Son Dakika
|
Genel Sağlık Sigortası borçları yeniden düzenleniyor
Sıla bebeğin teyzesi son yolculuğuna uğurlandı
Bakan Fidan, NATO Genel Sekreteri Rutte ile görüştü
Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan, Kılıçdaroğlu’na 500 bin liralık manevi tazminat davası
Avcılar'da yaşanan cinayetin detayları ortaya çıktı!
Şırnak’ta 9 gündür kayıp gençten haber alınamıyor
İstanbul’da aile katliamında yeni cesetler bulundu
Heyelan nedeniyle Artvin-Yusufeli karayolu ulaşıma kapandı
Karşı şeride geçen otomobil servisle çarpıştı: 1 ölü
İstanbul’da çok sayıda metro ulaşıma kapatılacak
Abone
Gündem
Politika
Ekonomi
Dünya
Asayiş
Spor
Video
Yerel
Belgesel
Daha
Fotogaleri
Aktüel
Sağlık
Çevre
Magazin
Kültür Sanat
Eğitim
Teknoloji
Hava Durumu
Tüm Haberler
Tüm Manşetler
RSS
Abone
Gündem
Politika
Ekonomi
Dünya
Asayiş
Spor
Video
Yerel
Belgesel
Daha
Fotogaleri
Aktüel
Sağlık
Çevre
Magazin
Kültür Sanat
Eğitim
Teknoloji
Hava Durumu
Tüm Haberler
Tüm Manşetler
RSS
Whatsapp
İHA Kurumsal
EN
Sudan’s Artists Struggle Amid War and Displacement
Taksim’de izinsiz gösteri yapmak isteyen eylemciler, polise biber gazı ve boya sıktı
12 Dev Adam, 2025 EuroBasket biletini aldı
Arnavutköy’de balıkçı teknesi karaya oturdu
Biden ve Macron’un 36 saat içinde İsrail-Hizbullah arasındaki ateşkesi ilan edeceği iddia edildi
Bakan Güler, NATO Genel Sekreteri Rutte’yi kabul etti
Kaan Ayhan’ın sağlık durumuyla ilgili açıklama
Cumhurbaşkanı Erdoğan, NATO Genel Sekreteri Rutte’yi kabul etti
Şanlıurfa’da 15 milyon TL değerinde altın çalındı
Litvanya'da kargo uçağı binaya düştü: 1 ölü
SAĞLIK
Amasya’da yaylada mahsur kalan vatandaşı acil sağlık ekibi kurtardı
25 Kasım 2024 Pazartesi - 19:40:48
Amasya’da yoğun kar yağışı sonrasında mahsur kaldığı Boraboy Köyü yaylasında soğuktan etkilenerek donma tehlikesi yaşayan bir vatandaşı acil sağlık ekibi kurtardı. 112 Acil Çağrı Merkezi’ne yapılan yardım çağrısının ardından Taşova İlçe Sağlık Müdürlüğü acil sağlık ekipleri, zorlu kış şartlarına rağmen hayat kurtarmak için seferber oldu. Karla kaplı yolları aşan ambulans yaylaya varmayı başardı. Soğuktan etkilenen Ramazan Koçak, yapılan ilk müdahalenin ardından Taşova Devlet Hastanesine götürüldü.
25 Kasım 2024 Pazartesi - 18:33
Fatma Sude’nin emaneti hayat oldu: 9 Yıllık bekleyiş sona erdi
Burdur’un Gölhisar ilçesinde trafik kazasında ağır yaralanan ve 8 gün sonra beyin ölümü gerçekleşen 19 yaşındaki Fatma Sude Uran’ın bağışlanan sağ böbreği, 9 yıldır diyalize giren Nezahat Mercan’a nakledildi. Medical Park Antalya Hastanesi Organ Nakli Bölümü Başkanı Prof. Dr. Havva Asuman Yavuz ve ekibi tarafından yapılan nakille sağlığına kavuşan Mercan, Sude’nin ailesine teşekkür ederek, “Kızlarının emaneti bende. Onların emanetine ben gidene kadar da güzelce bakacağım” dedi. Burdur’un Gölhisar ilçesinde 12 Kasım’da saat 03.00 sıralarında Burdur’un Gölhisar ilçesi Yamadı köyü Gölhisar-Çavdır karayolunda Mustafa K. (21) idaresindeki 07 DB 099 plakalı hafif ticari araç kontrolden çıkarak takla atmış, kazada sürücü Mustafa K. ile yolculardan İrem M. (18) yaralanırken Hasret Akbaş (21) olay yerinde hayatını kaybetmiş, Fatma Sude Uran (19) ise ağır yaralı olarak Burdur Devlet Hastanesi’ne kaldırılmıştı. Yoğun bakımda tedavisi süren Fatma Sude Uran’ın beyin ölümü gerçekleşmiş. Kalbi, karaciğeri ve böbrekleri bağışlandı Burdur Devlet Hastanesi Organ Nakil Birimi tarafından aile ile yapılan görüşme sonrasında Fatma Sude Uran’ın organları bağışlandı. Yapılan tetkikler sonrasında genç kızın kalbi, karaciğeri ve 2 böbreğinin alınması kararlaştırıldı. Antalya Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi Doku ve Organ Nakil Merkezi ve Antalya Eğitim ve Araştırma Hastanesi Doku ve Organ Merkezi’nden özel ekipler nakil için Burdur’a geldi. Burdur Devlet Hastanesi’nde sabah saatlerinde başlayan ve başarılı bir şekilde gerçekleşen ameliyat sonrasında alınan kalp, Antalya Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’nde nakil bekleyen hastaya, karaciğer Antalya Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde organ bekleyen bir hastaya, sağ böbrek Antalya Medical Park Hastanesi’nde organ bekleyen bir hastaya, sol böbrek ise Konya Necmettin Erbakan Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi Hastanesi’nde organ bekleyen bir hastaya nakledilmek üzere gönderildi. Bağışın ardından Sude’nin sağ böbreğinin 9 yıldır nakil bekleyen Nezahat Mercan’a (57) uyumlu olduğu belirlendi. 9 yıldır böbrek yetmezliğiyle mücadele eden Mercan, organ nakli bölümünde görev yapan Prof. Dr. İbrahim Aliosmanoğlu tarafından gerçekleştirilen operasyonla ikinci bahara başladığını ifade etti. Gece saatlerinde gelen telefonla nakil haberini aldı Ankara’da yaşayan Nezahat Mercan, ilk olarak 9 yıl önce Ankara’da 3 yıl önce ise Medical Park Antalya Hastanesi’ne nakil için başvurduklarını kaydetti. Umudunu kaybetmişken, nakil haberini vermek için gece saatlerinde gelen telefonla yeniden hayata tutunduğunu açıklayan Mercan, bilinçsiz ağrı kesici ve antibiyotik kullanımı nedeniyle böbrek yetmezliği hastası olduğunu açıkladı. Bilinçsiz ilaç kullanımı, böbrek yetmezliğine neden oldu Nezahat Mercan, “Ağrı kesiciler ve antibiyotik kullanımından böbrek yetmezliği oluşmuş. Migren nedeniyle bilinçsizce çok ağrı kesici kullanıyordum. Onlar böbreği mahvetmiş, 8 sene kadar tedavi süreciyle geçti. Ondan sonra böbreğin yüzde 10 çalıştığını öğrendiğimizde kadavraya yazıldım, diyalize başladım. 9 yılımı bitirmiştim, diyaliz hastasıyım. 9 yıldır diyalize giriyordum. Ankara’da yaşıyorum normalde, orada yazılmıştım. Üç yıl önce kaydımı buraya aldırdım. Üçüncü senemde böbrek çıktı. İlk başta tabii ki inanmıyorsunuz. Hani olur mu, olmaz mı? Bütün gün üzülüp ağlarken, şans bana güldü” şeklinde konuştu. “Tek başıma bir yere gidememeye başlamıştım” 9 yıldır haftada üç kez diyaliz aldığını ve çok zorlandığını dile getiren Nezahat Mercan, diyaliz sürecinde yaşadıklarını şu şekilde aktardı: “Kemiklerim aşırı yıprandı, ister istemez psikolojiniz de bozuluyor. Yorucu ve can sıkıcı. İstediğin şeyleri yapamıyorsun. Kısıtlı kalıyorsun. Zor bir dönemdi. İnşallah bundan sonra ikinci baharım başlıyor. Haftada üç kez diyalize giriyordum. Kemiklerim yıpranmıştı, kalçam protez. Son dönemlerde daha fazla yoruluyordum. Artık, tek başıma bir yere gidememeye başlamıştım, eşimin yardımıyla gidiyordum.” “Antalya’ya sabah saatlerinde son iki bilet kalmış” Umudu tükenmişken gece saatlerinde çalan telefonla nakil haberini alan Nezahat Mercan, Ankara’dan Antalya’ya kalan son 2 uçak biletiyle oğluyla birlikte Antalya’ya uçtuklarını ifade etti. Mercan, “Umudum hiç kalmamıştı. Şans eseri gece telefonum titreşimdeydi, kramp girerek uyandım. Telefonu duydum, irtibata geçtik. İnanamayarak geldim ve çocuklar bana hayret etti. Arabayla gelsek belki yetişememe ihtimalimiz vardı. Ve şans, Antalya’ya sabah saatlerinde son iki bilet kalmış, oğlumla beraber geldik. En geç bizi bekliyorlarmış, en erken de biz geldik. Bana uyumlu oldu. Ailesine çok teşekkür ediyorum, bu kadar bilinçli olmalarına çok sevindim. Kızların emaneti bende. Onların emanetine ben gidene kadar da güzelce bakacağım. Darısı önce gençlerin başına, sonra isteyen herkese” dedi. “Artık diyalize girmesine ihtiyaç kalmayacak” Organ Nakli Merkezi Nefroloji Uzmanı Prof. Dr. Havva Asuman Yavuz ise, “Nezahat hanımın büyük bir şans, kadavradan nakil eskisi gibi kolay çıkmıyor. Özellikle Covid sonrası ciddi bir azalma var, keşke daha çok kadavradan böbrek nakli şansı olabilse de bekleyen hasta sayımız yararlansa. Diyalizde olup da böbrek nakli sırasına yazılan yaklaşık 26-30 bin civarında diyaliz hastası, kadavradan böbrek çıksın diye bekliyor. Nezahat hanım 9 yıldır diyalize giriyor, 3 yıl önce de biz de yazıldı. Şükür şimdi çıktı, gayet de güzel gidiyor. Diyalizde hiç idrar çıkarmıyorken, şu an günlük 4-5 litre idrar çıkarıyor. Yavaş yavaş böbrek testleri normale dönüyor. Kendisi yakın takibimizde, artık diyalize girmesine ihtiyaç kalmayacak” diye konuştu. 26 bin hasta böbrek bekliyor Prof. Dr. Havva Asuman Yavuz, ayrıca kadavradan yapılan bağışların artması gerektiğini söyleyerek, “İlginç bir derecede kadavradan bağış oranları çok düştü, nakil bekleyen çok sayıda hasta var. Onlara şans, yeni bir hayat vermek lazım. 60 bin kişi diyalize giriyor, kabaca 26 bin hasta böbrek çıkması için sırada bekliyor” dedi. “Sağlık açısından son görevini yapmış oldu” Nezahat Mercan’ın eşi Hüseyin Mercan, eşi hastalanmadan çok önce organlarını bağışladığını belirterek, eşine yapılan nakilden duyduğu mutluluğu aktardı. Mercan, “İnanılmaz derecede mutlu oldum, ölen kardeşimizin acısını duyunca çok üzüldük. 4 kişiye can verdi, kardeşimiz sağlıkçıymış. Sağlık açısından son görevini yapmış oldu. Kendisine minnettarız” şeklinde konuştu.
