SAĞLIK
Sağlık Bakanı Memişoğlu: "Özel hastaneler mevzuatını tamamen yeniliyoruz" 27 Kasım 2024 Çarşamba - 18:34:38 Sağlık Bakanı Kemal Memişoğlu, “Özel hastaneler mevzuatını tamamen yeniliyoruz. Özel hastanelerde mevzuat açısından bazı değişikliklere ihtiyaç olduğunu görüyoruz” dedi. Medya kuruluşlarının sağlık muhabirleriyle Bakanlıkta bir araya gelen Sağlık Bakanı Kemal Memişoğlu, planlanan çalışmalar hakkında bilgi vererek, gündeme dair değerlendirmelerde bulundu. Toplantı öncesi kişisel e-posta adresini ve telefon numarasını sağlık muhabirleriyle paylaşan Bakan Memişoğlu, toplumun sağlık okuryazarlığı oranının artırılmasında medya mensuplarının üstlendiği görevin çok önemli olduğunu belirterek, “Biz sizleri sağlıkçı olarak kabul ediyoruz. Biz, sağlık muhabirlerini sağlık ordusunun bir neferi olarak görüyoruz ve esasında sağlık okuryazarlığını, sağlığın toplumsal olarak gelişimini, aynı zamanda bu konudaki sağlığın bilgilerini sizler vasıtasıyla bütün toplum öğreniyor. Emeğiniz çok büyük. Hepinize teşekkür ediyorum çünkü sahada olan sizlersiniz. Sizin yaptığınız haberler çok kişiyi etkiliyor. Öyle olunca da hem toplumun sağlığının gelişimini hem de bizim daha da gelişimimizi sağlıyorsunuz. Başta size teşekkür ediyorum. Bizler hepimiz bu millete, topluma hizmet eden insanlarız. Amacımız daha iyi sağlık sistemi kurmak, daha iyi bir ülke oluşturmak. Onun için de elimizden geleni yapıyoruz. İstanbul İl Sağlık Müdürlüğündeyken de sağlık muhabiri arkadaşlarımızla her zaman iletişime açık olduk. Bu konuda elimizden geldiğince Bakanlıkta da aynı açık ve şeffaf iletişimi kurmak isteriz. Maalesef bazen dezenformasyon oluyor, yanlış algılar oluyor. İyi bir iletişim, iyi bir haberleşme yolu kurmak kesinlikle bizim için değerli. Sizler bizim için değerlisiniz. Biz sizi medyadaki sağlık elçileri olarak görüyoruz. Onun için her konuda her zaman iletişim hâlinde olmayı isteriz” diye konuştu. “Yaklaşımımız: Önce insan, insanın iyiliği” Bakan Memişoğlu şunları söyledi: “Türkiye de dâhil insanlara ‘Mutluluğun olmazsa olmazı en çok nedir?’ diye sorduklarında ilk parametre sağlık. Biliyorsunuz, yani yüzde 65-70 üzerinde insanlar, olmazsa olmazı sağlık olarak tanımlıyorlar hayatlarında. Onun için biz de bu mutluluk kaynağının sağlık olduğunun bilinciyle hareket etmek zorundayız. İnsan hayatıyla ilişkiliyiz. İnsanın rengine, cinsine, fikrine bakmıyoruz sağlık hizmeti sunarken, herkese eşit ve insan olduğu için hizmet ediyoruz. Yaklaşımımız: Önce insan, insanın iyiliği diyoruz, toplumun iyiliği diyoruz, medeniyetin iyiliği diyoruz ve dünyanın iyiliği diyoruz. Bugün maalesef dünya biraz kötülük medeniyetinin, kötülüğün hâkim olduğu, birbirlerini insanların katlettiği, naklen yayınlarda 45 bin kişinin öldüğü bir dünyada yaşıyoruz. Biz iyilik tarafı olarak bunu düzeltmek için daha çok çalışmamız, birlikte hareket etmemiz, iyi tarafın bir arada hareket etmesi gerektiğini düşünüyoruz. Onun için sağlıkla ilgili de daha iyisini nasıl yaparız konusunda çalışıyoruz. Hep beraber daha iyisini yapacağız.” “Topluma bunların zararlarını anlatmamız gerekiyor” Bakan Memişoğlu, önceliğinin koruyucu hekimlik olduğunu ve bunun birinci basamak olduğunu belirtti. İnsanların hasta olmadan, sağlığını kaybetmeden kendisine bakmasının ve bedenine bakmasının, sağlıklı kalmasının yönetimini oluşturmak zorunda olduklarını bildiren Bakan Memişoğlu, “Yani bu konuda sağlığı kaybetmeden Sağlık Bakanlığı olarak çalışmamız lazım. Biz hastalık bakanlığı değiliz diyoruz hep. Biz sağlık bakanlığıysak önce koruyucu hekimliği, koruyucu sağlık kültürünü insanlara öğretmemiz lazım. Burada önemli sağlık çalışanı sizlersiniz. Çünkü toplumun sağlık okuryazarlığını artıracak haberleri yapacak ve onları bilinçlendirecek sizlersiniz. Biz bunları üretirken veya bunları desteklerken sizlerin yardımı olmadan toplumun sağlık okuryazarlığı oranını artırmayı veya sağlıkla ilgili kendilerine bakması gerektiğini öğretemeyiz. Onun için bu sorumluluk sadece bizde değil, sizlerde de var çünkü bugün baktığımız zaman Türkiye’nin en büyük sorunlarının obezite, kilo olduğunu görüyoruz, bağımlılık olduğunu görüyoruz. Bu sadece sigara, madde bağımlılığı değil. Bugün en önemli bağımlılıklardan bir tanesinin dijital bağımlılık olduğunu biliyoruz” ifadelerini kullandı. “Sigara akciğer kanserinden KOAH’a kadar her türlü hastalığa etki eden bir madde” Türkiye’de sigara kullanım oranının çok yüksek olduğuna dikkati çeken Bakan Memişoğlu, "Sigara akciğer kanserinden KOAH’a kadar her türlü hastalığa etki eden bir madde. Bu nedenle bizlerin topluma bunların zararlarını anlatmamız gerekiyor” dedi. “Türkiye’nin yenilenebilir dediğimiz nüfusunun azalmaması gerekiyor” Doğurkanlık oranına değinen Memişoğlu, “Bunun yanında doğurganlık oranı diyoruz, toplum eleştiriyor bazen, ‘Bize neden karışıyorsunuz’ diye ama baktığınız zaman çocuksuz olmaz. Ailede kardeş de önemli. İnsan kardeşle gelişiyor. Paylaşıyorsunuz, mücadele ediyorsunuz, birbirinizi destekliyorsunuz. Lakin biz bu konuda sadece kardeş tarafından bakmıyoruz. Bir de Türkiye’nin yenilenebilir dediğimiz nüfusunun azalmaması gerekiyor. Nüfus artış hızı 1,5 demek bu nüfusun azaldığı, yaşlanmasını bırakın azaldığı demek. Bu konuda toplumu bilinçlendirmemiz lazım. Normal Doğum Eylem Planı hazırladık, biliyorsunuz. Ama bunu topluma anlatmamız gerekiyor. Hekiminden, hastasına, gebesinden, aile bütününe işin normalinin doğum olduğunu, diğerinin ameliyat olduğunu hep beraber anlatmamız gerekiyor. İşte bu tür özellikle koruyucu dediğimiz, hastalanmadan sağlığı koruyacak politikalarımızın sizler tarafından da desteklenmesini ve çok fazla topluma bu konuda mesaj verilmesini arzu ediyoruz” açıklamalarında bulundu. “Biz aile hekimlerine güveniyoruz, gelirlerinin de artacağını biliyoruz” Aile hekimliğini destekleyeceklerini söyleyen Bakan Memişoğlu, “Çünkü aile hekimliği toplumun ilk başvuracağı ve en yakınındaki sağlık elçimiz, sağlık hizmeti sunduğumuz kapı. Onun için de aile hekimlikleriyle ilgili bir mevzuat, yönetmelik değişikliği yaptık. Bunun yanında 2025 senesinde yaklaşık bin tane hedefimiz yeni Aile Sağlığı Merkezi yapmak, onlara kurumsal kimlikle daha iyi hizmet verecek altyapı oluşturmak. Sağlıklı Hayat Merkezi hedefimiz de var, 100’ün üzerinde yapmak istiyoruz 2025 senesinde. Koruyucu hekimlik, temel sağlığın en önemli unsurudur. Mevzuatla ilgili de bazen dezenformasyon olabiliyor, yanlış algılar da olabiliyor. Burada şunu söylüyoruz, aile hekimine kayıtlı nüfusu 3 bin 500’e düşürerek hekimin kendisine kayıtlı kişilerin sağlıkla ilgili bütün parametrelerini takip etmesini, özellikle yaşlı grubu, şeker hastası, tansiyon hastası gibi grupları takip etmesini istiyoruz. Yanlış anlaşılma olmasın, biz aile hekimlerinin maaşlarını kesmiyoruz. Biz aile hekimlerine kendi nüfusunun sağlığına göre daha çok teşvik vermeye çalışıyoruz. Kendi nüfusunun hastalanmamasının temininde etkin rol almasını istiyoruz. Bu nedenle de biz kendisiyle kıyaslıyoruz aile hekimini. Eğer nüfusu, kendi sorumlu olduğu nüfusu bir önceki döneme göre daha sağlıklıysa bunu aile hekiminin başarısı olarak görüyoruz çünkü kendi sorumlu