe okulu, uzman doktorlar ve eğitim hemşireleri eşliğinde anne adaylarına sağlıklı bir gebelik süreci geçirmeleri için ihtiyaç duydukları bilgileri sunuyor. Eğitimlerde ayrıca normal doğumun avantajları ve önemi vurgulanıyor. Konuya ilişkin konuşan Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op. Dr. Mert Cenker Güney, normal doğumun anne ve bebek sağlığı açısından birçok avantaj sunduğunu belirtti. Dr. Güney, “Bizim için gebelerin takibinde doğum şekli açısından önemli olan anne ve bebek sağlığı açısından hızlı iyileşmeyi sağlayan ve anne bebek arasındaki bağı güçlendiren doğum şekli normal doğumdur. Elbette her gebenin durumuna göre değişebilmektedir. Öncesinde herhangi bir operasyon olup olmamasına veya annenin riskli gebelik durumlarına bağlı olarak doğum şekli değişebilmektedir. Ancak şartlar mümkünse ve herhangi bir engel yoksa biz doktorların anne bebek sağlığı için öncelikli olarak olmasını istediğimiz ve desteklediğimiz yöntem vajinal doğum olarak gerçekleşmektedir” dedi. Sezaryen doğumun zorunlu durumlarda tercih edildiğini, normal doğumun ise bebekte akciğer gelişimini desteklediğini dile getiren Güney, “Normal doğumda akciğer motivasyonu gelişmiş bir bebek, anne kanalından belli bir strese girerek çıkabiliyor ve böylece yeni doğan yatış oranında azalma görülebiliyor. Bunun dışında normal doğum yapan bir anne, 24 saat içerisinde taburcu edilebiliyor. Sezaryen doğumda bu oran 48 saate çıkabiliyor. Bireyin sezaryen olması gereken durumlar da olabiliyor. Örneğin preeklampsi dediğimiz halk arasında ‘gebelik zehirlenmesi’ diye bilinen durumlarda veya bebeğin ters geldiği, ikiz gebelik gibi durumlarda sezaryen yapma ihtimalimiz annenin sağlığı ve bebeğin de hayatını tehlikeye atmamak adına daha önemli. Ancak normal doğumda şartlar elverişli ise, bebek çok büyük değilse, annenin herhangi bir ek hastalığı yoksa, sıkıntı oluşturabilecek bir süreç değilse, bebeğin doğumhanedeki takibi normal bir seyirde devam edebiliyorsa bizim önerdiğimiz doğum şekli normal doğum oluyor” diye konuştu.
İranlı meme kanseri hastası İzmir’de sağlığına kavuştu
06 Kasım 2024 Çarşamba - 10:27 İranlı meme kanseri hastası İzmir’de sağlığına kavuştu İran’da meme kanseri teşhisi konan Fatemeh Ashrafı Najafabad, kuzeninin de tavsiyesiyle Türkiye’ye gelerek tedavisini İzmir’de sürdürdü. Akıllı ilaç tedavisiyle sağlığına kavuşan ve artık İzmir’de yaşamaya başlayan Najafabad, “Şifayı nerede bulursan orası senin vatanındır. Türkiye de bana ikinci vatan oldu” dedi. İran’ın Urmiye şehrinde yaşayan 49 yaşındaki Fatemeh Ashrafı Najafabad, 3 yıl önce kendisini elle muayene ederken göğsünde bir kitle hissetti. Bunun üzerine Tahran’da bir hastaneye başvuran Najafabad’a yapılan tetkiklerde, sağ memesinde kitle olduğu tespit edildi ve meme kanseri teşhisi konuldu. 3 çocuk annesi Najafabad o süreçte önce 1 yıl boyunca kemoterapi, ardından da ışın tedavisi gördü. Bir yıllık tedavi süreci sonrası talihsiz kadın, yapılan check up’ta bu sefer kanserin akciğer metastazı yaptığını öğrendi. Avrupa yerine Türkiye’yi tercih etti Metastaz fazlalaşınca pozitron emisyon tomografisi (PET-CT) çekilen ve kanserin beyin metastazı yaptığı tespit edilen Najafabad’ın 2 yılın sonunda gözleri görmemeye başladı. Hastalığına çare arayan kadına doktorlar tarafından akıllı ilaç tedavisi önerildi ve ‘ilaç tedavisine başladığı taktirde 4 ile 6 ay daha fazla yaşayabileceği’ söylendi. Tedavi süreci için çeşitli Avrupa ülkelerinde hastane aramaya başlayan Najafabad, kuzeni Morteza Jahanbakhsh Hesar’ın önerisi ve Türkiye’nin sağlık sistemine güvenmesi sonucu eşi Mohammed Najafabad ile birlikte 8 ay önce İzmir’e gelmeye karar verdi. Najafabad burada, Acıbadem Kent Onkoloji Merkezi’ne başvurdu ve Tıbbi Onkoloji Uzmanı Doç. Dr. Gürbüz Görümlü’nün takibine girdi. 14 seans ışık tedavisi ve ardından kemoterapi tedavisi aldı. Tedavisi başarıyla tamamlandıktan sonra İzmir’de yaşamaya başlayan ve kontrollerini aksatmadan sürdüren Fatemeh Ashrafı Najafabad, “Şifayı nerede bulursan orası senin vatanındır. Türkiye de bana ikinci vatan oldu” diye konuştu. “Çok zor günler geçirdim” Hastalık sürecini anlatan Fatemeh Ashrafı Najafabad, “Meme kanseri olduğumu öğrendim. Urmiye’den Tahrana gittim ve ameliyat oldum. Daha sonra 7 ay tedavi gördüm. Doktorlar, kanserin akciğerime sıçradığını söyledi. Onun için de tedavi gördüm. İlerleyen süreçte gözlerim görmemeye başladı. Tedavi için Türkiye’ye gelmeye karar verdik. Uçak bulamayınca bir taksi tuttuk ve yaklaşık 25 saatlik yolculuğun ardından İzmir’e ulaştık. Burada çok zor günler geçirdim. Tedavimi sürdürdüm ve sağlığıma kavuştum. Şu an daha iyiyim. Kuzenime ve doktoruma minnettarım. Bana çok yardımcı oldular” ifadelerini kullandı. “Türkiye’yi tavsiye ettim” Hollanda’da yaşayan kuzeni Morteza Jahanbakhsh Hesar ise ilacı tedarik etmek