SAĞLIK - 01 Kasım 2024 Cuma 12:34

Doç. Dr. Hakan Düğer: “Obeziteyi önlemek için kalori azaltmak yeterli olmayabilir”

A
A
A
Doç. Dr. Hakan Düğer: “Obeziteyi önlemek için kalori azaltmak yeterli olmayabilir”

Obezitenin, vücutta fazla yağ depolanmasıyla karakterize, kronik, ilerleyici ve tekrarlayıcı bir endokrin bozukluğu olduğunu belirten Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Hakan Düğer, “Obezite, sadece kalori alımı ile ilişkili bir dengesizlik olmayıp, hormonal mekanizmaların, sitokinlerin, yaşam tarzı vb. birçok faktörün etkisi ile birlikte ortaya çıkan bir sonuç olarak görülmelidir. Sadece kalori azaltma yöntemi ile obezite ile mücadele etmek, başarısızlıkla da sonuçlanabilir” dedi.


Medical Park Antalya Hastane Kompleksi Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Hakan Düğer, obezite, diyabet ve tedavi yolları hakkında açıklamalarda bulundu.



“Obezite, hormonal bir dengesizliktir”


Obezitenin tanımını yapan Doç. Dr. Düğer, “Obezite, vücutta fazla yağ depolanmasıyla karakterize, kronik, ilerleyici ve tekrarlayıcı bir endokrin bozukluktur. Obezite, aslında kalorik (kaloriyle ilişkili) bir dengesizlik değil, hormonal bir dengesizliktir. Hastalarımızdan bazen ‘yediklerimi azalttım, aylardır çok az yemek yiyorum ve gerçekten dikkat ediyorum ancak kilomda azalma olmuyor’ şeklinde sık yakınmalara rastlarız. Aslında bu yakınmalar, bu durumun bir göstergesidir” şeklinde konuştu.



“Harcanan kalorinin sabit olduğu, hatalı bir varsayım”


Obezite hesaplanmasında klasik bazı formüllerin herkes için aynı sonuçları vermeyebileceğine dikkat çeken Doç. Dr. Hakan Düğer, şu bilgileri paylaştı:


“Aslında obezite, alınan kalori-harcanan kalori hesabına dayalı basit bir formülle açıklanmıştır. Bu basit formül, her hastanın durumunu tam ve doğru olarak belirlemeyebilir. Harcanan kalori sabit değildir. Kalori alımındaki azalma, bazal metabolizma hızında da bir yavaşlama yapacağından dolayı, beklenen kilo kaybı gerçekleşmeyebilir. ‘Bazal metabolizma hızı, iç organların ve organ sistemlerinin çalışması için gereken enerjidir). Kişi daha az kalori aldıkça, vücut da statükosunu korumak için daha az kalori harcar. Yağ birikimi, gerçekten de enerji fazlalığı sorunu değildir. Enerji dağılımı sorunudur. Çok fazla enerji, vücut ısısını artırmak veya yeni kas dokusu oluşturmak yerine, yağ üretmeye yönlendirilir. Bu enerji harcaması, hormonal olarak kontrol edilir”.



“Vücut ağırlığı enerji alımı, hormonlar ve sitokinlerin etkili olduğu bir süreç ile belirlenir”


Diğer bir yanlış varsayımın ise kilonun bilinçli olarak düzenlenmesi olduğunu söyleyen Doç. Dr. Düğer, “Ancak vücudumuzdaki hiçbir sistem bu şekilde çalışmaz. Tiroit, sempatik/parasempatik sinir sistemi, solunum-dolaşım, karaciğer, böbrek vb. sistemlerinin hepsi hormonlar tarafından kontrol edilir. Vücut ağırlığı ve vücut yağı da hormonlar tarafından sıkı bir şekilde düzenlenir. Dolayısıyla, vücut yağı, ağzımıza ne koyacağımıza karar vermemizin ötesinde bir hormonal denge tarafından düzenlenmektedir. Aşırı kalori alımının obezite oluşumundaki tek etken olduğu yönündeki algı doğrultusunda, sadece kalori azaltarak obezite ile mücadele etme yaklaşımı başarısızlık sonucunu doğurabilir. Diğer bir değişle, salt obeziteyi veya aşırı yağ depolanmasını formülize eden klasik hesaplamalar ile çözüm arayışı doğru ve yeterli bir yaklaşım olarak görülmemelidir” ifadelerini kullandı.



