SAĞLIK
Soğuk hava ürolojik sağlığı tehlikeye sokuyor 27 Kasım 2024 Çarşamba - 09:32:32 Eskişehir Şehir Hastanesi Üroloji Bölümünden Doç. Dr. Coşkun Kaya, soğuk havaların etkili olmasıyla ürolojik rahatsızlıkların farklı semptomlar gösterebileceğini belirterek, “Bu ürolojik sorunları önlemek için basit önlemler uygulanabilir” dedi. Kış aylarının yaklaşmasıyla birlikte birçok sağlık sorunu ortaya çıkabiliyor. Üroloji uzmanları da soğuk havaların bazı ürolojik rahatsızlıkları tetikleyebileceği konusunda uyarılarda bulunuyor. Özellikle mesane ve idrar yollarının soğuğa karşı hassasiyeti, sağlık problemlerinin oluşmasına ortam hazırlıyor. Bazı basit önlemlerle ürolojik sağlığın korunabileceğini belirten Eskişehir Şehir Hastanesi Üroloji Bölümü’nde görevli Doç. Dr. Coşkun Kaya, bol su tüketimine dikkat çekti. “Su tüketimi ve kişisel hijyen rahatsızlıkların oluşmasında engel olabilir” Soğuk havanın bağışıklık sistemini etkileyerek hastalıklara neden olabildiğini belirten Doç. Dr. Coşkun Kaya, “Soğuk hava bağışıklık sistemimizi zayıflatabilir ve bu da idrar yolu enfeksiyonlarına yol açabilir. Bu enfeksiyonlar sık ve ağrılı idrara çıkma, idrarda yanma gibi belirtilerle kendini gösterir. Özellikle soğuk günlerde yeterli su tüketimi ve kişisel hijyen rahatsızlıkların oluşmasında engel olabilir” dedi. “Soğuk hava böbrek taşı ağrısını artırabilir” Böbrek taşıyla ilgili rahatsızlığı bulunanların soğuk havalarda su tüketimine ekstra dikkat etmesi gerektiğini söyleyen Kaya, “Böbrek taşı sorunu yaşayanlar için soğuk hava, ağrıyı artırabilir. Kışın su tüketiminin azalmasıyla birlikte taşların idrar yollarında hareketi zorlaşabilir. Bu nedenle, böbrek taşı öyküsü olanların kış aylarında sıvı tüketimine özen göstermesi gerekiyor” diye konuştu. “Bel ve pelvik bölgenin sıcak tutulması prostat sağlığını korumak için önemli” Prostat hastalığının da soğuk havaya bağlı olarak rahatsızlık oluşturabildiğini belirten Doç. Dr. Kaya, “Soğuk hava prostat iltihabını (prostatit) tetikleyebilir veya var olan şikayetleri artırabilir. Özellikle bel ve pelvik bölgenin sıcak tutulması prostat sağlığını korumak için önemli. Prostat iltihabına karşı sıcağa dikkat ederek bu dönemi daha rahat atlatabilirsiniz” dedi. “Soğuk hava bazı kişilerde cinsel fonksiyon sorunlarına neden olabilir” Cinsel fonksiyonların da soğuk havadan etkilenebildiğini belirten Coşkun Kaya, “Dolaşımı etkileyen soğuk hava bazı kişilerde cinsel fonksiyon sorunlarına neden olabilir. Sertleşme sorunu olan kişiler, bu dönemde vücutlarını sıcak tutarak ve düzenli egzersiz yaparak kan dolaşımını destekleyebilir” ifadelerini kullandı. “İdrar kaçırma problemleri artabilir” Soğuk havanın mesane kaslarında oluşturduğu kasılma neticesinde idrar kaçırma problemleri yaşanabildiğini belirten Doç. Dr. Kaya, “Soğuk hava, mesane kaslarının ani kasılmasına yol açarak bazı kişilerde idrar kaçırmaya neden olabilir. Bu durumdan korunmak için mesaneyi düzenli olarak boşaltmak ve vücut ısısını korumak önemlidir” dedi. “Belirtiler ortaya çıktığında bir üroloji uzmanına başvurmayı ihmal etmeyin” Soğuk havaların tetiklediği rahatsızlıklardan korunmanın mümkün olduğunu belirten Eskişehir Şehir Hastanesi Üroloji Bölümü’nde görevli Doç. Dr. Coşkun Kaya, şu ifadeleri kullandı: “Soğuk havalarda vücut ısısını korumak, mesane ve böbrek sağlığı için önemlidir. Kışın sıvı tüketimini ihmal etmemek, özellikle böbrek taşı oluşumunu engellemeye yardımcı olabilir. Bağışıklık sistemini güçlendirici besinler tüketmek de idrar yolu enfeksiyonlarına karşı koruyucudur. Soğuk havaların getirdiği ürolojik sorunları önlemek için bu basit önlemleri uygulayarak sağlığınızı koruyabilirsiniz. Şüpheli belirtiler ortaya çıktığında bir üroloji uzmanına başvurmayı ihmal etmeyin.”
