ASAYİŞ - 30 Haziran 2024 Pazar 19:02

Burdur’daki bıçaklı kavgada ağır yaralanan genç 3 günlük yaşam mücadelesini kaybetti

A
A
A
Burdur’daki bıçaklı kavgada ağır yaralanan genç 3 günlük yaşam mücadelesini kaybetti

Burdur’un Yeşilova ilçesinde iki aile arasında çıkan kavgada ağır yaralanan ve yoğun bakımda tedavi altında olan genç, hastanedeki 3 günlük yaşam mücadelesini kaybetti.


Olay, 28 Haziran gecesi saat 00.30 sıralarında Burdur’un Yeşilova ilçesinde meydana geldi. Edinilen bilgilere göre M.Y. (24) isimli şahıs evde oturduğu esnada, sokakta babası R.Y. (49) ve kardeşi H.A.Y.’nin (18) aralarında husumet bulunan Volkan Korkmaz (30) ve babası M.K. (55) ile kavga ettiğini görünce evden aldığı bıçak ile kavgaya dahil oldu. Çıkan kavgada Volkan Korkmaz 4 farklı yerinden bıçaklanırken kavgayı ayırmak isteyen Volkan Korkmaz’ın arkadaşı B.T. (26) de bacak bölgesinden bıçaklanarak yaralandı.


Çevredekilerin 122 Acil Çağrı Merkezi’ne ihbarı üzerine olay yerine çok sayıda polis ve sağlık ekipleri sevk edildi. Olay yerine gelen polis ekipleri kavgayı yatıştırırken sağlık ekipleri tarafından ilk müdahaleleri yapılan yaralılar ambulansla önce Yeşilova Devlet Hastanesi’ne daha sonra da Burdur Devlet Hastanesi’ne sevk edildi. Aldığı bıçak darbeleri ile çok fazla kan kaybeden ve durumu ağır olan Volkan Korkmaz’ın ameliyat sonrası yoğuna bakımda tedavi altındayken durumu kötüleşince buradan da Süleyman Demirel Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’ne sevk edildi.


SDÜ Tıp Fakültesi Hastanesi’nde tedavi altında olan Volkan Korkmaz, olaydan 3 gün sonra doktorların tüm müdahalesine rağmen kurtarılamadı.


Öte yandan, V.K. ve B.T.’yi bıçaklayan M.Y. polis ekipleri tarafından evinde gözaltına alınarak çıkarıldığı mahkeme tarafından kasten öldürmeye teşebbüs ve kasten yaralama suçlarından tutuklanarak cezaevine gönderildi.



Burdur’daki bıçaklı kavgada ağır yaralanan genç 3 günlük yaşam mücadelesini kaybetti