olduğu bölgedeki insanlar, kendilerine bakarsa, hastalanmazsa bunu sağlayacak kişinin aile hekimi olduğunu görüyoruz ve kişinin kendi sorumluluğunun olduğunu biliyoruz. Onun için bu konuda biz aile hekimlerine güveniyoruz, gelirlerinin de artacağını biliyoruz. Çalışan ve çalışmayan arasındaki farkın da net olmasını istiyoruz. Onun için teşvik vereceğiz, ilave vereceğiz, ücret vereceğiz aile hekimlerine. Bu konuda dezenformasyon olmasını arzu etmiyoruz” diye konuştu. “Randevu konusunda bazı branşlarda sıkıntılar olduğunu biliyoruz, bunları en kısa zamanda çözeceğiz” Bakan Memişoğlu, “Randevu konusunda bazı branşlarda sıkıntılar olduğunu biliyoruz, bunları en kısa zamanda çözeceğiz. Bugün yeni atama ve yer değiştirme yönetmeliği (Sağlık Bakanlığı Atama ve Yer Değiştirme Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik) yayımladık. Biliyorsunuz Türkiye’de hekim dağılımında 2002 senesinde en gelişmiş bölge ile gelişmemiş bölge arasında yedi kat fark vardı. Gelişmiş bölgelerimizde yedi kat fazla sağlık personeli vardı. Şu anda 2,5 kat farka düşürdük. Bunu daha aza düşürmek için böyle bir yönetmelik yayımladık” ifadelerine yer verdi. “Bakanlığımızın hizmetlerini komple check-up yapıyoruz” Sağlık Bakanlığı hizmetlerini komple check-up yaptıklarını aktaran Bakan Memişoğlu, “Yani denetleme usullerimizi, sağlık hizmetlerimizi yeniden yapılandırma aşamasındayız. Bu konuda malum yenidoğanla ilgili bir denetleme ve değerlenme bilimsel komisyonu oluşturduk. Tüm branşlarda bunu yapacağız: Acil, erişkin yoğunbakım, onkoloji gibi. Hizmet alanlarımızı kontrol ederek işleyişi daha etkin hâle nasıl getiririz konusunda çalışıyoruz” dedi. "Sağlık bilimini de, bilgisini de üretmek istiyoruz" Özellikle sağlık turizmi konusunda biraz daha etkin olmak için Uluslararası Sağlık Hizmetleri Anonim Şirketini (USHAŞ) yeniden yapılandırıp, daha etkin hâle getirerek sağlık hizmetlerini büyütmeyi amaçladıklarını ifade eden Memişoğlu, “Sağlık hizmetinde özellikle kamu tarafının biraz daha gelişmesi gerektiğini düşünüyoruz bu konuda. Koruyucu ve temel sağlık hizmetlerinin yanında benim en önemsediğim şey, bu konuda sizin desteğinizi de istiyoruz çünkü bu konuda kat etmemiz gereken çok uzun bir yol var, yapmamız gereken işler var, biz sadece sağlık hizmetini sunan, sağlık hizmetini iyi yapan bir ülke olmak istemiyoruz, biz sağlık hizmetini sunarken sağlık bilimini de bilgisini de üretmek istiyoruz” şeklinde konuştu. “Bir buçuk milyon sağlık çalışanlarımızın hakkını yememesini istiyorum” "Türkiye’nin sağlık çalışanları özellikle hekim grubu gerçekten dünyanın medar-ı iftiharı olarak görülüyor" diyen Memişoğlu, “Bunun da toplum tarafından bilinmesi lazım. Hepimiz bu ülkede yaşıyoruz. Sağlık hizmetleri son 20 yılda Sayın Cumhurbaşkanımızın liderliğinde inanılmaz gelişti ve dünyada Covid-19’da gördük, depremde de gördük ki sizler sağlık hizmetlerinin dünyaya rol model olan bir ülkesinde yaşıyorsunuz. Bunu yapan sağlık çalışanları ve hekim grubu, sağlık sistemimiz. Çok istisnai insanlıktan nasibini almamışların, üstelik de yakalanarak cezaevinde olanların, bunu bir buçuk milyon sağlık çalışanlarımızın hakkını yememesini istiyorum” ifadelerini kullandı. “Bebek ölümlerinde bin canlı doğumda 35’lerden 7,1’e düşürülmüş İstanbul için, Türkiye için 9,2’ye düşürülmüş” Bebek ölümlerinde bin canlı doğumda 35’lerden 7,1’e düşürülmüş İstanbul için, Türkiye için 9,2’ye düşürüldüğüne dikkat çeken Bakan Memişoğlu, “Prematüre 37 haftanın altında doğan bebeklerimizin yaşam şansı yüzde 95’in üzerinde çıkartılmış bir sağlık sisteminden, sağlık çalışanlarından bahsediyoruz. Yaşam süresini 78 yaşına çıkartmış bir sağlık sisteminden, sağlık çalışanlarından bahsediyoruz. Bunun kötülenmesine veya birkaç tane nasipsiz sebebiyle örselenmesine hep beraber izin vermememiz lazım. Birkaç kişinin kusuru, caniliği bu kadar büyük hizmetleri, Avrupa ile dünyadan daha iyi olan hizmetleri ve çalışanları töhmet altında bırakmaması gerekir. Bunu başaracak sizlersiniz, bizleriz, sorumluluk sahibi insanlar” dedi. "Ben sahayı dolaşıyorum 4 ayda 28 ile gittim" diyen Bakan Memişoğlu, “Sahadaki arkadaşlarımızın, sağlık sistemindeki çalışanlarımızın, üniversite dâhil, özel sektörü dâhil sorunları dinledik, toplantı yaptık, yerinde gördük. Genel anlamda arkadaşlarımızın taleplerini aldık çünkü sonuçta biz onlar için de buradayız. Onlarla hizmet sunmak, onlara destek vermek, onlarla beraber çalışmak için buradayız, sorunları yerinde tespit ederek daha etkin çözmeye çalışıyoruz” açıklamalarında bulundu. Bakan Memişoğlu şu ifadeleri kullandı: “Bunu özellikle takip etmenizi ve bilim insanlarımızı motive etmenizi istiyorum sizden çünkü üretmemiz lazım. Üretmemiz için de bilim insanlarını, finansı ve devleti bir araya getirmemiz lazım. Bakın, bilim yapmayacağız sadece, bilim üretmemiz gerekir. Bilim malzemesi üretmemiz gerekir, ilaç üretmemiz gerekir. Onun için biz TÜSEB’i bu konuda bu ekosistemi oluşturacak şekilde dizayn ediyoruz. Üreten sağlık demek, esasında gelecekteki 10 sene sonraki, 20 sene sonraki sağlık ekosisteminin en önemli parçası olsun istiyoruz. USHAŞ’ı da yeniden yapılandırıyoruz. Bu iki konu bizim için önemli. Nasıl temel sağlık ve koruyucu sağlık diyorsak en az onun kadar da üreten sağlık ve sağlık teknolojisini, bilimini Türkiye’de üretir hâle getirmemiz gerekir.” “İnsan sağlığına faydası olacak her türlü uygulamayı yapılabilir hâle getirmek için uğraşıyoruz” Sağlık Bakanı Memişoğlu, aile hekimlerine yönelik geleneksel ve tamamlayıcı tıp eğitimleriyle ilgili, “Bu konuda ikincil mevzuatın olması lazım. İkincil mevzuatını çıkaracağız. İkincil mevzuatla birlikte eğitimleri de artıracağız. Bu konuda bir sıkıntı olmayacak. Geleneksel tıpla şu andaki tıbbın entegre olarak çalışması taraftarı olan bir mantıkla yaklaşıyoruz. İnsan sağlığına faydası olacak her türlü uygulamayı yapılabilir hâle getirmek için uğraşıyoruz. Bu konuda aile hekimlerinin daha etkin olması için böyle bir mevzuat çıkarıyoruz. Bunun ikincil mevzuatları da kanundan sonra çıkacaktır. Nasıl çalışılacak, nasıl bir sistem kurulacak bunlara bakacağız” ifadelerini kullandı. “Uygulamalar aile hekimliği sistemini daha etkin hâle getirecek” Çıkacak olan yönetmelikler ve kanun ile temel sağlık hizmetleri, birinci basamak sağlık hizmetlerinin öncelikli olması için uğraştıklarını aktaran Memişoğlu, “Aile hekimlerimizin kaygılarını anlıyorum. 