SAĞLIK
28 Kasım 2024 Perşembe - 15:19 Yeni yönetmelik gereksiz ilaç kullanımını önlemeyi hedefliyor Denizli İl Sağlık Müdürü Uz. Dr. Berna Öztürk, Sağlık Bakanlığı tarafından yürürlüğe giren yeni ‘Aile Hekimliği Sözleşme ve Ödeme Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik’ hakkında açıklamalarda bulundu. Yönetmelikle gereksiz ilaç kullanımını önlemenin hedeflendiğini belirten Uz. Dr. Öztürk, "Vatandaşlarımızda özellikle şu alışkanlığı kazandırmak istiyoruz; sağlıkla alakalı herhangi bir endişeleri olduğunda akıllarına ilk olarak aile hekimlerimizin gelmesi ve aile hekimlerimize güvenle başvurmalarını istiyoruz ” dedi. Yeni Yönetmeliğin Türkiye’de sağlık hizmetlerinin kalitesini artırmak eş güdümlü olarak vatandaş ile çalışan memnuniyetini arttırmak amacıyla yürürlüğe girdiğini belirten İl Sağlık Müdürü Uz. Dr. Berna Öztürk, yönetmelikle hangi yenilikler yapıldığı, bunların sağlık hizmetlerine nasıl yansıyacağı konusunda bilgi verdi. “Her şeyden önce vatandaşlarımızın aile hekimlerimiz tarafından koruyucu sağlık hizmeti gerçekleştirmek” Denizli’de 1. basamak sağlık hizmetlerinde 132 Aile Sağlığı Merkezi’nde 356 Aile Hekimi ve aile sağlığı çalışanları ile hizmet verildiğini ve Denizli’de aile hekimi birimi başına düşen nüfus ortalamasının 2 bin 976 olduğunu belirten Denizli İl Sağlık Müdürü Uz. Dr. Berna Öztürk, “Denizli’mizde 1. basamak sağlık hizmetlerinde 132 Aile Sağlığı Merkezimizde 356 Aile Hekimimiz ve aile sağlığı çalışanlarımız ile hizmet veriyoruz. Aile Sağlığı Merkezlerimizde tanı ve tedavi edici sağlık hizmetleri ile birlikte, vatandaşlarımıza sağlık danışmanlığı, aile planlaması ve koruyucu sağlık hizmetlerini yürütmekteyiz. İlimizde aile hekimi birimi başına düşen nüfus ortalaması 2 bin 976 olup İl Sağlık Müdürlüğü olarak nüfusun yoğun olduğu yerlerde Aile Sağlığı Merkezi açarak Aile Hekimi Birimi başına düşen nüfuslarımızı düşürmeyi hedefliyoruz. Eski Yönetmeliğimiz, bir aile hekimimize 4000’e kadar nüfusun kayıtlı olabilmesine izin veriyordu. Yeni yönetmelikle bu nüfus 3500’e düşürüldü. Yani artık 3500 nüfusu olan bir aile hekimine vatandaşlarımız kayıt olamayacaklar. Böylelikle vatandaşlarımıza daha fazla vakit ayrılabilmesi bu sayede aile hekimlerimizin asli görevlerinden olan koruyucu sağlık hizmetinin daha etkin sunulabilmesi vatandaş ve çalışan memnuniyetinin arttırılması hedeflenmektedir. Bakanlığımızın temel anlayışı; vatandaşlarımızın hastalanmadan sağlıklı kalmalarını sağlayabilmek olup bunun için de her şeyden önce vatandaşlarımızın aile hekimlerimiz tarafından koruyucu sağlık hizmetlerinin yapılabilmesidir. Koruyucu sağlık hizmetleri; erken teşhis, önlenebilir hastalıkların önlenmesi ve uzayan insan ömrünün bedensel, ruhsal ve sosyal olarak iyilik halinde geçmesini sağlamaktır. Bu amaçla; bebek ve lohusa izlemleri, aşılamalar, çocukluk çağı taramaları, kanser taramaları, hipertansiyon, kardiyovasküler hastalıklar, obezite, diyabet açısından sağlıklı bir kronik hastalık takibi yapılması ve yaşlılık izlemleri sayesinde yaşlılarımızın sağlığının takibi yapılmasıdır” diye konuştu. "Gereksiz İlaç Kullanımını Önlemek Hedeflenmekte” Aile hekimlerinin bundan sonra ilaç yazamayacağı iddialarını da açıklık getiren Uz. Dr. Öztürk, “Akılcı olmayan ilaç kullanımı, insanlarda bazı ilaçlara karşı direnç gelişmesine, hastalıkların tekrarlamasına veya uzamasına, tedavi maliyetlerinin artmasına neden oluyor. Şu anda Türkiye’de bin kişiye düşen günlük antibiyotik kullanım miktarı, OECD ortalamasından 2,5 kat daha yüksektir. Gereksiz antibiyotik ve ilaç kullanımı, küresel bir sağlık sorunu haline gelmiştir. Sağlık Bakanlığımızın açıkladığı yeni aile hekimliği yönetmeliği, aile hekimlerinin tanı ve tedavisine müdahale etmiyor, reçete yazma özgürlüğünü de ortadan kaldırmıyor aksine tüm dünyada ve özellikle ülkemizde en büyük sağlık problemlerinden birisi olan antibiyotik direncinin önlenmesi için gereksiz antibiyotik kullanımını sınırlandırmayı amaçlıyor. Denizli’de özveri ile çalışan tüm aile hekimlerimiz ile birlikte zaten yıllardır antibiyotik kullanımı üzerine çalışıyoruz. Bakanlığımız yeni yönetmelikle; akılcı ilaç uygulamalarını teşvik ediyor; aşırı kullanımının başkaca sağlık sorunlarına yol açtığını bildiğimiz bazı mide ilaçları (PPİ) ve bazı ağrı kesici ilaçların da dikkatli kullanılmasını teşvik ediyor. Şüphesiz; halkımızın sağlığı ve geleceği açısından büyük önem taşıyan bu konuda aile hekimlerimiz de vatandaşlarımız da gerekli hassasiyeti göstereceklerdir. Bu nedenle vatandaşlarımızın, tavsiye üzerine ilaç kullanmasını istemiyor, bunun yerine ilaç kullanmadan önce hekimine danışmalarını, böylece