25 Kasım 2024 Pazartesi - 17:41
ERÜ’nün Yeni Acil Ek Binası açıldı
Erciyes Üniversitesi (ERÜ) Tıp Fakültesi Hastanelerine yapımı tamamlanan ve hasta kabulüne başlanan yeni Acil Ek Binası’nın açılışı gerçekleştirildi. Düzenlenen açılış törenine; AK Parti Kayseri Milletvekili Şaban Çopuroğlu, Büyükşehir Belediye Başkanı Dr. Memduh Büyükkılıç, İdare Mahkemesi Başkanı Ferid Cengiz, Rektör Prof. Dr. Fatih Altun, Rektör Yardımcıları Prof. Dr. Oktay Özkan, M. Hakan Poyrazoğlu, Genel Sekreter Prof. Dr. İbrahim Narin, Genel Sekreter Yardımcıları Prof. Dr. Afşın Alper Cerit ve Dr. Oktay Musa Kayırga, Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. İsmail Dursun, İl Milli Eğitim Müdürü Coşkun Esen, Tıp Fakültesi Hastaneler Başhekimi Prof. Dr. İbrahim Halil Kafadar ile akademik ve idari personel katıldı. Açılış töreninde konuşan AK Parti Milletvekili Şaban Çopuroğlu, Erciyes Üniversitesi’nin Kayseri’nin bir markası olduğunu söyledi. Milletvekili Çopuroğlu, “Kayseri’nin nesi meşhur deseler, mantı, sucuk, pastırma derler. Ben biraz tersine çevirerek, Kayseri’nin Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi’nin meşhur olduğunu ve Kayseri’nin markası olduğunu söylemek istiyorum” dedi. Erciyes Üniversitesi’nin halkla özdeşleşmiş bir üniversite olduğunun altını çizen Milletvekili Çopuroğlu, “Daha bu fragman. İleriki dönemlerde yeni hastane binalarımız, yeni yapılaşmalarımız hızla devam edecek” diye konuştu. Büyükşehir Belediye Başkanı Dr. Memduh Büyükkılıç da konuşmasında Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi’nin herkesin gururu olduğunu belirterek, “Kayseri sağlık alanında ön plana çıkmış ama bunun bir numarası Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi. Hakikaten hepimizin gururu. Araştırma üniversitemizin bünyesinde elbette böyle bir fakültenin mensubu olmak buraya hizmet almak ya da bu şehirden söz ederken, Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden söz ediliyor olması bizleri sevindiriyor” şeklinde konuştu. Rektör Prof. Dr. Fatih Altun ise konuşmasında açılışı gerçekleştirilen yeni acil ek binası hakkında bilgi verdi. Acil ek binasın, toplam kapalı alanının 4 bin 800 metrekareden oluştuğuna dikkat çeken Rektör Prof. Dr. Altun, şunları kaydetti: “Şehrimizin her geçen gün artan nüfusu ve ihtiyaçlarını dikkate aldığımız zaman ek binamızda kapasiteyi yüzde 100’den fazla arttırdığımız bir acil binasına kavuşmuş olmaktayız. Biz bu yeni ek hizmet binasını kırmızı ve sarı alan hasta müdahalesi için planlamış durumdayız. Mevcut acilimiz ise tamamıyla 44 yatak kapasitesiyle yeşil alan olarak planlamış durumda.” Ek binanın yapılmasında desteklerinden dolayı Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a, Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanı İbrahim Şenel’e, Kayseri Protokolüne ve emeği geçenlere teşekkür eden Rektör Prof. Dr. Altun, ek binanın iki haftadır hastaların hizmetine açıldığının da altını çizdi. Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. İsmail Dursun da Tıp fakültesi ve hastanelerde, eğitim ve hasta bakımının paralel yürütüldüğü alanlar olduğunu söyledi. Dekan Prof. Dr. Dursun, “Şehrimize güzel bir acil servis kazandırıldı. Ben bu sürece katkı sağlayan herkese ayrı ayrı teşekkür ediyorum” dedi. Tıp Fakültesi Hastaneler Başhekimi Prof. Dr. İbrahim Halil Kafadar da yeni acil ek binası ile bütün hastalara daha ferah bir ortamda hizmet sunabilmeyi amaçladıklarını söyledi. Konuşmaların ardından yeni acil ek binanın açılış kurdelesi kesildi.
25 Kasım 2024 Pazartesi - 17:06
Doktor başkandan ERÜ Tıp Fakültesi Yeni Acil Ek Binası’na 5 milyon TL’lik yatırım
Kayseri Büyükşehir Belediye Başkanı Dr. Memduh Büyükkılıç, Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastaneleri Yeni Acil Ek Binası Açılış Töreni’ne katıldı. Büyükşehir Belediyesi ve Erciyes Üniversitesi iş birliğiyle hastalara daha hızlı ve etkin sağlık hizmeti sunacak olan Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastaneleri Yeni Acil Ek Binası, düzenlenen törenle açıldı. Açılış törenine Başkan Büyükkılıç’ın yanı sıra AK Parti Kayseri Milletvekili Şaban Çopuroğlu, Erciyes Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Fatih Altun, rektör yardımcıları, dekan, başhekim ile akademisyenler ve sağlık personeli katıldı. Büyükşehir Belediye Başkanı Dr. Memduh Büyükkılıç, açılışta yaptığı konuşmada, Kayseri’nin sağlık alanında ön plana çıktığını, Erciyes Üniversitesi’nin şehrin gururu olduğunu ifade etti. Sağlık alanında yapılan yatırımlara dikkat çeken Başkan Büyükkılıç, “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın felsefesiyle Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın sağlık alanındaki talimatlarıyla hayata geçirilen çalışmalar hepimiz için keyif vericidir, insana verilen değerin en güzel örneğidir” dedi. Büyükkılıç, kamu dayanışmasının en güzel örneklerini sergilediklerini vurgulayarak, şunları söyledi; “Gerçekten güzel bir mekân oluşmuş, hekimlerimize, sağlık çalışanlarımıza ve şehrimize yakışır. Hayırlı, uğurlu olsun. Gerek Büyükşehir’imiz, gerekse ilçe belediyelerimiz olarak üzerimize ne düşüyorsa kamu dayanışmasının en güzel örneklerini sergiliyoruz. Geçenlerde polikliniklerimizi açtık, daha önce dekanlık önündeki çalışmalara katkı verdik derken buraya da rektörlüğümüzün ve başhekimimizin talepleri doğrultusunda düzenlemeler yapıldı ve hizmet ortamı oluşturuldu.” Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastaneleri Yeni Acil Ek Binasının hayırlı olmasını dileyen AK Parti Kayseri Milletvekili Şaban Çopuroğlu da Erciyes Üniversitesi’nin Kayseri’nin markası olduğunu kaydetti. Çopuroğlu, Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi akademisyenlerine de donanımlı öğrenciler yetiştirdiklerinden dolayı teşekkür etti. Şehrin her geçen gün artan nüfusu ve ihtiyaçlarını dikkate aldıklarında acil yatak sayısının arttırıldığını ifade ederek, gerçekleşen süreç hakkında bilgiler veren ERÜ Rektörü Prof. Dr. Fatih Altun ise 44 yatak kapasitesi bulunan acil biriminde ek olarak 60 yatak sayısının da eklendiğini vurgulayarak, başta Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere tüm emeği geçenlere teşekkür etti. Büyükşehir’den 5 milyon TL’lik yatırım Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’nde yeni acil binasının çevre düzenlemesi ve yol bağlantıları Büyükşehir Belediyesi tarafından yapıldı. Çalışma kapsamında ambulans giriş çıkış rampalarında ve yaya yolu çevrelerinde istinat duvarları, gerekli kısımlarda duvar üzerine demir korkuluk imalatları, yaya yolları ve engelli rampaları yapıldı. Yaya yollarında mevcut dokuya uygun olarak bazalt doğal taş kullanıldı. Çalışma kapsamında acil binası çevresindeki otopark alanlarında deforme olan kilit parke imalatları yenilendi, otopark alanları ve toplanma alanı teşkil edildi. Hastane önündeki ana yoldan binaya ambulans erişimini kolaylaştırmak için mevcut yolda katılım şeridi oluşturulurken, yolun altyapısı ve asfaltı, Büyükşehir Belediyesi tarafından yapıldı. Bu çalışmaların toplam maliyeti 5 milyon TL oldu.