için Avrupa ülkelerinde araştırmalara başladığını belirtti. Sözlerini sürdüren Hesar, şunları kaydetti: “En son Türkiye’ye gelmeye karar verdik. Benim de İzmir’de sağlık alanında geçmişim var. O yüzden direkt Türkiye’yi tavsiye ettim. Kuzenim ve eşi taksiyle İran’dan İzmir’e geldi. Biz de annemle birlikte hastaneye giderek işlemleri başlattık. Gelir gelmez hemen hastaneye yatırdılar ve bir sürü tahlil yaptılar. Sonra akıllı ilaçlarla tedavi süreci başladı.” “Akıllı ilacın uygun olduğuna karar verdik” Tedavi sürecine dair bilgiler aktaran Doç. Dr. Gürbüz Görümlü de “Hastamız dördüncü evre beyin ve akciğer metastazlı bir hasta. Meme kanseri sonucu beyin ve akciğerlerinde yaygın hastalığıyla bize başvurdu. Yurt dışında tedavisi bugüne kadar devam etmiş. Orada tedavi seçeneklerinin tükendiği ile ilgili bilgi verilmesi ve ulaşamadıkları bir ilaçtan bahsedilmesi üzerine, ikinci görüş almak üzere bize başvurdular. Biz de tetkiklerini yaptık. Hastamızın meme kanserinin son derece agresif türüne sahip olduğunu, tedavi seçeneklerini birkaç basamak olarak kullandığını ve hastalığın son derece ileri bir aşamaya geldiğini gördük. Hasta, solunum yetmezliği tablosuna yakın bir tabloda gittiği akciğer şikayetleriyle bize başvurmuştu. Beyin metastazına bağlı görme problemleri ve ayakta duramaz bir pozisyondaydı. Yaptığımız genetik test ve incelemelerden sonra bu hastada, yakın dönemde kullanıma giren akıllı ilaç ve kemoterapinin bir araya getirilmesiyle oluşan yüksek teknoloji ürünü yeni bir ilacın uygun seçenek olduğuna karar verdik. İlacın getirtilmesini takiben tedaviye başladık ve hastamız şu an son derece iyi. İlk uygulamanın ardından üç hafta içerisinde klinik şikayetlerinde düzelmeyi gözlemledik. Şu anda aktif bir şekilde tedaviye devam ediyoruz. Son kontrollerinde akciğer, radyolojik ve klinik şikayetlerinde de belirgin rahatlama olduğunu gördük. Beyin metastazlarında da yapılmış bir tedaviyle gerileme olduğunu keşfettik” şeklinde konuştu. “Hastamız aktif hayatına devam edebilir” Bundan sonraki süreçte hastanın doktoru ile yakın ilişkisine devam etmesini, düzenli tedavi ve takiplerini sürdürmesini öneren Görümlü, “Bu tedaviler bazı hasta grubunda son derece etkili, uzun dönem faydalar sağlayabilmekte. Hastamız, aktif hayatına devam edebilir pozisyona geldi. Umarım bundan sonra bu tedaviyi güzel bir şekilde devam ettirebilecek” diye vurguladı.
İranlı meme kanseri hastası İzmir’de sağlığına kavuştu
06 Kasım 2024 Çarşamba - 10:19 İranlı meme kanseri hastası İzmir’de sağlığına kavuştu İran’da ‘beyin ve akciğer metastazı yapmış dördündü evde meme kanseri’ teşhisi alan Fatemeh Ashrafı Najafabad, kuzeninin de tavsiyesiyle Türkiye’ye gelerek tedavisini İzmir’de sürdürmeyi tercih etti. Akıllı ilaç tedavisiyle sağlığına kavuşan ve artık İzmir’de yaşamaya başlayan Najafabad, “Şifayı nerede bulursan orası senin vatanındır. Türkiye de bana ikinci vatan oldu” dedi. İran’ın Urmiye şehrinde yaşayan 49 yaşındaki Fatemeh Ashrafı Najafabad, 3 yıl önce kendisini elle muayene ederken göğsünde bir kitle hissetti. Bunun üzerine Tahran’da bir hastaneye başvuran Najafabad’a yapılan tetkikler sonucu, sağ memesinde kitle olduğu tespit edildi ve meme kanseri teşhisi konuldu. 3 çocuk annesi Najafabad o süreçte önce 1 yıl boyunca kemoterapi, ardından da ışın tedavisi gördü. Geçen 1 yılın ardından kontroller için tekrar hastanenin yolunu tuttu. Talihsiz kadın, orada yapılan check up’ta bu sefer kanserin akciğer metastazı yaptığını öğrendi. Avrupa yerine Türkiye’yi tercih etti Metastaz fazlalaşınca Pozitron Emisyon Tomografisi (PET-CT) çekilen ve kanserin beyin metastazı yaptığı tespit edilen Najafabad’ın 2 yılın sonunda gözleri görmemeye başladı. Hastalığına çare arayan kadına doktorlar tarafından akıllı ilaç tedavisi önerildi ve ‘ilaç tedavisine başladığı taktirde 4 ile 6 ay daha fazla yaşayabileceği’ söylendi. Tedavi süreci için çeşitli Avrupa ülkelerinde hastane aramaya başlayan Najafabad, kuzeni Morteza Jahanbakhsh Hesar’ın önerisi ve Türkiye’nin sağlık sistemine güvenmesi sonucu eşi Mohammed Najafabad ile birlikte 8 ay önce İzmir’e gelmeye karar verdi. Najafabad burada, Acıbadem Kent Onkoloji Merkezi’ne başvurdu ve Tıbbi Onkoloji Uzmanı Doç. Dr. Gürbüz Görümlü’nün takibine girdi. 