POLİTİKA - 09 Ekim 2024 Çarşamba 12:22

Cumhurbaşkanı Erdoğan: "İsrail bir siyonist terör örgütüdür "

A
A
A
Cumhurbaşkanı Erdoğan: "İsrail bir siyonist terör örgütüdür "

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Kadına ve çocuğa yönelik şiddette zafiyet görüntüsüne asla izin vermeyecek, 'şiddete sıfır tolerans' ilkesiyle mücadelemizi devam ettireceğiz" dedi.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, AK Parti TBMM Grup Toplantısı'nda konuştu. Yeni yasama yılının ilk grup toplantısının hayırlı olması temennisinde bulunan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “TBBM’ye, siyasi partilere, bütün milletvekili arkadaşlarımıza, tüm meclis çalışanlarına yeni yasama yılında tekrar başarılar temenni ediyorum. Sözlerimin hemen başında geçtiğimiz günlerde büyük bir sel felaketiyle sarsılan Bosna Hersek halkına buradan geçmiş olsun temennilerimizi iletiyorum. Su baskınları sonucunda vefat eden kardeşlerimize Allah'tan rahmet, yaralılara acil şifalar niyaz ediyorum. Felaket haberini alır almaz AFAD'ımızı, Kızılay'ımızı, TİKA'mızı hemen harekete geçirdik. Evleri yıkılan, yakınlarını kaybeden, maddi zarara uğrayan kardeşlerimizin yaralarını sarmak için elimizden geleni yaptık ve yapıyoruz. Pazartesi günü Ulaştırma Bakanımız hem Boşnak halkıyla dayanışmamızı göstermek hem de durumu yerinde incelemek üzere sel bölgesine intikal etti. Bosnalı kardeşlerimizin bugüne kadar olduğu gibi Allah'ın izniyle bundan sonra da yalnız bırakmayacağız. Merhum Aliya'nın son nefesini vermeden hemen önce hastane odasında elimizi tutarak bizlere bıraktığı emanete en güzel şekilde sahip çıkmayı sürdüreceğiz” dedi.

“Pazartesi günü ebediyete intikal eden rahmetli Erbakan Hoca'mızın yol ve dava arkadaşı milletvekili ve bakan olarak ülkemize ve milletimize çok kıymetli hizmetlerde bulunmuş milli görüş hareketinin Recai Tutan ağabeyini de burada rahmetle yad ediyorum“ diyen Erdoğan, “Beyefendi kişiliği, mütevazı tavrı, alicenaplığı, çalışkanlığı ve davasına olan sarsılmaz bağlılığıyla Recai Kutan her zaman hayırla anılacaktır. İnşallah biz de kendisini daima özlemle ve şükranla yad edeceğiz. Rabbim kendisini cennetiyle, cemaliyle müşerref eylesin” diye konuştu.

Dün 6-8 Ekim olaylarının 10’uncu yıl dönümü olduğunu hatırlatan Erdoğan, “Kobani bahanesiyle kışkırtılan bu menfur olaylarda 2 emniyet görevlimiz şehit oldu. 35 kişi hayatını kaybetti. 435’i sivil, 326’sı güvenlik görevlisi 761 insanımız da yaralandı. Bugün malum çevreler tarafından hala demokratik bir eylem gibi lanse edilen olaylar sonucunda çok sayıda ev, iş yeri, okul, Kur'an kursu, kütüphane, kültür merkezi, müze ve yurt binası zarar gördü. Bilhassa ihtiyaç sahiplerine kurban eti dağıtırken katledilen 16 yaşındaki Yasin Börü ve arkadaşlarına yapılan canilikleri değil üzerinden 10 yıl, 100 yıl geçse bile unutamayız. Şunu da biliyoruz. Ciğerparesini kaybetmiş bir annenin yürek yangınını ancak adaletin tecellisi söndürebilir. 6-8 Ekim olaylarında rolü olanlar, bağımsız Türk mahkemeleri önünde işledikleri suçların hesabını vermiş, hak ettikleri cezalara çarptırılmıştır. Tabii burada şunu da söylemeden geçemeyeceğim. Gerek Suriye'de daha sonra yaşananlar gerekse mahkeme süreci 6-8 Ekim olaylarının nasıl bir tertip olduğunu ortaya çıkartmıştır. Fakat o dönem emperyalistlerin bölgesel planlarına alet olanlar, bu olaylarla yüzleşme cesaretini halen gösteremedi” ifadelerini kullandı.

"Demokratik siyasette, şiddete ve teröre asla yer olmadığını herkesin anlaması gerekiyor"

Cumhurbaşkanı Erdoğan, “6-8 Ekim olaylarına sırf oy uğruna şaşı bakan devrin CHP yönetimi de bundan dolayı henüz nedamet getirmedi. Lafa her başladıklarında biz ‘Türkiye partisiyiz’ diyenlerin her fırsatta ülkemizi uçurumun kenarına özellikle getirenlerin bu travmayla mutlaka hesaplaşması gerektiğine inanıyoruz. Demokratik siyasette, şiddete ve teröre asla yer olmadığını herkesin anlaması gerekiyor. Bir elinde silah tutarak siyaset yapılmaz. Şiddeti bir hak arama yolu olarak görerek siyaset yapılmaz. Türkiye yüzyılında şiddetle arasına mesafe koyan anlayışa elbette yer vardır. Ama sırtını dağa yaslayan terör siyasetine asla ve asla yer yoktur. Tekrar ediyorum. Kobani olaylarının hukuki açıdan hesabı sorulmuştur. On yıllık gecikmeyle bile olsa, 6-8 Ekim olaylarına dair samimi bir muhasebenin yapılmasını da önemsiyoruz. Böyle bir tavrın sergilenmesinin siyasette inşa etmeye çalıştığımız yumuşama iklimine katkı sunacağı açıktır. Biz yeni yasama yılında siyasette artık farklı bir üslup ve söylem görmeyi istiyoruz. Bölgemizin de içinde bulunduğu atmosferi düşünerek daha fazla konuşmaya, daha fazla uzlaşıya, diyalog zeminini daha fazla genişletmeye ihtiyacımız olduğu kanaatindeyiz” diye konuştu.

Milletin faydasına olacak hiçbir konuda diyalogdan kaçınmayacaklarını belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Cumhur İttifakı olarak yeni dönemde ülkemizin meselelerini mümkün olan en geniş mutabakatla çözmeyi arzu ve temenni ediyoruz. Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli'nin gerek meclisin ilk günü, gerekse dün yaptığı açıklamaları takdirle karşılıyor, Türk demokrasi ve 85 milyonun kardeşliği adına çok kıymetli buluyoruz. Cumhur İttifakı'nın uzattığı elin değerinin muhatapları tarafından da layıkıyla anlaşılmasını ümit ediyoruz. Beklentimiz hiçbir ayrım yapmadan meclisteki tüm siyasi partilerin de bu anlayış ve bu yaklaşım içinde hareket etmeleridir" dedi.