Çok Okunan Kategori Haberleri
1
05 Mayıs 2018 Cumartesi- 10:16
Annesini ve teyzesini kanserden kaybetti, kendisi gen testi sayesinde kurtuldu
2
04 Mart 2022 Cuma- 17:27
'Obezitede Batı Karadeniz birinci sırada'
3
21 Eylül 2024 Cumartesi- 09:43
Bu çamurda şifa var: Binlerce hastaya çare oldu
4
25 Kasım 2024 Pazartesi- 10:22
Uzmanından ‘Boyun Kütletme’ uyarısı
5
25 Kasım 2024 Pazartesi- 13:23
Gebe okulunda babalara tam not
19 Kasım 2024 Salı - 15:49
KOAH hastalarının grip ve zatürre aşısı yaptırmaları önemli
Ciddi bir solunum yolu hastalığı olan KOAH’ın tedavisinde en önemli adımın sigaranın bırakılması olduğunun altını çizen Göğüs Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Murat Sezer, "Sigarayı bırakmayan bir hastada diğer tedavi yöntemleri de beklenen etkiyi göstermeyecektir" dedi. Eskişehir Acıbadem Hastanesi Göğüs Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Murat Sezer, zararlı toz ve gazların akciğere alınmasıyla bronşlarda ve akciğerde oluşan hasara bağlı solunum güçlüğü ile seyreden KOAH adıyla bilinen ’Kronik Obstrüktif Akciğer Hastalığı’ hakkında önemli bilgiler verdi. KOAH’a yol açan zararlı toz ve gazların başında sigaranın geldiğini vurgulayan Doç. Dr. Sezer, "Sigara içilmesiyle tüm vücuda özellikle de akciğerlere alınan binlerce zararlı kimyasal hem bronş daralması hem de akciğer dokusunun harabiyetine sebep olarak bu hastalığı meydana getirmektedir. Tüm vücudun işlev görebilmesi için gerekli yakıt olan oksijeni sağlayan akciğerleri harap eden bu hastalık sadece akciğerleri ilgilendiren bir durum olmayıp, tüm sistemler bu durumdan etkilenmektedir” şeklinde konuştu. "KOAH akciğerlerde gelişmeye başladıktan sonra kalıcı ve ilerleyici hasar bırakan bir hastalıktır" Sigara ve diğer zararlı toz ile gazlardan uzak durmakla KOAH’ın büyük ölçüde önlenebileceğine dikkat çeken Doç. Dr. Sezer, "KOAH akciğerlerde gelişmeye başladıktan sonra kalıcı ve ilerleyici hasar bırakan bir hastalıktır. Bununla birlikte akciğer fonksiyonları yarı yarıya azalana kadar belirgin şikayet yapmayabilir ya da bazı şikayetler hastalıkla ilişkilendirilmeyebilir. KOAH hastalarının en önemli şikayetler; öksürük, balgam çıkarma ve nefes darlığı. Bu şikayetler sigara için herkeste görülebilen normal şikayetler olarak algılandığı için her zaman doktora başvurulmuyor" ifadelerini kullandı. "Solunumda azalma, ıslık benzeri sesler duyulabilir" Doç. Dr. Sezer, bu şikayetlerle doktora başvuran bir hastanın muayenesinde bronşlardaki daralma ve akciğer dokusunu oluşturan hava keseciklerindeki harabiyetin derecesine göre solunum seslerinde azalma, soluk verme süresinde uzama, bronş daralmasına bağlı ıslık benzeri seslerin duyulması gibi bulgular belirlenebildiğini dile getirdi. Hastaların parmak ucundan ölçülen oksijen satürasyon düzeylerinde düşme tespit edilebileceğini belirten Doç. Dr. Sezer, sözlerine şöyle devam etti: "Akciğerlerdeki hasar sonucu oksijensiz kalan başta kalp olmak üzere diğer organlara ait muayene bulguları tespit edilebilir. Bu hastalarda akciğerlerin hem yapısı hem de fonksiyonlarının gözden geçirilmesi için bazı tetkikler yapılır. Akciğerdeki hasarı değerlendirmek için en temel yardımcı görüntüleme yöntemi bilgisayarlı tomografidir. Burada bronşlardaki daralma ve genişlemeler, bronş duvar yapısındaki bozulmalar, hava keseciklerinin hasarlanmasına bağlı amfizem adı verilen bozukluklar gözlenebilmektedir. Solunum Fonksiyon Testi ile akciğer fonksiyonları değerlendirilir." "Sigarayı bırakmak KOAH’ın ilerlemesini durdurur" KOAH tedavisinde en önemli adımın sigaranın bırakılması olduğunun altını çizen Doç. Dr. Sezer, "Sigarayı bırakmak KOAH’ın ilerlemesini durduran en önemli tedavi yöntemidir. Sigarayı bırakmayan bir hastada verilecek diğer tedavi yöntemleri istenen beklenen etkiyi göstermeyecektir. Sigarayı bırakmak zor olsa da imkansız değildir. Hastanın kararlı olması ve hayat tarzını önemli ölçüde değiştirmesi gerekir. Bağımlılık düzeyi yüksek olan kişilerin sigara bırakma polikliniklerine başvurarak tedavi ve önerilere kararlılıkla devam etmesini tavsiye ediyorum. Şikayetleri oluşturan en önemli faktörlerden biri bronş daralması olduğu için tedavinin diğer bir basamağını bronş genişletici ilaçlar oluşturur. Bu ilaçların doğrudan akciğere ulaşması ve daha düşük dozlarla daha etkili işlev görebilmeleri için direkt solunum yoluyla alınması gerekir. Hastalığın düzeyine göre bir ya da birkaç bronş açıcı ilaç bir arada kullanılabilir" ifadelerini kullandı. "Sigara dumanı hastalığın ’alevlenmesine’ yol açabilir" Hastalık sürecinde alevlenme yani ’şikayetlerde artış ile birlikte normalde kullanılan tedavinin yetersiz hale gelmesi’ durumunun yaşanabileceği uyarısında bulunan Doç. Dr. Sezer, bu alevlenmeye ilaçları düzenli kullanmamak ya da gerektiğinden çok fazla kullanmak, sigara dumanı ya da diğer zararlı gaz ve partiküllere maruz kalmak, grip ya da solunum yolu enfeksiyonları geçirmek gibi etkenlere yol açabileceğini dile getirdi. Atak derecesine göre bir yol izlendiğini belirten Doç. Dr. Sezer, “İlaçların dozunun arttırılması, ilaç eklenmesi ile kontrol altına alınabileceği gibi hastanede hatta yoğun bakım ünitesinde tedavi gerektiren durumlar da olabilir. Bu sebeple KOAH hastaları mevcut şikayetlerinde artış hissettikleri zaman gecikmeden doktorlarına başvurmalıdır. Hastalığı ve akciğerlerdeki hasarı ilerlemiş olan hastalar vücudun ihtiyacı olan oksijeni temin edemeyeceklerinden evde uzun süreli oksijen tedavisi kullanılabilir. Bu hastaların KOAH alevlenmesine neden olabilecek enfeksiyonlardan korunmak için grip ve zatürre aşılarını zamanında yaptırmalarını öneriyorum" sözlerine yer verdi.
19 Kasım 2024 Salı - 15:29
Prematüre doğan bebeklerin anneleri: "Umudumuzu ve inancımızı kaybetmedik"
Samsun’da prematüre olarak doğan bebeklerin anneleri Dünya Prematüre Günü’ne özel düzenlenen etkinlikte yaşadıkları zorlu süreçleri anlattı. Bebeklerini sağlıklı olarak kucaklarını aldıklarını ifade eden anneler, yoğun bakım sürecinde umutlarını ve inançlarını kaybetmediklerini söylediler. Sağlık Bakanlığı Samsun Eğitim ve Araştırma Hastanesi Kadın Doğum ve Çocuk Hastalıkları Hastanesi’nde Dünya Prematüre Günü’ne özel etkinlik düzenlendi. Prematüre doğan bebekleri ve ailelerin katıldığı etkinlikte pasta kesildi. Annelerin yaşadıkları Bebeği 645 gram doğan anne Eda Albayrak, "Bebeğimiz, bazı sağlık sebeplerinden dolayı erken doğmak zorunda kaldı. 3 buçuk ay yenidoğan yoğun bakımda kaldı. Bizim için çok zor bir süreçti. Buradaki çalışanlar bize her zaman desteğini hissettirdiler” dedi. Bebeği 1 kilo 300 gram doğan Özlem Ersavaş, “Bu süreçte Ferhan hocamız, Hanife hemşiremiz çok destek oldu. Biz Zeynep’e çok uzun bir süre sonra kavuştuk. Zeynep bir tüp bebek. Bize çok güzel bir sürpriz yaptı. Erkenden geldi. Son olaylardan sonra iyi ki Zeynep burada doğmuş. İyi ki bu şefkatli kollar ile bebeğimiz buluştu ve bize sağlıklı teslim edildi” diye konuştu. Bebeği 910 gram doğan Gülnaz Şimşek, “Kızım Gökçe ile 40 günlük bir kuvöz serüvenimiz oldu. Bebeğimiz 910 grama kadar düştü. 40 günlük serüven sonucunda artık bizimle birlikte. Çok fazla umut gerektiren, sabır gerektiren bir durum. Ailelerimiz, hemşirelerimiz o kadar çok ilgilendiler ki kendilerine çok teşekkür ediyoruz" şeklinde konuştu. Bebeği 910 gram olarak dünyaya gelen Sibel Canbay, “2 aylık yenidoğan yoğun bakım sürecimiz oldu. Üzüntülü, stresli bir dönem yaşadık. Doktorumuz Ferhan Hanım’a çok teşekkür ediyorum. Sevinçliyiz. Çocuğumuza kavuştuk" ifadelerini kullandı. "Ailelerimizle bu süreçte gerçekten aile gibi olmaktayız" Samsun Eğitim ve Araştırma Hastanesi Başhekimi Doç. Dr. Ümit Çallı, "Dünyada ve ülkemizde bazı doğumlar beklenenden daha erken gerçekleşmektedir. Normal doğum tarihimiz 40 haftadır. Doğum ne kadar erken gerçekleşirse, önümüzde o kadar riskli bir süreç olmaktadır. Bu süreç boyunca 45 tane yenidoğan yatağımızla ailelerimizin yanında yer alıyoruz. Çok uzun süreler yeni doğan ünitemizde bu bebekler yatabilmektedir. Biz de ailelerimizle bu süreçte gerçekten aile gibi olmaktayız. Ailelerimizin gözünün arkada kalmayacağı şekilde bu riskli süreci yönetmeye çalışıyoruz. Tedavilerinden bakımlarına kadar bebeklerimizin yanında yer alıyoruz” açıklamasında bulundu. Neonatoloji Uzmanı Dr. Ferhan İren ise yenidoğan sağlığı için canla başla çalışamaya devam edeceklerini belirtti. Etkinlik toplu fotoğraf çekimi ve ikramla son buldu.
