SAĞLIK
28 Kasım 2024 Perşembe - 11:34 Soğuk havanın omurga sağlığı üzerindeki 5 olumsuz etkisi Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Uzmanı Dr. Emine Bukan Arıca, omurga sağlığını korumanın uzun vadede yaşam kalitesini artıracağını söyledi. Medline Adana Hastanesi Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Uzmanı Dr. Emine Bukan Arıca, soğuk hava şartlarının gündelik yaşamı zorlaştırırken bundan fiziksel sağlığın da payını aldığını kaydederek, “Bu durumdan belki de en çok omurgamız etkileniyor. Buna ise genel olarak insan vücudunun soğuk havalarda kasları, eklemleri ve kemikleri korumak amacıyla daha fazla gerilim oluşturması neden oluyor” dedi. Omurga sağlığını korumanın uzun vadede yaşam kalitesini artıracağını belirten Dr. Emine Bukan Arıca, soğuk havanın omurga sağlığı üzerindeki olumsuz etkilerini anlattı. Dr. Arıca, olumsuz etkilerden korunmak için şu 5 öneriyi sıraladı: 1. Kas sertliği ve spazmları Soğuk havalar, vücutta kas gerilimini artırır. Kaslar soğuk ortamda daha hızlı sertleşir ve hareket etmede zorlanır. Bu durum, omurgayı çevreleyen kaslarda spazmlara ve sertleşmelere yol açar. Omurgadaki bu kas gerilimleri, sırt ve bel ağrılarını tetikleyebilir, mevcut omurga problemlerini de kötüleştirebilir. Özellikle bel fıtığı veya skolyoz gibi sorunlar soğuk havanın etkisiyle daha da can sıkıcı hale gelebilir. 2. Hareket kısıtlılığı Soğuk havada vücut, ısısını korumak için enerji harcar ve kaslar daha az esnek hale gelir. Bu durum, insanların normalde rahatça gerçekleştirebildikleri hareketleri zorlaştırır. Özellikle egzersiz yapmayan bireylerde bu hareketsizlik omurganın çevresindeki kasları zayıflatır ve zamanla omurganın daha fazla yük taşımasına yol açar. Uzun süre hareketsiz kalmak, omurgadaki disklerin ve eklemlerin zorlanmasına neden olabilir. 3. Aşırı yüklenme ve duruş bozuklukları Soğukta ağır eşyaların kaldırılması veya uzun süreli oturmak, omurga üzerine fazladan yük bindirir ve ağrıların artmasına davetiye çıkartır. Ayrıca soğuk havalarda vücut otomatik olarak daha sıkı bir duruş sergilemeye eğilimlidir; insanlar, soğuktan korunmak için vücutlarını bükerek, sırtlarını daha yuvarlak tutmaya çalışırlar. Bu duruş bozuklukları omurgaya olan baskıyı artırır ve uzun vadede omurga sağlığı üzerinde olumsuz etkiler oluşturabilir. 4. Kan dolaşımının zayıflaması Soğuk hava, kan damarlarını daraltarak kan dolaşımını yavaşlatır. Bu durum, omurganın çevresindeki dokulara daha az oksijen ve besin maddesi taşınmasına neden olur. Uzun süreli yetersiz kan dolaşımı, omurga sağlığını olumsuz etkileyebilir ve doku hasarına yol açabilir. Özellikle yaşlı bireylerde kan dolaşımının zayıf olması omurga sağlığını daha da tehlikeye sokar. 5. Soğuk hava ve eklem ağrıları Omurgadaki eklemler, soğuk hava nedeniyle şişebilir ve ağrıyabilir. Soğuk, eklem sıvısının akışkanlığını azaltarak eklem hareketliliğini kısıtlar. Bu durum, omurgadaki faset eklemleri gibi hareketli eklemlerin ağrımasına hatta iltihaplanmasına yol açabilir. Özellikle romatizmal hastalıkları olan kişiler, soğuk havalarda bu tür ağrılardan daha fazla şikayetçi olurlar.
28 Kasım 2024 Perşembe - 11:30 Balıkesir’de evde bakım hizmeti yüzleri güldürüyor Balıkesir Büyükşehir Belediyesi, yaşlı, bakıma muhtaç ve ihtiyaç sahibi bireylere evde bakım hizmeti götürüyor. Öz bakımdan ev temizliğine kadar her alanda vatandaşlara destek olan Balıkesir Büyükşehir Belediyesi, aylık ortalama 150 haneye ücretsiz hizmet veriyor. Balıkesir Büyükşehir Belediyesi, il genelinde yaşayan yatağa bağımlı, yaşlı ve hasta vatandaşları yalnız bırakmıyor. Halkın ihtiyaçlarına en hızlı şekilde cevap veren belediye ekipleri 7/24 görev yapıyor. Balıkesir Büyükşehir Belediyesi Sağlık ve Sosyal Hizmetler Dairesi Başkanlığı Evde Bakım Hizmeti ekipleri, yaşlı ve ihtiyaç sahibi, bakıma muhtaç bireylere öz bakımdan ev temizliğine kadar her alanda hizmet veriyor. Günlük 10’dan fazla talebe yanıt veren ekipler, evlere giderek bakıma muhtaç vatandaşların öz bakımlarından ev temizliklerine kadar her alanda çalışmalarını sürdürüyor. Aylık yaklaşık 150 ev ziyareti gerçekleştiren ekipler, Balıkesir Büyükşehir Belediyesi’nin şefkat elini vatandaşlara uzatıyor. “İhtiyaçlar doğrultusunda çalışmalar yapıyoruz” Balıkesir Büyükşehir Belediyesi Sağlık ve Sosyal Hizmetler Daire Başkanlığı Sağlık Şubesi Müdürü Dr. Sabriye Aksoy “Evde Bakım Hizmetleri çalışmalarımızı Balıkesir Büyükşehir Belediye Başkanımız Ahmet Akın’ın talimatlarıyla güçlendirdik, yeniledik. Hizmet alanımızda kaliteyi artırmak adına ihtiyaç sahibi vatandaşlarımıza daha iyi bir hizmet sunabilmek için hazırız. 444 40 10 çağrı merkezine gelen ihtiyaç sahibi vatandaşlarımızın taleplerini anında cevaplıyoruz. İlk ziyaretimizi gerçekleştirdiğimizde eksikleri yerinde tespit ediyoruz. Yaşlı, bakıma muhtaç ve evden çıkamayacak durumda olan vatandaşlarımızın saç-sakal tıraşı, tırnak ve saç kesimleri, kıyafet ve çamaşır değişimleri gibi öz bakımlarının yanı sıra oda, mutfak ve tuvalet gibi yaşam alanları da temizleniyor. Ekibimize kattığımız psikolog, fizyoterapist ve diyetisyen arkadaşlar da kendi alanlarında ne gibi istekleri olabileceğini tespit ederek o doğrultuda hizmetlerimizi ve ihtiyaç durumuna göre ziyaret sıklıklarımızı belirliyoruz. Amacımız hizmetlerimizi gerçek ihtiyaç sahiplerine ulaştırmak” ifadelerini kullandı. “Oğluma çok iyi bakıyorlar” Ekiplerin çalışmalarından çok memnun olduğunu belirten Mümin Saraçoğlu, oğlunun öz bakım ve temizlik çalışmaları için ziyaretlerin sıklıkla gerçekleştiğini dile getirdi. “Hizmetten çok memnunum. Bana iyi geliyor, ben kendim yapamadığım için arkadaşlar geliyor ve oğlumun temizliğini, bakımını yapıyorlar. Allah razı olsun. Evimizi, yaşam alanımızı temizliyorlar. Benim için önemli olan bu” ifadelerini kullandı. “Hizmetten çok memnunum” Eşinin 16 senedir Alzheimer hastası olduğunu söyleyen 68 yaşındaki Sevim Hasırcı 3 buçuk yıldır yatalak olan eşinin bakımını tek başına yapmakta zorlandığını dile getirdi. Evde Bakım Hizmeti ekiplerinin 15 günde bir gelerek eşinin öz bakım ve temizlik çalışmalarını gerçekleştirdiğini söyleyen Hasırcı “Çok memnunum Allah razı olsun. Benim gücüm yetip de yataktan kaldırıp, yatağı toplayamıyorum. Geldikleri zaman saç tıraşını filan yapıyorlar sağ olsunlar. Kıyafetlerini, çamaşırlarını yıkayıp paklıyorlar. Yatağına yatırıp altını bağlıyorlar, giydiriyorlar. Hepsinden Allah razı olsun” dedi.
