SAĞLIK
Yeni yönetmelik gereksiz ilaç kullanımını önlemeyi hedefliyor 28 Kasım 2024 Perşembe - 15:19:35 Denizli İl Sağlık Müdürü Uz. Dr. Berna Öztürk, Sağlık Bakanlığı tarafından yürürlüğe giren yeni ‘Aile Hekimliği Sözleşme ve Ödeme Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik’ hakkında açıklamalarda bulundu. Yönetmelikle gereksiz ilaç kullanımını önlemenin hedeflendiğini belirten Uz. Dr. Öztürk, "Vatandaşlarımızda özellikle şu alışkanlığı kazandırmak istiyoruz; sağlıkla alakalı herhangi bir endişeleri olduğunda akıllarına ilk olarak aile hekimlerimizin gelmesi ve aile hekimlerimize güvenle başvurmalarını istiyoruz ” dedi. Yeni Yönetmeliğin Türkiye’de sağlık hizmetlerinin kalitesini artırmak eş güdümlü olarak vatandaş ile çalışan memnuniyetini arttırmak amacıyla yürürlüğe girdiğini belirten İl Sağlık Müdürü Uz. Dr. Berna Öztürk, yönetmelikle hangi yenilikler yapıldığı, bunların sağlık hizmetlerine nasıl yansıyacağı konusunda bilgi verdi. “Her şeyden önce vatandaşlarımızın aile hekimlerimiz tarafından koruyucu sağlık hizmeti gerçekleştirmek” Denizli’de 1. basamak sağlık hizmetlerinde 132 Aile Sağlığı Merkezi’nde 356 Aile Hekimi ve aile sağlığı çalışanları ile hizmet verildiğini ve Denizli’de aile hekimi birimi başına düşen nüfus ortalamasının 2 bin 976 olduğunu belirten Denizli İl Sağlık Müdürü Uz. Dr. Berna Öztürk, “Denizli’mizde 1. basamak sağlık hizmetlerinde 132 Aile Sağlığı Merkezimizde 356 Aile Hekimimiz ve aile sağlığı çalışanlarımız ile hizmet veriyoruz. Aile Sağlığı Merkezlerimizde tanı ve tedavi edici sağlık hizmetleri ile birlikte, vatandaşlarımıza sağlık danışmanlığı, aile planlaması ve koruyucu sağlık hizmetlerini yürütmekteyiz. İlimizde aile hekimi birimi başına düşen nüfus ortalaması 2 bin 976 olup İl Sağlık Müdürlüğü olarak nüfusun yoğun olduğu yerlerde Aile Sağlığı Merkezi açarak Aile Hekimi Birimi başına düşen nüfuslarımızı düşürmeyi hedefliyoruz. Eski Yönetmeliğimiz, bir aile hekimimize 4000’e kadar nüfusun kayıtlı olabilmesine izin veriyordu. Yeni yönetmelikle bu nüfus 3500’e düşürüldü. Yani artık 3500 nüfusu olan bir aile hekimine vatandaşlarımız kayıt olamayacaklar. Böylelikle vatandaşlarımıza daha fazla vakit ayrılabilmesi bu sayede aile hekimlerimizin asli görevlerinden olan koruyucu sağlık hizmetinin daha etkin sunulabilmesi vatandaş ve çalışan memnuniyetinin arttırılması hedeflenmektedir. Bakanlığımızın temel anlayışı; vatandaşlarımızın hastalanmadan sağlıklı kalmalarını sağlayabilmek olup bunun için de her şeyden önce vatandaşlarımızın aile hekimlerimiz tarafından koruyucu sağlık hizmetlerinin yapılabilmesidir. Koruyucu sağlık hizmetleri; erken teşhis, önlenebilir hastalıkların önlenmesi ve uzayan insan ömrünün bedensel, ruhsal ve sosyal olarak iyilik halinde geçmesini sağlamaktır. Bu amaçla; bebek ve lohusa izlemleri, aşılamalar, çocukluk çağı taramaları, kanser taramaları, hipertansiyon, kardiyovasküler hastalıklar, obezite, diyabet açısından sağlıklı bir kronik hastalık takibi yapılması ve yaşlılık izlemleri sayesinde yaşlılarımızın sağlığının takibi yapılmasıdır” diye konuştu. "Gereksiz İlaç Kullanımını Önlemek Hedeflenmekte” Aile hekimlerinin bundan sonra ilaç yazamayacağı iddialarını da açıklık getiren Uz. Dr. Öztürk, “Akılcı olmayan ilaç kullanımı, insanlarda bazı ilaçlara karşı direnç gelişmesine, hastalıkların tekrarlamasına veya uzamasına, tedavi maliyetlerinin artmasına neden oluyor. Şu anda Türkiye’de bin kişiye düşen günlük antibiyotik kullanım miktarı, OECD ortalamasından 2,5 kat daha yüksektir. Gereksiz antibiyotik ve ilaç kullanımı, küresel bir sağlık sorunu haline gelmiştir. Sağlık Bakanlığımızın açıkladığı yeni aile hekimliği yönetmeliği, aile hekimlerinin tanı ve tedavisine müdahale etmiyor, reçete yazma özgürlüğünü de ortadan kaldırmıyor aksine tüm dünyada ve özellikle ülkemizde en büyük sağlık problemlerinden birisi olan antibiyotik direncinin önlenmesi için gereksiz antibiyotik kullanımını sınırlandırmayı amaçlıyor. Denizli’de özveri ile çalışan tüm aile hekimlerimiz ile birlikte zaten yıllardır antibiyotik kullanımı üzerine çalışıyoruz. Bakanlığımız yeni yönetmelikle; akılcı ilaç uygulamalarını teşvik ediyor; aşırı kullanımının başkaca sağlık sorunlarına yol açtığını bildiğimiz bazı mide ilaçları (PPİ) ve bazı ağrı kesici ilaçların da dikkatli kullanılmasını teşvik ediyor. Şüphesiz; halkımızın sağlığı ve geleceği açısından büyük önem taşıyan bu konuda aile hekimlerimiz de vatandaşlarımız da gerekli hassasiyeti göstereceklerdir. Bu nedenle vatandaşlarımızın, tavsiye üzerine ilaç kullanmasını istemiyor, bunun yerine ilaç kullanmadan önce hekimine danışmalarını, böylece