19 Kasım 2024 Salı - 15:28
Düşük uyku kalitesi olanlar dikkat
Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Fizyoloji Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Levent Öztürk, Son dönemde yapılan bir çalışmada beyin yaşlanması ile uyku arasındaki ilişkinin araştırıldığını ve bu süre içerisinde uyku kalitesi bozuk olanlarda beynin daha hızlı yaşlandığının ortaya çıktığını söyledi. ABD merkezli yapılan araştırmada çarpıcı sonuçlara ulaşıldı. Uyku kalitesi kötü olanların beyinlerinin daha hızlı yaşlandığı ortaya çıktı. Düşük uyku kalitesiyle beynin hızlı yaşlanması arasında önemli bir bağlantının mevcut olduğu tespit edildi. Gece uykusunun iyi alınmamasının, yaşamın ilerleyen dönemlerinde beyin yaşını etkileyebileceği belirlendi. Yapılan araştırmada 589 kişi, 15 yıl boyunca takip edildi. Uyku kaliteleri ile beyin yaşları arasındaki ilişki tek tek incelendi. Uyku düzeninin bozulması ve beyinin erken yaşlanması alzheimer, demans ve parkinson gibi birçok hastalığa davetiye çıkartabiliyor. Düzenli, yeterli ve kaliteli uyuyarak beynin erken yaşlanmasının önüne geçebilirsiniz. Nörogörüntüleme yöntemleriyle yapılan hesaplamalarla beyin yaşlanmasının artık değerlendirilebildiğini söyleyen Prof. Dr. Levent Öztürk, Burada MR görüntüleme üzerinden yapılan işlemlerle ak madde, gri madde oranları bunların ne kadar hacim kaybettiği veya daha iyi olduğunun hesaplanabildiği ve bunu beyin yaşı delta faktörü adı verildiğini ifade etti. Son dönemde yapılan bir çalışmada beyin yaşlanması ile uyku arasındaki ilişkinin araştırıldığını aktaran Prof. Dr. Öztürk, "Bu çalışmayı önemli yapan konuların başında 589 kişi gibi büyük bir gönüllü grubunda yapılmış olması ve bu gönüllülerin 15 yıl boyunca takip edilmiş olmalarıdır. Bu süre içerisinde uyku kalitesi daha bozuk olanlarda beynin daha hızlı yaşlandığı ortaya çıktı. Bu miktar uykunun özelliğine göre aşağı yukarı 2 buçuk 3 yıl arasında değişmekte. Örneğin uykuya dalmakta zorluk çeken bireylerde bu rakam 3,8 yıl olurken, gece uykuyu sürdürmekte zorlanan bireylerde 1,8 yıl civarında kaldı. Dolayısıyla bu uyku durumunda problemler yaşayan bireylerin beyinlerinin aşağı yukarı ortalama 2 buçuk, 3 yıl kadar daha hızlı yaşlandığı ortaya çıktı. 15 yıl içerisinde elde edilen sonuç bu" ifadelerine yer verdi. Beynin erken hızlı yaşlanmasının özellikle zihinsel süreçlerde alzheimer, demans gibi birtakım hastalık riskini arttırabileceğini söyleyen Prof. Dr. Öztürk, beyin işlevlerinde örneğin dikkati toplama, öğrenme, bellek oluşturma, konsantrasyon gibi konularda ya da problem çözme becerilerinde bir gerileme ortaya çıkabileceğine değindi. Bireylerin uyku sağlığı ile ilgili farkındalıklarını yükseltmek gerektiğini dile getiren Prof. Dr. Özürk, uyku sorunlarının ciddi alınarak sorunun nereden kaynaklandığının belirlenmesinde fayda olduğunu belirtti. Uyku sorununun nedenlerine ve çözüm yollarına ilişkin de açıklamalarda bulunan Prof. Dr. Öztürk, "Eğer hayat düzensizliğiyle ilgiliyse o zaman uyku hijyeni dediğimiz kuralları bir gözden geçirerek bunlara uygun hale getirirsek uyku sağlığımız toparlanacaktır. Örneğin yatma kalkma saatlerini sabitlemek ya da uyku öncesindeki bir iki saat içerisinde mavi ekrandan ve egzersizden uzak durmak gibi. Uykuya hazırlanma döneminde bir takım ritüeller edinmek gerek. Yatmadan önce ılık bir süt ya da bitki çayı içmek olabilir. Bu şekilde uykuya hazırlanabiliriz. Gündüz herhangi bir yerde uyumamak. Sabah kalktığımız zaman da gözümüzden içeri parlak ışığın girmesine müsaade etmek. Bu da beynimizdeki saate zaman ayarı yapan önemli bir müdahale oluyor" dedi. Alkolün her ne kadar uykuya dalmayı kolaylaştırır gibi görünse de derin uykuya dalmayı ve uykuyu sürdürmeyi zorlaştırdığını vurgulayan Prof. Dr. Öztürk, uyku ile ilgili sorun yaşayan bireylerin alkolden uzak durması gerektiğini aktardı. Uyku süresinin genç erişkin bireylerde 7 saatin altına düşmemesi ve tek parça halinde uyuma şeklinde olması gerektiğinin altını çizen Prof. Dr. Öztürk, gece saatlerinde ve tam karanlıkta uyumanın, uyku sağlığı açısından büyük önem taşıdığını ifade etti.
19 Kasım 2024 Salı - 15:07
İdeal Sağlık Grubu’ndan sporcu beslenmesi eğitimi
Kayseri İdeal Sağlık Grubu bünyesinde verilen sporcu beslenmesi eğitimi yoğun katılım ile gerçekleştirildi. Kayseri İdeal Sağlık Grubu bünyesinde Kayseri Şeker Kulübü Toplantı Salonu’nda düzenlenen eğitimde; alanında uzman kişilerce sporculara beslenme eğitimi verildi. Eğitimde ’Sporcu yaralanmalarında hücresel tedavi seçenekleri’, ’Sporcu beslenmesi temelleri ve ideolojisi’, ’Branşa özgü beslenme stratejileri’, ’Antrenman planlamalarında beslenmenin rolü’ konularında bilgilendirilmede bulunuldu. Eğitimler hakkında bilgiler veren Başhekim Doc. Dr. Emre Yurdakul; "Ülkemizin sportif bilinç düzeyi ve seviyesine katkı sunmak için düzenlediğimiz toplantılara aralıksız devam ediyoruz. Özellikle gelecek olimpiyat başarımıza katkı sunacak branşlarda hedef sporcularımıza yönelik birebir eğitim programları ile süreci takip ediyoruz" dedi.