“Obezite tedavisinin başarısı, insülin seviyelerini düşürmeye bağlı”


Beslenme anının açlık dönemine göre baskın olması halinde, ortaya çıkan insülin hakimiyetinin yağ birikimine yol açabileceğini söyleyen Doç. Dr. Düğer, şu bilgileri ekledi:


“Yüksek insülin düzeyi devam ederse, vücut, alınan gıdalarda var olan enerji fazlasını vücut yağı olarak depolamak için sürekli sinyal alır. Bu nokta çok önemlidir, çünkü obezitenin başarılı bir şekilde tedavi edilmesinin, insülin seviyelerini düşürmeye bağlı olduğunu ortaya koyar. ‘Şişmanlatıcı’ karbonhidratların çoğunu ortadan kaldırarak, insülin seviyelerini düşürerek kilo alımını önleyebiliriz. İnsan vücudunda temel biyolojik bir ilke vardır. Eğer bir şey bir yönde çok fazla değişirse, vücut statükosunu korumak için ters yönde değişerek tepki verir. Bu normal bir olgudur. Dolayısıyla, insülin direncinin sebebi insülinin kendisidir. Yani, insülin direncinin de, obezitenin de sebebi, insülin hormonunun yüksekliğidir.”



“Bazı hastalarda diyabet olmayabilir”


Vücut kitle indeksi 40 kilogram/metrekarenin üstünde olan (yani 3. derece obez) bireylerin yüzde 70’inde diyabet olmadığını dile getiren Doç. Dr. Düğer, “Yine tüm tip 2 diyabet hastalarının yüzde 15’i normal kilodaki bireylerdir. Aslında bir kişide tip 2 diyabet gelişimini belirleyen temel faktör, pankreastaki insülin üreten hücrelerin (beta hücreleri), yağ hücreleri tarafından baskılanması ve bu baskılanma eşiğinin kişiden kişiye farklılık göstermesidir. Mesela, insülin direnci yüksek, obezitesi olan bir hastanın pankreas beta hücreleri, yağ doku fazlalığından yeteri kadar etkilenmemişse diyabet gelişmez. Tam tersi, normal kiloda olan ve yağ doku tarafından baskılanma eşiği düşük olan bir kişide ise, çok daha az bir yağ doku birikimiyle pankreas Beta hücrelerinde işlev kaybı ve neticesinde de tip 2 diyabet gelişebilir” dedi.



“Diyabet önlenebilir bir hastalıktır”


Diyabetin önlenebilir bir hastalık olduğundan bahseden Doç. Dr. Düğer, “Aslında Tip 2 diyabet için yıllarca, kronik ve ilerleyici bir metabolik hastalık olduğu belirtilmiştir. Ancak, bariatrik cerrahi ile bu tanımın hatalı olduğu görülmüştür. 200 kilonun üstünde 20 yıldır diyabeti olanlarda bile diyabet ilaçlarının hepsi kesiliyor ve diyabet tamamen iyileşiyor. Dolayısıyla, artık biliyoruz ki diyabet önlenebilir ve iyileşebilir bir hastalıktır. Ameliyatların tüm bu başarısına rağmen, çeşitli nedenlerle her tip 2 diyabetliye operasyon önermek mümkün değildir. Ameliyat, birçok cerrahi komplikasyon nedeniyle hem mâli hem de fizyolojik olarak ağır bir bedele sahiptir. Ancak en önemlisi, tüm bu inanılmaz faydaları ameliyat olmadan da elde edebiliriz. Tek yapmamız gereken, ameliyatın neden başarılı olduğunu ve sonuçlarını nasıl kopyalayabileceğimizi anlamaktır” ifadelerini kullandı.