gereksiz ilaç tüketiminin önüne geçmek istiyoruz” dedi. “Hastalar sağlıkla alakalı endişeleri olduğunda akıllara ilk olarak aile hekimlerinin gelmesini ve güvenle başvurmalarını istiyoruz” Yeni yönetmelikle aile hekimi ile kayıtlı nüfus arasındaki bağın güçlendirilmesinin amaçlandığını belirten İl Sağlık Müdürü Uz. Dr. Berna Öztürk, vatandaşların 2. ve 3. basamak sağlık kuruluşlarından önce aile hekimine başvurmalarının teşvik edildiğini vurguladı. Aile hekimlerinin iyi bir korucu sağlık hizmeti verildiği takdirde hasta olan vatandaşların sayısı azalacağını ve vatandaşların özellikle sağlıkla alakalı endişeleri olduğunda akıllara ilk olarak aile hekimlerinin gelmesi ve aile hekimlerine güvenle başvurmalarını istediklerini belirten Uz. Dr. Öztürk, “Koruyucu sağlık hizmetleri bir ülkenin gelişmişliği ile paralel ilerler ve gelişmişliğin göstergesidir. Biz aile hekimlerimizle iyi bir korucu sağlık hizmeti verebilirsek hasta olan vatandaşlarımızın sayısı azalacaktır. Bu da hastalıktan dolayı kişinin kaybedilmesi, ilaç, hastane ve tetkik masrafları hepsinin önlenebilir olması, hem 2. basamak hem de 3. basamak sağlık hizmetlerinin rahatlaması demektir. 2. basamak dediğimiz devlet hastaneleri; yatarak tedavi olunabilecek, ileri tetkiklerle tanısı konulabilecek, yoğun bakımların olduğu, cerrahi müdahalelerin, ameliyatların yapılabileceği yataklı tedavi kurumlarıdır. Aynı şekilde 3. basamak üniversite hastanelerimizin asli görevi; 2. basamakta çözülemeyen daha komplike vakaların, araştırılarak tanı konulacak hastalıkların tanılarının konulduğu, araştırmaların ve tedavilerinin yapıldığı, yatarak tedavi hizmetinin verildiği sağlık kurumlarımızdır. Bugün gerekli devlet hastanelerimiz, gerek üniversitelerimizin hasta kayıtlarına baktığımızda rutin de kullanmakta oldukları ilacın reçetesini yenilemek için gelen vatandaşlarımızın sayısının azımsanmayacak kadar çok olduğunu görebilmekteyiz. Buralarda oluşan yoğunluklar; gerçekten araştırılması ve daha fazla zaman ayrılması gereken hastalara yeterli zaman ayrılamamasına, sağlık hizmeti kalitesi ve etkinliğinin azalmasına neden olmaktadır. Bu nedenle; aile hekimliği uygulama yönetmeliğinde hastalık yüküne göre bir çalışma yapılmış olup önümüzdeki süreçte hastanelerimizde aile hekimlerimiz için randevu kontenjanları oluşturularak aile hekimleri kendi hastalarına gereken hallerde hastanelerden öncelikli randevu alabilir hale gelecektir. Yani zaten gerekli bir durum olduğunda aile hekimlerimiz hastasını 2. basamak ya da 3. basamak sağlık kuruluşuna kendisi yönlendirebilecektir. Yeni yönetmelikle, vatandaşlarımızın seçtikleri aile hekimlerine yılda en az iki kez başvurmalarını istememizin temel nedeni de budur. Bu sayede sağlık sistemi üzerindeki yükün doğru şekilde dağıtılması hedeflenmektedir. Vatandaşlarımızda özellikle şu alışkanlığı kazandırmak istiyoruz; sağlıkla alakalı herhangi bir endişeleri olduğunda akıllarına ilk olarak aile hekimlerimizin gelmesi ve aile hekimlerimize güvenle başvurmalarını istiyoruz ” dedi.
28 Kasım 2024 Perşembe - 15:18 Şehzadeler Belediyesi’nden kırsal mahallelerde diş sağlığı desteği Şehzadeler Belediyesi, Toplum Ağız ve Diş Sağlığı Haftası kapsamında kırsal mahallelerdeki okullarda öğrenim gören 850 öğrenciye diş fırçası ve macunu dağıtarak ağız ve diş sağlığının önemine dikkat çekti. Başkan Gülşah Durbay, sağlıklı bireyler için ağız hijyeninin temel bir unsur olduğuna vurgu yaptı. Şehzadeler Belediyesi, Toplum Ağız ve Diş Sağlığı Haftası kapsamında farkındalık oluşturmak ve gelecek nesilleri bilinçlendirmek amacıyla anlamlı bir etkinlik gerçekleştirdi. Belediye ekipleri, kırsal mahallelerdeki okulları ziyaret ederek, toplam 850 öğrenciye diş fırçası ve diş macunu dağıttı. Etkinlikte, ağız ve diş sağlığının korunması için temel bilgiler aktarılırken, düzenli bakımın önemi vurgulandı. Belediye tarafından organize edilen etkinlikte, çocuklara diş fırçalamanın doğru teknikleri uygulamalı olarak gösterildi. Ayrıca, sağlıklı beslenmenin ve düzenli diş kontrolünün ağız sağlığındaki rolü anlatıldı. Etkinlik sırasında, Şehzadeler Belediye Başkanı Gülşah Durbay’ın mesajı da öğrencilere iletildi. Başkan Durbay mesajında, “Ağız ve diş sağlığı, bireyin genel sağlığını doğrudan etkileyen önemli bir konudur. Çocuklarımızın erken yaşta bu bilince sahip olmaları, onların sağlıklı bir gelecek inşa etmelerine katkı sağlayacaktır. Şehzadeler Belediyesi olarak her zaman çocuklarımızın yanında olmaya ve onların sağlıklı gelişimine destek vermeye devam edeceğiz” ifadelerini kullandı. Öğrenci velileri, öğrenciler ve öğretmenler de katkılarından dolayı Şehzadeler Belediyesine teşekkür etti.