19 Kasım 2024 Salı - 14:55
Atatürk Devlet Hastanesi’nde diyabet etkinliği düzenlendi
Zonguldak Atatürk Devlet Hastanesinde Dünya Diyabet Günü Etkinlikleri kapsamında diyabet etkinliği düzenlendi ve ardından stant kurularak diyabet taraması yapıldı. Düzenlenen etkinliğe İl Sağlık Müdürü Uzm. Dr. Ertuğrul Güner, Halk Sağlığı Hizmetleri Başkanı Dr. Sevilen Köktürk, Kamu Hastaneleri Hizmetleri Başkanı Uzm. Dr. Pınar Menderes Turhan, Atatürk Devlet Hastanesi Başhekimi Uzm. Dr. Hasan Tosun, Başhekim Yardımcısı Haktan Alcan Güner ve Kalite Destek Hizmetleri Müdürü Ömer Tok katıldı. Etkinliğin ardından açıklama yapan İl Sağlık Müdürü Uzm. Dr. Ertuğrul Güner, "Diyabet, vücudun pankreas adlı salgı bezinin yeterli miktarda insülin hormonu üretmemesi ya da ürettiği insulin hormonunun etkili bir şekilde kullanılamaması durumunda (insülin direnci) gelişen ve ömür boyu süren bir hastalıktır. Türkiye’de Sağlık Bakanlığı 2015 yılı verilerine göre 7 milyonun üzerinde diyabetli olduğu, yaklaşık 3 milyon kişinin ise diyabetli olduğundan haberdar olmadığı tespit edilmiştir. Dünya Diyabet Günü (DDG), 160’tan fazla ülkede 1 milyardan fazla kişiye ulaşan dünyanın en büyük diyabet farkındalık kampanyasıdır. Diyabet Günü 1991 yılından beri her yıl, 1922’de Charles Best ile birlikte insülini keşfeden Sir Frederick Banting’in doğum günü olan 14 Kasım’da kutlanmaktadır. Dünya Diyabet Günü 2024-2026’nın teması “Diyabet ve Esenlik”tir. Diyabet bakımına uygun erişim ve destek ile diyabetli herkes iyi yaşama şansına sahiptir. IDF (Uluslararası Diyabet Federasyonu) ’nin projeksiyonlarına göre 2045 yılına gelindiğinde her 8 yetişkinden 1’i, yani yaklaşık 783 milyon kişi diyabet hastası olacak; bu da yüzde 46’lık bir artış anlamına gelmektedir. Diyabetli kişilerin yüzde 90’ından fazlasında sosyo-ekonomik, demografik, çevresel ve genetik faktörlerden kaynaklanan tip 2 diyabet vardır. Tip 2 diyabetin artışına katkıda bulunan başlıca faktörler şunlardır, Kentleşme, Yaşlanan bir nüfus, Azalan fiziksel aktivite seviyeleri, Yanlış beslenme alışkanlıkları, Aşırı kilo ve obezite yaygınlığının artması, Ancak, tip 2 diyabet için önleyici tedbirler alarak ve tüm diyabet tipleri için erken teşhis ve uygun bakım sağlayarak diyabetin etkisini azaltmak mümkündür. Bu önlemler, bu durumla yaşayan kişilerin komplikasyonlardan kaçınmasına veya bunları geciktirmesine yardımcı olabilir. 2021’de dünya çapında diyabet yaklaşık 537 milyon yetişkin (20-79 yaş) diyabetle yaşıyor. Diyabetli toplam insan sayısının 2030 yılına kadar 643 milyona, 2045 yılına kadar ise 783 milyona çıkacağı tahmin ediliyor. Diyabetli yetişkinlerin 4’te 3’ü düşük ve orta gelirli ülkelerde yaşıyor. Diyabet, kalp damar hastalıkları ve diğer bulaşıcı olmayan hastalıklar (ve genel olarak toplum sağlığının) önlenmesini iyileştirmek, değiştirilebilir davranışsal risk faktörlerinin yanı sıra hava kirliliği, diğer çevresel stres faktörleri ve inşa edilmiş çevre gibi dış faktörleri ele almak için çapraz ve tüm politikalarda sağlık yaklaşımı gerektirir; bunların hepsi bulaşıcı olmayan hastalıklarda da ortak risk faktörleridir. Türkiye Diyabet Programı, diyabetin en önemli risk faktörü olan obezitenin önlenmesi amacıyla yürütülen “Sağlıklı Beslenme ve Hareketli Hayat Programı” ile de desteklenmektedir. Programlarımız Bakanlığımız ve ilgili paydaşlar ile birlikte kararlılıkla yürütülmektedir" dedi.
19 Kasım 2024 Salı - 14:30
Anmal, Sağlık Bakanlığı 2025 yılı bütçesi görüşmelerini değerlendirdi
Sağlık-Sen Şırnak Şube Başkanı Sabğatullah Anmal, Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Plan ve Bütçe Komisyonunda bugün görüşülecek olan Sağlık Bakanlığı 2025 yılı bütçesi hakkında basın açıklamasında bulundu. Sağlık-Sen Şırnak Şube Başkanı Sabğatullah Anmal, TBMM Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşmeleri devam eden Sağlık Bakanlığı 2025 bütçesinde, sağlık çalışanlarının temel sorunlarına dikkat çekmek ve çözüm bekleyen sorunlar için beklentilerini açıkladı. Sağlık alanında son yıllarda önemli başarıların elde edildiğini ifade eden Anmal, "Türkiye, son yıllarda sağlık alanında gerçekleştirdiği reformlar ve güçlü sağlık altyapısıyla dünyada örnek gösterilen bir konuma ulaşmıştır ve önemli başarılar elde edilmiştir. Bu başarının arkasında, her koşulda büyük bir fedakarlık ve özveriyle çalışan sağlık çalışanlarının emeği yatmaktadır. Necip milletimizin sağlık hizmetlerini en iyi şekilde alabilmesi için fedakar sağlık çalışanlarımız her şart ve koşulda özverili bir biçimde görevlerini ifa etmektedirler. Pandemi döneminde olduğu gibi, Kahramanmaraş merkezli depremlerde olduğu gibi en zorlu şartlarda bile görevini aksatmadan yerine getiren sağlık çalışanlarımız, sadece Türkiye’nin değil, dünyanın da takdirini kazanmıştır. Bu güçlü sistemin sürdürülebilirliği, sağlık profesyonellerimizin sorunlarına kalıcı çözümler üretilmesi ve onların hak ettikleri değeri görmesiyle mümkün olacaktır. Fakat, sağlık çalışanları, gece gündüz demeden gösterdikleri bu çaba karşısında maalesef çalışma koşulları, mali haklar ve özlük hakları bakımından birçok sorunla karşı karşıya kalmaktadır. Türkiye’nin sağlık ve sosyal hizmet kolundaki en büyük sendikası olarak, 280 bini aşkın üyemiz, güçlü teşkilatımız ile bir milyonun üzerindeki sağlık profesyonelinin mali, özlük ve sosyal haklarını iyileştirmek için mücadele ediyoruz. Sağlık çalışanlarının motivasyonu, sadece onların refahını değil, aynı zamanda halkımıza sunulan sağlık hizmetlerinin kalitesini de artıracaktır. TBMM Plan ve Bütçe Komisyonunda Sağlık Bakanlığı 2025 bütçesi görüşmeleri devam ederken, bizler de sağlık çalışanlarının temel sorunlarına dikkat çekmek ve çözüm bekleyen taleplerimizi bir kez daha ifade etmek istiyoruz" dedi. "Sağlık çalışanlarımız hayati bir sorumluluğu omuzlarında taşımaktadır" Anmal, taleplerinin gözardı edilmemesi gerektiğini belirterek, sorunlarına çözüm üretilmesini beklediklerini söyledi. Anmal, "Haklı taleplerimize bütçede öncelik verilmesini istiyoruz. Çünkü sağlık profesyonellerimiz hem ülkemizin hem de sağlık sistemimizin umududur. Sağlık-Sen olarak hekimin, hemşirenin, ebenin hakkı için, emeği için, alın teri için her platformda mücadelemizi aralıksız olarak sürdüreceğiz" ifadelerini kullandı.
19 Kasım 2024 Salı - 13:47
Van’da zorlu kış şartlarında "Anne Oteli" güvencesi
Van’da kış aylarında yolların kapanma ihtimaline karşı, kırsal mahallelerde yaşayan hamile kadınlar ile bebekleri tedavi gören anneler için "Anne Oteli" hizmeti sunuluyor. Sağlık Bakanlığı tarafından hayata geçirilen "Anne Oteli" uygulaması; kış şartlarının ağır geçtiği bölgelerde sağlık hizmetlerine erişimi kolaylaştırmayı hedefliyor ve annelere hem güvenli bir ortam hem de çeşitli eğitimlerle destek sağlıyor. Doğuma az bir süre kalan hamile kadınlar, yolların kardan kapanması ihtimaline karşı Anne Oteli’nde misafir edilerek doğuma güvenli bir şekilde hazırlanıyor. Bunun yanı sıra, doğum sonrası yoğun bakımda tedavi gören bebeklerin anneleri de bu otelde konaklayarak bebeklerinden ayrılmadan tedavi sürecini takip edebiliyor. Hamile ve lohusa kadınlara konforlu bir konaklama ortamı sunan otelde, aynı zamanda hijyen, anne sütünün önemi ve bebek bakımı gibi konularda eğitimler veriliyor. Van’ın kırsal mahallelerinin yanı sıra çevre illerden gelen kadınların da yararlanabildiği bu hizmet, çok sayıda anneye ulaşmayı başardı. 2023 yılında 2 bin 400 anne, 2024 yılının ilk 10 ayında ise bin 400 anne Anne Oteli uygulamasından faydalandı. Ayrıca, misafir anne uygulaması kapsamında 2023 ve 2024 yıllarında toplam 72 hamile kadın otelde ağırlanarak doğuma güvenli bir şekilde hazırlanma imkânı buldu. Konuya ilişkin konuşan Halk Sağlığı Hizmetleri Başkan Yardımcısı Uzman Dr. Emine Gülçin Ay, sağlık hizmetine erişimde önemli bir kolaylık sağlayan Anne Oteli uygulamasının, anneler ve bebekleri için önemli bir rol üstlendiğini belirtti. Uygulamanın 2013 yılından bu yana ülkede faaliyet gösterdiğini ifade eden Dr. Ay, “Bu şekilde anne ve bebek sağlığını en üst seviyede korumak amaçlanmaktadır. 2023 yılından bu yana ülkemizde 81 ilde 438 sağlık tesisinde yaklaşık 70 bin anne ve gebemiz, yine 2024 yılının ilk 8 ayında 47 binden fazla anne ve gebemiz bu sağlık hizmetinden faydalanmıştır. Ülkemizde de Anne Oteli uygulaması aktif bir şekilde devam etmektedir” dedi. Elverişsiz hava ve yol şartları nedeniyle sağlık kuruluşlarına ulaşımda sıkıntı yaşayan gebelerin Misafir Anne Uygulaması kapsamında davet edildiğini dile getiren Ay, “Daveti kabul eden gebelerimiz evlerinden alınarak doğum yapacak sağlık kuruluşuna getirilmektedirler. Doğumlarını sağlıklı bir şekilde yaptıktan sonra evlerine güvenli bir şekilde bebekleriyle birlikte ulaştırılmaktadır. 2023 yılında 2 bin 400 anne, 2024 yılının ilk 10 ayında ise bin 400 anne Anne Oteli uygulamasından faydalandı. Misafir Anne uygulaması kapsamında ise 2023 yılında 36 ve 2024 yılında da 36 gebemiz yararlanmıştır” diye konuştu. “Ev ortamını aratmıyor” Hakkari’nin Yüksekova ilçesinden kalp yetmezliği olan bebeği için Van’a sevk edilen ve yaklaşık 2 aydır Anne Otelinde misafir edilen Asya Genç Acer isimli anne ise, “Ben 40 günümü bile burada bitirdim. Buradaki doktor, hemşire ve yardımcı personellerle bir aile olduk. Buradaki annelerle arkadaş olduk. Burada her türlü ihtiyacımızı giderebiliyoruz” diye konuştu.