27 Kasım 2024 Çarşamba - 09:20 Havalar soğudu, grip vakaları arttı Havaların soğumasıyla birlikte grip vakalarında artışlar yaşandı. İç Hastalıkları Uzmanı Doktor Burak Can, özellikle risk grubunda olan kişilerin grip aşısı yaptırmalarını önerdi. Türkiye, soğuk hava dalgasının etkisi altına girerken grip vakalarında da artışlar başladı. Acıbadem Adana Hastanesi İç Hastalıkları Uzmanı Doktor Burak Can, konuyla ilgili İhlas Haber Ajansı’na konuştu. “Vakalar arttı” Doktor Burak Can, grip ve nezlenin birbirinden ayrılması gerektiğini anlatarak, “Grip, her yıl milyonlarca insanı etkileyen, influenza virüs denen bir virüsün yaptığı enfeksiyon hastalığıdır. Bu hastalıkta ateş, kas ağrıları, öksürük, burun akıntısı, boğaz ağrısı, halsizlik gibi şikayeti olur hastaların. Bazen nezleyle de karıştırılabilir. Herkes ben nezle oldum değil de grip olduğunu daha sık söyler. Aslında nezle biraz daha yaygındır. Özellikle ateşin inatçı olması, kas ağrılarının, halsizliğin fazla olması ya da uzamış kuru öksürüğün olması gripte daha çok gördüğümüz keşiflerdir. Vaka sayılarında da artış var” ifadelerini kullandı. “Sık sık el yıkanmalı” Grip ve nezle enfeksiyonlarının bulaşma yolları hakkında bilgi veren Dr. Burak Can, “Hapşırmayla, öksürmeyle sağa sola saçılan damlacıklar havaya karışabilir. Bu havayı soluyan kişiler, enfeksiyon etkenini solunum yoluyla almış olurlar. Bunun için kapalı mekanların sık sık havalandırılması gerekiyor. Özellikle risk gruplarındaki kişiler kapalı bir ortamda bulunacaksa, maske kullanmaları korunmak için faydalı olacaktır. Ayrıca yine enfeksiyon etkenleri hapşıran, öksüren kişilerden havaya yayılan damlacıklar yoluyla eşyalara, yüzeylere bulaşabilir. Buralara dokunan kişi elini ağzına, gözüne götürdüğü zaman bu virüsü kendisine bulaştırmış olur. O yüzden sık sık el yıkanmalı ayrıca hasta olan kişilerle görüşme yapmak durumunda kalırsak da 1 metreden fazla yaklaşmamalıyız ve maske kullanmalıyız” diye konuştu. “Grip aşısı yaptırın” Grip aşısının öneminden bahseden Doktor Can, “Risk grubunda olan kişiler muhakkak grip aşısı yaptırmalıdır. Her ne kadar aşılarla ilgili dezenformasyonlar olsa bile bu aşılar çok güvenli, her yıl yapılan aşılardır. 50 yaş üstündeki yetişkinler, kronik astım, KOAH, diyabet, kalp hastalığı, kronik karaciğer hastalığı, kronik böbrek hastalığı, nörolojik hastalıkları, bağışıklık sistemini baskılayıcı tedavi kullananlar, romatoloji - onkoloji hastaları, gebeler, yaşlı bakım evinde kalanlar ve sağlık çalışanları aşı yaptırmalı. Grip aşısı yaptırmayı genellikle ekim ayında öneriyoruz ama risk grubundaki kişiler eğer aşılarını olmadıysa kasım, aralık ayında hatta şubat ayına kadar yaptırabilirler” şeklinde konuştu.
