Yerel Haberler
Bolu
22 Kasım 2024 Cuma - 11:38 Lastikçilerde değişim mesaisi: Fiyatı 800 lira Bolu’da hafta sonu beklenen kar yağışı sebebiyle oto lastikçilerde yoğunluk oluştu. Kış lastiği zorunluluğu 1 Aralık itibariyle başlarken, vatandaşlar 800 liradan kışlık lastiklerini taktırmaya başladı. Meteoroloji Genel Müdürlüğü tarafından yapılan son tahminlere göre, Bolu’da hafta sonu kar yağışı etkili olması bekleniyor. Uyarılar doğrultusunda ve 1 Aralık’ta başlayacak olan zorunlu kış lastiği uygulaması sebebiyle vatandaşlar lastikçilere akın etti. Lastikçiler önünde yoğunluk oluşturan vatandaşlar 800 lira maliyetle kışlık lastiklerini taktırmaya başladı. "Vatandaşlarımız hava durumuna bakarak hareket ettikleri için bugün kalabalık" Lastik onarım ve değişim ustabaşı Ünsal Bayrak, "30 yıldır mesleğin içindeyim. Güvenirlilik açısından lastiklerin yeni tarihli olması lazım. Yumuşak kauçuk olmasına dikkat edilmesi gerekiyor. Hafta sonu yağacak olan karla beraber bir yoğunluğumuz var. Vatandaşlarımız hava durumuna bakarak hareket ettikleri için bugün kalabalık. Cumartesi günü de olur büyük bir ihtimalle" diye konuştu. "Kalitesiz lastik kazaya sebebiyet verebilir" Kalitesiz lastiğin kazaya sebebiyet verebileceğini dile getiren Bayrak, "Yerde tutunmayacağı için illaki kazaya sebebiyet verir. Emniyetsiz, tarihi geçmiş, kauçuğu sertleşmiş lastikler kazaya sebebiyet veriyor. O yüzden kazalar çoğalıyor. Lastiğin uzun ömürlü olması için kışın kış lastiği, yazın yaz lastiği kullanılması daha iyi olur. Vaktinde araca takılan lastik, daha uzun ömürlü kullanılabilir" dedi.
100 yıllık dostluk, sanatla birleşti
15 Kasım 2024 Cuma - 12:52 100 yıllık dostluk, sanatla birleşti Türkiye-Japonya Diplomatik ilişkilerinin 100.yılında, Japonya’da yapılan seramik ürünler Bolu’da sergilendi. Japon çay kültürü ile Türk kahve kültürünün birleştiği eserler sanatseverlerin beğenisine sunuldu. Türkiye-Japonya diplomatik ilişkilerinin 100. yılını kutlamak amacıyla ‘Geleneğin Belleği Uluslararası Seramik Sergisi’ sanatseverlerin beğenisine sunuldu. Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi (BAİBÜ) Güzel Sanatlar Fakültesi’nde seramik sergisi açıldı. Japonya’da eserleri yapan sanatçıların takvim uyuşmazlığından dolayı katılamadığı sergide, onlarca eser sanatseverlerin beğenisine sunuldu. Japon seramik sanatçıları yaptıkları eserlerle, çay kültürünü yapıkları seramiklere yansıttı. Türkiye’de yapılan kahve bardağı seramikleri ise Japonya’ya götürülerek Japon sanatçıların beğenisine sunuldu. Türk kahve kültürüyle Japonya çay kültürünün birleştiği etkinlikte iki ülkenin de kültürleri tanıtıldı. BAİBÜ’de yapılan sergi, sanatseverler tarafından yoğun ilgi gördü. Güzel Sanatlar Seramik Bölümü Öğretim Görevlisi Prof. Dr. Melahat Altundağ, “Türk kahve kültürü ve Japon çay kültürünün tanıtılması için iki ülkenin sanatçıları tarafından seramik sergisi inşa edildi” dedi. “Diplomatik ilişkilerin 100. yılı