14 seans ışık tedavisi ve ardından kemoterapi tedavisi aldı. Tedavisi başarıyla tamamlandıktan sonra İzmir’de yaşamaya başlayan ve kontrollerini aksatmadan sürdüren Fatemeh Ashrafı Najafabad, “Şifayı nerede bulursan orası senin vatanındır. Türkiye de bana ikinci vatan oldu” diye konuştu. “Çok zor günler geçirdim” Hastalık sürecini anlatan Fatemeh Ashrafı Najafabad, “Meme kanseri olduğumu öğrendim. Urmiye’den Tahrana gittim ve ameliyat oldum. Daha sonra 7 ay tedavi gördüm. Doktorlar, kanserin akciğerime sıçradığını söyledi. Onun için de tedavi gördüm. İlerleyen süreçte gözlerim görmemeye başladı. Tedavi için Türkiye’ye gelmeye karar verdik. Uçak bulamayınca bir taksi tuttuk ve yaklaşık 25 saatlik yolculuğun ardından İzmir’e ulaştık. Burada çok zor günler geçirdim. Tedavimi sürdürdüm ve sağlığıma kavuştum. Şu an daha iyiyim. Kuzenime ve doktoruma minnettarım. Bana çok yardımcı oldular” ifadelerini kullandı. “Türkiye’yi tavsiye ettim” Hollanda’da yaşayan kuzeni Morteza Jahanbakhsh Hesar ise ilacı tedarik etmek için Avrupa ülkelerinde araştırmalara başladığını belirtti. Sözlerini sürdüren Hesar, şunları kaydetti: “En son Türkiye’ye gelmeye karar verdik. Benim de İzmir’de sağlık alanında geçmişim var. O yüzden direkt Türkiye’yi tavsiye ettim. Kuzenim ve eşi taksiyle İran’dan İzmir’e geldi. Biz de annemle birlikte hastaneye giderek işlemleri başlattık. Gelir gelmez hemen hastaneye yatırdılar ve bir sürü tahlil yaptılar. Sonra akıllı ilaçlarla tedavi süreci başladı.” “Akıllı ilacın uygun olduğuna karar verdik” Tedavi sürecine dair bilgiler aktaran Doç. Dr. Gürbüz Görümlü de “Hastamız dördüncü evre beyin ve akciğer metastazlı bir hasta. Meme kanseri sonucu beyin ve akciğerlerinde yaygın hastalığıyla bize başvurdu. Yurt dışında tedavisi bugüne kadar devam etmiş. Orada tedavi seçeneklerinin tükendiği ile ilgili bilgi verilmesi ve ulaşamadıkları bir ilaçtan bahsedilmesi üzerine, ikinci görüş almak üzere bize başvurdular. Biz de tetkiklerini yaptık. Hastamızın meme kanserinin son derece agresif türüne sahip olduğunu, tedavi seçeneklerini birkaç basamak olarak kullandığını ve hastalığın son derece ileri bir aşamaya geldiğini gördük. Hasta, solunum yetmezliği tablosuna yakın bir tabloda gittiği akciğer şikayetleriyle bize başvurmuştu. Beyin metastazına bağlı görme problemleri ve ayakta duramaz bir pozisyondaydı. Yaptığımız genetik test ve incelemelerden sonra bu hastada, yakın dönemde kullanıma giren akıllı ilaç ve kemoterapinin bir araya getirilmesiyle oluşan yüksek teknoloji ürünü yeni bir ilacın uygun seçenek olduğuna karar verdik. İlacın getirtilmesini takiben tedaviye başladık ve hastamız şu an son derece iyi. İlk uygulamanın ardından üç hafta içerisinde klinik şikayetlerinde düzelmeyi gözlemledik. Şu anda aktif bir şekilde tedaviye devam ediyoruz. Son kontrollerinde akciğer, radyolojik ve klinik şikayetlerinde de belirgin rahatlama olduğunu gördük. Beyin metastazlarında da yapılmış bir tedaviyle gerileme olduğunu keşfettik” şeklinde konuştu. “Hastamız aktif hayatına devam edebilir” Bundan sonraki süreçte hastanın doktoru ile yakın ilişkisine devam etmesini, düzenli tedavi ve takiplerini sürdürmesini öneren Görümlü, “Bu tedaviler bazı hasta grubunda son derece etkili, uzun dönem faydalar sağlayabilmekte. Hastamız, aktif hayatına devam edebilir pozisyona geldi. Umarım bundan sonra bu tedaviyi güzel bir şekilde devam ettirebilecek” diye vurguladı.
“Unutkanlık ve hafıza sorunlarının ardında B12 vitamini eksikliği olabilir”
06 Kasım 2024 Çarşamba - 10:03 “Unutkanlık ve hafıza sorunlarının ardında B12 vitamini eksikliği olabilir” B12 vitamininin kırmızı kan hücrelerinin üretimini destekleyerek anemi riskini azalttığını belirten İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Mehmet Sarıaydın, “Yorgunluk, halsizlik, enerji düşüklüğü, unutkanlık, hafıza sorunları, konsantrasyon bozukluğu, karıncalanma ve uyuşma gibi sinir sistemi bozuklukları, baş dönmesi, nefes darlığı, soluk cilt, anemi, dilde şişme veya ağrı, depresyon, ruh hali değişiklikleri gibi belirtiler B12 vitamini eksikliği işareti olabilir” dedi. Kobalamin adıyla da bilinen B12 vitamininin, suda çözünen ve vücudun normal sinir sistemi fonksiyonu ile kan hücrelerinin üretimi için gerekli bir vitamin olduğunu ifade eden VM Medical Park Pendik Hastanesi’nden İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Mehmet Sarıaydın, DNA sentezinde de önemli bir rol oynayan B12 hakkında bilgilendirmede bulundu. “B12 vitaminin faydaları” B12 vitamininin vücutta birçok faydası olduğunu dile getiren Uzm. Dr. Sarıaydın, “B12 vitamini, kırmızı kan hücrelerinin üretimini destekler, bu da anemi riskini azaltır. Ayrıca beyin fonksiyonlarını destekler ve sinir sisteminin düzgün çalışmasına yardımcı olur. Bunun dışında DNA ve RNA sentezine katkı sağlar. Enerji üretimine destek olarak yorgunluk ve halsizliği önler. Metabolizma üzerinde olumlu etkiler sağlar” şeklinde konuştu. “Yorgunluk, hafıza sorunları ve baş dönmesine dikkat” Uzm. Dr. Sarıaydın, B12 vitamini eksikliğinde vücutta şu belirtilerin görülebileceğini söyledi: “Yorgunluk, halsizlik, enerji düşüklüğü. Unutkanlık, hafıza sorunları. Konsantrasyon bozukluğu. Karıncalanma ve uyuşma gibi sinir sistemi bozuklukları. Baş dönmesi, nefes darlığı. Soluk cilt ve anemi. Dilde şişme veya ağrı. Depresyon, ruh hali değişiklikleri.” “B12 vitamini eksikliğine iyi gelen