155 bin omurilik felçlisi için iyileşmek istiyor
13 Kasım 2024 Çarşamba - 10:18 155 bin omurilik felçlisi için iyileşmek istiyor Bursa’da bir şirkette yöneticiyken geçirdiği trafik kazası sonrası tekerlekli sandalyeye mahkum olan AK Parti Bursa eski Milletvekili Bennur Karaburun, kök hücre tedavisi sayesinde yıllar sonra ilk kez ayağa kalktı. Karaburun’un tüm omurilik felçlileri için yeniden ayağa kalkıp yürümek istediği öğrenildi. Milletvekilliği yaptığı dönemlerde dahil çok uzun süredir tekerlekli sandalyeye mahkum bir şekilde hayat süren Bennur Karaburun, geçtiğimiz gün sosyal medya hesabından yaptığı bir paylaşımla sevenlerini duygulandırdı. Bir süredir üzerinde uygulanan kök hücre tedavisinin sonuçlarını almaya başladığı bilinen Karaburun, paylaşımında "Spiral kord stimülasyonu ve kök hücre nakli sonrası ilk defa ayağa kalktım. Hamdolsun" yazarak doktoru ile birlikte çektirdiği fotoğrafı ile müjdeli haberi verdi. Deneysel aşamadaki bu uygulamanın kendisi gibi omurilik felçlisi tüm hastalar için uygulanmasını istediği öğrenilen Karaburun’un tüm omurilik felçlisi hastalar için biran önce iyileşip tekrardan yürümek istediği öğrenildi. Türkiye Bennur Karaburun’u 2013 yılında sağanak yağmur altında tekerlekli sandalyede çekilen bir kare fotoğrafıyla tanımıştı. Daha sonra kendisine yardım eden gençle yuva kurup Ak Parti’nin 25 ve 26. dönem Milletvekilliğini de yaparak azmi ve gayreti ile adından söz ettiren Karaburun bu seferde kendisi üzerinde uygulanan kök hücre tedavisi sayesinde tüm omurilik felçlisi hastalara umut oldu. Sağlık Bakanlığı istatistiklerine göre Türkiye genelinde 155 bin omurilik felçlisi hasta bulunuyor. Özellikle trafik kazaları sonucunda her yıl ortalama 2 bin 500 kişi omurilik felçlisi oluyor. Trafik kazasından sonra omurilik felcine sebep olan en büyük sebeplerin başında sığ suya balıklama atlama, iş güvenliği olmayan yerde iş kazaları, yüksekten düşmeler, terör olan bölgelerde silahlı yaralanma gibi kazalar geliyor. Kendisinden çok tüm omurilik felçlilerini düşündüğünü kaydeden Bennur Karaburun Ateş, "Tüm omurilik felçli hastaların iyileşmesini istiyorum, bunun için dua ediyorum. Bugün tedavim ve operasyon deneysel aşamada olan bir çalışma. İlerleme sağlanmasını bekliyorum. Sağlık Bakanımız ile görüşüp bütün omurilik felçlileri için bu tedavinin uygulanmasını talep edeceğim. İnşallah bir umut olurum" diye konuştu.
Dernekten ’diyabet’ raporu: "Bulunduğumuz yer, takdir edilebilir bir noktada"
13 Kasım 2024 Çarşamba - 10:17 Dernekten ’diyabet’ raporu: "Bulunduğumuz yer, takdir edilebilir bir noktada" Halk Sağlığı ve İç Hastalıkları Uzmanı Dr. M. Emin Dinççağ, Karadeniz Diyabet Derneği’nin diyabet raporunu açıklayarak, "Diyabet tedavisinde ve pratikte bulunduğumuz yer, takdir edilebilir bir noktadır" dedi. Halk Sağlığı ve İç Hastalıkları Uzmanı, Karadeniz Diyabet Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Dr. M. Emin Dinççağ, derneğin 2025 yılı diyabet raporu hakkında bilgi verdi. Derneğin her yıl, diyabet hastalarının sesi ve bir sivil toplum kuruluşu olarak 14 Kasım Dünya Diyabet Günü’nde; yıllık diyabet raporu yayınlandığını söyleyen Dinççağ, "Teknolojinin gelişmesi, iletişim imkanlarının artması, yapay zeka, kök hücre teknolojisi gibi modern uygulamaların tıp alanında uygulanması gibi seçeneklerle, 2025 yılında diyabet tedavisinde ve pratikte bulunduğumuz yer, takdir edilebilir bir noktadır. Diyabet tedavisinin sadece ilaç olmadığı, diyabetik beslenmenin ve egzersizin yanında diyabet eğitiminin de tedavinin bir parçası olduğu kabul edildiğinde diyabet tedavisinde başarımız yüksektir. Diyabet tedavisinde asıl olan, yaşam tarzının değiştirilmesi ve kan şekerinin sürekli olarak takibidir. Bunun için bu yıl Dünya Diyabet Günü teması ’Diyabetlinin Refahı ve Mutluluğu’ olarak kabul edildi" diye konuştu. "Diyabet tedavisinde başarısızlığın sebebi" Tedavide başarısızlığın nedenleri ile ilgili, "Diyabet hastası, yaşam tarzında değişiklik yapamıyorsa, çeşitli sebeplerle, kurallı ve bilimsel tedaviyi uygulayamıyorsa veya başarısız tedavi süreci diyabetik hastayı, yordu ve boş vermişlik psikolojisine sürükledi ise başarısızlık kaçınılmazdır. Aşırı kilolu hastalarda, sağlık danışanlarından yardım almayı reddedenlerde, yemek yemeyi bir haz aracı olarak görenlerde, yorgun, sorunu önemsemeyen hastalarda, başarısızlık yüksek orandadır" şeklinde konuştu. "Modern diyabet ilaçları diyabet tedavisinde yeterli" Günümüzde kullanılan diyabet ilaçları ve insülinlerin, diyabet pratiğinde istedikleri sonuçları almada, hedef değerlere ulaşmada yeterli olduğuna dikkat çeken Dinççağ, "Diyabet ilaçlarının böbrekleri bozduğu, vücutta yüklenme yaptığı ve hastanın sağlığına zarar vereceği gibi söylentiler, pazarlama hilesi olup kasıtlı olarak yayılmaktadır. Diyabetlinin bu bilimsel olmayan iddialara inanmaması kendi lehinedir. Diyabet tedavisi, hasta ve hekim arasında güvene dayalı ve süreklilik arz eden bir tedavi şeklidir. Bu süreçte, kan şekerinin sürekli takibi, kan basıncının kabul edilebilir düzeylerde olması, kolesterol düzeyinin, trigliserid düzeyinin istenilen düzeylerde olması diyabet komplikasyonlarının ortaya çıkmasını engelleyecektir" ifadelerini kullandı. “Gelecekte kök hücre ile tedavi” Diyabet tedavisinde umut verici gelişmelerin mevcut olduğunu ifade eden Dinççağ şunları söyledi: "Gelecekte kök hücresi ile yapılabilecek tedavilerin ve çeşitlenen insülin çeşitleri ile uygulanan tedavilerin, hastaların bilinçlenmesinin, hastaların yaşam kalitesini, yükselttiği gibi tedavide de altın standarttır. Dünya Diyabet Günü’nün teması olan diyabetlinin ‘mutluluğu’ hedefine ulaşmak, diyabetlinin konforu ve kaygılarının giderilmesi, gelecekte oluşabilecek komplikasyonların konusunda diyabetliyi aydınlatmak amacımız olacaktır. Tip 1 diyabetlilere sensör temini konusunda Sosyal Güvenlik Kurumu’nun(SGK) adım atmasını da yürekten talep ediyoruz."
