EKONOMİ - 22 Ekim 2024 Salı 11:45

Duran’dan çarpık kentleşmeye karşı ’sanayi bölgeleri’ çözümü

A
A
A
Duran’dan çarpık kentleşmeye karşı ’sanayi bölgeleri’ çözümü

Deprem gerçeğine dikkat çeken Bursa AFSİAD Yönetim Kurulu Başkanı İlker Duran, sanayileşmenin şehir dışına kaydırılmasının, çarpık kentleşmenin de ortadan kalkmasına zemin hazırlayacağını ifade etti.


Bursa Afyonkarahisarlı Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği (Bursa AFSİAD), bölge ve ülke ekonomisini yakından ilgilendiren konularla alakalı çözüm önerileri sunmayı sürdürüyor. Bursa AFSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Dr. İlker Duran, geçtiğimiz hafta Malatya’da yaşanan 5,9 şiddetindeki sarsıntının, deprem gerçeğini bir kez daha hatırlattığını ifade etti. Son olarak 6 Şubat 2023 tarihinde yaşanan Kahramanmaraş Depremleri sonrası kara bir bilançoyla karşılaşıldığını söyleyen Başkan Duran, iş dünyası olarak bu konuda atılan adımları dikkatle takip ettiklerini ifade etti. Duran, “Meclis’te bugün başlayacak olan bütçe görüşmelerinde, sosyal konut finansmanının desteklenmesine 23 milyar lira kaynak sağlayacak madde oldukça önemlidir. Son olarak 6 Şubat’ta yaşadığımız deprem felaketinde 50 binden fazla vatandaşımızı kaybetmekle birlikte 100 milyar doların üzerinde de maddi bir yıkımla karşılaştık. Bu kaybın en önemli kısmı ise yaklaşık 57 milyar dolar ile konut hasarında gerçekleşti. Bugün yaşadığımız ekonomik zorlukların en önemli nedenlerinden birinin 6 Şubat sarsıntısı olduğunu söylemek mümkün” dedi.


Bursa AFSİAD Başkanı İlker Duran konuşmasını şöyle sürdürdü;


"Deprem ülkemizin önemli bir gerçeği olarak önümüzde duruyor. Çözüm yollarını konunun teknik isimleri sıkça açıklamaktadır. İş dünyası olarak bizler ise deprem gerçeğinin ekonomiye yansımasına da son derece dikkat etmeliyiz. Bursa özelinde konuya bakarsak, 40 bin civarında kaçak yapının olduğu gerçeğiyle karşılaşıyoruz. Bu binaların yoğunlaştığı mahalleler genel olarak işçi ailelerin ikamet ettiği bölgeler olarak bilinmektedir. Bu aileler şehrin doğu, batı ve kuzey girişlerinde yoğunlaşan sanayi bölgelerinin etrafında yaşamaktadırlar. Kent merkeziyle bütünleşmiş bu plansız yaşam alanlarının, beklenen Marmara depreminde nasıl sonuçlar doğuracağı az çok kestirilebiliyor. Bu noktada atılacak öncelikli adımı; şehir dışındaki bölgelere yapılacak yeni üretim merkezleri olarak görüyoruz. İş dünyası olarak, BTSO’nun öncülüğünde şehrimize kazandırılan Bursa Teknoloji Sanayi Bölgesi yani bilinen adıyla TEKNOSAB’ın örnek model olduğu fikrindeyiz. Kent merkezinin 30 kilometre batısında yer alan TEKNOSAB, yüksek teknolojili ve çevreci üretimin haricinde, merkezdeki sıkışıklığa da alternatif olarak kurulmuştur. Bu anlamda şehir dışında kurulacak bir başka önemli proje de şüphesiz KOBİ OSB’dir. Bu proje için de şehrin farklı bir bölgesi değerlendirilebilir. Şayet sanayiyi şehir dışına taşıyabilirsek, etrafında gelişecek planlı bir yapılaşmanın da önünü açabiliriz. İlerleyen süreçte buralarda tarım vasfını yitirmiş arazilere yapılacak planlı ve güvenli binalara yerleşecek nüfus, merkezdeki çarpık kentleşme alanlarının da terk edilmesini sağlayacaktır. Ayrıca bu sayede hem şehir nefes alacak, hem de başta trafik olmak üzere, halihazırda yaşanan pek çok sorun da en aza inecektir.”


Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Kırklareli Kırklareli’nin kültürel mirasını ve tarihini ele alan "Kırklareli Sempozyumu" başladı Kırklareli’nin kültürel mirası ve tarihinin anlatılacağı "Kırklareli Sempozyumu" başladı. Kırklareli Valiliği, Kırklareli Üniversitesi ve Kırklareli Belediyesi tarafından, şehrin kültürel mirası ve tarihinin anlatılacağı Kırklareli Sempozyumu, Fen Edebiyat Fakültesi Karagöz Konferans Salonu’nda düzenlenen açılış töreniyle başladı. Sempozyuma Vali Uğur Turan, Rektör Prof. Dr. Bülent Şengörür, Belediye Başkanı Derya Bulut, İdare Mahkemesi Başkanı İbrahim Doğan ile protokol üyeleri, akademisyenler ve öğrenciler katıldı. Saygı duruşunda bulunulması ve İstiklal Marşı’nın okunmasıyla başlayan sempozyumda Vali Uğur Turan konuşma yaptı. Turan, konuşmasında Kırklareli’nin şık, zarif ve estetik kent yapısında bulunduğunu belirterek, “Kırklareli geleceğe güvenle bakan güzel bir kent, güzel bir melodi, güzel bir türkü, güzel bir şarkı bu kent. Gelecek kuşaklara ve yarınlara, büyüklere rahatlık armağan etmemiz lazım. Bu sempozyumdaki çalışmaların kitap haline getirilmesini, gelecek kuşaklara aktarılmasını da çok değerli ve kıymetli buluyorum” dedi. Belediye Başkanı Derya Bulut ve Üniversite Rektörü Prof. Dr. Bülent Şengörür de konuşma yaptı. Yapılan konuşmaların ardından İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Fethi Gedikli, devlet insanı Ahmet Cevdet Paşa’nın Kırklareli’nde gerçekleştirdiği hizmetleri anlattı. 21 oturum halinde 68 bildirinin sunulacağı sempozyum yarın sona erecek.
İstanbul Emekli Orgeneral Ergin Saygun: “Kıbrıs’taki varlığımızı artırmalıyız” Kıbrıs Barış Harekâtı, İstanbul Arel Üniversitesi’nde düzenlenen “50. Yılında Mutlu Barış Harekâtı” konulu sempozyumda siyasi, askeri ve sosyal gelişmeleri ile masaya yatırıldı. Kıbrıs Barış Harekatı’nda görev alan kilit isimlerin önemli bilgiler verdiği sempozyumda emekli Orgeneral Ergin Saygun, “Garanti anlaşması ve adadaki Türk varlığı mutlaka gereklidir. Hatta içinde bulunduğumuz şartlarda oradaki varlığımızın artması gerekir" dedi. Yunanistan ve Kıbrıs’taki Rumların Türkleri katletmesinin ardından 20 Temmuz 1974 yılında kahraman Türk ordusunun başlatmış olduğu Kıbrıs Barış Harekatı’nın tüm yönleri İstanbul Arel Üniversitesi, Türkiye Emekli Subaylar Derneği (TESUD) ve Kuleliler Derneği ortaklığında düzenlen sempozyumda masaya yatırıldı. Kıbrıs sorununun üç oturumla masaya yatırıldığı sempozyumda jeopolitik bağlam ve Kıbrıs Barış Harekâtı öncesi siyasi gelişmeler, harekatın icrası ve 41. yılında KKTC ve Kıbrıs sorunun geleceği konuları ele alındı. “Savunma sanayi bağımsızlığımız için şart” Etkinlikte anahtar konuşmacı olarak yer alan emekli Orgeneral Ergin Saygun, Kıbrıs sorununa Rum yönetimi ve Yunanistan’ın neden olduğunu vurgulayarak mağdur olan herkesin Yunanistan ve Güney Kıbrıs’a tazminat davası açması gerektiğini belirtti. Kıbrıs Barış Harekatı’nın her yönüyle okullarda anlatılmasının tarihimiz için önemli olduğunun altını çizen Saygun, savunma sanayimizin bağımsızlığımız için gerekli olduğuna vurgu yaptı. Kıbrıs Barış Harekatı’nda kilit isimlerden biri olan emekli Orgeneral Ergin Saygun Kıbrıs sorununun süreci ile ilgili bilgiler vererek Rum yönetimi ve Yunanistan’ın her zaman Kıbrıs’ı ele geçirmek amacında olduğunu belirtti. “Türk toplumunu azınlık olarak görmekte ısrar ediyorlar” Ergin Saygun; “Kıbrıs Cumhuriyeti nedir? 