KÜLTÜR SANAT - 20 Aralık 2024 Cuma 11:48

Doç. Dr. Öztaşkın, Olimpos Antik Kenti kazı çalışmalarını anlattı

A
A
A
Doç. Dr. Öztaşkın, Olimpos Antik Kenti kazı çalışmalarını anlattı

İzmir’de Ege Üniversitesi (EÜ) Etnografya Müzesi’nde, Olimpos Antik Kenti’nin tarihi süreci ve kazı çalışmaları hakkında bilgilendirme yapıldı. Olimpos Antik Kenti Kazı Başkanı Doç. Dr. Gökçen Kurtuluş Öztaşkın, buluntular üzerinde detaylı ve kapsamlı çalışmaların devam ettiğini söyledi.


EÜ Etnografya Müzesi tarafından düzenlenen ‘Müze Söyleşileri’ kapsamında ‘Olimpos Antik Kenti’ söyleşisi gerçekleştirildi. Moderatörlüğünü Etnografya Müzesi Müdürü Doç. Dr. Dilek Maktal Canko’nun üstlendiği programa, konuşmacı olarak Olimpos Antik Kenti Kazı Başkanı Doç. Dr. Gökçen Kurtuluş Öztaşkın katıldı.



“Çeşitli söyleşi ve atölyeler düzenliyoruz”


Söyleşinin açılış konuşmasında müzenin eğitim etkinliklerine dair bilgiler veren Doç. Dr. Dilek Maktal Canko, “Etnografya Müzesi olarak eğitim etkinliklerine önem veriyoruz. Müze söyleşileri kapsamında çeşitli konularda söyleşiler ve atölyeler düzenliyoruz. Bununla birlikte sergilerimizi de gerçekleştiriyoruz” diye konuştu.



“Olimpos geniş bir hinterlanda sahipti”


Konuşmasında Olimpos’un tarihi süreci hakkında bilgilendirme yapan Doç. Dr. Gökçen Kurtuluş Öztaşkın ise şunları kaydetti: “Kent, Anadolu’nun güney batısında, Antalya’nın doğu ve batı sınırlarında kalıyor. Ama Olimpos Kenti’nin kurulduğu alan Likya bölgesinin hemen hemen doğusundaki alanlardan bir tanesi. Kentin, özellikle yazılı kaynaklardan Helenistik dönemde kurulduğunu varsayıyoruz. Strabon kenti, Likya bölgesinin 6 büyük kenti arasında sayıyor. Xanthos, Patara gibi kentlerin yanında Olimpos’un kent çekirdeği küçük bir yerleşim alanı. Ancak kentin neden bu kadar güçlü olduğunu bizlere yazıtlar söylüyor. Çevresinde başka yerleşim yerleri olmasına rağmen Olimpos’un oldukça geniş bir hinterlandı var, bu anlamda egemenlik alanı çok geniş. Bu da kentin gücünü ve zenginliğini getiriyor. Limana taşınan ürünler çok fazla, bu nedenle Helenistik dönemden itibaren de zengin, kuvvetli güçlü bir kent olarak anılmış. Kentin sıkışık, küçük bir kent merkezi oluşunda ise coğrafya çok belirleyici çünkü yerleşim, kuzey ve güneyinde hızla yükselen dik yamaçların arasında kalıyor. Kent merkezinin geniş bir alanı yok ancak hinterlandıyla beraber düşünüldüğünde döneminin kuvvetli, önde gelen kentlerinden bir tanesi.”



“Çalışmalarımızda önceliğimizi Piskoposluk Sarayı’na verdik”


Olimpos Antik Kenti kazı çalışmalarında elde edilen veriler ile ilgili de bilgi veren Doç. Dr. Öztaşkın, “Burada gerçekleştirilen arkeolojik kazı çalışmalarının temel amacı, kentin iki evresi olan hem Roma hem Bizans evrelerine ilişkin verileri mümkün olduğunca elde edebilmek. Dolayısıyla biz iki alanda çalışıyoruz. Roma döneminde tapınak alanı olarak bilinen B yapı kompleksleri ve tapınak alanı. Her ikisinin üzerinde de erken Bizans döneminde büyük boyutlu anıtsal kiliseler inşa edilmiş. Kentin Bizans dönemindeki dokusuna dair, Tapınak Alanı ve B Yapısı gibi mevcut Roma’nın yapıları tekrar kullanılırken bazı alanlarda yeniden imara açılıyor. Özellikle Metropol Caddesi olarak isimlendirdiğimiz bazı mezar anıtlarının bulunduğu alan, sivil bir dokuya dönüşüyor. Çalışmalarımızda önceliğimizi Piskoposluk Sarayı’na verdik. Çünkü Roma döneminden veri elde etmeye, ‘Bizans döneminin anıtsal yapısında neler var?’ diye bakmaya, Roma’dan Bizans’a neyi nasıl dönüştürdükleri konuları hakkında bilgiler elde etmeye çalışıyoruz” diye konuştu.


