Yerel Haberler
Giresun
Giresun, ‘Auto Brewery Sendromu’ tedavisinde Türkiye’nin merkezi haline geldi
11 Ocak 2024 Perşembe - 15:39 Giresun, ‘Auto Brewery Sendromu’ tedavisinde Türkiye’nin merkezi haline geldi Giresun Eğitim ve Araştırma Hastanesi Klinik Yöneticileri ve Hastane Başhekimi Doç. Dr. Fazıl Kulaklı, nadir olarak görülen ‘Auto Brewery Sendromu’ hastalığının tedavisinde Türkiye’nin merkezi haline geldiklerini söyledi. 450 yataklı hastanelerinin toplam 2 bin 509 personel ile hizmet verdiğini belirten Başhekim Doç. Dr. Fazıl Kulaklı, son bir sene içerisinde 683 bin 581 hastaya poliklinik, 142 bin 225 hastaya da acil servis hizmeti sağladıklarını kaydetti. Kulaklı, hastanenin mevcutta yüzde 90 yatak doluluk oranıyla tam kapasiteyle çalıştığını, sağlık hizmetlerinde nüfusa bağlı olarak artan taleplerin karşılanması amacıyla yeni bir ek bina yapımı yönünde bakanlık ve yerel idareler nezdinde girişimlerin başlatıldığını belirtti. Başhekim Doç. Dr. Fazıl Kulaklı, bir çok spesifik branşın yanı sıra Giresun’da ilk olma özelliği taşıyan kapalı yöntem ile “Mide Kanseri” ameliyatı, kornea nakli, mikrodalga yöntemi ile karaciğer tümör tedavisi, tiroid nodüllerinde mikrodalga ablasyon tedavisi, menisküs transplantasyonu ve Doğu Karadeniz’de ilk olan Prostat Mr-Trus Füzyon Biyopsi işlemi gibi önemli çalışmalara imza attıklarını hatırlattı. Kulaklı, özellikle nadiren görülen ‘Auto Brewery Sendromu’ tedavisinde başta ABD olmak üzere yurtdışından ve yurtiçinden çok sayıda hasta talebi aldıklarını belirterek "Auto brewery olarak adlandırılan, vücudun kendi kendine alkol üretme sendromu olan bir hastaya tedavi verdik. Bu hastamız basında ’içmeden sarhoş olma’ gibi bir terimle geniş yer buldu. Bu hastamızın, alkol almamasına rağmen alkol düzeyi yüksek oluyordu. Şu anda Giresun Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Türkiye’de bu hastalığın tedavisinin merkezi haline geldi. Orta Doğu’nun da merkezi olma teklifi aldık, bunun için alana ihtiyacımız var ama sağlık turizminde Giresun’un adını duyuruyoruz ve duyurmaya devam edeceğiz" ifadelerini kullandı.