kutlanıyor” Prof. Dr. Altundağ, Türkiye ile Japonya arasındaki diplomatik ilişkilerin 100. yılını kutladıklarını ifade ederek; “Geleneğin belleği sergisi Japonya ve Türkiye’nin 2024 yılı diplomatik ilişkileri 100. Yılı olarak kutlanıyor. Her iki ülkede bu kutlamalar çeşitli etkinliklerle, konferanslarla gerçekleştiriliyor. Bizde bölüm olarak bu 100. yılda diplomatik ilişkileri kutlamak amacıyla bir proje geliştirmek istedik. Biz diplomatik ilişkileri sanat tarafıyla çalışmayı gerçekleştirdik” diye konuştu. “Türkiye ve Japonya’nın köklü ve zengin bir mirası var” Türkiye ve Japonya’nın köklü ve zengin bir mirasa sahip olduğunu söyleyen Prof. Dr. Altundağ, “Seramik sanatında Türkiye ve Japonya çok eski bir geçmişe sahip ve çok köklü ve zengin bir mirası var. İki ülkenin seramik sanatçılarını bir araya getirmek yine kültürler arası bir etkileşim sağlamak istedik. Türk kültüründe büyük bir önemi ve yeri olan kahve kültürü Japonlarda da çay kültürü var ve bu iki kültürü karşılıklı kültürlerde tanıtmak kültürlerimizin varlığını sürdürmek asıl hedefimizdi. Projeyi gerçekleştirirken Türk kahve kültürünü Japon sanatçılara, Japonların da çay kültürünü ve çay kültüründe kullanılan fincanları Türk seramik sanatçılarına anlatıldı. Karşılıklı bir etkileşim sağlandı ve bizim Türk kahve kültürümüzün fincanlarını Japon seramik sanatçıları uyguladı. Kendi anladıkları kendi seramik dilleriyle kendi ifadeleriyle bunu gerçekleştirdiler. Türkiye’deki seramik sanatçılarımızda Japonların kullandığı Japon çay fincanlarını kendi dilleriyle ortaya koydular ve böyle bir sergi ortaya çıktı. Seramik Japon sanatçılarımızı burada ağırlamak isterdik, Türkiye’de. Ama çeşitli nedenler takvim belki uymadı onları ağırlayamasak da eserlerini hem fakültemizde ağırladık, hem de fakültemize kalan güzel bir koleksiyon oldu” dedi.
Şeker hastalarına kritik uyarı: “Ayak tabanı muayenesi yapmalarını öneriyoruz”
14 Kasım 2024 Perşembe - 18:17 Şeker hastalarına kritik uyarı: “Ayak tabanı muayenesi yapmalarını öneriyoruz” İzzet Baysal Devlet Hastanesi Köroğlu Ünitesi Dahiliye Uzmanı Doktor Banu Başer, diyabet hastalarına önerilerde bulundu. Yapılan tedavilerdeki amaçlarının organ hasarını engellemek olduğunu belirten Uzm. Dr. Banu Başer, “Diyabet hastaları düzenli kontrolleriyle beraber işte kan kontrolleri, göz kontrolleriyle beraber kendileri açısından özellikle düzenli ayak tabanı muayenesi yapmalarını öneriyoruz” dedi. İzzet Baysal Devlet Hastanesi Köroğlu Ünitesi Dahiliye Uzmanı Doktor Banu Başer, şeker hastalığına (diyabet) karşı açıklamalarda bulundu. Uzm. Dr. Banu Başer, diyabetin ilerlememesi yönünde vatandaşlara tavsiyede bulundu. Tamamen iyileştirilebilen bir hastalık olmadığını belirten Banu Başer, diyabet tanısı koyulan bir hastanın ömür boyu yaşamına dikkat etmesi gerektiğini vurguladı. “Diyabet, kısaca vücudun kan şekerini kullanamaması durumudur” Diyabetin tanımını yapan Uzm. Dr. Banu