“Akdeniz diyeti ile beslenme tercih edilebilir”


Obezite ile mücadelede beslenme tarzının önemine de dikkat çeken Doç. Dr. Düğer, “Belirli diyetlerin üstün glisemik kontrol sağladığı bilinmektedir; düşük karbonhidratlı diyet, düşük glisemik indeksli diyet, Akdeniz diyeti ve yüksek proteinli diyet bunlara örnek verilebilir. Bu 4 diyetin de ortak bir özelliği karbonhidrat miktarının düşüklüğüdür. Rafine tahıllar ve şekerler karbonhidratların ana kaynaklarıdır ve herhangi bir düşük karbonhidratlı diyet bunları kısıtlamalıdır. Yine de patates ve meyve gibi rafine edilmemiş karbonhidratlar ile ilave şeker ve un gibi rafine edilmiş karbonhidratlar arasında daha fazla ayrım yapmamız gerekiyor çünkü rafine karbonhidrat alımı ne kadar yüksekse, diyabet riski de o kadar yüksek olur” dedi.


Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Ordu Astsubaya çarparak şehit eden motosiklet sürücüsü: “Belgelerim eksik diye durmak istemedim, kaçarım diye düşündüm” Ordu’nun Gülyalı ilçesinde jandarma ekiplerinin gerçekleştirdiği uygulama noktasında ‘dur’ ihtarına uymayarak 15 günlük personel olan Jandarma Astsubay Çavuş Mehmet Fatih Çangır’a çarpıp şehit olmasına yol açan motosiklet sürücüsünün yargılanmasına başlandı. Motosiklet sürücüsü Adem Topçu, belgelerinin eksik olduğu için durmak istemediğini savundu. Ordu 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen davanın ilk duruşmasına tutuklu motosiklet sürücüsü Adem Topçu (27) ile taraf avukatları katıldı. Şehit babası Turgut ile annesi Asiye Çangır ise duruşmaya ikamet ettikleri Sakarya’dan Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) ile katıldı. “Belgelerim eksik olduğu için durmak istemedim, uygulamaya girmeden geçebilirim diye düşündüm” Duruşmaya sanık sıfatı ile katılan ve söz verilen motosiklet sürücüsü Adem Topçu, savunmasında seyir halinde iken bir kez motorunun önünü kaldırdığını ancak makas attığı yönündeki iddiaları kabul etmediğini ileri sürdü. Belgeleri eksik olduğu uygulama noktasında durmak istemediğini iddia eden Topçu, “O sırada alkollü değildim, gece saatlerinde alkol almıştım. Sürüş anında kaskım da kolumdaydı. Uyuşturucu madde kullanmamıştım. Olay yerine geldiğimde uygulama noktasını gördüm, belgelerim eksik diye durmak istemedim. Personelin sol şeritte yolu kapatır halde olması nedeniyle ‘sağ şeritten uygulamayı girmeden geçebilirim’ diye düşündüm. Sağ tarafta bir personel gördüm, bana doğru geldi. Fren yaptım, sağdaki personele çarptım, kaza bu şekilde oldu” dedi. Olay günü kasıtlı olarak bir davranışta bulunmadığını ifade eden sanık Topçu, “Motosiklet kullanıyorum, ben de ölebilirdim. Olan bitenden pişmanım, işin bu noktaya geleceğini ön görmedim” diye konuştu. Bu esnada şehidin ailesine yönelen Topçu, bilerek yapmadığını belirterek, aileye başsağlığı diledi. “Bu kaza değil cinayettir” Şehidin babası Turgut Çangır, çocuğunu ilk görev yeri olan Ordu’ya dualar eşliğinde gönderdiklerini