Prof. Dr. Ayhan Kara: “Türkiye’nin artan enerji ihtiyacına toryum çare olacak”
11 Ocak 2024 Perşembe - 09:41 Prof. Dr. Ayhan Kara: “Türkiye’nin artan enerji ihtiyacına toryum çare olacak” Giresun Üniversitesi Elektrik Elektronik Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ayhan Kara, Türkiye’nin toryum rezervi açısından zengin yeraltı kaynaklarına sahip olduğunu belirterek Türkiye’nin artan enerji ihtiyacına toryumun çare olacağını söyledi. Giresun Üniversitesi’nde “Türkiye’nin Enerji Bağımsızlığı, Nükleer Enerji ve Toryum Stratejisi” konulu konferans düzenlendi. Konferansta konuşan Prof. Dr. Ayhan Kara, nükleer enerji ve toryum elementinin ülkemiz açısından önemiyle ilgili bilgiler verilirken, Türkiye’nin mevcut enerji portföyü ve enerjide dışa bağımlığın yanı sıra nükleer reaktör teknolojileri, enerji ihtiyacında nükleer reaktörlerin önemi, toryum elementinin nükleer teknolojilerdeki rolü, ülkemizdeki toryum elementi rezerviyle yerli ve milli reaktör yapımında toryumun sağlayacağı avantajlar ve nükleer reaktörlerin çevreye etkileri de konuşuldu. Giresun Üniversitesi, Şehit Ömer Halisdemir Konferans Salonunda düzenlenen etkinliğe Giresun Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Yılmaz Can’ın yanı sıra, MHP Giresun Milletvekili Ertuğrul Gazi Konal, Giresun İl Özel İdaresi Genel Sekreteri Tolga Erener, MHP Giresun İl Başkanı Abdullah Karaosmanoğlu ile akademisyenler ve öğrenciler katıldı. Türkiye Enerji, Nükleer ve Maden Araştırma Kurumu’na devredilene kadar Türkiye Atom Enerjisi Kurumu’nda Danışma Kurulu Üyeliği yapan Prof. Dr. Ayhan Kara, ülkemizin toryum rezervi açısından zengin yeraltı kaynaklarına sahip olduğunu hatırlattı. Prof. Dr. Ayhan Kara, “Toryum elementinin nükleer reaktörlerde yakıt olarak kullanılması aslında yeni bir olay değil. Daha önce nükleer teknoloji sahibi ülkelerde bu çalışmalar yapıldı ve toryumun yakıt olarak kullanılabileceği belirlendi. Ama toryumun yakıt olarak kullanmadan önce bir translasyona dönüşüm sağlayarak yani yine fisyon yapabilecek bir element olan Uranyum-233’e dönüştürülmesi gerektiğini biliyoruz. Bunun karışık yakıt yani ’Mox’ dediğimiz sistemlerle olabileceğini biliyoruz veya başka reaktör sistemlerinde yani bugün bahsettiğimiz hızlandırıcı güdümlü sistemlerde de kullanılabilir. Biz aslında toryum için sırasını bekleyen element, yani bunun anlamı şu; biz ilk önce uranyum bazlı reaktör teknolojilerinde belli mesafe kat etmeliyiz, daha sonra toryum teknolojisine dönmeliyiz. Bu dünya için de geçerli. Nükleer kapasiteye sahip ülkeler şu anda rahatlıkla uranyum elde edip zenginleştirebildikleri için uranyum teknolojisi üzerine daha fazla yoğunlaşıyorlar. Ama sırası geldiğinde, ki bu çok uzun zamanlar sonra değil orta vadede diyelim, bu teknolojilere kavuşacağız” şeklinde konuştu. "Ne mutlu ki ülkemizdeki enerji talebi yani enerji tüketimi artıyor" Ülkemizdeki artan enerji ihtiyacının esasen mutluluk verici bir gelişme olduğuna vurgu yapan Kara, “Ne mutlu ki ülkemizdeki enerji talebi yani enerji tüketimi artıyor. Bu aslında mutluluk verici bir olaydır. Çünkü bir ülkenin kalkınmışlığını ve gelişmişliğini veya gelişmekte olduğunu gösteren bir veridir. Ülkemizde de enerji talebi yani enerji tüketimi yıllar içerisinde katlanarak artıyor. Bu güzel bir şey ama şöyle bir sorunla karşılaşıyoruz. Biz hammaddeyi dışarıdan aldığımız için elektrik enerjisi üretiminde dışarıya bağımlı hale geliyoruz. Yani doğalgaz, kömür gibi hala fosil yakıtlara yönelmek zorundayız. Bunun için yıllık 40 milyar dolar gibi bir parayı yurtdışına transfer etmiş durumdayız. 