Başer, “Diyabet, kısaca vücudun kan şekerini kullanamaması durumudur. Bu durum, vücuttaki insülin hormonunun eksikliği veya yetersiz olması durumunda ortaya çıkar. Kan şekeri yükselir ve bu, böbreklerden idrar yoluyla atılmalıdır. Diyabetin iki ana tipi vardır. Tip 1 diyabette vücut insülin üretemez ve bu nedenle dışarıdan insülin alınması gerekir. Tip 2 diyabet ise genellikle vücudun insülin üretiminde yetersiz kaldığı veya insülini yeterli miktarda kullanamadığı durumdur. Hastalardan sıkça gelen bir soru ise ‘gizli şeker’ konusudur. Gizli şeker, kan şekerinin normalden yüksek olduğu ancak tam diyabet tanısı koymak için yeterli seviyede olmadığı ara bir durumdur. Bu durumdaki hastaların yüzde 10’unda ilerleyen dönemlerde diyabet geliştiğini görebiliyoruz” ifadelerine yer verdi. “Sadece kan şekerini düşürmek değil, aynı zamanda organ hasarını engellemektir” Stresin diyabet üzerinde etkisi olduğunu dile getiren Dr. Başer, “Stresin diyabet üzerindeki etkisine değinecek olursak, diyabetli bireyler diyetlerine, egzersizlerine, düzenli kan şekeri ölçümlerine ve doktor kontrollerine dikkat etmek zorundadır. Bu disiplin uzun vadede stres oluşturabilir, ancak hastalığın seyrini kontrol etmek için bu disiplin gereklidir. Diyabet multidisipliner bir yaklaşımla yönetilmelidir, dahiliye uzmanı, diyetisyen ve gerektiğinde diğer sağlık profesyonelleriyle işbirliği önemlidir. Amaç sadece kan şekerini düşürmek değil, aynı zamanda organ hasarını engellemektir” dedi. “Yaşam boyu dikkatli olması gerekir” Diyabet tanısı koyulan hastaların yaşam boyu dikkatli olması gerektiğini vurgulayan Başer, “Birçok hasta, ailesinde diyabet hastası varsa kendisinin de risk altında olup olmadığını ve diyabetin ortaya çıkmasını önleyip önleyemeyeceğini merak ediyor. Diyabet, tamamen iyileştirilebilen bir hastalık değildir. Çünkü temel sorun insülin eksikliği veya yetersizliğidir. Bu durumda hastalığın geri dönüşü mümkün değildir, ancak düzenli kilo takibi, egzersiz ve bilinçli beslenme ile diyabet kontrol altına alınabilir. Diyabet tanısı konulan bir hastanın yaşam boyu dikkatli olması gerekir. Uygun ilaç kullanımı, doğru beslenme ve düzenli egzersiz ile yaşam kalitesi korunabilir” diye konuştu. “Ayak tabanı muayenesi yapmalarını öneriyoruz” Ayak tabanı muayenesi yapılması önerisinde bulunan Dr. Başer, “Uzun dönemde vücut sinir fonksiyonlarını kaybedebileceği için vücudun sıcak-soğuk özellikle ağrıyı hissetmesi engellenebiliyor. Mesela hasta hiç fark etmiyor, ayak tabanında başlayan yara enfeksiyonu, o ayağını kaybına kadar neden olabiliyor. Çünkü ciddi enfeksiyonlar oluşabiliyor. Tedaviye direnç oluşabiliyor. Bu nedenle diyabet hastaları düzenli kontrolleriyle beraber işte kan kontrolleri, göz kontrolleriyle beraber kendileri açısından özellikle düzenli ayak tabanı muayenesi yapmalarını öneriyoruz. Çünkü gelişen bir enfeksiyon fark etmemiş olabiliyorlar. Ayak tabanı normalde görme alanında olmadığı için” dedi.
