SPOR - 22 Mart 2025 Cumartesi 14:15

Manisa BBSK U18 Takımı, down sendromlu bireylerle bir araya geldi

A
A
A
Manisa BBSK U18 Takımı, down sendromlu bireylerle bir araya geldi

Manisa Büyükşehir Belediyespor Kulübü U18 Basketbol Takımı, 21 Mart Dünya Down Sendromu Günü’nde gerçekleştirdiği antrenmanda özel misafirlerini ağırladı. Takım, down sendromlu bireyleri antrenmanda misafir ederek, onlara unutulmaz bir deneyim yaşattı.


Manisa BBSK’nın sosyal sorumluluk çalışmaları kapsamında düzenlenen etkinlikte, down sendromlu gençler U18 takımıyla birlikte antrenmana katıldı. Düzenlenen anlamlı etkinlikte, Manisa Büyükşehir Belediyesi Sosyal Projeler ve Gençlik Spor Şube Müdürü Müjde Günderen, Manisa BBSK Yönetim Kurulu Üyeleri Yusuf Köseli, Nabi Başbay, Kadir Aydın, Kulüp Müdürü Alparslan Kaya da yer aldı. Down sendromunun bir hastalık değil, genetik farklılık olduğunu vurgulayan ziyarette, down sendromlu bireyler basketbol oynadı. Isınma hareketlerinden pas çalışmalarına kadar pek çok bölümde yer alan misafirler, basketbol dolu dakikalar geçirdi. Oyuncular ve antrenörler tarafından büyük bir sevgiyle karşılanan gençler, antrenman sonunda hatıra fotoğrafı çektirmeyi de ihmal etmedi. Etkinlik, hem sporcular hem de misafir aileleri tarafından takdirle karşılandı.


Manisa BBSK Yönetim Kurulu Üyesi Yusuf Köseli, yaptığı açıklamada, "Bugün bizim için çok anlamlıydı. Sporun birleştirici gücüyle down sendromlu bireylerle aynı sahayı paylaşmak hem takımımız hem de misafirlerimiz adına çok kıymetliydi. Bu etkinlikteki amacımız; down sendromunun sanılanın aksine bir hastalık değil, genetik bir farklılık olduğunu bir kez daha vurgulamaktı. Antrenmanımıza katılan beş genç kardeşimize bizleri ziyaret ettikleri için çok teşekkür ediyoruz" ifadelerini kullandı.



