SAĞLIK
28 Kasım 2024 Perşembe - 15:19 Yeni yönetmelik gereksiz ilaç kullanımını önlemeyi hedefliyor Denizli İl Sağlık Müdürü Uz. Dr. Berna Öztürk, Sağlık Bakanlığı tarafından yürürlüğe giren yeni ‘Aile Hekimliği Sözleşme ve Ödeme Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik’ hakkında açıklamalarda bulundu. Yönetmelikle gereksiz ilaç kullanımını önlemenin hedeflendiğini belirten Uz. Dr. Öztürk, "Vatandaşlarımızda özellikle şu alışkanlığı kazandırmak istiyoruz; sağlıkla alakalı herhangi bir endişeleri olduğunda akıllarına ilk olarak aile hekimlerimizin gelmesi ve aile hekimlerimize güvenle başvurmalarını istiyoruz ” dedi. Yeni Yönetmeliğin Türkiye’de sağlık hizmetlerinin kalitesini artırmak eş güdümlü olarak vatandaş ile çalışan memnuniyetini arttırmak amacıyla yürürlüğe girdiğini belirten İl Sağlık Müdürü Uz. Dr. Berna Öztürk, yönetmelikle hangi yenilikler yapıldığı, bunların sağlık hizmetlerine nasıl yansıyacağı konusunda bilgi verdi. “Her şeyden önce vatandaşlarımızın aile hekimlerimiz tarafından koruyucu sağlık hizmeti gerçekleştirmek” Denizli’de 1. basamak sağlık hizmetlerinde 132 Aile Sağlığı Merkezi’nde 356 Aile Hekimi ve aile sağlığı çalışanları ile hizmet verildiğini ve Denizli’de aile hekimi birimi başına düşen nüfus ortalamasının 2 bin 976 olduğunu belirten Denizli İl Sağlık Müdürü Uz. Dr. Berna Öztürk, “Denizli’mizde 1. basamak sağlık hizmetlerinde 132 Aile Sağlığı Merkezimizde 356 Aile Hekimimiz ve aile sağlığı çalışanlarımız ile hizmet veriyoruz. Aile Sağlığı Merkezlerimizde tanı ve tedavi edici sağlık hizmetleri ile birlikte, vatandaşlarımıza sağlık danışmanlığı, aile planlaması ve koruyucu sağlık hizmetlerini yürütmekteyiz. İlimizde aile hekimi birimi başına düşen nüfus ortalaması 2 bin 976 olup İl Sağlık Müdürlüğü olarak nüfusun yoğun olduğu yerlerde Aile Sağlığı Merkezi açarak Aile Hekimi Birimi başına düşen nüfuslarımızı düşürmeyi hedefliyoruz. Eski Yönetmeliğimiz, bir aile hekimimize 4000’e kadar nüfusun kayıtlı olabilmesine izin veriyordu. Yeni yönetmelikle bu nüfus 3500’e düşürüldü. Yani artık 3500 nüfusu olan bir aile hekimine vatandaşlarımız kayıt olamayacaklar. Böylelikle vatandaşlarımıza daha fazla vakit ayrılabilmesi bu sayede aile hekimlerimizin asli görevlerinden olan koruyucu sağlık hizmetinin daha etkin sunulabilmesi vatandaş ve çalışan memnuniyetinin arttırılması hedeflenmektedir. Bakanlığımızın temel anlayışı; vatandaşlarımızın hastalanmadan sağlıklı kalmalarını sağlayabilmek olup bunun için de her şeyden önce vatandaşlarımızın aile hekimlerimiz tarafından koruyucu sağlık hizmetlerinin yapılabilmesidir. Koruyucu sağlık hizmetleri; erken teşhis, önlenebilir hastalıkların önlenmesi ve uzayan insan ömrünün bedensel, ruhsal ve sosyal olarak iyilik halinde geçmesini sağlamaktır. Bu amaçla; bebek ve lohusa izlemleri, aşılamalar, çocukluk çağı taramaları, kanser taramaları, hipertansiyon, kardiyovasküler hastalıklar, obezite, diyabet açısından sağlıklı bir kronik hastalık takibi yapılması ve yaşlılık izlemleri sayesinde yaşlılarımızın sağlığının takibi yapılmasıdır” diye konuştu. "Gereksiz İlaç Kullanımını Önlemek Hedeflenmekte” Aile hekimlerinin bundan sonra ilaç yazamayacağı iddialarını da açıklık getiren Uz. Dr. Öztürk, “Akılcı olmayan ilaç kullanımı, insanlarda bazı ilaçlara karşı direnç gelişmesine, hastalıkların tekrarlamasına veya uzamasına, tedavi maliyetlerinin artmasına neden oluyor. Şu anda Türkiye’de bin kişiye düşen günlük antibiyotik kullanım miktarı, OECD ortalamasından 2,5 kat daha yüksektir. Gereksiz antibiyotik ve ilaç kullanımı, küresel bir sağlık sorunu haline gelmiştir. Sağlık Bakanlığımızın açıkladığı yeni aile hekimliği yönetmeliği, aile hekimlerinin tanı ve tedavisine müdahale etmiyor, reçete yazma özgürlüğünü de ortadan kaldırmıyor aksine tüm dünyada ve özellikle ülkemizde en büyük sağlık problemlerinden birisi olan antibiyotik direncinin önlenmesi için gereksiz antibiyotik kullanımını sınırlandırmayı amaçlıyor. Denizli’de özveri ile çalışan tüm aile hekimlerimiz ile birlikte zaten yıllardır antibiyotik kullanımı üzerine çalışıyoruz. Bakanlığımız yeni yönetmelikle; akılcı ilaç uygulamalarını teşvik ediyor; aşırı kullanımının başkaca sağlık sorunlarına yol açtığını bildiğimiz bazı mide ilaçları (PPİ) ve bazı ağrı kesici ilaçların da dikkatli kullanılmasını teşvik ediyor. Şüphesiz; halkımızın sağlığı ve geleceği açısından büyük önem taşıyan bu konuda aile hekimlerimiz de vatandaşlarımız da gerekli hassasiyeti göstereceklerdir. Bu nedenle vatandaşlarımızın, tavsiye üzerine ilaç kullanmasını istemiyor, bunun yerine ilaç kullanmadan önce hekimine danışmalarını, böylece