gereksiz ilaç tüketiminin önüne geçmek istiyoruz” dedi. “Hastalar sağlıkla alakalı endişeleri olduğunda akıllara ilk olarak aile hekimlerinin gelmesini ve güvenle başvurmalarını istiyoruz” Yeni yönetmelikle aile hekimi ile kayıtlı nüfus arasındaki bağın güçlendirilmesinin amaçlandığını belirten İl Sağlık Müdürü Uz. Dr. Berna Öztürk, vatandaşların 2. ve 3. basamak sağlık kuruluşlarından önce aile hekimine başvurmalarının teşvik edildiğini vurguladı. Aile hekimlerinin iyi bir korucu sağlık hizmeti verildiği takdirde hasta olan vatandaşların sayısı azalacağını ve vatandaşların özellikle sağlıkla alakalı endişeleri olduğunda akıllara ilk olarak aile hekimlerinin gelmesi ve aile hekimlerine güvenle başvurmalarını istediklerini belirten Uz. Dr. Öztürk, “Koruyucu sağlık hizmetleri bir ülkenin gelişmişliği ile paralel ilerler ve gelişmişliğin göstergesidir. Biz aile hekimlerimizle iyi bir korucu sağlık hizmeti verebilirsek hasta olan vatandaşlarımızın sayısı azalacaktır. Bu da hastalıktan dolayı kişinin kaybedilmesi, ilaç, hastane ve tetkik masrafları hepsinin önlenebilir olması, hem 2. basamak hem de 3. basamak sağlık hizmetlerinin rahatlaması demektir. 2. basamak dediğimiz devlet hastaneleri; yatarak tedavi olunabilecek, ileri tetkiklerle tanısı konulabilecek, yoğun bakımların olduğu, cerrahi müdahalelerin, ameliyatların yapılabileceği yataklı tedavi kurumlarıdır. Aynı şekilde 3. basamak üniversite hastanelerimizin asli görevi; 2. basamakta çözülemeyen daha komplike vakaların, araştırılarak tanı konulacak hastalıkların tanılarının konulduğu, araştırmaların ve tedavilerinin yapıldığı, yatarak tedavi hizmetinin verildiği sağlık kurumlarımızdır. Bugün gerekli devlet hastanelerimiz, gerek üniversitelerimizin hasta kayıtlarına baktığımızda rutin de kullanmakta oldukları ilacın reçetesini yenilemek için gelen vatandaşlarımızın sayısının azımsanmayacak kadar çok olduğunu görebilmekteyiz. Buralarda oluşan yoğunluklar; gerçekten araştırılması ve daha fazla zaman ayrılması gereken hastalara yeterli zaman ayrılamamasına, sağlık hizmeti kalitesi ve etkinliğinin azalmasına neden olmaktadır. Bu nedenle; aile hekimliği uygulama yönetmeliğinde hastalık yüküne göre bir çalışma yapılmış olup önümüzdeki süreçte hastanelerimizde aile hekimlerimiz için randevu kontenjanları oluşturularak aile hekimleri kendi hastalarına gereken hallerde hastanelerden öncelikli randevu alabilir hale gelecektir. Yani zaten gerekli bir durum olduğunda aile hekimlerimiz hastasını 2. basamak ya da 3. basamak sağlık kuruluşuna kendisi yönlendirebilecektir. Yeni yönetmelikle, vatandaşlarımızın seçtikleri aile hekimlerine yılda en az iki kez başvurmalarını istememizin temel nedeni de budur. Bu sayede sağlık sistemi üzerindeki yükün doğru şekilde dağıtılması hedeflenmektedir. Vatandaşlarımızda özellikle şu alışkanlığı kazandırmak istiyoruz; sağlıkla alakalı herhangi bir endişeleri olduğunda akıllarına ilk olarak aile hekimlerimizin gelmesi ve aile hekimlerimize güvenle başvurmalarını istiyoruz ” dedi.
28 Kasım 2024 Perşembe - 15:18 Şehzadeler Belediyesi’nden kırsal mahallelerde diş sağlığı desteği Şehzadeler Belediyesi, Toplum Ağız ve Diş Sağlığı Haftası kapsamında kırsal mahallelerdeki okullarda öğrenim gören 850 öğrenciye diş fırçası ve macunu dağıtarak ağız ve diş sağlığının önemine dikkat çekti. Başkan Gülşah Durbay, sağlıklı bireyler için ağız hijyeninin temel bir unsur olduğuna vurgu yaptı. Şehzadeler Belediyesi, Toplum Ağız ve Diş Sağlığı Haftası kapsamında farkındalık oluşturmak ve gelecek nesilleri bilinçlendirmek amacıyla anlamlı bir etkinlik gerçekleştirdi. Belediye ekipleri, kırsal mahallelerdeki okulları ziyaret ederek, toplam 850 öğrenciye diş fırçası ve diş macunu dağıttı. Etkinlikte, ağız ve diş sağlığının korunması için temel bilgiler aktarılırken, düzenli bakımın önemi vurgulandı. Belediye tarafından organize edilen etkinlikte, çocuklara diş fırçalamanın doğru teknikleri uygulamalı olarak gösterildi. Ayrıca, sağlıklı beslenmenin ve düzenli diş kontrolünün ağız sağlığındaki rolü anlatıldı. Etkinlik sırasında, Şehzadeler Belediye Başkanı Gülşah Durbay’ın mesajı da öğrencilere iletildi. Başkan Durbay mesajında, “Ağız ve diş sağlığı, bireyin genel sağlığını doğrudan etkileyen önemli bir konudur. Çocuklarımızın erken yaşta bu bilince sahip olmaları, onların sağlıklı bir gelecek inşa etmelerine katkı sağlayacaktır. Şehzadeler Belediyesi olarak her zaman çocuklarımızın yanında olmaya ve onların sağlıklı gelişimine destek vermeye devam edeceğiz” ifadelerini kullandı. Öğrenci velileri, öğrenciler ve öğretmenler de katkılarından dolayı Şehzadeler Belediyesine teşekkür etti.