Kazada kafatasının yarısı alınan genç, ameliyatla hayata tutundu
13 Kasım 2024 Çarşamba - 10:16 Kazada kafatasının yarısı alınan genç, ameliyatla hayata tutundu Geçirdiği trafik kazası sonrası kafatasının yarısı alınan ve 3 buçuk ay yoğun bakımda tedavi görülen Samet Tuluk, Medical Park Bahçelievler Hastanesi’nde gerçekleştirilen kranioplasti ameliyatı ile hayata tutundu. Kaza sonrası yatalak kalacağı söylenen genç Samet, şimdi ise konuşmaya ve yürümeye başladı. Baba Satılmış Tuluk, kaza sonrası kendisini bir kez bile "geçmiş olsun" demek için aramayan sürücünün 58 bin TL’lik masrafı için icra takibi başlattığını söyledi. Kaza geçtiğimiz aylarda Gebze’de meydana geldi. Çalıştığı iş yeri yakınlarında karşıdan karşıya geçmeye çalışırken bir anlık dalgınlıkla yola bakmadan koşan Samet Tuluk’a yolda seyir halinde bulunan bir araç çarptı. Çarpmanın etkisiyle metrelerce savrulan Samet kafasını düşerken önce araca sonra da yere çarptı. Kazayı gören vatandaşlar durumu hemen sağlık ekiplerine bildirdi. Olay yerine gelen sağlık ekipleri talihsiz genci ambulans ile hastaneye kaldırdı. Durumu ağır olan Samet hemen ameliyata alındı. Beyin kanaması geçiren Samet Tuluk’un kafatasının bir kısmı alınarak karnına gömüldü. Ameliyatın ardından Tuluk yoğun bakıma alındı ve tedavisine burada devam edildi. 3 buçuk ay yoğun bakımda tedavi gören Tuluk’u doktorlar daha fazla yapacakları bir şey olmadığı gerekçesiyle Çerkezköy’de bulunan bir devlet hastanesinin Palyatif bölümüne sevk etti. Çocuğunun burada dayanılmaz ağrılar çektiğini gören Baba Satılmış Tuluk başka hastane ve doktor arayışına girdi. Bu esnada bir tanıdıkları vasıtasıyla Almanya’da bir doktora çocuğunun videosunu ve tahlil sonuçlarını gönderen Tuluk’a çocuğunun düzelebileceğini anacak ameliyat olması gerektiğini öğrendi. Baba Tuluk, Medical Park Bahçelievler Hastanesi’nde görev yapan Beyin ve Sinir Cerrahisi Uzmanı Dr. Öğretim Üyesi Halil Olgün Peker’e ulaştı. Hastaneye giderek doktor Olgün Peker ile görüşen baba, oğlunun ameliyat edilebileceği haberi ile bir kez daha umutlandı. Yapılan hazırlıkların ardından Samet, Medical Park Bahçelievler Hastanesi’nde ameliyata alındı. "Kranioplasti" ameliyatı ile Samet’in karnına gömülen kafatası kemikleri çıkarılarak tekrar yerine yerleştirildi. Ameliyattan kısa bir süre sonra artık hayatına yatağa bağımlı devam edeceği söylenen Samet’in önce ağrıları kesildi sonrasında ise tek başına yürüyebilecek duruma geldi. "Çocuğum çok büyük acılar çekti" Kaza sonrasında oğlunun çok büyük acılar çektiğini belirten Baba Satılmış Tuluk "Kaza oğlum İstanbul’a gelmişti amcasının yanına bir işe girebilmek için ama olmadı. Bir arkadaşının vasıtasıyla Gebze’ye geldi. Orada ki arkadaşıyla beraber bir beton santraline girdi ve çalışıyordu. Ocak ayında işe girdi şubat ayında kaza meydana geldi. Yaya olarak yoldan geçerken araç çarptı. Bize oradan haber geldi. ’Oğlunuza araç çarptı buraya gelin’ diye. Biz zor günler yaşadık. Oğlum 3 buçuk ay hastane de yoğun bakımda kaldı. Beyin ameliyatı oldu. Ondan sonra ki süreçlerimiz çok sıkıntılı geçti. Çocuğumu palyatif bölümüne sevk ettiler. Ben ilk başta kabul etmesem de mecbur kaldık. Çerkezköy’e sevk ettiler bizi" dedi. "Bize oğlunuza yapabileceğimiz bir şey yok dediler" Çocuğu Çerkezköy’de tedavi gördüğü esnada orada bulunan doktorların kendisine burada artık oğlunuza yapabileceğimiz bir şey yok demesi üzerine başka hastane ve doktor arayışına girdiğini belirten baba Tuluk "Ben çocuğumun çok acı çektiğini görünce bir araştırma içerisine girdim. Bir arkadaşım bana bir doktor önerdi ona da bilgilerimi gönderdim bizi Almanya’da bulunan bir doktorla görüştürdü. Kendisi de bilgileri istedi kendisine de bu bilgileri gönderdik inceledikten sonra bizden şiddetli sancı sırasında video çekmemizi istedi onları da gönderince bize ameliyat olması gerektiğini söyledi. Çerkezköy’de ki doktorumuz bize ’hastanızın yeri burası değil bizim burada yapacak bir şeyimiz yok’ dedi. Ben bu süreçte umudumu kesmedim. Çevrem beni çok destekledi bu süreçte tanımadığım insanlar aradı sordu. Bana maddi destekte bulundular" ifadelerini kullandı. "Kaza yapan aracın masraflarını benden istiyorlar" Kaza sonrasında araç sürücüsünün kendilerini hiç aramadığını belirten Baba Tuluk ayrıca kaza sırasında araçta oluşan masraflar nedeniyle kendilerine 58 bin TL’lik icra dosyası geldiğini belirterek "Kaza yapan sürücünüzü hiç aramadı. Kaza anında polis ve sağlık ekiplerini aramış. İfadesini vermiş daha sonra bizi ne aradı ne sordu. Beni aramadığı gibi kazada aracın kaputu ezildiği ve camı kırıldığı için bizden şikayetçi olmuş. Bu süreçte ben hastanede çocuğumun canı ile uğraşıyorum o da arabasını yaptırmış oradan bize ceza geldi 58 bin TL . Bunu ödeyemedik. Çünkü biz hastane ile uğraşıyoruz orayı düşünemedik. Tedavisi devam ediyor. Benim gözüm şuan parayı değil hastamı görüyor" dedi. "Hastalar umudunu kaybetmemeli mutlaka ikinci bir seçenek vardır" Genç Samet’in ameliyatını gerçekleştiren ve onu yeniden hayata bağlayan Medical Park Bahçelievler Hastanesi Beyin ve Sinir Cerrahisi Uzmanı