Diyabet yaşam kalitesini önemli ölçüde etkileyebiliyor
13 Kasım 2024 Çarşamba - 11:58 Diyabet yaşam kalitesini önemli ölçüde etkileyebiliyor DENİZLİ (İHA) – Denizli Özel Egekent Hastanesi İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Ahmet Bilge, diyabetin dünya genelinde yaygın bir sağlık sorunu haline gelen ve yaşam kalitesini önemli ölçüde etkileyen hastalık olduğunu belirtti. Özel Egekent Hastanesi İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Ahmet Bilge, 14 Kasım Dünya Diyabet Günü dolayısıylai diyabetle mücadele konusunda açıklamalarda bulundu. Uzm. Dr. Bilge, “Diyabetle mücadelede en etkili yöntemlerden biri sağlıklı beslenme ve yaşam tarzı değişiklikleridir. Kan şekeri seviyelerini kontrol altında tutmak, diyabetin komplikasyonlarını önlemenin yanı sıra hastaların genel sağlığını da iyileştirir. Bu nedenle, bireylerin beslenme alışkanlıklarını gözden geçirmeleri ve sağlıklı seçimler yapmaları kritik bir öneme sahiptir” dedi. Diyet önemli Diyabet hastalarında diyetin önemli olduğuna işaret eden Uzm. Dr. Bilge, “Diyabet hastalığının yönetiminde, dengeli ve düzenli bir diyet oluşturmak esastır. Karbonhidrat alımının dengelenmesi, lif açısından zengin gıdaların tüketilmesi ve işlenmiş gıdalardan kaçınılması önerilir. Ayrıca, sebze, meyve, tam tahıllar ve sağlıklı yağların (zeytinyağı, avokado gibi) diyetin temelini oluşturması önemlidir. Bunun yanı sıra, porsiyon kontrolü yaparak aşırı yemek yemekten kaçınmak, kan şekerinin dengelenmesine yardımcı olur. İyi bir beslenme planı, sadece kan şekeri kontrolü sağlamakla kalmaz, aynı zamanda kilo yönetimi ve genel sağlık üzerinde de olumlu etkiler oluşturabilir” ifadelerini kullandı. Egzersiz yapın Yaşam tarzı değişikliklerinin de diyabetle mücadelede önemli bir rol oynadığına dikkat çeken Dr. Ahmet Bilge, şu tavsiyelerde bulundu: “Düzenli fiziksel aktivite, insülin duyarlılığını artırır ve kan şekeri seviyelerinin kontrol edilmesine yardımcı olur. Haftada en az 150 dakika orta düzeyde egzersiz yapmak, kalp sağlığını korurken aynı zamanda kiloyu yönetmeye de yardımcı olur. Stres yönetimi ve yeterli uyku da bu süreçte dikkate alınması gereken unsurlardır. Diyabet hastalarının, bu yaşam tarzı değişikliklerini benimsemeleri, hastalığın etkilerini minimize etmek ve daha sağlıklı bir yaşam sürmek için kritik öneme sahiptir”
Balıkesir’deki fırınlarda sıkı denetim
13 Kasım 2024 Çarşamba - 11:51 Balıkesir’deki fırınlarda sıkı denetim Halk sağlığı için sürekli denetimler gerçekleştiren Balıkesir Büyükşehir Belediyesi Zabıta Daire Başkanlığı ekipleri Altıeylül’deki ekmek fırınlarında genel hijyen denetimi yaptı. Balıkesir Büyükşehir Belediyesi Zabıta Daire Başkanlığı ve Altıeylül Belediyesi Zabıta Daire Başkanlığı ekiplerinin iş birliğinde ilçe genelinde faaliyet gösteren ekmek fırınlarında denetim yapıldı. Halk sağlığı için sürekli denetimler gerçekleştiren Balıkesir Büyükşehir Belediyesi Zabıta Daire Başkanlığı ekipleri Altıeylül’deki ekmek fırınlarında genel hijyen denetimi ile çıkan ekmeklerin gramaj denetimi, genel temizlik denetimi ve ekmek fiyatlarının kontrolünü yaptı. Altıeylül Belediyesi Zabıta Daire Başkanlığı’nın da katıldığı denetimlerde ruhsat, depo ve üretim kontrolleri gerçekleştirildi. Ekmek fırınlarındaki satış ve üretim alanlarında yapılan denetimlerde görülen eksiklikler zabıta ekipleri tarafından tutanak tutularak iş yeri sahiplerine bildirildi. “Gece gündüz demeden çalışıyoruz” Balıkesir Büyükşehir Belediyesi Zabıta Daire Başkanlığı’nda görevli Zabıta Komiseri Salih Demir, “Balıkesir Büyükşehir Belediyesi ve Altıeylül Belediyesi olarak ortak bir denetim yaptık. Denetlemede görmüş olduğumuz eksiklikleri tebligat olarak fırın sahiplerine bildirdik. Vatandaşlarımızın daha sağlıklı gıdalar tüketmeleri, ekmeklerin daha hijyenik ve sağlıklı bir ortamda hazırlanması için gece gündüz demeden çalışıyoruz. Denetlemelerimiz sürekli olarak devam edecek” ifadelerini kullandı.