27 Kasım 2024 Çarşamba - 09:18 “Kış aylarında bol su içmek bağışıklık için faydalı” Kış aylarında da su tüketiminin göz ardı edilememesi gerektiğine dikkat çeken Uzman Diyetisyen Fatma Gizem Bahadır, “Az su içmek, özellikle baş ağrısı, yorgunluk ve kas ağrıları oluşturabilir. Kış aylarında grip olma ihtimalimiz artar, bu nedenle suyu yeterince tüketmek vücudumuzun direncini artırır. Kışın bol su içmek, bağışıklık sisteminin korunmasına da destek olur. Bunun dışında, vücudun sıcaklık dengesini de sağlar. Hava soğuk olduğunda da kış günlerinde dışarıdayken buharlaşma şeklinde su kaybederiz. Su içerek kaybolan minerallerin yerine konması gerekir” dedi. Medical Park Göztepe Hastane Kompleksi’nden Uzman Diyetisyen Fatma Gizem Bahadır, kış aylarında su içmenin önemi hakkında açıklamalarda bulundu. Günlük su tüketiminin ne kadar olması gerektiğinden bahseden Uzm. Dyt. Bahadır, “Günlük ortalama 8-10 bardak su önerilir. En az 6 bardak su içmemiz gerekir. Ancak 4 litrenin üzerine çıkmak da yarardan çok zarar getirebilir” diye konuştu. “Su içmek metabolizmayı hızlandırır” Su içmenin yararlarına değinen Uzm. Dyt. Bahadır, “Su, metabolizmayı hızlandırır ve kilo vermemize yardımcı olur. Kabızlık problemine iyi gelir. Su içmek cildi besler. Vücudun ısısını korur. Egzersiz durumunda kas ağrılarının oluşmasını engeller. Kasların rahat çalışması için suya ihtiyacı vardır. Su, böbrek sağlığını korur. Su içmek, zihnin daha dinç olmasını da sağlar. Yeterince su içmezsek, zararlı etmenleri vücuttan atamayız” şeklinde konuştu. “Su tüketimi yetersiz kalırsa baş ağrısı olabilir” Kış aylarında su tüketiminin önemli olduğunun altını çizen Uzm. Dyt. Bahadır, “Özellikle baş ağrısı, yorgunluk ve kas ağrıları oluşabilir. Kış aylarında grip olma ihtimalimiz artar ve bu durumlarda su, vücudun direncini artırır. Kışın bol su içmek, bağışıklık sisteminin korunmasına destek olacaktır. Su içmek vücudun sıcaklık dengesini de sağlar. Kışın hava soğuk olduğunda dışarıda buharlaşma şeklinde su kaybederiz. Su içerek kaybolan bazı mineraller de yerine konulmuş olur” dedi. “Çay ve kahve suyun yerini tutmaz” Çay ve kahve tüketerek su ihtiyacının giderilemeyeceğini dikkat çeken Uzm. Dyt. Bahadır, “Çay ve kahve asla suyun yerini tutmaz. Aksine, çay ve kahve gibi sıvılar vücuttaki suyu tutar ve dışarı atar. Böylece vücut- sıvı dengemiz de bozulur. Çay, kahve gibi sıvıları tükettiğimizde ardından hemen bir bardak su içmemiz gerekir” ifadelerini kullandı. “Su tüketimi yemek aralarında yapılmamalı” Su tüketirken yapılan yanlışlardan da bahseden Uzm. Dyt. Bahadır, “Su tüketimini yemek aralarında yapmamak gerekir. Çünkü bu bize yalancı tokluk sağlar ve sonrasında hemen acıkmamıza sebep olur. Mümkünse yemekten 30 dakika sonra su içmekte fayda vardır. Suyu çok hızlı değil, yavaş yavaş içmeliyiz. Çok soğuk sudan ziyade, ılık şekilde tercih etmeliyiz. Fazla su içmenin daha yararlı olacağını da düşünmekte hatadır. Fazla su ile sağlıklı mineralleri de atabileceğimizi unutmamalıyız” diyerek sözlerini noktaladı.
Vücudunun sol kısmını 7 aydır kullanamayan kadın 3 aylık tedavi ile ayağa kalktı
15 Kasım 2024 Cuma - 10:26 Vücudunun sol kısmını 7 aydır kullanamayan kadın 3 aylık tedavi ile ayağa kalktı Eskişehir’de yaklaşık 7 ay önce geçirdiği beyin felci sonrası sol kol ve bacağını kullanamaz hale gelen Selda Kurt (48), Fizyomer Terapia Estetica Denta Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Tıp Merkezi’nde aldığı tedavi ile sağlığına kavuştu. Burada uzman hekimler gözetiminde robotik yüksek teknolojili cihazlarla Kurt, bağımsız bir şekilde yürüyebilir hale geldi. Eskişehir’de yaşayan Selda Kurt, 7 Mayıs’ta sabah uyandığında sol kolunda ve bacağında şiddetli bir uyuşukluk hissetti. Hastaneye kaldırılan 48 yaşındaki