söyleyerek, “Pişmanlığının gerçek olmadığını düşünüyorum, daha önceden de suç kayıtları var. Bu kaza değil, cinayettir. Bilerek bunu yapmıştır. En ağır şekilde cezalandırılmasını istiyorum” dedi. Şehit annesinden ağırlaştırılmış müebbet talebi Şehit annesi Asiye Çangır ise hayalleri olan ve evlilik aşamasındaki oğullarının şehit düştüğünü ifade ederek, “Günlerdir ne yaşadığımı kimse bilemez. Hayalleri olan, evlilik hazırlığı yapan bir astsubaydı. Hayattan koparılmıştır. Bu olayda kasıt olduğunu düşünüyorum. Sanığın bu eylemi karşısında ağırlaştırılmış müebbetle cezalandırılmasını talep ediyorum” şeklinde konuştu. Duruşmada, olayı gören toplam 10 tanığın beyanları da dinlendi. Tanıklardan U.E., olay günü trafikte kafasında kaskı olmayan motosiklet sürücüsü Topçu’nun hızlı seyrettiğini, radarı gördüğünde aracının arkasına geçtiğini anlattı. Bir başka sürücü U.Ö. ise personelin sürücüye ‘dur’ demesine rağmen durmadığını gördüğünü, önce bir görevli personeli sıyırarak geçtiğini ardından da çarptığı Çangır’ın yaklaşık 50 metre savrulduğunu söyledi. Dur ihtarını veren personeli teğet geçmiş Motosiklet sürücüne noktada ‘dur’ ihtarını veren görevli T. G., “Motosiklet sürücüsünden şüphelendiğimiz için durdurmak istedik, hızını kesmedi, beni teğet geçti. ’Motosiklet durmayacak kendinizi sakının’ diye bağırdım. Arkadaşlarım kendisini sağa ve sola attı. Olayın heyecanıyla Fatih Astsubayımız kendini kurtaracak hamleyi tam yapamadı” diye konuştu. Kontrol noktasında görevli jandarma personelinin de tanık olarak beyanları dinlendi. Görevli personeller, motosiklet sürücüsünün hızlı bir şekilde geldiğini, dur ihtarına uymadığını ve kaçmaya çalıştığı esnada yeniden gaza bastığını, motosikletin plakasının takılı olmadığını ve sürücüde kask olmadığını savundu. Mahkeme heyeti, sanığın tutukluluk halinin devamına karar vererek duruşmayı ileri bir tarihe erteledi. Olayın geçmişi Gülyalı ilçesi Turnasuyu Mahallesi Ordu-Giresun karayolu üzerinde 18 Eylül 2024 tarihinde meydana gelen olayda, uygulama yapıldığı esnada 07 GU 227 plakalı motosiklet sürücüsü Adem Topçu (27), jandarma ekiplerinin ‘dur’ ihtarına uymayarak, hızlanarak kaçmaya çalıştı. Bu esnada hızlı olan ve farklı bir suçtan ehliyetine el konulan motosiklet sürücüsü Adem Topçu, Jandarma Astsubay Çavuş Mehmet Fatih Çangır’a (27) çarptı. Kazada ağır yaralanan Çangır, kaldırıldığı hastanede şehit oldu. Motosiklet sürücüsü Adem Topçu’nun, 22 adet çeşitli suçlardan kaydının olduğu, bunlardan büyük bir kısmının plakaya yazılan cezalar olduğu ve önceden de uygulama noktalarından kaçtığı öğrenilmişti. Ayrıca Topçu’nun, uyuşturucu madde kullanmak ve alkollü motosiklet kullanmak suçlarından kaydının yanı sıra, sosyal medya hesaplarında ise çok sayıda tehlikeli motosiklet kullanma videolarının olduğu, trafik kazasının yaşandığı gün hızlı ve tehlikeli motosiklet kullandığı ayrıca bu nedenle trafikteki başka bir sürücü ile tartıştığı ileri sürülmüştü. Ordu Cumhuriyet Başsavcılığınca, Topçu hakkında yürütülen soruşturma tamamlanarak iddianame hazırlamıştı. Sanığın, ‘kişiyi yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle yakalanmamak amacıyla kasten öldürme’ suçundan müebbet, ‘trafik güvenliğini tehlikeye sokma’ suçundan ise 3 aydan 2 yıla kadar hapis cezası istemiyle hazırlanan iddianame, Ordu 2. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edilmişti.
Antalya Antalya’da kişi başına düşen yeşil alan miktarı 8.3 metrekare Antalya Büyükşehir Belediyesi ve Peyzaj Mimarları Odası Antalya Şubesi işbirliğinde düzenlenen ‘Sünger Kent Antalya” Sempozyumu’na katılan Başkan Muhittin Böcek, 2009 yılından bu yana 2 milyonun üzerinde fidan diktikleri Antalya’da kişi başına düşen yeşil alan miktarının 8.3 metrekare olduğunu söyledi. Böcek, “Geleneksel belediyecilik anlayışının dışına çıkarak ülkemizde ve dünyadaki iyi uygulamaları takip eden, sorunlara inovatif çözümler bulan, kısa vadeli değil geleceği düşünen bir yerel yönetim vizyonuyla hareket ediyoruz. Antalya’yı daha yaşanabilir, daha sürdürülebilir bir kent haline getirmek için el birliğiyle çalışmaya, ortak akılla, tekniğin ve bilimin ışığında hareket etmeye devam edeceğiz” dedi. Antalya Büyükşehir Belediyesi, Peyzaj Mimarları Odası Antalya Şubesi işbirliğinde AKM Perge Salonu’nda ‘Sünger Kent Antalya’ Sempozyumu düzenlendi. Kentsel taşkınlara mücadele etmek ve şehirlerde su yönetimini iyileştirerek, yeşil alanları korumayı amaçlayan sünger kent tasarımlarına ilişkin teorik bilgilerin, uygulama örnekleri ve saha uygulamalarının ele alındığı sempozyumun açılışına Antalya Büyükşehir Başkanı Muhittin Böcek, Peyzaj Mimarları Odası Antalya Şube Başkanı Gülsüm Kıldan, meslek odaları, yurtiçi ve yurtdışından uzmanlar, akademisyenler ve öğrenciler katıldı. “Sünger kent yaklaşımı önemli” Sempozyumun açılışında konuşan Başkan Böcek, hızlı kentleşme ve iklim değişikliği gibi etkenlerin sürdürülebilir gelecek için şehirlerin karşısına çıkan zorluklar olduğunu ifade etti. Bu noktada, "sünger kent" yaklaşımının, şehirlerin bu zorluklarla başa çıkabilmesinde çok önemli katkılar sağladığını kaydeden Başkan Muhittin Böcek, “Sünger kent uygulamaları, doğal ekosistemlerin şehir içinde yeniden canlandırılmasını ve su yönetiminin doğal yöntemlerle yapılmasını hedefliyor. Sel baskınlarına karşı mücadelemize ve su kıtlığına karşı alacağımız önlemlere büyük katkı sağlayacaktır” dedi. Sünger kent yaklaşımının su kaynaklarının korunmasına yardımcı olmasının yanında şehirlerin iklim değişikliğine karşı dayanıklılığını da artırdığına dikkat çeken Başkan Böcek şöyle devam etti: “Yeşil altyapı ve doğa temelli çözümler ile yaşam alanlarımızı daha sağlıklı, daha yaşanabilir hale getirmemize yardımcı olur. Biz Antalya Büyükşehir Belediyesi olarak geleneksel belediyecilik anlayışının dışına çıkarak ülkemizde ve dünyadaki iyi uygulamaları takip eden, sorunlara