Güçlü kadın güçlü toplum projesinin tanıtımı yapıldı
13 Kasım 2024 Çarşamba - 11:37 Güçlü kadın güçlü toplum projesinin tanıtımı yapıldı Manisa İl Sağlık Müdürlüğü öncülüğünde yapılan ’Güçlü kadın güçlü toplum’ projesinin tanıtımı yapıldı. Projede Yuntdağı’nın 4 mahallesinde ikamet eden çalışmayan ve okumayan 20-40 yaş arasındaki 80 kadına temel ilk yardım ve afet bilinci eğitimi verilecek. Manisa Kadın İçin Girişim Derneğinin yazdığı İçişleri Bakanlığı Sivil Toplumla İlişkiler Genel Müdürlüğü tarafından kabul edilen ’Güçlü kadın güçlü toplum’ projesinde Manisa Yuntdağı Pelitalan, Sarma, Üçpınar ve Maldan köylerinde ikamet eden 20-40 yaş arası ne işte ne okulda olan toplam 80 kadın, Manisa AFAD ve Manisa İl Sağlık Müdürlüğünden görevlendirilecek uzman eğitmenler ile proje bütçesinden alınan maketler ve proje eğitim materyalleri ile köylerde temel ilk yardım ve afet bilinci hakkında eğitimler alacak. Eğitimden başarılı olanlarla ilk bahar aylarında Manisa Ortaköy’de bir mini tatbikat yapılacak ve öğrenilen bilgiler davranışa dönüşmesi sağlanacak. Manisa Celal Bayar Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Sosyal Hizmet Anabilim Dalı Başkanlığı tarafından alanında uzman akademisyen tarafından Yuntdağı Davutlar köyünde açık alanda toplamda eğitim alan 80 kadına aile içi iletişim konusunda seminer verilecek ve seminer sonunda açık hava sineması yapılması planlanıyor. Yunusemre Kaymakamlığının da destek verdiği projede kurumlar arası iş birliği ve proje kültürü oluşturularak vatandaşların sağlık okuryazarlıklarına katkı sağlanması planlanıyor. "Projeler üretmeye ve projelere destek vermeye devam edeceğiz" Proje hakkında bilgiler veren Manisa İl Sağlık Müdürü Uzm. Dr. Erol Karaca, "Manisa İl Sağlık Müdürlüğü olarak Manisalı vatandaşlarımıza sağlık hizmeti sunarken aynı zamanda hizmet kalitesini arttırmaya yönelik ulusal ve uluslararası projeler üretmeye devam ediyoruz. Vatandaşlarımızın sağlık okuryazarlığına katkı sağlamak adına; Manisa Kadın İçin Girişim Derneğinin sunduğu bu projeyle, Manisa Yunusemre Kaymakamlığı, Manisa Celal Bayar Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi, Manisa AFAD Müdürlüğü ile bu projede buluştuk. Amacımız fiziki yapısı gereği Manisa merkeze uzaklığı ve dağlık yerleşkesi sebebiyle dezavantajlı durumda olan Yuntdağı köylerine her fırsatta sağlık okuryazarlığına katkı sağlamaya devam etmek. İl Sağlık Müdürlüğü olarak 2021 yılında tüm köy muhtarlarımıza 4 farklı lokasyonda toplayarak temel ilk yardım eğitimi verdik. 2022 yılında Yuntdağı köylerindeki imamları Manisa Merkezefendi Devlet Hastanesinde Manisa Yunusemre Belediyesi iş birliği ile uygulamalı temel ilk yardım eğitimi verilmiş olup eğitim sonunda her köye ilk yardım çantası verilmiştir. 11 ay sürecek bu projemizde de yine Yuntdağı’ndaki bu sefer ne işte ne okulda olan 20-40 yaş arası kadınlarımıza UMKE ekiplerimiz ve Manisa AFAD Müdürlüğü ile birlikte 4 farklı köyde ikamet eden kadınlarımıza temel ilk yardım ve afet bilinci eğitimi verilecektir. Eğitim alan kadınlardan seçilen gönüllü guruba 2025 bahar aylarında Ortaköy’de tatbikat yaptırılacak ve öğrendiklerini pekiştirme imkânı sağlanacaktır. Son faaliyette Manisa Celal Bayar Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi desteği ile 4 köydeki eğitim alan 80 kadına Davutlar Mahallesinde aile içi iletişim semineri ve açık hava sineması faaliyeti ile projemiz sona erecektir. İl Sağlık Müdürlüğü olarak farklı kurum kuruluşlar ile Manisa halkı için projeler üretmeye ve yapılan projelere destek olmaya devam edeceğiz." dedi.