besinler” B12 vitamininin kırmızı et, tavuk, balık, yumurta, süt ve süt ürünleri (peynir, yoğurt), organ etleri (karaciğer, böbrek) ve zenginleştirilmiş kahvaltı gevreklerinde bulunduğunu söyleyen Uzm. Dr. Sarıaydın, B12 vitamini eksikliğine iyi gelen besinleri ise şöyle sıraladı: “Kırmızı et, sakatat. Balık (somon, sardalya). Yumurta. Süt, yoğurt, peynir. B12 ile zenginleştirilmiş gıdalar (tahıllar, bitkisel sütler).” B12 Vitamini eksikliğinde bazı hastalıkların görülebildiğini vurgulayan Uzm. Dr. Sarıaydın, bunlar arasında pernisiyöz anemi, sinir sistemi hastalıkları (nöropati), bellek kaybı ve bilişsel bozukluklar, depresyon, demans ve cilt problemlerinin başta geldiğini belirtti. “Yaşlılar ve vejetaryenler risk grubunda” Bazı kişilerin özellikle B12 vitamini eksikliği için risk grubunda olduğunun altını çizen Uzm. Dr. Sarıaydın, “Vegan ve vejetaryen diyet uygulayanlar (hayvansal kaynaklı gıdalar tüketmedikleri için), yaşlılar (B12 emilimi yaşla birlikte azalır), kronik mide-bağırsak hastalığı olanlar (örn. Crohn hastalığı, çölyak), mide ameliyatı geçirenler, uzun süreli proton pompa inhibitörü (PPİ) veya antiasit kullanımı olanlar ve alkol bağımlılığı olanların bu konuda dikkatli olması gerekir” ifadelerini kullandı. “Et, süt ürünleri ve yumurta tüketimi artırılmalı” Uzm. Dr. Sarıaydın, B12 vitamini eksikliğinin nasıl giderilebileceği hakkında ise şu önerilerde bulundu: “Diyetle yeterli B12 alımı sağlanmalı. Özellikle et, süt ürünleri ve yumurta tüketimi artırılmalı. B12 vitamini takviyeleri (tablet, dilaltı formu, enjeksiyon) doktor önerisiyle kullanılabilir. Veganlar için B12 ile zenginleştirilmiş bitkisel gıdalar ve takviyeler önerilebilir.” “Ek takviyeler doktor onayı olmadan kullanılmamalı” Ek takviyeler kullanılırken dikkat edilmesi gerekenlerin de olduğunu sözlerine ekleyen Uzm. Dr. Sarıaydın, “Doktor tavsiyesi olmadan aşırı dozda B12 takviyesi kullanılmamalıdır. B12 eksikliği ciddi bir sorun olduğunda, düzenli kan testleri ile düzeyler takip edilmelidir. Diğer ilaçlarla etkileşim riski olup olmadığı kontrol edilmelidir. Emilim sorunları olan hastalar (örn. mide-bağırsak hastalıkları olanlar) takviyeleri doğru formda (enjeksiyon gibi) almalıdır” diyerek açıklamalarını sonlandırdı.
Diyarbakır’da özel hastanede hemşirelerin uyuması sonucu ‘bebeğin öldüğü’ iddiası
06 Kasım 2024 Çarşamba - 09:55 Diyarbakır’da özel hastanede hemşirelerin uyuması sonucu ‘bebeğin öldüğü’ iddiası Diyarbakır’da özel bir hastanenin yenidoğan yoğun bakım bölümünde hemşirelerin uyuması ve ihmali sonucu ikiz bebeklerden birinin hayatını kaybettiği iddia edildi. 24 Ağustos 2021 yılında K.A., erken doğum nedeniyle gittiği Memorial Diyarbakır Hastanesi’nde ikiz bebek dünyaya getirdi. Yenidoğan yoğun bakım bölümünde kuvöze alınan ikizlerden erkek çocuk E.A.A., aynı yıl 5 Ekim’de hayatını kaybetti. E.A.A’nın ölümü, doğal ölüm olarak ailesine iletildi. 14 Ekim’de ikiz bebeklerinden kızını ziyarete giden baba E.A, burada çalışan hasta bakıcının kendisine çocuğunun ölümünün doğal ölüm olmadığını ve hemşirelerin ihmali sonucu öldüğünü, bu ihmalleri kayıt altına aldığını söylemesi üzerine savcılığa suç duyurusunda bulunarak, avukatına da vekalet verdi. Ölüm sebebinin belirlenmesi için 18 Ekim’de otopsi işlemi gerçekleştirilerek, dosya Adana, İstanbul ve Diyarbakır Adli Tıp Birimlerine gönderildi. 8. Adli Tıp İhtisas Kurulu tarafından hazırlanan mütalaa dün sonuçlanarak, kararın mahkeme tarafından verilmesinin uygun görüldüğü belirtildi. Avukat Muhammet Tanrıkulu, müvekkilinin eşinin yıllar boyunca hamile kalmak için uğraştığını, en son tüp bebek tedavisi ile uzun süre sonra gebelik gerçekleştiğini söyledi. 24 Ağustos 2021 tarihinde erken doğumun ardından iki bebeğin kuvöze alındığını söyleyen Tanrıkulu, kuvözdeyken kız bebeğin durumunun daha kötü, erkek bebeğin daha canlı olduğunu aktardı. Tanrıkulu, “4 Ekim tarihinde müvekkil aranıyor, ‘Çocuğunuz şu anda krize girdi, can çekişiyor’ şeklinde bilgi veriliyor. 5 Ekim tarihinde de vefat ediyor. Müvekkilimiz kız çocuğunun vefat ettiğini zannediyor, halbuki oğlu olduğunu öğreniyor. Doğal ölüm olarak kendisine bilgi verildiği için defnediyorlar. Kız çocuğu hala hastanede kalmaya devam ediyor. 