2030’lu yıllarda bu ihtiyaç katlanarak artacak ve bizim daha fazla enerji üretmemiz gerekecek. Ama bu enerjiyi ucuz üretmek zorundayız. Maliyetlerimiz düşsün ve dolayısıyla bu para ülkemizde kalsın” dedi. Enerji arzında oluşabilecek risklere de dikkat çeken Kara, “Bir diğer amacımız ise enerji arz güvenliği olmalı. Bu çok önemli bir konu. Yani bugün dışarıdan alacağımız doğalgaza, kömüre veya diğer türevlerine bağlı kalırsanız ileriki yıllarda yaşanacak herhangi bir sorunda bu maddeleri elde edemeyebilirsiniz. Yani herhangi bir karışıklıkta diğer ülkeler size doğalgaz vermeyebilirler veya kömür alamayabiliriz. Ya da parayla satmak istemeyip, kendi ihtiyaçları için kullanabilirler. Bu tür durumlara karşı hazırlıklı olmamız lazım. Enerji üretimimizi çeşitlendirmemiz lazım. Bunun içerisinde yenilenebilir enerji de olmalı, nükleer enerji de olmalı. Yani bu anlamda üretebileceğimiz tüm enerji bilimlerinden yararlanmalıyız” ifadelerini kullandı. "Nükleer enerjiye karşı olumsuz ön yargılar yersiz" Prof. Dr. Kara, nükleer enerjiye karşı olumsuz ön yargıların yersiz olduğunu kaydederek, “Bu konuda bazı olumsuz görüşler karşımıza çıkıyor. Çernobil ve Fukuşima nükleer santrallerindeki kazalar ya da reaktörlerin soğutma işlemi sonrası sıcak suyun denize verilmesinin doğal ekolojik dengeyi bozacağı yönünde iki tane endişe var. Bunun için ben rahatlıkla söyleyebilirim ki, dünyada 440 nükleer reaktör var ve bunlardan 60 yıl içerisinde yalnızca 2 tane önemli kaza oldu. Birisi 1986 yılındaki Çernobil, diğeri 2011’deki Fukuşima nükleer reaktör kazaları. Bu reaktörlerin teknolojileri 1950’li yıllara ait. Bizim ikinci nesil dediğimiz ya da üçüncü nesil dediğimiz reaktör tipleriydi. Bu reaktörlerde de aslında yine insan hatası diyebileceğimiz yani operatör hatası diyeceğimiz konular söz konusu oldu. Aslında Çernobil’de reaktör kabı yoktu ve bundan dolayı yakıt dışarı saçıldı. Bugünümüzün teknolojisi ise 3+ dediğimiz ya da 4’üncü nesil dediğimiz reaktörlerdir. Biz 3+ teknolojiye geçiyoruz, mesela Akkuyu Nükleer Güç Santrali bu teknolojiye sahip. Güvenlik yönünden üst düzey, mesela uçak çarpması, roket saldırısı, 9 şiddetinde deprem, manuel ve elektronik tüm güvenlik sistemleri, reaktörün çok kısa sürede sönümlenmesini sağlayacak veya yakıtı muhafaza edecek ve bu yakıtı saklayabilecek, etrafa saçılmasını engelleyecek birçok güvenlik önlemi var. İnsanlar gönül rahatlığıyla nükleer reaktörlerin temiz enerji kaynağı olduğunu bilsinler. Nükleer santrallerde karbondioksit sülfür salınımı veya herhangi farklı kimyasal salgılanması mümkün değildir. Nükleer reaktörlerde sadece su buharı çıkar, soğutmak için su kullanılır. Yani güvenli bir üretim yöntemidir. Hatta iklim krizine ve küresel ısınmaya karşı, benim şahsi görüşüme göre yenilenebilir enerjiden sonra tek çaredir. İleriki yıllarda füzyon teknolojisinin de gelmesiyle beraber artık küresel iklim değişikliğine ve küresel ısınmaya karşı da büyük ölçüde katkılar verecektir. Temiz bir enerjidir, bu anlamda herkes müsterih olsun” şeklinde konuştu.