Dünya genelinde her 10 yetişkinden 1’i diyabet hastası
13 Kasım 2024 Çarşamba - 10:46 Dünya genelinde her 10 yetişkinden 1’i diyabet hastası Dünyada her 6 saniyede 1 kişinin diyabet hastalığından hayatını kaybettiğine dikkat çeken Endokrinoloji ve İç Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Deniz Gökalp, “SGM (Sürekli Glukoz Monitörizasyonu) sistemiyle hastanın glukoz seviyesi anlık olarak ölçülüp akıllı telefonlardan takip edilebiliyor” dedi. Acıbadem Eskişehir Hastanesi Endokrinoloji ve İç Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Deniz Gökalp, diyabetle ilgili bilgiler paylaştı. Prof. Dr. Gökalp, konuyla ilgili yapmış olduğu konuşmasında, "Diyabet, çeşitli nedenlerle pankreastan insülinin yetersiz salınması veya dokularda etkisini gösterememesi sonucu ortaya çıkan kan şekeri yüksekliği ile karakterize sistemik bir hastalık. Hastalık; Tip-1 Diyabet, Tip-2 Diyabet, gebelik diyabeti ve diğer spesifik tipler olmak üzere 4 sınıfta değerlendirilir. Pankreasın beta hücrelerinin bağışıklık sistemi bozukluğu sonucu meydana gelen insülin eksikliği nedeniyle Tip-1 Diyabet görülmektedir. Tip-2 Diyabet ise insülin etkisine karşı direnç veya insülinin pankreastan salınım defekti sonucu ortaya çıkmaktadır” ifadelerini kullandı. "Her 3 diyabetli yetişkinden 1’i hastalığının farkında değildir" Dünya genelinde her 10 yetişkinden 1’inin, yani yaklaşık 550 milyon kişinin diyabetli olduğuna işaret eden Prof. Dr. Gökalp, “Ülkemizde diyabet artmaktadır. 15 yıl önce yapılan çalışmada yetişkin nüfusta diyabet yüzde 14 oranında görülürken, günümüzde yaklaşık yüzde 20 civarında görülmektedir. Bununla beraber ne yazık ki her 3 diyabetli yetişkinden 1’i diyabetli olduğunun farkında değildir. Maalesef her 6 saniyede 1 kişi diyabet hastalığından hayatını kaybetmektedir. Eskiden diyabet gelişmiş ve sosyoekonomik düzeyi yüksek ülkelerde daha fazla görülürken, günümüzde diyabet hastalarının yüzde 75’i düşük ve orta gelirli ülkelerde görülüyor" diye konuştu. "Kişiye özel tedavi tercih ediliyor" Diyabet görülme sıklığının bu kadar artması nedeniyle tedavilerin de güncellendiğini belirten Prof. Dr. Gökalp, şöyle devam etti: "Günümüzde bireyselleştirilmiş tedaviler tercih edilmektedir. Hastanın kalp hastalığının olup olmadığı, kilo fazlalığı ve obezite varlığı ile böbrek ve karaciğer fonksiyonlarının durumuna göre tedavi tercihleri yapılmaktadır. Son yıllarda böbrekten şeker atılımını arttıran SGLT2 inhibitörleri dediğimiz ve iştah merkezini baskılayan GLP-1 analogları grubu yeni ilaçlar hastaların kilo vermesini sağlarken, aynı zamanda kalp ve damar hastalıklarındaki faydalarıyla ön plana çıkmaktadır." "Yapay pankreas akıllı telefona yüklenen bir yazılımla çalışıyor" Tedavide tercih edilen yapay pankreas yöntemine değinen Prof. Dr. Gökalp, yapay pankreasın bir organ olmadığını ve pankreası taklit edebilecek şekilde geliştirilmiş bir insülin pompası olduğunu ifade etti. Derinin altına yerleştirilen bir insülin pompasının yine derinin altına yerleştirilen, bir sensöre bağlı kan şekeri ölçüm cihazı ile yemek, fiziksel aktivite, stres ve uyku gibi durumlarda ne kadar insülinin gerekli olduğunu belirleyen bir yazılıma sahip akıllı telefondan oluştuğunu anlattı. Sistemin vücuttaki kan şeker düzeyine göre uygun dozlarda insülin uyguladığını aktaran Prof. Dr. Gökalp, “Bu sistem Tip-1 diyabet hastaları için daha sağlıklı bir hayat ve artmış yaşam kalitesi anlamına gelmekte. Yani 24 saat boyunca kan şekeri azalıp artmasına göre insülin dozları da otomatik olarak değişecektir. Sistem sürekli kan şekeri ölçümü yaptığı için sensörün uyarısına göre kan şekerimiz yükseldiğinde insülin salınımı başlayacak. Şekerimiz belirli bir seviyenin altına düştüğünde insülin salınımını durdurup kan şekerinin daha fazla düşmesini önleyecektir” dedi. “SGM ile anlık glukoz ölçümü cep telefonundan izlenebiliyor” Glukoz ölçüm tekniklerindeki yeniliklerden de bahseden Prof. Dr. Gökalp, uzun yıllar parmak ucundan bakılan ölçümün yerini daha popüler olan Sürekli Glukoz Monitorizasyonu (SGM) sistemine bıraktığını dile getirdi. SGM sistemleri ile kolda cilt altına yerleştirilen bir aparatla glukoz değerinin anlık olarak ölçülüp sisteme kaydedildiğini söyleyen Prof. Dr. Gökalp, şu bilgileri aktardı: “Böylece glukoz değerleri aile bireyleri ve sağlık personelleri ile sürekli paylaşımına imkan tanıması nedeniyle hastaların kan glukoz değerlerinin uzaktan izlenmesi sayesinde, diyabetin yönetilmesi ve oluşabilecek olumsuz durumların önlenmesinde yardımcı olmaktadır. Kan glukozunun o andaki düşme veya yükselmeye ilişkin verileri cep telefonuna aktardığı için hem yetişkin hem de çocuk hastaların aile bireyleri glukoz değerlerini anlık görüp, glukoz düşmelerine ve yükselmelerine erken müdahale edebilmektedirler."
Sinsi ilerleyen diyabet, kalp, böbrek, ayak ve gözler için tehdide dönüşüyor
13 Kasım 2024 Çarşamba - 10:34 Sinsi ilerleyen diyabet, kalp, böbrek, ayak ve gözler için tehdide dönüşüyor Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Bölümü’nden Uz. Dr. Gökhan Yazıcıoğlu, “Sinsi bir şekilde ilerleyen diyabet iyi kontrol edilmediğinde; özellikle kalp, böbrek, ayak ve gözler için ciddi bir tehdide dönüşebilir” dedi. Memorial Antalya Hastanesi Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Bölümü’nden Uz. Dr. Gökhan Yazıcıoğlu “14 Kasım Dünya Diyabet Günü” nedeniyle diyabet hakkında bilinmesi gerekenleri anlattı. Glikozun, kasları ve dokuları oluşturan hücreler için önemli bir enerji kaynağı olduğu gibi beynin de ana yakıt kaynağı olduğuna dikkati çeken Yazıcıoğlu, diyabetin türü ne olursa olsun, kanda aşırı şekere yol açabileceğini, bu durumunda çok ciddi sağlık sorunlarına neden olabileceğini ifade etti. Son yıllarda hızla yaygınlaşan yanlış beslenme alışkanlıkları ve hareketsiz yaşam tarzının diyabete zemin hazırladığını aktaran Yazıcıoğlu, “Sinsi bir şekilde ilerleyen diyabet iyi kontrol edilmediğinde; özellikle kalp, böbrek, ayak ve gözler için ciddi bir tehdide