gereksiz ilaç tüketiminin önüne geçmek istiyoruz” dedi. “Hastalar sağlıkla alakalı endişeleri olduğunda akıllara ilk olarak aile hekimlerinin gelmesini ve güvenle başvurmalarını istiyoruz” Yeni yönetmelikle aile hekimi ile kayıtlı nüfus arasındaki bağın güçlendirilmesinin amaçlandığını belirten İl Sağlık Müdürü Uz. Dr. Berna Öztürk, vatandaşların 2. ve 3. basamak sağlık kuruluşlarından önce aile hekimine başvurmalarının teşvik edildiğini vurguladı. Aile hekimlerinin iyi bir korucu sağlık hizmeti verildiği takdirde hasta olan vatandaşların sayısı azalacağını ve vatandaşların özellikle sağlıkla alakalı endişeleri olduğunda akıllara ilk olarak aile hekimlerinin gelmesi ve aile hekimlerine güvenle başvurmalarını istediklerini belirten Uz. Dr. Öztürk, “Koruyucu sağlık hizmetleri bir ülkenin gelişmişliği ile paralel ilerler ve gelişmişliğin göstergesidir. Biz aile hekimlerimizle iyi bir korucu sağlık hizmeti verebilirsek hasta olan vatandaşlarımızın sayısı azalacaktır. Bu da hastalıktan dolayı kişinin kaybedilmesi, ilaç, hastane ve tetkik masrafları hepsinin önlenebilir olması, hem 2. basamak hem de 3. basamak sağlık hizmetlerinin rahatlaması demektir. 2. basamak dediğimiz devlet hastaneleri; yatarak tedavi olunabilecek, ileri tetkiklerle tanısı konulabilecek, yoğun bakımların olduğu, cerrahi müdahalelerin, ameliyatların yapılabileceği yataklı tedavi kurumlarıdır. Aynı şekilde 3. basamak üniversite hastanelerimizin asli görevi; 2. basamakta çözülemeyen daha komplike vakaların, araştırılarak tanı konulacak hastalıkların tanılarının konulduğu, araştırmaların ve tedavilerinin yapıldığı, yatarak tedavi hizmetinin verildiği sağlık kurumlarımızdır. Bugün gerekli devlet hastanelerimiz, gerek üniversitelerimizin hasta kayıtlarına baktığımızda rutin de kullanmakta oldukları ilacın reçetesini yenilemek için gelen vatandaşlarımızın sayısının azımsanmayacak kadar çok olduğunu görebilmekteyiz. Buralarda oluşan yoğunluklar; gerçekten araştırılması ve daha fazla zaman ayrılması gereken hastalara yeterli zaman ayrılamamasına, sağlık hizmeti kalitesi ve etkinliğinin azalmasına neden olmaktadır. Bu nedenle; aile hekimliği uygulama yönetmeliğinde hastalık yüküne göre bir çalışma yapılmış olup önümüzdeki süreçte hastanelerimizde aile hekimlerimiz için randevu kontenjanları oluşturularak aile hekimleri kendi hastalarına gereken hallerde hastanelerden öncelikli randevu alabilir hale gelecektir. Yani zaten gerekli bir durum olduğunda aile hekimlerimiz hastasını 2. basamak ya da 3. basamak sağlık kuruluşuna kendisi yönlendirebilecektir. Yeni yönetmelikle, vatandaşlarımızın seçtikleri aile hekimlerine yılda en az iki kez başvurmalarını istememizin temel nedeni de budur. Bu sayede sağlık sistemi üzerindeki yükün doğru şekilde dağıtılması hedeflenmektedir. Vatandaşlarımızda özellikle şu alışkanlığı kazandırmak istiyoruz; sağlıkla alakalı herhangi bir endişeleri olduğunda akıllarına ilk olarak aile hekimlerimizin gelmesi ve aile hekimlerimize güvenle başvurmalarını istiyoruz ” dedi.
28 Kasım 2024 Perşembe - 15:18 Şehzadeler Belediyesi’nden kırsal mahallelerde diş sağlığı desteği Şehzadeler Belediyesi, Toplum Ağız ve Diş Sağlığı Haftası kapsamında kırsal mahallelerdeki okullarda öğrenim gören 850 öğrenciye diş fırçası ve macunu dağıtarak ağız ve diş sağlığının önemine dikkat çekti. Başkan Gülşah Durbay, sağlıklı bireyler için ağız hijyeninin temel bir unsur olduğuna vurgu yaptı. Şehzadeler Belediyesi, Toplum Ağız ve Diş Sağlığı Haftası kapsamında farkındalık oluşturmak ve gelecek nesilleri bilinçlendirmek amacıyla anlamlı bir etkinlik gerçekleştirdi. Belediye ekipleri, kırsal mahallelerdeki okulları ziyaret ederek, toplam 850 öğrenciye diş fırçası ve diş macunu dağıttı. Etkinlikte, ağız ve diş sağlığının korunması için temel bilgiler aktarılırken, düzenli bakımın önemi vurgulandı. Belediye tarafından organize edilen etkinlikte, çocuklara diş fırçalamanın doğru teknikleri uygulamalı olarak gösterildi. Ayrıca, sağlıklı beslenmenin ve düzenli diş kontrolünün ağız sağlığındaki rolü anlatıldı. Etkinlik sırasında, Şehzadeler Belediye Başkanı Gülşah Durbay’ın mesajı da öğrencilere iletildi. Başkan Durbay mesajında, “Ağız ve diş sağlığı, bireyin genel sağlığını doğrudan etkileyen önemli bir konudur. Çocuklarımızın erken yaşta bu bilince sahip olmaları, onların sağlıklı bir gelecek inşa etmelerine katkı sağlayacaktır. Şehzadeler Belediyesi olarak her zaman çocuklarımızın yanında olmaya ve onların sağlıklı gelişimine destek vermeye devam edeceğiz” ifadelerini kullandı. Öğrenci velileri, öğrenciler ve öğretmenler de katkılarından dolayı Şehzadeler Belediyesine teşekkür etti.