Gün ışığının azalması sonbahar depresyonuna yol açıyor
11 Kasım 2024 Pazartesi - 10:18 Gün ışığının azalması sonbahar depresyonuna yol açıyor İçinde bulunduğumuz sonbahar mevsiminde günlerin kısalması ve gün ışığının azalması nedeniyle serotonin seviyesinin düştüğünü belirten Uzman Psikolog Özge Bilir, bu durumun kadınlarda ve gençlerde daha sık görülmek üzere mevsimsel depresyona yol açtığını söyledi. Acıbadem Bodrum Hastanesi Uzman Psikolog Özge Bilir, “gerçek dışı inançlara, çarpıtılmış düşüncelere, negatif bakış açısına sahip olan bireyin negatif duygulanım ve ruhsal bozukluk hali” olarak tanımladığı depresyon hakkında önemli bilgiler verdi. Depresyonun toplumda en sık görülen duygudurum bozukluklarından biri olduğunu belirten Psikolog Bilir bu süreçte kişinin benliğine duyduğu saygının azaldığını, özgüven eksikliği ve mutsuz hissettiğini, normalde keyif aldığı şeyleri yaparken artık keyif alamadığını ve beden hızının da azaldığını ifade etti. Depresyonun en net iki semptomunun “hayattan keyif almada, isteklerde azalış ve çökkün bir ruh hali” olduğunu vurgulayan Psikolog Bilir, “Bu süreçte iştah azalması veya artması sonucu yeme bozuklukları görülebildiği gibi uyku azalışı ya da artışı da görülebilir. Depresif bir ruh hali, huzursuzluk, kaygı, kararsızlık, motivasyon kaybı, dikkat dağınıklığı, özgüvende düşüş, cinsel istek azalışı ya da artışı, problemleri çözümleme kabiliyetinde azalma görülür; ölüm ya da intihar düşüncesi veya planları eşlik edebilir” dedi. Kadınlarda ve gençlerde daha çok görülüyor Hava sıcaklıklarının düşmesiyle beraber duygu durumumuzda da değişimler gözlemlendiğini aktaran Psikolog Bilir majördepresyonun alt tipi olarak “mevsimsel depresyon” yaşandığını ifade etti. Belirtilerini sonbahar-kış aylarında gösterebildiği gibi bazen de ilkbahar aylarında gösteren mevsimsel depresyona dair, “Özellikle sonbaharda başlayan ve kış boyunca kısalan günler nedeniyle melatonin seviyesinin artması ve gün ışığından daha az yararlanmak, serotonin seviyesindeki düşüklük depresif belirtilerde artışa neden olmaktadır. Daha çok kadınlarda ve gençlerde görülme sıklığı fazladır” diye konuştu. “Mevsimsel depresyon tek başına bir hastalık olarak tanımlanmaz” Psikolog Bilir mevsimsel depresyonun ortaya çıkışını arttıran başlıca nedenleri “duygusal, çevresel, genetik- biyolojik faktörler, düşük D vitamini, Ekvator’dan uzakta yaşamak, bipolar bozukluk ve major depresyon” olarak sıraladı. Mevsimsel depresyonun tek başına bir hastalık olarak ele alınmadığını, bu tanı için kişiye “major depresif bozukluk” tanısı konulmuş olması gerektiğini belirten Psikolog Bilir tanı sürecinde klinik gözlem ve uzman değerlendirmesine ek olarak bazı testler yapılabildiğini söyledi. Depresyon tanısı konulduktan sonra tedavi sürecine ilişkin birden fazla yöntem bulunduğuna değinen Psikolog Bilir, “Psikoterapi tedavi sürecinde büyük bir öneme sahiptir. Bunun yanı sıra ilaçla tedavi yani farmakolojik sürece girilebilir. Özellikle ilaçla tedaviye ek olarak psikoterapi de uygulanırsa tedavi süreci hızlanabilmektedir” dedi. “Yarım saatlik periyotlarla ışık tedavisi uygulanır” Ayrıca ışık tedavisi ile iyileşme görülebileceğinin altını çizen Psikolog Bilir “Işık tedavileri de depresyonda iyileşmeye katkıda bulunan bir yöntemdir. Kış aylarında artan depresyonu belli aralıklarla beyaz ışık ile azaltmak amaçlanmaktadır. Gündüz veya akşam yarım saatlik periyotlar şeklinde kişiye uygulanmaktadır” diye konuştu. “Gün ışığı ve temiz havadan faydalanın” Mevsimsel depresyonun bazı önlemlerle hafifletilebileceğinden de bahseden Psikolog Bilir şunları dile getirdi: “Alkol ve madde kullanmamak, ilkbahar-yaz depresyonu için uyku döngüsünün verimi için serin ve ışığın kontrolünü sağlayabildiğiniz ortamlarda vakit geçirmek, sonbahar-kış depresyonu için ise gün ışığı almaya çalışmak, sağlıklı uyku düzeni, D vitamini ve balık yönünden zengin olacak şekilde beslenme alışkanlıklarını düzenlemek ve sağlıklı besinlerden faydalanmak, karbonhidrat ağırlıklı beslenmeyi azaltmak, sosyal ilişkileri arttırmak, hobiler edinmek, egzersizi hayatınıza dahil ederek düzenli spor yapmak, yaşadığımız ortamı ferah ve havadar seçmek mevsimsel depresyonla başa çıkmak için yapılabilecekler arasındadır." Psikolog Bilir depresyon sürecinde uzman psikolog desteği alınması, gerekiyorsa psikiyatriye başvurulmasını tavsiye ederek özellikle bilişsel davranışçı terapi ekolü ile psikoterapi sürecine başlamanın çok etkin bir tedavi yolu olduğunu söyledi.