Uzman uyardı: “Zatürre bulaşıcı olduğu kadar, ölümcül bir hastalıktır”
14 Kasım 2024 Perşembe - 16:43 Uzman uyardı: “Zatürre bulaşıcı olduğu kadar, ölümcül bir hastalıktır” Havaların soğumasıyla birlikte artabilecek muhtemel zatürre vakalarına karşı uyarılarda bulunan Göğüs Hastalıkları bölümü Uzman Doktor Büşra Çimen Şeker, “Zatürre ölümcül seyredebilen bir hastalıktır. Kronik hastalarda bu risk daha fazla olabilir” dedi. Havaların soğumasıyla görülme sıklığı da artmaya başlayan zatürreye karşı İzzet Baysal Devlet Hastanesi’nde Göğüs Hastalıkları bölümü Uzman Doktor Büşra Çimen Şeker, uyarıda bulundu. Pnömoni’nin (Zatürre) ölümcül seyredebilen bir hastalık olduğunun altını çizen Uzm. Dr. Şeker, risk faktörü olan hastalara daha dikkatli olma çağrısında bulundu. “Zatürre bulaşıcı bir hastalıktır” Zatürrenin bulaşıcı bir hastalık olduğunu söyleyen Uzm. Dr. Büşra Çimen Şeker, “Zatürre bulaşıcı bir hastalıktır. Hasta kişiyle yakın temasta bulunan, onunla aynı mutfak eşyalarını çatal, kaşık, tabak gibi ya da özel eşyalarını havlu vb. kullanan kişiler, aynı ortamda öksürük veya hapşırma sonucu mikroorganizmalara maruz kalanlar risk altındadır. Yalnız hastaya mikroorganizma bulaştı diye o hasta pnömoni olacak diye bir kaidemiz yoktur. Hastanın bağışıklık sisteminin süzgecinden geçmesi gerekir öncelikle mikroorganizmanın. Bu sebeple mikroorganizmayı alan herkes pnömoni olmayacaktır. Hastanın durumuna göre değişir” şeklinde konuştu. “Birbirinden farklı tedaviler yapıyoruz” Pnömoni durumunda tedavi için hastanın durumuna göre farklı tedavi yöntemi uyguladıklarını belirten Uzm. Dr. Şeker, “İyileşmeyen pnömoni durumunda biz hekimler olarak durumu tekrar değerlendiririz. Eğer hasta, toplum kaynaklı pnömoni dediğimiz, toplumdan bulaşan, hastane kaynaklı enfeksiyonlarda birbirinden farklı tedaviler yapıyoruz. Toplum kaynaklı tedavi olarak başladığımızda hastada bir cevap göremediğimizde daha farklı organizmalara göre antibiyotik spektrumumuzu yavaş yavaş genişletiyoruz. Yine iyileşmeyen zatürrelerde altta yatan bir kanser durumu var mıdır? Bağışıklık sistemini baskılayacak bir durum var mıdır? Neden hastamız iyileşmiyor? Ya da bir tüberküloz vakası olabilir mi? Bunları gözden geçirmemiz gerekir. Genel olarak tedaviyle iyileşme oranlarımız yüksektir ama iyileşmeyen hastalarda mevcut durumları da düşünmek gerekir” diye konuştu. “Zatürre, ölümcül seyredebilen bir hastalıktır” Zatürre hastalığının ölümcül olabileceğine değinen Uzm. Dr. Şeker, “Zatürre, ölümcül seyredebilen bir hastalıktır. Bu durum özellikle hastanın mevcut kronik hastalıkları ile ilişkilidir. Hastamız bir takım kronik hastalıkları olduğu takdirde, risk faktörü olan hastalarda daha dikkatli gitmek gerekir. Çünkü akciğer tutan bir enfeksiyon olduğu için hastada solunum yetmezliği gelişebilir. Bunun dışında adlandırdığımız ani ve hızlı bir şekilde hastanın kanına, bakterinin karışmasıyla ortaya çıkan ani, hızlı, yanıt, bağışıklık yanıtı yine haftayı kötüleştirip yoğun bakımlık yapabilir. Kronik hastalıkları olan kişilerde, zatürre daha ağır seyreder ve bu da solunum yetmezliği gibi ciddi komplikasyonlara yol açabilir. Bunun dışında miyokardit gibi isimlendirdiğimiz hastanın mevcut mikroorganizmasının yine kana karışarak kalbi tutması gibi bir durum söz konusu olabilir. Bu sebeplerden ölümcül seyredebilir” diye konuştu. “Pnömonide Temizlik Çok Önemlidir” Zatürre hastalığına karşı temizliğin çok önemli olduğunu ifade eden Uzm. Dr. Büşra Çimen Şeker, “Zatürreye karşı alınması gereken önlemler şunlardır, özellikle pnömonide temizlik çok önemlidir. El temizliği, beden temizliği, kişisel hijyen, bulunduğumuz ortamın temizliği ve kapalı ortamların düzenli havalandırılması çok önemlidir. Sigara ve alkol kullanımının azaltılması veya mümkünse sonlandırılması, mümkün değilse azaltılması gerekir. Kronik hastalıkların kontrol altında tutulması, hastaların düzenli olarak kontrollerine gidip kronik hastalıkların ilerlemesinin durdurulması ve pnömoni aşıları yine çok önemli konuda” ifadelerini kullandı.