Uzman Dr. Karakan: “Çocuklarda ve 65 yaş üstünde zatürreden ölüm riski daha yüksek”
12 Kasım 2024 Salı - 10:00 Uzman Dr. Karakan: “Çocuklarda ve 65 yaş üstünde zatürreden ölüm riski daha yüksek” Dünyada zatürrenin önemli bir halk sağlığı sorunu olduğunu dile getiren Göğüs Hastalıkları Uzmanı Dr. Yeliz Karakan, “Zatürre bakteri, virüs, mantar gibi çeşitli mikroplarla oluşan bir akciğer iltihabıdır. Çocuklarda, 65 yaş üstü yaşlılarda, kronik hastalığı (diyabet, kalp hastalığı, böbrek hastalığı, akciğer hastalıkları vb.) olanlarda, sigara kullananlarda, bağışıklık sistemini baskılayan ilaç kullanımı ve hastalık durumlarında daha sık görülüp, daha ağır seyredebilir” dedi. Liv Hospital Gaziantep Göğüs Hastalıkları Uzmanı Dr. Yeliz Karakan, 12 Kasım Dünya Zatürre Günü dolayısıyla uyarılarda bulundu. Dünyada zatürrenin önemli bir halk sağlığı sorunu olduğunu dile getiren Uzm. Dr. Yeliz Karakan, zatürrenin çocuk ve erişkinde en sık ve ölüme neden olan enfeksiyon hastalıklarından biri olduğunu söyledi. Zatürrenin kısaca tanımını yapan Uzm. Dr. Karakan, “Zatürre bakteri, virüs, mantar gibi çeşitli mikroplarla oluşan bir akciğer iltihabıdır. Çocuklarda, 65 yaş üstü yaşlılarda, kronik hastalığı (diyabet, kalp hastalığı, böbrek hastalığı, akciğer hastalıkları vb.) olanlarda, sigara kullananlarda, bağışıklık sistemini baskılayan ilaç kullanımı ve hastalık durumlarında daha sık görülüp, daha ağır seyredebilir” ifadelerini kullandı. “Öksürük ve göğüs ağrısı görülebilir” Hastalığın belirtilerinden bahseden Uzm. Dr. Karakan, “En sık rastlanan belirtiler öksürük, balgam, ateş, göğüs ağrısı olup ilerlediğinde nefes darlığıdır. Üşüme, titreme, 39- 40 C’ye varan yüksek ateş, öksürük, kirli, iltihaplı (yeşil, sarı, pas rengi) balgam çıkarma olabilir. Bazı zatürre türlerinde ise sinsi başlangıç olur. Birkaç gün devam eden iştahsızlık, halsizlik, eklem ve kas ağrılarını takip eden kuru öksürük, ateş yükselmesi, bulantı, kusma, baş ağrısı gibi belirtiler olabilir” şeklinde konuştu. “Fiziki muayene ile tanı konulabilir” Zatürrenin erken teşhis edilmesi ve gecikmeden tedaviye başlanmasının öneminden bahseden Uzm. Dr. Karakan, “Teşhiste, fiziki muayene, laboratuvar testleri ve akciğer görüntüleme yöntemleri kullanılır. Tedavi ise hastanın durumuna göre ayaktan veya yatarak planlanabilir. Antibiyotikler, ağrı kesici ve ateş düşürücüler, oksijen ve sıvı destek tedavisi verilebilir” ifadelerini yer verdi. “Tedavi ihmal edilmemeli” Tedavinin zamanında başlanmasının büyük önem arz ettiğini dile getiren Uzm. Dr. Karakan, “Bununla birlikte hastalıktan korunmak esas olmalıdır. Zatürreden korunmak için zatürre (pnömokok), grip (influenza) aşıları, sigara ve alkolden uzak durmak, yeterli ve dengeli beslenmek, el hijyeni, iyi havalandırma ve riskli bireylerin maske kullanımı önem taşımaktadır” diyerek sözlerini noktaladı.
Kış aylarında sık görülüyor bulaşıyor
12 Kasım 2024 Salı - 09:43 Kış aylarında sık görülüyor bulaşıyor DÜZCE(İHA) – Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Pınar Yıldız, zatürrenin özellikle kış aylarında sık görüldüğünü belirterek “Öksürme veya hapşırma yoluyla havaya karışabilir ve diğer insanlara bulaşabilir” dedi. Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Pınar Yıldız, 12 Kasım Dünya Zatürre Günü dolayısıyla önemli bilgiler paylaştı. Zatürrenin akciğerlerimizdeki hava keseciklerinin iltihaplanması ile oluşan bir hastalık olduğunu aktaran Doç. Dr. Pınar Yıldız, “Bu iltihaplanmaya genellikle bakteriler, virüsler veya mantarlar gibi mikroorganizmalar neden olur. Hava yoluyla bulaşan bu mikroplar, öksürme veya hapşırma yoluyla havaya karışır ve bizler de bu havayı soluduğumuzda akciğerlerimize ulaşarak enfeksiyona yol açabilirler” dedi. “Bağışıklık sistemi zayıf olan kişilerde daha sık görülür” Zatürrenin dünya genelinde önemli bir sağlık sorunu olduğunu ve her yaştan insanı etkileyebileceğine işaret eden Doç. Dr. Yıldız, “Özellikle çocuklar, yaşlılar ve bağışıklık sistemi zayıf olan kişilerde daha sık görülür. Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre, zatürre her yıl milyonlarca insanı etkilemekte ve özellikle gelişmekte olan ülkelerde çocuk ölümlerinin önde gelen nedenlerinden biri olmaya devam etmektedir. Türkiye’de de zatürre, özellikle kış aylarında sık görülen bir hastalıktır. Sağlık Bakanlığı istatistiklerine göre, zatürre ülkemizde hastane yatışlarının önemli bir kısmını oluşturmaktadır” şeklinde konuştu. “Zatürre bulaşıcı bir hastalıktır” Zatürrenin bulaşıcı bir hastalık olduğunu vurgulayan Doç. Dr. Yıldız, “Daha önce de belirttiğim gibi, hastalığa neden olan mikroplar öksürme veya hapşırma yoluyla havaya karışabilir ve diğer insanlara bulaşabilir. Ayrıca, enfekte kişilerin kullandığı eşyalara temas etmek de hastalığın bulaşmasına yol açabilir” açıklamalarında bulundu. Yıldız, zatürre için 65 yaş üstü yetişkinler, 2 yaş altı