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Ankara Nükleer Santraller Zirvesi ASO’nun ev sahipliğinde gerçekleştirildi Ankara Sanayi Odası’nın (ASO) Nükleer Sanayi Derneği ile birlikte düzenlediği 10’uncu Nükleer Santraller Zirvesi (NPPES) ASO ev sahipliğinde başladı. Ankara Sanayi Odası’nın (ASO) Nükleer Sanayi Derneği ile birlikte düzenlediği 10’uncu Nükleer Santraller Zirvesi (NPPES) İstanbul’da başladı. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın destekleriyle düzenlenen NPPES’in açılışına ASO Başkanı Seyit Ardıç, Nükleer Enerji ve Uluslararası Projeler Genel Müdürü Yusuf Ceylan, Şangay Nükleer Mühendislik Araştırma ve Tasarım Enstitüsü (SNERDI) Uluslararası Projeler Başkanı Min Fei, Yeni Nükleer İzleme Enstitüsü Başkanı Tim Yeo ve Akkuyu Nükleer A.Ş. Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Anton Dedusenko ile nükleer santraller sektöründen ulusal ve uluslararası çok sayıda ziyaretçi katıldı. ASO Başkanı Seyit Ardıç, ASO’nun nükleer enerji alanındaki çalışmalarının 10 yıla yakın bir süredir sürdüğünü belirterek, ASO ve Nükleer Sanayi Derneği (NIATR) iş birliğiyle düzenlenen Nükleer Santraller Zirvesi’nin dünyanın sayılı nükleer etkinlikleri arasına girdiğini vurguladı. Nükleer Sanayi Kümelenmesi ASONÜKSAK’ın Türkiye çapında 75 öncü sanayiciye hizmet verdiğini ve bu projenin ülkemize önemli tecrübeler kazandırdığını ifade eden Başkan Ardıç, ”Türkiye’de ilk kez nükleer kalite paslanmaz çelik Ar-Ge çalışması, ürünlerin uluslararası sertifikasyonu ve kritik iş anlaşmaları NÜKSAK ile hayata geçirildi. Nükleer enerji alanında sanayicilerimizin tedarik zincirine dahil olması için mentörlük hizmeti veren ASONÜKSAK; bu alandaki girişimciler, start-up’lar ve teknoloji firmaları için de bir arayüz fonksiyonu görüyor. ASONÜKSAK Projesi, nükleer enerjiye yönelik yatırımların ve iş birliklerinin artmasına, ülkemizin bu sektörde daha güvenli ve sürdürülebilir bir şekilde ilerlemesine katkı sağlayacaktır” dedi. Türkiye’nin nükleer enerji alanındaki çalışmalarını ve bu alandaki küresel iş birliklerinin önemine vurgu yapan Başkan Ardıç, “Bunun örneklerini Vietnam ve Rusya’nın Nükleer Bilim ve Teknoloji Merkezi kurmak üzere imzaladığı iyi niyet anlaşması ile Fransa ve Güney Kore’nin Çekya’da kurulması planlanan nükleer güç santraline sundukları ortak teklif gibi birçok güncel gelişmede görüyoruz” ifadelerini kullandı. “Türkiye, nükleer tedarik zincirinde söz sahibi olma hedefine ilerliyor” Türkiye’nin Akkuyu sahasına ek olarak ikinci ve üçüncü nükleer güç santralleri için çalışmalarını hızla sürdürdüğünü ifade eden Başkan Ardıç, “Bu tür küresel gelişmeler kritik öneme sahip. Ülkemiz, Akkuyu sahasında kazandığı tecrübeler ışığında, özellikle sanayinin etkin katılımıyla, uluslararası nükleer tedarik zincirinde söz sahibi olma hedefinde ilerliyor” şeklinde konuştu. Nükleer teknoloji karbonsuz elektrik ve yenilikçi teknolojiler sunuyor Nükleer teknolojinin karbonsuz baz elektrik gücü sağlamasının yanında birçok yenilikçi teknolojinin gelişimine de öncülük ettiğini vurgulayan Ardıç, “Büyük ölçekli ve yine karbonsuz bir enerji kaynağı olan Füzyonu kanıtlamak üzere tasarlanmış olan ITER Projesi, bu öncü ve çığır açacak