7 Ekim'de İsrail'in Gazze'ye başlattığı saldırıların birinci yıl dönümünün geride bırakıldığını ifade eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, ”İsrail'in 7 Ekim'den beri Gazze, Batı Şeria ve son olarak Lübnan'da gerçekleştirdiği katliamlarda 50 bin kardeşimiz şehit edildi. Gazze'de 1,9 milyon kişi, Lübnan'da da 1,3 milyon insan yerlerinden edildi. Evini, ocağını terk etmek zorunda kaldı. Gün geçtikçe katliamın maddi ve manevi faturası kabarıyor. Savaşın bölgemizdeki diğer ülkelere yayılma tehlikesi büyüyor” açıklamasını yaptı.

İsrail'in artan saldırılarına İran'ın geçen hafta mukabelede bulunmasının bölgesel çatışma riskini hiç olmadığı kadar yükselttiğini kaydeden Cumhurbaşkanı Erdoğan, ”Hemen her gün yeni bir eşiğin aşıldığı bu gerilimi çok yakından takip ediyor, devletimizin ve milletimizin güvenliği için tüm tedbirleri alıyoruz. Ülkemizi şimdiye kadar bölgesel gerilimlerden hep uzak tuttuk. Yangına benzin dökenlerden değil söndürmeye çalışan olduk. Aynı tutumumuzu bugün de muhafaza ediyoruz. Netanyahu ve cinayet şebekesi ham hayaller görmekte ve çok tehlikeli bir maceraya atılmaktadır. Türkiye ne yapılmak istendiğinin gayet farkındadır. Nihai hedefin neresi olduğunu da çok net görebiliyoruz. Dün Dışişleri ve Savunma Bakanlarımız meclisimizin kapalı oturumunda bu konuyla ilgili milletvekillerimize detaylı detaylı bilgi verdi. Her iki bakanımız da idrak kapıları açık olanlar için fotoğrafı tüm netliğiyle ortaya koydu. Toplantı sonrası CHP Genel Başkanı'nın yaptığı açıklamaları esefle karşıladım. Tüm bir ateş çemberinden geçiyor. Ama bakıyorsunuz. CHP Genel Başkanı ucuz polemik peşinde koşuyor. Açıkçası Sayın Özel'den ülke güvenliğine dair meselelerde daha olgun bir tavır beklerdik. Birlikte daha düne kadar bölücü örgütün Suriye uzantısı PYD ile ilgili çok iyimser cümleler kuranlara ne yaparsak yapalım Gerçekleri anlatamayacağımızın bilincindeyiz. Varsın onlar kendi hayal dünyalarında yaşamaya devam etsin” değerlendirmesinde bulundu.

"Vadedilmiş topraklar hezeyanının varacağı yer büyük bir hüsran ve hezimet olacaktır"

Türkiye'nin güvenliğinden kesinlikle taviz vermeyeceklerinin altını çizen Cumhurbaşkanı Erdoğan şunları kaydetti:

“Ne pahasına olursa olsun bölgemiz ve topraklarımız üzerinde ameliyat yapılmasına müsaade etmeyeceğiz. Türkiye, yayılmacı hevesleri, vatan topraklarına dikilen kem gözleri, kabaran işgalci niyetleri kursaklarda bırakacak kudrete ziyadesiyle sahiptir. Açık ve net söylüyorum, vadedilmiş topraklar hezeyanının varacağı yer büyük bir hüsran ve hezimet olacaktır. Bakınız bundan bir yıl önce İsrail'in devlet olmak ile terör örgütü olmak arasında bir tercihle karşı karşıya olduğunu ifade etmiştim. O günden bugüne İsrail Gazze'de son asrın en vahşi soykırımını yaparak, siyonist bir terör örgütü gibi hareket etti. Bundan hiç şüpheniz olmasın, İsrail bir siyonist terör örgütüdür. Burada açıkça söylemek istiyorum. Gazze soykırımında fail İsrail'dir. Ama bu vahşet Batılı ülke yönetimlerinin güçlü desteğiyle işlenmektedir. Sahne önünde ateşkesten, itidalden bahsedenler, sahne arkasında İsrail'e her türlü silah, mühimmat ve istihbarat desteğini vermeye devam ediyor. Bu Amerika’da böyle. Almanya'da böyle. Tüm batı ülkelerinde böyle. Hepsi birbirinin aynı. Al birini vur ötekine hiç birbirlerinden farkı yok. Gazze kasabı siyonist Netanyahu'nun Amerikan Kongresi'ne davet edilmesi, dakikalarca ve defaatle ayakta alkışlanması bunun en bariz örneğidir. Tarih o kara tabloyu asla unutmayacaktır. Tarih elinde on binlerce çocuğun, kadının, sivilin kanı olan bir canavarı ayakta alkışlayanları asla ve asla affetmeyecektir.“

Her fırsatta ve platformda bu ikiyüzlülüğü deşifre edeceklerini aktaran Cumhurbaşkanı Erdoğan, ”Tabii bu süreçte tarihin doğru tarafında yer alan ülkeler de oldu. Onlarla her zaman beraber olacağız. İspanya, Norveç, Slovenya başta olmak üzere baskılarına rağmen ilkeli duruş sergileyen tüm ülkeleri soykırım cephesi karşısında insanlık cephesinde yer alan tüm halkları özellikle de vicdan sahibi üniversiteli gençleri yürekten tebrik ediyorum. Tam bir yıldır emperyalist güçlerin desteğini arkasına almış, işgal ordusu karşısında direnen Filistin'in yiğit evlatlarını toprağın üzerinde onursuzca yaşamaktansa toprağın altında şerefimle yatarım diyen bütün kahramanları bugün bir kez daha saygıyla selamlıyorum” diye konuştu.

İsrail'in vahşi saldırılarında şehit düşen Filistinli ve Lübnanlıları rahmetle yad ettiğini söyleyen Erdoğan, ”Filistin'in seçilmiş son başbakanı İsmail Heniye'ye ve kalleşçe şehit edilen Hamas’ın diğer mensuplarına Allah'tan rahmet niyaz ediyorum. Hamas'ın Gazze'de verdiği destansı mücadelenin aynı zamanda Türkiye için de olduğunu çok iyi biliyoruz. Filistin halkının soykırım şebekesi karşısında aynı zamanda insanlığı da, Müslümanların izzetini de savunduğunu çok ama çok iyi biliyoruz. Ülkemizde birileri Hamas'a terör örgütü iftirası atarken biz soykırımın ilk günlerinde hiç kimseden çekinmeden işte bunun için 'Hamas Filistin'in Kuvayı Milliye'sidir’ dedik. İlk gün nerede duruyorsak bir yıldır aynı yerde yalpalamadan, korkmadan, ürkmeden sapasağlam duruyoruz. İlk gün vatandaşlarımızı neye karşı uyarıyorsak bugün de aynı risklere dikkat çekiyoruz. Bir yıldır olduğu gibi bugün de biz herkes için barış herkes için özgür Filistin diyoruz” dedi.