Pasif içicilik akciğer kanserinde önemli bir risk unsuru oluşturuyor
11 Kasım 2024 Pazartesi - 09:30 Pasif içicilik akciğer kanserinde önemli bir risk unsuru oluşturuyor Denizli Özel Egekent Hastanesi Tıbbi Onkoloji Uzmanı Dr. Nail. Özhan, akciğer kanserinin en önemli risk faktörlerinden birinin sigara içmek olduğunu belirterek; “Kanser hücrelerinin belirli özelliklerine yönelik olarak geliştirilmiş ilaçlar, daha az yan etkiyle çok daha yüksek başarıyla sonuçlanabiliyor” dedi. Denizli Özel Egekent Hastanesi Tıbbi Onkoloji Uzmanı Dr. Nail. Özhan, 1-30 Kasım Akciğer Kanseri Farkındalık Ayına dolayısıyla yaptığı açıklamada önemli uyarılarda bulundu. Uzm. Dr. Nail. Özhan “Her yıl Kasım ayında, dünya genelinde akciğer kanseri farkındalığını artırmak amacıyla çeşitli etkinlikler düzenlenmektedir. Akciğer kanseri, en yaygın kanser türlerinden biri olup, dünya genelinde kanser kaynaklı ölümlerin en büyük nedenidir” dedi. Akciğer kanserinin en önemli risk faktörlerinden birinin sigara içmek olduğunu ifade eden Uzm. Dr. Nail. Özhan, “Pasif içicilik, hava kirliliği, zararlı kimyasallara maruz kalma ve genetik yatkınlık gibi diğer etmenler de hastalığın gelişiminde rol oynamaktadır. Kişilerin, belirtilerini göz ardı etmemesi ve düzenli kontroller yaptırması hayati önem taşımaktadır. Düzenli egzersiz yapmak, sağlıklı bir diyet uygulamak ve sigara içmeyen bir çevre oluşturmak, akciğer sağlığını korumak için önemlidir. Erken teşhis, tedavi sürecinde büyük bir fark oluşturabilir ve yaşam kalitesini artırabilir” ifadeleriyle erken teşhisin önemine vurgu yaptı. Akciğer kanseri tedavisinden de bahseden Uzm. Dr. Nail. Özhan, şu tavsiyelerde bulundu: “Hastalığın evresine, türüne ve hastanın genel sağlık durumuna bağlı olarak değişiklik gösterir. Genel olarak, cerrahi müdahale, kemoterapi, radyoterapi ve hedefe yönelik tedavi yöntemleri kullanılmaktadır. Erken evrelerde, cerrahi olarak tümörün çıkarılması en etkili yöntemlerden biridir. İleri evrelerde ise kemoterapi ve radyoterapi tedavilerinin yanı sıra son yıllarda hızla gelişmekte olan hedefe yönelik akıllı ilaçlar ve immünoterapi tedavileri ile tümörün büyümesi ve çoğalması kontrol altına alınmaya çalışılır. Hedefe yönelik tedavi yöntemleri, kanser hücrelerinin belirli özelliklerine yönelik olarak geliştirilmiş ilaçları içerir ve bu sayede yan etkiler daha az görülmekle birlikte çok daha yüksek başarı sonuçlarına ulaşılabilir. Tedavi süreci, multidisipliner bir ekip tarafından planlanmalı ve hastanın ihtiyaçlarına göre özelleştirilmelidir” dedi.
