GÜNDEM - 08 Kasım 2024 Cuma 12:21

Protokol üyeleri kabak dilimini en kısa sürede soymak için yarıştı

A
A
A
Protokol üyeleri kabak dilimini en kısa sürede soymak için yarıştı

Bilecik’in tarım ve kültür zenginliğini yansıtan Kızıldamlar Kestane Kabağı Festivali’nde düzenlenen Kabak Soyma Yarışması’nda protokol üyeleri yarıştı. İki dakikada içinde 2 kabak dilimi soyan Ziraat ve Doğa Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Bahadır Sayıncı birinci oldu ve köyün en büyük kabağını kazandı.


Bilecik Valisi Sayın Şefik Aygöl’ün katılımıyla bu yıl da gerçekleşen festival, özellikle Kızıldamlar köyünde yetiştirilen ve lezzetiyle nam salan kestane kabağı tanıtıldı. 550 dekarlık alanda yaklaşık 850 ton kestane kabağı üretiliyor


Kızıldamlar köyünde yetiştirilen kestane kabağı, üstün kalitesi ve benzersiz tadıyla artık bu köyün simgesi haline gelmiş durumda. Bilecik Merkez’e bağlı Kızıldamlar köyünde toplam 550 dekarlık alanda yaklaşık 850 ton kestane kabağı üretiliyor. İl genelinde ise bin 43 dekarlık alanda yılda ortalama 2 bin 596 ton balkabağı yetiştiriliyor.



"Kestane kabağı benzersiz lezzetiyle Bilecik’in simgelerinden biri haline gelmiştir"


Festivalde konuşan Bilecik Valisi Şefik Aygöl, “Kızıldamlar köyümüzde yetiştirilen kestane kabağı, Bilecik’imizin tarımsal zenginliğini gözler önüne seriyor. Bu özel mahsul, hem kaliteli yapısıyla hem de benzersiz lezzetiyle Bilecik’in simgelerinden biri haline gelmiştir. Böylesine değerli bir ürünü halkımıza tanıtmaktan ve üreticilerimizi desteklemekten büyük bir mutluluk duyuyoruz. Tarım, bizim kültürel mirasımızın ve ekonomik gücümüzün önemli bir parçasıdır. Bu festivale katılan ve emeği geçen herkese teşekkür ediyorum" dedi.



Dekan Prof. Dr. Bahadır Sayıncı birinci oldu ve köyün en büyük kabağını kazandı


Konuşmaların ardından En İyi Kestane Kabağı Yarışması, Halk Oyunlar gösterisi, Kabak Soyma Yarışmasıyla son buldu. Kabak Soyma Yarışması’nda renkli görüntüler ortaya çıkartı. İki dakikada içinde en çabuk 2 kabak dilimi saymak için Ziraat ve Doğa Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Bahadır Sayıncı, Tarım İl Müdürü Necmettin Yoldaş, Bilecik Ziraat Odası Başkanı Ahmet Sevinen ve Muhtarlar Derneği Başkanı İlhami Çınar yarıştı. Yarışmada 1 dakika içinde 2 dilim kabağın dış kabuğunu soyan Ziraat ve Doğa Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Bahadır Sayıncı birinci oldu. Sayıncı’ya köyün en büyük kabağı hediye edilirken, dereceye girenleri Vali Aygöl tebrik etti.



