ASAYİŞ - 16 Aralık 2011 Cuma 16:44

SİİRT VALİLİĞİ`NDEN `KCK` AÇIKLAMASI

A
A
A
SİİRT VALİLİĞİ`NDEN `KCK` AÇIKLAMASI

Siirt Valiliği, Batman, Diyarbakır ve Siirt’te yapılan KCK operasyonlarına ilişkin bir açıklama yaptı.
Siirt Valiliği’nden yapılan yazılı açıklamada, "Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı’nca yürütülen PKK/KCK terör örgütüne müzahir tüm kurum ile kuruluşların çatı yapısı olarak ülkemizdeki sivil itaatsizlik ve eylemsellik türünde faaliyetleri organize eden KCK/TM yapılanması içinde yer aldıkları, terör örgütünün talimatları doğrultusunda ilimiz merkezinde ve Kurtalan ilçemizde meydana gelen kitlesel eylemleri organize ettikleri tespit edilen N.Y., Ü.B., A.K., A.Ç., M.V.D., Y.K., B.Y., C.Y., N.İ., U.O.,
Ş.A., M.E.B., E.B., E.E., S.A., S.T., Ş.E., N.A., A.K. ve Z.Y. isimli 20 kişi gözaltına alınmışlardır. Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesi hakimliğinin arama kararına istinaden tespit edilen ikametlerinde ve Kurtalan Belediyesi, Kurtalan Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) İlçe Başkanlığı, Eğitim ve Destek Evi (EDEV), Kurtalan Belediyesi Kültür ve Sanat Merkezi’nde gerçekleştirilen operasyonel çalışmalarda arama yapılmıştır" denildi.
Operasyon kapsamında C.Y. isimli şüphelinin yakalanması için çalışmaların devam ettiği bildirildi.
Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Isparta Eğirdir Gölü’nde sular 2 metre çekildi, koku tehdidi başladı Isparta Eğirdir Gölü’nde iklim değişikliğinin getirdiği kuraklık etkisini gösterdi. Gölde aşırı su kaybı nedeniyle sular yaklaşık 2 metre çekilirken, göl çevresinde balçık, hayvan dışkısı ve çevre atığı sebebiyle de koku problemi yaşanıyor. Isparta’nın Eğirdir ilçesinde bulunan ve Türkiye’nin ikinci en büyük tatlı su kaynağı olan günün değişik zamanlarında mavi, yeşil tonlara büründüğü için ‘yedi renkli göl’ olarak adlandırılan Eğirdir Gölü’nde, su çekilmeleri yaşanıyor. Gölde aşırı su kaybı nedeniyle sular yaklaşık 2 metre çekilirken, göl çevresinde balçık, hayvan dışkısı ve çevre atığı sebebiyle de koku problemi yaşanıyor. "Kuraklığa karşı önleyici stratejilerin belirlenmesi gerekmektedir" Mevsimsel yağışların azlığı nedeniyle kuraklık tehlikesinin de yaşandığı Eğirdir Gölü’nde yaşanan problemlere değinen Süleyman Demirel Üniversitesi Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi’nden Öğretim Üyesi Dr. Meltem Kaçıkoç, Eğirdir Gölü’nün doğal ekosistemin korunması ve yöre halkının geçim kaynağı olması nedeniyle kritik öneme sahip olduğunu belirterek, "Bölgede başta kar yağışlarının azalması olmak üzere, iklim değişikliğinin kuraklık yönündeki etkileri göl su eviyesinin sürekli düşüş eğiliminde seyretmesine neden olmuştur. Mevcut ve muhtemel kurak şartlar altında yaşanabilecek su kıtlığının ölçülebilir şekilde tasvir edilebilmesinin ve bu sayede de su güvenliğinin sağlanması için etkin önlemlerin belirlenmesinde miktar ve kalite modelleri yeri doldurulamaz araçlardır. Son yıllarda bölgede kuraklığın sosyoekonomik açıdan olumsuz etkileri artmıştır. Dolayısıyla daha da geç olmadan artan kuraklık risklerine karşı afet yönetiminde sadece kriz yönetimi ile sınırlı kalmayıp proaktif ve önleyici stratejilerin belirlenmesi gerekmektedir" dedi. "Su seviyesinin azalmasıyla birlikte Eğirdir Gölü’nde koku problemi yaşanıyor" İklim değişikliğinin kuraklık yönündeki etkilerinin tarımsal su tüketimi ile birleştiğinde Eğirdir Gölü su seviyesinin