19 Kasım 2024 Salı - 13:40
Her 8 saniyede 1 kişi KOAH nedeniyle hayatını kaybediyor
Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) verilerine göre ortalama her 8 saniyede 1 kişi KOAH’a bağlı hayatını kaybediyor. Kronik obstrüktif akciğer hastalığı (KOAH), milyonlarca insanın yaşamını etkileyen ve giderek artan bir küresel sağlık sorunu olarak karşımıza çıkıyor. Dünya genelinde yaklaşık 400 milyon KOAH hastası bulunduğunu ve her yıl 3 milyondan fazla kişinin bu hastalık nedeniyle yaşamını yitirdiğini belirten Medicana Sağlık Grubu Göğüs Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Gazi Gülbaş, özellikle 40 yaşından sonra ortaya çıkan bu hastalığın teşhisi için nefes darlığı hissedilmese dahi 10 yıldan uzun süre sigara kullananların ve özellikle kış aylarında 3 ay veya daha uzun süre öksürük ile balgam şikayeti olanların, KOAH şüphesiyle mutlaka göğüs hastalıkları uzmanına başvurması gerektiğini söyledi. DSÖ verilerine göre, tüm ölüm nedenleri arasında üçüncü sırada yer alan KOAH, kadın ve erkeklerde eşit oranlarda görülüyor. KOAH’ın ortaya çıkmasında genetik ve sigara içiciliği gibi çevresel faktörlerin önemli rol oynadığına dikkat çeken Medicana International Ankara Hastanesi Göğüs Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Gazi Gülbaş, 20 Kasım Dünya KOAH Günü’nde KOAH’ın sebepleri ve risk faktörleriyle ilgili bilgi verirken, KOAH hastalarına da önerilerde bulundu. “Her 8 saniyede 1 kişi KOAH nedeniyle hayatını kaybediyor” KOAH’ın kalıcı ve sıklıkla hava yollarında tıkanıklık veya akciğer dokusundaki harabiyetin sebep olduğu “nefes darlığı, öksürük, balgam” şikayetleriyle karakterize bir hastalık olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Gazi Gülbaş, “Dünya genelinde 400 milyona yakın KOAH hastası olduğu tahmin edilmektedir. Her yıl 3 milyondan fazla kişi KOAH nedeniyle hayatını kaybetmektedir. DSÖ verilerine göre ölüm nedenleri arasında KOAH 3. sırada yer almaktadır. Yani ortalama her 8 saniyede 1 kişi KOAH’a bağlı hayatını kaybetmektedir” dedi. KOAH’ın her iki cinsiyette de görüldüğünü kaydeden Gülbaş, 1980’li yıllardan itibaren kadınlardaki sigara içme alışkanlığıyla birlikte hastalığın da görülme sıklığının arttığını vurguladı. KOAH’ın 40 yaşından sonra ortaya çıktığını ve ilerlediğini söyleyen Gülbaş, bu durumun erken ölüm ve maluliyetlere neden olduğunu, önemli iş gücü kaybı ile yüksek tedavi giderlerine sebebiyet verdiğini söyledi. “Hastaların yüzde 90’ı KOAH olduğunun farkında değil” KOAH’ın teşhisinin kolay olmadığına dikkat çeken Gülbaş, konuşmasına şöyle devam etti: “Gelişmiş ülkelerde dahi her 4 hastadan 3’ü hastalığının farkında olmayıp, bir doktor tarafından teşhis alamamaktadır. Ülkemizde yapılmış çok önemli saha taraması, KOAH hastalarının yüzde 90’ının teşhisinin olmadığını ve tedavisiz hayatlarına devam ettiklerini göstermiştir. Bu durumun sebepleri arasında; hastalığın oluşum sürecinin çok uzun olması ve hastaların şikayetlerinin farkına varamaması, hastalığın belirtilerinin yaşlanmanın doğal sonucu olarak algılanması, öksürük ve balgam çıkarma şikayetlerinin sigara içme alışkanlığının bir parçası olarak düşünülmesi ve yaşlanmayla birlikte daha sedanter yaşama geçilmesi yer alır.” “En önemli risk faktörü sigara” Tütün ve ürünlerinin kullanımı en önemli çevresel risk faktörü oluğunu ve KOAH hastalarının yüzde 85 ila yüzde 90’ının sigara içicilerinden oluştuğunu aktaran Gülbaş, diğer faktörlerle karşılaştırıldığında sigara içen KOAH hastalarının şikayetlerinin daha fazla olduğunu, solunum kapasitelerinin hızlı düştüğünü ve ölüm riskinin sigara içmeyen KOAH’lı bireylere göre artış gösterdiğini vurguladı. “10 yıldan uzun süre sigara kullananlar mutlaka hekime başvurmalı” Hastalık belirtileri arasında özellikle kış aylarında daha da artan nefes darlığı, öksürük ve balgam çıkarmanın yer aldığını belirten Gülbaş, “Erken tanı konmadığı, önlem ve tedavi alınmadığı zaman şikayetler giderek artmakta ve hastalık ilerlemektedir. Hasta günlük işlerini ve hatta öz bakımını dahi yapmakta zorlanmakta, evine hapsolmaktadır. Hastalar nefes darlığı hissetmese dahi 10 yıldan uzun süre sigara içiyorsa ve özellikle kış aylarında 3 ay veya daha uzun süre öksürük ve balgam şikayeti varsa, KOAH şüphesiyle mutlaka göğüs hastalıkları uzmanına başvurmalıdır” diye konuştu. “Ailesinde KOAH olanlarda risk daha yüksek” Hastalığın ortaya çıkmasında genetik ve çevresel faktörlerin rol oynadığına dikkat çeken Gülbaş, “Genetik faktörler, çevresel faktörlere duyarlılığın artmasına, havayollarının daralmasına ve akciğerlerin hasar görmesine sebep olur. Yakın akrabalarında KOAH hastalığı olanların genetik risk faktörlerine sahip olma oranının yaklaşık yüzde 50 olabileceği düşünülmektedir” ifadesini kullandı. Genetik faktörlerin yanı sıra diğer KOAH nedenlerini de anlatan Prof. Dr. Gülbaş, şöyle devam etti: “Astım hastalığı da KOAH gelişimi için bir risk faktörüdür. Astımı olmayan bireylerle karşılaştırıldığında, astımlı bireyler çevresel risk faktörlerine sahipse (sigara, biyoyakıt dumanı maruziyeti, mesleksel maruziyet gibi) KOAH gelişme riski 12 kat artmaktadır. Ayrıca tozlu ve dumanlı işlerde çalışıyor olmak, hava kirliliği ve bireyin anne karnındaki dönemi de dahil çocukluk çağında geçirilen solunum yolu enfeksiyonları, ebeveynlerin sigara içiciliği, çocukluk çağı astımı, yetersiz beslenme gibi nedenlerle akciğerin büyüme ve gelişiminin geri kalması neticesinde KOAH gelişme riski artar.” “Uzmanından KOAH hastalarına öneriler” Göğüs Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Gazi Gülbaş, KOAH tanısı alan hastalar için şu önerilerde bulundu: Hastalığın oluşumuna sebep olan risk faktörlerine (sigara, biyoyakıt ve mesleksel maruziyet gibi) yönelik hekimlerle iş birliği yapılmalıdır. Hastalık hakkında tedaviler ve yaşam tarzı değişikliklerine yönelik eğitim alınmalıdır. Her yıl kış mevsimine girmeden (Ekim ayının son haftası ile Kasım ayının ilk haftası arasında) grip (influenza) aşısı, hekimlerin uygun gördüğü hastalara da zatürre (pnömokok) aşısı yaptırılmalıdır. Hastalar daha aktif bir yaşam sürmeli ve haftada 5 gün, 45 dk-1 saat düzenli yürüyüş yapmalıdır. Dengeli ve düzenli beslenilmelidir. Pulmoner Rehabilitasyon tedavileri açısından değerlendirilmek için göğüs hastalıkları uzmanına başvurulmalıdır. İlaç tedavileri doğru bir şekilde ve düzenli olarak alınmalıdır. Yılda en az bir defa doktor kontrolünden geçilmelidir.