Protokol üyeleri kabak dilimini en kısa sürede soymak için yarıştı

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
İstanbul Okul öncesi disleksi belirtilerine dikkat Özgül öğrenme güçlüğü olarak da anılan disleksi, çocuğun akademik başarısını etkilerken sosyal ilişkilerde zorluklar yaşamasına neden olabiliyor. Disleksinin erken dönemde anlaşılması halinde olumsuz etkilerinin azaltılabileceğini belirten Dr. Öğretim Üyesi Hale A. Kahyaoğlu Çakmakcı, okul öncesindeki dönemde çocuğun iyi gözlemlenmesi gerektiğini söyledi. Çakmakcı; konuşmada gecikme, konuşurken yakın hecelerle seslerin karıştırılması, yön-zaman kavramlarının karıştırılması ve baskın eli seçmede zorluk gibi sorunların mutlaka dikkate alınması gerektiğini vurguladı. İstanbul Atlas Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Psikoloji Bölümü’nden Dr. Öğretim Üyesi Hale A. Kahyaoğlu Çakmakcı, disleksiye ilişkin değerlendirmede bulundu. Okuma, yazma ve dil becerilerinde zorlanma yaşanır Disleksinin nörogelişimsel öğrenme bozukluğu olduğunu belirten Kahyaoğlu Çakmakcı, “Diğer adıyla özgül öğrenme güçlüğü, seslerle harflerin arasındaki bağlantıyı işlemedeki güçlük nedeniyle ortaya çıkan bir öğrenme bozukluğudur. Disleksili bireylerde görme ve işitme ile ilgili organik patolojiler olmaksızın okuma, yazma ve dil becerilerinde zorlanma yaşanmaktadır” dedi. 20 kişilik sınıfta en az 1 çocukta disleksi görülüyor Toplumda bilinenin aksine özgül öğrenme güçlüğüyle zeka (normal, üstün, sınır) arasında herhangi bir ilişki bulunamadığını vurgulayan Kahyaoğlu Çakmakcı, “Disleksi ülkemizde ortalama yüzde 5 ile yüzde 7 oranlarında görülmektedir. Yani ender olarak görülen bir bozukluk değildir. 20 kişilik bir sınıfta en az 1 kişide disleksi var demektir” şeklinde konuştu. Dislekside belirtiler okula başlamayla netleşiyor Disleksinin gelişimsel evrelere göre değişen belirtileri olduğunu ifade eden Kahyaoğlu Çakmakcı, “Ailelerin sık sık okumalar yapıp çocuklarındaki gelişimsel çizelgeleri takip etmeleri gerekmektedir. Disleksili çocuklar çok erken dönemde belirtiler göstermeye başlayabilirler ancak okula başlamalarıyla birlikte belirtiler netlik kazanır” dedi. Okul öncesi dönemdeki belirtilere dikkat Disleksinin okul öncesi dönemdeki belirtilerine dikkat çeken Kahyaoğlu Çakmakcı, “Okul öncesi dönemde konuşmada gecikme, konuşurken yakın hecelerle seslerin karıştırılması, yön-zaman kavramlarının karıştırılması ve baskın eli seçmede zorluk gibi sorunlar yaşayabilirler” uyarısında bulundu. Okuma ve yazmada zorluklar ortaya çıkabiliyor Okul dönemindeki belirtilerin okuma ve yazmada ortaya çıktığını kaydeden Kahyaoğlu Çakmakcı, “Okul döneminde çocukların geç, hatalı ve yavaş okuma; harfleri karıştırma, okuduğunu anlamada zorluk; geç, yavaş, ters, hatalı, aralıklı-çok bitişik yazma ve matematiksel işlemleri öğrenmede ve yapmada zorlukları vardır. Okul döneminde yabancı dili öğrenmede, okuduğu kitabı ya da hikayeyi özetlemede ve yeni kelimeler öğrenmede zorluk yaşarlar” diye konuştu. Çevresel faktörler de etkili oluyor Dislekside genetik faktörlerin yanı sıra çevresel faktörlerin de etkili olduğunu belirten Kahyaoğlu Çakmakcı şunları söyledi: “Yapılan son çalışmalar, disleksinin genetik bir altyapısının olduğunu belirtse de çevresel faktörlerin de önemi yadsınamaz. Gebelikte sigara, alkol veya maddeye maruziyet, erken doğum, doğum sırasında oksijensiz kalma gibi faktörlerin yanı sıra malnütrisyon (yetersiz beslenme), ebeveynlerin olumsuz iletişim yöntemleri ve bilişsel becerileri olumsuz etkileyecek yaşam olayları risk faktörleri olarak sayılabilir.” Okula devamda ve sosyal alanda güçlük yaşayabilirler Disleksinin