1959 - 60 anlaşmaları ile kurulan bir devlet malumunuz. Bu devlet, Rumların ve Yunanistan’ın öncelikli hedefi olan ENOSİS’i tıkadığı için Rumlar tarafından zaten başlangıçtan itibaren benimsenmemiştir. Durdurmak için ellerinden geleni yapmışlardır. Bugünkü yönetim, adadaki Türk toplumunu eşit hak ve özgürlüklere sahip bir entite yapı olduğunu reddeder. Türk toplumunu azınlık olarak görmekte ısrar eden bir siyasi yapıdır. Hala aynı şey devam etmektedir. Kıbrıs Cumhuriyeti bu nedenle adanın tamamını temsil etmemektedir. Nitekim 1972 yılında Helsinki’de bir belge imzalandı. Bu belgeye zamanın başbakanı Süleyman Demirel, Kıbrıs’taki bu yönetimin adanın tamamını teşkil etmediği yolunda bir dipnot eklemiştir. 1983 yılında Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin kurulmasıyla da Birlemiş Milletler bir deklarasyon yayınlayarak adadaki tek yönetimin, 541 sayılı kararla, Rum yönetimi olduğunu maalesef vurgulamıştır. Bugüne kadar ki bütün gelişmeler göstermiştir ki adada iki toplumun bir arada yaşaması mümkün değildir. Burada bir enteresanlık var; mesela Filistin ve İsrail için iki ayrı devlet tezleri ısrarla savunanların buna Kıbrıs’ta karşı çıktıklarını görüyoruz” ifadelerini kullandı. “Rumların AB üyeliği uluslararası hukuka aykırıdır” Konuşmasının devamında Kıbrıs Rum kesiminin Avrupa Birliği’ne üyeliğinin Uluslararası hukuka aykırı olduğunu vurgulayan Saygun, “Kıbrıs Cumhuriyeti’nin herhangi bir devlet ile hiçbir şekilde siyasi veya ekonomik bir bütünleşmeye giremeyeceği kurucu anlaşmaların bir hükmüdür. Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin AB üyeliği sadece bir ülke ile değil 27 ülke ile bir entegrasyonu yani bir bağlantıyı öngörmektedir. Kıbrıs daha bütünken bile garanti anlaşmasına göre Türkiye ve Yunanistan’ın üye olmadığı bir kuruluşa Kıbrıs Devleti üye olamaz hükmü hala geçerlidir. Bu nedenle Rumların Avrupa Birliği üyeliği uluslararası hukuka aykırıdır. Zaten hukuka uygun pek yaptıkları bir şey yok” dedi. “Bugüne kadar yapılmış bir harekât değildir” Konuşmasında Kıbrıs Barış Harekatı’na değinen emekli Orgeneral Ergin Saygun, düzenlenen harekatın dünya harp tarihinde bir ilk olduğunun altını çizerek şu ifadeleri kullandı: “1974 yılında adada durum fevkalade vahim hale geldi. Darbe yapıldı. Türk kasabı lakaplı Nikos Sampson Cumhurbaşkanı seçildi. Başbakan Ecevit garantör anlaşmasının verdiği hakları uygun bir şekilde kullanmak için İngiltere’ye gitti. İngilizlerden istediği desteği alamayınca 20 Temmuz’da bu harekât yapıldı. Gerçekten bu harekât aynı anda ayrı yerlerde uçar birlik, hava indirme, kara harekâtı var. Kara harekâtını kimse bilmez. Mücahitlerin yürüttüğü uzun süreli vadeli harekatlar