Dr. Öğretim Üyesi Halil Olgün Peker, "Samet 20 yaşında talihsiz bir trafik kazası geçiriyor. Bir araç çarpıyor. Sonra orada acile kaldırılıyor. Ameliyatı yapılıyor. Ameliyattan sonra yaklaşık 3 buçuk aylık hastane de kalma süreci oluyor. Bu süreçte çok şiddetli ağrıları oluyor ve konuşamıyor. Her gün birkaç kez nöbet geçiriyor. Yakınları bize ulaştı biz kafatası ameliyatı gerçekleştirdik. Bu beyninden kafatası alınıp karnına gömülmüştü biz onu tekrar revize ederek ve güçlendirerek kafasına koyduk. Beyin sağlığını tekrar revize ettik. Çünkü kafatası açıkta kaldığı için her türlü dış etkene maruz kalıyor bu beyin sağlığı için çok zararlı bir şey ameliyatlarımızı yaptık. Hemen sonrasında nöbetlerimiz bitti. Ağrılarımız kesildi. Samet konuşmaya başladı. Ellerini hareket ettirmeye başladı. Şu an tamamen şuuru açık kendisi desteksiz yürüyebilir bir hale geldi. Gayet iyi bir durumdayız fizik tedavisi devam ediyor. Daha da iyileşecek eski haline döneceğini tamamen düşünüyorum. Babası ve sağ olsun onlarda bize çok yardım etti. Yaptığımız tedavileri iyi planladık. İyi sonuçlar aldık. Zaten 20 yaşında ki bir hasta da çok ciddi bir beyin hasarı olmadığı sürece böyle düzelebileceğini biz düşünmüştük. Hastalarımız umutsuzluğa kapılmasın her zaman bir ikinci seçenek her zaman olur. Samet bu olayın en büyük örneğidir" diye konuştu.
Türkiye’de kuş gribi vakaları göçmen su kuşları kaynaklı ortaya çıkıyor
13 Kasım 2024 Çarşamba - 10:15 Türkiye’de kuş gribi vakaları göçmen su kuşları kaynaklı ortaya çıkıyor Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi Mikrobiyoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Mehmet Akan, Türkiye’de meydana gelen kuş gribi vakalarının göçmen su kuşlarının kanatlı hayvanlar ile teması nedeniyle ortaya çıktığını belirterek, "Hastalığın bulaşmasında göçmen su kuşları etkili" dedi. Türkiye tavuk eti ve yumurtası üretiminde kendi kendine yetebilen bir ülke konumunda bulunurken, son zamanlarda farklı bölgelerde kuş gribi vakaları ortaya çıktı. Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi Mikrobiyoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Mehmet Akan, Eskişehir ve Konya’da meydana gelen kuş gribi vakalarını İHA muhabirine değerlendirdi. Prof. Dr. Akan, kuş gribinin isminden anlaşılacağı üzere kanatlı hayvanları etkileyen bir hastalık olduğunu ifade etti. Türkiye’de ilk kuş gribi vakasının 2005’te görüldüğünü belirten Prof. Dr. Akan, "Daha sonra 2006, 2007, 2008, 2015, 2023’te ve son olarak geçen hafta gördüğümüz kuş gribi vakasını yaşadık. Bundan sonraki süreçte kuş gribi vakalarını yaşar mıyız? Evet, bu mümkün. Dünyada da çok yaygın hastalık tabloları var. Şu an yaygın olarak Kuzey Amerika ülkelerinde var. Kuzey Avrupa ve Orta Avrupa ülkelerinde yaygın olarak görüyoruz. Asya kıtası ve Ortadoğu’da da var" ifadelerini kullandı. "Hastalığın bulaşmasında göçmen su kuşları etkili" Kuş gribinin Türkiye’ye nasıl geldiğini de anlatan Prof. Dr. Mehmet Akan, şunları kaydetti: "Hastalığın bulaşmasında göçmen su kuşları etkili. Göçmen su kuşlarının mikrobiyotası dediğimiz sindirim sisteminde bu etkenler bulunuyor. Bu etkenler bulunduğundan dolayı göçmen su kuşları, her göç yaptığında bu mikroplarla beraber başka ülkelere gidiyor. Göçmen kuşlar ile serbest kuşlar buluşup, serbest kuşlarda evcil kanatlılara bu mikrobu bulaştırırsa bu defa tavuklarda ve hindilerde bu hastalık başlıyor. Daha sonra ticari işletmelere bulaşırsa yıkım çok fazla oluyor. Çok fazla hayvan ölümü ile karşılaşıyoruz. Bu da ülke ekonomisini olumsuz etkiliyor." "Göçmen su kuşları kanatlı hayvanlarımıza bu mikrobu bulaştırabilir" Prof. Dr. Akan, "Genel bulaşmada dikkat edeceğimiz en önemli konu şu; göçmen su kuşları ile kanatlı hayvanların temasını azaltmak en önemli kontrol kısmını oluşturuyor. Bundan sonraki durumda daha kontrol edilebilir durum oluyor. Göçmen su kuşları ile teması önemsememiz gerekiyor. Bunlar kanatlı hayvanlarımıza bu mikrobu bulaştırabilirler" diye konuştu. "Erken teşhis kayıpları azaltmakta çok etkin" Kuş gribinin kanatlı hayvanlara bulaşmasının ardından yaşanan tabloyu özetleyen Akan, "Bu hastalık evcil kanatlılarda aniden başlayan ölüm tablosu ile başlıyor. Bir gün önce hayvanlar çok sağlıklı gözükürken 1 ila 2 gün içerisinde bir an da ölen hayvanları görüyoruz. Bu ölen hayvanları gördüğümüzde, hızlı ölüm dediğimiz yüksek sayıya ulaştığımızda, Tarım ve Orman Bakanlığı il ve ilçe teşkilatında hangisine yakınsak veya bir veteriner hekime bunu bildirmemiz ve bunun laboratuvara gönderilip teşhis edilmesi gerekiyor. Erken teşhis kayıpları azaltmakta çok etkin" şeklinde konuştu. "Dünyada en önemli ekonomik olarak kayba uğratan hastalık" Kuş gribinin ülke ekonomilerinde büyük sorunlar meydana getirdiğini belirten Prof. Dr. Mehmet Akan, "’Dünyada en önemli ekonomik olarak kayba uğratan hastalık nedir’ derseniz bu kuş gribidir. Kuş gribinin daha önceki yıllarda milyonlarca lira değer kaybına neden olan Avrupa kıtasındaki bazı ülkelerde İtalya, Hollanda gibi yüksek miktarda ekonomik kayba neden oluyor. Bu nedenle hastalığın erken