dönüşebilir. Toplumda her 10 kişiden 1’inde görülen diyabetin zararlı etkilerinden korunmak için ise kan şekerini kontrol altında tutmak büyük önem taşımaktadır” dedi. “Diyabet gelişmeden önlem almak çok önemli” Uz. Dr. Gökhan Yazıcıoğlu, diyabetin genetik geçişli bir hastalık olduğunu belirterek, “Doğru yöntemler ve yaşam tarzı değişiklikleri ile önlenebilir. Çok su içme, sık idrara çıkma, ağızda kuruluk ve cilt yaralarında geç iyileşme gibi belirtiler diyabete işaret edebilir. Bunların erken dönemde fark edilmesi ve gerekli önlemler alınarak yaşam tarzı değişikliklerinin yapılması önemlidir. Kronik diyabet rahatsızlıkları tip 1 diyabet ve tip 2 diyabettir. Potansiyel olarak geri döndürülebilir diyabet rahatsızlıkları ise prediyabet ve gebelik diyabetidir. Prediyabet, kan şekeri seviyeleri normalden yüksek olduğunda ortaya çıkar. Ancak kan şekeri seviyeleri diyabet olarak adlandırılacak kadar yüksek değildir ve önlemek için adımlar atılmazsa diyabete yol açabilir. Gebelik diyabeti ise hamilelik sırasında ortaya çıkar. Ancak bebek doğduktan sonra da geçebilir” diye konuştu. “Çok ciddi hastalıklara neden olabilir” “Diyabette risk faktörlerini bilmek büyük önem taşımaktadır” diyerek sözlerini sürdüren Yazıcıoğlu, “Ailede diyabet hastalığı olması, hipertansiyon, kalp hastalığı ve kolesterol problemi olan kişiler risk grubundadır. Toplumda yaygın olarak görülen, hatta çocukluk çağında ortaya çıkan, Tip 2 diyabete neden olan faktörlerin en başında ise obezite gelmektedir. Diyabetin belirtilerini bilmek erken tanı ve tedavi planlanması için çok önemlidir. Çünkü diyabette tanıda gecikildiğinde şeker yüksekliğine bağlı damar hasarları ve sinir hasarları oluşur. İleri dönemlerde diyalize kadar giden böbrek yetersizlikleri; körlüğe gidebilen göz ve retina problemleri, dolaşım bozukluğuna bağlı ayakta iyileşmeyen yaralar, ayak kesilmelerine kadar giden ciddi enfeksiyonlar, kalp damarlarında yağlanma, damar tıkanıklıkları ve damar yapısında görülen kalp hastalıkları görülür” ifadelerine yer verdi. “Bu belirtilere dikkat edin” Yazıcıoğlu, susama hissi ve sıvı alımındaki aşırı artış, çok ve sık idrara çıkma, yorgunluk ve halsizlik, sık ve aşırı acıkma, istem dışı kilo kaybetme, bulanık görme, ayaklarda hissizlik veya uyuşma, karıncalanma, sinirli ruh hali, yaraların yavaş iyileşmesi, diş eti, cilt ve vajinal enfeksiyonlar gibi çok sayıda enfeksiyon görülmesi gibi durumlara dikkat edilmesi gerektiğini vurguladı. “Pre-diyabet hayat tarzı değişikliği ile önlenebilir” Tip 1 diyabetin önlenemediğini ancak sağlıklı yaşam tarzı değişikliklerinin prediyabet, tip 2 diyabet ve gebelik diyabetinin tedavi etmeye yardımcı yardımcı olduğunun altını çizen Yazıcıoğlu, “Diyabet için risk faktörü taşıyan kişilerin tansiyon, şeker, insülin direnci, kolestrol, tiroid hormonlarının ve böbrek üstü bezleri, karaciğer yağlanması olup olmadığı kontrol edilmelidir. Bu testlerden şeker yükleme testi kişinin pre-diyabetik olup olmadığını; eğer pre-diyabet varsa diyabete ne kadar yakın olduğunu göstermektedir. Pre-diyabet döneminde diyabeti önleyici ilaçlar kullanmak gerekebilmektedir. Fakat ilaç kullanmadan önce hastaların beslenmelerini düzeltmeleri ve bir egzersiz programına başlamaları önerilmektedir. Eğer doğru beslenme, düzenli yapılacak bir egzersiz programını da içerecek şekilde hastalar yaşam tarzlarını kökten değiştirebilirse, ilaç kullanımına ihtiyaç kalmayabilir. Egzersiz, diyabet hastalarında sıklıkla etkilenebilen bacak ve kollarda dolaşımı iyileştirirken, kolesterol ve kan basıncını da düşürmektedir” şeklinde konuştu.
155 bin omurilik felçlisi için iyileşmek istiyor
13 Kasım 2024 Çarşamba - 10:18 155 bin omurilik felçlisi için iyileşmek istiyor Bursa’da bir şirkette yöneticiyken geçirdiği trafik kazası sonrası tekerlekli sandalyeye mahkum olan AK Parti Bursa eski Milletvekili Bennur Karaburun, kök hücre tedavisi sayesinde yıllar sonra ilk kez ayağa kalktı. Karaburun’un tüm omurilik felçlileri için yeniden ayağa kalkıp yürümek istediği öğrenildi. Milletvekilliği yaptığı dönemlerde dahil çok uzun süredir tekerlekli sandalyeye mahkum bir şekilde hayat süren Bennur Karaburun, geçtiğimiz gün sosyal medya hesabından yaptığı bir paylaşımla sevenlerini duygulandırdı. Bir süredir üzerinde uygulanan kök hücre tedavisinin sonuçlarını almaya başladığı bilinen Karaburun, paylaşımında "Spiral kord stimülasyonu ve kök hücre nakli sonrası ilk defa ayağa kalktım. Hamdolsun" yazarak doktoru ile birlikte çektirdiği fotoğrafı ile müjdeli haberi verdi. Deneysel aşamadaki bu uygulamanın kendisi gibi omurilik felçlisi tüm hastalar için uygulanmasını istediği öğrenilen Karaburun’un tüm omurilik felçlisi hastalar için biran önce iyileşip tekrardan yürümek istediği öğrenildi. Türkiye Bennur Karaburun’u 2013 yılında sağanak yağmur altında tekerlekli sandalyede çekilen bir kare fotoğrafıyla tanımıştı. Daha sonra kendisine yardım eden gençle yuva kurup Ak Parti’nin 25 ve 26. dönem Milletvekilliğini de yaparak azmi ve gayreti ile adından söz ettiren Karaburun bu seferde kendisi üzerinde uygulanan kök hücre tedavisi sayesinde tüm omurilik felçlisi hastalara umut oldu. Sağlık Bakanlığı istatistiklerine göre Türkiye genelinde 155 bin omurilik felçlisi hasta bulunuyor. Özellikle trafik kazaları sonucunda her yıl ortalama 2 bin 500 kişi omurilik felçlisi oluyor. Trafik kazasından sonra omurilik felcine sebep olan en büyük sebeplerin başında sığ suya balıklama atlama, iş güvenliği olmayan yerde iş kazaları, yüksekten düşmeler, terör olan bölgelerde silahlı yaralanma gibi kazalar geliyor. Kendisinden çok tüm omurilik felçlilerini düşündüğünü kaydeden Bennur Karaburun Ateş, "Tüm omurilik felçli hastaların iyileşmesini istiyorum, bunun için dua ediyorum. Bugün tedavim ve operasyon deneysel aşamada olan bir çalışma. İlerleme sağlanmasını bekliyorum. Sağlık Bakanımız ile görüşüp bütün omurilik felçlileri için bu tedavinin uygulanmasını talep edeceğim. İnşallah bir umut olurum" diye konuştu.