Kış hastalıklarına temel önlem: Hijyen
11 Kasım 2024 Pazartesi - 09:06 Kış hastalıklarına temel önlem: Hijyen Çocuk Hastalıkları Uzmanı Dr. Ş. Zeynep Haskalp Arıkan, sonbahar döneminde bulaşıcı hastalıkların hızla yayıldığına dikkat çekerek, “Bu hastalıklardan korunmanın en temel yolu hijyen kurallarına dikkat etmektir. Çocuğunuza en az 20 saniye el yıkamasını öğretin. Bununla birlikte sağlıklı beslenme ve yeterli uyku da bağışıklığı güçlendirir” dedi. Acıbadem Adana Hastanesi Çocuk Hastalıkları Uzmanı Dr. Ş. Zeynep Haskalp Arıkan, özellikle çocukların bağışıklık sistemlerinin tam olarak gelişmemiş olması nedeniyle enfeksiyona daha açık hale geldiklerine dikkat çekerek alınabilecek basit önlemlerle çocukların bu dönemi daha sağlıklı bir şekilde atlatabileceklerini anlattı. En sık görülen bulaşıcı hastalıkların başında üst solunum yolu enfeksiyonları, grip, bronşit, pnömoni, mide bağırsak enfeksiyonları ve Covid-19’un yer aldığını belirten Dr. Arıkan, bu hastalıklar hakkında önemli bilgiler verdi. Arıkan, Üst Solunum Yolu Enfeksiyonları’nın (ÜSYE) soğuk algınlığı, burun akıntısı, boğaz ağrısı, öksürük ve hafif ateş gibi belirtilerle kendini gösterdiğini ve genellikle virüs kaynaklı olduğunu söyledi. Bu enfeksiyonlara yol açan faktör bakteri olduğunda antibiyotik tedavisi gerekeceğini ifade etti. Özellikle okul çağındaki çocuklarda sıkça görülen ve hızlı yayılan grip (influenza) hakkında konuşan Dr. Arıkan yüksek ateş, kas ve eklem ağrıları, baş ağrısı, halsizlik gibi belirtilerle seyreden grip hastalığının, çocuklar için oldukça zorlu olduğunu dile getirdi. “Zatürre bağışıklığı zayıf çocuklarda tehlikelidir” Bronş adı verilen hava yollarının iltihaplanmasıyla ortaya çıkan bronşite de değinen Dr. Arıkan, “Bronşit öksürük, balgam çıkarma ve nefes darlığı gibi belirtilerle ortaya çıkar, çocuklarda daha ağır seyredebilir. Zatürre (Pnömoni) ise akciğer dokusunun enfeksiyon kapmasıyla gelişen ciddi bir hastalıktır. Genellikle yüksek ateş, öksürük, nefes darlığı ve halsizlik gibi belirtilerle kendini gösterir. Bağışıklık sistemi zayıf olan çocuklar için tehlikeli olabilir” dedi. Covid-19 varyantlarının çocuklar arasında yayılmaya devam ettiğini belirten Dr. Arıkan, çocukların bu hastalığı genellikle hafif geçirdiğini ancak bağışıklık sistemi zayıf veya kronik hastalığı olan çocuklar için riskli olabileceğini söyledi. Çocuklarda görülen mide ve bağırsak enfeksiyonlarına sıklıkla rotavirüs ve norovirüs gibi virüslerin yol açtığını aktaran Dr. Arıkan, bu enfeksiyonlarda mide bulantısı, kusma, ishal ve karın ağrısı gibi belirtilerin görüldüğünü dile getirdi. Yine sonbahar ve kış aylarında görülen el ayak ağız hastalığından bahseden Arıkan, “Ağız içinde ağrılı yaralar, ellerde, ayaklarda, kalçada döküntü ve kabarcıklarla kendini gösterir. Hafif ateş, boğaz ağrısı ve halsizlik de yaygındır. Genellikle 5 yaş altındaki çocuklarda görülse de, daha büyük çocuklar ve yetişkinler de hastalığa yakalanabilir. Tedavi, ağrı kesici, ateş düşürücü, bol sıvı alımı, rahatlatıcı gargaralar şeklinde destek tedavisidir” diye konuştu. “Eller en az 20 saniye boyunca yıkanmalı” Hastalıklardan korunmak için alınacak en önemli önlemlerin hijyen ve bağışıklık sisteminin güçlü tutulması olduğunun altını çizen Dr. Arıkan, başlıca önlemleri şöyle sıraladı: “El yıkamak çocukları hastalıklardan korumanın en etkili yollarından biridir. Çocukların okula gitmeden önce, yemeklerden önce ve sonra, tuvalet kullanımından sonra ellerini en az 20 saniye boyunca sabun ve suyla yıkamaları sağlanmalıdır. Eğer sabun ve su yoksa alkol bazlı el dezenfektanları kullanılabilir.” Özellikle Covid-19 ve grip gibi hastalıkların yayılmasını önlemek için maske kullanımının önemine işaret eden Dr. Arıkan, okul gibi kapalı ve kalabalık ortamlarda, sınıfların düzenli olarak havalandırılmasının hava yoluyla bulaşan virüslerin yayılmasını azaltabileceğini sözlerine ekledi. “Sebze, meyveyle beslenmek bağışıklık sistemini güçlendirir” Güçlü bir bağışıklık sistemi için sağlıklı ve dengeli beslenmenin şart olduğunu vurgulayan Dr. Arıkan, “Sebze, meyve, tam tahıllar, protein ve sağlıklı yağlardan zengin bir beslenme programı, özellikle C vitamini, D vitamini ve çinko içeren besinler bağışıklık sistemini güçlendirir. Ayrıca yeterli uyku da vücudun enfeksiyonlara karşı daha dirençli olmasını sağlar” dedi. Grip aşısının da çok etkili olduğunu belirterek özellikle risk grubundaki çocuklara aşı önerdi. “Bol sıvı tüketip dinlenmek şart” Bu hastalıkların tedavisinde genellikle semptomatik yani belirtileri ortadan kaldırmaya yönelik tedavi uygulandığını aktaran Dr. Arıkan, “Viral enfeksiyonlar, çocuklarda vücut sıvılarının hızla kaybolmasına neden olduğu için bol sıvı tüketimi, vücudun nemli kalmasını ve iyileşme sürecinin hızlanmasını sağlar. Vücudun hastalıklara karşı savaşabilmesi için enerjiye ihtiyacı vardır ve dinlenme, bu süreçte vücuda yardımcı olur. Özellikle üst solunum yolu enfeksiyonlarında burun tıkanıklığını hafifletmek için buhar tedavisi uygulanabilir. Su buharı, burun kanallarını nemlendirerek tıkanıklığı azaltır ve nefes almayı kolaylaştırır” diye konuştu. Arıkan, mide bağırsak enfeksiyonlarında, özellikle ishal durumlarında ise probiyotik takviyelerinin bağışıklık sistemini desteklediğini de ekledi.