tanısı çok önemli. Bakanlığın sistem içerisinde olması çok önemli. Bakanlık yetkililerin süreçten haberdar edilmesi ve sürecin resmi otorite ile beraber üreticilerin birlikte yürütmesi oldukça önemli bir konu" ifadelerini kullandı. "Hastalık teşhisine takiben karantina koyuyoruz" Kuş gribinin tespit edilmesinin ardından uygulanması gereken adımlara da değinen Akan, "Hastalık teşhisine takiben karantina koyuyoruz. Karantina koyduktan sonra 3 kilometrelik çaptaki alan, daha sonra 10 kilometre çaptaki hayvan hareketlerini kontrol ediyoruz. Şüpheli durumlar varsa laboratuvara götürüp analiz yaptırıyoruz. Durumu bu şekilde kontrol etmek mümkün olabiliyor. Bu esnada hastalıktan şüpheli hayvanların taşınması, bu hayvanlara verilen yemlerin başka işletmelere götürülmesi, dışkının bir başka yere kontrolsüz saçılması hastalığın bulaşması için önemli bir konu. Bulaştırmamak için bu şeylerin taşınmaması ve kümeste bırakılması ayrıca önem taşıyor" dedi. "Bu hastalık kanatlı hayvan hastalığı" Prof. Dr. Mehmet Akan, "Bu hastalık sadece kanatlı hayvanların hastalığı. İnsanları etkilemiyor. İnsan vakalarına baktığımızda çok çok az. Ülkemizde de şu an da bir insan vakası yok. Tüketicilerimiz bu konuda rahat olsunlar. Bunlar dünyada ve Türkiye’de de izleniyor" diye konuştu. "Ülkemizde tavuk eti iç tüketimimizi karşılıyor" Prof. Dr. Akan, konuşmasını şöyle sürdürdü: "Ülkemizde tavuk eti, hindi eti ve tavuk yumurtası bizim iç tüketimimizi karşılıyor. Kendi tüketimimizin tamamını kendi üretimimizden karşılıyoruz. Artan yumurta ve kanatlı etimizi de ihracata yolluyoruz. Bu hastalığın izlenmesi bakanlık ile beraber sürecin takip edilmesi hem iç tüketiminin karşılanması hem de ihracat için belirleyici oluyor. Hastalık çıktığında da ihracatı engelleyen bir hastalık olduğunu söyleyelim. Uluslararası ticarete olumsuz etkileri oluyor. Bu etkiler nedeniyle üretimin genel yapısı oluyor. Daha sonra tüketicileri de etkileyen fiyat değişimi olmakta."
Pelvik taban rehabilitasyonu
13 Kasım 2024 Çarşamba - 10:10 Pelvik taban rehabilitasyonu SANKO Üniversitesi Hastanesi’nden Uzm. Fizyoterapist Selver Seval Ergücen, pelvik taban rehabilitasyonunun sağlığa yapabilecek bir yatırım olduğunu söyledi. Pelvik taban kaslarının leğen kemiğinin iç tabakasında yer alan mesane, rahim, prostat, rektum (Bağırsağın son kısmı) vb. organları destekleyen kas grubu olduğunu belirten Uzm. Fizyoterapist Ergücen, “Doğru fonksiyonda çalışamayan pelvik taban kasları zayıflar veya gevşeme fazını doğru yönetemez. Bunun sonucunda idrar kaçırma, kabızlık, pelvik ağrı, cinsel işlev bozuklukları, pelvik organ sarkmaları, idrar boşaltamama problemleri görülebilmektedir” dedi. Pelvik taban rehabilitasyonu nedir Uzm. Fizyoterapist Ergücen, pelvik taban rehabilitasyonunun pelvik taban kaslarını güçlendirmeye ve fonksiyonellik kazandırmaya yönelik egzersizler çeşitli solunum teknikleri, manuel terapi, biofeedback eğitimi, elektrik stimülasyonu, davranışsal terapi teknikleri, sağlıklı mesane ve bağırsak eğitimini içeren hastaların yaşam kalitesini arttırmaya ve pelvik taban kaslarının normal işlevlerini yerine getirmesine yardımcı olan bir tedavi bütünü olduğunu ifade etti. Koruyucu pelvik taban rehabilitasyonu nedir Koruyucu pelvik taban rehabilitasyonu olarak tanımlanan pelvik taban kaslarının düzenli olarak güçlendirilmesi ve doğru şekilde çalıştırılmasının pelvik taban kaslarının fonksiyon kaybını önlemeye yardımcı olduğunu anlatan Uzm. Fizyoterapist Ergücen, bu rehabilitasyondan özellikle fayda görecekleri ve faydalarını şöyle sıraladı: “Hamilelik ile doğum pelvik taban kaslarının zayıflamasına ve idrar kaçırma problemlerine neden olabilmektedir. Doğum esnasında zorlamaya bağlı da pelvik taban kaslarında sarkmalar görülebilmektedir. Yaşla birlikte pelvik taban kasları güç kaybeder. Pelvik taban rehabilitasyonu yaşa bağlı kas zayıflamasını yavaşlatır ve idrar kaçırma gibi sorunların ortaya çıkmasını önleyebilmektedir. Ağır kaldırma gibi fiziksel aktivite ve sporla ilgilenen bireylerin pelvik taban kaslarının güçlü olması yaralanmaları ve kas zorlamalarını önleyebilmektedir. Yapısal ve genetik olarak bazı bireyler pelvik taban sorunlarına daha yatkındır. Düzenli pelvik taban eğitimi bireylerin ileride yaşayabilecekleri problemleri önlemektedir. Pelvik taban problemleri çözülemediği taktirde cerrahi müdahale gerekebilmektedir. Rehabilitasyon, cerrahi riskleri ve ihtiyaçları azaltabilmektedir. Pelvik taban kaslarının güçlü olması karın içi basıncı dengeler ve duruşu destekler. Aynı zamanda mesane ve bağırsak kontrolünü iyileştirip genel sağlık üzerinde etkilidir.” Pelvik taban rehabilitasyonun koruyucu olarak uygulanmasının, bireyin sağlığını uzun vadede korumak için yapılabilecek önemli bir yatırım olduğunun altını çizen Uzm. Fizyoterapist Ergücen, sözlerini şöyle tamamladı: “Kasların güçlendirilmesi, sadece mevcut şikayetleri azaltmakla kalmaz aynı zaman da bu bölgedeki organların uzun vadeli işlevini korumaya da katkıda bulunur. Hayat kalitenizi korumak ve artırmak için pelvik taban terapistine başvurmalısınız.”