Dernekten ’diyabet’ raporu: "Bulunduğumuz yer, takdir edilebilir bir noktada"
13 Kasım 2024 Çarşamba - 10:17 Dernekten ’diyabet’ raporu: "Bulunduğumuz yer, takdir edilebilir bir noktada" Halk Sağlığı ve İç Hastalıkları Uzmanı Dr. M. Emin Dinççağ, Karadeniz Diyabet Derneği’nin diyabet raporunu açıklayarak, "Diyabet tedavisinde ve pratikte bulunduğumuz yer, takdir edilebilir bir noktadır" dedi. Halk Sağlığı ve İç Hastalıkları Uzmanı, Karadeniz Diyabet Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Dr. M. Emin Dinççağ, derneğin 2025 yılı diyabet raporu hakkında bilgi verdi. Derneğin her yıl, diyabet hastalarının sesi ve bir sivil toplum kuruluşu olarak 14 Kasım Dünya Diyabet Günü’nde; yıllık diyabet raporu yayınlandığını söyleyen Dinççağ, "Teknolojinin gelişmesi, iletişim imkanlarının artması, yapay zeka, kök hücre teknolojisi gibi modern uygulamaların tıp alanında uygulanması gibi seçeneklerle, 2025 yılında diyabet tedavisinde ve pratikte bulunduğumuz yer, takdir edilebilir bir noktadır. Diyabet tedavisinin sadece ilaç olmadığı, diyabetik beslenmenin ve egzersizin yanında diyabet eğitiminin de tedavinin bir parçası olduğu kabul edildiğinde diyabet tedavisinde başarımız yüksektir. Diyabet tedavisinde asıl olan, yaşam tarzının değiştirilmesi ve kan şekerinin sürekli olarak takibidir. Bunun için bu yıl Dünya Diyabet Günü teması ’Diyabetlinin Refahı ve Mutluluğu’ olarak kabul edildi" diye konuştu. "Diyabet tedavisinde başarısızlığın sebebi" Tedavide başarısızlığın nedenleri ile ilgili, "Diyabet hastası, yaşam tarzında değişiklik yapamıyorsa, çeşitli sebeplerle, kurallı ve bilimsel tedaviyi uygulayamıyorsa veya başarısız tedavi süreci diyabetik hastayı, yordu ve boş vermişlik psikolojisine sürükledi ise başarısızlık kaçınılmazdır. Aşırı kilolu hastalarda, sağlık danışanlarından yardım almayı reddedenlerde, yemek yemeyi bir haz aracı olarak görenlerde, yorgun, sorunu önemsemeyen hastalarda, başarısızlık yüksek orandadır" şeklinde konuştu. "Modern diyabet ilaçları diyabet tedavisinde yeterli" Günümüzde kullanılan diyabet ilaçları ve insülinlerin, diyabet pratiğinde istedikleri sonuçları almada, hedef değerlere ulaşmada yeterli olduğuna dikkat çeken Dinççağ, "Diyabet ilaçlarının böbrekleri bozduğu, vücutta yüklenme yaptığı ve hastanın sağlığına zarar vereceği gibi söylentiler, pazarlama hilesi olup kasıtlı olarak yayılmaktadır. Diyabetlinin bu bilimsel olmayan iddialara inanmaması kendi lehinedir. Diyabet tedavisi, hasta ve hekim arasında güvene dayalı ve süreklilik arz eden bir tedavi şeklidir. Bu süreçte, kan şekerinin sürekli takibi, kan basıncının kabul edilebilir düzeylerde olması, kolesterol düzeyinin, trigliserid düzeyinin istenilen düzeylerde olması diyabet komplikasyonlarının ortaya çıkmasını engelleyecektir" ifadelerini kullandı. “Gelecekte kök hücre ile tedavi” Diyabet tedavisinde umut verici gelişmelerin mevcut olduğunu ifade eden Dinççağ şunları söyledi: "Gelecekte kök hücresi ile yapılabilecek tedavilerin ve çeşitlenen insülin çeşitleri ile uygulanan tedavilerin, hastaların bilinçlenmesinin, hastaların yaşam kalitesini, yükselttiği gibi tedavide de altın standarttır. Dünya Diyabet Günü’nün teması olan diyabetlinin ‘mutluluğu’ hedefine ulaşmak, diyabetlinin konforu ve kaygılarının giderilmesi, gelecekte oluşabilecek komplikasyonların konusunda diyabetliyi aydınlatmak amacımız olacaktır. Tip 1 diyabetlilere sensör temini konusunda Sosyal Güvenlik Kurumu’nun(SGK) adım atmasını da yürekten talep ediyoruz."
Kazada kafatasının yarısı alınan genç, ameliyatla hayata tutundu
13 Kasım 2024 Çarşamba - 10:16 Kazada kafatasının yarısı alınan genç, ameliyatla hayata tutundu Geçirdiği trafik kazası sonrası kafatasının yarısı alınan ve 3 buçuk ay yoğun bakımda tedavi görülen Samet Tuluk, Medical Park Bahçelievler Hastanesi’nde gerçekleştirilen kranioplasti ameliyatı ile hayata tutundu. Kaza sonrası yatalak kalacağı söylenen genç Samet, şimdi ise konuşmaya ve yürümeye başladı. Baba Satılmış Tuluk, kaza sonrası kendisini bir kez bile "geçmiş olsun" demek için aramayan sürücünün 58 bin TL’lik masrafı için icra takibi başlattığını söyledi. Kaza geçtiğimiz aylarda Gebze’de meydana geldi. Çalıştığı iş yeri yakınlarında karşıdan karşıya geçmeye çalışırken bir anlık dalgınlıkla yola bakmadan koşan Samet Tuluk’a yolda seyir halinde bulunan bir araç çarptı. Çarpmanın etkisiyle metrelerce savrulan Samet kafasını düşerken önce araca sonra da yere çarptı. Kazayı gören vatandaşlar durumu hemen sağlık ekiplerine bildirdi. Olay yerine gelen sağlık ekipleri talihsiz genci ambulans ile hastaneye kaldırdı. Durumu ağır olan Samet hemen ameliyata alındı. Beyin kanaması geçiren Samet Tuluk’un kafatasının bir kısmı alınarak karnına gömüldü. Ameliyatın ardından Tuluk yoğun bakıma alındı ve tedavisine burada devam edildi. 