SANKO Üniversitesi Hastanesi Organ Bağış Haftası etkinlikleri
10 Kasım 2024 Pazar - 16:38 SANKO Üniversitesi Hastanesi Organ Bağış Haftası etkinlikleri SANKO Üniversitesi Hastanesi’nde 3-9 Kasım Organ Bağış Haftası nedeniyle çeşitli etkinlikler düzenlendi. SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Ana Bilim Dalı / Nefroloji Bilim Dalı’ndan Prof. Dr. Mehtap Akdoğan, OSB Koleji ve Kamil Ocak Spor Lisesi’nde Organ Bağış Haftası etkinlikleri kapsamında yaptığı konuşmada, etkinlikleri düzenleme amaçlarının organ bağışının önemine değinerek, organ bağışı ile ilgili farkındalığı artırmak olduğunu söyledi. Organ naklinde önceliğin alıcıyı sağlığına kavuştururken, vericinin de yaşam kalitesini sürdürmesini sağlamak olduğuna vurgu yapan Prof. Dr. Akdoğan, nakil öncesi alıcı ve verici açısından bütün ihtimallerini değerlendirilerek, her iki tarafın da bilgilendirildiğinin altını çizdi. Özellikle son dönem böbrek yetmezliği teşhisi alan hastaların neredeyse tamamı için en uygun tedavi seçeneğinin böbrek nakli olduğunu belirten Prof. Dr. Akdoğan, “Diyaliz bir tedavi seçeneği değildir. Uygun organ temin edilinceye kadar hastaların yaşamlarını devam ettirmesini sağlar” dedi. Prof. Dr. Akdoğan, nakil sonrasında hasta böbrek fonksiyonlarını yeniden kaybetse bile uygun organ bulunduğu takdirde tekrar nakil olma şansına sahip olduğunu belirtti. Ülkemizde özellikle kadavra naklinin sayısının çok düşük olduğunu hatırlatan Prof. Dr. Akdoğan, pek çok yaşama yeni bir şans verecek olan kadavra bağışının önemine de dikkat çekti. SANKO Üniversitesi Hastanesi Organ Nakil Koordinatörü Ayşe Bozkurt ise Organ Nakil Merkezi’nde yaptıkları karaciğer ve böbrek nakilleriyle pek çok hastaya umut olduklarını söyledi. Bozkurt, “Sağlıklı, 18 yaşını dolduran ve akli dengesi yerinde olan herkes organ bağışçısı olabilir. Organ bağışı için gerekli şartları sağlayan herkesi bağışçı olmaya davet ediyoruz. Bağışlanacak her organ yeni bir yaşam için umut oluyor” diye konuştu. Bilgilendirme toplantılarına OSB Koleji Müdürü Abdullah Fatih Ağcabay, Müdür Yardımcıları Şeyda Şahin, Serap Aslan, öğretmenler ve öğrenciler ile Kamil Ocak Spor Lisesi Müdürü Erkan Çolak, öğretmen ve öğrencileri katıldı. SANKO Üniversitesi Hastanesi tarafından Organ Bağış Haftası etkinlikleri kapsamında SANKO Park AVM’de açılan stant yoğun ilgi gördü. Stantta bilgilendirme yapılırken, organ bağışı yapmak isteyenlerden de bağışlar alındı. SANKO Üniversitesi Hastanesi’nin düzenlediği online canlı yayın SANKO’da Öğle Molası’nda SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Ana Bilim Dalı Öğr. Üyelerinden Organ Nakil Merkezi Cerrahı Dr. Öğr. Üyesi Kenan Demirbakan ise “Organ Bağışı ve Organ Nakli” konusunda bilgiler paylaştı.
Dermatoloji Uzmanı Doç. Dr. Demirdağ: “Kışa girmeden ‘ben’lerinizi kontrol edin, ettirin”
10 Kasım 2024 Pazar - 11:14 Dermatoloji Uzmanı Doç. Dr. Demirdağ: “Kışa girmeden ‘ben’lerinizi kontrol edin, ettirin” Dermatolog Hatice Gamze Demirdağ, aşırı güneşlenmenin, güneş yanıklarının ben gelişmesinin nedenlerinden biri olduğunu hatırlatıp kışa girerken “ben kontrolü” yapmanın ve yaptırmanın önemine dikkat çekti. Yazın yoğun maruz kalınan ultraviyole ışınlarının benlerde değişimlere, yeni benlerin oluşmasına veya kanserli bir doku gelişmesine neden olabildiğini belirten Uzm. Dr. Demirdağ, “O nedenle derimize daha dikkatli bakmalıyız. Mevcut bir bende; simetride bozulma, kenarlarda düzensizlik, çap artışı, genişleme, büyüme ve renk değişikliği gibi belirtiler varsa dermatoloğa başvurulmalıdır. Bunun yanında, daha önce deride olmayıp yeni ortaya çıkan ve büyüyen benler ile kanama, kabuklanma yapan iyileşmeyen oluşumlar da önemli olup dermatolog görüşü alınmalıdır” dedi. Acıbadem Kent Hastanesi Dermatoloji Uzmanı Doç. Dr. H. Gamze Demirdağ derimizde meydana gelebilecek değişimlerle ilgili uyanık olunması gerektiğini belirterek, hayati risk oluşturabilecek benler hakkında