Ölüm akan derede kirlilik sürüyor: “İmdat zehirleniyoruz”
14 Kasım 2024 Perşembe - 14:24 Ölüm akan derede kirlilik sürüyor: “İmdat zehirleniyoruz” Gerede Çayı’ndaki kirliliğe tepki gösteren bir vatandaş kirli akan dere kenarındaki tarlasına traktörüyle “İmdat zehirleniyoruz” yazdı. Bolu’nun Gerede ilçesinden Karabük’ün Eskipazar ilçesine kadar 288 kilometre boyunca 100’ü aşkın köyde kirlilik ve kokuya sebep olan Gerede Çayı, Deri ve Karma Organize Sanayi Bölgesi’ndeki fabrikaların boşalttığı zehirli atıklar yüzünden yıllardır can çekişiyor. Deri ve Karma Organize Sanayi Bölgesi’ndeki fabrikaların evsel, sanayi ve kimyasal atıklarını arıtmadan Gerede Çayı’na deşarj etmesi sebebiyle yaklaşık 10 yıldır kirlilik ve kötü koku devam ediyordu. Kimyasal atıklarını çaya boşaltan fabrikalara birçok kez ceza kesilmesine rağmen Bolu Çayı ile birleşerek Yenice Irmağı adıyla Zonguldak Filyos’tan Karadeniz’e boşalan Gerede Çayı’ndaki kirliliğin önüne geçilemedi. Akçaşehir Köyü mevkiinde, Gerede Çayı kenarında tarlası bulunan Mustafa Halıcı da bu duruma tepki göstermek için tarlasına, traktörle “İmdat zehirleniyoruz” diye yazı yazdı. “Artık tarlalara yazmaya başladık” Yetkililere çağrıda bulunan Mustafa Halıcı, “Zehirleniyoruz. Artık tarlalara yazmaya başladık. Sesimizi ne zaman duyup, ne şu rezilliğe çare bulursunuz bilmiyorum ama süre uzatarak, sürekli onlara süre vererek bu rezillik bitmez. Memleket kanalizasyona döndü. Yazıklar halen süre veren, halen onlara süre uzatması verenlere yazıklar olsun” diye konuştu. “Bu zulmü hiçbir şekilde durduramıyoruz” Bölgedeki OSB’nin dereye akıttığı zehirli atıklara tepki gösteren Halıcı, “Gerede merkezde bulunan, OSB’lerin atıklarını dereye, Ulusu Deremize arıtmasız salması sonucu, artık tarlalara yazıyoruz ki, ‘İmdat zehirleniyoruz’ diye belki uydudan görüp insafa gelirsiniz. Çığlığımızı bazı devlet yetkileri duysa da bir şey yapamıyor. Herhangi bir önlem alınamıyor. Kanunlar işletilemiyor. Maalesef al bayrağın gölgesinde, kendi yurdumda, kendi vatanımda zulme uğruyorum ve bu zulmü hiçbir şekilde durduramıyoruz” dedi.
