SAĞLIK
Uzmanından diş gıcırdatma ve çene sıkma uyarısı 21 Kasım 2024 Perşembe - 20:20:35 DÜZCE(İHA) – Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Diş Hekimi Jale Demir, Ağız Diş Sağlığı Haftası ve 22 Kasım Dünya Diş Hekimliği Günü dolayısıyla diş gıcırdatma ve çene sıkma olarak bilinen bruksizm tedavisi hakkında yapılması gerekenleri anlattı. Bruksizm sorunu yaşayanların; çene ağrısı, dişlerde aşınma, çiğneme kaslarında ağrı, TME (temporomandibular eklem) bozuklukları ve baş ağrısı ile karşı karşıya kalabileceklerini ifade eden Diş Hekimi Jale Demir, “Botulinum toksin, bu kasların aşırı aktivitesini azaltarak bruksizmi tedavi etmek amacıyla kullanılır. Bu, kasların aşırı kasılmasını engeller, diş gıcırdatmasını azaltır ve böylece ağrı ve diş hasarı riskini düşürür. Tedavinin amacı, bruksizmle ilişkili semptomları hafifletmek ve hastaların yaşam kalitesini artırmaktır. Bu minimal invaziv tedavi, diş sıkma şiddetini azaltmada etkili bir yöntem olarak kabul edilir” dedi. Botulinum toksinin uygulanması nasıl yapılır? Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Uygulama ve Araştırma Merkezi’nde hasta kabulüne devam eden Jale Demir, botulinum toksinin uygulanmasını; “Botulinum toksin, çene kaslarına doğrudan enjeksiyon yoluyla uygulanır. İşlem, genellikle birkaç dakika sürer ve etkileri birkaç gün içinde fark edilir hale gelir. Yapılan işlemin amacı nöromüsküler aktiviteyi belirli bir süreliğine bloke etmektir. Böylelikle kasların aşırı kasılması kontrol altına alınır” şeklinde anlattı. Botulinum toksinin uygulanmasının avantajları ve yan etkileri Botulinum toksinin uygulanmasının avantajları ve yan etkileri hakkında da bilgiler veren Demir, “Botulinum toksin enjeksiyonu çene kaslarında rahatlama sağlayarak ağrı ve rahatsızlık hissini azaltmanın yanı sıra dişlerde aşınmayı önlemeye yardımcı olur. Yan etkiler genellikle hafif ve geçicidir; enjeksiyon bölgesinde hafif ağrı, şişlik veya morluk gibi lokal yan etkiler görülebilir ve bir kaç gün içerisinde geçer. Tedavi kalıcı olmadığından, birkaç ay sonra kas aktivitesi geri dönebilir” dedi. Estetik faydaları Maseter botoksun estetik faydaları hakkında bilgiler vererek açıklamasını sürdüren Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Diş Hekimi Jale Demir, “Maseter botoksu çene kaslarının aşırı aktivitesinden kaynaklanan sertliği azaltarak, yüzde oluşmuş olan köşeli ya da asimetrik görüntüyü düzeltir. Bu şekilde yüz kontürünün daha yumuşak ve doğal görünmesine katkıda bulunabilir. Özellikle, çene hattının çok belirgin olduğu veya yüzün alt kısmında hacmin fazla olduğu kişilerde, maseter botoksu, yüz hatlarının daha dengeli ve orantılı görünmesine yardımcı olur” açıklamasını yaparak Ağız Diş Sağlığı Haftası’nda, 22 Kasım Dünya Diş Hekimliği Günü dolayısıyla tüm diş hekimlerin gününü kutlayarak herkese sağlıklı gülüşler diledi.
21 Kasım 2024 Perşembe - 17:19 Yağmur suyu ile safran karışımından üretilen maya ile yoğurt yapıldı Aydın Adnan menderes Üniversitesi (ADÜ) Teknokent’te çalışmalarını sürdüren Karya Farma HBX Ar-Ge, doğanın sunduğu en saf kaynaklardan biri olan yağmur suyunun sağlık ve beslenme üzerindeki olağanüstü potansiyelini ortaya çıkaran yenilikçi projelerine bir yenisini daha ekledi. Yağmur suyu ile safran karışımından elde edilen maya ile üretilen yoğurt ve peynirin insan sağlığında çocukların bağışıklık sisteminin güçlendirilmesinde olumlu etkileri olduğu belirtildi. Yaklaşık 20 yıllık çalışma süresinde 18 ayrı patente imza atan Karya Farma HBX Ar-Ge, bu kez Safranbolu safranı ile yağmur suyunu belli oranlarda karıştırarak maya üretti. Yağmur suyunun diğer sulardan ayıran pek çok özelliğe sahip olduğunu ve bunu değerlendirmek üzere yaptıkları bir çalışmayı daha tamamladıklarını kaydeden Karya Farma HBX Ar-Ge Kurucusu Hakan Başlık, yeni buluşlarının yoğurt ve peynir üretiminde devrim niteliğinde bir inovasyon olduğunu kaydetti. Çalışma sonucu elde ettikleri verilerin kendilerini de heyecanlandırdığını kaydeden Bilim Kurulu üyesi Kimyager Aslı Aktaş, “Bu projeler ve elde ettiğimiz sonuçlar başta çocuklar olmak üzere insan sağlığı için umut verici neticeler veriyor” dedi. “Yağmur suyu bereket ve sağlık demek” Bu projelerinde hayatın devamı için olmaz olmaz şart olan yağmur suyunu kapsamlı bir şekilde ele alıp araştırdıklarını belirten Kimyager Aslı Aktaş, “Kainatta hayatın var olabilmesi için aslında her şey yağmura bağlı. Aldığımız oksijenli havanın temeli bile detaylı düşünülürse yağmur sonrası tabiattaki bitkiler sayesinde oluşuyor. Yani yağmur suyu, bitkilerin büyümesini destekleyen mineral ve mikroorganizma açısından zengin bir doğal gübre olmanın yanı sıra, sağlık açısından da benzersiz bir değer taşıyor. Atmosferden toplanırken çevresel mikroorganizmalar ve besin elementleriyle zenginleşen bu su, Safranbolu safranı ile birleştiğinde, eşsiz besin değerleri sunan süt ürünlerine dönüşüyor. Potasyum, kalsiyum, magnezyum gibi mineraller içeren yağmur suyu, zengin probiyotik içeriğiyle birleştiğinde sindirimi kolaylaştıran, bağışıklık sistemini güçlendiren ve hücresel sağlığı destekleyen bir ürün haline geliyor” diye konuştu. Yağmur suyunu Safranbolu safranı ile belli oranda harmanlayarak elde ettikleri yoğurt ve peynir ile doğal sağlık çözümlerinde yeni bir dönemi başlatmak istediklerini kaydeden Kurucu Hakan Başlık, “Safran, dünyanın en değerli baharatlarından biri olarak bilinir ve güçlü antioksidan, antienflamatuar, antidepresan ve antikanserojen özellikleri ile dikkat çeker. Safranbolu’nun kadim topraklarında yetişen bu safran, Karya Farma HBX Ar-Ge’nin yağmur suyu ile mayalanan yoğurt ve peynirlerine zengin bir sağlık değeri kazandırıyor. Safranın içerdiği krosin, safranal ve kaempferol gibi bileşikler, hücreleri serbest radikallerden korur, bağışıklık sistemini güçlendirir ve beyin fonksiyonlarını destekler” diyerek faydaları saymakla bitmeyecek kadar safran ve yağmur suyunun sağlık alanında kullanılması için çalışmalarını sürdürdüklerini söyledi.