teknolojilerden biridir. Bir diğeri de, Çin ve Amerika Birleşik Devletleri’nde seri üretimi konuşulmaya başlanan nükleer piller ve elektroliz için proton dönüştürücü membranlardır” dedi. Ardıç, küresel iklim krizi sebebiyle temiz enerji kaynaklarının artırılmasına duyulan ihtiyacın tüm ülkeler için teknolojik gelişmelerin içinde yer almayı mecburi kıldığını belirterek, yeni nesil gelişmiş nükleer santrallerin ülkelerin kendi arz güvenliklerini sağlamaları için büyük bir fırsat oluşturduğunu ifade etti. ABD, Çin ve Avrupa’daki yeni nesil ve küçük modüler santral yatırımlarına ilişkin yapılan açıklamaların konunun hassasiyetini gösterdiğini söyledi. “Nükleer enerjinin ne kadar stratejik olduğunun farkındayız” Avrupa Yeşil Mutabakatı ve küresel iklim krizinin olası ticari ve ekonomik etkilerine de değinen Ardıç, nükleer teknolojinin doğal gaz ve fosil yakıtlara kıyasla daha ucuz ve sürdürülebilir bir enerji kaynağı olduğuna dikkat çekti. Nükleer enerjinin, enerji üretiminin çeşitlendirilmesi ve arz güvenliğine olumlu yansımalarının olduğunu ifade eden Ardıç, “Özellikle elektriği yoğun olarak kullanan biz sanayiciler de nükleer enerjinin ülkemiz için ne kadar stratejik olduğunun farkındayız. Ülkemizin çevresel sürdürebilirlik ve karbon azaltma hedeflerine ulaşmasına yardımcı olacak önemli bir araç olarak görmekteyiz” değerlendirmesinde bulundu. Açılış konuşmalarının ardından ASO Başkanı Seyit Ardıç, NPPES’e katılan ASO ve NÜKSAK üyesi firmaların standlarını ziyaret ederek çalışmaları hakkında bilgi aldı.
Zonguldak Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk yıllarında Macarlar Sergisi ve Konferansı düzenlendi Zonguldak Bülent Ecevit Üniversitesinde “Türkiye Cumhuriyeti’nin İlk Yıllarında Macarlar” başlıklı sergi ve konferans gerçekleştirildi. 2024 Macar-Türk Kültür Yılı kapsamında Zonguldak Bülent Ecevit Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi tarafından düzenlenen ve Macar Ulusal Müzesi ile Liszt Enstitütüsü Macar Kültür Merkezi’nin paydaş olarak yer aldığı “Türkiye Cumhuriyeti’nin İlk Yıllarında Macarlar” başlıklı sergi ve konferansı gerçekleştirildi. Sezai Karakoç Kültür Merkezinde düzenlenen açılış törenine Zonguldak Bülent Ecevit Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. İsmail Hakkı Özölçer, Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Şenol Hakan Kutoğlu, Genel Sekreter Prof. Dr. Zehra Safi Öz, senato üyeleri, Liszt Enstitüsü Macar Kültür Merkezi Kültür Ataşesi Gerg Koavcs, il protokolü, akademisyenler ve öğrenciler katıldı. Saygı duruşu ve İstiklâl Marşı’nın okunmasıyla başlayan tören açılış konuşmalarıyla devam etti. Açılış konuşmasını gerçekleştiren BEUN İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Tarih Bölümü öğretim üyesi ve Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürü Doç. Dr. Yücel Namal, Türkler ile Macarların tarihi kökenleri itibarıyla dost ve kardeş iki millet olduğunu ifade ederek 2024 yılının Türk-Macar Kültür Yılı olması münasebetiyle düzenlemiş oldukları “Türkiye Cumhuriyeti’nin İlk Yıllarında Macarlar” sergi ve konferansından büyük bir mutluluk ve gurur duyduklarını ifade etti. Tarihi olarak özellikle önde gelen Macar asker ve uzmanların 1848 Devrimlerinin