var baştan beri. Bugüne kadar yapılmış bir harekât değildir. Bundan sonrada yapılabileceğine de ihtimal vermiyorum.” “1958 yılından beri Rumlar Türklere soykırım uyguladılar” diyen emekli Orgeneral Ergin Saygun, “364 kişi şehit olmuş, 30 bin kişi evlerinden göç etmek zorunda kalmıştır. Bir tanesi var ki semboldür. Kıbrıs Türk Kuvvetleri Alayı tabibi Binbaşı Nihat İlhan, eşi, birisi 6 aylık, birisi 4 yaşında, birisi 6 yaşında üç çocuğuyla banyo küvetine sığınmışlar, kaçacak yer yok. Orada acımadan makinalı tabancayla taramışlar ve süngülemişler. Böyle bir gerçek varken siz hala garanti anlaşması kalksın diyebiliyorsanız buna diyebilecek hiçbir şey yok” şeklinde konuştu. “Deniz üssü planı hayata geçirilmeli” Saygun, “Barış Harekâtına rağmen Rum katliamları bitmemiştir. Muratağa’da en küçüğü 16 günlük, en büyüğü 95 yaşında Türkler yine acımasızca hem kurşuna dizilmişler hem de kesici aletlerle şehit edilmişlerdir. Onun için garanti anlaşması ve adadaki Türk varlığı mutlaka gereklidir. Hatta içinde bulunduğumuz şartlarda oradaki varlığımızın artması gerekir. Uzun senelerden beri Magosa’nın kuzeyinde bir deniz üssü planları vardır. Bir türlü hayata geçirilmiyor. İnşallah en kısa zamanda geçer” ifadelerini kullandı. “Türk toplumunun güvenliğinden ve bağımsızlığından vazgeçemeyiz” Saygun, sözlerini söyle sürdürdü: “Sonuç olarak bizim Kıbrıs’ta vazgeçemeyeceğimiz; Türk toplumunun güvenliği, siyasi eşitliği yani bağımsızlığıdır. Önce İngilizler ardından ve özellikle Rum ve Yunanların bütün baskı ve eziyetlerine rağmen Kıbrıs Türk’ünün, dilini, dinini ve benliğini koruyabilmek için sonuna kadar fedakârca ve kahramanca savaşması bu durumdaki bütün toplumlara örnek olacak bir davranıştır. Bugün maalesef bu dirençten bazılarının vazgeçtiğini, AB imkanlarından yararlanabilmek gerekçesi ile Rum pasaportuna başvurduklarını duyduk. Bu özellikle de şimdi yaşayan nüfusun babaları dedelerine karşı Rauf Danktaş’a, doktor Küçük’e karşı, bütün o mücahitlere karşı yapılabilecek çok büyük bir saygısızlıktır.” “Kıbrıs Barış Harekâtı dünya harp tarihinde önemli bir yere sahiptir” Sempozyumla ilgili bilgiler veren İstanbul Arel Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dekanı ve Arel USAM Müdürü Prof. Dr. Oktay Bingöl, Kıbrıs Barış Harekatı’ndan önemli dersler çıkarıldığını ve çıkarılmaya devam edildiğini ifade etti. Sempozyumda açılış konuşması yapan İstanbul Arel Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ersin Göse ise Kıbrıs’ın stratejik önemini vurgulayarak Kıbrıs Barış Harekatı’nın dünya ve Türk Harp tarihinde önemli bir yere sahip olduğunu vurguladı. Göse; “Mustafa Kemal Atatürk’ün; ‘Efendiler, Kıbrıs düşman elinde bulunduğu sürece ikmal yollarımız tıkanır. Kıbrıs’a dikkat ediniz. Bu ada bizim için çok önemlidir.’ şeklindeki vasiyetinde; jeopolitik ve jeostratejik önemi açıkça görülen Kıbrıs’ta elli yıl önce 20 Temmuz günü icrasına başlanan Barış Harekâtı ile adada Türk varlığının korunması ve devamı sağlanırken günümüze kadar süren barış ortamının temelleri de atılmıştır” dedi.