21 Kasım 2024 Perşembe - 16:57 ’Diş Hekimliğinde Acil Durumlara Müdahale, Adli Vaka Bildirimi, Güncel Yaklaşımlar Sempozyumu’ Eskişehir Osmangazi Üniversitesi (ESOGÜ) Diş Hekimliği Fakültesi’nde ’Diş Hekimliğinde Acil Durumlara Müdahale, Adli Vaka Bildirimi, Güncel Yaklaşımlar Sempozyumu’ gerçekleştirildi. 18-24 Kasım Toplum Ağız ve Diş Sağlığı Haftası çerçevesinde, Eskişehir İl Sağlık Müdürlüğü ve Eskişehir Diş Hekimleri Odası’nın birlikte düzenlediği bir sempozum yapıldı. Programın açılışında konuşan Eskişehir İl Sağlık Müdür Vekili Op. Dr. Ersin Işıldı, Türkiye geneline bakıldığında Eskişehir’de diş hekimliğinin kişi başına ve ünite başına hasta oranı bakımından oldukça iyi bir noktada bulunduğunu söyledi. Op. Dr. Işıldı, hastaların diş hekimliği hizmetlerine çabuk bir şekilde ulaşma imkânına sahip olduğunu ifade etti. "Yenilikçi ve yetkin diş hekimleri yetiştiriliyor" ESOGÜ Diş Hekimliği Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Batu Can Yaman, fakültelerinin diş hekimliği eğitimi vermenin yanı sıra halkımızın bilinçlenmesi, sağlığın korunması ve bulunduğu ilde akademik görevler üstlenme sorumluluğunu taşıdığını kaydetti. ESOGÜ Diş Hekimliği Fakültesi’nin kurulduğu günden bu yana alanında uzman öğretim üyeleri, gelişmiş teknolojik altyapısı ve yarım asırlık bir çınar olan ESOGÜ’nün bir parçası olmanın sağladığı özgüven ile yenilikçi ve yetkin diş hekimleri yetiştirmekte olduğunu belirten Prof. Dr. Yaman, bundan dolayı da ESOGÜ Diş Hekimliği Fakültesi’nin öğrenci kabulüne başladığından beri Diş Hekimliği Fakülteleri arasındaki haklı yerini korumakta olduğunu ifade etti. ESOGÜ Diş Hekimliği Fakültesi’nin bünyesindeki Yapay Zeka Laboratuvarı ve Dijital Estetik Uygulamalar Kliniği ile kendi alanında öncü çalışmalara da imza atmakta olduğunu dile getiren Prof. Dr. Yaman, ESOGÜ Diş Hekimliği Fakültesi hekimlerinin güncel literatürü takip ederek uyguladıkları görüntüleme ve tedavi yöntemleri ile çağdaşlarına paralel ağız ve diş sağlığı hizmeti sunduğunu söyledi. Ayrıca fakülte olarak eğitim-öğretim verme ve ağız ve diş sağlığı hizmeti sunmanın yanı sıra böyle kıymetli bilimsel etkinliklere ev sahipliği yapmanın da kendileri için gurur verici olduğunu dile getiren Prof. Dr. Yaman, verimli ve başarılı bir sempozyum geçirilmesini diledi. Açılışın ardından sempozyumda bilimsel oturumlara geçildi. İlk oturumda ’Diş Hekimliğinde Tıbbi Acil Müdahale’ ve ’Adli Bilimlerde Diş Hekimliğinin Yeri’; 2’nci oturumda ’İmplant Uygulamalarında Güncel Yaklaşımlar’ ve ’İmplant Uygulamalarında Protetik Yaklaşımlar’; 3’üncü oturumda ’MRONJ’da Güncel Yaklaşımlar’ ve ’Anterior Kompozit Restorasyonlarda Sık Karşılaşılan Sorunlar ve Çözümleri’, 4’üncü oturumda ise ’Kök Kanalında Şekillendirme ve İrrigasyon’ ve ’Minimal Yaklaşım ile Pedodontide Çürük Yönetimi’ başlıklı sunumlar gerçekleştirildi. ESOGÜ Kongre ve Kültür Merkezi’nde yapılan sempozyumun açılış oturumuna Eskişehir Vali Yardımcısı Oğuz Şenlik, ESOGÜ Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Kürşat Bora Çarman, ESOGÜ Diş Hekimliği Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Batu Can Yaman, Eskişehir İl Sağlık Müdür Vekili Op. Dr. Ersin Işıldı ve Eskişehir Diş Hekimleri Odası Yönetim Kurulu Başkanı Dt. Cenk Ataç katıldı.