“Filistinli kardeşlerimiz için hürriyet ve adalet istiyoruz. Allah'ın izniyle tek başımıza kalsak dahi atalarımızdan tevarüs ettiğimiz asil duruşumuzu asla bozmayacağız” ifadelerini kullanan Erdoğan, ”Zalimler karşısında susmayacak, zulme rıza göstermeyeceğiz. Hakikatlere haykırmaya cesaretle devam edeceğiz. Filistinli, Lübnanlı kardeşlerimize de buradan dayanışma mesajları gönderiyor, her zaman yanlarında olacağımızı hatırlatmak istiyorum. Yaklaşan kış mevsimi öncesinde gıda, barınma ve tıbbi malzeme başta olmak üzere insani yardımlarımızı arttıracağız. AK Parti'yi kurduğumuz günden itibaren Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında ülkemize ve milletimize hizmet mücadelesi veriyoruz. Bu yüce çatı altında Türkiye'nin sorunlarını çözmek milletimizin taleplerini karşılamak, en önemlisi de ülkemizde ekonomiyi, demokrasiyi, kardeşliği büyütmek için canla, başla gayret sarf ediyoruz. Bakınız bir toplumun huzurlu ve mutlu bir şekilde varlığını sürdürebilmesinin en başta gelen şartı devletin her bireyin güven, adalet ve ekonomik refah ihtiyacını karşılayabilmesidir. Tarih boyunca Türk devletlerini güçlü yapan hakimiyetleri altındaki farklı kesimlerden insanları asırlarca barış içinde yönetebilmelerini sağlayan en önemli husus işte bu ilkelere olan bağlılıklarıdır” açıklamasını yaptı.
Cumhuriyet tarihi boyunca da kimi dönemlerdeki sıkıntılı uygulamalara rağmen Demokrat Parti iktidarıyla birlikte bu ilkelerin daima gözetildiğini vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “14 Ağustos 2001’de AK Parti'yi kurarken partimizin ismini bile bu ilkelere göre belirleyerek milletimize güvenliği, adaleti ve ekonomik kalkınmayı en üst seviyeye çıkarma sözü verdik. Karşılaştığımız tüm engellere, tüm zorluklara rağmen hamdolsun tüm bu konularda geçmişle kıyas dahi götürmez başarılara imza attık. Elbette bizim dönemimizde de bu başlıkların hayata geçirilmesinde kimi eksikler, hatta yanlışlar yaşanmış olabilir. Ancak her üç husustaki samimiyetimizi ve sözümüze bağlılığımızı kimse sorgulayamaz. Burada şu noktayı öncelikle vurgulamak isterim; biz her zaman kendi iç muhasebesini cesaretle yapan, nerede eksiğimiz varsa üzerine kararlılıkla giden bir kadroyuz. Toplumun nabzını tutma, millete kulak verme noktasında da rakiplerimize göre daima birkaç adım öndeyiz. Milletimizin beklentilerine cevap üretme irademiz halen çok güçlüdür” şeklinde konuştu.

"İnsanlarımızın sokakta, evinde, iş yerinde hiçbir endişe duymadan hayatını, güvenle sürdürebilmesini sağlamak için ne gerekiyorsa yapacağız"

Siyaset kurumunun asli görevinin de zamanla ortaya çıkan yeni meselelere çözüm bulmak olduğunu belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Son dönemde yaşanan kimi cinayetler ve müessif hadiseler üzülerek görüyoruz ki milletimizin kendini güvende hissetme ve adaletin tecellisi konusunda tereddüde düşmesine sebebiyet vermiştir. Ülkemizin 2018 yılından beri küresel siyasi gerilimlerin, Covid salgınının yol açtığı çok boyutlu krizlerin ve bölgemizde süregelen çatışmaların etkisiyle yaşadığı ekonomik sıkıntılar da bu tablonun bir parçasıdır. Milletin ülkeyi yönetme sorumluluğu yüklediği cumhurbaşkanı olarak kabinesiyle, Meclis grubuyla, parti yönetimiyle karşımızdaki bu fotoğrafı doğru okumak ve gereken tedbirleri almak en başta gelen vazifemizdir. Uyguladığımız ekonomi programıyla 6 yılın birikimi olan sıkıntıları çözme yolunda önemli mesafe katettik. İnşallah sene başından itibaren rahatlama, insanımızın günlük hayatına da net şekilde yansımaya başlayacaktır. Sınır güvenliğimiz konusunda hem terör örgütleriyle mücadele hem komşu ülkelerle ilişkiler hususunda gayet iyi bir seviyeye geldik. Toplumda güvenlik ve asayişin temini noktasında geçmişe ve birçok Avrupa ülkesine kıyasla çok iyi bir yerdeyiz. Son dönemde ardı ardına gelen bir polis memurumuzun şehit edilmesinden genç kızlarımızın vahşice katledilmelerine kadar bir dizi hadise milletimizde haklı bir tepkiye yol açmıştır. Onlarca kaydı olan kriminal tiplerin ellerini kollarını sallayarak ortalıkta dolaşması herkes gibi bizi de rahatsız ediyor. Pazartesi günü yaptığımız Merkez Yürütme Kurulu toplantımızda bu olayları enine boyuna değerlendirdik. Milletimizin sesine kulak vererek bu çerçevede bazı önemli adımlar atma kararı aldık. İnsanlarımızın sokakta, evinde, iş yerinde hiçbir endişe duymadan hayatını, güvenle sürdürebilmesini sağlamak için ne gerekiyorsa yapacağız. Emniyet teşkilatımız içinde bir zafiyet varsa neşteri vurup bunu gidereceğiz. Adalet sistemimizde tıkanıklık varsa, yanlışlık varsa neşteri vurup Allah'ın izniyle onu da çözüme kavuşturacağız. Medyada ve sosyal medyada suça özendirme, suçu teşvik etmede sorun Varsa gerekli müdahalede bulunacağız. Suçu önlemeden suçla ve suçlularla mücadeleye yargılamalardan infaz ve ıslah sistemimizde nerede boşluk varsa mutlaka hal yoluna koyacağız” dedi.