yenilgisi sonrasında Osmanlı Devleti’ne sığınarak Rusya’ya karşı dostça himaye edilmeleriyle dostluğun başka bir boyuta evrildiğini sözlerine ekleyen Namal, Türk Kurtuluş Savaşı sırasında Macar kamuoyundaki kuvvetli Türk taraftarlığı ve desteğinin de yeni kurulan cumhuriyetin dost ve kardeşliğiyle pekiştirildiğini belirtti. Liszt Enstitüsü Macar Kültür Merkezi Kültür Ataşesi Gerg Kovacs, Zonguldak’a ilk kez yıllar önce öğrenci olarak geldiğini ve o zaman gördüğü güzellik karşısında buraya tekrar gelmeyi hep istemiş olduğunu ifade etti. Bugün düzenlenen organizasyonun bu sebeple hem Türk-Macar ilişkileri hem de kendisi açısından büyük bir önem taşıdığını belirten Kovacs, bir mimar olarak kendisinin de uzun süre Macaristan’da Osmanlı döneminden kalan eserleri incelediğini, iki millet arasındaki dostluğun ise Macarların Habsburglara karşı verilen 1848 Özgürlük Savaşı’nda yenilgiye uğramaları nedeniyle Osmanlı’ya sığındıklarında büyük bir iyi niyet ve destek görmeleriyle pekiştiğini belirtti. Bu dostluğun ve himayeye duyulan minnetin Macarlar tarafından unutulmadığını sözlerine ekleyen Kovacs, şöyle dedi: "Macarlar ve Türkler arasındaki ilişkilerin hikayesi, tarihi çok uzun bir geçmişe dönüyor. Osmanlı Dönemi’nden sonra Macarlar ve Türkler arasında yine bir yaklaşma başladı. Habsburglara karşı olan çeşitli ayaklanma, çeşitli savaşlar. Macaristan’dan çıkmak zorundaydılar. Osmanlı’da yeni ev bulmuşlar. Eğer Tekirdağ’a gidersek orada Rakoczi ve paydaşlarının evlerini görebiliriz. O hala çok güzel bir müze olarak korunuyor. Ve biz Macarlar için çok gurur verici. Yada 1848 ve 1849 Özgürlük Savaşı’nın önemli bir figürü. Lajos Kossuth evi. Hala çok güzel bir şekilde korunuyor." Kovacs; 1. Dünya Savaşı’ndan sonra Macarlar ve Türkler arasındaki ilişkinin bir kat daha arttığını ifade ederek, "Çünkü 1923’te kurulmuş olan Türkiye Cumhuriyeti ilk dostluk anlaşmasını Macaristan ile imzaladı. Bunun 100. yıldönümünü bu sene boyunca kutluyoruz. Geçen sene 18 Aralık 2023’te Macaristan’da dostluk anlaşmasının yüzüncü yılı törenle kutlandı. Macaristan ve Türkiye arasında bir kültür yılı başlamış. Bu kültür yılı esnasında sadece Macar Kültürü Türkiye’de değil, Türkiye’nin kültürü Macaristan’da tanıtılıyor. 100. yıldönümüne ithafen yüz etkinlik düzenlenmesine karar verildi. İki ülkenin Kültür Bakanlıkları tarafından. Şu anda Macar Türk kültür yılının 87 etkinliği gerçekleştirilmiş ve Türkiye’nin 15 şehrinde bu gerçekleşmiş oldu. Bu bizim için de çok güzel bir fırsat. Bu güzel ülkenin her noktasını görmüş olabiliriz, tanışmış olabiliriz." BEUN Rektörü Prof. Dr. İsmail Hakkı Özölçer de bu yıl 100. yaşını büyük bir gurur ve mutlulukla kutladıkları Zonguldak Bülent Ecevit Üniversitesinin, 2024 Türk-Macar Kültür Yılı kapsamında gerçekleştirdiği “Türkiye Cumhuriyeti’nin İlk Yıllarında Macarlar” adlı sergi ve konferanstan büyük bir kıvanç duyduklarını ifade etti. 19. Yüzyıldan itibaren özellikle Osmanlı’ya sığınan Macarlar vesilesiyle iki millet arasında resmi düzeyde artan dostluk ve ilişkilerin I. Dünya Savaşı’nda da Avusturya-Macaristan İmparatorluğu ile Osmanlı Devleti’nin aynı ittifakta yer almalarıyla pekiştiğini, Türk Kurtuluş Savaşı sürecinde ise Macarların