21 Kasım 2024 Perşembe - 16:27 Sincan Belediyesi’nden “Ağız ve Diş Sağlığı” semineri Sincan Belediyesi, Ağız ve Diş Sağlığı Haftası kapsamında “Ağız ve Diş Sağlığı” konulu bir seminer düzenledi. Sincan Belediyesi tarafından Ağız ve Diş Sağlığı Haftası kapsamında “Ağız ve Diş Sağlığı” semineri yapıldı. Uzman Diş Hekimi Berna İlhan ve Sorumlu Diş Hekimi Dt. Nuray Erel, ağız ve diş bakımının nasıl yapılacağından protez çeşitlerine kadar birçok konuda Sincanlılara bilgi verdi. Lale Konferans Salonu’nda gerçekleşen “Ağız ve Diş Sağlığı” seminerinde vatandaşlar ağız ve diş sağlığı ile ilgili merak ettiği tüm sorularına cevap buldu. Uzman Diş Hekimi Berna İlhan ve Sorumlu Diş Hekimi Dt. Nuray Erel, ağız ve diş sağlığının tüm detaylarını anlatarak hijyen vurgusu yaptı. Ağız ve diş bakımının öneminden bahseden Diş Hekimi Berna İlhan, özellikle protez diş temizliği ile ilgili bilgiler verdi. Diş Hekimi İlhan özellikle 5 maddeye dikkat çekti. Bu maddeler, Protez bakımı için uygun diş fırçası ve macunu kullanılmalı, Protezin kırılmaması için protez kabında bakım yapılmalı, 6 ayda bir kontrole gidilmeli, Ağız kokusu oluşmaması için gece dişlerin çıkarılması, Yemeklerden sonra protezlerin temizlendi. Protez çeşitleri ve özelliklerini anlatan Diş Hekimi İlhan ve Diş Hekimi Dt. Nuray Erel, ayrıca implant dişler hakkında da vatandaşları aydınlattı. Seminer sorununda vatandaşların sorularını cevapladılar.
Başkan Anmal, sağlık çalışanlarının sorunlarını dinledi
20 Kasım 2024 Çarşamba - 11:35 Başkan Anmal, sağlık çalışanlarının sorunlarını dinledi Şırnak’ın Silopi ilçesi Şehit Polis Hilmi Bardakçı Aile Sağlık Merkezinde görev yapan doktor ve sağlık çalışanları ile bir araya gelen Sağlık-Sen Şırnak Şube Başkanı Sabgatullah Anmal, aile hekimlerinin korku ile görev yapamayacağını söyledi. Sağlık-Sen Şırnak Şube Başkanı Sabgatullah Anmal, son yayınlanan yönetmelikle ilgili sahada karşılaşılan aksaklıkları yerinde görmek ve aile hekimlerinin öneri ile görüşlerini yerinde dinlemek için sağlıkçılarla bir araya geldi. Sağlık Bakanlığın yayınladığı ve 1 Kasım 2024 tarihinde yürürlüğe giren aile hekimleri yönetmeliğinin iptali ile ilgili Sağlık-Sen Genel Merkezi tarafından Cumhurbaşkanlığı, Sağlık Bakanlığı ve TBMM’nde görev yapan doktor kökenli milletvekilleri, TBMM Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu üyeleri ile görüşmeler içinde olduğunu ifade eden Anmal; “Aile hekimleri ile ilgili yürürlükte olan yönetmeliğin kabul edilebilir bir yanı yoktur. Aile hekimlerini sözleşme yenileme ve memnuniyet arasında sıkıştırmak mesleğini özgürce hekimliğin verdiği bilgileri de hastaya önerilerini korku ve endişe içinde icra etmeye zorlamaları sağlık tedavisini önemli ölçüde yaralayacaktır. Sağlık-Sen Genel Merkezimiz tarafından Aile Hekimliği Sözleşme ve Ödeme Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelikte yer alan bazı maddelerin iptali için Danıştay’a dava açmıştır” dedi.
Kuruyemişler kalp ve damar sağlığını koruyor
20 Kasım 2024 Çarşamba - 11:00 Kuruyemişler kalp ve damar sağlığını koruyor Merkezi Aydın’da bulunan ve Türkiye genelinde 120’nin üzerinde şubesi ile hizmet veren Tuğba Kuruyemiş, belli ölçüde tüketilen kuruyemişin kalp ve damar sağlığını koruduğunu belirtti. Dünya genelinde kuru meyve ve kabuklu meyvelerin en üst istişare platformu Uluslararası Kuru ve Kabuklu Meyveler Kongresi (International Nut and Dried Fruit Council-INC), kuruyemişlerin kardiyovasküler sağlığa faydalarıyla ilgili yeni bir araştırma yayımladığını hatırlatan Tuğba Kuruyemiş’te görevli Gıda Mühendisi Ayşen Orhan Özer, uzmanların sadece tadı ve keyfi için değil aynı zamanda sağlık için de kuruyemiş tüketilmesini önerdiğini kaydetti. Uluslararası Kuru ve Kabuklu Meyveler Kongresi tarafından yapılan araştırma sonuçlarını paylaşan Özer, “Araştırma sonuçlarına göre, kuruyemiş tüketiminin, farklı sağlık durumlarına sahip yetişkinlerde kan lipidleri üzerinde olumlu etkiler oluşturabileceğini iyi bir şekilde ortaya koyuyor. Bu bulgular, kardiyovasküler hastalıkların yanı sıra aşırı kilo/obezite, hipertansiyon ve dislipidemi gibi sağlık durumlarının önlenmesi ve tedavisi açısından önemli olabileceği belirtildi. Yapılan araştırmada; Badem, fıstık, kaju, fındık, ceviz, çam fıstığı, antep fıstığı, yer fıstığı ve incir gibi çeşitli kuruyemişlerin kan lipid sonuçları üzerindeki etkisini değerlendiren 113 çalışma analiz edildi. Ortalama günlük doz, günde 45,5 gram kuruyemiş olarak belirlendi ve bu doz kuruyemiş tüketmeyen bir grup ile karşılaştırıldı. Bulgular, genel olarak kuruyemiş tüketiminin toplam kolesterol ve LDL (kötü) kolesterolde, trigliseritler ve apolipoprotein B’de ise orta düzeyde düşüşler sağladığını gösterdi” diye konuştu. Araştırmacıların kuruyemiş tüketiminin yetişkinlerde kan lipidlerini olumlu yönde etkileyerek kardiyovasküler riskin azaltılmasına katkı sağladığını da açıkladığını kaydeden Tuğba Kuruyemiş’te görevli Gıda Mühendisi Ayşen Orhan Özer, “İspanya’daki Rovira i Virgili Üniversitesi’nden Prof. Jordi Salas-Salvad, ‘Son çalışmalar, kuruyemişlerin kardiyovasküler sağlık üzerindeki faydalarına dair güçlü kanıtlar olduğunu ortaya koydu’ şeklinde yorum yaparken Toronto Metropolitan Üniversitesi’nden Dr. Stephanie Nishi ise ‘Bu bulgu, kuruyemişlerin sağlık açısından güçlü bir besin kaynağı olduğunu vurguluyor. Kuruyemişler, vitaminler, mineraller, lif ve sağlıklı yağların güçlü bir kombinasyonunu sunarak sağlıklı bir diyetin parçası olarak taşınabilir, doyurucu ve pratik bir atıştırmalık ya da ara öğün oluşturuyor’ ifadelerine yer verdi” diyerek kuruyemişin sağlık üzerindeki olumlu etkilerinin de uzmanlar tarafından onaylandığını kaydetti.