5-6 ay geçtikten sonra çok daha iyi yerlerde olacağımızı düşünüyoruz. Uygulamadan sonra uygulamanın faydalı ve sıkıntılı yönlerini de görmüş olacağız. Öngörümüz, bu uygulamalar aile hekimliği sistemini daha etkin hâle getirecek ve sistemin odağına koyacak. Uygulamadan sonra gerekli takipleri yaparak iyi yönde revizelere de gidebiliriz” ifadelerini kullandı. “Aile hekimine kendi nüfusundaki sağlık sorumluluğunu veriyoruz” ‘İlaç yazamıyoruz’ şeklindeki dezenformasyonlara da cevap veren Memişoğlu, “Bir dönem içinde kendi hasta grubuna yazılan ilaç miktarı, önceki dönemde yazılan ilaç miktarı ile aynıysa veya daha azsa aile hekimine teşvik veriyoruz. Bir dönem önceye kıyasla kayıtlı nüfusun hastaneye gidiş sayısı aynıysa veya daha azsa bu aile hekiminin o nüfusu daha sağlıklı hâle getirdiği anlamına gelir. Bu noktada teşvik ve ek ödeme veriyoruz. Üstelik bu teşviki iki kat artırdık. Aile hekimine kendi nüfusundaki sağlık sorumluluğunu veriyoruz. Nüfusunu sağlıklı tutan aile hekimleri başarılı olmuş demektir. Hiçbir hekimin tedavi işleyişine müdahale etmeyiz ve ilaç yazmasına engel olmayız. ‘Biz ilaç yazamıyoruz, Bakanlık yasakladı’ deme niyetinin hoş olmadığını düşünüyorum” diye konuştu. "Kamu hastaneleri ve sağlık turizmiyle ilgili çalışmalarımız devam edecek" Ekim ayından bu yana İl Sağlık Müdürleri, İlçe Sağlık Müdürleri ve başhekimleri belli parametrelerle takip ettiklerini ifade eden Bakan Memişoğlu, “Çalışan memnuniyeti, hasta memnuniyeti, müracaat oranları konularını elektronik sistem üzerinden değerlendiriyoruz. Yöneticileri bir önceki döneme göre kıyaslıyor, başarı endekslerini ölçüyoruz. Bu endeksleri kendileri de görebiliyor. Kamu hastaneleri ve sağlık turizmiyle ilgili çalışmalarımız devam edecek. Bazı mevzuat değişiklikleri yapacağız” dedi. "Birçok husus doğurganlık oranını etkiliyor" Sezaryenin bir ameliyat yöntemi olduğunun ve bu konuda toplumu bilgilendirmeye devam edeceklerinin altını çizen Memişoğlu, “Sosyoekonomik nedenler, şehirleşmenin etkileri ve ailenin küçülmesi gibi öne çıkan birçok husus doğurganlık oranını etkiliyor. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ile birlikte hep beraber bu konuyla mücadele ediyoruz. Primer sezaryen oranı Dünya Sağlık Örgütü’nün açıkladığı veriye göre 10 doğumdan yalnızca bir veya ikisinde olabilir. Ancak bizim primer sezaryen oranımız her iki doğumdan birinde olacak şekilde. Toplum sezaryeni bir doğum şekli olarak algılıyor” diye konuştu. Memişoğlu, ebeleri daha aktif hâle getirip hamilelikte, doğumda ve doğum sonrasında annenin daha çok desteklenmesi için çalıştıklarını söyledi. “Sezaryen konusundaki toplumsal talebi de değiştirmemiz gerekiyor" Ebelerin etkinliğini artıracak bir mevzuat çalışması olduğunu açıklayan Memişoğlu, “Annenin bu duygusal döneminde anneyi doğuma hazırlaması gereken kişi ebedir. Ebelerin etkinliğini artıracak bir mevzuat çalışmamız da var. Bu hafta veya önümüzdeki hafta yayımlanacaktır. Ebelerin etkin olmasını istiyoruz. Gebeliğin özellikle son üç ayında, annelik duygusunun daha yoğun yaşanmaya başladığı aşamada, ebelerin gebeleri doğuma hazırlamalarını istiyoruz. Yalnızca anne değil bebek açısından da normal doğumun önemli faydaları olduğunu söylüyoruz. Doğurganlık oranı ile ilgili Bakanlıklar olarak elimizden geleni yapıyoruz. Biliyorsunuz annelerin izin sayıları artırıldı. Ücretsiz izinler kaldırılarak ücretli izin hâline getirildi. Bunlarla ilgili çalışmalar devam ediyor. Annelere ve anne adaylarına doğumun fizyolojik bir olay olduğunu anlatmak için hep beraber çaba harcamalıyız. Sezaryen konusundaki toplumsal talebi de değiştirmemiz gerekiyor. Sezaryenin bir ameliyat olduğunu, doğum şekli olmadığını topluma anlatmamız lazım. Tıbbi olarak on doğumdan bir veya ikisinde ameliyat gerekebilir. Sekizinde ameliyat gerekmeyen fizyolojik bir olayda, birçok doğum sezaryenle gerçekleşiyorsa bu alanda bir sıkıntı var demektir” ifadelerini kulladı. “Normal doğum konusundaki önyargıları değiştirmemiz gerekiyor” Normal doğumu bütünsel olarak destekleyecek birçok parametreyi kullanmak zorunda olduklarını aktaran Memişoğlu, ”Hastaneler, hekimler, anne adayları ve toplum ölçeğinde değerlendirmeler yaparak normal doğum konusundaki ön yargıları değiştirmemiz gerekiyor. Burada en duygusal olan anneler. Eğer anneleri iyi hazırlarsak, annelerin doğumla ilgili cesaretini artırırsak bu sorunların çözüleceğini düşünüyorum. Primer sezaryen oranının yüzde 20’nin üzerine çıktığı hastanelerle ilgili daha çok çalışacağız” dedi. “Özel hastaneler mevzuatını tamamen yeniliyoruz” Özel hastaneler mevzuatını tamamen yenileyeceklerini açıklayan Memişoğlu, “Özel hastanelerde mevzuat açısından bazı değişikliklere ihtiyaç olduğunu görüyoruz. Kamu hastaneleri, üniversite hastaneleri ve özel hastanelerin tamamı aynı standartta hizmet vermek zorunda. Aynı bilimsel çalışma ile aynı şekilde tedavi etmek zorunda. Özel hastanelerde çok iyi örnekler, dünya çapında yapılan ameliyatlar var” diye konuştu. “Anne adaylarının normal doğuma teşvik edilmesi için çaba harcayacağız” Sezaryen oranları noktasında özel ve kamu ayrımı yapmadıklarını ifaden Bakan Memişoğlu, “Primer sezaryen oranları ile ilgili incelemelerimiz doğrultusunda 2025’te daha etkin olacak, anne adaylarının normal doğuma teşvik edilmesi için çaba harcayacağız. Ebelerle ilgili teşvik edici unsurlar da getirmeyi planlıyoruz” ifadelerini kullandı. “Türkiye sağlık alanındaki üretimin ortağı” Bakanlıkta Türk bilim insanı Dr. Özlem Türeci ile de görüştüğünü belirten Bakan Memişoğlu, “Biz bu ülkede bilim insanını destekleyeceğiz. 10. Türk Tıp Dünyası Kurultayı’nda yurt dışında çalışmış çok başarılı bilim insanlarıyla toplantı yaptım. Onlar buraya gelecekler. Yabancı yatırımcılara da buraya gelmelerini ve yatırım yapmalarını söylüyorum. Türkiye bir sağlık pazarı değil artık, Türkiye sağlık alanındaki üretimin ortağı. TÜSEB ile birlikte çalışıyoruz. Yabancı olup Türkiye’ye yatırım yapmak isteyen veya Türk olup yurt dışında yatırım yapmak isteyen herkesi en iyi şekilde destekleyeceğiz. Bilimden bilim üretecek, sağlık alanında üretim yapacak, katma değer oluşturacak herkesi destekleyeceğiz. Bilimden bilim üreterek finansal gelir elde edebilecek bir yapıyı oluşturacağız. Bilim yapmak değil bilim üretmekten bahsediyorum. Yeni bir söz söyleyeceğim, yeni bir şey üreteceğim, yeni bir şey buldum, iddiam var diyen herkesi yurt içi ve yurt dışında en iyi şekilde destekleyeceğiz” şeklinde konuştu. "Hekimlik duygu ve adanmışlık mesleği" Hastasına sahip çıkan, onun derdiyle dertlenen, empati kuran tüm hekimlerin arkasında olduğunu belirten Bakan Memişoğlu, “Biz hekimler değerli ve hassas insanlarız. Çok çaba harcayarak zorlu bir süreçten geçiyoruz. Sonra da hayatımız boyunca 24 saat insanların iyiliği için uğraşıyoruz ve onlara karşı bir adanmışlığımız var. Bu meslek yalnızca materyalist bir meslek değil; manevi tarafı, hazzı, empati duygusunu geliştirme zorunluluğu da var. Başkasının derdiyle dertlenen bir yapımız var. Sanat yapıyoruz esasında. Hekimlerimizin değerli olmasını istiyorum, onlar da kendilerini değerli hissetmek istiyor. Biz iyi hekimlik yapan hekimlerimize sahip çıkacağız. Hastasına sahip çıkan, adanmışlık duygusu olan her hekimin arkasında duracağım. Bir bakan olarak söylüyorum: İkinci ve üçüncü basamakta hastaya bakmak için değil, tedavi etmek ve hastayı sahiplenmek için çalışan hekimlerin arkasında duracağız. Hastaya bakmak için değil, tedavi etmek ve sahiplenmek için hekimlik yapacağız. Çok net söylüyorum. Hastasına sahip çıkan, onun derdiyle dertlenen, empati kuran tüm hekimlerimizin arkasındayım. Hekimler çok değerli. Hekimlik duygu ve adanmışlık mesleği” diye konuştu. Sağlık Bakanı Kemal Memişoğlu, ayrıca aile diş hekimliği konusunda üç ilde pilot uygulama yapıldığını, göz ve plastik cerrahi gibi bazı branşlardaki sıkıntıları gidermek için çalışma yürütüleceğini ifade etti.