Manisa BBSK U18 Takımı, down sendromlu bireylerle bir araya geldi

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Tekirdağ Erbaş: "Roma ve Haçlıların torunları katliam yapıyor" Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş, Tekirdağ’da katıldığı konferansta, İsrail’in Gazze’de gerçekleştirdiği saldırıları eleştirerek, Romalıların 2 bin yıl önce, Haçlıların ise bin yıl önce yaptığı katliamların bugün onların torunları tarafından sürdürüldüğünü söyledi. Programı kapsamında ilk olarak Tekirdağ Valiliğini ziyaret eden Erbaş, burada yetkililerle bir araya geldi. Valilik şeref defterini imzaladıktan sonra Namık Kemal Üniversitesi’ne geçen Erbaş, konferans salonunda düzenlenen "İslam’ın Rehberliğinde, Bilgiden Bilince" konulu konferansta konuştu. Türkiye’nin her bir ilini ziyaret ettiklerini belirten Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş,"’İyilik ayı Ramazan’ diye belirledik. Ülkemizin her yerinde 90 bin camilerimizde, kürsülerimizde, minberlerimizde, cami dışı etkinliklerimizde yeryüzünde iyilik egemen oluncaya kadar diyoruz ya Türkiye Diyanet Vakfının logosunda. İşte onu gerçekleştirmeye, onunla ilgili daha büyük bir farkındalık oluşturmaya çalışıyoruz. İşte bu iyilik yolculuklarından birisinde de yolumuz Tekirdağ’da bugün. Tekirdağ’da çeşitli programlar yapacağız, bir il buluşmasına dönüştürdük şu ana kadar 65 ilimizde bu tür programlar yaptık. 66. Programımızı Tekirdağ’da bugün gerçekleştiriyoruz. Bu çalışmalarımızda, il buluşmalarımızda bizim en çok önemsediğimiz bizim olmazsa olmazımız o ilimizin üniversitesinden öğrencilerimizle ve hocalarımızla buluşmak, hasbihal etmek" şeklinde konuştu. İsrail’in gerçekleştirdiği katliama değinen Diyanet İşleri Başkanı Erbaş, "7 Ekim’den bu yana hatta şu Ramazan günlerinde dünyanın gözü önünde çoluk, çocuk demeden. Romalıların 2 bin sene önce yaptığı katliamı, haçlıların bin sene önce yaptıkları işgali, katliamı bu sefer onların torunları yapıyorlar. İşte biz diyoruz ki İslam, yeryüzüne iyiliği hakim kılmak için gönderilen bir sistemdir, bir dindir. Yegane dindir. Allah indinde din İslam’dır ve bütün peygamberler yeryüzüne barışı getirmek için görevlendirilmişlerdir. İnsanlar, insanlara iyilik yapmak, insanların yaratıcının Allah’ın nizamı doğrultusunda yaşamaya teşvik etmek için görevlendirilmiştir bütün peygamberler ve o peygamberlerin getirdiği, hepsinin getirdiği dinin adıdır İslam. İşte İslam’ın özünde de yeryüzünde iyiliği yaymak vardır’’ dedi. Konferansa, Namık Kemal Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mümin Şahin, Süleymanpaşa Kaymakamı Mustafa Güler, Tekirdağ İl Müftüsü Mustafa Soykök, öğretim görevlileri ve öğrenciler katıldı. Erbaş, programın ardından kara yolu ile Çerkezköy ilçesine hareket etti.
Kastamonu Kastamonu mutfağından Osmanlı sarayına giren güllaç tatlısı, asırlardır Ramazan’da sevilerek tüketiliyor Kastamonu mutfağından çıkarak Osmanlı sarayına giren ve buradan da tüm ülkeye yayılan güllaç tatlısı, Ramazan ayında yoğun ilgi görüyor. Bilecik’ten güllaç için coğrafi işaret başvurusunda bulunulmasına tepki gösteren Kastamonulu ustalar, "Bilecik ile güllacın hiçbir alakası yok" dedi. 1489 yılında Kastamonu’ya gelen saray erkanı, Kastamonulu Ali Usta tarafından yapılan "güllü aşı çok beğenmesiyle saray mutfağına giren güllaç, asırlardır Ramazan’da damakları tatlandırıyor. Hafifliğiyle dikkat çeken güllaç, Ramazan ayında en çok tercih edilen tatlılar arasında yer alıyor. 