14 Kasım Dünya Diyabet Günü
13 Kasım 2024 Çarşamba - 10:09 14 Kasım Dünya Diyabet Günü SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Ana Bilim Dalı / Endokrinoloji Bilim Dalı’ndan Prof. Dr. Mehmet Baştemir, diyabet hastalığının küresel sağlık sorunu olduğunu söyledi. Bu yıl “Diyabet ve İyi Olmak” temasıyla kutlanan 14 Kasım Dünya Diyabet Günü nedeniyle açıklama yapan Prof. Dr. Baştemir, “Diyabet (şeker hastalığı), vücudun insülin hormonunu yeterince üretememesi veya etkili bir şekilde kullanamaması nedeniyle kan şekerinin yükseldiği kronik bir hastalıktır” dedi. Diyabetin kalp hastalığı, böbrek yetmezliği, körlük ve sinir hasarı gibi ciddi komplikasyonlara yol açabildiğine vurgu yapan Prof. Dr. Baştemir, şöyle devam etti: “Tedavi edilmediği takdirde diyabet, yaşam kalitesini düşürür ve erken yaşam kayıplarına neden olabilir. Dünya çapında 537 milyon kişi diyabetle yaşıyor. Diyabetli hastaların yüzde 50’ye yakını teşhis edilmemiştir. Diyabetli her 4 kişiden 3’ü düşük ve orta gelirli ülkelerde yaşıyor. Diyabet, sadece bireylerin sağlığını etkilemekle kalmayıp aynı zamanda toplumların ekonomik yükünü de artırmaktadır.” Diyabet türleri Diyabetin Tip 1 ve Tip 2 diyabet olmak üzere iki ana türü bulunduğunu belirten Prof. Dr. Baştemir, Tip 2 diyabetin, genetik yatkınlık, obezite ve hareketsiz yaşam gibi faktörlerle tetiklenen ve dünya genelinde en sık görülen diyabet türü olduğunu hatırlattı. Diyabet ve fiziksel sağlık Diyabetin, düzenli kan şekeri kontrolü, sağlıklı beslenme, düzenli egzersiz ve düzenli tıbbi takip gerektiren kronik bir hastalık olduğunu ve fiziksel sağlığı korumanın, diyabetin komplikasyonlarını önlemek ve yaşam kalitesini artırmak için hayati önem taşıdığını vurgulayan Prof. Dr. Baştemir, şu bilgileri paylaştı: “Kan Şekeri Kontrolü: Kan şekeri seviyelerini hedeflenen aralıkta tutmak, diyabetin neden olduğu uzun dönemli hasarları önlemek için en önemli adımdır. Sağlıklı Beslenme: Düşük glisemik indeksli, lifli besinler ağırlıklı bir diyet, kan şekerini dengelemeye yardımcı olur. Düzenli Egzersiz: Egzersiz, insülin duyarlılığını artırır, kan şekerini düşürür ve genel sağlığı iyileştirir. Düzenli Tıbbi Takip: Doktor kontrolleri ve gerekli testler, diyabetin etkili bir şekilde yönetilmesini sağlar.” Diyabet ve zihinsel sağlık “Diyabet, sadece fiziksel sağlığı değil, aynı zamanda zihinsel sağlığı da etkileyebilir. Depresyon, anksiyete ve stres, diyabetle yaşayan bireylerde sık görülen duygusal durumlar arasındadır” diyen Prof. Dr. Baştemir şu önerilerde bulundu: “Stres Yönetimi: Stres, kan şekerini yükseltebilir. Bu nedenle, yoga, meditasyon gibi gevşeme teknikleri ve hobilerle stres yönetimi önemlidir. Sosyal Destek: Aile, arkadaşlar ve destek grupları, diyabetle başa çıkmada önemli bir rol oynar. Psikolojik Destek: Gerektiğinde bir psikolog veya psikiyatr ile çalışmak, duygusal zorlukların üstesinden gelmeye yardımcı olabilir.” Diyabet ve yaşam kalitesi Diyabet, yaşam kalitesini olumsuz etkileyebileceğini ancak, doğru tedavi ve yaşam tarzı değişiklikleri ile diyabetle yaşayan bireyler de sağlıklı ve mutlu bir yaşam sürebileceğini kaydeden Prof. Dr. Baştemir, şu noktalara dikkat çekti: "Kendini Kabul Etmek: Diyabetli olmak, kimliğin bir parçası olarak kabul edilmelidir. Hedefler Belirlemek: Küçük ve gerçekçi hedefler belirlemek, motivasyonu artırır. Sosyal Aktivitelere Katılmak: Diyabet, sosyal hayattan kopmaya neden olmamalıdır. Hobilere Zaman Ayırmak: Hobiler, stresi azaltır ve yaşam kalitesini artırır.” Diyabet ve iyi olmak için öneriler Prof. Dr. Baştemir “Diyabet ve İyi Olmak” için önerileri şöyle sıraladı: “Bilgi Edinmek: Diyabet hakkında doğru bilgi sahibi olmak, hastalığı yönetmede önemlidir. Doktorla İş Birliği Yapmak: Doktorun önerilerini takip etmek ve düzenli olarak kontrol yaptırmak gerekir. Sağlıklı Yaşam Tarzı Benimsemek: Sağlıklı beslenme, düzenli egzersiz ve yeterli uyku, diyabet yönetiminde temeldir. Sosyal Destek Almak: Aile, arkadaşlar ve destek gruplarından destek almak önemlidir. Kendine Zaman Ayırmak: Stres yönetimi için zaman ayırmak, hobilere vakit ayırmak ve dinlenmek gerekir.”