Bir yanda ‘Yenidoğan Çetesi’nin kan donduran ifadeleri, bir yanda 620 gramlık Ahmed bebek için 114 günlük seferberlik
20 Kasım 2024 Çarşamba - 10:59 Bir yanda ‘Yenidoğan Çetesi’nin kan donduran ifadeleri, bir yanda 620 gramlık Ahmed bebek için 114 günlük seferberlik Türkiye’yi sarsan ‘Yenidoğan Çetesi’ davasında ilk duruşma çarpıcı ifadelerle pazartesiden bu yana sürerken özverili sağlık çalışanlarının bebekleri yaşamda tutma mücadeleleri de devam ediyor. 25 haftalıkken erken doğumla 620 gram olarak dünyaya gelen Ahmed bebek Sultangazi Haseki Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ndeki 114 günlük yoğun bakım sürecinin ardından sağlıkla taburcu edildi. Anne Ahlam Zaqout "Bu çocuk ölecek, yaşamaz diye düşündüm ama doktorlar umut verdi, çok mutluyum" derken, Başhekim Prof. Dr. Mine Gürsaç Çelik ise “Küçücük bebeklere can olma yolunda hemşiremiz, doktorumuz çok büyük gayretler içerisinde çalışıyor. Gerçek savaşçıların üzülmemesi lazım” diye konuştu. 112 Acil Çağrı Merkezi’nde çalışan kişilerle iş birliğinde acil durumdaki bebekleri anlaştıkları özel hastanelerin yenidoğan yoğun bakım ünitelerine sevk ederek bebek ölümlerine neden oldukları ve haksız kazanç elde ettikleri iddiasıyla sağlık çalışanlarına yapılan ‘Yenidoğan Çetesi’ operasyonu tüm Türkiye’yi sarsmıştı. İddianamenin kabul edilmesinin ardından çarpıcı ifadelerin verildiği ilk duruşma pazartesiden bu yana sürerken Türkiye’nin birçok noktasında görevini özveriyle sürdüren sağlık çalışanları da bebekleri yaşamda tutma çabasına devam ediyor. Filistin’den Türkiye’ye gelerek burada yaşamaya başlayan Kadın Hastalıkları ve Doğum Doktoru 40 yaşındaki Ahlam Zaqout’ın bebeği de onlardan bir tanesi. 3’üncü çocuğuna 25 haftalık hamileyken edinilen bilgiye göre Zaqout, bindiği otobüste bir anlık sarsılma sonrası sancılanarak kanaması başladı. Bunun üzerine Zaqout, hemen Sultangazi Haseki Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne götürüldü. Burada erken doğumla 620 gram olarak dünyaya gelen Ahmed bebek, yoğun bakıma alındı. Kilosu düşük olan ve erken doğuma bağlı problemler yaşayan minik bebek için yenidoğan ekibi adeta seferber oldu. Zorlu süreçlerin başarıyla sonuçlanmasıyla 114 günlük yoğun bakım süreci sonrası minik bebek sağlıkla taburcu oldu. Anne Ahlam Zaqout bebeğini beklerken yaşadığı süreci anlatırken Başhekim Prof. Dr. Mine Gürsaç Çelik ve Yenidoğan Uzmanları Hakan Çakır ile Burcu Cebeci de tedavi süreçlerine ilişkin bilgi verdi. “Ölecek diye düşündüm ama doktorlar bana umut verdi” Bebeğinin erken doğduğunu ancak sağlıkla evine götürüyor olmanın mutluluğunu yaşadığını aktaran 40 yaşındaki Ahlam Zaqout, “Filistin’de doktorum ama Mısır’dan mezun oldum, kadın doğumcuyum. Türkiye’de Sultangazi’de oturuyorum, 1 senedir buradayız. Savaş başladıktan sonra buraya kaçtık. Diğer çocuklarımda normal doğum yaptım, hiçbir sıkıntı olmadı. Ben bir otobüsteyken bir kanama ve su başladı, başım döndü. Sonra bir Türk komşum bana araba getirdi, buraya ulaştık. 20 Haziran’da bu olaylar oldu, ilk 1-2 hafta günler zor geçti çünkü çok az kiloluydu. Bir hafta düşündüm, bu çocuk ölecek, yaşamaz ama doktorlar bana biraz umut verdi, bekleyin çok şükür. Her çocuk özeldir, 3,4,5’inci aynı bir his var, kıymetli, çok mutluyum. Çocuklarım onu bekliyorlar, çocuklarım evde parti yapıyorlar. Doktorlar bana bilgiler verdi, ne yapacağım tek tek dediler. Onlar ne zaman inandı ben çocuğa iyi bakıyorum, taburcu olmasına izni verdiler” dedi. “Bebeklere can olma yolunda hemşiremiz, doktorumuz çok büyük gayretler içerisinde” Yenidoğan hekimlerinin çabasına dikkat çeken Başhekim Prof. Dr. Mine Gürsaç Çelik, “Yenidoğan hekimlerimizin önemi çok büyük. Her çalıştığım hastanede bu örnekler çokça şahit olduğumuz örnekler. 620 gramdan 3,5 kiloya kadar bir bebeğe can olmak yenidoğan hekimlerimiz ve ekibinin sayesinde. Sağlık camiamız çok emek sarf ediyor. Ben de bir yoğun bakım hekimiyim ve yoğun bakımda bir insanın hayatta kalması için kaç kişinin mücadele ettiğini biliyorum. Dolayısıyla hele de küçücük bebeklere can olma yolunda hemşiremiz, doktorumuz çok büyük gayretler içerisinde çalışıyor. Gerçek savaşçıların üzülmemesi lazım” şeklinde konuştu. “Negatif bakış açısı oluşmasını istemiyoruz” Yenidoğan yoğun bakım süreçlerinde işleyişe ilişkin bilgiler veren Yenidoğan Uzmanı Dr. Hakan Çakır, sözlerini şöyle sürdürdü: “Yenidoğan yoğun bakım üniteleri 7-24 çalışan doktorların, hemşirelerin, personellerin çok dikkatli, hassas olduğu, özveriyle çalıştıkları üniteler. Burada bebeklerimizin her halini gözlemliyoruz, en ufak bulgular bizim için sonrasında önüne geçilemeyecek hastalıkları önlemek için önemli. Bu zor çalışma şartlarına hazır olmak için önemli bir eğitimden geçmekten gerekiyor. Alanımızda çalışan hemşirelerimiz de bu konuda özel eğitimler alıyorlar. Yenidoğan Çetesi adı altındaki haberler herkesi çok üzdü, bizi de çok üzdü. Tabi ki bu süreçte zarar gören aileler kadar üzülmemiz mümkün değil. Biz de bu işi layıkıyla yapmaya çalışan insanlar olarak bu kötü olaylardan dolayı negatif bir bakış açısı oluşmasını istemiyoruz. Ahmed bebek özel bir bebek, annesi Filistinli bir hekim, Türkiye’de şu an Cerrahpaşa’da eğitimine devam ediyor. 