Doç. Dr. Öztaşkın, buluntular üzerinde detaylı ve kapsamlı çalışmalarının devam ettiğini ifade etti.


Söyleşinin ardından katılımcıların sorularını yanıtlayan Doç. Dr. Öztaşkın’a, Doç. Dr. Dilek Maktal Canko tarafından ‘teşekkür belgesi’ takdim edildi. Etkinliğe, akademisyenler ve öğrenciler katılım gösterdi.



Doç. Dr. Öztaşkın, Olimpos Antik Kenti kazı çalışmalarını anlattı

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Aydın Aydın ve Edremit iş dünyası bir araya geldi Aydın Ticaret Borsası (ATB) Yönetim Kurulu Başkanı Fevzi Çondur, Meclis Başkanı A. Bahri Erdel, Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Cengiz Ülgen ve Yönetim Kurulu Üyeleri Yakup Er ile Cihan Can, Edremit Ticaret Odası’nı ziyaret etti. Heyeti, Edremit Ticaret Odası Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Çetin, Meclis Başkanı Bayram Kayahan ve oda heyeti karşıladı. Ziyaret sırasında, oda ve borsaların yürüttüğü mevcut faaliyetler, bölgesel iş birliği imkanları ve tarıma dayalı sanayi sektöründeki güncel ekonomik konular ele alındı. Görüşmelerde, tarım sektöründe karşılaşılan zorluklar, üretici destekleri ve sürdürülebilir kalkınma hedefleri üzerinde duruldu. Ayrıca, her iki kurumun üyelerine yönelik sunduğu hizmetlerin daha da iyileştirilmesine yönelik fikir alışverişi yapıldı. ATB Yönetim Kurulu Başkanı Fevzi Çondur, toplantıya ilişkin yaptığı değerlendirmede, “Edremit Ticaret Odası ile gerçekleştirdiğimiz bu verimli görüşmelerde, bölgelerimizdeki ticaret ve tarım sektörlerini daha ileriye taşıyacak stratejiler üzerine yoğunlaştık. Üyelerimize daha fazla katma değer sunmak ve tarımsal üretimdeki kaliteyi artırmak için birlikte atılabilecek adımları konuştuk” dedi. Toplantının ikinci bölümünde, Türk Patent ve Marka Kurumu tarafından Dünya Fikri Mülkiyet Örgütü (WIPO) Projesi kapsamında pilot kurumlar olarak seçilen Aydın Ticaret Borsası ve Edremit Ticaret Odası’nın coğrafi işaretli ürünler konusundaki çalışmaları gündeme geldi. Coğrafi işaretlerin yerel üreticilere sağladığı faydalar ve bu ürünlerin uluslararası platformlarda tanıtımının artırılmasına yönelik iş birliği fırsatları değerlendirildi. Çondur, coğrafi işaretlerin bölgesel kalkınmadaki önemine dikkat çekerek, “Bu ürünlerin tanıtımı ve markalaşması, yalnızca yerel ekonomiyi desteklemekle kalmıyor, aynı zamanda ülkemizin tarımsal mirasını uluslararası düzeyde temsil ediyor” ifadelerini kullandı. Ziyaret, her iki kurum arasında gelecekte gerçekleştirilecek ortak projelere zemin hazırlarken, özellikle tarımsal üretim, sürdürülebilir kalkınma ve markalaşma konularında atılacak adımlara yönelik önemli fikir alışverişleriyle sona erdi.
Ankara YÖK Başkanı Özvar: "Vakıf üniversitelerin sorunu akademik personel sayısındaki yetersizlik" Yükseköğretim Kurulu (YÖK) Başkanı Erol Özvar, "Akademik personel sayısındaki yetersizlik, vakıf yükseköğretim kurumlarının karşı karşıya olduğu en önemli sorunlardan biri olarak karşımıza çıkmaktadır" dedi. TOBB Türkiye Yükseköğretim Meclisi İstişare Toplantısı, YÖK Konferans Salonu’nda gerçekleştirildi. Toplantıda YÖK ile üniversiteler arasındaki işbirliğe dikkat çekildi. Vakıf üniversitelerindeki teknik, fiziki ve akademik problemler de toplantı da masaya yatırıldı. "Vakıf üniversitelerin sorunu akademik personel sayısındaki yetersizlik" Toplantıya katılan YÖK Başkanı Erol Özvar, konuşmasında, “Elimizdeki verilere göre akademik personel sayısındaki yetersizlik, vakıf yükseköğretim kurumlarının karşı