27 Kasım 2024 Çarşamba - 18:02 Deprem tatbikatında 13 yaralının tahliyesi yapıldı Muğla’nın Datça ilçesinde gerçekleştirilen deprem tatbikatında senaryo gereği meydana gelen 7.2 şiddetindeki depremin ardından Datça Devlet Hastanesi’ndeki 13 yaralının tahliyesi başarılı bir şekilde gerçekleştirildi. Bu yıl dördüncüsü gerçekleştirilen tatbikat gerçeğini aratmadı. Muğla genelinde afete hazırlıklı olunması amacıyla gerçekleştirilen tatbikatlar aralıksız sürüyor. Bu çerçevede acil eylem planı doğrultusunda Datça Devlet Hastanesi’nde de yangın, deprem ve tahliye tatbikatı gerçekleştirildi. Yaşanabilecek olağan dışı durumlar sonrasında hastanenin kendi kendine yetebilirliğini test etmek, kriz yönetme alışkanlığını pekiştirmek ve personelin görev ve sorumluluk bilincini kazanmalarını sağlamak amacıyla afet senaryoları üzerinden gerçekleştirilen tatbikat, kurumlar ve STK’ların işbirliğiyle başarılı bir şekilde yapıldı. Senaryo gereği merkez üssü Datça’nın Kızlan Mahallesi’nde 7.2 şiddetinde deprem meydana geldi. Deprem sonrasında Datça Devlet Hastanesi’nde yangın ve göçükler meydana geldi. Acil Eylem Planı çerçevesinde görevli personeller olay yönetim merkezine çağrıldı ve tahliye emri verildi. İlk durum değerlendirmesinin yapılmasının ardından göçükte ve yangında yaralanan toplam 13 kişinin kurtarılarak tahliye edilmesi için harekete geçildi. Ekipler tarafından hızlıca tahliye edilen yaralılar, oluşturulan triaj alanına getirildi. Burada ilk müdahaleleri yapılan yaralıların ambulanslarla hastanelere sevkleri sağlandı. Gerçeğini aratmayan tatbikatta senaryo gereği rol alan yaralıların ise rollerini başarı ile yerine getirmesi dikkatlerden kaçmadı. Tatbikatın ardından açıklama yapan Datça Devlet Hastanesi Başhekimi Armağan Ada; "Bu yıl dördüncüsünü hastanemizde düzenlediğimiz bir tatbikatımızdı. Datça’da meydana gelen 7.2 şiddetindeki deprem sonrasında hastanemizde yararlılar oldu. Öncelikle hastanemizin kurtarma ekipleri daha sonra kamu kurumlarından ve STK’larımızdan aldığımız destekle yaralılarımızı tahliye ettik. Durumu kontrol altına aldık ve bu şekilde tatbikatımız sona erdi. Bu sebeple yorulan, buraya gelen, bu bilincin oluşmasına katkı sunan hastane personellerimiz ve tüm paydaşlarımıza teşekkür ediyorum. Afetsiz günler dileğimizle" dedi. "Afetsiz günler için bu hazırlıklar yapılıyor" Tatbikatta etkin rol alan Datça MAG-AME ekibinin sorumlusu Barış Muştu ise her an afete hazırlıklı olmanın önemine dikkat çekerek "Merkez üssü Kızlan Mahallesi’nde gerçekleşen bir deprem sonucunda hastanemizde meydana gelen yangın ve çökmelere bağlı olarak yaralılarımız vardı. Bu yaralılarımızın kurtarılması ve hastanemize destek vermek üzere MAG-AME, Muğla AFAD, Muğla UMKE, İlçe Jandarma Komutanlığı, İlçe Emniyet Müdürlüğü, Belediye Zabıta ekipleri, İtfaiye Grup Amirliğimiz, Orman İşletme Şefliğimiz gruplarında, burada ciddi bir çalışma yürüterek hastanede 13 şahıs tahliye edilerek triaj alanına getirildi ve ambulanslarla sevki gerçekleştirildi. Tatbikatımız takribi 50 dakika sürdü ve çalışma sonlandırıldı. Başarılı bir tatbikat oldu. Afetsiz günler için bu hazırlıklar yapılmaya devam ediliyor ve yapılacaktır. Herkese teşekkür ederim" şeklinde konuştu. Datça Devlet Hastanesi’nde Hastane Afet ve Acil Durum Planları (HAP) kapsamında gerçekleştirilen tatbikata hastane personelinin yanı sıra Muğla AFAD, Datça MAG-AME, Datça İtfaiye, Datça OGM, Datça İlçe Emniyet Müdürlüğü, Datça İlçe Jandarma Komutanlığı, zabıta ekipleri, Muğla UMKE ve Datça Ambulans Hizmetleri ekipleri katıldı.
Diyabet yaşam kalitesini önemli ölçüde etkileyebiliyor
13 Kasım 2024 Çarşamba - 11:58 Diyabet yaşam kalitesini önemli ölçüde etkileyebiliyor DENİZLİ (İHA) – Denizli Özel Egekent Hastanesi İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Ahmet Bilge, diyabetin dünya genelinde yaygın bir sağlık sorunu haline gelen ve yaşam kalitesini önemli ölçüde etkileyen hastalık olduğunu belirtti. Özel Egekent Hastanesi İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Ahmet Bilge, 14 Kasım Dünya Diyabet Günü dolayısıylai diyabetle mücadele konusunda açıklamalarda bulundu. Uzm. Dr. Bilge, “Diyabetle mücadelede en etkili yöntemlerden biri sağlıklı beslenme ve yaşam tarzı değişiklikleridir. Kan şekeri seviyelerini kontrol altında tutmak, diyabetin komplikasyonlarını önlemenin yanı sıra hastaların genel sağlığını da iyileştirir. Bu nedenle, bireylerin beslenme alışkanlıklarını gözden geçirmeleri ve sağlıklı seçimler yapmaları kritik bir öneme sahiptir” dedi. Diyet önemli Diyabet hastalarında diyetin önemli olduğuna işaret eden Uzm. Dr. Bilge, “Diyabet hastalığının yönetiminde, dengeli ve düzenli bir diyet oluşturmak esastır. Karbonhidrat alımının dengelenmesi, lif açısından zengin gıdaların tüketilmesi ve işlenmiş gıdalardan kaçınılması önerilir. Ayrıca, sebze, meyve, tam tahıllar ve sağlıklı yağların (zeytinyağı, avokado gibi) diyetin temelini oluşturması önemlidir. Bunun yanı sıra, porsiyon kontrolü yaparak aşırı yemek yemekten kaçınmak, kan şekerinin dengelenmesine yardımcı olur. İyi bir beslenme planı, sadece kan şekeri kontrolü sağlamakla kalmaz, aynı zamanda kilo yönetimi ve genel sağlık üzerinde de olumlu etkiler oluşturabilir” ifadelerini kullandı. Egzersiz yapın Yaşam tarzı değişikliklerinin de diyabetle mücadelede önemli bir rol oynadığına dikkat çeken Dr. Ahmet Bilge, şu tavsiyelerde bulundu: “Düzenli fiziksel aktivite, insülin duyarlılığını artırır ve kan şekeri seviyelerinin kontrol edilmesine yardımcı olur. Haftada en az 150 dakika orta düzeyde egzersiz yapmak, kalp sağlığını korurken aynı zamanda kiloyu yönetmeye de yardımcı olur. Stres yönetimi ve yeterli uyku da bu süreçte dikkate alınması gereken unsurlardır. Diyabet hastalarının, bu yaşam tarzı değişikliklerini benimsemeleri, hastalığın etkilerini minimize etmek ve daha sağlıklı bir yaşam sürmek için kritik öneme sahiptir”
Balıkesir’deki fırınlarda sıkı denetim
13 Kasım 2024 Çarşamba - 11:51 Balıkesir’deki fırınlarda sıkı denetim Halk sağlığı için sürekli denetimler gerçekleştiren Balıkesir Büyükşehir Belediyesi Zabıta Daire Başkanlığı ekipleri Altıeylül’deki ekmek fırınlarında genel hijyen denetimi yaptı. Balıkesir Büyükşehir Belediyesi Zabıta Daire Başkanlığı ve Altıeylül Belediyesi Zabıta Daire Başkanlığı ekiplerinin iş birliğinde ilçe genelinde faaliyet gösteren ekmek fırınlarında denetim yapıldı. Halk sağlığı için sürekli denetimler gerçekleştiren Balıkesir Büyükşehir Belediyesi Zabıta Daire Başkanlığı ekipleri Altıeylül’deki ekmek fırınlarında genel hijyen denetimi ile çıkan ekmeklerin gramaj denetimi, genel temizlik denetimi ve ekmek fiyatlarının kontrolünü yaptı. Altıeylül Belediyesi Zabıta Daire Başkanlığı’nın da katıldığı denetimlerde ruhsat, depo ve üretim kontrolleri gerçekleştirildi. Ekmek fırınlarındaki satış ve üretim alanlarında yapılan denetimlerde görülen eksiklikler zabıta ekipleri tarafından tutanak tutularak iş yeri sahiplerine bildirildi. “Gece gündüz demeden çalışıyoruz” Balıkesir Büyükşehir Belediyesi Zabıta Daire Başkanlığı’nda görevli Zabıta Komiseri Salih Demir, “Balıkesir Büyükşehir Belediyesi ve Altıeylül Belediyesi olarak ortak bir denetim yaptık. Denetlemede görmüş olduğumuz eksiklikleri tebligat olarak fırın sahiplerine bildirdik. Vatandaşlarımızın daha sağlıklı gıdalar tüketmeleri, ekmeklerin daha hijyenik ve sağlıklı bir ortamda hazırlanması için gece gündüz demeden çalışıyoruz. Denetlemelerimiz sürekli olarak devam edecek” ifadelerini kullandı.
