SAĞLIK
28 Kasım 2024 Perşembe - 15:19 Yeni yönetmelik gereksiz ilaç kullanımını önlemeyi hedefliyor Denizli İl Sağlık Müdürü Uz. Dr. Berna Öztürk, Sağlık Bakanlığı tarafından yürürlüğe giren yeni ‘Aile Hekimliği Sözleşme ve Ödeme Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik’ hakkında açıklamalarda bulundu. Yönetmelikle gereksiz ilaç kullanımını önlemenin hedeflendiğini belirten Uz. Dr. Öztürk, "Vatandaşlarımızda özellikle şu alışkanlığı kazandırmak istiyoruz; sağlıkla alakalı herhangi bir endişeleri olduğunda akıllarına ilk olarak aile hekimlerimizin gelmesi ve aile hekimlerimize güvenle başvurmalarını istiyoruz ” dedi. Yeni Yönetmeliğin Türkiye’de sağlık hizmetlerinin kalitesini artırmak eş güdümlü olarak vatandaş ile çalışan memnuniyetini arttırmak amacıyla yürürlüğe girdiğini belirten İl Sağlık Müdürü Uz. Dr. Berna Öztürk, yönetmelikle hangi yenilikler yapıldığı, bunların sağlık hizmetlerine nasıl yansıyacağı konusunda bilgi verdi. “Her şeyden önce vatandaşlarımızın aile hekimlerimiz tarafından koruyucu sağlık hizmeti gerçekleştirmek” Denizli’de 1. basamak sağlık hizmetlerinde 132 Aile Sağlığı Merkezi’nde 356 Aile Hekimi ve aile sağlığı çalışanları ile hizmet verildiğini ve Denizli’de aile hekimi birimi başına düşen nüfus ortalamasının 2 bin 976 olduğunu belirten Denizli İl Sağlık Müdürü Uz. Dr. Berna Öztürk, “Denizli’mizde 1. basamak sağlık hizmetlerinde 132 Aile Sağlığı Merkezimizde 356 Aile Hekimimiz ve aile sağlığı çalışanlarımız ile hizmet veriyoruz. Aile Sağlığı Merkezlerimizde tanı ve tedavi edici sağlık hizmetleri ile birlikte, vatandaşlarımıza sağlık danışmanlığı, aile planlaması ve koruyucu sağlık hizmetlerini yürütmekteyiz. İlimizde aile hekimi birimi başına düşen nüfus ortalaması 2 bin 976 olup İl Sağlık Müdürlüğü olarak nüfusun yoğun olduğu yerlerde Aile Sağlığı Merkezi açarak Aile Hekimi Birimi başına düşen nüfuslarımızı düşürmeyi hedefliyoruz. Eski Yönetmeliğimiz, bir aile hekimimize 4000’e kadar nüfusun kayıtlı olabilmesine izin veriyordu. Yeni yönetmelikle bu nüfus 3500’e düşürüldü. Yani artık 3500 nüfusu olan bir aile hekimine vatandaşlarımız kayıt olamayacaklar. Böylelikle vatandaşlarımıza daha fazla vakit ayrılabilmesi bu sayede aile hekimlerimizin asli görevlerinden olan koruyucu sağlık hizmetinin daha etkin sunulabilmesi vatandaş ve çalışan memnuniyetinin arttırılması hedeflenmektedir. Bakanlığımızın temel anlayışı; vatandaşlarımızın hastalanmadan sağlıklı kalmalarını sağlayabilmek olup bunun için de her şeyden önce vatandaşlarımızın aile hekimlerimiz tarafından koruyucu sağlık hizmetlerinin yapılabilmesidir. Koruyucu sağlık hizmetleri; erken teşhis, önlenebilir hastalıkların önlenmesi ve uzayan insan ömrünün bedensel, ruhsal ve sosyal olarak iyilik halinde geçmesini sağlamaktır. Bu amaçla; bebek ve lohusa izlemleri, aşılamalar, çocukluk çağı taramaları, kanser taramaları, hipertansiyon, kardiyovasküler hastalıklar, obezite, diyabet açısından sağlıklı bir kronik hastalık takibi yapılması ve yaşlılık izlemleri sayesinde yaşlılarımızın sağlığının takibi yapılmasıdır” diye konuştu. "Gereksiz İlaç Kullanımını Önlemek Hedeflenmekte” Aile hekimlerinin bundan sonra ilaç yazamayacağı iddialarını da açıklık getiren Uz. Dr. Öztürk, “Akılcı olmayan ilaç kullanımı, insanlarda bazı ilaçlara karşı direnç gelişmesine, hastalıkların tekrarlamasına veya uzamasına, tedavi maliyetlerinin artmasına neden oluyor. Şu anda Türkiye’de bin kişiye düşen günlük antibiyotik kullanım miktarı, OECD ortalamasından 2,5 kat daha yüksektir. Gereksiz antibiyotik ve ilaç kullanımı, küresel bir sağlık sorunu haline gelmiştir. Sağlık Bakanlığımızın açıkladığı yeni aile hekimliği yönetmeliği, aile hekimlerinin tanı ve tedavisine müdahale etmiyor, reçete yazma özgürlüğünü de ortadan kaldırmıyor aksine tüm dünyada ve özellikle ülkemizde en büyük sağlık problemlerinden birisi olan antibiyotik direncinin önlenmesi için gereksiz antibiyotik kullanımını sınırlandırmayı amaçlıyor. Denizli’de özveri ile çalışan tüm aile hekimlerimiz ile birlikte zaten yıllardır antibiyotik kullanımı üzerine çalışıyoruz. Bakanlığımız yeni yönetmelikle; akılcı ilaç uygulamalarını teşvik ediyor; aşırı kullanımının başkaca sağlık sorunlarına yol açtığını bildiğimiz bazı mide ilaçları (PPİ) ve bazı ağrı kesici ilaçların da dikkatli kullanılmasını teşvik ediyor. Şüphesiz; halkımızın sağlığı ve geleceği açısından büyük önem taşıyan bu konuda aile hekimlerimiz de vatandaşlarımız da gerekli hassasiyeti göstereceklerdir. Bu nedenle vatandaşlarımızın, tavsiye üzerine ilaç kullanmasını istemiyor, bunun yerine ilaç kullanmadan önce hekimine danışmalarını, böylece