Bu sorunların çözümü için bir dizi düzenlemeye ihtiyaç bulunduğunun altını çizen Erdoğan şöyle konuştu:
“Öncelikle çok sayıda suç kaydı olan kişilerin bu eğilimlerinin yargılama safhasında görülebilmesini ve dikkat Alınmasını sağlayacağız. Bilindiği gibi mevcut durumda seri suç işleyen kişilerle ilgili açılan onlarca dava olmasına rağmen bunlar sonuçlanmadan kayıtlarda gözükmüyor. ilk derece mahkemesi istinaf, Yargıtay derken bir cezanın kesinleşmesi 5 yıla hatta 7 yıla kadar uzayabiliyor. Bu süreçte suçlu kişi yeni işlediği cürümlerde herhangi bir sabıka kaydı olmadığı için tutuklama olmadan yargılanabiliyor. Özellikle suçu geçim kaynağı haline getirenler ile suçta kibirlenenlerin, sistemin bu yönünü istismar ettiklerini görüyoruz.Kanunların suçlu lehine işlemesi anlam gelen bu çarpıklığı düzeltmek için iki önemli adım atmayı planlıyoruz. Bunlardan ilki kurumsal düzenlemeye, ikincisi seri suç işleyenlerin tutuklanabilmesi uygulamasının kolaylaştırılmasına yöneliktir. Yargı erkini güçlendirmek amacıyla Adalet Bakanlığı bünyesinde kurulacak bir birim farklı mahkemelerde örülen davaları, düzenlenen iddianameleri, hatta emniyet kayıtlarını toparlayarak bunlarla ilgili gerekli incelemeleri yaptıktan sonra savcılarımızın ve hakimlerimizin dikkatine sunacaktır. Gereken kanuni düzenlemeleri yaparak mesela 5 suç kaydı olan birinin diğer davalarının bitip sabıka kaydına işlenmesi beklemeden yeni suçlar işleme eğilimi dikkate alınarak tutuklu yargılanabilmesinin önü açılacak.“
Tutukluluk süresinin kişinin işlediği suçlar ve alacağı cezalarla orantılı bir şekilde belirleneceğini söyleyen Erdoğan, “Elbette bu husus toplum vicdanını yaralayan belirli suçlar için geçerli olacaktır. Toplumda infiale neden olan bir diğer husus ise pratikte 5 yıldan, hatta 6 yıldan az ceza alanların maalesef hiç cezaevine girmeden hayatını sürdürebilmesidir. Bu durumun önüne geçmek için yine belirli suçlarda infaz hükümlerinin ancak mesela alınan cezanın yüzde 10’u cezaevinde geçirildikten sonra işlemeye başlaması sağlanacaktır. Örneğin 3 yıl ceza almış bir kişi, yaklaşık 3 buçuk ay cezaevinde kalmadan serbest kalmasıyla neticelenecek hükümlerden yararlanamayacaktır. Böylece suç işlemeye teşebbüs edecek kişilerin her halükarda ceza evine gireceğini bilerek kendini kontrol etmesi sağlanacak ve pervasızca etrafa saldırmasının önüne geçilecektir. Adalet Bakanlığımızdan ve Meclis Grubumuzdan çerçevesini ifade ettiğim bu düzenlemelerin teknik çalışmalarını Cumhur İttifakı'ndaki ortaklarımızla da istişare ederek süratle tamamlamalarını bekliyoruz. Burada artık iyice kontrolden çıkan bir riske de dikkat çekmek istiyorum” açıklamasını yaptı.

"Cinayet vakaları insanımızın ailecek televizyon izlediği saatlerde en ince detayına kadar anlatılıyor"

Son dönemde medya organlarının özellikle reyting kaygısıyla basın ilkelerini umursamayan son derece sorunlu bir yayın politikası izlemeye başladığını ifade eden Erdoğan, “İfade tutanaklarından polis kayıtlarına kaynağı belirsiz iddialardan önü sonu belli olmayan videolara kadar her türlü bilgi, belge ekranlarda çarşaf çarşaf yayınlanıyor, haber ve tartışma programlarının saatlerce konusu oluyor. Habercilik adına üzülerek söylüyorum. Mağdurlar tekrar mağdur ediliyor. Cinayet vakaları insanımızın ailecek televizyon izlediği saatlerde en ince detayına kadar anlatılıyor. Bu tür olaylarda meselenin sosyal öğrenme boyutu ne yazık ki göz ardı ediliyor. Bunu kabul etmemiz, buna rıza göstermemiz söz konusu olamaz. Basınımız, medyamız elbette özgür olmalıdır, ama bu bilhassa toplumsal olaylarda sorumlu yayıncılık yapmaya mani değildir. Radyo Televizyon Üst Kurulumuz bu konuları daha hassas takip etmelidir. Burada şunun bilinmesinde fayda görüyorum: Yargı organlarımızın bağımsız, tarafsız ve objektif faaliyet yürütmesinin yanı sıra toplumda adalet duygusunun güçlendirilmesi için bugüne kadar hiçbir fedakârlıktan kaçmadık, hatta her türlü desteği sağladık. Teknolojiyle beraber ortaya çıkan yeni sınamalar karşısında mülkün temeli olan adaletin tesisi en öncelikli meselemizdir. Her ne sebeple ortaya çıkarsa çıksın cezasızlık algısını ortadan kaldırmak, toplumun güvenlik ve adalet konusundaki kaygılarını süratle gidermek boynumuzun borcudur. Aksi takdirde hep birlikte milletimize karşı sorumluluğumuzun gereğini yerine getirmemiş oluruz. Böyle bir vebalin altına da giremeyiz. Adalet hizmetlerinin iyileştirilmesi noktasında 22 yılda yaptığımız onca reforma, onca başarımıza, onca emeğimize kendini bilmezlerin gölge düşürmesine eyvallah etmeyeceğiz” açıklamasını yaptı.