kadının kalbinden beyninin atardamarına bir pıhtı attığı ve inme geçirdiği anlaşıldı. Hastanedeki tedavisi tamamlanan Selda Kurt fizik tedavi ve rehabilitasyon için haziran ayında Eskişehir Fizyomer Terapia Estetica Denta Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Tıp Merkezi’ne geldi. Bu sırada sol el ve sol bacağını neredeyse hiç kullanamayan Kurt’un muayenesinin ardından tedavisine başlandı. Burada uzman hekimler gözetiminde el ve kol robotları, sanal gerçeklik tedavileri gibi yüksek teknolojili cihazlarla Kurt, bağımsız bir şekilde yürüyebilir hale geldi. Yine uygulanan tedavilerle kol eklem hareketi tamamen açık hale gelen hasta, kol gücü ve elinin hemen hemen tüm fonksiyonlarını yeniden kazandı. “Rehabilitasyon çok önemli bir konu” Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Uzmanı Dr. Rahmiye Berrin Akpınar, Selda Kurt’un son durumu hakkında bilgi verdi. Erken tedavinin öneminden bahseden Dr. Akpınar, “Hastamız bir inme hastası, yani beyin felci geçirmiş. Kendisi çok genç, henüz 48 yaşında. 7 Mayıs tarihinde sabah uyandığında sol kolunda ve bacağında şiddetli bir uyuşukluk hissediyor. Yataktan kalkıp toparlanmaya çalışıyor ancak yere düşüyor, hemen acil servise götürüyorlar. Osmangazi Üniversitesi’nde yapılan tetkiklerde kalbinden beyninin atardamarına bir pıhtı attığı, inme geçirdiği anlaşılıyor ve inme ünitesinde nöroloji servisine yatarak uzun süre izleniyor. Daha sonra durumu stabil hale gelince haziran ayında rehabilitasyon için bize yönlendiriliyor. Aslında ilk dönemde hiç yürüyemeyecek durumdayken, bize geldiğinde hafif destekle yürüyebilir haldeydi ancak eli ve kolu hemen hemen hiç çalışmayan bir durumdaydı. Ayrıca hem yoğun rehabilitasyon programlarıyla hem de burada kullandığımız el ve kol robotları, sanal gerçeklik tedavileri gibi yüksek teknoloji cihazlarla kendisi artık rahatlıkla bağımsız şekilde yürüyebilir hale geldi. Kol eklem hareketi tamamen açık hale geldi, kol gücü ve elinin hemen hemen tüm fonksiyonları yerinde. Birçok günlük aktivitesinde elini kullanabilir hale geldi. Tabii burada başarı nereden geliyor? Öncelikle nörolojide erken yapılan müdahaleler, sonrasında erken rehabilitasyon için tarafımıza yönlendirilmesi sayesinde. Çünkü bu inme hastalarında erken rehabilitasyon çok önemli bir konu. Yoğun şekilde terapi alması ve biraz önce sözünü ettiğim yüksek teknoloji cihazlarla, özellikle robotik cihazlarla beraber hastaların tedavilerine destek olmamız başarıyı beraberinde getiriyor ama tedavimiz burada bitti mi? Hayır, bitmedi. Özellikle inme sonrası ilk 1 yıl rehabilitasyon için çok önemlidir. Bu süre içerisinde ne kadar yoğun rehabilitasyon alınırsa, beyinde bir süreliğine beslenmemiş olan ve oksijensiz kalan alan kendini o kadar yenileyecektir. Dolayısıyla daha önümüzde zaman var ve hastamızın fonksiyonunu en üst düzeye taşımaya çalışacağız” dedi. “Sol tarafım yok gibiydi ama şu anda kullanabiliyorum” Yaşadığı süreci anlatan Selda Kurt, “Şu anda Fizyomer’de rehabilitasyon görüyorum. 7 Mayıs’ta rahatsızlandım; ondan sonra terapilerim başladı. Bir inme geçirdim. Bildiğim kadarıyla inmem epilepsinin kalbi tetiklemesinden dolayı olmuş. Beyine pıhtı attığı için inme geçirmişim. Sol kolumu, elimi ve bacağımı hiçbir şekilde hissetmiyordum. Ondan sonra tedavilere başladık, şu anda daha iyiyim. Tedavinin 3’üncü ayına gireceğim. Burası psikolojik olarak çok mutlu olduğum bir yer. Artık vücudumu daha iyi kullanıyorum. İlk geldiğimde elimi ve kolumu hiçbir şekilde kullanamıyordum, sol tarafım yok gibiydi ama şu anda kullanabiliyorum. Kendi işimi kendim görüyorum, ağırlığımı bile kaldırabiliyorum. Poşet taşıyabiliyorum, bu tarz işleri yapabiliyorum. Mesela önceden bunların hiçbirini yapamıyordum” ifadelerini kullandı.