Giresun’da teröre ve İsrail soykırımına karşı hekimlerden sessiz yürüyüş
06 Ocak 2024 Cumartesi - 16:47 Giresun’da teröre ve İsrail soykırımına karşı hekimlerden sessiz yürüyüş Giresun’da hekimler ve sağlık çalışanları terör, soykırım ve işgale karşı sessiz yürüyüş gerçekleştirdi. Gazi Caddesi’nde toplanan hekimler ve sağlık çalışanları, gerçekleştirdikleri ‘Sessiz Yürüyüş’ eylemiyle, yaşanan terör olaylarını ve İsrail’in Filistin’de sürdürdüğü soykırım ve işgali protesto etti. Yürüyüşlerine Debboy mevkiinde başlayan sağlık çalışanları, Gazi Caddesi boyunca sessiz şekilde gerçekleştirdikleri yürüyüşlerini Atatürk Meydanı’nda yapılan basın açıklaması ve hayatını kaybeden şehitlerimiz ile sağlık çalışanları için edilen dualarla tamamladı. Vatandaşlarında yoğun bir katılım ve destek gösterdiği eylemde, hekimler ve sağlık çalışanları adına Giresun Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nden Dr. Abdülkadir Can bir açıklama yaptı. "Terör devletinin Filistin topraklarında işlediği suçlar büyüyerek devam ediyor" diyen Can, "Terörist İsrail; yalnızca Filistin halkına karşı değil, bütün insanlığa karşı, sadece Filistinli çocuklara değil, bütün çocuklara karşı suçludur. Nasıl ki hiçbir suç cezasız kalmaz, İsrail için de ceza günü hızla yaklaşmaktadır ve yaptıkları cezasız kalmayacaktır. Gazze’de masum çocukların başlarına bomba yağdıran zulmün arkasında kim varsa, ülkemizdeki terör eylemlerini yapan da aynı zihniyettir. Bugün biz hekimler ve sağlık çalışanları olarak, ülkemizdeki terör saldırıları ve İsrail’in Gazze’de yaptığı soykırım ve işgale karşı yürüyüşümüzün 8. haftasındayız. Hain terör saldırısında canlarını feda eden, ebediyete uğurladığımız şehitlerimizi rahmetle anıyoruz. Gazze halkı ise tam 91 gündür uçak ve bomba seslerine, yıkıma ve katliama karşı direniyor. Uyku, can güvenliği ve düzenli beslenme gibi insanın temel ihtiyaçlarından hiçbirine sahip olmadıkları 91 koskoca gün. Sağlık hizmetlerine ulaşım gibi bizim için paha biçilemez bir hak, oradaki insanlar için adeta ölümden önceki son durak. Bütün bunlara, İsrail tarafından uygulanan teröre rağmen korkmayan ve yılmayan Gazze halkını, tutuklansalar da öldürülseler de görevleri başından bir an ayrılmayan Gazzeli sağlık çalışanlarını selamlıyoruz. Biliyoruz ki; onlar kan görmeye, aralıksız çalışmaya, uykusuz kalmaya alışıktır. Ancak hastalarına yardım edememeye, onları çaresizce ölüme bırakmaya asla alışık değillerdir" dedi. "Görev almaya hazırız" Gazzeli sağlık çalışanları ile birlikte çalışmaya ve orada kurulacak hastane ve sağlık tesislerinde görev almaya hazır olduklarını belirten Can, "Buradan devletimize ve uluslararası yardım kuruluşlarına sesleniyoruz. Biz, Gazzeli sağlık çalışanlarıyla birlikte çalışmaya, oralarda kurulacak olan hastane ve sağlık tesislerinde görev almaya hazırız. Bununla birlikte, İsrail tarafından tutuklanan ve türlü işkencelere maruz bırakılan 54’ten fazla hekimin özgürlüklerine güvenli bir şekilde kavuşmaları için ve yıkılan hastanelerin yeniden yapılması, güvenli