gereksiz ilaç tüketiminin önüne geçmek istiyoruz” dedi. “Hastalar sağlıkla alakalı endişeleri olduğunda akıllara ilk olarak aile hekimlerinin gelmesini ve güvenle başvurmalarını istiyoruz” Yeni yönetmelikle aile hekimi ile kayıtlı nüfus arasındaki bağın güçlendirilmesinin amaçlandığını belirten İl Sağlık Müdürü Uz. Dr. Berna Öztürk, vatandaşların 2. ve 3. basamak sağlık kuruluşlarından önce aile hekimine başvurmalarının teşvik edildiğini vurguladı. Aile hekimlerinin iyi bir korucu sağlık hizmeti verildiği takdirde hasta olan vatandaşların sayısı azalacağını ve vatandaşların özellikle sağlıkla alakalı endişeleri olduğunda akıllara ilk olarak aile hekimlerinin gelmesi ve aile hekimlerine güvenle başvurmalarını istediklerini belirten Uz. Dr. Öztürk, “Koruyucu sağlık hizmetleri bir ülkenin gelişmişliği ile paralel ilerler ve gelişmişliğin göstergesidir. Biz aile hekimlerimizle iyi bir korucu sağlık hizmeti verebilirsek hasta olan vatandaşlarımızın sayısı azalacaktır. Bu da hastalıktan dolayı kişinin kaybedilmesi, ilaç, hastane ve tetkik masrafları hepsinin önlenebilir olması, hem 2. basamak hem de 3. basamak sağlık hizmetlerinin rahatlaması demektir. 2. basamak dediğimiz devlet hastaneleri; yatarak tedavi olunabilecek, ileri tetkiklerle tanısı konulabilecek, yoğun bakımların olduğu, cerrahi müdahalelerin, ameliyatların yapılabileceği yataklı tedavi kurumlarıdır. Aynı şekilde 3. basamak üniversite hastanelerimizin asli görevi; 2. basamakta çözülemeyen daha komplike vakaların, araştırılarak tanı konulacak hastalıkların tanılarının konulduğu, araştırmaların ve tedavilerinin yapıldığı, yatarak tedavi hizmetinin verildiği sağlık kurumlarımızdır. Bugün gerekli devlet hastanelerimiz, gerek üniversitelerimizin hasta kayıtlarına baktığımızda rutin de kullanmakta oldukları ilacın reçetesini yenilemek için gelen vatandaşlarımızın sayısının azımsanmayacak kadar çok olduğunu görebilmekteyiz. Buralarda oluşan yoğunluklar; gerçekten araştırılması ve daha fazla zaman ayrılması gereken hastalara yeterli zaman ayrılamamasına, sağlık hizmeti kalitesi ve etkinliğinin azalmasına neden olmaktadır. Bu nedenle; aile hekimliği uygulama yönetmeliğinde hastalık yüküne göre bir çalışma yapılmış olup önümüzdeki süreçte hastanelerimizde aile hekimlerimiz için randevu kontenjanları oluşturularak aile hekimleri kendi hastalarına gereken hallerde hastanelerden öncelikli randevu alabilir hale gelecektir. Yani zaten gerekli bir durum olduğunda aile hekimlerimiz hastasını 2. basamak ya da 3. basamak sağlık kuruluşuna kendisi yönlendirebilecektir. Yeni yönetmelikle, vatandaşlarımızın seçtikleri aile hekimlerine yılda en az iki kez başvurmalarını istememizin temel nedeni de budur. Bu sayede sağlık sistemi üzerindeki yükün doğru şekilde dağıtılması hedeflenmektedir. Vatandaşlarımızda özellikle şu alışkanlığı kazandırmak istiyoruz; sağlıkla alakalı herhangi bir endişeleri olduğunda akıllarına ilk olarak aile hekimlerimizin gelmesi ve aile hekimlerimize güvenle başvurmalarını istiyoruz ” dedi.
28 Kasım 2024 Perşembe - 15:18 Şehzadeler Belediyesi’nden kırsal mahallelerde diş sağlığı desteği Şehzadeler Belediyesi, Toplum Ağız ve Diş Sağlığı Haftası kapsamında kırsal mahallelerdeki okullarda öğrenim gören 850 öğrenciye diş fırçası ve macunu dağıtarak ağız ve diş sağlığının önemine dikkat çekti. Başkan Gülşah Durbay, sağlıklı bireyler için ağız hijyeninin temel bir unsur olduğuna vurgu yaptı. Şehzadeler Belediyesi, Toplum Ağız ve Diş Sağlığı Haftası kapsamında farkındalık oluşturmak ve gelecek nesilleri bilinçlendirmek amacıyla anlamlı bir etkinlik gerçekleştirdi. Belediye ekipleri, kırsal mahallelerdeki okulları ziyaret ederek, toplam 850 öğrenciye diş fırçası ve diş macunu dağıttı. Etkinlikte, ağız ve diş sağlığının korunması için temel bilgiler aktarılırken, düzenli bakımın önemi vurgulandı. Belediye tarafından organize edilen etkinlikte, çocuklara diş fırçalamanın doğru teknikleri uygulamalı olarak gösterildi. Ayrıca, sağlıklı beslenmenin ve düzenli diş kontrolünün ağız sağlığındaki rolü anlatıldı. Etkinlik sırasında, Şehzadeler Belediye Başkanı Gülşah Durbay’ın mesajı da öğrencilere iletildi. Başkan Durbay mesajında, “Ağız ve diş sağlığı, bireyin genel sağlığını doğrudan etkileyen önemli bir konudur. Çocuklarımızın erken yaşta bu bilince sahip olmaları, onların sağlıklı bir gelecek inşa etmelerine katkı sağlayacaktır. Şehzadeler Belediyesi olarak her zaman çocuklarımızın yanında olmaya ve onların sağlıklı gelişimine destek vermeye devam edeceğiz” ifadelerini kullandı. Öğrenci velileri, öğrenciler ve öğretmenler de katkılarından dolayı Şehzadeler Belediyesine teşekkür etti.