3 buçuk ay yoğun bakımda tedavi gören Tuluk’u doktorlar daha fazla yapacakları bir şey olmadığı gerekçesiyle Çerkezköy’de bulunan bir devlet hastanesinin Palyatif bölümüne sevk etti. Çocuğunun burada dayanılmaz ağrılar çektiğini gören Baba Satılmış Tuluk başka hastane ve doktor arayışına girdi. Bu esnada bir tanıdıkları vasıtasıyla Almanya’da bir doktora çocuğunun videosunu ve tahlil sonuçlarını gönderen Tuluk’a çocuğunun düzelebileceğini anacak ameliyat olması gerektiğini öğrendi. Baba Tuluk, Medical Park Bahçelievler Hastanesi’nde görev yapan Beyin ve Sinir Cerrahisi Uzmanı Dr. Öğretim Üyesi Halil Olgün Peker’e ulaştı. Hastaneye giderek doktor Olgün Peker ile görüşen baba, oğlunun ameliyat edilebileceği haberi ile bir kez daha umutlandı. Yapılan hazırlıkların ardından Samet, Medical Park Bahçelievler Hastanesi’nde ameliyata alındı. "Kranioplasti" ameliyatı ile Samet’in karnına gömülen kafatası kemikleri çıkarılarak tekrar yerine yerleştirildi. Ameliyattan kısa bir süre sonra artık hayatına yatağa bağımlı devam edeceği söylenen Samet’in önce ağrıları kesildi sonrasında ise tek başına yürüyebilecek duruma geldi. "Çocuğum çok büyük acılar çekti" Kaza sonrasında oğlunun çok büyük acılar çektiğini belirten Baba Satılmış Tuluk "Kaza oğlum İstanbul’a gelmişti amcasının yanına bir işe girebilmek için ama olmadı. Bir arkadaşının vasıtasıyla Gebze’ye geldi. Orada ki arkadaşıyla beraber bir beton santraline girdi ve çalışıyordu. Ocak ayında işe girdi şubat ayında kaza meydana geldi. Yaya olarak yoldan geçerken araç çarptı. Bize oradan haber geldi. ’Oğlunuza araç çarptı buraya gelin’ diye. Biz zor günler yaşadık. Oğlum 3 buçuk ay hastane de yoğun bakımda kaldı. Beyin ameliyatı oldu. Ondan sonra ki süreçlerimiz çok sıkıntılı geçti. Çocuğumu palyatif bölümüne sevk ettiler. Ben ilk başta kabul etmesem de mecbur kaldık. Çerkezköy’e sevk ettiler bizi" dedi. "Bize oğlunuza yapabileceğimiz bir şey yok dediler" Çocuğu Çerkezköy’de tedavi gördüğü esnada orada bulunan doktorların kendisine burada artık oğlunuza yapabileceğimiz bir şey yok demesi üzerine başka hastane ve doktor arayışına girdiğini belirten baba Tuluk "Ben çocuğumun çok acı çektiğini görünce bir araştırma içerisine girdim. Bir arkadaşım bana bir doktor önerdi ona da bilgilerimi gönderdim bizi Almanya’da bulunan bir doktorla görüştürdü. Kendisi de bilgileri istedi kendisine de bu bilgileri gönderdik inceledikten sonra bizden şiddetli sancı sırasında video çekmemizi istedi onları da gönderince bize ameliyat olması gerektiğini söyledi. Çerkezköy’de ki doktorumuz bize ’hastanızın yeri burası değil bizim burada yapacak bir şeyimiz yok’ dedi. Ben bu süreçte umudumu kesmedim. Çevrem beni çok destekledi bu süreçte tanımadığım insanlar aradı sordu. Bana maddi destekte bulundular" ifadelerini kullandı. "Kaza yapan aracın masraflarını benden istiyorlar" Kaza sonrasında araç sürücüsünün kendilerini hiç aramadığını belirten Baba Tuluk ayrıca kaza sırasında araçta oluşan masraflar nedeniyle kendilerine 58 bin TL’lik icra dosyası geldiğini belirterek "Kaza yapan sürücünüzü hiç aramadı. Kaza anında polis ve sağlık ekiplerini aramış. İfadesini vermiş daha sonra bizi ne aradı ne sordu. Beni aramadığı gibi kazada aracın kaputu ezildiği ve camı kırıldığı için bizden şikayetçi olmuş. Bu süreçte ben hastanede çocuğumun canı ile uğraşıyorum o da arabasını yaptırmış oradan bize ceza geldi 58 bin TL . Bunu ödeyemedik. Çünkü biz hastane ile uğraşıyoruz orayı düşünemedik. Tedavisi devam ediyor. Benim gözüm şuan parayı değil hastamı görüyor" dedi. "Hastalar umudunu kaybetmemeli mutlaka ikinci bir seçenek vardır" Genç Samet’in ameliyatını gerçekleştiren ve onu yeniden hayata bağlayan Medical Park Bahçelievler Hastanesi Beyin ve Sinir Cerrahisi Uzmanı Dr. Öğretim Üyesi Halil Olgün Peker, "Samet 20 yaşında talihsiz bir trafik kazası geçiriyor. Bir araç çarpıyor. Sonra orada acile kaldırılıyor. Ameliyatı yapılıyor. Ameliyattan sonra yaklaşık 3 buçuk aylık hastane de kalma süreci oluyor. Bu süreçte çok şiddetli ağrıları oluyor ve konuşamıyor. Her gün birkaç kez nöbet geçiriyor. Yakınları bize ulaştı biz kafatası ameliyatı gerçekleştirdik. Bu beyninden kafatası alınıp karnına gömülmüştü biz onu tekrar revize ederek ve güçlendirerek kafasına koyduk. Beyin sağlığını tekrar revize ettik. Çünkü kafatası açıkta kaldığı için her türlü dış etkene maruz kalıyor bu beyin sağlığı için çok zararlı bir şey ameliyatlarımızı yaptık. Hemen sonrasında nöbetlerimiz bitti. Ağrılarımız kesildi. Samet konuşmaya başladı. Ellerini hareket ettirmeye başladı. Şu an tamamen şuuru açık kendisi desteksiz yürüyebilir bir hale geldi. Gayet iyi bir durumdayız fizik tedavisi devam ediyor. Daha da iyileşecek eski haline döneceğini tamamen düşünüyorum. Babası ve sağ olsun onlarda bize çok yardım etti. Yaptığımız tedavileri iyi planladık. İyi sonuçlar aldık. Zaten 20 yaşında ki bir hasta da çok ciddi bir beyin hasarı olmadığı sürece böyle düzelebileceğini biz düşünmüştük. Hastalarımız umutsuzluğa kapılmasın her zaman bir ikinci seçenek her zaman olur. Samet bu olayın en büyük örneğidir" diye konuştu.