karşıya olduğu en önemli sorunlardan biri olarak karşımıza çıkmaktadır” ifadesini kullandı. YÖK’ün her bir program için gerekli asgari akademik personel sayısını itinayla belirlediğini ifade eden Özvar, “Eğitim öğretim faaliyetlerinin sağlıklı yürütülmesi, ilgili programın yetkinlik ve kazanımlarının alanından hocalar tarafından öğrencilere verilmesi, eğitim süreçlerinin kalitesi ve sürdürülebilirliği bakımından önem arz etmektedir” diye konuştu. "Öğretim elemanlarının başkaca kurumlarda SGK kaydının bulunduğu dikkat çekici verilerdir" Özvar, akademik programlardaki öğretim elamanı sayısının ve uzmanlık alanının önemini vurgulayarak, “Kurulumuz tarafından belirlenen asgari öğretim elemanı sayısının bazı programlarda sağlanmadığı, öğretim elemanlarının verdikleri derslerle uzmanlık alanlarının uyumlu olmadığı veya vakıf yükseköğretim kurumlarında tam zamanlı çalışan öğretim elemanlarının aynı zamanda başkaca kurumlarda SGK kaydının bulunduğu gibi tespitler kayıtlara geçmiş dikkat çekici verilerdir” şeklinde konuştu. Özvar, vakıf yükseköğretim kurumlarının akademik personel eksikliğini muhakkak doldurması gerektiğinin de altını çizerek, bu konuda gerekli tedbirlerin ivedilikle alınması gerektiğini de söyledi. "Vakıf üniversitelerinde görev yapan akademisyenlerin devlet üniversitelerindeki akademisyenlerin maaşlarından az olmamalı" YÖK Başkanı Özvar, vakıf üniversitelerinde akademisyenlerin aldığı ücretlere işaret ederek, şunları kaydetti: “Bilindiği üzere, vakıf üniversitelerinde görev yapan akademisyenlerin ücretlerinin, 2547 sayılı Kanun’un ek 8. maddesi uyarınca, devlet üniversitelerinde aynı unvanda çalışan akademisyenlerin maaşlarından az olmaması gerekmektedir. Akademik personelin maaşları ve diğer haklarının zamanında ve eksiksiz bir şekilde ödenmesi hem kurumsal itibar hem de eğitimin kalitesi açısından hayati önemi haizdir. Bu konuda gerekli hassasiyetin gösterilmesini beklediğimizi ve konuyu dikkatle takip etmeye devam edeceğimizi bir kez daha ifade etmek isterim.” "Karşılaştığımız sorunlardan biri öğrenim ücretlerine yapılan yüksek oranlı zamlar" Özvar, konuşmasını şöyle sürdürdü: “Başkanlığımıza yapılan başvurular ve gerçekleştirilen denetimlerde, sıklıkla karşılaştığımız sorunlardan birini de öğrenim ücretlerine yapılan yüksek oranlı zamlar oluşturmaktadır. Zaman içinde maliyet artışları yaşandığı ve bunun vakıf yükseköğretim kurumları üzerinde bir baskı oluşturduğu bizlerin de malumudur. Fakat, vakıf yükseköğretim kurumlarının kar amacı güdemeyeceklerine ilişkin mevzuat düzenlenmesi de dikkate alındığında, bu maliyetlerin üniversite yönetimlerince verilen taahhütlere güvenerek tercihte bulunan öğrencilere yüklenmesi eğitim-öğretimin sürdürülebilirliği ve kurumlarının güvenirliliği gibi ilkeleri olumsuz yönde etkilemektedir. Her şartta, öğrencilerin mağdur edilmemesi hepimizin birinci önceliği olmak zorundadır.” Tıp fakültelerinde denetim Tıp fakültelerindeki fiziki ve teknik gereksinimlerin tartışma konusu olduğunu söyleyen Özvar, şu ifadelere yer verdi: “Tıp fakülteleri yükseköğretim sistemimizin en önemli bileşenlerinden biridir. Hali hazırda 32 vakıf üniversitemiz bünyesinde aktif tıp programı bulunmaktadır. Tıp fakültelerinde tıp eğitimi, dönemlere göre teorik ve uygulamalı eğitimlerden oluşmaktadır. Verilen eğitimle tıp fakültesi öğrencilerinin asgari bilgi, beceri ve yetkinliklerle donanımlı olarak mezun olmalarını sağlamak esastır. Bu çerçevede, tıp fakültesi