bir şekilde işlev gösterebilmesi için gereken bütün çalışmaların yapılmasını talep ediyoruz. Tutuklanan hekimlerin ve yıkılan hastanelerin isimlerini basın kuruluşlarıyla paylaştık ve süreci takip ediyoruz. Meslektaşlarımız özgür, hastanelerimiz güvenli olana kadar durmayacağız. Sessiz yürüyüşümüz 8 haftadır Türkiye’nin her bölgesinden 40’tan fazla ilde insanlığı yaşatmaya çalışan sağlık çalışanlarının katkısıyla devam ediyor. Biz her hafta, beyaz önlüklerimizle sessizce yürüyerek bağırıyoruz. Hiçbir katilin ve hiçbir teröristin yaptığı yanına kalmadığı gibi senin de yaptıkların yanına kalmayacak İsrail. Sen kaybedeceksin ve sen, kaybetmeye mahkumsun. Her kıştan sonra bir bahar, her geceden sonra bir sabah olduğu gibi, insanlığın dahi bir sabahı, bir baharı olacak inşallah. İnsanlık kazanacak, Filistin halkı kazanacak, beyaz önlüklerini soykırıma karşı duvar olarak örenler kazanacak, yıktığın hastanelerin içinde bütün insanlığın hayatını kurtarmaya devam eden Gazzeli meslektaşlarımız kazanacak. İnsanlık dışı bütün eylemlerden kurtulmak için, verdiğimiz mücadeleyi sonuna kadar sürdüreceğiz. Bu minvalde tüm hekimleri, sağlık çalışanlarını ve bütün vicdan sahibi insanları harekete geçmeye, bu onurlu yürüyüşte yer alarak zulme karşı durmak adına Sessiz Yürüyüş kervanımızda ses olmaya davet ediyoruz. Bu duruma alışmayacağız. Bu durumu kabul etmeyeceğiz. Normalleştirmeyeceğiz. Unutmadık, unutturmayacağız. Sabırla ve azimle zulme karşı dik duranlardan olacağız" ifadelerini kullandı.
Fındık üreticilerine sigorta uyarısı
04 Ocak 2024 Perşembe - 11:24 Fındık üreticilerine sigorta uyarısı Hava sıcaklıklarının mevsim normallerinin üzerinde geçmesi fındık üreticilerini tedirgin ederken, yaşanabilecek zirai don riskine karşı tarım sigortası uyarılarında bulunuldu. Keşap Ziraat Odası Başkanı Abdullah Şahin, yaşanan iklim değişikliklerinin fındık için büyük bir tehlike arz ettiğini, kışın mevsim normalleri üzerindeki hava sıcaklığının, baharda fırtına ve dolu yağışının üreticiler açısından iyi olmadığını belirtti. Şahin yaptığı açıklamada, “Fındık üreticileri olarak seyreden kış mevsimi olmasına rağmen şahit olduğumuz anormal hava sıcaklıklarının yıl ortalaması üzerinde gitmesi ilkbahar da olası bir don afetinin meydana gelme olasılığını artırmaktadır. Geçmiş yıllardan da hepimiz biliyoruz ki yaşanacak bir zirai don fındık ürününde önemli boyutta zarar meydana getirmektedir. Bu sebeple, bu istikrarsız hava olayları sonucunda yaşanacak afetlerden oluşacak ekonomik kayıplarımıza karşı fındık ürünlerimizi güvence altına almanın tek yolu tarım sigortası yaptırmaktır. Fındık ürününde zirai don teminatı için son tarih olan 3 Mart 2024’ü beklemeden sigortanızı yaptırmayı ihmal etmeyin. Bahçedeki fındığını doğal afette kaybetmek istemiyorsan, 1 ile 3 ocağındaki ürün miktarı kadar poliçe primi ödeyerek sigortanı yaptır. Fındıkta don sigortası priminin yüzde 67’si devlet tarafından karşılanmaktadır. Üstelik üreticinin prim bedelini ise hasat sonrasında ödeme imkanı bulunmaktadır” dedi.