620 gram gibi çok küçük bir ağırlıkta, 25 haftalık doğdu. Birçok badire atlattı, doğduğunda organları çok az gelişmişti. Başta akciğer olmak üzere beslenmesi, kalbi, beyni ile ilgili önemli olaylar atlattı. Yakın bakım ve destek ile bugünleri gördük” “114 günlük süreç sonunda 3 bin 100 gram taburcu etmeyi başardık” Yenidoğan Uzmanı Dr. Burcu Cebeci, “Ahmed bebeğimiz 25’nci haftada 620 gram olarak doğdu, acil bir operasyonla erken doğmak zorunda kaldı. Doğum sonrasında hemen yoğun bakım ünitemize alıp gerekli tedavi, takiplerini yaptık. 114 günlük bir takip süreci sonunda da 3 bin 100 gram olarak annesine sağlıklı bir şekilde taburcu etmeyi başardık. Bu süreçte birçok zorlukla karşılaştık. Anne açısından da bizim, bebek açısından da zorlu bir süreç geçti. 114 günün sonunda başarıyla taburcu edebildik. Öncelikle çok küçük doğduğu için en çok akciğer problemleri yaşadık, çok uzunca bir süre solunum cihazına bağlı olarak takip etmek zorunda kaldık fakat yaklaşık 55-56’ıncı gününde solunum cihazından ayırabildik. Beslenmeyle ilgili problemler oldu başlangıç döneminde, gözle, görmeyle ilgili prematüre bebeklerde sıkça gördüğümüz prematüre retinopatisi açısından takip oldu. Gerekli anlarda tedavisi uygulandı. Şu an bunlarla ilgili takip altında. Herhangi bir sıkıntısı olmadan bebeğimizi şu an sağlıklı bir şekilde taburcu ediyoruz. Gerekli anlarda her zaman onların yanında olmaya devam ediyoruz. Birçok alanda takip edilmesi gereken durumlar söz konusu ve tabi ki ailesi, anne, babası çok detaylı bir şekilde bilgilendirilerek ayaktan poliklinik hizmeti vererek bu bebeklerin takibine devam ediyoruz. Filistinli bir ailenin bebeği olarak geldi, anne kadın doğum doktoru. Bizi çok derinden yaralayan, üzen haberler oldu. Bu işe gönül veren birçok hekim arkadaşımızla birlikte şunu söylemek istiyorum ki; yenidoğan hekimi olmak ayrı bir fedakarlık ve özveri isteyen bir branş. Biz her zaman bu bebeklerin yanında olmaya devam edeceğiz” dedi.
Uzmanı uyardı: Kolorektal kanserler gençlerde de görülmeye başlandı
20 Kasım 2024 Çarşamba - 10:44 Uzmanı uyardı: Kolorektal kanserler gençlerde de görülmeye başlandı Kolorektal kanserler tüm kanser türleri arasında görülme sıklığı açısından üçüncü sırada bulunuyor. Yaşlılık hastalığı olarak bilinen kolorektal kanserlerin erken yaşlarda da görülme sıklığının arttığını vurgulayan Genel Cerrah Op. Dr. Yılmaz Polat, hastalıkta erken tanı ve uygun tedavi ile ölüm oranının azaltılabileceğine dikkat çekti. Dünya Sağlık Örgütü rakamlarına göre dünyada her yıl yaklaşık 1 milyon 800 bin kişi kolorektal kanserlere yakalanırken, yaklaşık 900 bin kişi bu hastalıklardan hayatını kaybediyor. Türkiye’de ise Sağlık Bakanlığı verilerine göre her yıl 20 binin üzerinde hastaya yeni tanı konuluyor. Medicana Sağlık Grubu Genel Cerrahi Bölümü’nden Op. Dr. Yılmaz Polat, kolorektal kanser türlerinin oluşumunda beslenmenin önemli rol oynadığını söyledi. “Sağlıksız beslenme kolorektal kanserlere davetiye çıkarır” Kolon ve rektumdan kaynaklanan kanserler genel olarak kolorektal (kolon ve rektum) kanserler olarak adlandırılıyor. Kolorektal kanserlerde beslenmenin önemini vurgulayan Op. Dr. Yılmaz Polat, obezitenin en başta kanser sebebi olduğunu ifade ederek, “Kolon, sindirimin gerçekleştiği uzun bir boru şeklinde organdır. Rektum ise kalın bağırsağın son kısmıdır ve anüs ile bağlantılıdır. Kalın bağırsağın yaklaşık 150-180 santimlik üst kısmında kolon, 15-17 santimlik alt kısmında ise rektum adı verilen bölge ve bununda altında anal kanal bulunur. Bağırsaklar sindirim sisteminde önemli rol oynamaktadır. İnce bağırsaklarda yiyecekler sindirilmekte ve vücut için gereken besinler emilmektedir. Ardından kalan kısım kalın bağırsağa geçmektedir. Burada su ve bazı mineraller emilmekte, geriye kalanlar ise rektuma ilerleyip dışarıya atılmaktadır. Alkol ve sigara tüketimi, işlenmiş kırmızı et tüketimi, taze sebze ve meyveden fakir beslenme, diyabet ve insulin direnci olması kolorektal kanserlerin artış sebebidir. Sağlıksız beslenme kolorektal kanserlere davetiye çıkarır” dedi. “Riskli grupta olanlar tarama testlerini daha erken yaşta yaptırmalı” Türkiye’de kolorektal kanser taramasının ulusal standartlarının belirlendiğini, 50-70 yaş aralığındaki kadın ve erkek nüfus için gaitada gizli kan kiti (GGKT) yardımıyla her 2 yılda bir ücretsiz yapıldığını hatırlatan Op. Dr. Yılmaz Polat, kolorektal