GÜNDEM - 05 Temmuz 2024 Cuma 05:40

Erzincan Tulum Peynirleri soğuk hava depolarında bekleme süresini dolduruyor

A
A
A
Erzincan Tulum Peynirleri soğuk hava depolarında bekleme süresini dolduruyor

Erzincan Valiliği’nin himayesinde, Erzincan İl Özel İdaresi, Erzincan Belediye Başkanlığı ve Erzincan Damızlık Koyun Keçi Yetiştiricileri Birliği tarafından kurulan Erzincan Yöresel Ürünler A.Ş. adına üretilen Erzincan Tulum Peynirleri soğuk hava depolarında bekleme süresini dolduruyor.


Erzincan Vali Yardımcısı Yusuf İzci, Erzincan Belediye Başkan Yardımcısı Serkan Özker, Erzincan Tarım ve Orman İl Müdürü Murat Şahin, Erzincan Damızlık Koyun Keçi Yetiştiricileri Birliği Başkanı İbrahim Karakuş ile birlikte yaylada otlanan koyunların sütünden üretilerek teleme haline geldikten sonra bekleme süresi için depolara istiflenen Erzincan Tulum Peynirlerini yerinde incelediler.


Erzincan Vali Yardımcısı Yusuf İzci, coğrafi işaretli Erzincan Tulum Peyniri için yapılan üretim ve standartlaştırma çalışmalarının yol haritasına uygun olarak devam ettiğini söyledi.