"AK Parti’ye kadınları eşit görmüyor iftirası atmak CHP Genel Başkanının hakkı da, haddi de değildir“
Yapacakları düzenlemelere muhalefetin de destek vereceğini ümit ettiğini belirten Erdoğan, ”Biz, uzlaşı için Türkiye'nin meselelerini beraberce çözmek için el uzattıkça maalesef muhalefet eski kutuplaştırma siyasetinde ısrarcı davranıyor. Muhalefetin kodlarına kadar işlemiş bu çarpık bakış açısının değişmesi en büyük temennimizdir. Kadına şiddet meselesi bunun en çarpıcı örneğidir. Biz kadınlara haklarının teslim edilmesi konusuna siyaset üstü baktık. Kadın politikalarında her zaman en ideali, en iyiyi, ülkemiz, milletimiz ve kadınlarımız için en hayırlı olanı hayata geçirmeye çalıştık. Destek mekanizmalarından, reform paketlerine ve yenilikçi uygulamalarla kadının ve sosyal statüsünü güçlendirmenin gayretinde olduk. Burada şunu öncelikle açık ve net söylemek durumundayım. Kadın hakları konusunda bize ders verecek hiçbir muhalefet partisi yoktur. Kadının statüsünün güçlendirilmesinde elimize su dökecek kimse de yoktur. Kadına şiddetle mücadele noktasında ülkemize çağ atlatan kadro da biziz. Ülkemizdeki imtiyazlı azınlık bilmese de başörtüsünden dolayı üniversite kapılarından geri çevrilen kızlarımız bizim mücadelemizi gayet iyi biliyor. Aynı şekilde kılık-kıyafetinden dolayı işinden atılan, çok sevdiği mesleği ile inancı arasında tercih yapmaya zorlanan kadın doktorlar, hakimler, öğretmenler, bürokratlar, akademisyenler ve daha nicesi bizim kadınlar konusundaki hassasiyetimizi gayet iyi biliyor. Evlatlarını askeri lojmanlarda ziyaret edemeyen analar, kardeşlerinin yemin törenine katılamayan ablalar, bizim hak ve özgürlükler hususunda neler yaptığımızı gayet iyi biliyor. Bu Meclis çatısı altında sırf başındaki örtüden dolayı siyasi parti genel başkanları tarafından, altını çiziyorum, had bildirilen kadın siyasetçiler Türkiye’yi nereden nereye getirdiğimizi gayet iyi biliyor. Kimse kusura bakmasın ama AK Parti’ye kadınları eşit görmüyor iftirası atmak CHP Genel Başkanının hakkı da, haddi de değildir“ ifadelerini kullandı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Hatırlayın, biz kadınların eğitim ve çalışma haklarının önündeki engelleri kaldırırken CHP yasakların devamı için tam kadro Anayasa Mahkemesi’ne koşuyordu. Kılık kıyafet özgürlüğünün iptali için mahkeme kapısında nöbet tutanlar, başörtüsüne 1 metrekarelik bez parçası diyerek tahkir edenler de yine CHP yönetimiydi, CHP’li siyasetçilerdi. Eski yönetimin bir dönem ayyuka çıkan, affedersiniz, taciz, tecavüz iddialarını nasıl örtbas ettiğini de gayet net hatırlıyoruz. CHP Genel Başkanı Sayın Özel şayet kadınlar arasında ayrımcılık görmek istiyorsa önce kendi tarihini okusun, kendi tarihiyle bir yüzleşsin, sonra da yüreği yetiyorsa çıkıp AK Parti’yi eleştirmeye kalksın.Burada bir çelişkiyi, daha doğru bir ifadeyle büyük bir paradoksu dikkatinize getirmek istiyorum. Sayın Özel bir taraftan kadına şiddetin engellenmesinden bahsederken, diğer taraftan da alkol ve içki tüketimini teşvik edecek vaatlerde bulunuyor. Ne demişler, bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu. Sayın Özel belki bilmiyor olabilir, fakat bir aşağılama ifadesi olarak kullandığı kahvedeki vatandaşlarımız şu hakikati çok iyi bilir: Tüm dünyada kadına ve çocuğa şiddetin en önemli sebeplerinden biri içki tüketimi, alkol bağımlılığıdır. Ülkemizde de geçen sene kadına şiddet uygulayan müptezellerin 3’te biri ya alkol ya da madde bağımlısıydı. Kadını, çocuğu, aileyi mahveden evdeki şiddetin sebeplerinin en başında yine alkol geliyor. Yani alkol kullanımıyla mücadelede kadına yönelik şiddetle mücadelenin ayrılmaz bir parçasıdır. CHP Genel Başkanı Sayın Özel’e şunu tavsiye ediyorum: Şayet kadına yönelik şiddetle mücadeleye kendi tabirinle gerçekten iki eli havada katkı sunmak istiyorsan öncelikle rakı reklamı yapmaktan vazgeç, sonra da gel hükümetimizin munkeratla mücadelesine destek ol“ açıklamasını yaptı.

"^Kadına ve çocuğa yönelik şiddette zafiyet görüntüsüne asla izin vermeyecek, şiddete sıfır tolerans ilkesiyle mücadelemizi devam ettireceğiz"

Ülkenin tüm kurumlarında özgürce çalışan, sosyal ve ekonomik hayata özgürce katılan tüm kadınların çabalarının yakın şahidi olduğunu söyleyen Erdoğan, “Burada sadece kadına şiddet konusunda birkaç başlıkta yaptıklarımızı sizlerle paylaşmayı arzu ediyorum. 2004’te anayasa değişikliğiyle kadınlar ve erkeklerin eşit haklara sahip olduğunu ilk defa anayasa metnine koyan AK Parti iktidarıdır. 2005’te yapılan köklü ceza kanunu değişikliğiyle aile içi ve kadına yönelik şiddet ilk defa suç olarak tanımlandı. Yine bu dönem de töre, namus saikiyle işlenen cinayetler ağırlaştırılmış suç kapsamına alındı. Cinsel saldırı fiili de yine ilk defa 2005’teki düzenlemede suç olarak tarif edildi. Çocuğa yönelik şiddeti de şahsa bağlı suçlar kapsamına biz dahil ettik. 2012 yılında yürürlüğe giren 6284 sayılı ailenin korunması ve kadına şiddetin önlenmesine dair kanunla kararlılığımızı biz ortaya koyduk. Bakınız bu kanun ülkemizde kadına yönelik şiddetle mücadelede şimdiye kadar yapılmış en büyük devrimdir, tarihi bir kazanımdır. ŞÖNİM Kadın Konukevi, KADES, elektronik kelepçe gibi uygulamaları biz hayata geçirdik. Tüm illerimizde 82 şiddet önleme ve izleme merkezi, 112 kadın konukevi ve 418 irtibat noktası ile koruyucu ve önleyici hizmetler sunuyoruz. Aile içi şiddeti şikâyete tabii olmaktan biz çıkardık. Ayrıca 2023 yılında yapılan bir düzenlemeyle boşanmış eşe karşı işlenen şiddetin cezası tıpkı nikâhlı eşe karşı işlenen şiddet seviyesinde artırıldı” ifadelerini kullandı.
Bu düzenlemenin İstanbul Sözleşmesi'nden çekildikten sonra yapıldığını belirten Erdoğan, “Daha önce de söyledim bugün tekrar vurguluyorum, İstanbul Sözleşmesi'nden çekilmemizin kadın hakları ve kadınlara yönelik şiddetle mücadeleye en ufak bir menfi etkisi olmamıştır. Türkiye’de kadına yönelik şiddetin çelikten kalkanı içerisinde sıkıntılı ifadeler bulunan söz konusu sözleşme değil, 6284 sayılı kanundur. Bu konuda yürütülen propagandanın en küçük bir temeli, en küçük bir dayanağı ve haklılık payı yoktur. Şunun bilinmesinde de fayda görüyorum: Şiddetsiz bir Türkiye için devletimizin tüm kurumları koordinasyon içinde çalışmayı sürdürecektir. Bilhassa kadına ve çocuğa yönelik şiddette zafiyet görüntüsüne asla izin vermeyecek, şiddete sıfır tolerans ilkesiyle mücadelemizi devam ettireceğiz. Kadınlarımızdan gönüllerini ferah tutmalarını özellikle istiyorum. Muhalefete rağmen omuz omuza yürüttüğümüz çetin mücadeleler sonucunda elde ettiğimiz hiçbir kazanımdan geriye gidişe müsaade etmeyiz” dedi.