Türklere büyük bir destek sunarak Türkler lehine kamuoyu oluşturmaya çalıştığını sözlerine ekleyen Özölçer, bu dostluğun yüzüncü yılı kapsamında ilan edilen 2024 Türk-Macar Kültür Yılı çerçevesinde BEUN olarak böyle bir organizasyona ev sahipliği yapmaktan gurur duyduklarını belirtti. Rektör Özölçer sözlerini organizasyonun gerçekleştirilmesinde katkılarını sunan Liszt Enstitüsü Macar Kültür Merkezine ve Kültür Ataşesi Gerg Kovacs’a, Macar Ulusal Müzesi’ne ve BEUN Tarih Bölümü öğretim üyesi Doç. Dr. Yücel Namal’a teşekkürlerini sunarak sonlandırdı. Açılış konuşmalarının ardından BEUN Rektörü Prof. Dr. İsmail Hakkı Özölçer, Kovacs ve Namal’a teşekkür belgesi takdiminde bulundu. Ardından fuaye alanına geçilerek kurdele kesimiyle sergi açılışı yapıldı. Kültür Ataşesi Gerg Kovacs’ın, sergi hakkında Rektör Özölçer’e ve protokol üyelerine bilgi vermesinin ardından etkinlik sona erdi. (OA
İstanbul Tarımda ölçek ekonomisini tutturmak enflasyonu düşürebilir Ekovitrin Temmuz sayısında yüksek enflasyonun sebeplerini açıkladı. Derginin yeni sayısında yaz sebze, meyve ve gıda fiyatları incelendi. Araştırmada yüksek enflasyonda en büyük etkinin Türkiye’nin potansiyelinden çok altında üretim yaptığını, arzın talebi karşılamakta zorlandığı belirlendi. Ekovitrin Dergisi, Temmuz sayısında jeopolitik riskleri gündeme taşıdı. Dergi, Temmuz sayısında yüksek enflasyonun sebeplerini “Tarım Dosyası” desteği ile açıklarken yaz sebze, meyve ve gıda fiyatlarını da mercek altına aldı. Araştırmada yüksek enflasyonda en büyük etkinin Türkiye’nin potansiyelinden çok altında üretim yaptığını, arzın talebi karşılamakta zorlandığı belirlendi. Türkiye potansiyelinin altında üretim yapıyor Dergi, Temmuz sayısında 200 milyar dolarlık tarım potansiyelini masaya yatırdı. Araştırmadan çıkan sonuç; tarım ve gıda sektöründe sorunlar halledilemediği için enflasyonu kontrol etmek ve istihdamı artırmak güçleşiyor. Rapora göre; kayıtlı 70 milyar dolar tarım GSYH’sine sahip Türkiye’de enflasyon ve istihdam sorunlarının çözümü; tarımda kayıt dışılığın önlenmesi, girdi maliyetlerinin düşürülmesi, ülkeye yetecek ve rekabetçi ihracatın yolunu açacak kaliteli üretim, sanayileşme, ürünlerde marka ve pazar belirlemeden geçiyor. Tarımda önceki yıllara göre yüksek üretim ve ihracat yapan Türkiye’nin sektörde mevcut arz ile talebi karşılayamadığı gözleniyor. Dâhilde İşleme Rejimi (DİR) uygulamasının da içinde bulunduğu ithalatla açığını kapamaya çalışan ülke enflasyon ve istihdam sorununda kalıcı çözüm üretmekte zorlanıyor. Dergi, bu alanda da bugünkü şartlarda dahi en az 2-3 trilyon dolardan fazla maden potansiyeline sahip Türkiye’nin sadece 10 milyar dolarlık bir ihracat yapabildiğine değinmiş ve madencilik sektöründeki sorunları gündeme taşımıştı. İstanbul Sanayi Odası’nın (İSO) “Türkiye’nin 500 Büyük Sanayi Kuruluşu” araştırmasında enflasyon öne çıkan konu oldu. Araştırma; yüksek enflasyonun 2023’te kârlılığı baskıladığını, finansman maliyetlerinden kaynaklı mali baskının arttığını ortaya koydu. Buna göre ilk 500’ün finansman giderleri yüzde 92,5 oranında artarak 533 milyar TL’ye yükseldi. Finansman giderlerinin faaliyet kârına oranı da 15,6 puan artışla yüzde 41’den yüzde 57’ye çıktı.