Güçlü kadın güçlü toplum projesinin tanıtımı yapıldı
13 Kasım 2024 Çarşamba - 11:37 Güçlü kadın güçlü toplum projesinin tanıtımı yapıldı Manisa İl Sağlık Müdürlüğü öncülüğünde yapılan ’Güçlü kadın güçlü toplum’ projesinin tanıtımı yapıldı. Projede Yuntdağı’nın 4 mahallesinde ikamet eden çalışmayan ve okumayan 20-40 yaş arasındaki 80 kadına temel ilk yardım ve afet bilinci eğitimi verilecek. Manisa Kadın İçin Girişim Derneğinin yazdığı İçişleri Bakanlığı Sivil Toplumla İlişkiler Genel Müdürlüğü tarafından kabul edilen ’Güçlü kadın güçlü toplum’ projesinde Manisa Yuntdağı Pelitalan, Sarma, Üçpınar ve Maldan köylerinde ikamet eden 20-40 yaş arası ne işte ne okulda olan toplam 80 kadın, Manisa AFAD ve Manisa İl Sağlık Müdürlüğünden görevlendirilecek uzman eğitmenler ile proje bütçesinden alınan maketler ve proje eğitim materyalleri ile köylerde temel ilk yardım ve afet bilinci hakkında eğitimler alacak. Eğitimden başarılı olanlarla ilk bahar aylarında Manisa Ortaköy’de bir mini tatbikat yapılacak ve öğrenilen bilgiler davranışa dönüşmesi sağlanacak. Manisa Celal Bayar Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Sosyal Hizmet Anabilim Dalı Başkanlığı tarafından alanında uzman akademisyen tarafından Yuntdağı Davutlar köyünde açık alanda toplamda eğitim alan 80 kadına aile içi iletişim konusunda seminer verilecek ve seminer sonunda açık hava sineması yapılması planlanıyor. Yunusemre Kaymakamlığının da destek verdiği projede kurumlar arası iş birliği ve proje kültürü oluşturularak vatandaşların sağlık okuryazarlıklarına katkı sağlanması planlanıyor. "Projeler üretmeye ve projelere destek vermeye devam edeceğiz" Proje hakkında bilgiler veren Manisa İl Sağlık Müdürü Uzm. Dr. Erol Karaca, "Manisa İl Sağlık Müdürlüğü olarak Manisalı vatandaşlarımıza sağlık hizmeti sunarken aynı zamanda hizmet kalitesini arttırmaya yönelik ulusal ve uluslararası projeler üretmeye devam ediyoruz. Vatandaşlarımızın sağlık okuryazarlığına katkı sağlamak adına; Manisa Kadın İçin Girişim Derneğinin sunduğu bu projeyle, Manisa Yunusemre Kaymakamlığı, Manisa Celal Bayar Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi, Manisa AFAD Müdürlüğü ile bu projede buluştuk. Amacımız fiziki yapısı gereği Manisa merkeze uzaklığı ve dağlık yerleşkesi sebebiyle dezavantajlı durumda olan Yuntdağı köylerine her fırsatta sağlık okuryazarlığına katkı sağlamaya devam etmek. İl Sağlık Müdürlüğü olarak 2021 yılında tüm köy muhtarlarımıza 4 farklı lokasyonda toplayarak temel ilk yardım eğitimi verdik. 2022 yılında Yuntdağı köylerindeki imamları Manisa Merkezefendi Devlet Hastanesinde Manisa Yunusemre Belediyesi iş birliği ile uygulamalı temel ilk yardım eğitimi verilmiş olup eğitim sonunda her köye ilk yardım çantası verilmiştir. 11 ay sürecek bu projemizde de yine Yuntdağı’ndaki bu sefer ne işte ne okulda olan 20-40 yaş arası kadınlarımıza UMKE ekiplerimiz ve Manisa AFAD Müdürlüğü ile birlikte 4 farklı köyde ikamet eden kadınlarımıza temel ilk yardım ve afet bilinci eğitimi verilecektir. Eğitim alan kadınlardan seçilen gönüllü guruba 2025 bahar aylarında Ortaköy’de tatbikat yaptırılacak ve öğrendiklerini pekiştirme imkânı sağlanacaktır. Son faaliyette Manisa Celal Bayar Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi desteği ile 4 köydeki eğitim alan 80 kadına Davutlar Mahallesinde aile içi iletişim semineri ve açık hava sineması faaliyeti ile projemiz sona erecektir. İl Sağlık Müdürlüğü olarak farklı kurum kuruluşlar ile Manisa halkı için projeler üretmeye ve yapılan projelere destek olmaya devam edeceğiz." dedi.
Dünya genelinde her 10 yetişkinden 1’i diyabet hastası
13 Kasım 2024 Çarşamba - 10:46 Dünya genelinde her 10 yetişkinden 1’i diyabet hastası Dünyada her 6 saniyede 1 kişinin diyabet hastalığından hayatını kaybettiğine dikkat çeken Endokrinoloji ve İç Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Deniz Gökalp, “SGM (Sürekli Glukoz Monitörizasyonu) sistemiyle hastanın glukoz seviyesi anlık olarak ölçülüp akıllı telefonlardan takip edilebiliyor” dedi. Acıbadem Eskişehir Hastanesi Endokrinoloji ve İç Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Deniz Gökalp, diyabetle ilgili bilgiler paylaştı. Prof. Dr. Gökalp, konuyla ilgili yapmış olduğu konuşmasında, "Diyabet, çeşitli nedenlerle pankreastan insülinin yetersiz salınması veya dokularda etkisini gösterememesi sonucu ortaya çıkan kan şekeri yüksekliği ile karakterize sistemik bir hastalık. Hastalık; Tip-1 Diyabet, Tip-2 Diyabet, gebelik diyabeti ve diğer spesifik tipler olmak üzere 4 sınıfta değerlendirilir. Pankreasın beta hücrelerinin bağışıklık sistemi bozukluğu sonucu meydana gelen insülin eksikliği nedeniyle Tip-1 Diyabet görülmektedir. Tip-2 Diyabet ise insülin etkisine karşı direnç veya insülinin pankreastan salınım defekti sonucu ortaya çıkmaktadır” ifadelerini kullandı. "Her 3 diyabetli yetişkinden 1’i hastalığının farkında değildir" Dünya genelinde her 10 yetişkinden 1’inin, yani yaklaşık 550 milyon kişinin diyabetli olduğuna işaret eden Prof. Dr. Gökalp, “Ülkemizde diyabet artmaktadır. 15 yıl önce yapılan çalışmada yetişkin nüfusta diyabet yüzde 14 oranında görülürken, günümüzde yaklaşık yüzde 20 civarında görülmektedir. Bununla beraber ne yazık ki her 3 diyabetli yetişkinden 1’i diyabetli olduğunun farkında değildir. Maalesef her 6 saniyede 1 kişi diyabet hastalığından hayatını kaybetmektedir. Eskiden diyabet gelişmiş ve sosyoekonomik düzeyi yüksek ülkelerde daha fazla görülürken, günümüzde diyabet hastalarının yüzde 75’i düşük ve orta gelirli ülkelerde görülüyor" diye konuştu. "Kişiye özel tedavi tercih ediliyor" Diyabet görülme sıklığının bu kadar artması nedeniyle tedavilerin de güncellendiğini belirten Prof. Dr. Gökalp, şöyle devam etti: "Günümüzde bireyselleştirilmiş tedaviler tercih edilmektedir. Hastanın kalp hastalığının olup olmadığı, kilo fazlalığı ve obezite varlığı ile böbrek ve karaciğer fonksiyonlarının durumuna göre tedavi tercihleri yapılmaktadır. Son yıllarda böbrekten şeker atılımını arttıran SGLT2 inhibitörleri dediğimiz ve iştah merkezini baskılayan GLP-1 analogları grubu yeni ilaçlar hastaların kilo vermesini sağlarken, aynı zamanda kalp ve damar hastalıklarındaki faydalarıyla ön plana çıkmaktadır." "Yapay pankreas akıllı telefona yüklenen bir yazılımla çalışıyor" Tedavide tercih edilen yapay pankreas yöntemine değinen Prof. Dr. Gökalp, yapay pankreasın bir organ olmadığını ve pankreası taklit edebilecek şekilde geliştirilmiş bir insülin pompası olduğunu ifade etti. Derinin altına yerleştirilen bir insülin pompasının yine derinin altına yerleştirilen, bir sensöre bağlı kan şekeri ölçüm cihazı ile yemek, fiziksel aktivite, stres ve uyku gibi durumlarda ne kadar insülinin gerekli olduğunu belirleyen bir yazılıma sahip akıllı telefondan oluştuğunu anlattı. Sistemin vücuttaki kan şeker düzeyine göre uygun dozlarda insülin uyguladığını aktaran Prof. Dr. Gökalp, “Bu sistem Tip-1 diyabet hastaları için daha sağlıklı bir hayat ve artmış yaşam kalitesi anlamına gelmekte. Yani 24 saat boyunca kan şekeri azalıp artmasına göre insülin dozları da otomatik olarak değişecektir. Sistem sürekli kan şekeri ölçümü yaptığı için sensörün uyarısına göre kan şekerimiz yükseldiğinde insülin salınımı başlayacak. Şekerimiz belirli bir seviyenin altına düştüğünde insülin salınımını durdurup kan şekerinin daha fazla düşmesini önleyecektir” dedi. “SGM ile anlık glukoz ölçümü cep telefonundan izlenebiliyor” Glukoz ölçüm tekniklerindeki yeniliklerden de bahseden Prof. Dr. Gökalp, uzun yıllar parmak ucundan bakılan ölçümün yerini daha popüler olan Sürekli Glukoz Monitorizasyonu (SGM) sistemine bıraktığını dile getirdi. SGM sistemleri ile kolda cilt altına yerleştirilen bir aparatla glukoz değerinin anlık olarak ölçülüp sisteme kaydedildiğini söyleyen Prof. Dr. Gökalp, şu bilgileri aktardı: “Böylece glukoz değerleri aile bireyleri ve sağlık personelleri ile sürekli paylaşımına imkan tanıması nedeniyle hastaların kan glukoz değerlerinin uzaktan izlenmesi sayesinde, diyabetin yönetilmesi ve oluşabilecek olumsuz durumların önlenmesinde yardımcı olmaktadır. Kan glukozunun o andaki düşme veya yükselmeye ilişkin verileri cep telefonuna aktardığı için hem yetişkin hem de çocuk hastaların aile bireyleri glukoz değerlerini anlık görüp, glukoz düşmelerine ve yükselmelerine erken müdahale edebilmektedirler."