“3 haftayı geçen öksürükler ihmal edilmemeli”
15 Kasım 2024 Cuma - 10:23 “3 haftayı geçen öksürükler ihmal edilmemeli” Uzun süreli öksürük hakkında bilgilendirmede bulunan Göğüs Hastalıkları Uzmanı Dr. Fatma Zengin, “3 haftayı geçen öksürüklere kronik-geçmeyen öksürük denmektedir. Geçmeyen öksürük bir takım farklı hastalıkların habercisi olabilir. En sık görülme nedenleri alerji, kronik hastalıklar (astım-KOAH), reflü, kalp yetmezliği, akciğer kanseri, ilaç kullanımıdır. Solunum sıkıntısına yol açan, ateş, kilo kaybı belirgin halsizliğin eşlik ettiği, göğüs ağrısı, boyunda şişlik ve kanlı balgamlı öksürüklerde acilen doktora başvurulmalıdır” dedi. İstinye Üniversitesi Medical Park Gaziosmanpaşa Hastanesi Göğüs Hastalıkları Uzmanı Dr. Fatma Zengin, öksürük konusunda açıklamalarda bulundu. “Sadece akciğer hastalıkları öksürüğe neden olmaz” Öksürüğün kısaca ne olduğundan bahseden Uzm. Dr. Zengin, “Öksürük hava yollarını temizlemeyi sağlayan koruyucu bir reflekstir. Zannedildiğinin aksine sadece akciğer hastalıkları öksürüğe neden olmaz. Geniz akıntısı, alerjen maddeler, sigara içimi, hava kirliliği, reflü ve bazı ilaçlar da öksürük nedenidir. En sık gribal-viral enfeksiyonlarda hava yollarını mukustan temizlemek için öksürük gerçekleşir” diye konuştu. “Sigara tüketenler risk altında” Hangi bireylerin risk altında olduğuna değinen Uzm. Dr. Zengin, “Kronik hava yolu hastalığı (astım ve KOAH gibi) olanlarda, alerjik bireylerde, sigara-tütün ürünlerini kullananlarda ve reflü tanısı olan kişilerde daha sık öksürük gözlenir” şeklinde konuştu. “Nefes darlığı varsa hekime başvurulmalı” Uzman hekime ne zaman başvurulması gerektiğine dikkat çeken Uzm. Dr. Zengin, “3 haftayı geçen öksürük, öksürüğe eşlik eden nefes darlığı ve göğüs ağrısı durumları, kanlı balgamlı öksürük ve tedaviye rağmen devam eden inatçı öksürüklerde hekime başvurulmalıdır” dedi. “Öksürüğün antibiyotiksiz geçmeyeceği düşüncesi yanlış” Uzun süreli öksürükten bahseden Uzm. Dr. Zengin, “3 haftayı geçen öksürüklere kronik-geçmeyen öksürük denmektedir. Geçmeyen öksürük bir takım farklı hastalıkların habercisi olabilir. En sık görülme nedenleri alerji, kronik hastalıklar (astım-KOAH), reflü, kalp yetmezliği, akciğer kanseri, ilaç kullanımıdır. Solunum sıkıntısına yol açan, ateş, kilo kaybı ve belirgin halsizliğin eşlik ettiği, göğüs ağrısı, boyunda şişlik ve kanlı balgamlı öksürüklerde acilen doktora başvurulmalıdır. En büyük yanılgılardan başta gelen ise, öksürüğün antibiyotik kullanmadan geçmeyeceği düşüncesidir. Öksürüğün vasfına, balgamlı olup olmadığına, geniz akıntısı veya alerjik durumla beraber seyredip seyretmemesine bağlı tedavi değişkenlik gösterir. Hasta nefes darlığı hissetmese de uzamış öksürükler astım habercisi olabilir” ifadelerini kullandı. “İlaç kullanımı sonrası da öksürük gelişebilir” Mesleklerinden dolayı bazı bireylerin de risk altında olduğunu anlatan Uzm. Dr. Zengin, “Alerjisi ve ailede astım öyküsü olanların ve mesleki olarak solunum yollarını etkileyecek işte çalışanların (kuaför, boyacı, temizlik işi, kimyasal sanayi işleri, inşaat tozu maruziyeti vs.) öksürük nedenlerinin astım olabilme ihtimali nedeniyle, şikayetleri olduğunda ihmal etmeden hekime başvuru yapmaları önemlidir. Bazı tansiyon ilaçlarının kronik kuru öksürüğü tetikleme etkisi bulunmaktadır. Yeni başlanan bir ilaç sonrası gelişen öksürükler de göz önünde bulundurulmalıdır” dedi. “Hırıltı ve solunum sıkıntısı eşlik eden öksürükler dikkate alınmalıdır” Öksürüklerin ihmal edilmemesi gerektiğini söyleyen Uzm. Dr. Zengin, “Uzun süre sigara içen kişilerde çoğu zaman öksürük sigaraya bağlanarak hekim başvurusu gecikmekte ve tanı koymak için zaman kaybı olmaktadır. Sigara içimi dahi olsa, uzayan ve farklı seyir gösteren öksürüklerde mutlaka radyolojik görüntüleme yapılmalıdır. Yatak bakımına muhtaç, alzheimer ve demans gibi hastalıkları mevcut çoğu ileri yaş hastalarda, beslenme sırasında yutkunma güçlüğüne bağlı öksürüklerde gelişebilecek aspirasyon nedenli öksürükler de önem arz etmektedir. Devamında hırıltı ve solunum sıkıntısı eşlik eden öksürükler dikkate alınmalıdır” diyerek açıklamalarını sonlandırdı.