kanserlerde risk faktörlerini taşıyanların tarama testlerini daha erken olması gerektiğine dikkat çekerek, “Yüksek risk etkenleri olan kişilerde anne, baba, kardeş, yakın akrabalarında kolorektal kanserlerinden birinin bulunması, uzun süreli inflamatuar bağırsak hastalıkları (crohn ve ülseratif kolit) yaşamış kişiler, kolorektal kanseri tanısı nedeniyle ameliyat geçirmiş hastalar değiştirilemeyen riskli gruptadır. Kolorektal kanserlerin yüzde 90’ı kolon ve rektumda görülen poliplerden oluşur. Yaklaşık 5-10 yıl gibi kısa bir sürede kansere dönüşme ihtimali bulunan bu poliplerin erken dönemde fark edilerek alınması kolorektal kanser riskini önemli ölçüde azaltır. Bu risk grubunda olanların tarama testleri daha erken yaşlarda başlatılır. Bu şekilde kolorektal kanserlerde ölüm oranı azaltılabilir. Çünkü günümüzde kolorektral kanserlerin görülme yaşı eskiye nazaran düşmüştür” şeklinde konuştu. Kolorektal kanserlerde belirtiler Kolorektal kanserlerde de çoğu kanser olgularında olduğu gibi yaygın olarak görülen ve tanıya yardımcı olan bazı belirtileri açıklayan Op. Dr. Yılmaz Polat, “Hemoroid gibi daha ufak rahatsızlıklar şeklinde olabileceği gibi, kolorektal kanserin belirti vermediği ya da şiddetli ağrı benzeri belirtilerin ileri evrelerde ortaya çıkabileceği unutulmamalıdır. Tümörün kalın bağırsakta büyümesi durumunda ise bağırsak tıkanması gibi ciddi rahatsızlıklar da görülebilir. Kolorektal kanserde en sık görülen belirtiler gaitada aşikar kanama, istemsiz kilo kaybı, kabızlık veya ishal, kramp şeklinde karın ağrıları, kusma, halsizlik, yorgunluk, kansızlık, karında şişkinlik ve dolgunluk hissidir” diye konuştu. Kolorektal kanser değerlendirmesinde ve hastalık evresinin belirlenmesinde genellikle görüntüleme yöntemleri kullanılırken, hastanın ve tümörün özelliklerine bağlı olarak görüntüleme yöntemlerinden yararlanılarak hastalığın aşaması ve tedavisi planlanıyor. Kolorektal tümörlerde cerrahinin önemli bir tedavi yöntemi olduğunu söyleyen Op. Dr. Yılmaz Polat, “Tümörün kolon ve rektumdaki yerleşim yerine, boyutuna, evresine, hastanın tümör komplikasyonlarıyla (tıkanıklık, delinme, kanama gibi) acil şartlarda başvurmasına bağlı olarak cerrahi protokoller değişir. Günümüzde kolorektal kanserinin cerrahi tedavisinde laparoskopi ve robotik cerrahi uygulamaları giderek yaygınlaşmaktadır” ifadelerini kullandı.
Muğla’da Sokak hayvanları kısırlaştırılarak sahiplendirilecek
20 Kasım 2024 Çarşamba - 10:31 Muğla’da Sokak hayvanları kısırlaştırılarak sahiplendirilecek Menteşe Belediyesi, Muğla Büyükşehir Belediyesi ve Muğla Veteriner Hekimleri Odası arasında ‘Sahipsiz Kedi-Köpeklerin Rehabilitasyonu ve Yaşam Refahının Sağlanması Hizmeti Projesi’ iş birliği protokolü imzalandı. Menteşe Belediye Başkanı Şehir Plancısı Gonca Köksal, Muğla Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreteri Tayfun Yılmaz ve Muğla Veteriner Hekimleri Odası Başkanı Serkan Alpözen tarafından imzalanan protokol kapsamında; sahipsiz sokak kedi ve köpekleri, Menteşe Belediyesi ekipleri tarafından yakalanarak Veteriner Hekimler Odası üyesi klinik, poliklinik ve hayvan hastanelerinde kısırlaştırıldıktan sonra Muğla Büyükşehir Belediyesi’ne ait geçici hayvan bakımevine gönderilecek. Burada çip ve küpe takılmasının ardından hayvanlar sahiplendirilecek. İmza töreninde konuşan Menteşe Belediye Başkanı Gonca Köksal, protokolün uzun süredir gündemlerinde olduğunu, ancak ‘Hayvanları Koruma Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin kabul edilmesiyle güncellendiğini belirterek şu ifadeleri kullandı: “Bu kanun tasarı halindeyken, Veteriner Hekimler Odası ile birlikte bir protokol imzalamıştık. Daha sonra güncel duruma göre protokolümüzü yeniledik. Belediyelerimizin bütçesinde bu konuya ayrılmış bir pay var. Bunu en verimli şekilde kullanmak için çalışmaya başladık. Protokol ile ilgili olarak Muğla Barosu Hayvan Hakları Komisyonu’yla, hayvanseverlerle, Veteriner Hekimler Odası’yla ve Büyükşehir Belediyemizle bir araya geldik. Bundan sonra nasıl hareket edeceğimizi, hayvan dostlarımıza zarar vermeden onların rehabilite edilmelerini, sağlıklı ve güvenli bir şekilde yaşamalarını ve sahiplendirilmelerini sağlamak için yasal olarak neler yapabileceğimizi belirledik. Diğer belediyelere de örnek olması amacıyla bir yol haritası çıkardık ve bugün protokolümüzü imzalıyoruz”
Çocukları kış dönemi hastalıklarından koruma önerileri