çocuklar, bağışıklık sistemi zayıf olan kişiler (HIV/AIDS, kanser tedavisi görenler vb.), kronik hastalığı olanlar (astım, KOAH, diyabet vb.), sigara içenler ile huzurevlerinde veya bakım evlerinde yaşayanların risk altında olduğunu da sözlerine ekledi. Zatürre belirtilerinin hastalığın nedenine ve kişinin genel sağlık durumuna bağlı olarak değişebildiğini dile getiren Pınar Yıldız, öksürük, ateş, titreme, nefes darlığı, göğüs ağrısı, yorgunluk ve halsizlik, iştahsızlık, bulantı, kusma ve baş ağrısının hastalığın en yaygın belirtileri olduğunu ifade etti. Zatürre tanısı genellikle fizik muayene, hastanın öyküsü ve görüntüleme testleri ile konulduğunu kaydeden Doç. Dr. Yıldız, “Fizik muayenede doktorunuz steteskopla akciğerlerinizi dinleyerek hırıltı veya raller gibi anormal sesler olup olmadığını kontrol edecektir. Akciğerlerdeki iltihaplanmayı göstermek için göğüs röntgeni kullanılır. Enfeksiyonu ve nedenini belirlemek için kan testleri yapılabilir. Öksürükle çıkan balgam örneği, enfeksiyona neden olan mikroorganizmayı belirlemek için laboratuvarda incelenir. Bazı durumlarda, bilgisayarlı tomografi (BT) taraması, bronkoskopi veya akciğer fonksiyon testleri gibi ek testler gerekebilir” şeklinde konuştu. “Sigara içmek, zatürre riskini artırır” Zatürreden korunmak için alınabilecek önlemler hakkında bilgi veren Doç. Dr. Yıldız, “Özellikle öksürdükten veya hapşırdıktan sonra, tuvaleti kullandıktan sonra ve yemeklerden önce ve sonra ellerinizi sabun ve suyla en az 20 saniye yıkayın. Öksürürken ve hapşırırken ağzınızı ve burnunuzu kapatın. Zatürre veya grip gibi solunum yolu enfeksiyonu olan kişilerle yakın temastan kaçının. Sigara içmek, zatürre riskini artırır. Dengeli beslenin, düzenli egzersiz yapın ve yeterli uyuyun. Aşı olun. Zatürreye karşı iki tür aşı mevcuttur: pnömokok aşıları ve grip aşısı. Pnömokok aşıları, zatürrenin en yaygın nedeni olan Streptococcus pneumoniae bakterisine karşı koruma sağlar. Grip aşısı ise grip virüsüne karşı koruma sağlar. Grip, zatürreye yakalanma riskini artırabilir. Aşılar yüzde 100 etkili olmasa da, zatürreye yakalanma riskini ve hastalığın ciddiyetini önemli ölçüde azaltabilirler” ifadelerine yer verdi. Zatürre tedavisi, hastalığın nedenine, şiddetine ve kişinin genel sağlık durumuna bağlı olarak değişebildiğine işaret eden Doç. Dr. Yıldız, “Hafif vakalarda, kişiler evde tedavi edilebilir ve birkaç hafta içinde iyileşebilirler. Daha ciddi vakalarda ise hastanede yatış gerekebilir ve tedavi süreci daha uzun sürebilir” dedi. “Zatürre konusunda bilinçli olun” 12 Kasım Dünya Zatürre Gününün, zatürre konusunda farkındalık oluşturmak ve bu hastalıktan korunma yolları hakkında bilgi vermek için önemli bir fırsat olduğunu dile dile getiren Pınar Yıldız, “Herkesi zatürre aşıları hakkında bilgi edinmeye ve risk altında olan kişilerin aşı olmalarını sağlamaya davet ediyorum. Unutmayın, zatürre ciddi bir hastalık olabilir, ancak önlenebilir ve tedavi edilebilir bir hastalıktır. Sağlığınıza dikkat edin ve zatürre konusunda bilinçli olun” diyerek açıklamasını sonlandırdı.
Görme kaybının yaygın nedeni: Diyabet
12 Kasım 2024 Salı - 09:35 Görme kaybının yaygın nedeni: Diyabet Türkiye’de ve dünya genelinde diyabetin görülme sıklığı giderek artarken, hastalık göz sağlığını da ciddi şekilde etkilemektedir. Diyabet, göz sağlığını tehdit eden birçok hastalığı tetikleyebilmektedir. Özellikle 50 yaş üzeri bireylerde körlüğün en yaygın nedeni diyabet iken; görme bulanıklığından, katarakttan, glokomdan ve diyabetik retinopatiden kaynaklanan sorunlar da sıklıkla görülmektedir. Göz Hastalıkları Uzmanı Op. Dr. Fatih Kenar, 14 Kasım Dünya Diyabet Günü öncesi diyabetin gözlerde oluşturabiliceği olumsuz etkiler ve sebep olduğu göz hastalıkları hakkında açıklamalarda bulundu. Diyabet, yüksek kan şekeri seviyelerinin gözdeki küçük damarlara zarar vermesiyle pek çok görme bozukluğuna neden olabilmektedir. Diyabetin göz sağlığı üzerindeki etkilerine değinen Medicana Kadıköy Hastanesi Göz Hastalıkları Uzmanı Op. Dr. Fatih Kenar, “Diyabet, küçük damarları etkileyen ve ömür boyu süren bir hastalıktır. Özellikle 40 yaşın üzerindeki kişilerde diyabet; görme netliğini etkileyebilir, gözlük numarasının sık sık değişmesine sebep olabilir. Diyabetin yol açtığı başlıca göz hastalıkları arasında katarakt, glokom, retinal damarların hasar görmesiyle ortaya çıkan diyabetik retinopati sayılabilir. Bu hastalıkların gelişmemesi için diyabet hastalarının göz muayenelerini düzenli olarak yaptırması ve kan şekeri seviyelerini kontrol altında tutması büyük önem taşımaktadır” dedi. Bulanık görme, diyabetin habercisi olabilir Bulanık görmenin her zaman gözlük numarasındaki değişikliklerden kaynaklanmadığını belirten Op. Dr. Fatih Kenar, “Yüksek kan şekeri, gözdeki lensin şeklini bozarak görme netliğinde değişikliklere yol açabilir. Glukozun lens içindeki sıvı miktarını