14 Ekim’de kızını ziyaret etmeye gittiği zaman hastane çıkışında bir hasta bakıcı kendisinin arabasına gelip köşede görüşmek istediğini söylüyor. Müvekkilim araçtan inip görüştüğünde ‘Senin oğlun doğal ölüm şeklinde vefat etmedi, orada hemşireler uyuyorlardı. Senin çocuğun kusmuğunda boğularak vefat etti’ şeklinde bilgi veriyor. Bunun ardından müvekkilim savcılığa başvurdu, ertesi gün biz de vekaletnameyi alarak dosyayı takibe başladık” dedi. Otopsi talep ettiklerini ifade eden Tanrıkulu, şöyle konuştu: “Mezar açıldı, ayın 18’inde otopsi işlemi gerçekleştirildi. Dosyamız Adana, İstanbul ve Diyarbakır Adli Tıp Birimlerine gönderildi ölüm sebebinin tespit edilebilmesi açısından. O arada da söz konusu sorumlu hemşireler ve doktorlar da ifadeye çağrıldı. Hemşirelerden 3 tanesi ve doktorlar ölümün doğal ölüm olduğunu söylemesine rağmen başka bir hemşire gelerek yoğun bakım ünitesinde iki tane hemşirenin uyuduğunu gördüğünü, bunun ardından yoğun bakım ünitesine baktığında bebeğin morarmış bir halde olduğunu gördüğünü ve hemşireleri uyandırdığını, yapılan müdahalelere rağmen bebeğin kurtarılamadığını beyan etti.” “Bölge İdare Mahkemesi itirazımızı kabul ederek sorumlu 2 doktoru da soruşturmaya dahil etti” Bu olay üzerine savcılığın dosyayı daha da ilerlettiğini söyleyen Tanrıkulu, “Yalnız değişen bir kanun maddesi sebebiyle özel hastane hekimleri açısından da artık Sağlık Bakanlığından soruşturma izni alınması gerektiğinden dosyamız önce Sağlık Bakanlığına gitti. Bakanlık, 3 tane hemşire hakkında soruşturma izni vermesine rağmen sorumlu 2 tane doktor hakkında soruşturma izni vermedi. Biz de bunun ardından Ankara Bölge Daire Mahkemesine itirazda bulunduk. Bölge İdare Mahkemesi itirazımızı kabul ederek, sorumlu 2 doktoru da soruşturmaya dahil etti. Şu anda dosyamız 2024 Mayıs ayından beri adli tıpta beklemektedir. Müvekkilimizi uyaran hasta bakıcı, daha sonradan müvekkilimize söz konusu olayla ilgili uzun süredir görüntü kaydı aldığını belirtti ve görüntüleri müvekkilimize verdi. Söz konusu görüntülerde yoğun bakım ünitesinde hemşirelerin uyuduğu, ’Tiktok’ çekerek dans ettiği, tek kuvözde 3 bebeğin bulunduğu, bebeklerin kanlı şekilde kuvözlerde bekletildiği, satürasyon seviyelerinin 90 yerine 70’e düşürüldüğü, bu şekilde daha geç alarm vererek hemşireleri rahatsız etmemesinin sağlandığı, uyarıları vermesine rağmen uyumaya devam edildiği görüntülerde anlaşılmaktadır” diye konuştu. “Hastane burada yaklaşık 18 hemşire eksik çalıştırmakta” İtirazı yaparken bu hususa değindiklerini dile getiren Tanrıkulu, “20 Temmuz 2011 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanan yoğun bakım ünitelerine ilişkin tebliğde bebek kuvözleri açısından her iki kuvöze bir hemşire düşmesi gerektiği söylenmektedir. Bizim olayımızda söz konusu hastanede 45 kuvöz olduğunu bilmekteyiz. Verilen ifadelerde de sadece iki tane hemşirenin orada bulunduğu söyleniyor. Hastane burada yaklaşık 18 hemşire eksik çalıştırmakta. Aynı zamanda kuvözlerin içerisinde 2-3 bebek koyarak, 45 sayısının bile üstüne çıktığı görülmektedir” şeklinde konuştu. “Savcılık dosyasında hastane evrakları getirildikten sonra doktorların epikriz raporunda müvekkilimizin bebeğinin zaten hareket etmediği, tepişiz olduğu, bu sebeple doğal ölüm gerçekleştirildiği yazılmış” diyen Tanrıkulu, “Yalnız, elimizdeki videolarda müvekkilimizin vefat eden bebeğinin vefattan bir gün önce hareketli olduğu zaten kanıtlandı. Vefat ettikten sonra nefesi durarak vefat ettiği söylenmesine rağmen röntgen çekilmiş. Bu röntgeni de alıp dosyamıza sunduk. Anladığımız kadarıyla hastane yönetimi ve doktorlar toplu halde bu tür ölümleri gizlemek için her türlü çabayı sarf etmişler. Otopsi ön raporunda bebeğin vefatından sonra batın yıkaması yapıldığı gözlemlenmiş, bu durum adli tıp raporunda anlaşılacak. Bu kadar yılın ardından oğlunu bekleyen, ikiz çocukları için ikiz bebek arabası alan, her eşyası iki kere alınan müvekkilimizin acısı katlanarak büyümüştür” ifadelerini kullandı.
Konya’da organ bağışının önemi anlatıldı
06 Kasım 2024 Çarşamba - 09:17 Konya’da organ bağışının önemi anlatıldı Konya’da organ nakli olanlar ve organ bağışçısı yakınları düzenlenen etkinlikte bir araya geldi. Sağlık Bakanlığı kayıtlarına göre Türkiye genelinde 35 bin kişinin üzerinde organ nakli bekleyen hasta bulunuyor. 3-9 Kasım Organ Bağışı Haftası çerçevesinde Konya Şehir Hastanesinde bir etkinlik düzenlendi. Programda organ bağışının önemi anlatıldı. Bağışçı yakınları ile nakil olanların katıldığı etkinlikte, nakil yapılan kişiler yıllarca yaşadıkları zorunlukları anlatırken, bu tür etkinliklerle organ bağışı konusunda vatandaşların bilinçlendirilmesinin önemine değindiler. "35 binden fazla kişi organ nakli için beklemektedir" Etkinlikte konuşan Konya Şehir Hastanesi Organ Nakil Koordinatörü Doç. Dr. Mehmet Akif Yazar, "35 binden fazla kişi organ nakli için beklemektedir. Bunların çok büyük bir kısmı böbrek nakli için bekliyor. 25 binden fazla hasta sadece böbrek nakli için bekliyor. Peki nakil nasıl oluyor. Canlıdan nakil olduğu gibi kadavradan yani beyin ölümü gerçekleşmiş kişilerden de organ nakli olabiliyor. Canlıdan nakillerde bir kişi bir yakınına sadece bir böbreğini verir, başka hiçbir organ nakli olmaz. Ama yoğun bakımda vefat etmiş, beyin ölümü gerçekleşmiş kişiden bir nakil olduğunda kalbini, karaciğerini, pankreasını, böbreklerini iki ayrı kişiye olmak üzere toplamda 8 kişiye verebilir" dedi.