20 Kasım 2024 Çarşamba - 10:19 Çocukları kış dönemi hastalıklarından koruma önerileri Kış aylarının gelmesiyle birlikte soğuk hava ve kapalı ortamların artması, çocuklarda üst solunum yolu enfeksiyonlarının yaygınlaşmasına neden oluyor. Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Buket Taneri, bu dönemde ailelerin dikkat etmesi gereken noktaları ve çocukları hastalıklardan koruma yollarını anlattı. "Kapalı ve kalabalık alanlardan uzak durun" Çocukların bağışıklık sistemini güçlendirmenin en önemli yollarından birinin dengeli ve sağlıklı beslenme olduğunu vurgulayan Medicana International Samsun Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Buket Taneri, “Sebze ve meyve ağırlıklı, protein yönünden zengin bir diyet, çocukların enfeksiyonlara karşı direncini artırır. Özellikle C vitamini içeren turunçgillerin tüketilmesi önemli” dedi. Kış aylarında azalan güneş ışığına bağlı olarak D vitamini eksikliğinin yaygınlaştığını belirten Dr. Taneri, çocukların doktor kontrolünde D vitamini takviyesi alabileceğini ifade ederek, “Hijyen alışkanlıklarının çocuklara küçük yaşta kazandırılması gerekiyor. Ellerin sık sık yıkanması, çocukları mikroplardan korumanın en etkili yollarından biridir. Ayrıca, oyuncakların ve sık kullanılan eşyaların düzenli temizliği ihmal edilmemeli. Kış aylarında kapalı ve kalabalık alanlarda vakit geçirmek, hastalıkların bulaşma riskini artırıyor. Çocukları gereksiz yere alışveriş merkezi gibi kapalı mekanlara götürmekten kaçınılması gerekiyor. Çocukları mümkün olduğunca açık hava etkinliklerine yönlendirin. Temiz hava, bağışıklık sistemine olumlu etkiler yapar” diye konuştu. Kışlık giyim ve soğuktan korunma Soğuk hava şartlarında çocukların uygun şekilde giydirilmesinin önemine değinen Dr. Taneri, “Nefes alabilen kumaşlarla giyinmek en doğru yöntem. Baş, boyun ve ellerin soğuktan korunması için uygun aksesuarlar kullanılmalı. Kış aylarında yaygınlaşan grip ve diğer enfeksiyonlara karşı aşı en etkili koruma yöntemi. Çocukların yaşına uygun aşılarının mutlaka yaptırılması gerekiyor. Özellikle risk grubundaki çocuklar için grip aşısı öneriyoruz. Sağlıklı bir bağışıklık sistemi için yeterli ve kaliteli uyku çok önemli. Ayrıca çocukların günlük fiziksel aktivitelerle enerjilerini doğru şekilde kullanması gerekiyor” ifadelerini kullandı. “Soğuk algınlığını hafife almayın” Dr. Buket Taneri, kış aylarında sık görülen soğuk algınlığının basit bir rahatsızlık olarak görülmemesi gerektiğini belirterek, “Uzun süren yüksek ateş, öksürük, nefes darlığı veya diğer şiddetli semptomlar durumunda mutlaka bir uzmana başvurun. Anne babaların alacağı küçük önlemlerle çocukların kış dönemini sağlıklı bir şekilde geçirebilir. Hastalıklardan korunmanın anahtarı, düzenli bir yaşam tarzıdır” şeklinde konuştu.
Prof. Dr. Özkan: "Gelecekte her iki kişiden birinin kalp ve damar hastalıkları nedeniyle hayatını kaybedeceği öngörülmektedir"
20 Kasım 2024 Çarşamba - 10:18 Prof. Dr. Özkan: "Gelecekte her iki kişiden birinin kalp ve damar hastalıkları nedeniyle hayatını kaybedeceği öngörülmektedir" Kalp damar hastalıklarının kanserden daha fazla insanın ölümüne yol açtığını belirten Kardiyovasküler Cerrahi (KVC) Uzmanı Prof. Dr. Mehmet Özkan, “Gelecekte her iki kişiden birinin kalp ve damar hastalıkları nedeniyle hayatını kaybedeceği öngörülmektedir” dedi. Acıbadem Bodrum Hastanesi Kardiyovasküler Cerrahi (KVC) Uzmanı Prof. Dr. Mehmet Özkan, kalp damar hastalıklarının kanserden daha fazla insanın ölümüne yol açtığını belirterek, uzun ve sağlıklı bir yaşam için kalp hastalığını anlama, önleme ve tedavi etme konusunda dünyada yeni yaklaşımların ortaya konulduğunu söyledi. Özkan, yeni yaklaşımla ilgili şu bilgileri verdi: “Kadın ve erkeklerde dünyanın bir numaralı ölüm nedeni olan kalp ve damar hastalıklarının başlıca nedeni, kalbimizi ve bütün hayati organlarımızı besleyen atardamarların içindeki endotelde kalınlaşma, plak oluşumu. Tıkanmaya sebep olan aterom plaklarının birikiminin bir nevi kanser benzeri bir tümör olarak değerlendirilmeye başlandı.” Kardiyovasküler yani kalp ve damar hastalıklarının kanserle olan benzerliğinin tıp dünyasında ve bilimsel çalışmalarda iyi bir şekilde vurgulandığını aktaran Prof. Dr. Özkan, “Çoğu insan ve sağlık hizmeti sağlayıcıları dünyada bir numaralı ölüm sebebi olan kalp ve damar hastalığına kanser kadar ciddi yaklaşmamaktadır. Örneğin dünyada her yıl 25 kadından sadece biri meme kanserinden ölürken, bu oran kalp damar hastalıklarında daha yüksektir ve her üç kadından biri bu yüzden kaybedilmektedir. Ayrıca gelecekte her iki kişiden birinin kalp ve damar hastalıkları nedeniyle hayatını kaybedeceği öngörülmektedir. Dolayısıyla bu sonuçlar, kalp damar hastalıklarının tanı ve tedavisinde daha dikkatli ve ciddi yaklaşılması gerektiğini ortaya koymaktadır” diye konuştu. “Aterom plaklarını kanser gibi düşünebiliriz” Toplumda kanser hastalığının sağlık üzerinde oluşturduğu riskler nedeniyle oldukça ciddiye alındığını ifade eden Prof. Dr. Özkan, “Kanser önemli bir hastalık. Dolayısıyla insanlar, hayatı tehdit etmesi ya da oluşturduğu sağlık riskleri nedeniyle kanseri ciddiye alıyor. Gerek kanserden korunmaya gerekse tanı ve tedavisine