artırması sonucu görme bulanıklaşabilir. Bu durumda, şeker seviyesi normale döndüğünde görme sorunları da kaybolabilir veya azalabilir. Diyabet hastalarının görme sorunları yaşadıklarında şeker seviyelerini kontrol altına alarak bir göz hastalıkları uzmanına danışmaları gerekmektedir” diye belirtti. Kataraktın diyabet ile ilişkisini açıklayan Op. Dr. Fatih Kenar, "Katarakt, gözün içindeki lensin matlaşmasıdır ve genellikle yaşla birlikte görülür. Ancak diyabeti olan kişilerde katarakt daha erken dönemde ortaya çıkabilir. Diyabetli bireylerin düzenli göz kontrollerini yaptırmaları, kataraktın erken tespit edilmesine ve gerekli tedavilerin yapılmasına yardımcı olur" dedi. Göz tansiyonuna dikkat Glokomun, bir diğer adıyla göz tansiyonunun dünya çapında körlüğe neden olan önemli bir hastalık olduğuna dikkat çeken Göz Hastalıkları Uzmanı Op. Dr. Fatih Kenar, diyabetlilerin göz tansiyonu riskini şu şekilde açıkladı: “Glokom, göz içi basıncının arttığı ve görme kaybına yol açan bir hastalıktır. Diyabeti olan bireylerde, yüksek kan şekeri seviyeleri göz içi basıncını artırabilir ve glokom riskini yükseltebilir. Bu nedenle diyabet hastalarının göz tansiyonlarını düzenli olarak ölçtürmeleri çok önemlidir.” Diyabetik retinopatinin, diyabet hastalarında sık görülen ve gözdeki kılcal damarların tahribatı sonucu ortaya çıkan bir diğer ciddi göz sağlığı sorunu olduğunun altını çizen Op. Dr. Fatih Kenar, “Retinada kanamalar, serum sızması ve ödem gibi sorunlara yol açabilen bu hastalık, erken teşhis ve tedavi ile önlenebilir. Diyabet hastalarının göz muayenelerini ihmal etmeden düzenli aralıklarla yaptırmaları, görme kaybını engelleyebilir” diyerek erken teşhisin önemine dikkat çekti.
Kalıcı kalp pili olanlar dikkat...Uyulması gereken 8 önemli kural
12 Kasım 2024 Salı - 09:29 Kalıcı kalp pili olanlar dikkat...Uyulması gereken 8 önemli kural Kardiyoloji Uzmanı Prof. Dr. İbrahim Baran, kalıcı kalp pili takılan hastaların ameliyat sonrası uyması gereken 8 kuralı açıkladı. Kalıcı kalp pili (pacemaker), kalbin ritmini oluşturan, düzenleyen ve gerektiğinde kalbe şok uygulayabilen elektronik cihazlar olarak biliniyor. İlk çıkan pillerin kalbin yavaşlaması sonucu gelişen bayılma, baş dönmesi, halsizlik gibi rahatsızlıkları tedavi ettiğini ifade eden Medicana Sağlık Grubu Kardiyoloji Uzmanı Prof. Dr. İbrahim Baran, sonraki yıllarda ölümcül hızlı ritim bozuklukları ve kalp yetmezliği tedavisinde daha gelişmiş kalıcı kalp pilleri (ICD, CRT) kullanılmaya başlandığını söyledi. Kalıcı kalp pili takılan hastaların uyması gereken 8 kural olduğunu belirten Medicana Bursa Hastanesi Kardiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Baran, bu kuralları şöyle açıkladı: "Kalp pili takılan hastanın ilk 2 gün pil tarafındaki kolunu oynatmaması gerekir. Evde yaranın bulunduğu taraftaki omuzun 1 ay süre ile fazla hareket ettirilmemesi gereklidir. Omuz dışında ön kol ve el hareket ettirilebilir. Kolu sabit vücuda yapıştırmak doğru değildir. Kol serbest olmalı ve sadece omuz hareketleri kısıtlanmalıdır. Kalıcı kalp pilinin yerleştirildiği bölüme basınç uygulanmamalı ve 20-30 gün yüzüstü yatılmamalıdır. Yaranın bulunduğu taraf temiz ve kuru tutulmalıdır. İlk 1 hafta sonra yapılan kontrolde yara bakımı doktorunuz tarafından yapılmalıdır. Kalıcı kalp pili takılan her hastaya pil firması tarafından özel bir kart verilir. Bu kart üzerinde hastanın kimlik bilgileri ve kalp pili bilgileri yazılıdır. Bu bilgiler gerek ilgili hastane ve gerek kalp pili firmasının ana birimi tarafından kayıt altında tutulur ve izlenir. Hastaların bu kartı devamlı yanında taşıması gereklidir. Kalıcı kalp pilleri elektronik aletlerdir. Güçlü elektromanyetik alanlar etkileşime sebep olur. Bu durum kalp pilinin fonksiyonlarını ciddi olarak bozabilir. Bunlar hastanelerdeki MR cihazları, havaalanındaki ve bazı binaların girişlerindeki dedektörler (X-ray cihazı), birtakım ameliyatlarda kullanılan koter cihazlarıdır. MR uyumlu pili olmayan hastalara MR çekilemez. Kalp pili olan hastalar X-ray cihazından geçmemelidir. Kalp pili olan hastalar elektrik arkı kaynağı ve trafolardan uzak durmalıdır. Düz röntgen filmi, anjiyo, ultrason, bilgisayarlı tomografi ve diş girişimleri kalp pilini etkilemez ancak bu işlemlere girerken ilgililere kalp pili olduğunun belirtilmesi uygun olur. Evde kullanılan buzdolabı, çamaşır makinası, ütü, ocak gibi çoğu aletlerden ise kalp pili etkilenmez. Cep telefonu ve telsiz telefonları kullanırken pil cebinden 15 santimetre uzakta, mümkünse diğer tarafta tutulması önerilir. Düzenli kalp pili ölçümleri ve uzman hekim kontrolleri ile kalp pilinin ömrünü ek olarak 2 yıldan daha fazla uzatmak mümkündür"
Ozon tedavisi ile vücudunuzu yenileyin