Erzincan Tulum Peynirleri soğuk hava depolarında bekleme süresini dolduruyor

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Erzincan Girlevik Şelalesi’nde hafta sonu yoğunluk yaşandı Sıcak havanın etkili olduğu Erzincan’da, Girlevik Şelalesi’nde hafta sonu yoğunluğu yaşandı. Şelale, yerli ve yabancı ziyaretçilerin akınına uğradı. Kent merkezine 35 kilometre uzaklıkta bulunan ve Munzur Dağı eteklerindeki Kalecik köyü sınırlarında 9 ayrı kaynak suyunun birleşmesiyle oluşan Girlevik Şelalesi’nde hafta sonu yoğunluğu yaşandı. Şelale, tur şirketleri ile gelen çok sayıda yerli ve yabancı turistin uğrak noktası oldu. Hafta sonu tatilini fırsat bilen vatandaşlar, 40 metreden akan buz gibi suyu ve doğal güzelliğiyle öne çıkan Girlevik Şelalesi’ne akın ediyor. Kışın suyunun büyük bölümünün donması ile oluşan sarkıtlar dolayısıyla büyüleyici bir manzaraya bürünen şelale, ziyaretçilerine yaz aylarında da farklı güzellik sunuyor. Muhteşem doğanın öz çekim yaparak tadını çıkaran yerli ve yabancı turistler, görsel güzellikler arasında yürüyüş ve piknik yaparak zamanlarını en iyi şekilde değerlendiriyor. Girlevik Şelalesi’ne gelen vatandaşlar, “Şelale tamamen doğal, çok güzel ortam sunuyor. Erzincan’a geldiğimizde burası mutlaka uğramadan gitmediğimiz, vazgeçilmez yerlerimizden biri. Doğallığını koruması ve serinliği nedeniyle ailece piknik yaptığımız yer.” dedi. Girlevik Şelalesi, Erzincan’ın çevresindeki Erzurum, Bayburt, Gümüşhane, Tunceli’nin yanı sıra İstanbul, Bursa, Ankara, Trabzon, Antalya, İzmir ve yurt dışından gelen çok sayıda turistin akınına uğruyor.
Erzincan Migren hastaları yazın ekstra dikkat etmeli Türkiye’de her 5 kadından birinin ve her 10 erkekten birinin migren hastası olduğunu söyleyen uzmanlar, migrenin tedavi edilmediği takdirde kişinin yaşam kalitesine ciddi zarar verebileceğini söyledi. Migrenin beyinde yaşanan bir dizi kimyasal değişimin sonucu ortaya çıkan özel bir baş ağrısı türü olduğunu belirten uzmanlar, “Ağrı genellikle başın bir yarısından başlar, şiddetlidir, zonklayıcıdır, en az 4 saat olacak şekilde uzun sürer ve beraberinde; mide bulantısı, kusma, ışık, ses, koku, dokunmaya artmış hassasiyet eşlik eder. Bu hastalık ülkemizde ve dünyada kişilerin yaşam kalitesini bozarak mağduriyet oluşturan ilk 10 hastalık arasındadır. Ülkemizde çocuk ve ergenlerin onda birinde ve gençlerimizin beşte birinde migrene bağlı baş ağrısı sorunu bulunmaktadır. Genetik yatkınlığı olan kişilerde bazı tetikleyiciler, migren ataklarını ortaya çıkaran beyin kimyasallarının salgılanmasına yol açar. Hormonlar, açlık, stres, uyku düzeni bozukluğu, çeşitli besinler, su tüketiminin yeterli olmaması, iklim değişiklikleri, ışık-ses-koku açısından uygun olmayan çevre şartları bu tetikleyicilerden bazılarıdır” diye konuştular. Acil müdahale listesinde Migren tedavisinin beyindeki kimyasallara yönelik müdahaleleri içermedikçe başarılı olmayacağını söyleyen uzman hekimler, “Hastanın şuurlanması, yaşam şeklinin düzenlenmesi, uygulanacak ilaç ya da ilaç dışı müdahaleler ile migren tedavi edilebilir bir hastalıktır. Sülük, hacamat, homeopati gibi bilim dışı uygulamaların ispat edilmiş hiçbir katkısı yoktur. Migren mutlaka tedavi edilmesi gereken bir sağlık sorunudur; çünkü kronik migren Dünya Sağlık Örgütü raporuna göre acil müdahale listesindeki ilk 10 hastalık içerisinde yer alıyor. Hastaların dörtte birinde yaşam kalitesinin yüz de 90’ı aşan oranlarda bozulduğu rapor edilmiştir. Hastaların yüzde 65’ten fazlası ise migren atakları nedeniyle işyerlerinde sorun yaşadıklarını bildirmişlerdir. Bu tür hastalar için Amerika’da yılda 40 milyon dolar, Avrupa da ise 50 milyon dolar harcanıyor. İngiltere’de günde yaklaşık 100 bin kişi okula veya işe gidemiyor” ifadelerine yer verdi. Yaz aylarında ekstra dikkat Hava sıcaklarının arttığı bugünlerde migren ağrısı çeken hastalara tavsiyeler veren uzmanlar ise, “Migren ağrısı çeken hastaların yaz aylarında mutlaka şapka takmalarını, güneş gözlüğü kullanmalarını, güneş tepedeyken yürüyüş yapmamalarını öneriyoruz. Ayrıca evde egzersiz yapmak, bol su içmek, kahve miktarını azaltmak, günlük düzeni mümkün olduğunca korumak ağrılarını hafifletecektir. Unutulmamalı ki stres migreni tetikleyebilir ama migren özünde psikolojik diye tanımlanan bir ağrı türü değildir” ifadelerini kullandı.