Sinsi ilerleyen diyabet, kalp, böbrek, ayak ve gözler için tehdide dönüşüyor
13 Kasım 2024 Çarşamba - 10:34 Sinsi ilerleyen diyabet, kalp, böbrek, ayak ve gözler için tehdide dönüşüyor Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Bölümü’nden Uz. Dr. Gökhan Yazıcıoğlu, “Sinsi bir şekilde ilerleyen diyabet iyi kontrol edilmediğinde; özellikle kalp, böbrek, ayak ve gözler için ciddi bir tehdide dönüşebilir” dedi. Memorial Antalya Hastanesi Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Bölümü’nden Uz. Dr. Gökhan Yazıcıoğlu “14 Kasım Dünya Diyabet Günü” nedeniyle diyabet hakkında bilinmesi gerekenleri anlattı. Glikozun, kasları ve dokuları oluşturan hücreler için önemli bir enerji kaynağı olduğu gibi beynin de ana yakıt kaynağı olduğuna dikkati çeken Yazıcıoğlu, diyabetin türü ne olursa olsun, kanda aşırı şekere yol açabileceğini, bu durumunda çok ciddi sağlık sorunlarına neden olabileceğini ifade etti. Son yıllarda hızla yaygınlaşan yanlış beslenme alışkanlıkları ve hareketsiz yaşam tarzının diyabete zemin hazırladığını aktaran Yazıcıoğlu, “Sinsi bir şekilde ilerleyen diyabet iyi kontrol edilmediğinde; özellikle kalp, böbrek, ayak ve gözler için ciddi bir tehdide dönüşebilir. Toplumda her 10 kişiden 1’inde görülen diyabetin zararlı etkilerinden korunmak için ise kan şekerini kontrol altında tutmak büyük önem taşımaktadır” dedi. “Diyabet gelişmeden önlem almak çok önemli” Uz. Dr. Gökhan Yazıcıoğlu, diyabetin genetik geçişli bir hastalık olduğunu belirterek, “Doğru yöntemler ve yaşam tarzı değişiklikleri ile önlenebilir. Çok su içme, sık idrara çıkma, ağızda kuruluk ve cilt yaralarında geç iyileşme gibi belirtiler diyabete işaret edebilir. Bunların erken dönemde fark edilmesi ve gerekli önlemler alınarak yaşam tarzı değişikliklerinin yapılması önemlidir. Kronik diyabet rahatsızlıkları tip 1 diyabet ve tip 2 diyabettir. Potansiyel olarak geri döndürülebilir diyabet rahatsızlıkları ise prediyabet ve gebelik diyabetidir. Prediyabet, kan şekeri seviyeleri normalden yüksek olduğunda ortaya çıkar. Ancak kan şekeri seviyeleri diyabet olarak adlandırılacak kadar yüksek değildir ve önlemek için adımlar atılmazsa diyabete yol açabilir. Gebelik diyabeti ise hamilelik sırasında ortaya çıkar. Ancak bebek doğduktan sonra da geçebilir” diye konuştu. “Çok ciddi hastalıklara neden olabilir” “Diyabette risk faktörlerini bilmek büyük önem taşımaktadır” diyerek sözlerini sürdüren Yazıcıoğlu, “Ailede diyabet hastalığı olması, hipertansiyon, kalp hastalığı ve kolesterol problemi olan kişiler risk grubundadır. Toplumda yaygın olarak görülen, hatta çocukluk çağında ortaya çıkan, Tip 2 diyabete neden olan faktörlerin en başında ise obezite gelmektedir. Diyabetin belirtilerini bilmek erken tanı ve tedavi planlanması için çok önemlidir. Çünkü diyabette tanıda gecikildiğinde şeker yüksekliğine bağlı damar hasarları ve sinir hasarları oluşur. İleri dönemlerde diyalize kadar giden böbrek yetersizlikleri; körlüğe gidebilen göz ve retina problemleri, dolaşım bozukluğuna bağlı ayakta iyileşmeyen yaralar, ayak kesilmelerine kadar giden ciddi enfeksiyonlar, kalp damarlarında yağlanma, damar tıkanıklıkları ve damar yapısında görülen kalp hastalıkları görülür” ifadelerine yer verdi. “Bu belirtilere dikkat edin” Yazıcıoğlu, susama hissi ve sıvı alımındaki aşırı artış, çok ve sık idrara çıkma, yorgunluk ve halsizlik, sık ve aşırı acıkma, istem dışı kilo kaybetme, bulanık görme, ayaklarda hissizlik veya uyuşma, karıncalanma, sinirli ruh hali, yaraların yavaş iyileşmesi, diş eti, cilt ve vajinal enfeksiyonlar gibi çok sayıda enfeksiyon görülmesi gibi durumlara dikkat edilmesi gerektiğini vurguladı. “Pre-diyabet hayat tarzı değişikliği ile önlenebilir” Tip 1 diyabetin önlenemediğini ancak sağlıklı yaşam tarzı değişikliklerinin prediyabet, tip 2 diyabet ve gebelik diyabetinin tedavi etmeye yardımcı yardımcı olduğunun altını çizen Yazıcıoğlu, “Diyabet için risk faktörü taşıyan kişilerin tansiyon, şeker, insülin direnci, kolestrol, tiroid hormonlarının ve böbrek üstü bezleri, karaciğer yağlanması olup olmadığı kontrol edilmelidir. Bu testlerden şeker yükleme testi kişinin pre-diyabetik olup olmadığını; eğer pre-diyabet varsa diyabete ne kadar yakın olduğunu göstermektedir. Pre-diyabet döneminde diyabeti önleyici ilaçlar kullanmak gerekebilmektedir. Fakat ilaç kullanmadan önce hastaların beslenmelerini düzeltmeleri ve bir egzersiz programına başlamaları önerilmektedir. Eğer doğru beslenme, düzenli yapılacak bir egzersiz programını da içerecek şekilde hastalar yaşam tarzlarını kökten değiştirebilirse, ilaç kullanımına ihtiyaç kalmayabilir. Egzersiz, diyabet hastalarında sıklıkla etkilenebilen bacak ve kollarda dolaşımı iyileştirirken, kolesterol ve kan basıncını da düşürmektedir” şeklinde konuştu.
155 bin omurilik felçlisi için iyileşmek istiyor
13 Kasım 2024 Çarşamba - 10:18 155 bin omurilik felçlisi için iyileşmek istiyor Bursa’da bir şirkette yöneticiyken geçirdiği trafik kazası sonrası tekerlekli sandalyeye mahkum olan AK Parti Bursa eski Milletvekili Bennur Karaburun, kök hücre tedavisi sayesinde yıllar sonra ilk kez ayağa kalktı. Karaburun’un tüm omurilik felçlileri için yeniden ayağa kalkıp yürümek istediği öğrenildi. Milletvekilliği yaptığı dönemlerde dahil çok uzun süredir tekerlekli sandalyeye mahkum bir şekilde hayat süren Bennur Karaburun, geçtiğimiz gün sosyal medya hesabından yaptığı bir paylaşımla sevenlerini duygulandırdı. Bir süredir üzerinde uygulanan kök hücre tedavisinin sonuçlarını almaya başladığı bilinen Karaburun, paylaşımında "Spiral kord stimülasyonu ve kök hücre nakli sonrası ilk defa ayağa kalktım. Hamdolsun" yazarak doktoru ile birlikte çektirdiği fotoğrafı ile müjdeli haberi verdi. Deneysel aşamadaki bu uygulamanın kendisi gibi omurilik felçlisi tüm hastalar için uygulanmasını istediği öğrenilen Karaburun’un tüm omurilik felçlisi hastalar için biran önce iyileşip tekrardan yürümek istediği öğrenildi. Türkiye Bennur Karaburun’u 2013 yılında sağanak yağmur altında tekerlekli sandalyede çekilen bir kare fotoğrafıyla tanımıştı. Daha sonra kendisine yardım eden gençle yuva kurup Ak Parti’nin 25 ve 26. dönem Milletvekilliğini de yaparak azmi ve gayreti ile adından söz ettiren Karaburun bu seferde kendisi üzerinde uygulanan kök hücre tedavisi sayesinde tüm omurilik felçlisi hastalara umut oldu. Sağlık Bakanlığı istatistiklerine göre Türkiye genelinde 155 bin omurilik felçlisi hasta bulunuyor. Özellikle trafik kazaları sonucunda her yıl ortalama 2 bin 500 kişi omurilik felçlisi oluyor. Trafik kazasından sonra omurilik felcine sebep olan en büyük sebeplerin başında sığ suya balıklama atlama, iş güvenliği olmayan yerde iş kazaları, yüksekten düşmeler, terör olan bölgelerde silahlı yaralanma gibi kazalar geliyor. Kendisinden çok tüm omurilik felçlilerini düşündüğünü kaydeden Bennur Karaburun Ateş, "Tüm omurilik felçli hastaların iyileşmesini istiyorum, bunun için dua ediyorum. Bugün tedavim ve operasyon deneysel aşamada olan bir çalışma. İlerleme sağlanmasını bekliyorum. Sağlık Bakanımız ile görüşüp bütün omurilik felçlileri için bu tedavinin uygulanmasını talep edeceğim. İnşallah bir umut olurum" diye konuştu.