12 Kasım 2024 Salı - 09:06 Ozon tedavisi ile vücudunuzu yenileyin Medipol Sağlık Grubu’ndan Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Uzmanı Dr. Kıvanç Katmerlikaya, ozon tedavisinin son zamanlarda sağlık alanındaki kullanımının arttığını belirterek tedavi yönteminin detaylarını paylaştı. Ozonun, üç oksijen atomundan oluşan bir gaz olduğunu belirten Dr. Katmerlikaya, hastanelerde medikal oksijenin jeneratör aracılığıyla ozona çevrildiğini ve bu şekilde tedavide kullanıldığını ifade etti. Son yıllarda sağlık alanında hızla yayılan yenilikçi yöntemlerden biri olan ozon tedavisi, farklı hastalıklarda sağladığı olumlu sonuçlarla adından sıkça söz ettiriyor. Ozonun, özellikle eklem ağrıları, nörolojik hastalıklar ve bağışıklık sistemini düzenleme gibi birçok sağlık sorununa iyi geldiği belirtiliyor. Medipol Üniversitesi Sefaköy Hastanesi’nden Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Uzmanı Dr. Kıvanç Katmerlikaya, bu modern tedavi yönteminin sağladığı faydaları ve nasıl uygulandığını anlattı. Çoklu hastalıklarda kullanılıyor Dr. Katmerlikaya, ozon tedavisinin özellikle kireçlenme ve eklem aşınmalarına bağlı problemlerde kullanıldığını belirterek, Parkinson, MS gibi nörolojik hastalıklarda da tedavi edici etkilerinin görüldüğünü söyledi. Hastanın tedavi için yalnızca 15-20 dakika ayırmasının yeterli olduğunuvurgulayan Dr. Katmerlikaya, bazı özel durumlar hariç birçok hastaya güvenle uygulayabiliyoruz. Halk arasında ‘bakla hastalığı’ olarak bilinen favizm ve tiroit fonksiyon bozukluğu olan hastalara bu tedaviyi uygulamıyoruz. Ayrıca gebelere de önerilmiyor” dedi. Nasıl uygulanıyor? Ozon tedavisinin nasıl uygulandığı hakkında bilgi veren Dr. Katmerlikaya, “Tedavinin iki temel yöntemi bulunuyor. Sistemik ve lokal uygulama. Sistemik uygulamada hastanın yaklaşık 100 cc kanı alınıp ozonla birleştirilerek tekrar vücuda veriliyor. Burada kullanılan malzemelerin ozona dayanıklı olması gerekmektedir. Aksi takdirde tedavinin etkisi düşmektedir. Lokal uygulamada ise ozonlanmış kan kas içine, genellikle omuz veya kalça bölgesine enjekte ediliyor. Tedaviyle hastaların kan dolaşımı iyileştirilmekte ve bağışıklık sistemi düzenlenmektedir” diye konuştu. Farklı hastalıklarda olumlu sonuçlar Ozon tedavisinin depresyon gibi psikolojik durumlarda serotonin seviyesini artırarak olumlu sonuçlar verdiğini dile getiren Dr. Katmerlikaya, şeker hastalarında diyabetik ayak tedavisinde de başarılı sonuçlar elde ettiklerini belirtti. Ozon tedavisinin bel ve boyun fıtıkları, kronik yorgunluk sendromu ve romatizmal hastalıklarda da etkili olduğunu söyledi. Eklem kireçlenmelerinde ozonun eklem içine uygulanabildiğini belirten Dr. Katmerlikaya, kas ağrıları olan hastalara ise uygun görülen noktalara uygulandığını dile getirdi. Yan etkisi yok, sonuçlar yüz güldürücü Ozon tedavisinin bilinen ciddi bir yan etkisi olmadığını vurgulayan Dr. Katmerlikaya, haftada bir ya da iki seans uygulanan tedavinin toplamda 10-12 seanslık kürler halinde yapıldığını ifade etti. Tedavinin sonunda yüz güldürücü sonuçlar aldıklarını belirten Katmerlikaya, “Hastanın durumuna göre tedavi süresi uzatılabiliyor ya da yıl içinde klinik değişikliklere bağlı olarak tekrarlanabiliyor” dedi. Ozon tedavisinin en büyük avantajlarından birinin düşük yan etki profili olduğunu dile getiren Dr. Katmerlikaya, tedavi sürecinde hastaların konforunun bozulmadığını sözlerine ekledi.
ALKÜ’DE Adli Tıp Çalıştayı düzenlendi
11 Kasım 2024 Pazartesi - 18:02 ALKÜ’DE Adli Tıp Çalıştayı düzenlendi Alanya Alaaddin Keykubat Üniversitesi (ALKÜ) ev sahipliğinde “17. Adli Tıp Çalıştayı Tıbbi Uygulama Hatalarına Güncel Yaklaşım” isimli çalıştay düzenlendi. TURAZ Bilim Derneği tarafından adli tıp çalışmalarında önemli konuların ele alındığı “17. Adli Tıp Çalıştayı Tıbbi Uygulama Hatalarına Güncel Yaklaşım” isimli çalıştay, 8-10 Kasım tarihleri arasında ALKÜ Alev Alatlı Konferans Salonu’nda düzenlendi. Çalıştayın açılış konuşmasını yapan Sağlık Bilimleri Fakültesi Dekanı ve ALKÜ Tıp Fakültesi Adli Tıp Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Osman Celbiş, böyle önemli bir organizasyonu Alanya Alaaddin Keykubat Üniversitesinin çatısı altında yapmaktan büyük bir mutluluk duyduğunu ifade etti. Celbiş, çalıştayın sağlık alanında bilimsel ilerlemeye katkı sağlayacağı gibi özellikle sağlık sektöründe çalışan sağlık personelinin hukuki süreçlerini ele alarak, son yapılan yasal düzenlemelerle ilgili kapsamlı bir bilgi aktarımı olacağını kaydetti. “Çalıştay, akademik ve mesleki açıdan değerli” Programın açılışında konuşan ALKÜ Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Atıf Bayramoğlu ise, çalıştayın hem akademik hem de mesleki açıdan büyük bir önem taşıdığını vurgulayarak, “Bu organizasyon hem sağlık çalışanları hem de hastalarımız için daha güvenli bir ortam oluşturma yolunda önemli bir çalıştaydır” dedi. Bayramoğlu, “ALKÜ olarak bu organizasyonu yaparken sağlık hizmetinde yaşanabilecek aksaklıkları en aza indirmeyi hedefliyoruz. Çalıştay sayesinde mesleki sorumlulukları