erken dönemde anlaşılması halinde olumsuz etkilerinin azaltılabileceğini belirten Kahyaoğlu Çakmakcı, “Disleksi çocuklarda uzun süre fark edilmezse, derslerinin açık ara gerisinde kalarak okula devam etmede güçlük yaşarlar. Bunların yanı sıra geride kaldığı için sosyal alanda da arkadaşları tarafından kabul görmede sorunlar başlar” dedi. Çocuğa ve aileye multidisipliner yaklaşım önemli Özgül öğrenme güçlüğünün özel bir çalışma ve özel bir uzmanlık gerektirdiğini vurgulayan Kahyaoğlu Çakmakcı, şu açıklamalarda bulundu: “Özgül öğrenme güçlüğünü anlamaya yönelik gerekli psikolojik testler ve ölçümler yapılıp değerlendirildikten sonra aileye psikoeğitim verilirken çocuğa da özel eğitim yöntemleriyle programlar başlanılır. Yaşıtlarıyla aynı hızda okuyamadıkları ve öğrenemedikleri için ve yine daha fazla çaba sarf etmek durumunda oldukları için özgüven kaybı yaşamaya başlayabilirler. Dolayısıyla özgül öğrenme güçlüğü olan çocuklara hem psikolojik hem eğitsel hem de aileye yönelik multidisipliner bir yaklaşımla çalışılması önemlidir. Özgül öğrenme güçlüğüne eşlik eden sorunların olup olmadığının da belirlenmesi kritik önem taşır.” Disleksiye başka sorunlar da eşlik edebilir Disleksisi olan çocuk ya da yetişkin bireylerde depresyon, anksiyete bozuklukları, DEHB ve zeka sorunlarının eşlik edebileceği uyarısında bulunan Kahyaoğlu Çakmakcı, eşlik eden soruna göre uzmanların uygulayacakları müdahalelerin değişiklik gösterdiğini söyledi. Aileler bu önerilere kulak vermeli Disleksili çocuğa ailenin yaklaşımının önemli olduğunu vurgulayan Dr. Öğretim Üyesi Hale A. Kahyaoğlu Çakmakcı, ebeveynlere şu tavsiyelerde bulundu: “Aileler çocuklarına güvende, huzurlu ve her koşulda kabul göreceklerini hissettirmeli. Aileler bu süreçte çok sabırlı olmalı ve çocuktan kendi gidiş hızından fazlasını beklememelidir. Disleksili bireylerin normal bireylere göre en ufak bir öğrenme deneyimi bile çok zorlayıcı ve zaman alıcı olabilir. ‘Nasıl bu kadar basit bir şey için bile bu kadar çok düşünürsün’ gibi cümleler çocuğun özgüvenini ve durumun üstesinden gelme gücünü olumsuz etkileyecektir. Aileler çocuğu başkasıyla kıyaslamamalı ve baskı altında hissettirmemelidir. ‘Hala ödevlerini bitiremedin mi? Bak arkadaşların çoktan hepsini bitirdi, yine yapamadın, beceremedin’ şeklindeki ifadelerden kaçınılmalıdır. Aileler öğretmenlerle iş birliği yaparak çocuğun gösterdiği olumlu gelişmeleri bolca dillendirmeli ve takdir etmelidir. Aileler olumlu örneklerle modellemeler yapabilir. Yani daha önce benzer sorunları yaşayıp üstesinden gelen kişilerin biyografilerini okuyup çocuklarıyla bu örnekler üzerinden konuşabilir. Bunların yanı sıra çok çaba gösterip çok çabalayan ailelere ‘yetersizlik’ duyguları, hayal kırıklıkları, korku ve endişeleri ile başa çıkmayı öğrenmek için bir uzmana danışmalarını öneririm.”
Ankara TCMB Başkanı Karahan: “2024 ve 2025 yıl sonu enflasyon tahminlerimizi sırasıyla yüzde 44 ve yüzde 21 olarak yukarı yönlü güncelledik” Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası (TCMB) Başkanı Fatih Karahan, “Enflasyon tahminlerimizde güncelleme yaptık. Enflasyonun 2024 yılı sonunda yüzde 44’e gerileyeceğini öngörüyoruz. 