Erzincan Bisikletle Fransa’dan Erzincan’a yolculuk Fransa’dan bisikletle yola çıkan Fransız çift, yaklaşık 6 bin kilometre yolu pedal çevirip kat ederek Erzincan’a ulaştı. Fransa’da yaşayan ve bisikletlerini alarak mayıs ayında çıktıkları turlarının rotasına Erzincan’ı da ekleyen Roxy ve Tommy çifti Refahiye ve Kemaliye ilçelerinde güzel anlar yaşadılar. Doğa ve bisiklet tutkunu Fransız çift, İpsala Sınır Kapısından Türkiye’ye giriş yaptıktan sonra tarihi ve turistik il ve ilçeleri bisikletle gezerek Sivas üzerinden Kızıldağ’ı aşarak Erzincan’a ulaştılar. Refahiye ve Kemaliye’de bir süre mola veren Roxy ve Tommy çifti Türk vatandaşlarla hemhal oldular. Türkiye üzerinden İran’a oradan Orta Asya’ya gideceklerini Avustralya’da bisikletle dünya turunu tamamlayacaklarını İHA muhabirine aktaran Roxy ve Tommy çifti, seyahatlerini şöyle anlattılar: “Son birkaç haftadır Türkiye’nin doğusunda, dağlık kesimde bisiklet sürüyoruz. Bu yolculuktan önce bisikletçi olmadığımız için önce mevcut en düz yolları arıyorduk. Sonunda, zamanla ve kilometrelerle birlikte gerçekten keyif almaya başladık. Bu kadar ağır bisikletlerle tırmanmak zor, evet, ama yokuş aşağı inmek çok ödüllendirici. Bu muhteşem manzaraya ek olarak, saçlarda rüzgâr ve kaynaklardan gelen taze içme suları ve ikramiyeyi vurursunuz. Türkiye’de günlük hayatımız sayısız güzel karşılaşmalar, çay molaları ve uzun öğle yemeği şekerlemeleriyle doludur. Mevcut sıcak hava dalgasıyla birlikte, genellikle sabahları çok erken uyanır ve yolda yalnızca çobanlarla karşılaşırız. Sabahın sonunda, kahve/çay molası için sistematik olarak duruyoruz ve şafaktaki zorlu uyanıştan kurtulmak için iyi bir şekerleme yapıyoruz.” “Kapadokya’dan sonra doğuya hedef belirledik” Fransız Roxy ve Tommy çifti gördükleri güzergâhlar hakkında notlar alarak vlog hazırladıklarını kaydederek, “Güzel Kapadokya’da iki gün geçirdikten sonra kendimize yeni bir hedef belirledik: Türkiye’nin doğusunu geçerek Erzincan, Erzurum şehirlerine ulaşmak. İlk plan bu değildi: Van Gölü’nün daha güneyine geçerek ülkeyi geçmek istedik. Ne yazık ki, eğer İran’a devam etmek istiyorsak, yolumuzdaki İran vizesini alabileceğimiz son kasabanın daha kuzeydeki Erzurum olduğunu çok geç anlayacağız. Yaklaşık 8 gün bisiklet, iniş ve çıkışlar 2000 metre rakımda geçmektedir. Yol açısından bakıldığında, güzergahta çok fazla seçenek yok, vadileri geçerek Batı’yı Doğu’ya bağlayan, adına layık tek bir yol. İyi haber şu ki, bizim için mükemmel olan bir metre genişliğinde büyük bir acil durum bandına sahip! Bu sekiz gün boyunca her şeyi verdik! Türkiye’nin çok dağlık bir bölgesi olan inişin tadını çıkarmadan önce hemen her gün sabah 04.30’da 1000 metrelik yükseklik kazanımını tırmanmak için uyanmak. Yoldaki bir diğer nimet de Erzurum’a giderken Sivas’ta rastladığımız Couchsurfing oldu. Genç bir Türk tren sürücüsü olan Hasan, bizi evinde çok sıcak karşıladı ve çamaşır yıkamamızı teklif etti.”
Erzincan Efsaneleşen ve balıkların kutsal sayıldığı sudan, şifa bulmak için içiyorlar Erzincan’ın Mollaköy Beldesinde bulunan ve Şanlıurfa’daki Balıklı Gölü andıran gölün kaynak suyundan şifa bulmak için içiyorlar. Mollaköy Beldesinde halkın şifalı olarak nitelendirdiği göze suyunun şifa dağıttığına inanılıyor. Ülkenin birçok şehrinden özellikle doğum yaptıktan sonra sütü az olan kadınların sütlerinin artması için akın ettiği şifalı suyun aktığı havuzda bulunan balıklar kutsal sayıldığı için insanlar tarafından tutulmuyor. Bilgin bir molladan kalan bir efsane olduğunu ifade eden belde sakinleri, suyun şifa dağıttığını belirtti. Şifalı sayılan suyla ilgili yaptırılan kitabede şu yazıya yer verildi: “Molla Köyü, efsaneler konu olmuş sevimli ve bilgin bir molladan alır. Molla Köyünde halen camii ve caminin yanında akan buz gibi berrak ve içinde balıkların yaşadığı bu su için şu efsane anlatılmaktadır. Eskiden, bugünkü caminin yerinde bir kilise varmış. Bir İslam beldesinde kilise değil, camii bulunması gerektiğini düşünen molla, bu kiliseyi yıkmak, yerine bir camii yaptırmak istedi. Bunu haber alan kilise mensupları bölgenin valisine başvurarak şikayetlerini arz etmişler. Bölgenin valisi, mollayı huzuruna getirmek için adam göndermiş. Giden adam mollayı tarlada bir çift geyikle çift sürerken bulmuş. Mollanın elindeki massa da bir yılanmış. Adam hayrette kalarak, mollaya yaklaşmadan uzaktan valinin emrini bildirmiş. Molla işini bitirdikten sonra şehre, valinin yanına gitmek