2023 yılında Kastamonu Kalkınma Derneği (KAL-DER) tarafından coğrafi işaret alınması noktasında çağrıda bulunulmasına rağmen henüz bir sonuca varılamadı. Kastamonulu ustalar, Bilecik’ten güllaç tatlısı için coğrafi işaret başvurusunda bulunulmasına tepki göstererek, güllacın Kastamonu mutfağından Osmanlı sarayına kazandırıldığını söyledi. "Ramazan ayında Güllaç, çok tüketilen bir tatlıdır" Güllacın, Kastamonu’ya ait bir tatlı olduğunu söyleyen pastane işletmecisi Abdullah Demirci, "İlk defa 1489 yılında kayıtlara göre Osmanlı sarayından bir vazife için Kastamonu’ya gelen görevlilere güllaç tatlısı ikram edilir. Bu tatlıyı çok beğenen saray görevlileri, bizim tatlı yapan Ali Usta’yı saraya götürüp tatlıcı başı olarak önerirler. Ali Usta’da Osmanlı sarayında tatlıcı başı olarak saray hanedanına, padişaha, şehzadelere tatlılar yapar ve güllaç tatlısı da Osmanlı saray mutfağından ülkemizin dört bir tarafına yayılır. Güllacın Kastamonu ile alakalı özdeşmiş bir tarihi mevcuttur. Çok değerli Prof. Dr. Arif Bilgin hocamız tarafından ‘Osmanlı Saray Mutfağı’ kitabında bu konular bahsedilmiştir. Kayıtlı olarak tarihimizde bunlar vardır" dedi. "Güllaç tatlısını da Kastamonu’nun mutfağında tescilli olarak görmek ve devam etmek istiyoruz" Ramazan ayında güllacın çok tüketilen bir tatlı olduğunu belirten Demirci, "Hazmı, yemesi kolaydır. Çok beğenilen bir tatlıdır. Bizlerde Kastamonu’da bu tatlıyı bol bol üretiyoruz. Buğday nişastasından yapılan güllaç yufkaları, şerbetli süte bandırılarak üzerine de fındık, ceviz, fıstık arasına konularak üzerine de çilek, nar gibi meyvelerle süslenerek tezgahta satışa sunuyoruz. Coğrafi işaretini iki yıl önce Kastamonu’da faaliyet gösteren bir dernek tarafından dillendirildi ama coğrafi işaret alınacaktı ama yeterince gündeme gelmemesinden ötürü henüz başvurusu yapılamadı. Bilecek bizlerden önce coğrafi işarete başvurmuş ama tarihimizde Güllaç, Kastamonu ile tamamen özdeşmiş ve 500-600 yıllık bir tarih boyunca Kastamonu ile anılır olmuştur. Ali Ustamız ise Kastamonu’dan kalkmış, Osmanlı sarayına mutfağına giderek bu tatlıyı yapmıştır. Bu yüzden ben bir üretici olarak çağrıda bulunuyorum Kastamonu Üniversitemize, Ticaret Odamıza, bunun bir önce çalışmalarını tamamlayıp güllaç için coğrafi işareti mutlaka almalıyız. Çünkü 500-600 yıllık bir tarih var. Güllaç, bu topraklarda doğdu, memlekete bu topraklardan yayıldı. Diğer yöneticilerimizin da Sayın Valimizin, Sayın Belediye Başkanımızın da bu konuya destek olmalarını talep ediyoruz. Kastamonu’nun diğer coğrafi işaretli ürünleri sarımsak, etli ekmek, banduma, kuyu kebabı, siyez buğdayı, Tosya pirinci gibi coğrafi işaretli ürünler arasına konulup güllaç tatlısını da Kastamonu’nun mutfağında tescilli olarak görmek ve devam etmek istiyoruz" diye konuştu. "Güllaç ile Bilecik’in tarihi olarak hiçbir bağlantısı bulunmamaktadır" Bilecik ile güllacın tarihsen açıdan hiçbir bağlantısının olmadığını söyleyen Demirci, "500-600 yıldır Kastamonulular tarafından yapılan memlekete sevdirilen Güllacımıza, Bilecik coğrafi işaret için tescil başvurusunda bulunmuş. İşin enteresan tarafı Bilecik ile Güllacın hiçbir alakası yok. Bilecik’teki arkadaşlar Güllaca sahip çıkmaya çalışmışlar ama güllaç ile Bilecik’in tarihi olarak hiçbir bağlantısı bulunmamaktadır. Güllaç, tamamen Kastamonu mutfağından çıkan bir üründür. Yarından tez bir üretici olarak bizler, buradaki Kastamonu Üniversitemize, Kastamonu Ticaret Odamıza çağrıda bulunuyorum. Bu ürünün biran önce coğrafi işaret noktasında adım atıp Kastamonu’nun hak ettiği değeri, coğrafi işaret ile taçlandırması gerekiyor. Ali Usta’mız Kastamonu’dan kalkıp saraya kadar gitmiş, sarayda tatlılar yapmış, onun mesleğe olan saygısına, mesleğine olan yeterliliğine hürmeten olsa bizim Kastamonu olarak bu işi yapmamız lazım kesinlikle" ifadelerini kullandı. (Vİ-MK-
Ankara Yakın Hava Savunma Füze Sistemi ’Levent’in bir atışı daha başarıyla geçti Roketsan tarafından geliştirilen Yakın Hava Savunma Füze Sistemi ’Levent’ bir test atışını daha başarıyla tamamladı. Deniz unsurlarına tehdit oluşturan uçak, helikopter, İHA/SİHA, satha yakın veya yüksek irtifadan seyredebilen, ses altı/ses üstü sürate ve düşük radar kesit alanına sahip Yakın Hava Savunma Füze Sistemi Levent bir test atışını daha başarıyla geçti. Roketsan tarafından geliştirilen Levent, güdümlü mermileri etkisiz hale getirebilecek. Elektronik taarruza karşı dayanıklı, su üstü platformlarda yüksek miktarlarda güdümlü mermi bulundurulmasına ve fırlatılmasına imkan sağlayacak lançer sistemine ve yüksek manevra kabiliyetine sahip kısa menzilli güdümlü mermiden oluşan, kısa menzilli, her hava şartında çalışabilen, üzerinde bulunan radar ve EOS sistemi ile hedef tespiti, takibi, hedef değerlendirmesi, hedefe angajman ve hedef imha görevlerini yerine getirebilen satıhtan havaya yakın hava savunma füze sistemi olan Levent’in başarıyla gerçekleşen test görüntüleri paylaşıldı. 