Erzincan’da Dünya Diyabet Günü kapsamında stant açıldı
13 Kasım 2024 Çarşamba - 09:30 Erzincan’da Dünya Diyabet Günü kapsamında stant açıldı Dünya Diyabet Günü etkinlikleri kapsamında Erzincan İl Sağlık Müdürlüğü Halk Sağlığı Birimi tarafından diyabet konusunda farkındalığı artırmak ve hastalık hakkında bilgilendirme yapmak amacıyla stant açıldı. Vatandaşların yoğun ilgi gösterdiği stantta Diyabet, Akciğer Kanseri, Lösemi, İnme, KOAH, Dumansız hava ve normal doğum sezaryen konularında bilgilendirmelerde bulunuldu Erzincan İl Sağlık Müdürlüğü Halk Sağlığı biriminde görevli Diyetisyen Tuğba Özbay açılan stant ile ilgili bilgi verdi. Diyabet yönetiminde kan şekerini dengelemeye yardımcı besinlerin seçimi, farklı besinlerin birlikte tüketimi ve düzenli beslenmenin büyük önem taşıdığına dikkat çeken Diyetisyen Özbay, “Kan şekeri dalgalanmaları yaşamamak için, glisemik indeksi düşük, lif içeriği yüksek karbonhidrat kaynaklarının tercih edilmesi gerektiğini söyledi. Dengeli bir öğün planı, diyabetle mücadelede büyük bir avantaj sunarken, aynı zamanda genel sağlığı da olumlu yönde etkiliyor. Bizler toplumumuzda farkındalık oluşturmak, eğer hastalık varsa erken evrede yakalayıp hızlı bir şekilde tedavi sürecine başlamak amacıyla Erzincan İl Sağlık Müdürlüğüne bağlı Halk Sağlığı Birimi olarak stant açtık. Temel amacımız toplumumuzu diyabet konusunda aydınlatmak” dedi. Açılan diyabet bilgilendirme standını gezen Vali Yardımcısı Ömer Özbay, diyabet hastalığı ile tedaviye yönelik hayata geçirilen teknolojik gelişmeler ve uygulamalar hakkında yetkililerden bilgi aldı. Diyabetin önlenmesi, diyabetli bireylerin yaşam kalitesinin artırılması için bireysel ve toplumsal farkındalığın önemine dikkat çeken Vali Yardımcısı Özbay, etkinliğin düzenlenmesinde emeği geçenlere teşekkür ederek, görevlilere çalışmalarında başarılar diledi. Stantları gezen ve edindikleri bilgilerden dolayı vatandaşlar, Erzincan İl Sağlık Müdürlüğü nezdinde görevlilere teşekkür ettiler.
Parkinsonda erken tanı ile hayat konforu artıyor
13 Kasım 2024 Çarşamba - 09:16 Parkinsonda erken tanı ile hayat konforu artıyor Merkezi sinir sistemini etkileyen nörolojik bir bozukluk Parkinson Hastalığı hakkında bilgilendirmede bulunan Nöroloji Uzmanı Dr. Atilla Kara, parkinson hastalığında erken tanı ve tedaviyle hastanın yaşam kalitesini arttırmanın mümkün olduğuna dikkat çekti. Yaşlı grup hastalığı olarak bilinen parkinsonun, genellikle 40 ile 60 yaş arasında başlayan ilerleyici bir hastalık olduğunu ve bu hastalığın genetik olabileceğine vurgu yapan Nöroloji Uzmanı Dr. Atilla Kara, “Parkinson hastalığı, beyinde dopamin üreten hücrelerin kaybıyla oluşan bir hastalıktır. Dopamin seviyelerinin azalması, hastaların hareketlerini zorlaştırır ve çeşitli motor semptomlara yol açmaktadır. Parkinson, yavaş ve sinsi seyreden bir hastalıktır” dedi. Belirtiler en sık el titremesiyle görülüyor Parkinson hastalığında en sık görülen belirtinin ellerde titreme olduğunu ifade eden Nöroloji Uzmanı Dr. Atilla Kara, “Parkinson hastalığının ana bulguları arasında; hareket yavaşlaması, titreme, yürüme bozukluğu bulunmaktadır. Tabi bununla birlikte hastada başka şikâyetler de görülebilmektedir. Duygusal durum değişiklikleri, sıkıntı, yüzde donukluk, kaygı bozukluğu, depresyon gibi bulgular da bu hastalığın belirtilerindendir. Parkinson hastalığında genetik faktör önemlidir ve ailede parkinson hastalığı görülenlerde, bu hastalığın görülme ihtimali daha fazladır. Uykuda bacak hareketleri veya huzursuz bacak görülen kişilerde parkinson görülme ihtimali daha fazladır. Eğer yakınlarınızda bu tür bulgular varsa, nöroloji uzmanına görünmek önemlidir. Dolayısıyla hastalığın tedavisi daha kolay olur ve ilerlemesi engellenebilir. Parkinson hastalığı, erken tanı ve doğru tedavi ile yönetilebilir." dedi. Parkinsonda geç müdahalenin tedavi sürecini daha da zorlaştırabileceğini ifade eden Kara, "Tanı gecikirse hastalığın semptomları ilerleyebilir, bu da tedavi sürecini daha zor hale getirebilir. İleri dönem parkinson hastalarında veya tedaviye direnç gelişenlerde ya da titreme dolayısıyla hayat kalitesi düşen insanlarda Derin Beyin Stimülasyonu (DBS) denilen ve halk arasındaki ismiyle bilinen beyin pili uygulaması, son zamanlarda iyi bir çözüm yolu olmuştur” açıklamasında bulundu.