Çekya’dan gelen vatandaş Mardin’de şifayı buldu
11 Kasım 2024 Pazartesi - 14:00 Çekya’dan gelen vatandaş Mardin’de şifayı buldu Çekya’da yaşayan Mardinli vatandaş, memleketinde kapalı çift taraflı kasık fıtığı ameliyatı olup sağlığına kavuştu. Derik Devlet Hastanesi, sağlık alanında önemli bir yeniliğe imza atarak, Çekya’dan gelen Mardinli bir vatandaşa kapalı çift taraflı kasık fıtığı ameliyatı gerçekleştirdi. Genel Cerrahi Uzmanı Dr. Osman Sıbıç, Derik Devlet Hastanesi olarak, ilk kez laparoskopik (kapalı) yöntemle çift taraflı kasık fıtığı ameliyatı gerçekleştirdiklerini söyledi. Bu yöntem, hem hastalar için daha az ağrılı bir süreç hem de daha hızlı bir iyileşme sağladığını belirten Sıbıç, dünya genelinde yeni bir yöntem olarak kullanıldığını ve hastaların kısa süre içinde taburcu edilebildiğini ifade etti. Açık cerrahi yöntemlerde insizyonun uzunluğu nedeniyle hastaların daha fazla ağrı yaşayabildiği ve iyileşme sürecinin daha uzun olabildiğini aktaran Sıbıç, "Oysa kapalı ameliyatlarda (Laparoskopik) daha küçük insizyonlardan (ameliyat yarası) yapıldığı için hastalar daha hızlı iyileşiyor ve enfeksiyon riski de azalıyor. Bu tür yenilikçi tedavi yöntemleriyle Derik ve Mardin halkına daha iyi sağlık hizmeti sunmayı hedefliyoruz. Ayrıca, hastanemizin donanım ve teknik altyapısının güçlendirilmesinde sağladıkları destek için İl Sağlık Müdürlüğümüze ve hastane yönetimimize teşekkür ediyorum” diye konuştu. Hasta Vasfi Abık, ameliyatının çok başarılı geçtiğini, hiçbir sıkıntı yaşamadığını dile getirerek, doktor ve hastane ekibine çok teşekkür ettiği söyledi.
SANKO Üniversitesi’nde “Popüler Diyetler Sağlıklı mı” başlıklı panel düzenlendi
11 Kasım 2024 Pazartesi - 13:50 SANKO Üniversitesi’nde “Popüler Diyetler Sağlıklı mı” başlıklı panel düzenlendi SANKO Üniversitesi’nde Sağlık Bilimleri Fakültesi Beslenme ve Diyetetik Bölümü tarafından organize edilen “Popüler Diyetler: Sağlıklı Mı?” başlıklı panel düzenlendi. SANKO Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Güner Dağlı, panelde yaptığı konuşmada insan vücudunun en temel ihtiyacının beslenme ve bilgi olduğunu söyledi. İnsanın yeterli ve dengeli beslenmeden yaşamını sağlıklı olarak sürdürmesinin mümkün olmayacağını hatırlatan Prof. Dr. Dağlı, “Beslenme insan vücudunun enerjisi, bilgi ise hayata tutunması için en önemli ihtiyaçtır” dedi. İnsanlığın varoluşundan beri bu iki kavram üzerinde çok geniş çalışmalar yapıldığına ve beslenmede günden güne artan ve değişen eğilimlerin ortaya çıktığına değinen Prof. Dr. Dağlı, “Günümüzde teknolojinin gelişmesiyle birlikte bilgiye ulaşmak çok kolay hale geldi. Ancak her bilgi doğru bilgi demek değildir” şeklinde konuştu. Hızlı kilo kaybına dikkat Gelişen teknolojisi sayesinde insanların pek çok şeyi tek bir tuşla yapabildikleri gibi, vücut ağırlığını azaltmayı da aynı pratiklikle başarmayı beklediklerinin altını çizen Sağlık Bilimleri Fakültesi Dekan Yardımcısı Dr. Öğr. Üyesi Deniz Mıhçıoğlu ise hızlı kilo kaybının başta kalp hastalıkları olmak üzere birçok organda yapısal ve işlevsel bozulmalara yol açtığını ifade etti. Dr. Öğr. Üyesi Mıhçıoğlu, insan sağlığına dokunan her mesleğin değerli olduğunu diyetisyenlik mesleğinin de bunlardan biri olduğunu belirtti. SANKO Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Beslenme ve Diyetetik Bölüm Başkanı Prof. Dr. Efsun Karabudak da teknolojinin gelişmesi ile masa başında çalışma süresinin uzaması, hareketsiz yaşam tarzının yaygınlaşması ve ayak üstü beslenmenin artması ve estetik kaygılar gibi nedenler başta olmak üzere vücut ağırlığındaki artış ve getirdiği sağlık sorunlarının her geçen gün arttığını hatırlattı. İnsanların sağlık sorunlarının yanı sıra estetik kaygılar nedeniyle de vücut ağırlığını azaltmak için beslenme programını değiştirerek farklı diyet türlerine yönelebildiğini dile getiren Prof. Dr. Karabudak, son yıllarda popüler olan diyet türlerinin diyetisyenlik mesleğinin en çok araştırılan konuları arasında yer aldığını ifade etti. Obezite modern çağın en önemli halk sağlığı sorunlarından biri Ege Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Beslenme ve Diyetetik Bölümü Öğr. Üyesi Doç. Dr. Özge Küçükerdönmez, “Popüler Diyetlere Kanıta Dayalı Bakış” başlıklı sunumunda obezitenin modern çağın en önemli halk sağlığı sorunlarından biri olduğuna değindi. Obez veya aşırı kilolu olmanın bireyi kardiyovasküler hastalıklar, hipertansiyon, insülin direnci, diyabet, üreme sorunları, karaciğer ve böbrek hastalıkları açısından daha büyük risk altına soktuğunu dile getiren Doç. Dr. Küçükerdönmez, beslenme müdahalelerinin obezite yönetiminde önemli bir rol