11 kilometre menzile sahip Levent’in başarıyla gerçekleşen test atışları Roketsan’ın sosyal medya hesabından paylaşılarak şu ifadelere yer verildi: "Gücümüz tarihimizden, ilhamımız cesur Levent’lerden. Mavi Vatan’da yakın hava savunmamızın etkin imha gücü olacak Levent’in bir test atışı daha başarıyla tamamlandı. Su üstü platformlarımızın gücüne güç katacak teknolojiler geliştirmeye hız kesmeden devam ediyoruz."
Samsun Bahar aylarında alerjik hastalıklara dikkat Bahar aylarında alerjik hastalıklara dikkat edilmesinin altını çizen Göğüs Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Nurhan Köksal, "Mevsimsel alerjik rinit ve astım, genellikle bahar ve yaz aylarında polen gibi çevresel alerjenlere karşı bağışıklık sisteminin aşırı reaksiyon göstermesiyle ortaya çıkan solunum yolu hastalıklarıdır. Alerjik rinit burun mukozasının inflamasyonu ile karakterize edilirken, astım bronşların daralmasıyla solunum güçlüğüne neden olur. Bu iki durum sık sık birlikte görülebilir ve hastaların yaşam kalitesini önemli ölçüde etkiler ve bozar" dedi. Liv Hospital Samsun Göğüs Hastalıkları Kliniği’nden Prof. Dr. Nurhan Köksal, mevsimsel alerjik rinit (saman nezlesi) hakkında açıklamalarda bulundu. Saman nezlesine polenlerin neden olabileceğine değinen Prof. Dr. Köksal, "Mevsimsel alerjik rinit (saman nezlesi) ve astım, genellikle bahar ve yaz aylarında polen gibi çevresel alerjenlere karşı bağışıklık sisteminin aşırı reaksiyon göstermesiyle ortaya çıkan solunum yolu hastalıklarıdır. Alerjik rinit burun mukozasının inflamasyonu ile karakterize edilirken, astım bronşların daralmasıyla solunum güçlüğüne neden olur. Bu iki durum sık sık birlikte görülebilir ve hastaların yaşam kalitesini önemli ölçüde etkiler ve bozar" diye konuştu. "Bağışıklık sistemi poleni zararlı tehdit gibi algılıyor" Temel nedenin, bağışıklık sisteminin polen gibi çevresel alerjenleri zararlı bir tehdit olarak algılaması olduğunu söyleyen Prof. Dr. Köksal, "Polen bitki kaynaklı havada dolaşan ve protein tabiatında olan bileşiklerdir. Bu bileşiklere (alerjenlere) maruz kalındığında, bağışıklık sistemi histamin ve lökotrien gibi kimyasal maddeler salgılayarak inflamatuar bir yanıt oluşturur. Polen alerjisi genellikle ilkbahar ve yaz aylarında ağaç, çayır ve yabani ot polenlerinin havada yoğun olduğu dönemlerde şiddetlenir. Ayrıca genetik yatkınlık, hava kirliliği ve sigara dumanı gibi çevresel faktörler de hastalığın gelişiminde rol oynar. Burun akıntısı, hapşırma, burun tıkanıklığı, gözlerde sulanma ve kaşıntı yer alır. Astım belirtileri ise nefes darlığı, hırıltılı solunum, göğüste sıkışma hissi ve öksürük şeklinde ortaya çıkar. Tanı koymak için hastanın öyküsü, fizik muayene ve alerji testleri (deri prick testi veya kan testi ile spesifik IgE ölçümü) yapılır. Astım tanısı için ise solunum fonksiyon testleri (spirometri) ve bronş provokasyon testleri kullanılabilir" şeklinde konuştu. "Tedavide alerjenlerden kaçınılmalıdır" Mevsimsel alerjik rinit ve astımın tedavisinde alerjenlerden kaçınmanın temel prensip olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Köksal, "Polen seviyelerinin yüksek olduğu dönemlerde dışarı çıkmamak, pencere ve kapıları kapalı tutmak, hava filtreleri kullanmak faydalıdır. İlaç tedavisinde antihistaminikler, kortikosteroid burun spreyleri ve lökotrien reseptör antagonistleri gibi ilaçlar kullanılır. Astım kontrolü için ise inhale kortikosteroidler, bronkodilatörler ve alerjen immünoterapisi (aşı tedavisi) önerilebilir. Şiddetli vakalarda biyolojik ajanlar gibi ileri tedavi seçenekleri de mevcuttur. Bu hastalıkların yönetimi için düzenli doktor kontrolü ve bireysel tedavi planı büyük önem taşır" ifadelerini kullandı.