2025 ve 2026 yıllarında enflasyonun sırasıyla yüzde 21 ve yüzde 12 seviyesine gerileyeceğini tahmin ediyoruz" dedi. TCMB Başkanı Fatih Karahan, TCMB İdare Merkezinde düzenlenen 2024’ün Dördüncü Çeyrek Enflasyon Raporu bilgilendirme toplantısında enflasyonun durumunu, enflasyona ilişkin öngörüleri, küresel ekonomik ve enflasyona dair gelişmeleri, para politikası stratejilerini ve aldıkları kararların finansal piyasalardaki etkilerini değerlendirdi. Karahan, iç talebin yavaşlamaya devam ederek enflasyondaki düşüşü destekleyici seviyelere geldiğini değerlendirdiklerini belirtti. Yavaşlamanın da etkisiyle cari işlemler açığında düşüşün sürdüğünü kaydeden Karahan, “Enflasyonun ana eğilimi öngördüğümüzden yavaş olsa da iyileşiyor. Para politikasındaki sıkı duruşumuzu, dezenflasyonun devamını sağlayacak şekilde sürdüreceğiz” açıklamasında bulundu. “Küresel ölçekte ılımlı büyüme, merkez bankalarının parasal sıkılığı azaltabileceklerine işaret ediyor” Karahan, küresel büyüme görünümünde önceki rapor dönemine paralel olarak kademeli toparlanma öngörüsünün korunduğunu belirtti. Aşağı yönlü risklerin daha fazla ağırlık kazandığını gözlemlediklerine işaret eden Karahan, “İmalat sanayi ve hizmetler sektörü arasında önceki rapor döneminde gözlenen farklılaşma da sürmekte. Öncü göstergeler ise, özellikle imalat sanayiinde aşağı yönlü risklerin bir miktar arttığına işaret ediyor. Küresel talep görünümü, jeopolitik riskler ve arz yönlü faktörler, emtia fiyatları üzerinde belirleyici olmaya devam ediyor. Enerji dışı emtia fiyatlarında son dönemde genele yayılan artışlar görülürken, jeopolitik gelişmeler özellikle enerji fiyatlarındaki oynaklığı artırdı. Enflasyon görünümüne bağlı olarak gelişmiş ülke merkez bankaları faiz indirim süreçlerine başladı. FED ilk faiz indirimini eylül ayında yaptı. Gelişmekte olan ülkelerde ise daha önceden başlayan faiz indirim sürecine yeni merkez bankalarının da dahil olduğunu görüyoruz. Küresel ölçekte ılımlı büyüme ve enflasyon görünümü, merkez bankalarının önümüzdeki dönemde de parasal sıkılığı azaltabileceklerine işaret ediyor” ifadelerini kullandı. “Üçüncü çeyreğe ilişkin mevcut veriler, yurt içi talepte ılımlı seyrin devam ettiğini gösteriyor” Merkez Bankası’nın yurt içi makroekonomik gelişmelere ilişkin tespitlerini paylaşan Karahan, “Yılın ikinci çeyreğinde yurt içi talebin yıllık büyümeye katkısı belirgin olarak azalırken, net ihracatın büyümeye pozitif katkısı sürdü. Bu dönemde yurt içi talep büyümeye 1,2 puan katkı verirken, net ihracatın katkısı 1,3 puan olarak gerçekleşti. Böylelikle büyümedeki talep kompozisyonu daha dengeli bir görünüm sergiledi. Üçüncü çeyreğe ilişkin mevcut veriler, yurt içi talepte ılımlı seyrin devam ettiğini gösteriyor. Bu dönemde perakende ve ticaret satış hacim endeksleri, bir önceki çeyreğe kıyasla bir miktar arttı. Bununla birlikte perakende satış hacim endeksine daha detaylı baktığımızda, altın hariç olarak artışın daha ılımlı olduğunu görüyoruz” diye konuştu. Talep koşullarının enflasyondaki düşüşü destekleyici seviyelere yaklaştığını aktaran Karahan, göstergelerin üçüncü çeyrekteki çıktı açığının gerilediğini gösterdiğini ve bu gerilemenin yılın son çeyreğinde de devam edeceğini ifade etti. İç talepteki dengelenmeyle uyumlu olarak dış ticaret dengesindeki iyileşmenin devam ettiğini vurgulayan Karahan, ikinci çeyrekte cari açığın milli gelire oranının yüzde 1,7 seviyesine gerilediğini ve üçüncü çeyrekte ise birikimli cari açığın azalmaya devam edeceğini tahmin ettiklerini açıkladı. “Temel mal enflasyonu düşük seyrini koruyarak, ana eğilimdeki söz konusu yavaşlamayı sürüklüyor” Tüketici enflasyonunun ekim ayında yüzde 48,6 oranına gerileyerek, mayıs ayındaki tepe noktasına kıyasla önemli miktarda düştüğünü aktaran Karahan, “TCMB bünyesinde takip ettiğimiz göstergeleri bir bütün olarak incelediğimizde, ekim ayında enflasyonun ana eğilimindeki düşüşün sürdüğünü görüyoruz. Temel mal enflasyonu düşük seyrini koruyarak, ana eğilimdeki söz konusu yavaşlamayı sürüklüyor. Hizmet enflasyonundaki iyileşme ise öngörülerimizden daha yavaş gerçekleşiyor. Burada kira dışındaki