oynadığını ve bu anlamda çok sayıda diyetin popüler hale geldiğini ifade etti. Doç. Dr. Küçükerdönmez, insanların estetik kaygılarını, minimum çaba ile daha iyi görünme ve daha iyi hissetme zaaflarını bilen kişilerce, sağlığa yararlı olduğu iddia edilen ancak bilimsel dayanağı olmayan popüler diyetlerin ticari amaçla piyasaya sürüldüğünün de altını çizdi. Popüler diyetlerin sürdürülebilirliği Gaziantep Kilometre Beslenme Hizmetleri Uzm. Dyt. İrem Neci Ünal ise “Popüler Diyetlerin Sürdürülebilirliği” başlıklı sunum yaptı. Toplumsal trendlerin, pazarlama stratejileri ve bireylerin kilo verme arzularının her yıl yeni bir beslenme akımının gündeme gelmesine ve şok diyetlerin popüler olmasına neden olduğunu anlatan Uzm. Dyt. Ünal “Popüler diyet akımlarının sağlığa uygunluğunun en önemli kriterlerinden biri de vücuda zarar vermeden uzun süre uygulanabilir olmasıdır” diye konuştu Panelin sonunda Beslenme ve Diyetetik Bölümü öğrencileri Üniversiteye yeni kayıt yaptıran birinci sınıf öğrencileri ile Yaşam Rehberim Kulübü tarafından organize edilen tanışma ve kaynaşma kokteylinde bir araya geldi. Oturum başkanlarını SANKO Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Güner Dağlı ile Sağlık Bilimleri Fakültesi Beslenme ve Diyetetik Bölümü Öğr. Gör. Dr. Benan Semercioğlu’nun yaptığı sunuculuğunu ise Sağlık Bilimleri Fakültesi Beslenme ve Diyetetik Bölümü 4’üncü sınıf öğrencisi Eda İslam’ın üstlendiği panele akademik ve idari personel ile öğrenciler katıldı.
Cildin düşmanı: ‘Stres’
11 Kasım 2024 Pazartesi - 13:32 Cildin düşmanı: ‘Stres’ Memorial Kayseri Hastanesi Deri ve Zührevi Hastalıkları Uzmanı Dr. Çağdaş Koç, stresin vücutta birçok sistemi olumsuz etkilediğini söyleyerek, özellikle de deride yaşlanmayı arttırdığını belirtti. Stresin en çok tutulan alanlardan deriyi etkilediğini ve yaşlanmayı arttırdığını söyleyen Çağdaş Koç, “Stres vücudumuzda birçok sistemimizi etkiliyor. En çok da deriyi ki deri en çok tutulan alanlardan birisi. Deride özellikle yaşlanmayı arttırıyor. Strese bağlı adrenalin artıyor, kortizol artıyor. Buna bağlı olarak da deri beslenmesi, kanlanması azalıyor. Ciltte yaşlanma belirtileri açığa çıkıyor. Bunun dışında ciltte kurumalara neden oluyor. Hyalüronik asit salınımı azalıyor, kolojen salınımı azalıyor. Deride kuruma, pul şeklinde dökülmelere neden oluyor. Onun dışında yağ bezlerinde özellikle akne meyilli kişilerde yüzde sivilcelenmelere neden oluyor. Tırnaklarımızı çok etkiliyor, tırnaklarda kırılmalar, soyulmalar oluyor. Strese bağlı hastalar tırnaklarıyla oynuyorlar, koparıyorlar. Tırnak şekil bozuklukları çok sık karşımıza çıkıyor. Bunun dışında saç dökülmelerini çok sık görüyoruz strese bağlı olarak. Eğer 2 aydan uzun bir süre saç dökülmesi varsa o zaman tahlillerimizi yapıyoruz ama saç dökülmesini gerçekten çok etkiliyor. Saç kıranlar var, para para dökülmeler çok sık görülüyor ve tamamen stres kaynaklıdır. Hastanın stresi geçtiği zaman saç tekrar yerine geliyor” dedi. "Cilt hastalıklarında artış görüyoruz" Dr. Çağdaş Koç, dermatolojik hastalıkların stres dönemlerinde alevlenmelerle seyrettiğini ve artış gözlemlediklerini söyleyerek; "Bunlar dışında esas bizim dermatolojik hastalıklarımız var. Burada da sedef hastalığımız var. Sedef, özellikle stresli ve sıkıntılı dönemlerde alevlenmelerle seyrediyor. Bu dönemlerde biz tedaviyi daha da güçlendirmek ihtiyacında bulunuyoruz. Bunun dışında vitiligo var. Ciltte beyazlama ile seyreden hastalıktır. Hasta bir günde ne oldu diyor. Bir anda yüzü ve vücudu beyazlıyor. Tamamen stres kaynaklı hastalıktır. Egzamaların arttığını görüyoruz. El, ayak egzamaları ve atopik egzama dediğimiz birçok cilt hastalığını yine stres arttırabiliyor. Bir başka hastalık da liken planus ve bu da çok kaşıntı ile seyreden bir hastalıktır. Bu da psikosomatik dediğimiz stresin vücuda vurmasıdır. Bu cilt hastalıklarında da yine artış olduğunu görmekteyiz. Akne alevlenmelerimizi görüyoruz ve cilt hastalıklarımızın çoğunu gerçekten stres tetikliyor” ifadelerini kullandı. Stresin hayat tarzını etkilediğini ve sonrasında kısır döngüye girildiğini söyleyen Koç, “Stres yaşam tarzımızı etkiliyor. Hastalarda uyku bozukluklarına neden oluyor. Alkol ve sigara kullanımı artıyor ve bunlar da hep bir kısır döngüye giriyor. Mümkün olduğu kadar stresten kendimizi koruyabildiğimiz kadar korumalıyız. Hobilerimizle uğraşmalıyız, kendimizi mutlu edecek alanlara da kendimizi vermemizde fayda var. Bizim psikiyatri ile işimiz de çok fazla oluyor. Eğer gerçekten stres odaklı bir döküntü ya da alevlenme olduğunu düşünüyorsak, mutlaka bir psikiyatri ile hastalarımızın görüşmesini istiyoruz” dedi.