su ve gıda güvenliğini tehdit eden kritik seviyelere ulaşmasına neden olduğunu söyleyen Kaçıkoç, "Eğirdir Gölü gibi sığ göller, aşırı kuraklık olaylarına karşı derin göllere göre daha hassastırlar çünkü su seviyesindeki küçük değişiklikler yaşansa bile bu durum toplam yüzey alanı ve hacminin çok daha büyük bir bölümünü temsil eder. Su seviyesindeki bu azalmalar, gölün taşınım mekanizmasını değiştirmiş, halihazırda artmakta olan su sıcaklıklarındaki artışları daha da şiddetlendirmiştir. Dolayısıyla da bölge halkının tepkisine neden olan koku problemlerine neden olmuş ve hızlı alg büyümesini destekleyen şartlar oluşturarak ötrofikasyonu katalize eden iklim değişikliği, esas olarak, ötrofikasyonun en temel itici güçleri olan yağış, sıcaklık, solar radyasyon ve rüzgar hızındaki değişiklikleri içerir. Dolayısı ile de göl su seviyesindeki azalmalar, zaten tarımsal faaliyetlerden ve arıtılmamış atık sulardan kaynaklanan aşırı nütrient yüklerinin baskısı altında olan Eğirdir Gölü’nü ötrofikasyona karşı da savunmasızlaştırmış ve ötrofikasyon sürecini hızlandırmıştır" şeklinde konuştu. "Kuraklığın devamlılığı siyanobakterilerin baskın hale gelmesini artıracak" Eğirdir Gölü’nün de içerisinde yer aldığı Antalya Havzası da dahil olmak üzere 6 nehir havzasında belirli kirleticiler için su kalite modelleme çalışmalarına başladıklarını söyleyen Dr. Kaçıkoç, "Çalışmalarımız tamamlandığında havzalardaki tüm su kütlelerinin ekolojik açıdan iyi duruma ulaşması için uygulanması gereken temel ve tamamlayıcı tedbirler belirlenecektir. Bahsettiğim miktar senaryoları ile birlikte, söz konusu kalite tedbir senaryoları da uygulanmaz ise, kuraklık şartlarının devamlılığı durumunda, Eğirdir Gölü’nün doğal şartlarının aksine daha durgun, daha sıcak şartlar gelişecektir. Böyle bir durumda, gölde mevcut durumda olması gereken baskın olan endemik makrofitlerin yerine, iklim değişliğinin etkilerine karşı yüksek toleransa sahip ve gölün içme suyu üretimi, tarımsal sulama ve balıkçılık için kullanımını tehdit edecek çeşitli toksinler üreten siyanobakterilerin baskın hale gelmesini artıracaktır" açıklamalarında bulundu. Dr. Meltem Kaçıkoç, Eğirdir Gölü için atık sonuçları sınanmış ve uygulanabilir eylem planlarının acilen hayata geçirilmesi gerektiğini dile getirdi.
İzmir İZSU’dan suyu tasarruflu tüketme çağrısı Son dönemlerde kış ve bahar yağışlarının beklenen miktarın altında kalması nedeniyle barajlardaki su seviyesi dikkat çekici şekilde düştü. Tahtalı Barajı’ndaki aktif doluluk oranının yüzde 26,4 seviyesine inmesiyle su altındaki eski Bulgurca Camii yeniden görünür hale geldi. İzmir Büyükşehir Belediyesi İZSU Genel Müdürlüğü’nden yapılan açıklamada şehre su sağlayan Sarıkız, Göksu, Menemen kuyuları ve Gördes Barajı’ndan alınan su miktarının artırıldığı vurgulandı. Yapılan planlama doğrultusunda kısa vadede susuzluk tehdidi bulunmadığı belirtilen açıklamada “Bununla birlikte yine de tedbirin elden bırakılmaması gerek. Su sorunu bugün yoksa bile yarın kapımızda olacak” denilerek, suyun tasarruflu kullanılması gerektiğine dikkat çekildi. Tüm dünyada küresel ısınma ve iklim değişikliğinin etkileriyle yağış rejiminin değişmesi ve yağışların azalması nedeniyle barajlardaki su seviyeleri giderek düşerken, Tahtalı Barajı’ndaki su seviyesi son yılların en düşük seviyelerinden biri olan yüzde 26,4’e geriledi. İzmir’de yıllardır kuraklığın göstergelerinden biri olarak kabul edilen