Fındık fiyatları 2024’e artışla başladı
03 Ocak 2024 Çarşamba - 20:17 Fındık fiyatları 2024’e artışla başladı Yeni yıla artışla başlayan fındık fiyatları piyasalara hareketlilik getirdi. Yılın son günlerinde AK Parti Giresun Milletvekili Ali Temür’ün TBMM’deki bütçe görüşmeleri esnasında yapmış olduğu, Toprak Mahsülleri Ofisi’nin (TMO) piyasaya fındık satışı yapmayacağı yönündeki açıklamaları sonrası yükselişe geçen fındık fiyatları serbest piyasada 105 lira seviyelerini gördü. Giresun Merkez’deki tarihi Fındık Pazarı esnaflarından Mustafa Kankaya, fındık fiyatlarının 2023 yılının son aylarında 98 ile 100 lira aralığında durağan seyrettiğini belirterek, “Tabii bunun bazı nedenleri vardı, bunlardan birisi de TMO stoklarındaki 100 bin tonun üzerindeki fındığın piyasayı tehdit etmesi ve TMO’nun piyasaya fındık satacağı yönündeki söylentilerdi. TBMM Fındık Çalışma grubunda yer alan milletvekillerimizin Tarım ve Orman Bakanımız ve TMO Genel Müdürüyle yaptıkları görüşmelerin neticesinde, AK Parti Giresun Milletvekilimiz Sayın Ali Temür’ün meclisteki bütçe görüşmeleri esnasında TMO’nun piyasaya fındık satışı yapmayacağını yönündeki açıklamaları sonrası fındık fiyatları kısa sürede 105 lira seviyelerine geldi” dedi. Kankaya, bugün itibariyle serbest piyasada Giresun kalite fındığın 105 lira, levant kalitenin ise 98 ile 100 lira aralığında işlem gördüğünü söylerken, henüz elindeki fındığını satmayan üreticilere yönelik olarak ise, “Eğer hükümetin fındık üzerindeki politikası bu şekilde devam ederse, üreticinin elindeki fındık bitmeden piyasaya arz fazlası bir ürün sürülmez ise fındık fiyatları yeni yılda yükselmeye devam edecektir diye öngörüyorum” şeklinde konuştu. İklim koşullarının önümüzdeki sezon alınacak mahsule etkisi hakkında da görüşlerini aktaran Kankaya, “Kışı tam yaşayamamamız fındık tarımı ve gelecek sezon alınacak mahsul bakımında kritik önem taşıyor. Bizler tüccar olarak ziraat mühendisi değiliz ama tecrübelerimden yola çıkarak şunu söyleyebilirim ki; bugün ocak ayının ilk haftası içerisindeyiz, maalesef merkeze halen kar düşmedi. Köylerimizde fındığın karanfilinin oluşabilmesi için ihtiyacı olan, beklenen soğuk hava tam anlamıyla oluşmadı. Bunu nereden görüyorsunuz derseniz, hepimiz aynı zamanda birer fındık üreticisiyiz. Hafta sonu köyümüze gittiğimiz zaman geçen yıla oranla, bu yılın durumunu gözlemleyerek bu sonuca varıyoruz. Fındık Karadeniz bölgesi ve ülkemiz için çok değerli bir tarım ürünü. Fındığın doğması, büyümesi ve çotanak haline gelmesi için iklim koşullarının doğru zamanda oluşması büyük önem taşıyor. Hava koşulları mevsim normallerinin dışına çıktığı zaman, bu da bizi yeni sezonda dalda oluşacak fındık için endişelendiriyor. Tabii olarak bu durum da fındık fiyatlarını doğrudan etkiliyor” ifadelerini kullandı.