15 yıl doğması için bekledikleri çocukları için çareyi Türkiye’de buldular
11 Kasım 2024 Pazartesi - 12:55 15 yıl doğması için bekledikleri çocukları için çareyi Türkiye’de buldular Almanya’da 15 yıldır çocukları olmayan çift, yıllar sonra doğan ve otizm belirtileri gösteren çocukları için çalmadıkları kapı kalmadı. Aile Kocaeli’de bulunan özel eğitim merkezinde çare buldu. Almanya’da yaşayan Salih Zeki-Kıymet Sali çiftinin 15 yıl çocukları olmadı. Yıllar sonra doğan Mazlum Sali ismini koydukları çocukları, otizm belirtileri gösterdi. Mazlum’un eğitimi için Sali ailesi gitmedik hastane, eğitim merkezi bırakmadı. Çareyi en son Türkiye’de bulan aile, Kocaeli Başiskele’de bulunan Atlantis Özel Eğitim Merkezi’ne başvurdu. Almanya’daki eğitimle Atlantis’te aldığı eğitim arasında çok fark olduğunu belirten baba Salih Zeki, “Çocuğumun derslere severek katıldığını görüyorum. Çocuğum sınıfın kapısında öğretmenini bekliyor, bu Almanya’da göremediğim bir şeydi” diye konuştu. “Almanya’daki okullar çocuğu çok zorluyordu” Almanya’daki okullarda gördüğü eğitimle çocuğunun zorlandığını dile getiren Salih Zeki Sali, Atlantis sayesinde çocuğunun iletişim seviyesinin ilerlediğini belirtti. Mazlum’un içine kapanık bir yapısının olduğunu belirten Salih Zeki Sali, “Kreşte, çocuğum kendi yaşıtlarıyla pek iletişim kuramıyordu, içe kapanık bir yapısı vardı. Sosyal alanlarda zorlanıyor, sosyalleşmekte güçlük çekiyordu. Geçen yıl bu durum Atlantis sayesinde bir tık ortadan kalktı. Almanya’daki okullar çocuğu çok zorluyordu. Atlantis’te ise farklı bir şey oldu; çocuğumun derslere severek katıldığını görüyorum, dersten mutlu bir şekilde ayrılıyor ve bu beni çok mutlu ediyor. Şu an çocuğum sınıfın kapısında öğretmenini bekliyor, bu Almanya’da göremediğim bir şeydi. Mazlum, şu anda benimle çok iyi iletişim kurabiliyor, dışarıda öğretmenlerine ‘merhaba’ diyebiliyor ve iletişim kurmada büyük bir ilerleme kaydetti. Artık birlikte müzik gibi birçok aktiviteyi yapabiliyoruz, bu beni çok duygulandırıyor. Anlatması zor, yaşanması gereken bir şey bu. Çocuğumun gelişimi sayesinde çok mutluyum, şu anda iletişimde çok büyük bir ilerleme var ve bunu Atlantis’e borçluyum” dedi. “Çocuklarımız neden bir Einstein olmasın ki?” Çocuğu için 15 yıl beklediğini ve çok yakından ilgilendiğini belirten Salih Zeki Sali, “Bir fidanı nasıl yetiştirirsin? Özen gösterirsin, meyvesini toplarsınız. Ben çocuğumun her gelişim noktasını takip ediyorum ve bu takip sürecini herkese öneriyorum. A Otizm spektrumu Einstein’de de vardı. Çocuklarımız neden bir Einstein olmasın ki? Aynı şekilde birçok başarılı bilim insanı var. Bu çocuklara doğru bir eğitim verildiğinde, her engelin aşılabileceğine inanıyorum. Dört duvar arasında hiçbir şey olmaz. Ben onu 15 yıl bekledim. O benim her şeyim. Babalık anlatılmaz, hissedilir. Her bir gelişim noktasını yakından gözlemliyorum. Her gün çocuğumun ne yaptığına dair notlar alıyorum, gelişimini izliyorum. Öğretmenlerden aldığım geri bildirimleri dikkate alarak çalışıyorum. Burada denver testleri gibi gelişim testleri yapılıyor, bu testlerde çocuğun nerede zorlandığını görebiliyorum. Çocuğumun suyla ilgili bir problemi varsa, ben de onun üzerine gidip çalışıyorum. Buradaki öğretmenlere ve kurumlara çok güveniyorum ve onlarla bir ekip gibi çalışıyoruz. Otizmin bir hastalık olmadığını belirtmek isterim; otizmi araştıran ve anlayan biri olarak, bunu bir hastalık değil, bir farklılık olarak görüyorum. Almanya’da birçok derneğe katıldım, Amerika’dan gelen uzmanlarla da konuşma fırsatım oldu. Bu nedenle kendimi tecrübeli bir baba olarak görüyorum” diye konuştu. “Eğitimle her şeyi başarabiliriz” Otizmin bir hastalık olmadığının altını çizen baba Zeki, “Otizmi anlayarak yaklaşmak çok önemli. Einstein, Messi, Mozart gibi birçok başarılı insanın otizm spektrumunda olduğu belirtiliyor. Neden bizim çocuklarımız da böyle başarılı olmasın? Çocuklarımıza doğru eğitimle her şeyi başarabileceğimizi düşünüyorum. Ailelere de mesajım budur. Otizm bir hastalık değil, davranış bozukluğu. Bunun tedavisi de eğitimdir. Eğitimle her şeyi başarabiliriz” ifadelerine yer verdi.