İstanbul MERTSAV Savunma Sistemleri, küresel piyasada markalaşmayı hedefliyor MERTSAV Savunma Sistemleri SAHA EXPO’da yeni ürünlerini sergiledi. Fuarda konuşan MERTSAV Yönetim Kurulu Başkanı Şenol Özcan, geniş ürün portföyü ile küresel piyasada markalaşmayı hedeflediklerini söyledi. MERTSAV Savunma Sistemleri yeni ürettiği ürünlerini SAHA EXPO 2024’te sergiledi. Fuarda, şirketin yenilikçi teknolojileri ve gelişmiş savunma çözümleri tanıtıldı. Şirketin geliştirdiği bu yeni ürünler, özellikle yüksek performans, dayanıklılık ve güvenlik odaklı özellikleri ile dikkat çekti. Yeni üretilen hafif makineli tüfek seri üretime geçmek için gün sayıyor Şirketin fuarda ilk kez sergilediği makineli tüfek MMG 7,62 ziyaretçilerin ilgisini çekti. 7,62 makineli tüfek piyadelerin taşıyabileceği nitelikte, dayanıklı ve hafif olması ile ön plana çıkıyor. MMG 7,62 makineli tüfek üretiminde de önümüzdeki aylarda seri üretime geçilmesi planlanıyor. Bunun yanında Türkiye’de kullanıma sunulan, envantere giren 5,56 makineli tüfek de fuardaki stantta yerini aldı. Bunun yanında 2 kilometre menzilli zırh delici özelliği olan 12,7 mm çapında fişekleri atan uçaksavar da fuarda sergilendi. Piyade tüfeği, bomba atar ve makineli tabanca üretip dünyanın birçok ülkesine ihracat yaptıklarını belirten MERTSAV Yönetim Kurulu Başkanı Şenol Özcan, ‘‘Uzun yıllardır Savunma sanayi alanında hizmet eriyoruz. Ar-ge yatırımlarına büyük önem veriyoruz. Ürün portföyümüz çok geniş. Makineli tüfek üretimlerinde 5,56 mm çapında fişekleri atan, 12,7 mm çapında fişekleri atan ve 7,62 mm çapında fişekleri atan ürünlerimizi sergiliyoruz. Son yaptığımız MMG 7,62 makineli tüfek hafif olması ile ön plana çıkıyor. 7,62 makineli tüfek piyadelerin taşıyabileceği nitelikte. Bu ürünümüzde çok iddialıyız. 1-2 ay içinde seri üretime geçmeyi hedefliyoruz. Daha önce 5,56 mm çapında fişekleri atan makineli tüfeği Türkiye’nin envanterine sunmuştuk, dünyadan da çok takdir toplamıştı. Yeni ürünümüzde de yine bu başarılara ulaşacağız’’ diye konuştu. ‘‘Ürünlerimiz yüzde 100 yerli’’ Ürettikleri ürünleri dünyanın birçok ülkesine sattıklarını belirten Özcan, ‘‘Ciddi bir ihracat kapasitemiz var. Ürünlerimiz yüzde 100 yerli. Dünyada benzeri olmayan ürünleri kendi tasarımlarımız ile üretiyoruz. 2025 yılında ihracatımızı artırmayı hedefliyoruz. Önümüzdeki dönemde ürettiğimiz kaliteli ürünler ile küresel piyasada söz sahibi olmak istiyoruz. Markamızı küresel piyasada daha da bilinen bir marka yapma yolunda emin adımlarla ilerliyoruz’’ şeklinde konuştu.