Hülya Keklik

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Karabük Karabük’te 94 kadın için koruma ve tedbir kararı alındı Karabük Valisi Mustafa Yavuz, eylül ayında kadınların korunmasına yönelik 94 koruma ve tedbir kararı alındığını söyledi. Eylül ayı güvenlik değerlendirme toplantısı, Karabük Valiliği’nde gerçekleştirildi. Toplantıda konuşan Vali Yavuz, “Karabük gerek kamu düzeni gerekse kamu güvenliği açısından güvenli, huzurlu bir şehirdir ve bundan böyle de böyle olmaya devam edecektir. Bu huzur ve güvenliğin sağlanmasına katkılarından dolayı kolluk kuvvetlerimize ve tüm Karabüklü hemşehrilerimize şükranlarımı sunuyorum. Bu huzurun ve güvenliğin bozulmasına, devletimizin tüm kurumlarıyla birlikte ve tüm Karabüklü hemşehrilerimizle asla müsaade etmeyeceğiz. Hukuk kuralları içerisinde bu şehrin huzuru ve güvenliği için suç ve suçlularla mücadele kesintisiz bundan böyle devam edecektir. Terör örgütlerinden organize suç örgütlerine, uyuşturucudan her türlü kaçakçılığa kamu düzeninin sağlanmasından trafik güvenliğine, aranan şahısların yakalanarak adalete teslim edilmesinden kadına ve çocuğa şiddetin önlenmesine kadar mücadelemiz bundan böyle de kararlılıkla devam edecektir” dedi. Eylül ayında kentte meydana gelen toplam olay sayısında bir önceki aya göre yüzde 14,67 azalış meydana geldiğini, tüm çaba ve önceliklerinin ilin huzuru ve güvenliği adına önleyici tedbirlerin arttırılarak suç işlenmesinin önlenmesi olduğunu belirten Yavuz, kolluk kuvvetleri tarafından düzenlenen 52 planlı ve münferit operasyonda hakkında işlem yapılan 23 şahıs tutuklanırken, 16 şahsın adli kontrolle serbest bırakıldığını ifade etti. Yavuz, eylül ayında kişilere karşı işlenen suçlarda bir önceki aya göre yüzde 7,82 düşüş meydana geldiğini, bu olayların yüzde 97,6’sının aydınlatıldığını aktararak, mala karşı işlenen suçlarda da bir önceki aya göre yüzde 22,33 düşüş meydana geldiğini, bu olayların yüzde 78,75’inin aydınlatıldığını kaydetti. Eylül ayında iki terör operasyonu yapıldığını, bu operasyonlarda yakalanan şahısların adli mercilere teslim edildiğini dile getiren Yavuz, “Ülkemizin birliği, beraberliği ve bağımsızlığı adına tüm terör örgütleriyle mücadelemiz, kesintisiz şekilde bundan böyle de devam edecektir. Eylül ayında planlı ve münferit olarak kaçakçılık, organize suçlar ve mali suçlarla mücadele bünyesinde bir önceki aya göre yüzde 42,86 artışla 21 operasyon yapılmıştır. Bu operasyonlarda 19 şahıs yakalanarak adalete teslim edilmiş olup, bunlardan 4’ü çıkarıldığı mahkemece tutuklanmıştır. Bu şehirde vatandaşlarımızın huzuru ve güvenliği adına tüm suç örgütleriyle mücadelemiz bundan böyle de kesintisiz ve kararlılıkla devam edecektir” şeklinde konuştu. Uyuşturucuyla mücadele çalışmaları çerçevesinde dylül ayında bir önceki aya göre yüzde 31,82 artışla 29 operasyon gerçekleştirildiğini açıklayan Yavuz, “Yapılan bu operasyonlarda yakalanarak adli mercilere teslim edilen 45 şahıstan 11’i çıkarıldığı mahkemece tutuklanmıştır. Tüm Karabüklü hemşeorilerimizin şunu bilmesini isterim ki bu şehirde hiçbir gencimizin ve vatandaşımızın zehirlenmesine asla müsaade etmeyeceğiz” dedi. “Kadınların korunmasına yönelik alınan tedbir kararı sayısı 94 olmuştur” 6284 sayılı Ailenin Korunması ce Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun çerçevesinde eylül ayında bir önceki aya göre yüzde 8,11 azalışla 68 olay meydana geldiğini söyleyen Yavuz, “Kadınlarımızın korunması adına koruma kararı ve alınan tedbir kararı sayısı ise 94 olmuştur. Kadına karşı şiddetin önlenmesi adına tüm kurumlarımızla etkin bir şekilde mücadeleye devam edeceğiz. Her türlü şiddet olayını kadınlarımız telefonlarına indireceği KADES uygulaması üzerinden veya 112 Acil Çağrı Merkezi üzerinden rahatlıkla kolluk kuvvetlerimize bildirebilirler” ifadelerini kullandı. Vali Yavuz, “Eylül ayında 112 Acil Çağrı Merkezi tarafından bir önceki aya göre yüzde 52,53 azalışla 29 bin 783 çağrı karşılanırken, asılsız çağrılarda bir önceki aya göre yüzde 2,17 oranında artış meydana geldiği gözlenmiştir. Tüm Karabüklü hemşehrilerimizin ilimizin huzuru ve güvenliği adına tüm asayiş ve güvenlik olaylarını 112 Acil Çağrı Merkezine bildirerek aramaya davet ederken, vatandaşlarımızın can ve mal güvenliği adına ise 112 Acil Çağrı Merkezini gereksiz ve asılsız olarak meşgul etmemelerini rica ediyoruz” diye konuştu.
Zonguldak Zonguldak’ta “1. LİYAKAD Eğitim Semineri” gerçekleştirildi Zonguldak Bülent Ecevit Üniversitesi, Zonguldak İl Milli Eğitim Müdürlüğü ve Eğitim Yöneticileri ve Uzmanları Derneği (EYUDER) iş birliğiyle düzenlenen “1. LİYAKAD Eğitim Semineri,” 2-3-4 Ekim 2024 tarihlerinde Zonguldak’ta yapıldı. Eğitim semineri, okul müdürlerine yönelik olarak gerçekleştirilen paneller, atölye çalışmaları ve eğitimlerle dolu üç gün boyunca devam etti. Lider Yönetici Akademisi (LİYAKAD), Türkiye’de ilk defa hayata geçirilen ve okul yöneticilerinin yeterlilik düzeylerini artırmayı hedefleyen kapsamlı bir mesleki gelişim programı olarak dikkat çekiyor. Seminere, alanında uzman akademisyenler ve EYUDER ULEDEF Genel Başkanı Doç. Dr. Adem Çilek’in yanı sıra Prof. Dr. Feyzi Uluğ ve Prof. Dr. Ayhan Aydın da katıldı. Seminer, 2 Ekim 2024’te düzenlenen açılış programıyla başladı. Programın ikinci gününde ise Özgür Mutlu Öztürk ve Doç. Dr. Adem Çilek’in konuşmalarının ardından Zonguldak Bülent Ecevit Üniversitesi akademisyenlerinden Doç. Dr. Hasan Yücel Ertem, Dr. Öğr. Üyesi Birgül Ulutaş ve Dr. Öğr. Üyesi Selçuk Turan çeşitli konular üzerine panellerde konuşma yaptı. Panellerin ardından, katılımcılar çeşitli atölye çalışmalarında eğitim aldı. Üçüncü gün gerçekleştirilen atölye çalışmalarıyla sona eren seminer, Türkiye genelinde okul yöneticilerinin mesleki gelişim süreçlerine önemli katkılar sunmayı amaçlıyor. LİYAKAD Eğitim Semineri, katılımcılardan büyük ilgi görürken, alandaki uzmanlar tarafından da olumlu geri dönüşler aldı.