‘Ara tatilde ekran süresi azaltılmalı’
11 Kasım 2024 Pazartesi - 12:27 ‘Ara tatilde ekran süresi azaltılmalı’ Ara tatilde ekran kullanımının sınırlandırılması uyarısında bulunan Uzman Klinik Psikolog Enise Öziç, “Günümüzde ekran kullanımı çocuklar arasında hem artmış hem de çok küçük yaşlara kadar inmiştir. Bu nedenle, ara tatilde ailelerin hedefi ekran kullanımını minimuma indirmek olmalıdır” dedi. Liv Sağlıklı Yaşam Merkezi’nden Uzman Klinik Psikolog Enise Öziç, ara tatil için ebeveynlere önerilerde bulundu. 11 Kasım itibariyle başlayan ara tatilde doğru tutum sergilenirse çocuklar için güzel bir anı ve sorumluluk fırsatına dönüşebileceğinin altını çizen Öziç, hem ebeveynler hem de çocuklar için güçlü ilişkiler ve doğru kazanımlar adına tatlı molalar olan ara tatilde nelere dikkat edilmesi gerektiğini anlattı. “Ekransız günler belirleyin” Ara tatilde ekran kullanımının sınırlı olmasına dikkat çeken Uzm. Klnk. Psk. Öziç, “Bildiğimiz üzere günümüzde ekran kullanımı hem çok küçük yaşlara inmiş hem de çocuklar geçmişe kıyasla ekrana daha uzun süre maruz kalmaya başlamıştır. Bu nedenle ara tatilde hedefimiz ekran kullanımını minimuma indirmek olmalıdır. Tatiller çoğu zaman çocuklarımız için ekran maruziyetinin çok arttığı dönemlerdir. Bu durum çocuklarımıza çok büyük zararlar veriyor. Tatilde bir ödül gibi hissedilen ekran sürelerini minimuma hatta mümkünse sıfıra indirmeliyiz. Eğer ekran kullandırmak zorunda kalırsanız da televizyon, bilgisayar ve internet sürelerini kontrol altında tutarak, çocuğun sosyal yaşantısının ve zihinsel süreçlerinin olumsuz etkilenmemesini sağlamalısınız. Bu sınırlandırma ise yaş dönemine uygun olacak şekilde planlanmalıdır. 0-2 yaş aralığında ekran kullanımı uygun değildir, 2-5 yaş maksimum molalarla 1 saat, 5-10 yaş maksimum molalarla 2 saat, 10 yaş üzeri ise maksimum molalarla 3 saattir. Tatil haftasının en azından bir ya da iki gününü ’ekransız gün’ olarak belirlemelisiniz. Ekran kullanılmadan da yapılabilecek birçok şey var, lütfen TV, tablet, telefonu bir sıkılmama aracı olarak görmelerine izin vermeyin” diye konuştu. “Çocuğunuzla doğada vakit geçirin” Uzm. Klnk. Psk. Öziç, “Çocuğunuzla beraber bolca doğada vakit geçirin. Yürüyüşler, piknik, keşfedilmemiş bölgeleri keşfetmek kendisinde doğaya karşı ilgi uyandıracaktır. Sanatsal faaliyetlerin bol olduğu tatiller, müze ve sanat galerilerini ziyaret etmek için ideal zamandır. Okul döneminde genellikle masa başında oturmak zorunda kalan çocukların fiziksel aktivite yapmaya ihtiyaçları olduğu için mutlaka yüzme, bisiklet sürme, tenis gibi aktivitelerle çocuğunuzun enerjisini atmasını sağlayın. Çoğunuzla birlikte yemekler yapın, yeni tarifler deneyin. Bu, hem eğlenceli vakit geçirmenizi sağlar hem de çocuğunuzun mutfak becerilerini geliştirmesine yardımcı olur” şeklinde konuştu.
Siirt’te arıların ürettiği bal mumu şifa dağıtıyor
11 Kasım 2024 Pazartesi - 12:02 Siirt’te arıların ürettiği bal mumu şifa dağıtıyor Siirt’in Pervari ilçesinde doğanın zengin florasından beslenen arıların ürettiği bal mumu, türlü hastalıklara karşı şifa kaynağı oluyor. Siirt’in doğal bitki örtüsü ve iklimi, arıların yüksek kalitede bal ve bal mumu üretmesine imkan tanıyor. Bal mumu, özellikle doğal antibakteriyel özelliklere sahip olmasıyla biliniyor. Aynı zamanda cilt bakımı ve solunum yolu rahatsızlıklarında da kullanılıyor. Kilogram fiyatının 2 bin lira olduğunu belirten bal üreticisi Cemal Tomris, "Biliyorsunuz bal iki nektar ve bal mumundan oluşur. Bu iki üründen biri yani nektar doğadan gelirken bal mumu ise arının vücudundan salgıladığı bir sıvıdır. Bal mumunun en eşsiz ve büyülü özelliklerinden biri havayı temizleme yeteneğidir. Bal mumu yandığı zaman havaya negatif iyonlar yayar ve bu negatif iyonlar havadaki yani odanızdaki kirleticileri mikropları ve kokuları giderir. Temiz bir hava oluşturur. Bal mumunun özellikle astım hastaları ve yatalak hastası olan insanlara da iyi geldiği biliniyor. Bunun haricinde bal mumunun bir ışık kaynağı olduğunu biliyoruz. Bu ışığı seyretmek gözü dinlendirdiği gibi beyni de dinlendirir. İç bir ferahlık ve huzur sağlar. Haricinde kalp ve karaciğer olarak pekiştirici bir faydası vardır. 7 kilogram bir bal mumu üretmek için arının 180 kilo bal tüketmesi lazım. Küçük yanıklarda kullanmıştır ve enfeksiyon önleyici bir özelliği vardır. Bunun haricinde öğrenciler, müderrisler, padişahlar ve asilzadeler bunu kendi evlerinde sağlıklı olduğu için kullanmışlardır. Kozmetik ürünlerde ve cilt bakım ürünlerde kullanılmıştır. Özellikle bal mumunda A vitamininin olması sebebiyle hücre yenileme özelliği vardır. Bunu keşfeden insanoğlu bal mumu banyosu yapmıştır ve banyosu insan sağlığı için birebir olmuştur. Çünkü hem cildi nemlendirir hem cildi yumuşatır hem de kas ve eklem ağrılarına iyi geldiği insanlar tarafından görülmüştür’’ dedi.