bilgi verdi. Benlerin, derimizde doğuştan veya sonradan ortaya çıkan kahve, siyah, deri tonlarında, şekil olarak oval veya yuvarlak olabilen, düz veya kabarık iyi huylu oluşumlar olduğunu kaydeden Uzm. Dr. Demirdağ, şöyle konuştu: “Bazı benler doğuştan çıkarken bazıları çocukluk ve erişkin dönemde çıkar. Benlerin oluşma nedenlerden biri genetik faktörlerdir. Bazı ailelerde deride çok sayıda ben oluşmasına yatkınlık vardır. Bunun dışında ise güneşe yoğun maruziyet ve geçirilen güneş yanıkları da ben gelişmesi nedenleridir. Benler genellikle iyi huylu oluşumlar olsa da, benlerin önemi, üzerinden melanom adı verilen bir deri kanserinin gelişmesi veya melanomun normal bir deri üzerinde ben dokusuna benzeyerek ortaya çıkmasıdır. Açık ten rengi, açık saç ve göz rengi, vücutta çok sayıda benin olması, yoğun güneş ışınlarına maruz kalınması, bronzlaşma amacıyla kullanılan solaryumlar, su toplayarak geçirilen güneş yanıkları ve genetik faktörler melanom gelişmesinde risk oluşturur. Güneş ışınları sadece melanom kanserini değil, melanom dışı deri kanserlerinin de tetikleyicisidir.” “Benlerinizin sayısı arttı mı?” Bronz bir tene sahip olmak adına yazın güneşin en dik geldiği saatlerde bile plajlarda güneşlenenlerin sayısının azımsanmayacak sayıda olduğuna dikkat çeken Doç. Dr. Demirdağ, kışa girerken sağlık adına yapılabilecek en önemli kontrollerden birinin ben kontrolü olacağını söyledi. Yazın yoğun maruz kalınan ultraviyole ışınları benlerde değişimlere, yeni benlerin oluşmasına veya kanserli bir doku gelişmesine neden olabildiğinden, deriye daha dikkatli bakılması gerektiğini vurgulayan Uzm. Dr. Demirdağ, “Mevcut bir bende; simetride bozulma, kenarlarda düzensizlik, çap artışı, genişleme, büyüme ve renk değişikliği gibi belirtiler varsa dermatoloğa başvurulmalıdır. Bunun yanında, daha önce deride olmayıp yeni ortaya çıkan ve büyüyen benler ile kanama, kabuklanma yapan iyileşmeyen oluşumlar da önemli olup dermatolog görüşü alınmalıdır.” diye konuştu. “Kendi benlerinize aşinalık geliştirin” Kişilerin benlerinde oluşabilecek değişimleri fark edebilmeleri için kendi benlerine aşinalık geliştirmesi gerektiğini ifade eden Doç. Dr. Demirdağ, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bu aşinalık için de kişilere belli aralıklarla kendi derilerini muayene etmelerini tavsiye ediyoruz. Gözle görünen yerler dışında kalan sırt, bacak arkası ve genital alan gibi yerler ayna yardımı ile bakılmalıdır. Şüpheli bir durumda dermatoloğa başvurulmalıdır. Deri kanseri açısından risk faktörü taşıyan, ailesinde veya kendisinde deri kanseri öyküsü olan ve vücudunda çok sayıda beni olan kişilerin ise ben taraması ile takip edilmesi gerekmektedir. Benlerin dermatoskop ile muayeneleri yapılıp, bilgisayarlı dermatoskopi adı verilen dijital bir işlemle benlerin fotoğrafları çekilip büyük oranlarda büyütülüp ayrıntılı incelenmektedir. Benlerin görüntüsü kayıt altına alınmakta ve kişiye göre ayarlanabilen aylık veya yıllık takiplerle kayıtlı benlerdeki değişim durumu gözlenebilmektedir. Benlerde şüpheli bir durum görülürse cerrahi olarak ben alımı yapılmaktadır. Dijital ortamda yapılan tarama ve ben haritalandırma işlemi, deri kanserinde erken teşhise dolayısıyla erken tedaviye imkan sunmaktadır.” “Kış aylarında da koruyucu” Öte yandan, Demirdağ, kışın da güneş koruyucu kullanmanın gerekliliğine vurgu yaptı. Güneşin risk faktörü olarak başlıca rol oynadığı benler ve deri kanseri konusunda güneşten korunmanın önemli bir yer tuttuğunu kaydeden Doç. Dr. Demirdağ, “Sadece yaz aylarında değil kış aylarında da güneş koruyucu krem kullanılmalıdır. Yaz aylarında güneş koruma faktörü 50, kış aylarında ise güneş koruma faktörü en az 30 olan güneş koruyucu kremlerinin kullanılması uygundur. Yaz aylarında özellikle çocuklarımızın güneş yanığı geçirmemesine dikkat edilmeli, ultraviyole ışınlarının dik geldiği saatlerde güneş altında kalmaktan kaçınılmalıdır” dedi.