kontenjan sayılarına göre ihtiyaç duyulan derslik, laboratuvar, kütüphane gibi eğitim alanlarının fiziki imkanları ile anabilim dalları bazında gerekli öğretim üyesi sayısı ve dağılımına ilişkin asgari kriterler kesin bir şekilde belirlenmiştir. Tıp fakültelerine yönelik bütün denetimler bu kriterler kapsamında takip edilmektedir.” "Tıp fakültesi bulunan vakıf üniversitelerinin kendi hastanelerinin olması şartı getirilmiştir" YÖK Başkanı Erol Özvar, konuşmasına şöyle devam etti: “Ayrıca tıp eğitiminin önemli bir parçası olan uygulama eğitiminin de en iyi şekilde verilmesi ve takip edilmesi önem arz etmektedir. Malumunuz olduğu üzere, kanun düzenlemesi ile tıp fakültesi bulunan vakıf üniversitelerinin kendi hastanelerinin olması şartı getirilmiştir. Eğitim hastanelerinin veya sağlık uygulama ve araştırma merkezlerinin -hasta potansiyeli, vaka sayısı ve çeşitliliği, ilgili branştaki hastaya gözlem altında tıbbi müdahale yetkinliklerinin kazandırılması dahil bir tıp fakültesi öğrencisinin mezun olması için gereken şartları ve asgari yeterlilikleri karşılaması gerekmektedir.” Vakıf üniversitelerinin tıp fakültelerindeki şikayetler Özvar, “Ancak üzülerek ifade etmek isterim ki yapılan yerinde inceleme ve denetimlerde, özellikle iş birliği yapılan özel hastanelerde vaka sayısı ve çeşitliliğinin yetersiz olduğu, öğrencilerin hasta başı eğitimlerini yeterince aktif gerçekleştiremediği ve hastanelerdeki mevcut eğitim alanlarının fiziksel şartlarının öğrenciler için uygun olmadığı, hastane yönetimleri ile üniversite yönetimlerinin uyum içerisinde çalışamadığı yönünde fevkalade şikayetler gitmektedir” diye konuştu. Vakıf yükseköğretim kurumlarının uluslararası öğrenci sayılarını artırma yönündeki çabalarını devam ettirmesi gerektiğini ifade eden Özvar, başta uluslararası fuarlar çeşitli etkinliklerin düzenlenmesi gerektiğini aktardı. Özvar, vakıf üniversitelerin ulaşılabilir olması gerektiğini belirterek, internet sitelerini ve sosyal medya adreslerini uluslararası öğrencilere hitap edecek şekilde her zaman güncel ve aktif tutulması gerektiğini de vurguladı. Özvar, uluslararası öğrencilerin Türkiye’ye gelmesi kadar bunun sürdürülebilir olması gerektiğini de söyleyerek, uluslararası öğrencilerin öğrenim ücretlerine de dikkat edilmesi gerektiğini aktardı. "Yapay zeka hayatımıza daha fazla entegre oluyor" TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu ise açıklamasında, “Teknoloji, dijitalleşme, yapay zeka ve inovasyon her geçen gün hayatımıza daha fazla entegre oluyor. Ancak bu entegrasyon, yalnızca teknolojik araç ve altyapının sağlanmasından ibaret değildir. Eğitim sistemimizin de insan odaklı şekilde yeniden şekillenmesini mecbur kılmaktadır” ifadelerini kullandı. "Üniversitelerimiz uluslararası alanda da adından söz ettiren kurumlar haline gelmiştir" Amaçlarının teknolojik gelişmelere hızla ayak uydurabilmek olduğunu ve bunu katma değere dönüştürecek donanımlı insanlar yetiştirmeyi hedeflediklerini aktaran Hisarcıklıoğlu, “Bu rekabette biz de varız diyorsak, bunu ancak; donanımlı insan gücüyle ve bu insanları yetiştirecek kurumsal ve kaliteli hizmet verebilecek yükseköğretim sektörüyle yapabiliriz. Yükseköğretim sistemimizin en dinamik ve yenilikçi unsurlarını oluşturan üniversitelerimiz, yalnızca ülkemizde değil, uluslararası alanda da adından söz ettiren kurumlar haline gelmiştir” şeklinde konuştu. Araştırma ve inovasyon alanında önemli atılımlar gerçekleştirildiğine dikkati çeken