Eskişehir’de kuş gribi
11 Kasım 2024 Pazartesi - 11:59 Eskişehir’de kuş gribi Eskişehir’in Sivrihisar ilçesinde ortaya çıkan kuş gribi hastalığı sebebi ile Sığırcık Mahallesi’ndeki 204 kanatlı hayvan itlaf edilirken karantina altına alınan mahalledeki tedbir ve çalışmalar titizlikle sürüyor. Sivrihisar ilçesine bağlı Sığırcık Mahallesi’nde bulunan bir şahsa ait aile çiftliğindeki yaklaşık 20 tavuktan 10’unun geçtiğimiz günlerde 15 tavuğun aniden telef olması üzerine İl Tarım ve Orman Müdürlüğü ekiplerince başlatılan incelemelerde, daha önce kuş gribi tespit edilen Konya’nın Çeltik ilçesinden bölgeye tavuk getirildiği belirlendi. Sivrihisar İlçesi’nde telef olan tavuklar üzerinde yapılan incelemelerde de kuş gribi tespit edildi. 5 mahallede sıkı denetim Sivrihisar Kaymakamlığı, Eskişehir Tarım Müdürlüğü, Eskişehir Sağlık Müdürlüğü ve Sivrihisar İlçe Tarım Müdürlüğü tarafından gerçekleştirilen tedbir çalışmaları çerçevesinde, kuş gribinin rastlandığı Sığırcık Mahallesi’nin ve 10 kilometre çevresinde bulunan Buzluca, Kaldırım, Buhara ve Benlikuyu mahallelerinin karantinaya alınmasına karar verildi. Sığırcık mahallesinde 204 kanatlı hayvanın tamamı itlaf edildi Mahallelerde jandarma ekiplerinin denetimleri sürürken, Sığırcık Mahallesi’nde 6 vatandaşa ait aile çiftliğindeki kanatlı hayvanının tamamının İl Tarım ve Orman Müdürlüğü ekiplerince itlaf edildiği, kireçlenerek gömüldüğü öğrenildi. Ekiplerinin çevre mahallelerde de inceleme ve araştırmalarının devam ettiği belirtiliyor.
Bilime göre egzersiz için en iyi zaman: Sabah 8 ve akşam 6
11 Kasım 2024 Pazartesi - 11:29 Bilime göre egzersiz için en iyi zaman: Sabah 8 ve akşam 6 Alman bilim adamlarının yaptığı araştırma, sabah 8 ile akşam 6 saatlerinde yapılan egzersizlerin bağırsak kanseri riskini yüzde 11 oranında azalttığını ortaya koydu. Peki, egzersiz zamanını bu saatlere göre uyarlamak sağlığımıza fayda sağlar mı? Biruni Üniversitesi Hastanesi Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Uzmanı Doç.Dr. Çiğdem Çınar merak edilenleri yanıtladı. BMC Medicine dergisinde yayımlanan yeni bir araştırma, sabah saat 8 ve akşam 6 arasında yapılan egzersizlerin bağırsak kanseri riskini yüzde 11 oranında azalttığını ortaya koydu. Almanya’nın Regensburg Üniversitesi’nden Profesör Dr. Michael Leitzmann’ın başkanlık ettiği çalışmaya göre, 42 ile 79 yaşları arasındaki 86 bin 252 kişi üzerinde yapılan araştırma, sabah 8 ile akşam 6 arasında egzersiz yapanların, diğer saatlerde aktif olanlara göre daha düşük kanser riski taşıdığını gösterdi. Bu bulgular, egzersiz zamanlamasının sağlık üzerindeki olumlu etkilerinin daha geniş çapta incelenmesi gerektiğini vurguluyor. Egzersiz zamanı önerileri Doç.Dr. Çiğdem Çınar egzersizin sadece fiziksel değil, aynı zamanda ruhsal sağlık üzerinde de faydalar sağladığını belirtti. Doç. Dr. Çınar, “Sabah saatlerinde yapılan aerobik egzersizler, günün geri kalanında daha enerjik hissetmemize yardımcı olabilir ve metabolizmamızı hızlandırarak kilo kontrolü sağlamakta etkilidir” dedi. Doç. Dr. Çiğdem Çınar, egzersizin endorfin salınımını tetikleyerek kaygı ve depresyon semptomlarını hafiflettiğini ifade etti. Sabah yapılan egzersizlerin, gün boyunca daha pozitif bir ruh hali ile geçirmemize yardımcı olabileceğini söyledi. Sabah egzersizi: Beyin fonksiyonlarını artırıyor Sabah saatlerinde yapılan aerobik egzersizlerin beyin fonksiyonlarını artırdığını, vücut sıcaklığını yükselterek gün boyu daha uyanık ve odaklanmış hissetmemize yardımcı olduğunu belirten Doç. Dr. Çiğdem Çınar, sabah egzersizlerinin metabolizmayı hızlandırarak günün ilerleyen saatlerine göre daha verimli olduğunu vurguladı. Öğle yürüyüşleri: Stresi azaltıyor Doç. Dr. Çiğdem Çınar, öğle arasında kısa bir yürüyüşün iş stresini azalttığını ve öğleden sonra daha verimli çalışmayı sağladığını söyledi. Çınar, “15-20 dakikalık bir yürüyüş, bedensel ve zihinsel rahatlama sağlar” dedi. Akşam egzersizi: Kas gücünü artırıyor Doç. Dr. Çiğdem Çınar akşam saatlerinde yapılan direnç egzersizlerinin daha verimli olduğunu belirtti. Doç. Dr. Çiğdem Çınar, “Kaslarımızın daha ısındığı akşam saatlerinde yapılan egzersizler, kas gelişimini destekler ve dayanıklılığı artırır” ifadelerini kullandı. Akşam yoga ve esneme: İyi bir uyku için Akşam saatlerinde yapılan yoga ve esneme hareketlerinin uyku kalitesini artırdığını söyleyen Doç.Dr. Çiğdem Çınar, “Vücuda rahatlama sağlayan bu egzersizler, iyi bir uykuya geçişi kolaylaştırır” dedi. Hangi zaman diliminde egzersiz yapılmalı Doç. Dr. Çiğdem Çınar, egzersizin sağlığa katkısının büyük olduğunu, ancak egzersiz zamanlamasının bu faydaları artırabileceğini belirterek son olarak “Önemli olan, egzersiz alışkanlığını yaşam tarzına entegre etmek. Sabahları kısa bir yürüyüş, öğle arası dışarıda bir gezinti veya akşam saatlerinde kas güçlendirici egzersizler ile sağlıklı bir yaşam tarzı oluşturulabilir” dedi.