19 Kasım 2024 Salı - 13:06
Bebeklere RSV tehdidi
2 yaş altındaki çocukların en önemli hastaneye yatış ve ölüm sebeplerinden biri olan RSV virüsü sonbahar ve kışla birlikte artış gösteriyor. 5 yaşın altındaki 50 ölümden biri RSV sebebiyle gerçekleşiyor. Havaların soğuması ve kapalı yerlerde daha fazla bulunmaya bağlı olarak daha çok bebekleri ve 2 yaş altı çocukları etkileyen RSV (Respiratuar Sinsityal Virüs) vakalarında artış yaşanıyor. Türkiye Gazetesi’nden Ziyneti Kocabıyık’ın haberine göre, bebeklerde hastaneye yatışa ve ölümlere yol açan en yaygın solunum yolu virüsü olan RSV’ye karşı özel bir tedavi bulunmadığını söyleyen Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Sosyal Pediatri Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Aysu Duyan Çamurdan “Beş yaş altındaki çocuklarda 50 ölümden bir tanesinin RSV ilişkili olduğu bildiriliyor. Bu virüsü alan çocuk ne kadar küçükse hastalığı ağır geçirme ve ölüm riski de artıyor. Üç ayın altındaki çocuklarda daha ağır seyrediyor. 1-6 ay arasındaki çocuklarda ise 28 ölümden birisinin yine RSV ile ilişkili olduğu bildiriliyor” dedi. "Damlacık yoluyla bulaşıyor" Sosyal Pediatri Derneği ve Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Sosyal Pediatri Bilim Dalının iş birliği ile Ankara’da düzenlenen 8. Ulusal Sosyal Pediatri Kongresi’nde açıklamalarda bulunan Kongre Başkanı Prof. Dr. Çamurdan, RSV’nin toplum tarafından çok iyi bilinmeyen ancak özellikle bebeklerin hayatını tehdit eden çok önemli bir virüs olduğunu söyledi. Prof. Dr. Çamurdan, eldeki verilere göre virüs sebebiyle akciğeri etkilenen iki yaş altı çocuklarda iki hastadan birinin RSV ile enfekte olduğunu belirterek “RSV, hava yoluyla veya öksürük sonucu havada asılı kalan virüs içerikli damlacıklar yoluyla bulaşır” diye konuştu. "En iyi tedavi korunma" RSV’den korunmak için bebeklere bakım veren yetişkinlerin el hijyenine dikkat etmelerinin ve özellikle emzirmeye devam edilmesinin koruyucu olduğunu belirten Prof. Dr. Aysu Duyan Çamurdan, bağışıklamanın da çok önemli olduğunu söyledi. Virüse karşı çocuklarda kullanılabilecek bir aşının henüz bulunmadığını, ancak RSV monoklonal antikoru preparatlarının virüsün enfeksiyon oluşturmasını engellemede temel korunma metotlarından biri olduğunu aktaran Prof. Dr. Çamurdan “Şu anda ülkemizde kullanılmakta olan ve 5 doz olarak uygulanan bir RSV monoklonal antikoru var. Bunun yanında yeni geliştirilen ülkemizde henüz kullanılmayan antikor tedavileri ve gebelere uygulanan RSV aşısı da virüsten korunmada etkili. Bu yeni tedavi yöntemlerinde anneye RSV aşısı veya 8 aydan küçük bebeklere RSV sezonunda bu monoklonal antikor veriliyor. Bu yeni tip hazır antikor kas içi enjeksiyonla verilerek çocuk koruma altına alınıyor. İlk 2 yaş boyunca RSV mevsiminde sadece yılda bir defa yapılan bu koruyucu uygulama ile virüse karşı yüzde 80 civarında korunma sağlanıyor. Yurt dışında kullanılmaya başlayan ve korunmada en önemli gelişme olan tek dozluk RSV monoklonal antikoru ve maternal RSV aşısı uygulamalarının yakında ülkemize gelmesini bekliyoruz. Biz pediatristler sadece risk grubundaki çocukların değil, 2 yaşına kadar bütün çocukların RSV’den korunması için maternal RSV aşılaması ya da RSV monoklonal antikor uygulaması ile korunmalarını tavsiye ediyoruz” dedi. "Griple karışabiliyor" RSV’nin bir yaşın altındaki çocuklarda görülen akut bronşiolit ve zatürrenin en önemli sebebi olduğu bilgisini veren Prof. Dr. Çamurdan “Virüs alındıktan sonra 3-5 güne kadar hiçbir belirti vermeyebilir. Bu süre sonunda burun akıntısı, öksürük, ateş, hâlsizlik, iştahsızlık başlar. Bu aşamada düzelen çocuklar da olabilir ama üç çocuktan birinde alt solunum yollarına yayılır. Hastalık grip gibi başladığı için aileler şikâyetlerin düzeleceğini düşünerek hastaneye başvurmayabiliyor. Virüs 2-3 gün içinde alt solunum yoluna indiğinde bu defa çocuklarda hırıltılı solunum başlar. Tablo giderek ağırlaşır. Ağır tablolarda akciğer hasarlanır ve uzun süreçte çocukta kalıcı astım gelişebilir” şeklinde konuştu. "Gebelere yapılan aşı bebeği koruyor" Amerika Hastalık Kontrol Merkezi’nin (CDC), sonbahar-ilkbahar RSV sezonuna giren veya bu sezonda doğan 8 aydan küçük bebekler için RSV monoklonal antikor uygulamasını tavsiye ettiğini söyleyen Prof. Dr. Aysu Duyan Çamurdan “Hamileliğin 32-36. haftaları arasında yapılan tek doz Maternal RSV aşısı da anne adayına, plasentadan fetüse geçen ve virüsle savaşan antikorlar geliştirmesi için yeterli zaman veriyor. Böylece maternal aşı, doğumdan sonra bebeğin korunmasına imkân sağlıyor. Bu annelerden doğan çocuklara doğumdan sonra aşı ya da antikor şeklinde RSV bağışıklaması gerekmiyor” dedi. "2 yaşın altındaki bütün çocuklar risk altında" Özellikle prematüre, kronik akciğeri hastalığı ya da kronik kalp hastalığı olan veya Down sendromu olan çocukların risk grubunda olduğunu aktaran Prof. Dr. Aysu Duyan Çamurdan “Ancak bu çocukların dışında da 2 yaşın altındaki bütün çocuklar risk altındadır. Yapılan çalışmalar hastaneye yatan çocukların yüzde 80’inin daha önce hiçbir hastalığı olmayan risksiz bebekler olduğunu göstermektedir” diye konuştu.
19 Kasım 2024 Salı - 13:05
Kuş gribine karşı uzman uyarısı
Kuş gribinin yüksek patojenik türünün çiftliğe bulaşması durumunda tüm hayvanların telef olabileceğine dikkat çeken Veteriner Sağlık Teknikeri Tuncer Kocaağa, "Alınacak tedbirlerle bu hastalığın insan sağlığına olumsuz etkisi olmayacaktır" dedi. Türkiye’de geçtiğimiz haftalarda görülen kuş gribi vakaları, kanatlı hayvan üreticileri arasında paniğe yol açtı. Konunun gündeme gelmesinin ardından Tarım ve Orman Bakanlığı, hastalığın yayılmasını önlemek için her türlü tedbirin alındığını ve salgın olarak nitelendirilebilecek bir durumun söz konusu olmadığını açıkladı. Bolu’da kanatlı hayvan çiftliklerinde üreticilere destek veren Veteriner Sağlık Teknikeri Tuncer Kocaağa, "tavuk vebası" olarak da bilinen kuş gribinin yüksek patojenik türünün bulaşması halinde hayvanların tamamının telef olabileceğini söyledi. "Ciddi bir ekonomik kayba sebep olur" Kuş gribinin özellikle göçmen kuşlar aracılığıyla yayılma riski taşıdığına dikkat çeken Kocaağa, "Ülkemiz, göçmen kuşların konak yeri ve transfer noktasında. Göçmen kuşlar en büyük bulaşma özelliği taşıyan kuşlardır. Kuş gribi bir salgına neden olur. Göçmen kuşlardan, serbest gezen kuşlara bulaşır. Bulaşıcılığı oldukça yüksek ve viral bir hastalıktır. Gezen tavuklarımıza, kuşlarımıza ve en tehlikelisi de çiftlik hayvanlarımıza ulaşma ihtimali yüksektir. Kuş gribi ciddi ekonomik kayıplara sebep olur" "Bolu, üretimin yaklaşık yüzde 30’unu karşılıyor" Bolu’da 8 bin 233 metrekarelik alanda faaliyet gösteren çiftliklerin, Türkiye genelindeki üretimin yaklaşık yüzde 30’unu karşıladığını belirten Kocaağa, Tarım ve Orman Bakanlığı ile il ve ilçe müdürlüklerinin, muhtemel bir salgının önlenmesi için veteriner hekimlerle koordineli şekilde çalıştığını söyledi. "Kuş gribi vakalarının insan üzerinde olumsuz etki oluşturacağına inanmıyorum" Kocaağa, kuş gribinin insanlara doğrudan bulaşan bir hastalık olmadığının altını çizerek, sözlerini şöyle sürdürdü: "Kuş gribi, direkt insana bulaşan viral bir hastalık değil. O yüzden gıda güvenliği önemlidir. İlk önce bizim kendi biyogüvenliğimize kişisel olarak önem göstermemiz lazım. Ellerimizi her zaman temiz tutarak, hijyenimize dikkat etmemiz lazım. Biyogüvenlik önlemleri pandemide de aldığımız önlemlere benzer. Bu önlemleri aldığımızda kuş gribi vakalarının insan üzerinde olumsuz etki oluşturacağına inanmıyorum" "Çiftliğin yüzde 100’ünü kaybetme riskimiz var" Hastalığın daha etkili olan türünün çiftliğe bulaşması durumunda hayvanların tamamının kaybedilebileceğini belirten Veteriner Sağlık Teknikeri Tuncer Kocaağa, "Kuş gribinin iki türü vardır. Birincisi yüksek türdür. Bulaştığında hayvanların yüzde 100’ünü kaybedebiliriz. Bir de hafif bulaşıcı şekilde seyreden tür vardır. Çiftliğe, kuş gribinin yüksek türü bulaştığında hayvanların yüzde 100’ünü kaybetme riskimiz vardır. Peki, bu mevsimde böyle bir şey yaşanması mümkün mü? Mümkün tabii. Mevsim kış. Virüsler genellikle nemli ve daha sıcak mevsimleri severler. O yüzden ilerideki günlerde kuş hareketleri anlamında bir kısıtlama olacaktır. Soğuk havalarda kuşlar çok fazla hareket etmez. Bir de hava soğuk olduğu için hastalığın yayılma etkisi de doğal olarak azalma eğilimine gidecektir" dedi.