Hisarcıklıoğlu, “Eğitimde sürdürülebilir bir gelişim sağlamak için, üniversitelerimizin ekonomik açıdan, hem de toplumsal sorumluluk bakımından güçlü bir yapıya kavuşması gerekmektedir. Vakıf üniversitelerimiz bu sistemin önemli bir paydaşı olarak, kamusal maliyetin önemli bir kısmını üstlenmekte, devletin taşıdığı sorumluluğu da paylaşmaktadır” değerlendirmesinde bulundu. "TOBB olarak, vakıf üniversitelerinin potansiyelini en iyi şekilde değerlendirebilmesi için yanındayız" Hisarcıklıoğlu, konuşmasını şöyle sürdürdü: “Biz de TOBB olarak, vakıf üniversitelerinin bu potansiyelini en iyi şekilde değerlendirebilmesi için onların her zaman yanındayız. 2006 yılında kurulan Türkiye Yükseköğretim Meclisimiz, vakıf üniversitelerimiz ile kamu sektörü arasında köprü vazifesi görmektedir. Dolayısıyla Meclisimiz, özel sektörün taleplerini, kamu ile birlikte değerlendirdiği ortak bir zemindir. Sektörün gelişmesini teşvik edecek proje ve faaliyet önerilerinin geliştirildiği bir platformdur. Bu açıdan, YÖK ile birlikte gerçekleştirdiğimiz bu toplantıları çok kıymetli buluyorum.” YÖK’ün sektör ile işbirliğine verdiği öneme vurgu yapan Hisarcıklıoğlu, “Dolayısıyla konuşmaların ardından Vakıf Üniversitelerimizin Mütevelli Heyet Başkanları ve Rektörlerimiz, sektörümüzü ileriye taşıyacak konuları YÖK Başkanımıza sunacaklar. Bu vesileyle işbirliğimizin gelişerek süreceğine inanıyorum ve bu güzel çalışma kültürünü bizlere sunan Prof. Erol Özvar hocamıza teşekkür ediyorum” ifadelerine yer verdi.
Kastamonu İklim krizine ’posta sanatı’ ile dikkat çektiler Kastamonu’da düzenlenen 5. Uluslararası Posta Sanatı Sergisi’nde sanatçılar tarafından yapılan eserlerle iklim krizine dikkat çekildi. Kastamonu Üniversitesi Grafik Tasarımı Bölümü öğrencileri tarafından “İklim Krizi-Küresel Isınma” temalı 5. Uluslararası Posta Sanatı Sergisi gerçekleştirildi. Sanatseverlerin ziyaretine açılan sergi, 19 ülkeden 350 eseri bir araya getirerek, küresel ısınma ve iklim krizi konusunda farkındalık oluşturmayı ve kolektif bir bilinç oluşturarak harekete geçmeyi hedefliyor. Sergideki eserler, sadece geleceğin karamsar tablosunu yansıtmakla kalmayıp, aynı zamanda bu zorlukların üstesinden gelmek için umut ve çözüm önerileri sunuyor. Serginin açılışında konuşan Kastamonu Üniversitesi Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Erol Yıldır, sanatın toplumsal değişim ve farkındalık oluşturmadaki önemine dikkat çekerek, serginin düzenlenmesinde emeği geçenlere teşekkür etti. Yıldır, serginin insanlığın ortak sorunlarına çözüm üretme noktasında önemli bir adım olduğunu ifade etti. Serginin küratörlüğünü üstlenen Grafik Tasarımı Bölümü’nden Araştırma Görevlisi Dr. Sofya Cihan Canbolat ise, sanatın, çevresel ve sosyal tehditlere karşı evrensel bir bilinç oluşturmak için güçlü bir araç olduğunu belirtti. Canbolat, serginin insanlığın sosyal, ekonomik ve kültürel yapıları üzerinde derin etkiler bırakan iklim krizine karşı toplumsal sorumluluğu hatırlatma amacını taşıdığını kaydetti. Sergide yer alan eserler, küresel bir sorun etrafında birleşen insanlık mücadelesine katkıda bulunurken, birlikte hareket etmenin iklim krizinin üstesinden gelmekteki önemini vurguluyor. Sergi, izleyicilere hem zorlukların hem de çözüm yollarının bir parçası olma çağrısı yapıyor. 5. Uluslararası Posta Sanatı Sergisi, 27 Aralık tarihine kadar Kastamonu Üniversitesi Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesi Sanat Galerisi’nde ziyaret edilebilecek.