Uzman Dr. Aydın’dan HPV aşısı uyarısı
11 Kasım 2024 Pazartesi - 11:15 Uzman Dr. Aydın’dan HPV aşısı uyarısı Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op. Dr. Ezgi Aydın, her yıl binlerce kadının ölümüne neden olan rahim ağzı kanseri ve bu kansere neden olan HPV virüsüne karşı sadece kadınların değil erkeklerin de aşılanması gerektiğini belirtti. Rahim ağzı kanserinin gelişmiş ülkelerde kadınlar arasında görülen kanserler listesinde 2. Sırada yer aldığını da belirten Op. Dr. Aydın, belirti göstermediği için fark edilemeyen bu virüse karşı aşılanmanın önemine değindi. “Aşısı var, yeterli bilince sahip değiliz” Kısa adı HPV olan ve böyle tanınan (İnsan papilloma virüsü)’nün bulaş sonrası ciltte ve mukoza zarında (ağız içi, penis ucu, vajina, anüs ve rahim) siğillere ve kansere neden olabildiğini ve oldukça yaygın olan bu virüse karşı erken önlem almanın önemine değinen Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op. Ezgi Aydın, “Kadınların yüzde 80’i yaşamlarının bir noktasında en az bir HPV türüne maruz kalır ancak genellikle belirti göstermediği için fark edilmez. Bu denli yaygın bir virüs bu derecede ciddi hastalıklara neden olabiliyorken toplumumuz bu virüs ve virüsten korunulması hususunda yeterli bilince sahip değil. Aşısı hakkında yeterince fikir sahibi değil. Rahim ağzı kanseri nerdeyse aşı ile önlenebilen bir kanserken hala çok ciddi bilgi kirliliği mevcut” diyerek genellikle cinsel yolla bulaşan bu hastalığa karşı sadece kadınların değil erkeklerin de aşılanmasını önerdiğini belirtti. HPV enfeksiyonu en sık 20’li yaşlarda ve 40-55 yaş arasında görüldüğünü kaydeden Op. Dr. Aydın, “HPV ciltteki çatlaklardan girer ve derideki hücreleri enfekte edip farklılaşmaya sebep olur. Bu virüsler incelendiğinde kanserler ve siğillerle ilişkisi iyi bir şekilde tanımlanmıştır. Rahim ağzı kanseri her yıl dünyada 274.000’den fazla kadının ölümüne sebep olur ve gelişmiş ülkelerde kadınlar arasında görülen kanserler listesinde 2. sıradadır. Rahim ağzı kanserli hastalar incelendiğinde hastaların yüzde 96,6’sında HPV virüsü tespit edilmiştir. HPV enfeksiyonu için çok sayıda risk faktörü vardır. En önemli risk faktörleri; erken yaşta cinsel ilişkiye başlanması, fazla sayıda cinsel partner ve yine erkek partnerin de çok sayıda seksüel partnerinin bulunmasıdır” dedi. “HPV nasıl bulaşır” HPV’nin en önemli bulaş yolunun cinsel temas olduğunu belirten Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op. Dr. Ezgi Aydın, “Bulaş için cinsel temas sırasında genital cinsel ilişki şart değildir. HPV’nin kontamine yüzeyler (klozet, havuz, solaryum vb.), ortak kullanılan eşyalarla deriden deriye temasla da bulaşabildiği bilinmektedir. Genital HPV’si olan hastalarda ellerinde ve tırnaklarında da HPV varlığı tespit edilmiş olup bunlar çocuklarına ya da partnerlerine temas yoluyla hastalığı yayabilmektedirler” diyerek ülkemizde HPV aşıları ulusal aşılama takviminde yer almasa da ölümcül olabilen rahim ağzı kanserine neden olan HPV enfeksiyonunu önlemek için 9 yaşından itibaren kız ve erkeklere HPV aşısı uygulanmasını önerdiklerini kaydetti.
Basit tedbirlerle yanıktan korunun
11 Kasım 2024 Pazartesi - 11:09 Basit tedbirlerle yanıktan korunun Bursa Şehir Hastanesi Erişkin Yanık Sorumlusu Op. Dr. Selma Beyeç, evde alınacak basit tedbirlerle çocuklarda yanık vakalarının önüne geçilebileceğini vurguladı. Bursa Şehir Hastanesi, Dünya Yanık Haftası kapsamında vatandaşları yanık konusunda bilgilendirmek amacıyla stant kurdu. Hastane içerisinde kurulan stantta bilgilendirici broşürler dağıtıldı. Vatandaşlardan gelen soruları yanıtlayan Erişkin Yanık Sorumlusu Op. Dr. Selma Beyeç, basit tedbirlerle çok kapsamlı bir tedavi yöntemi olan yanığın oluşmasının engellenebileceğine dikkati çekti. Özellikle çocuk yanıklarının büyük bir kısmının çay ve kahve kaynaklı olduğunu belirten Op. Dr. Beyeç, “Çocukların yanında çay ve kahve içilmemesi, çocukların olduğu ortamlara çaydanlık getirilmemesi gerekmektedir. Ayrıca ocakta kaynayan çaydanlık, tava, tencere gibi malzemelerin ocağın kenarında değil duvara yakın kısmında tutulması gibi alacağımız basit tedbirler sayesinde çocukların yanmasını, acı çekmesini engelleyebiliriz” şeklinde konuştu. “Birçok acının önüne geçebiliriz” Evlerde ve İş yerlerinde alınacak basit tedbirlerle birçok kazanın önlenebileceğinin altını çizen Beyeç, “Kişisel koruyucu donanımların kullanımı, elektrik prizlerinde eğer varsa kaçakların önlenmesi, evinizde yoksa kaçak akım rölelerinin teminiyle birçok kazayı önlemiş olabiliriz. Birçok acının önüne geçebiliriz. Bu kapsamda Yanık Haftası kapsamında yanık merkezimizde çalışan sevgili hemşire arkadaşlarımız, doktor arkadaşlarımızla beraber kurduğumuz stantta hastanemize gelen insanlara, hastalara bilgiler vermeye çalıştık. Hazırladığımız broşürleri dağıttık” dedi.