Tahtalı Baraj gölünün altındaki Bulgurca Camii yeniden görünür hale geldi. İZSU Genel Müdürlüğü barajlardaki su seviyesinde yaşanan düşüşler nedeniyle yeraltı su kaynaklarına yöneldi. Şehre su sağlayan Sarıkız, Göksu, Menemen kuyuları ile Gördes Barajı’ndan alınan su miktarı artırılarak Tahtalı Barajı’nın yükü hafifletildi. Yapılan planlama ile kısa vadede su sıkıntısı yaşanmayacağı, yağmur mevsimine kadar yetecek su bulunduğu belirtildi. İZSU Genel Müdürlüğü’nün bir yandan da şehre içme suyu sağlayacak alternatif su kaynakları sağlamak için çalışmalarını sürdürdüğü vurgulandı. Son yıllarda yağışlarda azalma var İzmir’in hem yer altı hem de yer üstü su kaynaklarından beslendiğini hatırlatan İZSU Su Arıtma Dairesi Başkanlığı Güney Su Arıtma Şube Müdürü Başak Sever, “Özellikle son günlerde artan sıcaklık ve azalan yağışlarla birlikte gündemimiz barajlardaki su seviyesi oldu. Geçmiş yıllara baktığımızda İzmir 2008 yılında su kriziyle karşı karşıya kalmış ve o zaman uygulanan su kampanyaları sayesinde bu kriz atlatılmıştı. Son yıllarda yağışlarda bir azalma mevcut. Yağışlardaki azalma yüzde 20 seviyelerine kadar düşmüş durumda. Bu durum tüm hemşerilerimizde bir tedirginlik oluşturuyor” dedi. Tedbiri elden bırakmamak gerek Tahtalı Barajı’nda aktif doluluk oranının yüzde 26,4 olduğunu ifade eden Başak Sever, “Buharlaşma verileri, günlük tüketim verileri dikkate alındığında söz konusu suyun kendi payı içerisinde önümüzdeki yağışlı döneme kadar yeterli olduğunu söylememiz mümkün. Su İsale ve Dağıtım Dairesi Başkanlığı tarafından şehir içinde gerekli manevralar yapılarak şehrin kuzeyinde bulunan yer altı kaynaklarından güney bölgemize de su temini sağlanabiliyor. İzmir genellikle Aralık ve Mart ayları arasında yağış alır. Bununla birlikte yine de tedbirin bırakılmaması gerekiyor. Her vatandaşın üzerine düşen bir sorumluluk olduğunu tekrar hatırlatmamız gerek. Su sorunu bugün yoksa bile yarın kapımızda olacak” şeklinde konuştu.
Bursa Bursa’nın tansiyonu ölçüldü Bursa’da faaliyet gösteren kamu ve özel sağlık kuruluşları, hipertansiyon konusunda bilinç düzeyini artırmak amacıyla şehrin farklı noktalarında vatandaşlara tansiyon ölçümü yaptı. Dünyada on kişiden yaklaşık üçünde görülen yüksek tansiyona dikkat çekmek amacıyla tansiyon ölçümü etkinliği gerçekleştirildi. İl Sağlık Müdürlüğü koordinasyonunda gerçekleştirilen etkinlikte; ilçe sağlık müdürlükleri/toplum sağlığı merkezleri, devlet hastaneleri ve özel hastaneler, ağız diş sağlığı merkezleri ve belediye sağlık ekipleri, hastanelerde ve şehrin farklı noktalarında kurulan stantlarda, toplamda 2 bin 542 vatandaşın tansiyon ölçümünü yaparak yüksek tansiyon konusunda bilgilendirdiler. Tansiyon ölçümü sonrasında hipertansiyon tanısı olmayan bin 308 kişinin 563’ünde yüksek tansiyon tespit edilirken, hipertansiyon tanısı ile ilaç kullanan 804 kişinin ise 586’sında tansiyon ölçümünün yüksek olduğu ifade edildi. Yapılan taramalar sonucunda tansiyon ölçümü yüksek çıkan vatandaşlar aile hekimi, dahiliye/kardiyoloji uzman hekimi, acil poliklinik hekimi gibi ilgili polikliniklere yönlendirildiler. Yüksek tansiyon hastalarının genellikle yarısının hastalığının farkında olmadığını belirten İl Sağlık Müdürlüğü yetkilileri tansiyon ölçümünün düzenli olarak yaptırılması gerektiği, yüksek tansiyonun kalp hastalıkları, inme, böbrek hastalığı, erken ölüm ve yeti yitimi gibi durumlara sebebiyet verebileceğinin altını çizdiler.