inovatif çözümler bulan, kısa vadeli değil geleceği düşünen bir yerel yönetim vizyonuyla hareket ediyoruz.” “Kişi başına düşen yeşil alan miktarı 8.3 metrekare” Büyükşehir Belediyesi olarak yeşil alanları arttırmanın yanı sıra iklim krizine dirençli bir kent olma noktasında Türkiye’ye örnek olan çalışmalara imza attıklarını dile getiren Başkan Böcek, şunları anlattı: “2019 yılından bu yana dikimini ve dağıtımını sağladığımız 2 milyonun üzerinde fidan, oluşturduğumuz hatıra ormanları, park ve yeşil alanların da katkısıyla şu anda Antalya’mızda kişi başına düşen yeşil alan miktarımız 8.3 metrekaredir. Türkiye’de kurakçıl peyzaj çalışmalarını ilk uygulayan belediye olarak yüzde 50 su ve enerji tasarrufu, ayrıca yüzde 30 işçilik, ilaç ve gübre tasarrufu sağlıyoruz. 10 bin metrekare sera alanlarımızda her yıl 10 milyon adet çiçek üretimi, 500 bin çalı bitkisi üretimi ve susuzluğa dayanıklı 1 milyon “sıcak iklim çim fidesi” üretiyoruz. Mevcut çim alanlarımızda 420 bin metrekare alanı sıcak iklim çimine dönüştürdük. Sünger kent uygulamaları ile de bu çalışmalarımızı arttırmak istiyoruz” Sempozyumda sünger kent modelinin uygulanması konusunda Avrupa’daki iyi örneklerin ele alınacağını, konunun uzmanları ile uygulama yapılabilecek pilot alanlar ve metotların belirleneceğini söyleyen Başkan Muhittin Böcek, ayrıca sempozyumun sürdürülebilir şehircilik ve doğayla uyumlu yaşam alanları oluşturma konularında yeni çözümler geliştirmek için büyük fırsatlar sunacağını kaydetti. Sempozyumun, sürdürülebilir şehircilik konusunda yeni iş birliklerine, yenilikçi projelere ve farkındalığın artmasına katkı sağlamasını dileyen Başkan Böcek, sözlerini şöyle tamamladı: “Hep birlikte, Antalya’yı daha yaşanabilir, daha sürdürülebilir bir kent haline getirmek için el birliğiyle çalışmaya, ortak akılla, tekniğin ve bilimin ışığında hareket etmeye devam edeceğiz.” Felaketlere karşı dirençli yapılar Sempozyum da konuşan Peyzaj Mimarları Odası Antalya Şube Başkanı Gülsüm Kıldan da sünger kent uygulamasını ve faydalarını anlatarak, “Bu sempozyum ile amacımız doğanın kendini yenileme ve sürdürülebilir kapasitesini kentsel yapılara adapte edebilmek ayrıca çevresel, sosyal ve ekonomik değerlerini gözeten bütüncül bir yaklaşım içermektedir” dedi. Uzmanlardan sunumlar Sempozyumda Antalya Büyükşehir Belediye Park ve Bahçeler Daire Başkanı Çiğdem Hacıoğlu tarafından “Antalya Büyükşehir Belediyesi İklim Krizine Uyum Çalışmaları” başlıklı sunum yapıldı. ‘Sünger Kent Antalya’ Sempozyumunda Peyzaj Yüksek Mimarı Thomas Roth katılımcılara “Avrupa Ülkeleri Peyzaj Projelerinden İklim Krizi ile Mücadele Yöntemleri” hakkında bilgi verdi. Ardından Peyzaj Yüksek Mimarı Astrid Schröder-Holzhacher ve Thomas Roth tarafından “Sünger Şehirlerin Genel Prensipleri” başlıklı ortak sunum gerçekleştirildi. Konuşmaların ardından, Antalya Büyükşehir Başkanı Muhittin Böcek sempozyuma katılanlara plaket takdim etti.