Sağlık Turizm Federasyonu Başkanı Prof. Dr. Aysun Bay, KKTC Başbakan Yardımcısı Fikri Ataoğlu ile görüştü
15 Kasım 2024 Cuma - 10:07 Sağlık Turizm Federasyonu Başkanı Prof. Dr. Aysun Bay, KKTC Başbakan Yardımcısı Fikri Ataoğlu ile görüştü Türkiye Sağlık Turizm Federasyonu Başkanı Prof. Dr. Aysun Bay, KKTC Başbakan Yardımcısı Fikri Ataoğlu ile bir araya gelerek sağlık turizmi alanındaki fırsatları ve iş birliği imkanlarını değerlendirdi. Görüşmede, KKTC’nin sağlık altyapısının güçlendirilmesi ve gelecekteki projelerin önemi vurgulandı. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde sağlık turizmini geliştirmek amacıyla önemli adımlar atılıyor. KKTC programı kapsamında KKTC Başbakan Yardımcısı Fikri Ataoğlu’nu ziyaret eden Prof. Dr. Aysun Bay, KKTC’nin doğal bitki örtüsünün ve verimli topraklarının fitoterapi ve bitkisel ilaç üretiminde değerlendirilmesi gerektiğini belirtti. Sağlık ve turizmi birleştiren bu çalışmaların, KKTC’nin milli ekonomisine katkı sağlayacağı ve turistik cazibesini artıracağı ifade eden Prof. Dr. Bay, görüşmede sağlık turizmi kapsamında yapılacak yatırımlar ve iş birliği fırsatlarının ele alındığını söyledi. KKTC’nin sağlık turizminde yükselişi için stratejik iş birliği ASATUF Genel Başkanı Prof. Dr. Aysun Bay, daha sonra Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin 41. kuruluş yıl dönümü etkinlikleri kapsamında Girne Asker Hastanesi açılış törenine katıldı. Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz ve siyasi parti temsilcilerinin katıldığı tören ile ilgili konuşan Prof. Dr. Bay, bu sağlık tesisinin Kıbrıs Türklerinin sağlık hizmetlerine katkı sunacağına, ada halkının sağlık alanında ihtiyaçlarını karşılayacağına vurgu yaptı. Yeni açılan Girne Asker Hastanesi’nde, Türkiye’den doktorlarında görev alacağı belirtilirken Türkiye ile KKTC arasındaki dayanışmayı pekiştiren hastanenin ada genelinde sağlık hizmetlerini güçlendirmesi bekleniyor. Açılışta ikili görüşmelerde ise KKTC için yeni hastaneler ve yeni sağlık turizmi hakkında istişarelerde bulunuldu. Prof. Dr. Aysun Bay, kendilerini adaya davet eden Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Sağlık Bakanı Dr. Hakan Dinçyürek’e teşekkür ederek imzalı kitabını takdim etti. ASATUF heyetinin, Bakan Dinçyürek ile ileriki günler de daha fazla fikir alışverişi için bir araya gelmesi bekleniyor.
Uzm. Dr. Muhtar, erkeklerde kısırlığa dikkat çekti
15 Kasım 2024 Cuma - 10:02 Uzm. Dr. Muhtar, erkeklerde kısırlığa dikkat çekti Özel Gaziantep MMT Amerikan Hastanesi Üroloji Uzmanı Uzm. Dr. Cengiz Muhtar, erkeklerde kısırlık hakkında açıklamalarda bulundu. Muhtar evlenen her altı çiftten birinin istemesine ve korunmasız ilişkiye rağmen çocuk sahibi olamama ihtimali olduğunu vurgulayarak, bu oranın yüzde 15-20 arasında değişiklik gösterdiğine dikkat çekti. MMT Amerikan Hastanesi Üroloji Uzmanı Uzm. Dr. Cengiz Muhtar, erkeklerde kısırlık hakkında bilgi vererek, çiftlerin yaşadığı bu önemli sağlık sorununun nedenlerini ve tedavi sürecini anlattı. Uzm. Dr. Muhtar, kısırlığın (infertilite) bir çiftin düzenli ve korunmasız ilişkiye rağmen bir yıl içinde gebelik elde edememesi durumu olarak tanımlandığını ifade etti. Dünya genelinde, kadın ve erkekte ciddi bir risk olmadığı durumlarda, çiftlerin çocuğu olmaması durumunun “infertilite” olarak kabul edilmesi için bir yıl beklenmesinin genel bir görüş olduğunu belirtti. Evlenen her altı çiftten birinin istemesine ve korunmasız ilişkiye rağmen çocuk sahibi olamama ihtimali olduğunu söyleyen Uzm. Dr. Muhtar, bu oranın yüzde 15-20 arasında değişiklik gösterdiğine dikkat çekti. Kısırlık vakalarında nedenlerin, genel olarak kadın ve erkek arasında eşit oranda paylaşıldığı ifade edildi. “Uzman tarafından değerlendirilmeli” Kısırlık şüphesi taşıyan çiftlerde bir yılın sonunda gebelik elde edilmediği durumlarda, kadınların jinekolog muayenesi, erkeklerin ise üroloji uzmanı tarafından değerlendirilmesi gerektiğini vurgulayan Uzm. Dr. Muhtar, “Erkeklerde yapılan testler ve gerekirse çekilen görüntülemeler sonrası tanı konulduğunu, ardından ise ameliyat veya ilaç tedavisi gibi uygun tedavi yöntemleri belirlenerek uygulanır. Tedavi sürecinde gerektiğinde her iki yöntem de birlikte uygulanabilir. Teşhis ve tedavi süreci bu adımlarla başlar” dedi. Uzm. Dr. Cengiz Muhtar kontrolünde, MMT Amerikan Hastanesi Üroloji Kliniği’nde, erkek kaynaklı kısırlık vakaları titizlikle değerlendirilmekte; gereken durumlarda cerrahi müdahale veya ilaç tedavisi uzman hekim eşliğinde uygulanır.