önem veriyorlar. Bu da toplumsal anlamda bu alanda bilincin arttığını gösteriyor. Öte yandan kalp hastalıklarına baktığımızda, toplumda henüz yeterli bir bilincin gelişmediğini görüyoruz. Dolayısıyla yeterince ciddiye de alınmıyor. Oysa kalp hastalıkları kanserden daha çok hayat kaybına yol açan hastalık” dedi. Damar sertleşmesine yol açan “aterom plakları”nı kalp damarlarında büyüyen bir kanser gibi düşünmek gerektiğini vurgulayan Prof. Dr. Özkan, yeni tedavi yaklaşımlarında koroner kalp hastalığının kötü sonuçlarından kaçınmak için kanser gibi kalp hastalıklarını önleme, tarama ve tedavi etme konusunda modern ve etkili bir yol izlenmesinin önerildiğini anlattı. Özkan, bilim adamlarının kalp hastalığı ve kanser arasındaki bu önemli örtüşmeye dair son araştırmalarını mevcut risk faktörleri üzerinden erken teşhis için tarama konusunda sürdürdüğünü sözlerine ekledi. “Aterom plağı birçok ciddi hastalığa yol açıyor” Damarların iç yüzeyini kaplayan tabakanın yani bir nevi damar astarı denilebilecek oluşumun damarın kalınlaşması anlamına geldiğine ve plak olarak adlandırıldığına dikkat çeken Prof. Dr. Özkan, “Bu kalınlaşma genellikle damar duvarlarında yağ, kolesterol ve diğer maddelerin birikmesi sonucu oluşan plaklar damarları daraltmaya başladığında aterom plakları olarak adlandırılır. Bu durum, damar sertliği (ateroskleroz) olarak da bilinir. Aterom plağı oluşumunda; yüksek kolesterol, yüksek tansiyon, diyabet, sigara kullanımı, yaşın ilerlemesinin yanı sıra, genetik yatkınlık da rol oynar. Zamanla kalınlaşma artarak kalp krizi, inme, şah damarı hastalığı ve periferik arter hastalığı gibi pek çok ciddi ve hayati risk taşıyan hastalıkların ortaya çıkmasına neden olabilir” dedi. “Bir kalp ve damar uzmanına başvurun” Kalp damarlarındaki aterom plaklarının kansere benzer şekilde büyüdüğünün altını çizen Prof. Dr. Özkan “Bu plakların nasıl büyüdüğünü, kalp hastalığının erken teşhisi için nasıl tarama yapılacağını (vascular screening), hem kalp hastalığına uygun bir yaşam tarzını hem de gerektiğinde tıbbi yardımı içeren koruyucu tedbirleri öğrenmek, kalp hastalığını tersine çevirmek ve felçleri önlemek için basit ve etkili tedavileri, giyilebilir cihazları, yapay zeka gibi kalp hastalığını tespit etmek ve izlemek için gittikçe yaygınlaşan dijital sağlık teknolojileri hakkında detaylı bilgi edinmek için bir kalp ve damar uzmanına başvurun” dedi.
KOAH hastalarının yüzde 80’inden fazlası sigara kullanıyor
20 Kasım 2024 Çarşamba - 10:12 KOAH hastalarının yüzde 80’inden fazlası sigara kullanıyor Dünya Kronik Obstrüktif Akciğer Hastalığı (KOAH) Günü dolayısıyla açıklama yapan Eskişehir İl Sağlık Müdürü Doç. Dr. Yaşar Bildirici, KOAH’ın toplum sağlığı açısından taşıdığı kritik önemi vurguladı. KOAH’ın nefes darlığı, öksürük ve balgam gibi kalıcı şikâyetlerle yaşam kalitesini olumsuz etkileyen, önlenebilir ve tedavi edilebilir bir hastalık olduğunu söyleyen Doç. Dr. Yaşar Bildirici, “Günümüzde dünyada her 10 yetişkinden 1’i KOAH hastasıdır. Ülkemizde ise 45 yaş üzeri bireylerde KOAH sıklığı yüzde 8,8 olarak belirlenmiştir. Ancak ne yazık ki KOAH hastalarının büyük bir kısmı tanı alamamış durumdadır. Bu durum hastalığın ilerlemesine ve bireylerin yaşam kalitesinin düşmesine yol açmaktadır” dedi. “KOAH hastalarının yüzde 80’inden fazlası sigara kullanmaktadır” Hastalığın fark edilmesi için nefes ölçüm testi gibi basit yöntemlerin kullanılabileceğini ifade eden Doç. Dr. Bildirici, KOAH’ın en önemli risk faktörlerinin başında tütün ve tütün ürünlerinin geldiğini vurgulayarak, “KOAH hastalarının yüzde 80’inden fazlası sigara kullanmaktadır. Bunun yanı sıra yoğun şehirleşmenin getirdiği hava kirliliği, odun ve kömür gibi fosil yakıtların dumanına maruziyet ve biyokütle yakıtlarının kullanımı hastalığın oluşumunda büyük bir rol oynamaktadır. Özellikle iklim değişikliğinin etkisiyle artan anormal hava olaylarının ve orman yangınlarının KOAH sıklığını daha da artıracağını göz önünde bulundurmalıyız” şeklinde konuştu. “Havamızı korumak, sağlığımızı korumaktır” Doç. Dr. Bildirici, KOAH’ı önlemede bireysel çabaların önemine dikkat çekerek sözlerine şöyle devam etti: “Tütün ve tütün ürünlerinden uzak durmak, temiz hava solumak, düzenli egzersiz yapmak ve dengeli beslenmek bu hastalığın önlenmesinde kritik adımlardır. KOAH teşhisi konulan bireylerin hava kirliliğine karşı dikkatli olmaları ve dış ortam aktivitelerini bu duruma göre planlamaları önerilmektedir. Ayrıca grip ve zatürre aşıları ile alevlenmelerin önlenmesi hastalığın seyrini iyileştirecektir. Bu yıl Dünya KOAH Günü’nün teması, ‘Havamızı Koruyalım, KOAH’sız Yaşayalım’ olarak belirlendi. Temiz hava, sağlıklı bir yaşamın vazgeçilmezidir. Tüm vatandaşlarımızı hem bireysel hem de toplumsal düzeyde bu konuda duyarlı olmaya davet ediyoruz.”