için hareket etmiş. Molladan önce şehre varan valinin adamı, valiye gördüklerini bir güzel anlatmış. Ondan sonra da sevimli molla huzura çıkmış. Molla valinin huzuruna çıkar çıkmaz şiddetli bir deprem olmuş. Vali, depremin molladan dolayı olabileceğini, adamının anlattıklarını da göz önünde bulundurarak tahmin etmiş ve mollaya camii yaptırmak için gerekli izini vermiş. Molla, camiyi yapmaya başlamış. Camii bitince, yanında berrak, buz gibi bir su kaynayarak akmış. Suyun içinde iki tane balık varmış. Molla, yazın işini bitirince geyiklerden birini Allah için kurban keser, diğerini de dağa salarmış. Kışı dağda geçiren geyik, her gündönümünde (22 Haziran) çift olarak geri gelirmiş. Bu durum yıllarca böyle devam etmiş. Molla yaşlanmış, köylülere aynı durumu devam ettirmelerini tavsiye etmiş. Gelin görün ki, köylüler mollanın tavsiyelerini unutur olmuşlar. Yine bir gündönümünde su içmeye gelen geyiklerden ikisini de kesmişler. O andan itibaren buz gibi ve berrak su kurumuş. Suyun kurumasıyla kalan çukurlukta tavuklar eşinir olmuşlar. Bu tavukları da her akşam telli duvaklı bir gelin gelir alır götürürmüş. Yine bir günün akşamında, gelin tavukları almaya gelince birdenbire su fışkırmaya başlamış. Telli duvaklı gelinde bu suda boğularak kaybolmuş. Bu olaydan sonra, her gündönümünde ölen telli duvaklı geline ve geyiklere Allah rızası için kurbanlar kesilmiş. Bu efsaneye konu olan camii ile sütü olmayan kadınlar, aslında oradan geçen herkesin kana kana içtikleri su hala yerindedir. Suyun içinde de kutsal sayılan yüze yakın balık vardır. Süt çeşmesi olarak ta bilinmektedir. Molla keramet sahibi evliyalardandır. Müslümanlar buna inanır ve onun olağan üstü gücünden, kerametinden yardım umarlar. Camii su ve sudaki balıklar kutsaldır. Balıklara kimse dokunmaz. Balıkların bulunduğu su bir göze suyudur. Halk şifa niyetine buradan su içer.”
Erzincan Antika eşyalar bağ evlerinin şark köşelerine süs oluyor 1970’li, 1980’li yıllarda popüler olan siyah beyaz televizyon, müzik seti, teyp, gaz lambası, ev aletleri vb. ürünler günümüzde LCD TV, cep telefonu, laptop, internet karşısında demode olunca hurda niyetine satılarak özellikle bağ evlerinde ki şark köşelerinde süs eşyası oluyor. Erzincan’da Buğday Meydanı’nda eski ürünlerin satışını yaparak aile ekonomisine katkı sağlayan 67 yaşındaki Muammer Heper, bir zamanların vazgeçilmez alet gereçlerinin günümüzde antika hurdalar olduğunu söyledi. 1970 yıllarda özellikle kendi döneminde günlük kullanılan el aletlerine talebin fazla olduğunu ve bunların da şark köşelerine süs olarak alındığını belirterek, “Emekli işçiyim. İlk önce hobi olarak başladım bu işe ama daha sonra birikince elimden çıkarmak için böyle bir yer açmaya karar verdim. Burada eskiye dair olan her şeyi alıp satıyoruz. Antika değeri olan şeyler nadir geliyor elimize ama eski, geçmiş yıllarda bizim kullandığımız ya da babalarımızın kullandığı el aletleri falan geliyor onları satıyoruz şuan. Biz x kuşağıyız. Bizim zamanımızda kullanmış olduğumuz el aletleri, araç ve gereçleri şuanda şark köşesi ya da evin kenarına hatıra olarak koyuyorlar ama biz onları zamanında kullanmıştı şimdi z kuşağı dedikleri bunları bilmiyorlar gelip hayranlıkla bakıyorlar. Daha çok süs eşyası olarak evinin bir köşesine koyuyorlar” dedi. ‘Yaşadığımız pandemi sürecinden sonra ilgi arttı’ Geçtiğimiz yıllarda tüm dünyayı etkisi altına alan pandemi sürecinde işlerin arttığını belirten Heper, “Geçtiğimiz yıllarda yaşadığımız pandemi sürecinde halk kentten köye göç etti. Bu orada ki yaşantılarını da etkiledi. Kendilerine bir nostaljik ortam oluşturmak isteyenler alışveriş yapmak için buraya koştu. Bizim satışlarımız genelde ihtiyaç değil keyfi oluyor. Çünkü burada bozuk sadece süs için kullanılacak malzeme de çok. En çok da gaz lambası ve eski teyp satılıyor. Fiyatlarımız da ürünün tarihine, dokusuna ve durumuna göre şekilleniyor” ifadelerini kullandı. Alışveriş yapmaya gelen vatandaşlardan Kenan Taşkın ise aldıkları ürünleri süs için aldıklarını, ailesinin ve büyüklerinin de hatıralarını yaşattıklarını söyledi. Bayrak konuşmasında, “1970’li, 1980’li yıllarda büyüklerimizin kullandıkları televizyon, radyo gibi kullanılan araçları gençler olarak gelip alıyoruz evimizin bir köşesinde de hatıralarını yaşatmaya çalışıyoruz. Büyüklerimiz de gördüklerinde eski günleri anarak o günleri anlatıyor” şeklinde konuştu.