Veteriner adayları VR gözlükler sayesinde hayvanlarda otopsi yapmayı öğreniyor
15 Kasım 2024 Cuma - 09:53 Veteriner adayları VR gözlükler sayesinde hayvanlarda otopsi yapmayı öğreniyor Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi’nde VR gözlükler sayesinde öğrenciler, hayvanlarda otopsi yapmayı simülasyonun içerisine girerek uygulamalı olarak öğreniyor. Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi’nde Sanal Gerçeklik Eğitim Salonu kuruldu. Salonda üç boyutlu VR gözlüklerle hayvanlarda otopsinin yapıldığı bir simülasyonun içerisine giriliyor. Veteriner adayları, simülasyon sayesinde giyinme, hazırlanma, dezenfeksiyona uğrama, otopsiyi gerçekleştirme işlemlerini sanal ortamda gerçekleştiriyor. Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi Patoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Sevil Atalay Vural, İHA muhabirine yaptığı açıklamada, “Bulunduğumuz yer sanal gerçeklik dersliği. Yaptığımız işlem de sanal gerçeklik. Genel anlamda otopsi olarak bilinen ama veteriner hekimlikte nekropsi (otopsi) dediğimiz ölüm sonrası kadavranın incelenme işlemini tamamen sanal simülasyonları kullanmak suretiyle gençlerimizin eğitiminde kullanmak hedefimiz” ifadelerini kullandı. Veteriner adaylarının gerçek hayatta yapacağı otopsi işlemlerini VR gözlükler sayesinde bir simülasyonun içerisinde deneyimleyebildiklerini belirten Prof. Dr. Vural, "Uygulamada gördüğünüz üzere önce giyinme, hazırlanma, salon girişlerinde dezenfeksiyona uğrama, kişinin kendi koruma önlemlerini alması ve akabinde salona geçerek nekropsi gerçekleştirmesini sağlıyoruz" diye konuştu. Bunun bir Ar-Ge projesi olduğunu aktaran Vural, projenin 3 yıldır geliştirilerek devam ettiğini kaydederek, “Bunun canlı ortamda gerçekleştiriliyormuş gibi o ortamı birebir gençlerimize hazır hale getirebilmek adına çok sayıda örneklemeler, video çekimleri, resimler yaparak her seferinde bir olumsuzluğu yok edip ya da en aza indirgeyerek destek veren firma ile beraber bu eylemi gerçekleştiriyoruz” şeklinde konuştu. Eğitime katılan öğrencilerin önce VR gözlükleri taktığını söyleyen Prof. Dr. Vural, şunları kaydetti: “O gözlüklerin üzerinden bu sanal ortama girmek suretiyle yapılması gereken eylemi bizim vermiş olduğumuz komutlandırmaları aktif hale getirerek yerine getiriyor. Fakat sanal ortamda bazen teknolojinin de imkanlarının kısıtlı olduğu ana denk geliyoruz ve bunu giderebilmek amacıyla eylemi gerçekleştiremediğimiz durumlarda videolardan destek alarak komutla eş zamanlı olarak o eylemin gerçek uygulamadaki gösterimini de aktarıyoruz. Sanal ortam ve video birbirini pareler olarak destekleyerek aktif halde öğrenci tarafından kullanılıyor.” "Uygulamayı sanal ortam içerisinde keyifle gerçekleştiriyoruz" Vural, konuşmasını şöyle sürdürdü: “Aynı zamanda geri planda bunu monitör sisteme de aktardık. Sadece gözlüğü kullanan kişilerde kısıtlı kalsın istemedik. Arka planda gördüğünüz gibi buradaki kullanıcının görmüş olduğu görseli birebir televizyona aktarmak suretiyle arka planda bunu seyreden 20 tane öğrencimizin de eş zamanlı olarak yapılan eylemi görmesini sağlıyoruz. Orada geçen seslendirmeler hem Türkçe hem de İngilizce olarak gerçekleştirildi. İngilizce eğitim programımız da var. Her ikisiyle de öğrencilere verilmesi istenen kadavranın yokluğu sırasındaki eksikliği giderebilmek adına uygulamayı sanal ortam içerisinde keyifle gerçekleştiriyoruz.”