daha iyi anlamaya çalışarak hem hastalarımız hem de meslektaşlarımız için daha güvenli bir ortam oluşturmak istiyoruz. Bu etkinliği yaparken de, planlarken de amacımız budur. Çalıştayda alanında uzman çok değerli isimler ve katılımcılarımız var. Onların bizlere gün sonuna kadar katacağı çok değerli bilgileri var. Herkese katılımları ve değerli katkıları için çok teşekkür ederim” diye konuştu. “Adalet dengesini korumalıyız” Alanya Cumhuriyet Başsavcısı Celal Tekin, sağlık sektöründe yapılan yasal düzenlemelerin sağlık çalışanlarının hukuki güvenliği açısından önemine değinerek, yasal mevzuatın adalet dengesini koruması gerektiğini ifade etti. Tekin, “Yasal düzenlemelerle sağlık alanında çalışan bütün unsurları koruyan bir yasal mevzuatımız var. Eksikleri vardı. Son yapılan düzenlemelerle bu eksikler giderildi. Bu alan çok farklı bileşenleri olan bir alan. Bu konunun bir tarafında mağdur taraf var, bir tarafında yargı var. Bir tarafında da tıbbi müdahalede bulunmuş doktorlarımız ve sağlık görevlilerimiz var. Bir tarafında onlarla ilgili şikayetleri değerlendirebilecek uzmanlarımız var. Öyle bir şey yapmalıyız ki tüm tarafların adalet dengesini korumalıyız. Sağlık alanında çalışan kişi kendini hukuki olarak güvende hissetmeli” dedi. Çalıştayda Sağlık Bakanlığı Acil Tedavi Hizmetleri Genel Müdürü Doç. Dr. Eray Çınar ile Sağlık Bakanlığı Mevzuat İşleri Daire Başkanı Uzm. Dr. Şehmus Ertekin’in yaptığı açılış konuşmalarının ardından panel oturumlarına geçildi. Başkanlığını Prof. Dr. Osman Celbiş’in yaptığı 1. panel oturumunda yargı, sağlık ve akademinin kıymetli isimleriyle bir arada bulunmaktan büyük mutluluk duyduğunu ifade eden Acil Tedavi Hizmetleri Genel Müdürü Doç. Dr. Eray Çınar, kendi alanıyla önemli bilgiler aktardı. Ardından Sağlık Bakanlığı Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü Mevzuat İşleri Daire Başkanı Uzm. Dr. Şehmus Ertekin, sağlık çalışanlarına yönelik hukuksal düzenlemeler hakkında kapsamlı bir sunum yaptı. Panelin devamında “Kusursuz Cinayet” kitabının yazarı Prof. Dr. Halis Dokgöz katılımcılara önemli bilgiler aktardı. İki gün süren çalıştayda, hekimler, hukukçular ve Sağlık Bakanlığı yetkilileri, tıbbi uygulama hatalarına yönelik güncel yaklaşımları tartışarak, alanlarında bilgi ve deneyimlerini paylaştı. Çalıştay, Türkiye’nin farklı üniversitelerinden katılan bilim adamlarının katkılarıyla zenginleşerek, sağlık ve hukuk camiasına ışık tutacak önemli çıktılar sundu. Çalıştayın açılışına Sağlık Bakanlığı Acil Tedavi Hizmetleri Genel Müdürü Doç. Dr. Eray Çınar, Sağlık Bakanlığı Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü Mevzuat İşleri Daire Başkanı Uzm. Dr. Şehmus Ertekin, Alanya Cumhuriyet Başsavcısı Celal Tekin, ALKÜ Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Atıf Bayramoğlu, Sağlık Bilimleri Fakültesi Dekanı ve ALKÜ Tıp Fakültesi Adli Tıp Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Osman Celbiş, İstanbul Üniversitesi Adli Tıp ve Adli Bilimler Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Erdoğan Köse ve alanında uzman bilim adamları katıldı.
Sigarayı bırakmak şimdi daha kolay
11 Kasım 2024 Pazartesi - 16:55 Sigarayı bırakmak şimdi daha kolay Sakarya’da bulunan Pamukova İlçe Sağlık Müdürlüğü Sigara Bırakma Polikliniği Uzman Hekimi Kübra Ateş, sigaradan kurtulmak isteyenleri sigarayı bırakma polikliniğine davet etti. Pamukova İlçe Sağlık Müdürlüğü Sigara Bırakma Polikliniği Uzm. Dr. Kübra Ateş sigara ve tütün kullanmanın insan sağlığı üzerindeki olumsuz etkilerinin gün geçtikçe daha fazla fark edilmekte olduğunu belirterek, sigara bırakma polikliniklerine başvurup, burada sağlanan danışmanlık hizmetlerinden yararlanarak sigarayı bırakmanın mümkün olduğunu dile getirdi. Sigarayı bırakma polikliniklerine başvurulduğunda yapılan çalışmalarla ilgili bilgi veren Ateş, "Öncelikle danışanımızın sigara içme durumu, ek hastalıkları var mı? Kullandığı ilaçlar ve kan değerleri tablomuz gibi parametreleri değerlendirilir. Bu değerlendirmelerden sonra danışanımız için en uygun tedavi yöntemi ve takip aralıkları belirlenir. Ayrıca danışmanlık hizmetleri ile sigarayı bırakma sürecinin daha kolay ve etkili bir şekilde geçirilmesine yardımcı olunur” dedi. Pamukova İSM Sigara Bırakma Polikliniği’ne başvuran Hatice Balcı ve Metin Balcı çifti uzun yıllardır kullandıklarını ve sigaradan kurtulmaya birlikte karar verdiklerini dile getirdi. Metin Balcı (49) yaklaşık 40 yıldır sigara kullandığını ifade ederek günde yaklaşık iki üç paket sigara kullandığını belirtti. Daha önce sigarayı bırakmaya çalıştığını söyleyen Balcı, başarısız süreçler yaşadığını ve bu yüzden dolayı da sigarayı bırakamadığını kaydetti. Tanıdıklarının tavsiyesi üzerine Pamukova İSM’de sigarayı bırakma polikliniğine başvurduklarını dile getiren Metin Balcı, "Sağlık açısından, bir de maddi açıdan eskisinden çok zorluyordu. Bir de kamp