Türkiye’de kuş gribi vakaları göçmen su kuşları kaynaklı ortaya çıkıyor
13 Kasım 2024 Çarşamba - 10:15 Türkiye’de kuş gribi vakaları göçmen su kuşları kaynaklı ortaya çıkıyor Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi Mikrobiyoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Mehmet Akan, Türkiye’de meydana gelen kuş gribi vakalarının göçmen su kuşlarının kanatlı hayvanlar ile teması nedeniyle ortaya çıktığını belirterek, "Hastalığın bulaşmasında göçmen su kuşları etkili" dedi. Türkiye tavuk eti ve yumurtası üretiminde kendi kendine yetebilen bir ülke konumunda bulunurken, son zamanlarda farklı bölgelerde kuş gribi vakaları ortaya çıktı. Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi Mikrobiyoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Mehmet Akan, Eskişehir ve Konya’da meydana gelen kuş gribi vakalarını İHA muhabirine değerlendirdi. Prof. Dr. Akan, kuş gribinin isminden anlaşılacağı üzere kanatlı hayvanları etkileyen bir hastalık olduğunu ifade etti. Türkiye’de ilk kuş gribi vakasının 2005’te görüldüğünü belirten Prof. Dr. Akan, "Daha sonra 2006, 2007, 2008, 2015, 2023’te ve son olarak geçen hafta gördüğümüz kuş gribi vakasını yaşadık. Bundan sonraki süreçte kuş gribi vakalarını yaşar mıyız? Evet, bu mümkün. Dünyada da çok yaygın hastalık tabloları var. Şu an yaygın olarak Kuzey Amerika ülkelerinde var. Kuzey Avrupa ve Orta Avrupa ülkelerinde yaygın olarak görüyoruz. Asya kıtası ve Ortadoğu’da da var" ifadelerini kullandı. "Hastalığın bulaşmasında göçmen su kuşları etkili" Kuş gribinin Türkiye’ye nasıl geldiğini de anlatan Prof. Dr. Mehmet Akan, şunları kaydetti: "Hastalığın bulaşmasında göçmen su kuşları etkili. Göçmen su kuşlarının mikrobiyotası dediğimiz sindirim sisteminde bu etkenler bulunuyor. Bu etkenler bulunduğundan dolayı göçmen su kuşları, her göç yaptığında bu mikroplarla beraber başka ülkelere gidiyor. Göçmen kuşlar ile serbest kuşlar buluşup, serbest kuşlarda evcil kanatlılara bu mikrobu bulaştırırsa bu defa tavuklarda ve hindilerde bu hastalık başlıyor. Daha sonra ticari işletmelere bulaşırsa yıkım çok fazla oluyor. Çok fazla hayvan ölümü ile karşılaşıyoruz. Bu da ülke ekonomisini olumsuz etkiliyor." "Göçmen su kuşları kanatlı hayvanlarımıza bu mikrobu bulaştırabilir" Prof. Dr. Akan, "Genel bulaşmada dikkat edeceğimiz en önemli konu şu; göçmen su kuşları ile kanatlı hayvanların temasını azaltmak en önemli kontrol kısmını oluşturuyor. Bundan sonraki durumda daha kontrol edilebilir durum oluyor. Göçmen su kuşları ile teması önemsememiz gerekiyor. Bunlar kanatlı hayvanlarımıza bu mikrobu bulaştırabilirler" diye konuştu. "Erken teşhis kayıpları azaltmakta çok etkin" Kuş gribinin kanatlı hayvanlara bulaşmasının ardından yaşanan tabloyu özetleyen Akan, "Bu hastalık evcil kanatlılarda aniden başlayan ölüm tablosu ile başlıyor. Bir gün önce hayvanlar çok sağlıklı gözükürken 1 ila 2 gün içerisinde bir an da ölen hayvanları görüyoruz. Bu ölen hayvanları gördüğümüzde, hızlı ölüm dediğimiz yüksek sayıya ulaştığımızda, Tarım ve Orman Bakanlığı il ve ilçe teşkilatında hangisine yakınsak veya bir veteriner hekime bunu bildirmemiz ve bunun laboratuvara gönderilip teşhis edilmesi gerekiyor. Erken teşhis kayıpları azaltmakta çok etkin" şeklinde konuştu. "Dünyada en önemli ekonomik olarak kayba uğratan hastalık" Kuş gribinin ülke ekonomilerinde büyük sorunlar meydana getirdiğini belirten Prof. Dr. Mehmet Akan, "’Dünyada en önemli ekonomik olarak kayba uğratan hastalık nedir’ derseniz bu kuş gribidir. Kuş gribinin daha önceki yıllarda milyonlarca lira değer kaybına neden olan Avrupa kıtasındaki bazı ülkelerde İtalya, Hollanda gibi yüksek miktarda ekonomik kayba neden oluyor. Bu nedenle hastalığın erken tanısı çok önemli. Bakanlığın sistem içerisinde olması çok önemli. Bakanlık yetkililerin süreçten haberdar edilmesi ve sürecin resmi otorite ile beraber üreticilerin birlikte yürütmesi oldukça önemli bir konu" ifadelerini kullandı. "Hastalık teşhisine takiben karantina koyuyoruz" Kuş gribinin tespit edilmesinin ardından uygulanması gereken adımlara da değinen Akan, "Hastalık teşhisine takiben karantina koyuyoruz. Karantina koyduktan sonra 3 kilometrelik çaptaki alan, daha sonra 10 kilometre çaptaki hayvan hareketlerini kontrol ediyoruz. Şüpheli durumlar varsa laboratuvara götürüp analiz yaptırıyoruz. Durumu bu şekilde kontrol etmek mümkün olabiliyor. Bu esnada hastalıktan şüpheli hayvanların taşınması, bu hayvanlara verilen yemlerin başka işletmelere götürülmesi, dışkının bir başka yere kontrolsüz saçılması hastalığın bulaşması için önemli bir konu. Bulaştırmamak için bu şeylerin taşınmaması ve kümeste bırakılması ayrıca önem taşıyor" dedi. "Bu hastalık kanatlı hayvan hastalığı" Prof. Dr. Mehmet Akan, "Bu hastalık sadece kanatlı hayvanların hastalığı. İnsanları etkilemiyor. İnsan vakalarına baktığımızda çok çok az. Ülkemizde de şu an da bir insan vakası yok. Tüketicilerimiz bu konuda rahat olsunlar. Bunlar dünyada ve Türkiye’de de izleniyor" diye konuştu. "Ülkemizde tavuk eti iç tüketimimizi karşılıyor" Prof. Dr. Akan, konuşmasını şöyle sürdürdü: "Ülkemizde tavuk eti, hindi eti ve tavuk yumurtası bizim iç tüketimimizi karşılıyor. Kendi tüketimimizin tamamını kendi üretimimizden karşılıyoruz. Artan yumurta ve kanatlı etimizi de ihracata yolluyoruz. Bu hastalığın izlenmesi bakanlık ile beraber sürecin takip edilmesi hem iç tüketiminin karşılanması hem de ihracat için belirleyici oluyor. Hastalık çıktığında da ihracatı engelleyen bir hastalık olduğunu söyleyelim. Uluslararası ticarete olumsuz etkileri oluyor. Bu etkiler nedeniyle üretimin genel yapısı oluyor. Daha sonra tüketicileri de etkileyen fiyat değişimi olmakta."