Erzincan’da büyükbaş hayvanlar şap hastalığına karşı aşılanıyor
06 Kasım 2024 Çarşamba - 07:52 Erzincan’da büyükbaş hayvanlar şap hastalığına karşı aşılanıyor Erzincan’da sonbahar şap aşılama kampanyasında 110 bin hayvan aşılanacak. Erzincan’da yaklaşık 3 aylık süre içerisinde veteriner sağlık ekipleri 6 bin 708 işletmeye tek tek giderek tüm büyükbaş hayvanları şap hastalığına karşı aşılayacak. Erzincan ve ilçelerinde sonbahar dönemi şap aşılama kampanyası devam ediyor. Erzincan ve ilçelerinde 500’ün üzerindeki köyde ilkbahar döneminde tüm büyükbaş hayvanlar aşılanmıştı. Erzincan Tarım ve Orman İl Müdürlüğü Hayvan Sağlığı, Yetiştiriciliği ve Su Ürünleri Şube Müdürlüğü ile ilçe müdürlüklerinde kurulan veteriner sağlık ekipleri tarafından ilkbahar döneminde yapılan aşılama kampanyaları başarılı bir şekilde sonuçlanmış ve 2024 yılında Erzincan’da hiçbir şap hastalığı mihrakı oluşmamıştı. Erzincan Tarım ve Orman İl Müdürlüğü Bakanlığın planlı aşılama programı kapsamında sonbahar şap aşılama kampanyası kapsamında 6 bin 708 işletmede bulunan 110 bin 656 adet büyükbaş hayvanı tek tek aşılayacak. Sonbahar dönemi şap aşılama kampanyası ile ilgili bilgi veren Erzincan Tarım ve Orman İl Müdürü Murat Şahin, şap aşılama kampanyasının önemine değindi. İl Müdürü Şahin, “Şap aşısı ülkemizde büyük ekonomik kayıplara neden olan şap virüsünden korunmak için uygulanmaktadır. Hastalık hızlı bir yayılıma sahip olup, sığırlarda kalıcı olabilen verim düşüklüğü ve değer kaybı gibi çeşitli olumsuzluklara sebep olmakta, yayılımı ve etkisi itibarıyla özellikle süt hayvancılığına büyük darbe vurmaktadır. Bu nedenle işletmedeki hayvanların aşılanması zorunludur. İşletme sahibinin kampanya döneminde hayvanlarını aşılatmaması halinde idari para cezası uygulanır. Şap aşısı uygulanmamış olan hayvanlar il içinde işletmeden işletmeye nakledilemez, il dışı veteriner sağlık raporu düzenlenemez, buzağı desteklemesinden faydalanamazlar. Aşılamaya uygun tüm hayvanların aşılanması önem arz etmektedir. Şap aşısı 2 aylıktan büyük tüm sığır cinsi hayvanlara uygulanmaktadır. Şu anda Erzincan genelinde kampanyamız tüm ilçelerde başarılı bir şekilde yürütülmektedir” diye konuştu.
Doç. Dr. Tartar: "Yabancı cisim aspirasyonu 1-3 yaş arası çocuklarda sık görülüyor"
05 Kasım 2024 Salı - 17:31 Doç. Dr. Tartar: "Yabancı cisim aspirasyonu 1-3 yaş arası çocuklarda sık görülüyor" Fırat Üniversitesi Hastanesi Çocuk Cerrahisi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Tugay Tartar, ağza koyulan herhangi bir maddenin nefes borusuna kaçması durumunun (yabancı cisim aspirasyonu) 1-3 yaş arası çocuklarda daha sık görüldüğünü belirtti. Tartar, yabancı isim aspirasyonundan kaçınmak için ailelerin ve çocuk bakıcılarının bu konuda eğitilmeleri gerektiğini vurguladı. Fırat Üniversitesi Hastanesi Çocuk Cerrahisi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Tugay Tartar, yabancı cisim aspirasyonu hakkında bilgiler verdi. Doç. Dr. Tugay Tartar, ağza koyulan herhangi bir maddenin nefes borusuna kaçması durumunun yabancı cisim aspirasyonu anlamına geldiğini, tüm dünyada sık görülen, acil müdahale gerektiren ve gecikildiği takdirde ölüme neden olabilen bir durum olduğunu ifade etti. Doç. Dr. Tartar, çocukların yemek yeme eğitimi almamış olması, azı dişlerinin henüz tamamlanmamış olması, yine küçük yaştaki çocukların ellerine aldıkları her cismi ağzına götürmeleri ve ağızlarında herhangi bir cisim varken gülme, ağlama ve koşma eylemlerini yapmaları nedeniyle özellikle 1-3 yaş arası çocuklarda daha sık görüldüğünü vurguladı. Nefes borusuna en sık çekirdek, fındık, fıstık, ceviz, fasulye, nohut gibi yiyecek ve meyve çekirdeklerinin kaçtığını, bunların haricinde küçük oyuncak parçaları, kalem ucu, çengelli iğne ve özellikle türban takan gençlerde türban bağlama esnasında iğne ağzında iken konuşma, gülme eylemlerine bağlı olarak toplu iğnenin nefes borusuna kaçan cisimler arasında olduğunu dile getiren Doç. Dr. Tugay Tartar, yabancı isim aspirasyonunda nefesin ani olarak kesilmesinin, morarmanın, öksürüğün ve hırıltılı solunumun en sık görülen bulgular arasında olduğunu ifade etti. Doç. Dr. Tartar yabancı cismin nefes borusuna kaçtığı esnada çocuğun yanında kimse yoksa ya da çocukta görülen ani bulgular kısa sürede düzelmişse kısaca aile fark edememişse yabancı cismin çocukların nefes borusunda aylarca kalabileceğini ve bu nedenle ebeveynlerin astım, tekrarlayan zatürre, geçmeyen öksürük, balgam ve nefes darlığı gibi şikâyetlerle sık sık doktora başvurabileceklerini vurguladı. Doç. Dr. Tugay Tartar, yabancı cisim aspirasyonuyla karşılaşıldığında bilinçsizce çocuğun boğazındaki yabancı cismi parmak ile çıkartmaya çalışılmaması gerektiğinin, bu yaklaşımın yabancı cismin daha da ileriye giderek hava yolunun tam tıkanmasına ve çocuğun hayati tehlike yaşamasına sebebiyet verebileceğinin altını çizerek bu tarz bir durumda temel yaşam desteği almış kişilerce uygun manevraların yapılması ve mümkün olan en kısa sürede çocuğun hastaneye ulaştırılmasının önem arz ettiğini ifade etti. Doç. Dr. Tartar, tanının hastada ifade edilen belirtilerle, fizik muayeneyle ve çekilen akciğer grafisiyle konulabileceğini, ancak bu hastaların yarısına yakınında akciğer grafisinin normal olabildiğini bu tarz bir durum yaşanması halinde bronkoskopi olarak adlandırılan, genel anestezi