Dernekten ’diyabet’ raporu: "Bulunduğumuz yer, takdir edilebilir bir noktada"
13 Kasım 2024 Çarşamba - 10:17 Dernekten ’diyabet’ raporu: "Bulunduğumuz yer, takdir edilebilir bir noktada" Halk Sağlığı ve İç Hastalıkları Uzmanı Dr. M. Emin Dinççağ, Karadeniz Diyabet Derneği’nin diyabet raporunu açıklayarak, "Diyabet tedavisinde ve pratikte bulunduğumuz yer, takdir edilebilir bir noktadır" dedi. Halk Sağlığı ve İç Hastalıkları Uzmanı, Karadeniz Diyabet Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Dr. M. Emin Dinççağ, derneğin 2025 yılı diyabet raporu hakkında bilgi verdi. Derneğin her yıl, diyabet hastalarının sesi ve bir sivil toplum kuruluşu olarak 14 Kasım Dünya Diyabet Günü’nde; yıllık diyabet raporu yayınlandığını söyleyen Dinççağ, "Teknolojinin gelişmesi, iletişim imkanlarının artması, yapay zeka, kök hücre teknolojisi gibi modern uygulamaların tıp alanında uygulanması gibi seçeneklerle, 2025 yılında diyabet tedavisinde ve pratikte bulunduğumuz yer, takdir edilebilir bir noktadır. Diyabet tedavisinin sadece ilaç olmadığı, diyabetik beslenmenin ve egzersizin yanında diyabet eğitiminin de tedavinin bir parçası olduğu kabul edildiğinde diyabet tedavisinde başarımız yüksektir. Diyabet tedavisinde asıl olan, yaşam tarzının değiştirilmesi ve kan şekerinin sürekli olarak takibidir. Bunun için bu yıl Dünya Diyabet Günü teması ’Diyabetlinin Refahı ve Mutluluğu’ olarak kabul edildi" diye konuştu. "Diyabet tedavisinde başarısızlığın sebebi" Tedavide başarısızlığın nedenleri ile ilgili, "Diyabet hastası, yaşam tarzında değişiklik yapamıyorsa, çeşitli sebeplerle, kurallı ve bilimsel tedaviyi uygulayamıyorsa veya başarısız tedavi süreci diyabetik hastayı, yordu ve boş vermişlik psikolojisine sürükledi ise başarısızlık kaçınılmazdır. Aşırı kilolu hastalarda, sağlık danışanlarından yardım almayı reddedenlerde, yemek yemeyi bir haz aracı olarak görenlerde, yorgun, sorunu önemsemeyen hastalarda, başarısızlık yüksek orandadır" şeklinde konuştu. "Modern diyabet ilaçları diyabet tedavisinde yeterli" Günümüzde kullanılan diyabet ilaçları ve insülinlerin, diyabet pratiğinde istedikleri sonuçları almada, hedef değerlere ulaşmada yeterli olduğuna dikkat çeken Dinççağ, "Diyabet ilaçlarının böbrekleri bozduğu, vücutta yüklenme yaptığı ve hastanın sağlığına zarar vereceği gibi söylentiler, pazarlama hilesi olup kasıtlı olarak yayılmaktadır. Diyabetlinin bu bilimsel olmayan iddialara inanmaması kendi lehinedir. Diyabet tedavisi, hasta ve hekim arasında güvene dayalı ve süreklilik arz eden bir tedavi şeklidir. Bu süreçte, kan şekerinin sürekli takibi, kan basıncının kabul edilebilir düzeylerde olması, kolesterol düzeyinin, trigliserid düzeyinin istenilen düzeylerde olması diyabet komplikasyonlarının ortaya çıkmasını engelleyecektir" ifadelerini kullandı. “Gelecekte kök hücre ile tedavi” Diyabet tedavisinde umut verici gelişmelerin mevcut olduğunu ifade eden Dinççağ şunları söyledi: "Gelecekte kök hücresi ile yapılabilecek tedavilerin ve çeşitlenen insülin çeşitleri ile uygulanan tedavilerin, hastaların bilinçlenmesinin, hastaların yaşam kalitesini, yükselttiği gibi tedavide de altın standarttır. Dünya Diyabet Günü’nün teması olan diyabetlinin ‘mutluluğu’ hedefine ulaşmak, diyabetlinin konforu ve kaygılarının giderilmesi, gelecekte oluşabilecek komplikasyonların konusunda diyabetliyi aydınlatmak amacımız olacaktır. Tip 1 diyabetlilere sensör temini konusunda Sosyal Güvenlik Kurumu’nun(SGK) adım atmasını da yürekten talep ediyoruz."
Kazada kafatasının yarısı alınan genç, ameliyatla hayata tutundu
13 Kasım 2024 Çarşamba - 10:16 Kazada kafatasının yarısı alınan genç, ameliyatla hayata tutundu Geçirdiği trafik kazası sonrası kafatasının yarısı alınan ve 3 buçuk ay yoğun bakımda tedavi görülen Samet Tuluk, Medical Park Bahçelievler Hastanesi’nde gerçekleştirilen kranioplasti ameliyatı ile hayata tutundu. Kaza sonrası yatalak kalacağı söylenen genç Samet, şimdi ise konuşmaya ve yürümeye başladı. Baba Satılmış Tuluk, kaza sonrası kendisini bir kez bile "geçmiş olsun" demek için aramayan sürücünün 58 bin TL’lik masrafı için icra takibi başlattığını söyledi. Kaza geçtiğimiz aylarda Gebze’de meydana geldi. Çalıştığı iş yeri yakınlarında karşıdan karşıya geçmeye çalışırken bir anlık dalgınlıkla yola bakmadan koşan Samet Tuluk’a yolda seyir halinde bulunan bir araç çarptı. Çarpmanın etkisiyle metrelerce savrulan Samet kafasını düşerken önce araca sonra da yere çarptı. Kazayı gören vatandaşlar durumu hemen sağlık ekiplerine bildirdi. Olay yerine gelen sağlık ekipleri talihsiz genci ambulans ile hastaneye kaldırdı. Durumu ağır olan Samet hemen ameliyata alındı. Beyin kanaması geçiren Samet Tuluk’un kafatasının bir kısmı alınarak karnına gömüldü. Ameliyatın ardından Tuluk yoğun bakıma alındı ve tedavisine burada devam edildi. 3 buçuk ay yoğun bakımda tedavi gören Tuluk’u doktorlar daha fazla yapacakları bir şey olmadığı gerekçesiyle Çerkezköy’de bulunan bir devlet hastanesinin Palyatif bölümüne sevk etti. Çocuğunun burada dayanılmaz ağrılar çektiğini gören Baba Satılmış Tuluk başka hastane ve doktor arayışına girdi. Bu esnada bir tanıdıkları vasıtasıyla Almanya’da bir doktora çocuğunun videosunu ve tahlil sonuçlarını gönderen Tuluk’a çocuğunun düzelebileceğini anacak ameliyat olması gerektiğini öğrendi. Baba Tuluk, Medical Park Bahçelievler Hastanesi’nde görev yapan Beyin ve Sinir Cerrahisi Uzmanı Dr. Öğretim Üyesi Halil Olgün Peker’e ulaştı. Hastaneye giderek doktor Olgün Peker ile görüşen baba, oğlunun ameliyat edilebileceği haberi ile bir kez daha umutlandı. Yapılan hazırlıkların ardından Samet, Medical Park Bahçelievler Hastanesi’nde ameliyata alındı. "Kranioplasti" ameliyatı ile Samet’in karnına gömülen kafatası kemikleri çıkarılarak tekrar yerine yerleştirildi. Ameliyattan kısa bir süre sonra artık hayatına yatağa bağımlı devam edeceği söylenen Samet’in önce ağrıları kesildi sonrasında ise tek başına yürüyebilecek duruma geldi. "Çocuğum çok büyük acılar çekti" Kaza sonrasında oğlunun çok büyük acılar çektiğini belirten Baba Satılmış Tuluk "Kaza oğlum İstanbul’a gelmişti amcasının yanına bir işe girebilmek için ama olmadı. Bir arkadaşının vasıtasıyla Gebze’ye geldi. Orada ki arkadaşıyla beraber bir beton santraline girdi ve çalışıyordu. Ocak ayında işe girdi şubat ayında kaza meydana geldi. Yaya olarak yoldan geçerken araç çarptı. Bize oradan haber geldi. ’Oğlunuza araç çarptı buraya gelin’ diye. Biz zor günler yaşadık. Oğlum 3 buçuk ay hastane de yoğun bakımda kaldı. Beyin ameliyatı oldu. Ondan sonra ki süreçlerimiz çok sıkıntılı geçti. Çocuğumu palyatif bölümüne sevk ettiler. Ben ilk başta kabul etmesem de mecbur kaldık. Çerkezköy’e sevk ettiler bizi" dedi. "Bize oğlunuza yapabileceğimiz bir şey yok dediler" Çocuğu Çerkezköy’de tedavi gördüğü esnada orada bulunan doktorların kendisine burada artık oğlunuza yapabileceğimiz bir şey yok demesi üzerine başka hastane ve doktor arayışına girdiğini belirten baba Tuluk "Ben çocuğumun çok acı çektiğini görünce bir araştırma içerisine girdim. Bir arkadaşım bana bir doktor önerdi ona da bilgilerimi gönderdim bizi Almanya’da bulunan bir doktorla görüştürdü. Kendisi de bilgileri istedi kendisine de bu bilgileri gönderdik inceledikten sonra bizden şiddetli sancı sırasında video çekmemizi istedi onları da gönderince bize ameliyat olması gerektiğini söyledi. Çerkezköy’de ki doktorumuz bize ’hastanızın yeri burası değil bizim burada yapacak bir şeyimiz yok’ dedi. Ben bu süreçte umudumu kesmedim. Çevrem beni çok destekledi bu süreçte tanımadığım insanlar aradı sordu. Bana maddi destekte bulundular" ifadelerini kullandı. "Kaza yapan aracın masraflarını benden istiyorlar" Kaza sonrasında araç sürücüsünün kendilerini hiç aramadığını belirten Baba Tuluk ayrıca kaza sırasında araçta oluşan masraflar nedeniyle kendilerine 58 bin TL’lik icra dosyası geldiğini belirterek "Kaza yapan sürücünüzü hiç aramadı. Kaza anında polis ve sağlık ekiplerini aramış. İfadesini vermiş daha sonra bizi ne aradı ne sordu. Beni aramadığı gibi kazada aracın kaputu ezildiği ve camı kırıldığı için bizden şikayetçi olmuş. Bu süreçte ben hastanede çocuğumun canı ile uğraşıyorum o da arabasını yaptırmış oradan bize ceza geldi 58 bin TL . Bunu ödeyemedik. Çünkü biz hastane ile uğraşıyoruz orayı düşünemedik. Tedavisi devam ediyor. Benim gözüm şuan parayı değil hastamı görüyor" dedi. "Hastalar umudunu kaybetmemeli mutlaka ikinci bir seçenek vardır" Genç Samet’in ameliyatını gerçekleştiren ve onu yeniden hayata bağlayan Medical Park Bahçelievler Hastanesi Beyin ve Sinir Cerrahisi Uzmanı Dr. Öğretim Üyesi Halil Olgün Peker, "Samet 20 yaşında talihsiz bir trafik kazası geçiriyor. Bir araç çarpıyor. Sonra orada acile kaldırılıyor. Ameliyatı yapılıyor. Ameliyattan sonra yaklaşık 3 buçuk aylık hastane de kalma süreci oluyor. Bu süreçte çok şiddetli ağrıları oluyor ve konuşamıyor. Her gün birkaç kez nöbet geçiriyor. Yakınları bize ulaştı biz kafatası ameliyatı gerçekleştirdik. Bu beyninden kafatası alınıp karnına gömülmüştü biz onu tekrar revize ederek ve güçlendirerek kafasına koyduk. Beyin sağlığını tekrar revize ettik. Çünkü kafatası açıkta kaldığı için her türlü dış etkene maruz kalıyor bu beyin sağlığı için çok zararlı bir şey ameliyatlarımızı yaptık. Hemen sonrasında nöbetlerimiz bitti. Ağrılarımız kesildi. Samet konuşmaya başladı. Ellerini hareket ettirmeye başladı. Şu an tamamen şuuru açık kendisi desteksiz yürüyebilir bir hale geldi. Gayet iyi bir durumdayız fizik tedavisi devam ediyor. Daha da iyileşecek eski haline döneceğini tamamen düşünüyorum. Babası ve sağ olsun onlarda bize çok yardım etti. Yaptığımız tedavileri iyi planladık. İyi sonuçlar aldık. Zaten 20 yaşında ki bir hasta da çok ciddi bir beyin hasarı olmadığı sürece böyle düzelebileceğini biz düşünmüştük. Hastalarımız umutsuzluğa kapılmasın her zaman bir ikinci seçenek her zaman olur. Samet bu olayın en büyük örneğidir" diye konuştu.