Tedavisi 100 yılı aşkındır devam ediyor
15 Kasım 2024 Cuma - 09:51 Tedavisi 100 yılı aşkındır devam ediyor DÜZCE(İHA) – Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Metin Güçlü, Türkiye’de 12 yılda diyabet sıklığının yüzde 90 arttığını belirterek hareketsiz bir yaşamdan uzak durulması gerektiğini söyledi. Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk ve Erişkin Endokrinoloji Bilim Dalları tarafından Diyabet Haftası nedeniyle farkındalık oluşturmak amacıyla düzenlenen Bulaşıcı Olmayan Pandemi: Diyabet adlı etkinlik gerçekleştirildi. Konferansta sunum yapan Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Metin Güçlü, diyabet tedavisinin yüz yılı aşkın bir süredir devam ettiğini ve çok yol kat edildiğini ifade etti. Sadece tedavi edici ilaçların bulunmasının hastalığı bitirmediğini, hastalığı bitirmek için sürekli eğitimlerle bilgilendirmenin yapılmasının altını çizen Güçlü, hareketsiz bir yaşamdan uzak durulması gerektiğini vurguladı. Diyabetin tek bir hastalık olmadığını, birbirinden farklı özellikleri olan çok sayıda diyabetin olduğunu hatırlatan Metin Güçlü, “Diyabet sıklığı tüm dünyada sürekli artmaktadır. Her yaşta, her iki cinste ve her tipte diyabet sıklığı artmaktadır. 1998’de yapılan TURDEP-1’e göre, TURDEP-2 çalışmasında Türkiye’de 12 yılda diyabet sıklığı yüzde 90 artmıştır. Yetişkin diyabet hastası (20 ila 79 yaş) 2013 yılında 7 milyon kişi olarak belirlenmiştir. Bu sayı; verilere göre 2035 yılına gelindiğinde 12 milyon kişiye ulaşacağı ön görülüyor. Bu artış hızı tüm dünyada olduğu gibi açlıkla mücadele eden Afrika kıtasında bile görülmektedir” dedi. Küreselleşme, kentleşme ve nüfusun yaşlanmasını diyabet oranını artıran başlıklar olarak sıralayan Prof. Dr. Güçlü, sağlıksız beslenme, hareketsiz yaşam, sigara-alkol, stres ve genetik faktörlerin de diyabet riskini artıran nedenler olduğunu dile getirdi. Türkiye’de ölüm sebepleri arasında 4. Diyabetin önlenmesi ve tedavisinde en önemli adımın yaşam tarzı değişikliği olduğunun altını çizen Metin Güçlü, diyabet nedeniyle artan ölüm oranlarına dikkat çekti. Diyabete ilişkin dünyada her yıl 3.2 milyon ölüm olduğunu söyleyen Güçlü, ülkemizde ise Sağlık Bakanlığı verilerine göre en sık ölüm sebepleri arasında diyabetin 4. sıraya yükseldiğini de ifade etti. Konferansta sunum gerçekleştiren Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Endokrinoloji Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. İlknur Arslanoğlu ise, çocukluk çağı diyabeti ve tedavi yöntemlerini anlattı. Hastalarla bire bir ilişkinin önemine değinen Prof. Dr. Arslanoğlu, diyabet merkezlerinde çalışan personelin niteliğine ve eğitimine dikkat çekti. Katılımcıların merak ettiği sorularının da yanıtlandığı konferans, hatıra fotoğraf çekimi ile sona erdi.
Geleceğin hemşirelerinden diyabete dikkat çeken etkinlik
15 Kasım 2024 Cuma - 09:37 Geleceğin hemşirelerinden diyabete dikkat çeken etkinlik Niğde Ömer Halisdemir Üniversitesi Zübeyde Hanım Sağlık Bilimleri Fakültesi Hemşirelik Bölümü, NÖHÜ Toplumsal Katkı Koordinatörlüğü ve Diyabet Hemşireliği Derneği iş birliğiyle 14 Kasım Dünya Diyabet Günü kapsamında diyabet hastalığına yönelik farkındalık oluşturmak amacıyla bir etkinlik düzenlendi. Şehit Ömer Halisdemir Meydanında düzenlenen etkinlikte diyabet hastalığına ilişkin risk faktörlerini belirlemek amacıyla Niğde halkına yönelik tarama çalışmaları yapıldı. Etkinlik süresince katılımcıların boy, kilo ve kan şekeri ölçümleri gerçekleştirildi. Elde edilen verilerle bireylerin risk faktörleri belirlendi ve uzmanlar tarafından gerekli danışmanlık hizmeti sunuldu. Diyabet Hemşirelik Derneği ile iş birliği içerisinde, Niğde Belediyesi önünde açılan stantta halka diyabetle ilgili bilgilendirme yapıldı. “NÖHÜ Olarak Toplum Sağlığına Katkı Sunmayı Sürdürüyoruz” Etkinlik kapsamında kurulan standı ziyaret eden Niğde Ömer Halisdemir Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Hasan Uslu, "Bölgesel kalkınma odaklı, öncelikli alanlarda ihtisaslaşmış, topluma hizmette öncü ve yenilikçi bir üniversite vizyonuyla toplum sağlığına katkı sunmayı sürdürüyoruz. Üniversitemiz öncülüğünde düzenlenen bu anlamlı etkinliğin diyabetle mücadelede erken teşhisin önemine ve söz konusu hastalığa yönelik farkındalık oluşturmak adına önemli bir adım. Emeği geçenlere teşekkür ederim" dedi.