altında hastanın nefes borusunda ilerletilen ışıklı kamera sistemi ile hava yollarının incelenmesini sağlayan işlemin tanı ve tedavi amaçlı kullanılabildiğini ifade etti. Doç. Dr. Tartar, hava yollarındaki yabancı cismin erken dönemde çıkarılmasıyla belirtilerde hızlı bir düzelme sağlanabileceğinin ancak yabancı cismin uzun süre hava yollarında kalması durumunda ise akciğerde geri dönüşümsüz hasara neden olabileceğinin altını çizdi. "Yabancı cisim aspirasyonlarında en önemli tedavi yöntemi korunmadır" Doç. Dr. Tartar, yabancı isim aspirasyonundan kaçınmak için ailelerin ve çocuk bakıcılarının bu konuda eğitilmeleri gerektiğini, özellikle 3 yaşından küçük çocuklarda nefes borusuna kolay kaçabilecek olan üzüm ve havuç gibi besinlerin uygun şekilde hazırlanarak verilmesi gerektiğini, çocukların yemek yeme esnasında uygun şekilde çiğnemesi ve yutabilmesi için rahatsız edilmemesi, oyun oynanmaması, zıplatılmaması, güldürülmemesi ve koşmaması gerektiğini ifade ederek aynı zamanda fındık, fıstık, ceviz ve leblebi gibi besin maddelerinin 4-5 yaşından küçük çocuklara verilmemesi gerektiğini, çocukların yaşına uygun oyuncakların seçilmesi gerektiğini ve özellikle 3 yaşından küçük çocuklara küçük parçalı oyuncak verilmemesinin önemli olduğunu vurguladı. Doç. Dr. Tugay Tartar, Fırat Üniversitesi Hastanesi Çocuk Cerrahisi Kliniğinde yaklaşık 20 yıldan beri çocuklara bronkoskopi işlemi yapıldığını, yabancı cisim aspirasyonu nedeniyle Bingöl, Tunceli ve Muş gibi çevre illerden de hastaların kliniğe yönlendirildiklerini belirterek şu ana kadar toplamda 500’ün üzerinde hastaya bronkoskopi işlemi gerçekleştirildiğini, bronkoskopi işleminde Anestezi ve Çocuk Cerrahisi ekiplerinin ve teknik altyapının uyumlu olarak yönetilmesinin önemli olduğunu sözlerine ekledi.
Erşan’dan ’organ nakli’ için seferberlik çağrısı
05 Kasım 2024 Salı - 17:07 Erşan’dan ’organ nakli’ için seferberlik çağrısı İl Sağlık Müdürü Dr. Mehmet Erşan; Kayseri’de organ bağışı konusunda yol alamadıklarını söyleyerek, "Bir takım bilgi eksiklikleri, yanlış inanışlar ve ön yargılar sebebiyle organ bağışı noktasında arzu ettiğimiz seviyelerde değiliz" dedi. İl Sağlık Müdürlüğü tarafından 3-9 Kasım Organ Bağışı Haftası dolayısıyla farkındalık oluşturmak için program düzenlendi. Kayseri Şehir Hastanesi’nde düzenlenen programda konuşan İl Sağlık Müdürü Dr. Mehmet Erşan; Kayseri’de organ bağışı konusunda yol alamadıklarını söyleyerek, "Sahada görev yapan arkadaşlarımız gayret gösteriyorlar ama maalesef bir takım bilgi eksiklikleri, yanlış inanışlar ve ön yargılar sebebiyle organ bağışı noktasında arzu ettiğimiz seviyelerde değiliz. Bunu gidermek adına sahada bütün arkadaşlarımız gayret gösteriyor ama maalesef vatandaşlarımızda, sağlık çalışanları da dahil olmak üzere bu duyarlılık yok. Gönlümüzden geçen şu. Tıpkı dünyanın diğer ülkelerinde olduğu gibi donörle ilgili canlıdan değil de kadavradan daha çok bu bağışlar olsun istiyoruz ama yanlış inanışların önüne geçemiyoruz. Belki de yöntem değişikliğine gitmek gerekiyor aktarıyoruz, anlatıyoruz ama 2024 yılı içerisinde biz şu ana kadar ilimizde sadece 71 kişiden bağış alabilmişiz. Çok düşük bir sayı. Kayseri nüfusu 1 milyon 445 bin. Toplamda yaşayan 1.5 milyonun üzerinde yaşayan insan var ama bağış anlamında 1 yılda bu kadar bir sayıya ulaşabilmişiz. Sadece kamuda 13 bin civarında sağlık çalışanı var ve ilk duyarlılığı göstermesi gereken gruplarda bizleriz. Burada tabi ki tek tek sorgulamayacağız ama kendi içerimize de baksak aramızda kaç kişi organ bağışı yapmıştır. Dediğim gibi bir yöntem değişikliğine gitmemiz lazım. Vatandaşlara bu konuda çok daha iyi bir şekilde bilgilendirmek icap ediyor. Onların zihinlerindeki bu yanlış inanışları, bilgi eksiklerini gidermek için bizim sağlık çalışanları olarak daha fazla gayret göstermemiz gerekiyor. Bu durumu geriye çevirmek adına çok daha fazla çalışmamız icap eder ama çok da kötümser olmayalım" diye konuştu. Kayseri’de 743 kişinin böbrek, 48 kişinin kemik iliği ve 20 vatandaşında kornea nakli için beklediğini kaydeden Erşan; "Kayseri özelinde birkaç rakam paylaşmak istiyorum. Organ nakli için bekleyen vatandaşlarımız var. Tüm dünyada olduğu gibi Kayseri’de de böbrek nakli bekleyen 743 vatandaşımız var. Onun dışında kornea, kemik iliği için bekleyen vatandaşlarımız da var. Kemik iliği için 48, kornea için 20 civarında vatandaşımız beklemektedir. Güzel işler de yapılıyor. Öncelikle üniversitemizi bu manada tebrik etmek lazım. Nakil konusunda ilimize öncülük yapan alandır. 2022 yılında da böbrek nakli ile ilgili süreçleri başlatmış olduk. Çok şükür nakli gerçekleştiren vatandaşlarımızın durumu iyi. Biz ölüp gittikten sonra toprak olacak organlarımızı sırf bu yanlış inanışlardan dolayı birçok insanın hayatını kurtarabilecekken yada daha konforlu bir yaşam sağlayacakken o insanlara biz bu şansı tanımıyoruz. Elimizde bir imkan var ve bunu kullanabiliriz ama kullanmıyoruz. İnsan buna üzülüyor. Kendimizde böyle bir şey olduğu zaman acaba ister miydik. Ömrümüzün sonuna kadar bir diyaliz cihazına mahkum mu olmalıyız, yoksa kısa zamanda bir organ çıkıp da bizi hayatımıza döndürebilir mi. Bunu kendimize sormalıyız ve seferberliği öncelikle kendimizden başlatmalıyız. Bu hemen olmayacak ama bu sorumluluğu hissedersek etrafımıza yaygınlaştırabiliriz" ifadelerini kullandı.