Sivas Turizme kazandırılması beklenen dolinler tarımda kullanılıyor Sivas’ta bulunan ilginç dolinlerin jeoturizme kazandırılması beklenirken, içlerinde tarım yapılması da dikkat çekiyor. Sivas’a bağlı Beypınar köyü çevresinde yüzyıllar içerisinde oluşan dolinler dikkat çekiyor. Jipsli kayaçların yağmurun etkisiyle çözülmesi sonucu oluşan dolinler oluşturdukları görüntü ile dikkat çekiyor. Jeoturizme kazandırılması beklenen dolinler günümüzde çiftçiler tarafından tarım arazisi olarak kullanılıyor. Görüntüleriyle dikkat çeken dolinlerin Türkiye’nin en uzun nehri olan Kızılırmak’a da kızıl rengini verdiği düşünülüyor. Yağışlarla birlikte çözünen kayaçların kızıl bir renge boyandığını ifade eden Sivas Cumhuriyet Üniversitesi Eğitim Fakültesi Coğrafya Eğitimi Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Dr. Fatih Kartal, Türkiye’nin en uzun nehri olan Kızılırmak’ın da rengini bu kayaçlardan aldığını söyledi. "Türkiye’nin en önemli sahalarından birisi" Bahse konu alanın kalsiyum sülfattan oluşan jipsli sahalar olduğunu belirten Dr. Öğretim Üyesi Fatih Kartal, "Burası Türkiye’de çok önemli sahalardan bir tanesi. Niye diyeceksiniz? Çünkü burası jips kayacı adını verdiğimiz alçı taşı taşıdır. Bu Türkiye’de en yoğun halini görüldüğü yer olarak tabir edebiliyoruz. Bu kayaç çok önemli, bileşimi kalsiyum sülfattır. Bakıldığı zaman buraları eski Miyosen dönemine ait olan daha çok denizel kökenli ve denizel çökenlerin olduğu bir saha. Zaten jipsin oluşma özelliğine de baktığımızda işte bu miyosen dönemindeki denizel alçak sahalardaki çökelme ve neticesinde olan bir kayaçtır. Mors ölçeğine göre iki derece sertlik direncine sahip olan bir kayaçtır. Bunlar da zaman içerisinde çözülmesi ve erimesi ile birlikte irili ufaklı çok fazla dolinlere ev sahipliği yapan bir kayaç olması nedeniyle çok büyük önem taşımakta" dedi. "Turizme kazandırılabilir" Bu sahaların çok amaçlı kullanılabileceğini aktaran Dr. Öğretim Üyesi Kartal, "Biz buraların geneline karstik saha diyoruz. Buralar çok amaçlı kullanılabilir. Yani buralar tarım amaçlı olarak açılmış olan sahalar değildir esasen. Bunlar işte kimi zaman bakarsanız ki turizm sektörü kimi zaman baktığınızda tarımsal, kimi zaman da hayvancılık maksatlı olarak kullanılan sahalar olarak görüyoruz biz. Ama tamamıyla buraların tarıma elverişli ve tarım amaçlı kullanılabilecek sahalar olduğunu söyleyemeyiz. Etrafımızda görüyoruz ki çiftçilerimiz burada jipsin çözülmesiyle birlikte oluşan bu kırmızı topraklarda tahıl tarımı yapmak maksadıyla da burada tarım sahaları olarak da kullanılıyor. Burada doğal bir sit alanı olarak değerlendirilebilir. İrili ufaklı çok güzel jeolojik ve jeomorfolojik özelliklere sahip olan sahalar. Buraları da bu anlamda zaman planlamaları yapılarak koruma altına alınabilir" dedi. Çözünen jips Kızılırmak’a rengini veriyor Kızılırmak’ın sulamada kullanılamadığını belirten Kartal, "Şimdi içerisinde kalsiyum sülfat olduğu için yağışlarla birlikte ya da çevredeki sularla birlikte bunlar rahat çözülebilir ve derelere akarsulara karıştığı zaman bu kalsiyum sülfat, sularda sülfürik özelliği oluşturabilir. Bundan dolayı da ‘Kızılırmak akıyor, Sivas halkı bakıyor’ tabiri vardır. Bu tabirin çok fazla vuku bulmasındaki temel özellik de sülfürik asit özelliği olduğu için içme, kullanma ya da tarımsal maksatlı çok fazlasıyla istifade edemiyoruz. Bu yüzden bunlarla ilgili uzun dönemde ya da kısa dönemde planlamalar yapılması ve bunların da özellikle sular içerisinde kullanılabilir özelliğe getirilmesi lazım. Özellikle Kızılırmak’ın belli yerlerinde membranlar kullanılarak bu sudan istifade edilebilir. Mesela yapmış olduğumuz araştırmalar şunu çok net olarak gösteriyor ki Kızılırmak’ın doğduğu Kızıldağ’daki İmranlı civarındaki içilebilir kalite ve güzellik de olurken İmranlı çıkışından Sivas merkeze gelindiği zaman bu suyun kullanılamadığını görüyoruz. Bundaki en büyük temel sebeplerden bir tanesi işte çok da özünden bahsettiğimiz jips adını verdiğimiz bu kayacının çözünerek dönüşmesi. Bu toprakların yağış sularıyla işte kol ve derelerle birlikte Kızılırmak’a taşınıyor. Rengine buradan aldığını söyleyebiliriz" şeklinde konuştu.