Prof. Dr. Seyitoğlu depreme karşı uyardı: "Bolu’da risk altında"
13 Kasım 2024 Çarşamba - 12:22 Prof. Dr. Seyitoğlu depreme karşı uyardı: "Bolu’da risk altında" Bolu’da düzenlenen panelde konuşan Prof. Dr. Gürol Seyitoğlu, fayların büyük bölümünün kent merkezinden geçtiğini ifade ederek, "Marmara Denizi için ne kadar ’Eli kulağında’ deniyorsa, aynı şekilde Bolu’nun da risk altında olduğunu görmemiz gerekiyor" dedi. Türk Mühendislik ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) Bolu İl Koordinasyon Kurulu tarafından, Bolu Ticaret ve Sanayi Odası’nda, 12 Kasım 1999 depreminin 25. yıl dönümünde "Deprem ve Kent" başlıklı panel düzenlendi. Panelde konuşan Ankara Üniversitesi’nden Prof. Dr. Gürol Seyitoğlu, Bolu’daki deprem riskine dikkat çekti. "Gelecek depremde Bolu’da içinde olacak" Panelde, kentin jeolojik konumuna değinen Seyitoğlu, Türkiye’nin en önemli fay hattı olan Kuzey Anadolu Fay Hattı’nın üzerinde bulunan Bolu’nun özel bir yere sahip olduğunu belirtti. Katılımcılara harita üzerinden bilgiler veren Seyitoğlu, "Bolu’dan itibaren Kuzey Anadolu Fayı, farklı kollara ayrılıyor. 1944 yüzey kırığını, 1957’de kırılan bölümü, 1967’de kırılan bölümü, 17 Ağustos depreminde kırılan bölümü ve son olarak 1999 Düzce Depremi’nde kırılan bölümü görüyoruz. Yapılan son çalışmalar, Bakacak ve Elmalık faylarının varlığını ortaya koyuyor. Almacık bloğunun etrafındaki kırılmanın tamamlanması gerekiyor ve bu durumda Bolu’nun içinden geçen bir alanda gelecekteki depremin merkezinin olabileceğini düşünüyoruz" diye konuştu. "Fayların büyük bölümü Bolu kent merkezinden geçiyor" Bolu’nun da risk altında olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Seyitoğlu, sözlerini şöyle noktaladı: "Üzülerek söylüyorum ki, fayların büyük bölümü Bolu kent merkezinden geçiyor. Aykut Barka’nın 1999 Depremi’nden sonra kaleme aldığı ünlü makalesinde, yüzey kırığı oluştuğunda bunun iki ucunda gerilme biriktiği gösterilmişti. Herkes panik halinde muhtemel Marmara Depremi’ni konuşuyor. Bu sistemin doğusunda Bolu var. Dolayısıyla bu sistem burada kapanacak ve Kuzey Anadolu Fay Hattı’na yeniden bağlanacak. Durum onu gösteriyor. Marmara Denizi için ne kadar ’Eli kulağında’ deniyorsa, aynı şekilde Bolu’nun da risk altında olduğunu görmemiz gerekiyor"
Kapalı caddeye motosikletle girenlere ceza yağdı
12 Kasım 2024 Salı - 18:04 Kapalı caddeye motosikletle girenlere ceza yağdı Bolu’da motosiklet geçişine kapalı olan caddede polis ekipleri tarafından denetim yapıldı. Denetim çerçevesinde bir çocuğa, ehliyetsiz ve plakasız araç kullanmaktan 37 bin 607 lira cezai işlem uygulandı. Motosiklet girişinin yasak olduğu İzzet Baysal Caddesi’nde zaman zaman meydana gelen kazalar sebebiyle Bolu İl Emniyet Müdürlüğü Trafik Tescil ve Denetleme Şube Müdürlüğü ekipleri denetimlerini sıklaştırdı. Polis ekipleri tarafından cadde ortasına kurulan uygulama noktasında caddeye girişi yasak olan motosiklet sürücüleri denetlendi. Denetimler çerçevesinde sürücülere girişin yasak olduğu caddede motosiklet kullanmak suçundan 690 lira cezai işlem uygulandı. Yaklaşık 1 saat boyunca yapılan uygulamada 50’ye yakın motosiklet denetlendi. Öte yandan, kask takmayan, plakasız ve ehliyetsiz motosiklet sürücüleri, ise cezai işlemden kaçamadı. 37 bin lira ceza Denetimler sırasında plakasız ve ehliyetsiz olduğu tespit edilen B.M. (17), isimli çocuğa, ehliyetsiz motosiklet kullanmak suçundan kendisine ve ruhsat sahibine 26 bin lira, tescilli aracı plakasız kullanmaktan 10 bin 917 lira, trafik işaretlerine uymamaktan ise 690 lira olmak üzere toplam 37 bin 607 lira cezai işlem uygulandı. Ayrıca motosiklet çekici yardımıyla otoparka çekildi. Motosiklet geçişine kapalı olan İzzet Baysal Caddesi’nde 13 Kasım itibariyle motosikletli sürücülere cadde üzerinde park yapılmasına da izin verilmeyeceği öğrenildi.