Antalya Altın Portakal’da söyleşilerle dolu bir gün Antalya Büyükşehir Belediyesi’nce gerçekleştirilen 61. Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde gün söyleşilerle başladı, söyleşilerle bitti. Festivalin neredeyse tüm gösterimlerinde tüm salonlar, seyircilerle birlikte film ekiplerini ağırladı. Festivalde 8 Ekim Salı günü Ulusal Uzun Metraj Yarışması’ndan iki film ekibi, gösterim sonrası seyircilerin sorularını cevapladı. “Acı Kahve” ve “Balinanın Bilgisi” filmlerinin ekipleri, AKM Aspendos salonundaki gösterimlerin ardından seyircilerle bir araya geldi. “Acı Kahve” ekibinden senarist- yönetmen Soner Sert, oyuncular Nazan Kesal, Buse Buçe Kahraman, Reha Özcan, Şerif Erol, Atay Yıldız, sanat yönetmeni Natali Yeres ve film ekibinin katıldığı söyleşide Sert; filmin fikrini geliştirirken hep ‘kurmaca bir hikayeyi, belgesel gibi çekme’ düşüncesinde olduğunu söyledi. Nişan töreni esnasında damadın, daha önceden cinayet işlediğinin ortaya çıkmasıyla gelişen süreci ele alan film için yönetmen, “Totalde küçük burjuva değerleri ya da değersizlikleri üzerine bir şey yapmaya çalıştım” diye konuştu. Oyuncu Nazan Kesal ise canlandırdığı anne karakteri hakkında şunları söyledi: “Aslında anneyi iyi oynadığımı düşünmüyorum. Çok eleştirdiğim bir anne, onu söyleyeyim. Ama eleştirdiğim birini bazen, oyuncu olarak, haklı bulmak istiyorum. Onun doğruculuğuna dayanmak, yaslanmak istiyorum ama ne yazık ki her zaman onaylayacağımız rolleri oynamıyoruz; buradaki anne gibi. Yani bir katile; burjuva diye, daha zengin bir aileye sahip diye o damadın katilliğini sindirebilen bir anneyi oynadım. Aman hiç kimse sindirmesin! Bu film aslında bana göre Türkiye’de aile yapısını sorgulayan bir film. Benim en çok yaslandığım yer bu oldu. Aile her şey midir? Aile kutsal mıdır? Eğer aile her şeyse, kutsalsa o zaman o ailelerin içinde küçücük kız çocukları nasıl öldürülüyor? Eğer aile kutsalsa, aile her şeyse, filmimizde de olduğu gibi, kızın gönlü olmadan anne baba bu evliliğe nasıl razı geliyor?” Kendi yağında kavrulan bir film Günün bir diğer Ulusal Yarışma filmi, “Balinanın Bilgisi”ydi. Filmin söyleşisine; senarist- yönetmen Önder Şengül, oyuncular Özge Cevher Yüksel ve Şahan Kafkas, görüntü yönetmeni Murat Fas, ortak yapımcı Enis Özkul ve yapım koordinatörü Ayça Bozkurt Atioğlu katıldı. Yönetmen Önder Şengül, sinema sektörünü bırakarak 7 yıl önce yerleştiği Fethiye’de duyduğu bir hikaye üzerine yapmaya karar verdiği bu film için hiçbir yerden destek almadıklarını, tamamen Fethiye’deki amatör desteklerle filmi tamamladıklarını belirterek, “Bu senaryoya hiçbir yerden destek bulamadım, yıllarca uğraştım. Sonuçta koca gönüllü Fethiye’nin köylüsünün yardımıyla, oradaki amatör tiyatro oyuncularının desteğiyle ve benim gibi büyük şehirleri, sektörü bırakıp kırsala yerleşmiş sinemacılarıyla bir ekip kurduk. Bir kameramız vardı. Aynı köyde de bir sesçi bulduk. Bu şekilde filmimizi kendi imkanlarımızla çektik” Yönetmen, filmdeki karakterin, doğum yapmış bir anne değil de hamile bir kadın olarak gösterilmesinin özel bir tercih olup olmadığı şeklindeki soruyu ise şöyle cevapladı: “Çok yerinde bir soru. Çünkü filmin özü, bu sorunun cevabında yatıyor. Bu; doğa, doğum ve doğurganlık üzerine bir film. Zaten bunu bir metafor olarak işlemeye çalıştık ve bu aslında kocaman bir alegori” “61. yılında Altın Portakal’da kavgalar aşıldı” Ulusal Özel Gösterim programındaki “Kelebeklerin Çığlığı” ekibi de AKM Perge salonundaki gösterimin ardından seyircilerle bir araya geldi. Söyleşiye; yönetmen Cengis T. Asiltürk ile oyuncular Altan Akışık, Pınar Alkan, Alper Kafa, Serli Seta Nişanyan ve Buket Tuba Güzel katıldı. Hayata tutunamayan dört karaktere odaklanan filmin yönetmeni, bir soru üzerine tarzını, “Ben başka bir arayışın, romanesk sinema dediğim bir arayışın, peşindeyim” diye tarif etti. Alper Kafa ise filme ‘tesadüfen’ katıldığını şu sözlerle söyledi: “Aslında çok ünlü biri oynayacaktı ama onun yoğun program olduğu için yönetmenimiz ‘sen gelsene, tam aradığım tipsin, yakışacaksın’ dedi. Yapar mıyız yapamaz mıyız derken bir şeyler denedik, beğenmişsinizdir umarım” Oyuncu Buket Tuba Güzel de filmin adını, son günlerin ülke gündemi üzerinden şöyle değerlendirdi: “Hayata tutunamamış insanların kopuk hikayelerini anlatıyor filmimiz. Gerçekten özellikle bu konjektörde kadınların üzerinde, değil mi? Hayata hepimizin tutunması, hepimizin birlik olması, birlikte bir güç olmamız çok önemli. O yüzden ‘Kelebeklerin Çığlığı” Festival hakkında da konuşan Alper Kafa ise “61 yıllık bir sinema festivalinde kültür-sanat alanındaki medyayla yönetimler kavgası falan gördüm hep. Bu, izleyiciye de zarar veriyor. Burada bu sene aşıldı sanırım. Nice 61 yıllara diyelim!” “Bu topraklar herkesin” Sınırlardan Sınırsızlığa bölümünde yer alan “Yakamoz”un ekibi, AKM Perge salonundaki gösterimin ardından seyircilerin sorularını cevapladı. Söyleşiye; yönetmen Ali Kerem Gülermen ile