kısımda daha belirgin olmak üzere kademeli bir iyileşme izliyoruz. Ekim ayında ise talebe duyarlı bazı hizmet kalemlerinde ılımlı bir seyir gözledik. Bu görünümün süreceğini değerlendiriyoruz. Gıda tarafında ise üçüncü çeyrekteki iyileşen görünüm, ekim ayında işlenmemiş gıda fiyatları kaynaklı olarak sekteye uğradı. Bu dönemde para politikasının görece etki alanı dışında olan taze meyve ve sebze grubunda yüksek fiyat artışı gözledik. Diğer taraftan taze meyve ve sebze dışındaki gıda enflasyonu daha düşük seyretti” şeklinde konuştu. “Kiralarda yüksek fiyat artışı, sözleşme yenileme oranının üçüncü çeyrekte yükselmesinin etkisiyle sürdü” Hizmet fiyatları dinamiklerine kira ve kira dışı şeklinde bakmanın daha sağlıklı olduğunu söyleyen Karahan, şu ifadelere yer verdi: “Kiralar; deprem, kentsel dönüşüm, kira artış sınırlaması gibi nedenlerle diğer hizmet kalemlerinden ayrı ele alınması gereken, yapısal boyutu da olan bir husus. Nitekim kiralarda yüksek fiyat artışı, sözleşme yenileme oranının üçüncü çeyrekte yükselmesinin de etkisiyle geçtiğimiz çeyrekte de sürdü. Sağdaki grafikten takip edebileceğiniz üzere gerek PÖS verilerinden, gerekse konut değerleme raporlarından elde edilen kira artış oranlarının TÜFE yıllık kira enflasyonunun altında kaldığı ve gerilediği görülüyor. Kira sözleşmelerinde kullanılan referans oranlarının düşüşü, son çeyrekte aylık kira enflasyonunun yavaşlayacağına işaret ediyor. Bu konudaki kutu çalışmamıza bakmanızı tavsiye ediyoruz. Kira enflasyonundaki ataletin öngörülerimizden yüksek olduğunu değerlendirmekle beraber, kira hariç hizmetlerin daha belirgin yavaşladığını görüyoruz.” Mevduat faizlerinde politika faizi, makroihtiyati politikalar ve piyasadaki likiditenin yanı sıra enflasyonun ve kur beklentilerin de belirleyici olduğunu kaydeden Karahan, para politikası duruşlarının ve makroihtiyati çerçevelerinin mevduat faizlerini, Türk lirasına geçişi ve tasarrufları destekleyecek seviyelerde kalmasını sağlayacağını belirtti. “2024 ve 2025 yıl sonu enflasyon tahminlerimizi sırasıyla yüzde 44 ve yüzde 21 olarak yukarı yönlü güncelledik” Orta vadeli tahminlerini de paylaşan Karahan, enflasyon görünümünde belirgin ve kalıcı bir iyileşme sağlanana kadar para politikasındaki sıkı duruşu sürdürmeyi esas aldıklarını söyledi. Ekonomi politikalarındaki eşgüdümün de artarak devam edeceğini tahminlerine yansıttıklarını kaydeden Karahan, “Bu çerçevede 2024 ve 2025 yıl sonu enflasyon tahminlerimizi sırasıyla yüzde 44 ve yüzde 21 olarak yukarı yönlü güncelledik. Enflasyonun 2026 yıl sonunda yüzde 12’ye gerileyeceğini öngörüyoruz. Orta vadede ise enflasyonun yüzde 5’te istikrar kazanmasını hedefliyoruz. Tahmin aralıklarının alt ve üst noktaları da 2024 yılı için yüzde 42 ve 46, 2025 yılı için yüzde 16 ve 26, 2026 yılı için ise yüzde 6 ve 18’e tekabül etmektedir” diye konuştu. “Yıllık enflasyonun önümüzdeki dönemde istikrarlı olarak gerileyeceğini öngörüyoruz” Para politikasındaki kararlı duruşlarının yurt içi talepte dengelenme, Türk lirasında reel değerlenme ve enflasyon beklentilerindeki düzelme vasıtasıyla aylık enflasyonun ana eğilimini düşürmeye devam edeceğini de söyleyen Karahan, “Para politikasındaki temkinli duruşun sürdürülmesiyle yıllık enflasyonun önümüzdeki dönemde istikrarlı olarak gerileyeceğini öngörüyoruz. Bu süreçte finansal koşullardaki sıkılıkla beraber talep koşulları enflasyondaki düşüşe desteğini sürdürecek” dedi. Toplantı, Karahan’ın Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası Başkan Yardımcıları Osman Cevdet Akçay ve Hatice Karahan ile birlikte basın mensubu ve ekonomistlerin sorularını yanıtladığı bölümle devam etti.