Türkiye’de kuş gribi vakaları göçmen su kuşları kaynaklı ortaya çıkıyor
13 Kasım 2024 Çarşamba - 10:15 Türkiye’de kuş gribi vakaları göçmen su kuşları kaynaklı ortaya çıkıyor Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi Mikrobiyoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Mehmet Akan, Türkiye’de meydana gelen kuş gribi vakalarının göçmen su kuşlarının kanatlı hayvanlar ile teması nedeniyle ortaya çıktığını belirterek, "Hastalığın bulaşmasında göçmen su kuşları etkili" dedi. Türkiye tavuk eti ve yumurtası üretiminde kendi kendine yetebilen bir ülke konumunda bulunurken, son zamanlarda farklı bölgelerde kuş gribi vakaları ortaya çıktı. Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi Mikrobiyoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Mehmet Akan, Eskişehir ve Konya’da meydana gelen kuş gribi vakalarını İHA muhabirine değerlendirdi. Prof. Dr. Akan, kuş gribinin isminden anlaşılacağı üzere kanatlı hayvanları etkileyen bir hastalık olduğunu ifade etti. Türkiye’de ilk kuş gribi vakasının 2005’te görüldüğünü belirten Prof. Dr. Akan, "Daha sonra 2006, 2007, 2008, 2015, 2023’te ve son olarak geçen hafta gördüğümüz kuş gribi vakasını yaşadık. Bundan sonraki süreçte kuş gribi vakalarını yaşar mıyız? Evet, bu mümkün. Dünyada da çok yaygın hastalık tabloları var. Şu an yaygın olarak Kuzey Amerika ülkelerinde var. Kuzey Avrupa ve Orta Avrupa ülkelerinde yaygın olarak görüyoruz. Asya kıtası ve Ortadoğu’da da var" ifadelerini kullandı. "Hastalığın bulaşmasında göçmen su kuşları etkili" Kuş gribinin Türkiye’ye nasıl geldiğini de anlatan Prof. Dr. Mehmet Akan, şunları kaydetti: "Hastalığın bulaşmasında göçmen su kuşları etkili. Göçmen su kuşlarının mikrobiyotası dediğimiz sindirim sisteminde bu etkenler bulunuyor. Bu etkenler bulunduğundan dolayı göçmen su kuşları, her göç yaptığında bu mikroplarla beraber başka ülkelere gidiyor. Göçmen kuşlar ile serbest kuşlar buluşup, serbest kuşlarda evcil kanatlılara bu mikrobu bulaştırırsa bu defa tavuklarda ve hindilerde bu hastalık başlıyor. Daha sonra ticari işletmelere bulaşırsa yıkım çok fazla oluyor. Çok fazla hayvan ölümü ile karşılaşıyoruz. Bu da ülke ekonomisini olumsuz etkiliyor." "Göçmen su kuşları kanatlı hayvanlarımıza bu mikrobu bulaştırabilir" Prof. Dr. Akan, "Genel bulaşmada dikkat edeceğimiz en önemli konu şu; göçmen su kuşları ile kanatlı hayvanların temasını azaltmak en önemli kontrol kısmını oluşturuyor. Bundan sonraki durumda daha kontrol edilebilir durum oluyor. Göçmen su kuşları ile teması önemsememiz gerekiyor. Bunlar kanatlı hayvanlarımıza bu mikrobu bulaştırabilirler" diye konuştu. "Erken teşhis kayıpları azaltmakta çok etkin" Kuş gribinin kanatlı hayvanlara bulaşmasının ardından yaşanan tabloyu özetleyen Akan, "Bu hastalık evcil kanatlılarda aniden başlayan ölüm tablosu ile başlıyor. Bir gün önce hayvanlar çok sağlıklı gözükürken 1 ila 2 gün içerisinde bir an da ölen hayvanları görüyoruz. Bu ölen hayvanları gördüğümüzde, hızlı ölüm dediğimiz yüksek sayıya ulaştığımızda, Tarım ve Orman Bakanlığı il ve ilçe teşkilatında hangisine yakınsak veya bir veteriner hekime bunu bildirmemiz ve bunun laboratuvara gönderilip teşhis edilmesi gerekiyor. Erken teşhis kayıpları azaltmakta çok etkin" şeklinde konuştu. "Dünyada en önemli ekonomik olarak kayba uğratan hastalık" Kuş gribinin ülke ekonomilerinde büyük sorunlar meydana getirdiğini belirten Prof. Dr. Mehmet Akan, "’Dünyada en önemli ekonomik olarak kayba uğratan hastalık nedir’ derseniz bu kuş gribidir. Kuş gribinin daha önceki yıllarda milyonlarca lira değer kaybına neden olan Avrupa kıtasındaki bazı ülkelerde İtalya, Hollanda gibi yüksek miktarda ekonomik kayba neden oluyor. Bu nedenle hastalığın erken tanısı çok önemli. Bakanlığın sistem içerisinde olması çok önemli. Bakanlık yetkililerin süreçten haberdar edilmesi ve sürecin resmi otorite ile beraber üreticilerin birlikte yürütmesi oldukça önemli bir konu" ifadelerini kullandı. "Hastalık teşhisine takiben karantina koyuyoruz" Kuş gribinin tespit edilmesinin ardından uygulanması gereken adımlara da değinen Akan, "Hastalık teşhisine takiben karantina koyuyoruz. Karantina koyduktan sonra 3 kilometrelik çaptaki alan, daha sonra 10 kilometre çaptaki hayvan hareketlerini kontrol ediyoruz. Şüpheli durumlar varsa laboratuvara götürüp analiz yaptırıyoruz. Durumu bu şekilde kontrol etmek mümkün olabiliyor. Bu esnada hastalıktan şüpheli hayvanların taşınması, bu hayvanlara verilen yemlerin başka işletmelere götürülmesi, dışkının bir başka yere kontrolsüz saçılması hastalığın bulaşması için önemli bir konu. Bulaştırmamak için bu şeylerin taşınmaması ve kümeste bırakılması ayrıca önem taşıyor" dedi. "Bu hastalık kanatlı hayvan hastalığı" Prof. Dr. Mehmet Akan, "Bu hastalık sadece kanatlı hayvanların hastalığı. İnsanları etkilemiyor. İnsan vakalarına baktığımızda çok çok az. Ülkemizde de şu an da bir insan vakası yok. Tüketicilerimiz bu konuda rahat olsunlar. Bunlar dünyada ve Türkiye’de de izleniyor" diye konuştu. "Ülkemizde tavuk eti iç tüketimimizi karşılıyor" Prof. Dr. Akan, konuşmasını şöyle sürdürdü: "Ülkemizde tavuk eti, hindi eti ve tavuk yumurtası bizim iç tüketimimizi karşılıyor. Kendi tüketimimizin tamamını kendi üretimimizden karşılıyoruz. Artan yumurta ve kanatlı etimizi de ihracata yolluyoruz. Bu hastalığın izlenmesi bakanlık ile beraber sürecin takip edilmesi hem iç tüketiminin karşılanması hem de ihracat için belirleyici oluyor. Hastalık çıktığında da ihracatı engelleyen bir hastalık olduğunu söyleyelim. Uluslararası ticarete olumsuz etkileri oluyor. Bu etkiler nedeniyle üretimin genel yapısı oluyor. Daha sonra tüketicileri de etkileyen fiyat değişimi olmakta."