dönemi geçirdik. Orada kamp yürüyüşü yaptık. Baktım benden çok daha yaşlı insanlar benden önde gidiyor, yorulmuyor. Kedi kendime ’Ben bu kadar mı bu sigaranın acizliğine uğruyorum, bu kadar mı sigara beni kötü etkiliyor’ dedim. Daha önce de bırakmak istedim o zaman da profesyonel destek aldım ancak herhalde çok kararlı değildim. Ufak bir kaza geçirmiştim parmaklarında kesikler oluştu o moral bozukluğuyla bir tane yaktım gerisi geldi. Burayı bir tanıdığımdan duydum eşimle birlikte hem sağlığımıza hem cebimize dokunan sigaradan kurtulmak için karar verdik ve buraya geldik. İyi ki de gelmişim, doktorumuz bize çok yardımcı oldu. Nikotin bağımlığına karşı ilaç desteği aldık şu anda canımız hiç sigara istemiyor. Üç hafta gibi bir süre oldu bırakalı ama psikolojik olarak da kendimi çok iyi hissediyorum. Merdivenleri çıktığımda nefes nefese kalıyordum, şimdi kendimi çok iyi hissediyorum. Hiç bırakamam zannediyordum ama istedikten sonra oluyormuş” diye konuştu. Yaklaşık 20 yıldır sigara kullandığını ve günde yaklaşık yarım paket sigara içtiğini belirten Hatice Balcı ise, "Birlikte karar vermemiz güzel oldu. Baktık ki sağlığımız elden gidiyor, sigaradan kurtulmaya karar verdik. Geceleri uyuyamazdım, sabahları çok yorgun kalkardım. Şimdi uyku düzenim daha iyi ve sabahları rahat kalkıyorum. Sigarayı bırakmak isteyen varsa kesinlikle hiç ertelemesinler, isteyince oluyor" ifadelerini kullandı.
Alanya Eğitim ve Araştırma Hastanesi Getat Ünitesinde hipnoz ile tedavi başladı
11 Kasım 2024 Pazartesi - 15:45 Alanya Eğitim ve Araştırma Hastanesi Getat Ünitesinde hipnoz ile tedavi başladı Alanya Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde görevli Alanya Alaaddin Keykubat Üniversitesi (ALKÜ) Aile Hekimliği Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Kenan Taştan tarafından GETAT Kliniğinde hipnoz tedavisi hizmet vermeye başladı. Alanya Eğitim ve Araştırma Hastanesinde görevli Alanya Alaaddin Keykubat Üniversitesi (ALKÜ) Tıp Fakültesi hekimleri Alanya’da yeni uygulamalarla hasta tedavi yöntemlerine her geçen gün yenilik katmaya devam ediyor. Alanya Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde görevli ALKÜ Aile Hekimliği Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Kenan Taştan tarafından Alanya Eğitim ve Araştırma Hastanesi Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Ünitesi (GETAT) Kliniğinde “Hipnoz Polikliniği” hizmet vermeye başladı. Prof. Dr. Kenan Taştan, Türkiye’de tıp alanında uygulanmaya başlanan hipnoz tedavisi hakkında; hipnoz nedir, kimlere yapılmalı, hangi hastalıklara uygulanmamalı, hizmetten faydalanmak için neler yapılmalı? gibi merak edilenler hakkında bilgilendirme yaptı. Sağlık Bakanlığınca hastalıkların tedavisinde kullanılmaya başlanan hipnoterapi yöntemi hakkında bilgi veren Prof. Dr. Kenan Taştan, “Hipnoz 5 bin yıllık tarihi olmasına rağmen üzerine konsensüse varmış bir tanımı olmayan ama kesinlikle bilimsel ve yasal olan, uygulamada çok etkili olan geleneksel tamamlayıcı tıp yöntemidir. Sağlık Bakanlığı’nın önerdiği süreçler dâhilinde 300 saatlik klinik hipnoz eğitimi almış hekim, diş hekimi, klinik psikologlar hipnoz tedavisi yapabilmektedir. Hipnoz ile sağlanan tedavi hipnoterapi olarak bilinmektedir. Ünitemizde Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) üzerinden tebliğlerle belirlenen ücret karşılığında hastalarımıza bu hizmeti uygulamaktayız. Öncelikli olarak kişiyle ön görüşme yoluyla yöntemden fayda görüp görmeyeceği ve kaç seans tedavi görmesi gerektiğine karar veriliyor. Yaklaşık bir saate varan seanslar yapılıyor. Hipnoz seansları kişiden kişiye ve hastalık grubuna göre değişmektedir. Hipnoza yatkınlık testlerimiz var bu testleri yapıyoruz. Hipnoz bir terapi yöntemidir. Diğer terapilerde olduğu gibi terapistlere ve terapiye güven asıldır. İlk görüşmede biz buna mayalama diyoruz. Ortam güvenli ve sessiz olmalı, hipnoz koltuğu olmalıdır. Bunun haricinde hipnoz ve terapistle ilgili negatif düşünceleriniz varsa başlanmamalı diye düşünüyorum” dedi. "Hipnoterapi ile etkin çözüm sağlanıyor" Kimlere hipnoz yapılmamalı sorusuna da açıklık getiren Prof. Dr. Taştan, “Sağlık Bakanlığımızca kişiliğin iç görüsünün olmadığı şizofren, paranoya gibi hastalık gruplarına hipnoz yapılmamaktadır. Bireyler neyin doğru neyin hayal dünyasında olduğunu farkına varamıyor. Hipnozun uygun olmadığı bir diğer durumda madde bağımlılığıdır. Bunların dışında hemen hemen her alanda hipnoz yapılabilmekte, olumlu sonuçlar almaktayız. Kaygı, korku ve ağrı gibi birçok sorunda etkinliği kanıtlanmış olup etkili, ekonomik, yan etkisi olmayan ve doğru uygulandığında güvenilir bir yöntemdir. Kilo problemlerinde, cinsel sorunlarda, sigara bağımlılığında önemli bir yöntemdir. Bu hizmetten faydalanmak isteyen bireyler Mahmutlar Semt Polikliniğinde hizmet veren GETAT Merkezimize başvuruda bulunabilirler” ifadelerine yer verdi.