oyuncular Yetkin Dikinciler ve Kirkor Dinçkayıkçı katıldı. Lozan Antlaşması’nın ardından 1923’te Türkiye ve Yunanistan arasında imzalanan Nüfus Mübadelesi Sözleşmesi sonucunda göç etmek zorunda kalan iki ailenin hikâyesine ışık tutan film, göç kavramının insani boyutuna odaklanıyor. Yönetmen, hikayeyi, daha önce o bölgede belgesel çekerken öğrendiğini ve bunun üzerine çalıştığını söyledi. Yetkin Dikinciler ise projeye dahil oluşunu, şöyle anlattı: “İlk başta Ali Kerem hikâyeyi getirdi ve beni ikna etti. Aslında senaristimiz daha eski arkadaşım ama birlikte çok iyi bir ekip olduk. Her zaman, her işte içtenlik ve samimiyet ararım. En çok da beraber yürüyeceğimiz yol arkadaşlarına bakarım, yol arkadaşlığı yapabileceğimizi hissettiğim kişi önemlidir. Antalya da ‘iyi ki sinema var, iyi ki festival var’ dedirten bir yer. Bu saate kadar bekleyen, güzel gözleriyle bize bakan seyirciyle, özellikle akla ziyan kalbe zarar geçirdiğimiz günlerde, sinema ve festival aracığıyla bir araya gelmek çok güzel.” Dikinciler, filmin konusuyla ilgili olarak da şunları söyledi: “Mübadele üzerinden yüz yıl geçti ama aslında bu toprakların kökenine bakıldığında ne yüz yıllar ne bin yıllar var. Yani bu iki ailenin hikayesi üzerinden bu toprakların, hiç kimsenin değil herkesin toprakları olduğunu anlatmak istedik.” “Hayatın ortasında duran bir yara” Uluslararası Özel Gösterim bölümünde yer alan “Kör Noktada” (In The Blind Spot) filminin yönetmeni Ayşe Polat, Paribu Cineverse 7 Migros AVM Konyaaltı’ndaki gösterimin ardından seyircilerin karşısına çıktı. Filmin, bireysel ve kolektif travmayı işleyen, bir üçlemenin son filmi olduğunu belirten Polat, İstanbul’da yaşadığı dönemde her cumartesi Cumartesi Anneleri’ni görmenin kendisini çok etkilediğini dile getirdi. Şahit olduğu manzarayı, “Kalabalık bir caddede, dükkanların, insanların, kalabalık hayatın ortasında yara gibi duran bir şey” diye tarif eden yönetmen, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bir şey yapmak istiyordum ama şunu fark ettim; bir sosyal dram olarak anlatamam. Çünkü çok bilinçaltı bir konu. Kuşaklar üzere devam eden ama konuşulmayan, hep saklı kalan bir travma. Herkes hissediyor, bir yerde var ama tutamıyorsun. O yüzden bunu bir tür filmi, gerilim filmi yapmak daha mantıklı geldi” Hikayede zıt taraflara yer verilmesi üzerine gelen bir soruya, Polat; “Benim için önemli, iki tarafı göstermek Çünkü kurban tarafını tanıyoruz ama benim için bir soru vardı; karşı taraf, onlar nasıl yaşıyor, hangi izleri bırakmış? Bu senaryoyu en az beş sene yazdım. Çünkü iki tarafın da gösterildiğini hiç görmedik. Ve o sistemi göstermek, o sistemin oluşturduğu paranoyayı göstermek, önemliydi.” “Islahevlerinde yaşanan gerçekleri ancak yumuşatarak anlatabildik” Uluslararası Yarışma Dışı Gösterim programı kapsamındaki “Porsuk” (Skunk) filminin oyuncusu Thibaud Dooms da bugün festival seyircisinin karşısındaydı. Oyuncu, “Nasıl olduğunu bilmediğim insanları canlandıramam. Birisinin portresini çizmek istiyorsam onu tanımadan yapamam” diye konuştu. Dooms, çekimlerden sonra, canlandırdığı rolün ağırlığıyla, kendini depresif hissettiğini söyledi. Bunun sebebini ise şöyle açıkladı: Filmin uyarlandığı kitabın yazarı, yedi sene boyunca ıslahevlerinde çalışmış. Burası benim evime 5 dakika mesafede bir yermiş ve ben daha önce böyle bir yer olduğunu dahi bilmiyordum. Dolayısıyla filmdekiler, gerçekten yaşanmış olaylar. Hatta filmde anlatılmayan veya biraz daha yumuşatılarak anlatılmış olaylar var” ifadelerin yer verdi. Ulusal Belgesel Yarışma filmlerinden “Türkan”ın, AKM Perge salonundaki söyleşisine, yönetmen Gülay Ayyıldız Yiğitcan ve yapımcı Özlem Özdemir katıldı. Özdemir konuşmasında; “Ben zaten yazarım, cumhuriyet kadınlarını yazıyorum yıllardan beri, onları unutturmamaya çalışıyorum. Geçen yıl da Kadınlar Cumhuriyeti- Bilimin Öncü Kadınları diye bir kitap yazdım 100. yılımız için. Ben yetişemedim ama sevgili Ayşe Yüksel, karakter olarak Türkan Saylan’a çok benzediğimi söyler. Onu hakkıyla, olduğu gibi, bir de bir kadın olarak anlatmak istedim” dedi. “Her şey TRT Arşiv’deki bir görüntüyle başladı” Türkiye’nin ilk kız müzik grubu “Eroğlu Kızlar Orkestrası”nın hikayesinin peşine düşen, Ulusal Belgesel Yarışma filmlerinden “Bir Orkestranın İzinde” de AKM Perge salonunda seyirciyle buluştu ve gösterimin ardından yönetmenler Musa Ak ve Hasan Basri Özdemir ile yapımcı Akif Kaya seyircilerin sorularını cevapladı. Yapım sürecinin dört yıl aldığını söyleyen Ak, “Her şey TRT Arşiv’de yayınlanan bir görüntüyle başladı. TRT Arşivin YouTube’da yayınlanan bir görüntüsünden yola çıkarak karakterlere ulaşmaya çalıştık. Daha sonra hepsini ikna etmek, çekim yapmak zaman aldı” dedi. Seyircilerin, belgeselde toplumsal arka planın geride kaldığı yönündeki eleştirilerine ise şu cevabı verdi: “Bu, tercihten olayın gelişimiyle ilgili aslında. Yani bizim karakterlerimiz o dönemde bu toplumsal olayların dışında kalmışlar müzikle. Onlar çok girmek istemediler o konulara. Tam sorunlu zamanlara şahitlik ediyorlar ama ‘biz müzik sayesinde o dönemin dışında kaldık’ diyorlar. O dönem o kadar modern ve aydınlık bir dönem ki kadın karakterler çıkıp müthiş bir şekilde yapıyor ve hatta cumhurbaşkanına, başbakanına kadar da çıkıp dinletiyor. Bu çok kıymetliydi. Bunun izini sürdük aslında biz. Cumhuriyetin ne kadar kıymetli olduğunu bize bir kere daha hatırlattı aslında belgesel” yanıtını verdi.