19 Kasım 2024 Salı - 13:03
Kuş gribine karşı uzman uyarısı
Kuş gribinin yüksek patojenik türünün çiftliğe bulaşması durumunda tüm hayvanların telef olabileceğine dikkat çeken Veteriner Sağlık Teknikeri Tuncer Kocaağa, "Alınacak tedbirlerle bu hastalığın insan sağlığına olumsuz etkisi olmayacaktır" dedi. Türkiye’de geçtiğimiz haftalarda görülen kuş gribi vakaları, kanatlı hayvan üreticileri arasında paniğe yol açtı. Konunun gündeme gelmesinin ardından Tarım ve Orman Bakanlığı, hastalığın yayılmasını önlemek için her türlü tedbirin alındığını ve salgın olarak nitelendirilebilecek bir durumun söz konusu olmadığını açıkladı. Bolu’da kanatlı hayvan çiftliklerinde üreticilere destek veren Veteriner Sağlık Teknikeri Tuncer Kocaağa, "tavuk vebası" olarak da bilinen kuş gribinin yüksek patojenik türünün bulaşması halinde hayvanların tamamının telef olabileceğini söyledi. "Ciddi bir ekonomik kayba sebep olur" Kuş gribinin özellikle göçmen kuşlar aracılığıyla yayılma riski taşıdığına dikkat çeken Kocaağa, "Ülkemiz, göçmen kuşların konak yeri ve transfer noktasında. Göçmen kuşlar en büyük bulaşma özelliği taşıyan kuşlardır. Kuş gribi bir salgına neden olur. Göçmen kuşlardan, serbest gezen kuşlara bulaşır. Bulaşıcılığı oldukça yüksek ve viral bir hastalıktır. Gezen tavuklarımıza, kuşlarımıza ve en tehlikelisi de çiftlik hayvanlarımıza ulaşma ihtimali yüksektir. Kuş gribi ciddi ekonomik kayıplara sebep olur" "Bolu, üretimin yaklaşık yüzde 30’unu karşılıyor" Bolu’da 8 bin 233 metrekarelik alanda faaliyet gösteren çiftliklerin, Türkiye genelindeki üretimin yaklaşık yüzde 30’unu karşıladığını belirten Kocaağa, Tarım ve Orman Bakanlığı ile il ve ilçe müdürlüklerinin, muhtemel bir salgının önlenmesi için veteriner hekimlerle koordineli şekilde çalıştığını söyledi. "Kuş gribi vakalarının insan üzerinde olumsuz etki oluşturacağına inanmıyorum" Kocaağa, kuş gribinin insanlara doğrudan bulaşan bir hastalık olmadığının altını çizerek, sözlerini şöyle sürdürdü: "Kuş gribi, direkt insana bulaşan viral bir hastalık değil. O yüzden gıda güvenliği önemlidir. İlk önce bizim kendi biyogüvenliğimize kişisel olarak önem göstermemiz lazım. Ellerimizi her zaman temiz tutarak, hijyenimize dikkat etmemiz lazım. Biyogüvenlik önlemleri pandemide de aldığımız önlemlere benzer. Bu önlemleri aldığımızda kuş gribi vakalarının insan üzerinde olumsuz etki oluşturacağına inanmıyorum" "Çiftliğin yüzde 100’ünü kaybetme riskimiz var" Hastalığın daha etkili olan türünün çiftliğe bulaşması durumunda hayvanların tamamının kaybedilebileceğini belirten Veteriner Sağlık Teknikeri Tuncer Kocaağa, "Kuş gribinin iki türü vardır. Birincisi yüksek türdür. Bulaştığında hayvanların yüzde 100’ünü kaybedebiliriz. Bir de hafif bulaşıcı şekilde seyreden tür vardır. Çiftliğe, kuş gribinin yüksek türü bulaştığında hayvanların yüzde 100’ünü kaybetme riskimiz vardır. Peki, bu mevsimde böyle bir şey yaşanması mümkün mü? Mümkün tabii. Mevsim kış. Virüsler genellikle nemli ve daha sıcak mevsimleri severler. O yüzden ilerideki günlerde kuş hareketleri anlamında bir kısıtlama olacaktır. Soğuk havalarda kuşlar çok fazla hareket etmez. Bir de hava soğuk olduğu için hastalığın yayılma etkisi de doğal olarak azalma eğilimine gidecektir" dedi.
19 Kasım 2024 Salı - 12:47
Uzman takibi prematüre bebeklerin hayatını kurtarıyor
Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Tuğçe Uçar, prematüre bebeklerin düzenli olarak çocuk doktorları tarafından kontrol edilmesinin gerektiğini söyledi. 37. gebelik haftasını tamamlamadan önce doğan bebekler için prematüre bebek denilmektedir. Her yıl yaklaşık 150 bin bebek prematüre olarak doğarken, bu bebeklerin bakımının uzman kişiler tarafından yapılması hayat kurtarıyor. Bebekler için en sağlıklı zamanında doğum olduğunu ifade eden Medicana Sivas Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Tuğçe Uçar, “Prematüre bebekler fiziksel ve asabi gelişimlerini tamamlamadan doğduklarından, riskli ve hassas bebeklerdir. Bu nedenle zamanında doğmuş bir bebeğe göre dış dünyaya uyum sağlamaları daha zordur. Prematüre bebek bakımında uzman doktor ve özel eğitim almış hemşireler, multidisipliner bir yaklaşım ile ihtiyaç duydukları her türlü hayati desteği, gelişen tıp bilimi ve bilgi birikimi dahilinde yenidoğan yoğun bakım ünitelerinde sunmaya çalışır. Dünyaya gelmek için sabırsızlanan prematüre minikler de normal gelişim süreci geçirebilecek, üretken ve sağlıklı bir yaşam kapasitesine sahipler ancak bu kapasiteyi kendi başlarına harekete geçirme noktasında bazı sorunlarla karşılaşabiliyorlar” dedi. “Normale yakın bir hayat sürmesi sağlanabilir” Prematüre bebeklerin en büyük sorunlarından birinin solunum problemi olduğunu söyleyen Dr. Uçar, “Akciğer dokuları henüz tam olgunlaşmadığından, doğumun mutlaka teknik donanımı yüksek hastanelerde yaptırılması gerekmektedir. Anne karnındayken açık olan, kalp odacıkları arasında geçişi sağlayan ve doğumla beraber kapanması gereken kalp delikleri, prematüre bebeklerde açık kalabilmekte ve erken müdahale edilmezse kalp kasının kasılma fonksiyonları bozulabilmektedir. Beyin kan damarları daha ince ve hassas olduğundan, nörolojik açıdan da birtakım sorunlarla karşılaşabilmekteyiz. Belirtilerin erken tanınması durumunda yapılacak müdahaleler ile bebeğin daha normale yakın bir hayat sürmesi sağlanabilir. Besin ihtiyacını anne karnında annesinden sağlayan bebekler, mide-bağırsak gelişimleri tam olgunlaşmadan erken doğduklarında bir takım sindirim sorunları yaşayabilmektedir. Başlangıçta büyümeleri için gereken enerji damardan verilen protein, yağ, seker, vitamin ve mineralleri içeren sıvılarla karşılanır. Beslenmeye başladıklarında da öncelikle anne sütü tercih edilmelidir. Prematüre bebeklerin gözleri yeterince damarlanmamış retina tabakasına bağlı olarak göz içinde retina damar ve sinir tabakasında meydana gelen olumsuzluklar sebebiyle görme yeteneğini tamamen yitirebilmekteler. Bu tabloya prematüritenin yol açtığı retinopati yani ROP denilmektedir. Bu durum ciddi olduğunda tedavi uygulanmazsa görme kayıpları ve körlük gelişebilir. Periyodik göz muayenelerini takip etmek çok önemlidir” dedi. “Çocuk doktorları tarafından izlenmesi şarttır” Prematüre bebeklerin ideal olarak kendileri için özel hazırlanmış büyüme eğrileri ile takip edildiğini belirten Dr. Uçar “Hazırlanan bu eğriler üzerinden büyüme takipleri sağlık profesyonellerince yapıldığında en güvenilir yöntemdir. Eğriler üzerinden beklenen büyümenin olup-olmadığı, herhangi bir müdahale gerekip gerekmediği planlanır. Bu nedenle prematüre bebeklerin büyüme ve gelişmesinin düzenli aralıklarla çocuk doktorları tarafından izlenmesi şarttır. Prematüre bebek konusunda uzmanlaşmış hekim ve sağlık çalışanlarının amacı, erken doğan tüm bebeklerin en az zarar ile hayata tutunabilmelerini sağlamak ve ileriki yaşamlarında fiziksel ve ruhsal olarak sağlıklı birer birey olarak topluma kazandırabilmektir. Bu nedenle prematüre bebeklerin takiplerinin, prematüreliğin getirdiği fizyopatolojik ve psikososyal riskleri bilen bir ekip tarafından, bebek merkezli ve aile iş birliği yaklaşımı ile yapılması gerekmektedir” diye konuştu.
Daha Fazla Yükle
GERİ BİLDİRİM
Geliştirme sürecine katkıda bulunmak için lütfen sitede karşılaştığınız hataları bize bildirin.
Gönder