Prof. Dr. Aysun Bay, bitkilerin kültürel ve dini rolünü aydınlattı
10 Kasım 2024 Pazar - 09:32 Prof. Dr. Aysun Bay, bitkilerin kültürel ve dini rolünü aydınlattı Bitki bilimleri alanında önemli çalışmalara imza atan Prof. Dr. Aysun Bay, bitkilerin kültürel, dini ve ekolojik önemine dikkat çekti. Prof. Dr. Bay, Türk Şamanizmi’nden Yahudi geleneklerine, Ural-Altay kültürlerinden Orta Asya şamanist inançlarına kadar pek çok farklı kültürde bitkilerin nasıl sembolik anlamlar taşıdığını anlattı. Bitkilerin Profesörü Aysun Bay, Türk ve Altay kültürlerinde ‘Dünya Ağacı’ olarak bilinen yaşam ağacının, evrenin merkezi olarak kabul edildiğini belirtti. Bu kutsal ağacın gökyüzü ile yeryüzünü birbirine bağlayan bir sembol olarak kabul edildiğini ifade eden Bay, Altay Türkleri arasında şamanların ruhani yolculuklarında rehberlik yapan yaşam ağacının, aynı zamanda ‘Demir Ağaç’ olarak adlandırıldığını vurguladı. Prof. Dr. Bay, bu inancın anne rahmindeki göbek bağıyla benzerlik taşıdığını ve yaşamın temel bağlantısını simgelediğini ifade etti. Gargat Ağacı: kültürel ve dini önemi Prof. Dr. Bay, Yahudi ve İslam kültürlerinde kutsal kabul edilen Gargat ağacının, aynı zamanda zeytin ağacı olarak da bilindiğini söyledi. Orta Doğu ve Kuzey Afrika’da yaygın olarak bulunan bu ağacın, hem Yahudi hem de İslam kültüründe önemli bir yer tuttuğuna dikkat çekti. Kuran’da ‘mübarek bir bitki’ olarak bahsedilen zeytinin, sağlık açısından da birçok fayda sunduğunu belirten Bay, Türkiye’de zeytin ekimlerinin artırılmasının önemini vurguladı. Ural-Altay kültürlerinde yaşam ağacı Ural-Altay kültürlerinde yaşam ağacının, özellikle kayın ağacının dallarında açılan kertiklerle sembolize edildiğini belirten Prof. Dr. Bay, bu ağaçların gökyüzüne yükselmek ve evrensel bilinçle bağ kurmak için kullanıldığını söyledi. Altay şamanları, yaşam ağacını trans yolculuklarında bir geçiş noktası olarak kullandığını belirten Bay, yaşam ağacının gökyüzündeki her katmanın farklı bir anlam taşıdığını ifade etti. Dünya dağı ve yeniden doğum Prof. Dr. Bay, Asya şamanist geleneklerinde yaşam ağacının "Dünya Dağı" ile ilişkilendirildiğini, ölümden sonra ruhların bu ağacın dallarında küçük kuşlar olarak beklediğini anlattı. Prof. Dr. Bay, bu sembolizmin, yaşam ve ölüm arasındaki döngünün doğal bir parçası olarak kabul edildiğini belirtti. Zeytinin sağlığa faydaları Prof. Dr. Bay, zeytin ağacının sağlık açısından sayısız fayda sunduğuna değindi. Zeytinin antibakteriyel, antiviral ve anti-inflamatuar özellikleriyle geleneksel tıpta yaygın olarak kullanıldığını belirten Bay, özellikle zeytinyağının mutfak ve sağlık açısından vazgeçilmez bir kaynak olduğunu söyledi. Bitkilerin korunması ve gelecek nesillere aktarılması Prof. Dr. Aysun Bay, bitkilerin sadece biyolojik değil, kültürel ve dini anlamlarının da korunması gerektiğine dikkat çekti. Bu bitkilerin gelecek nesillere aktarılmasının, kültürel mirasın devamı için büyük önem taşıdığını belirten Prof. Dr. Bay, bitkilerin korunarak yaygınlaştırılmasının gerekliliğini vurguladı.
Bulanık görme ’şeker’in habercisi
10 Kasım 2024 Pazar - 09:31 Bulanık görme ’şeker’in habercisi Kan şekerinde yaşanan ani yükseliş ve düşüşler, gözün görmeyi sağlayan sinir tabakası olan retinadaki damarların etkilenmesiyle diyabetik retinopati hastalığına sebep olabildiğini ifade eden Göz Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Op. Dr. Adnan İpçioğlu, "Şeker hastalığı kontrol edilmediği takdirde ciddi görme kayıplarına sebebiyet verebiliyor" dedi. Özellikle 10 yıldan fazla diyabet hastası olan kişilerde diyabetik retinopati görülme sıklığının arttığını belirten Medicana Bursa Hastanesi Göz Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Op. Dr. Adnan İpçioğlu, “Diyabeti olan bütün hastalar için bu göz hastalığı riski bulunuyor. Diyabeti olan herkesin en azından yılda bir kere kapsamlı göz muayenesi yaptırmasında fayda var. Bir kimse ne kadar uzun süredir diyabet hastası ise bu kişide diyabetik retinopati gelişme riski o kadar fazlalaşıyor” şeklinde konuştu. Göz Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Op. Dr. Adnan İpçioğlu, diyabet teşhisinin hemen ardından hastanın göz muayenesi olması gerektiğini ve 1 yıllık aralıklarla diyabet kontrollerinin bir parçası olarak rutin göz muayenelerine devam etmeleri konusunda uyardı. Op. Dr. İpçioğlu,“Bilhassa göz dibi muayenesi, retinada meydana gelen değişikliklerin erken safhada tespit edilmesini sağlar ve hastaya başarılı şekilde tedavi olma imkânı sunar. Diyabet teşhisi sonrası 1 yıllık aralıklarla 5 yılı geçen diyabet hastalarının 6 ayda bir, göz dibi problemi tespit edilen diyabetlilerin 3 ayda bir göz muayenesi olması gerekmektedir. Muayene sıklığı göz doktoru tarafından gerektiği şekilde belirlenir” dedi. Diyabetik retinopatiyi tedavi eden etkisi ispatlanmış tek yöntemin ’lazer fotokoagülasyon’ olduğunu ifade eden Op. Dr. Adnan İpçioğlu şu bilgileri verdi; “Tedavideki esas maksat yeterince beslenemeyen periferdeki retina dokusundan kaynaklanan uyarıları bastırmak, böylece yeni kanayacak damarların ve kanamaların oluşmasını engellemek ve hastanın görme seviyesini korumaktır. Bu tedavi, uygun zamanda ve uygun şekilde uygulandığı takdirde şeker hastalığına bağlı ciddi görme kayıplarını önlemenin tek yoludur. Retinopati belirtilerinin erken dönemde tespit edilmesi, tedavi başarısının anahtarıdır. Diyabet hastalığının erken döneminde bulanık görme şikâyeti ile sıkça karşılaşılıyor. Bunun sebebi retinopati değil, o sırada kan glikoz seviyesindeki yükseklikten kaynaklanabilir. Kan glikoz seviyesinin normale dönmesi birkaç hafta alabilir, kontrol sağlandığında görme bulanıklığı ortadan kalkar. Bu geçici bulanıklık döneminde, gözlük değişimi yapılması ise uygun bir yöntem değildir.”