Vali Erol: “İnşallah planlanan sürede Ordu Şehir Hastanesi hizmete açılacak”
05 Kasım 2024 Salı - 16:31 Vali Erol: “İnşallah planlanan sürede Ordu Şehir Hastanesi hizmete açılacak” Ordu Valisi Muammer Erol, Şehir Hastanesi’nin inşaatının, ikmal ihalesinin yapılmasıyla birlikte önemli bir aşamaya geldiğini belirterek, “İnşallah bir aksaklık olmadan planlanan sürede Ordu Şehir Hastanesi’nin tüm işleri tamamlanarak, hizmete açılacak” dedi. Ordu Üniversitesi Cumhuriyet Yerleşkesi içerisinde yapımı devam eden Ordu Şehir Hastanesi inşaatında bugüne kadar yapılan çalışmalar ile bundan sonra yapılması gereken çalışmaların değerlendirildiği Koordinasyon Toplantılarının 9’uncusu, Vali Muammer Erol’un başkanlığında gerçekleştirildi. Valilik Toplantı Salonunda yapılan Koordinasyon Toplantısında, hakkında İl Sağlık Müdürlüğü Destek Hizmetleri Başkanı Ömer Tok tarafından Ordu Şehir Hastanesi’nin planlanan sürede hizmete açılabilmesi için daha önce yapılan koordinasyon toplantılarında görüşülen konularla ilgili bugüne kadar yapılan çalışmalar hakkında Vali Muammer Erol ve toplantıya katılanlara bilgi verildi. Ordu Şehir Hastanesi’ne ulaşımı sağlayacak yolların son durumlarının ele alındığı toplantıda, doğalgaz, elektrik, internet, içme suyu, kanalizasyon gibi altyapı hizmetlerinin de zamanında tamamlanması konusunda istişarede bulunuldu. Ordu Şehir Hastanesine ulaşımı sağlayacak yolların yapımı konusunda Ordu Büyükşehir Belediyesi ve Karayolları Samsun Bölge Müdürlüğü yetkililerinden bilgi alan Vali Muammer Erol, Şehir Hastanesi inşaatının planlanan sürede tamamlanarak, hizmete alınması için yoğun çaba sarf edildiğini söyledi. “İnşaatı önemli bir noktaya geldi” Ordu Şehir Hastanesi inşaatında, kamu kurumlarının eş zamanlı olarak yapması gereken işleri ve çalışmaları koordine etmek amacıyla bugüne kadar 8 toplantı yapıldığını belirten Vali Muammer Erol, “Ordu Şehir Hastanemizin inşaatı, ikmal ihalesinin yapılmasıyla birlikte önemli bir aşamaya geldi. Ulaşım, elektrik, doğalgaz, internet, içme suyu, kanalizasyon gibi altyapı hizmetlerinin bir an önce tamamlanması için kurumlar arasındaki işbirliği ve koordinasyonu sağlamak için bu toplantılarımızı yapıyoruz. Son bir yıl içerisinde 5 toplantı yaptık, artık belli aşamaya geldik. Ordu Şehir Hastanesi’ne ulaşımı sağlayacak yolların yapımı için hem Karayolları ekiplerimiz, hem de Ordu Büyükşehir Belediyemiz gereken çalışmalarını yapıyor. Üniversite yerleşkesi içerisinden geçen Say Deresi’nin ıslahı için DSİ tarafından ihalesi yapıldı. İhaleyi alan firmaya yer teslimi yapıldı. Doğalgaz, elektrik, internet, içme suyu ve kanalizasyon gibi altyapı hizmetleri de eş zamanlı olarak başlayacak. İnşallah bir aksaklık olmadan planlanan sürede Ordu Şehir Hastanesi’nin tüm işleri tamamlanarak, hizmete açılacak” diye konuştu.
Uzmanından kronik hastalara tavsiyeler
05 Kasım 2024 Salı - 16:23 Uzmanından kronik hastalara tavsiyeler Siirt Eğitim ve Araştırma Hastanesi İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi Ali Nar, özellikle yüksek tansiyon, diyabet ve kalp rahatsızlıklarına sahip bireylerin kontrollerini aksatmamaları gerektiğini söyledi. Bu hastalıkların ciddi sağlık problemlerine yol açabileceğini ve zamanında müdahale edilmezse hastaların yaşam kalitesini önemli ölçüde düşürebildiğini ifade eden Dr. Nar, hastaların, doktorlarının verdiği tedavi planına ve ilaç kullanımına harfiyen uymaları gerektiğini söyledi. Bu hastalıkların genellikle sinsi ilerlediğine ve geç fark edildiğinde tedavisinin zorlaştığına dikkat çeken Nar, "Özellikle yüksek tansiyon ’sessiz katil’ olarak biliniyor. Hastalarımız çoğu zaman tansiyon yüksekliğini hissetmeyebilir. Ancak bu durum, organ hasarına yol açmadan önce kontrol altına alınmalıdır" dedi. Bunun yanı sıra, sağlıklı beslenme ve düzenli egzersizin bu hastalıkların önlenmesi ve yönetilmesinde büyük rol oynadığını belirten Dr. Nar, "Tuz tüketimini azaltmak, düzenli egzersiz yapmak, sebze ve meyve ağırlıklı beslenmek, bu hastalıkların kontrolünde oldukça etkilidir. Özellikle risk grubunda bulunan bireylerin dikkatli olmaları gerekiyor. Aile geçmişinde kalp hastalığı, diyabet ya da yüksek tansiyon bulunan kişilerin daha sıkı bir kontrol altında olması hayati önem taşıyor. Erken teşhis, birçok hayatı kurtarabilir. Hastanelerde sunulan sağlık hizmetleri bu tür kronik hastalıkların teşhis ve tedavisinde büyük bir öneme sahip. Hastalar, bu hizmetlerden yararlanarak sağlıklarını güvence altına alabilecekler" dedi.