ASAYİŞ - 13 Ocak 2025 Pazartesi 10:45

Yenidoğan Çetesi davasının 2. celsesi başlıyor

A
A
A
Yenidoğan Çetesi davasının 2. celsesi başlıyor

İstanbul’da bebekleri kendilerinin anlaşmalı olduğu hastanelere sevk ederek haksız kazanç sağlayan ve ihmali davranışlarda bulunarak ölmelerine neden olan Yenidoğan Çetesi’nin yöneticileri ve üyelerinin yargılandığı davanın 2’inci celsesinin görülmesine başlanıyor.

İstanbul’da bebekleri kendilerinin anlaşmalı olduğu hastanelere sevk ederek haksız kazanç sağlayan ve ihmali davranışlarda bulunarak ölmelerine neden olan Yenidoğan Çetesi yöneticisi ve üyesi 26’sı tutuklu toplam 47 sanığın yargılandığı davanın 2’inci celsesinin görülmesine başlanıyor. Bakırköy 22. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından adliyenin konferans salonunda görülen duruşmada, bir kısım tutuklu ve tutuksuz sanıklar ve tarafların avukatları hazır bulundu.

İddianameden

Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından hazırlanan iddianamede 47 sanığa ve 19 sağlık kuruluşuna yer verilirken 10 bebeğin ise hayatını kaybettiği belirtildi. İddianamede Fırat Sarı liderliğindeki ve yöneticiliğini İlker Gönen ile Gıyasettin Mert Özdemir’in yaptığı suç örgütünün esas amacının işletmesini devir aldıkları yeni doğan yoğun bakım ünitelerinin 112 sevk sistemini bertaraf ederek doluluğunu sağlamak, hastaların basamakları ile oynama yaparak SGK’dan üst sınırdan ödeme almak olduğu açıklandı. İddianamede çetenin hastaların mevcut durumlarını, evrak işlemlerine farklı yansıtarak (entübe olanı entübe olmayan, entübe olmayanı entübe olan, kullanılmayan ilaçları kullanılmış şekilde) gibi yöntemlerle evrak sahteciliği yapıp SGK’ya fatura ettiği, hastaların mevcut durumlarını olduğundan daha ağır göstererek daha uzun süre yatış sağlayıp SGK’dan yüksek ücret tahsil ettiği ve bazı hasta yakınlarından fazladan ücret adı altında para almak gibi işlemlerle maddi çıkar elde ettiği de aktarıldı.

Hazırlanan iddianamede yer alan şüphelilerin çoğunun sağlık çalışanı olduğu ve kazanılan kardan bu çalışanların da aldığı belirtildi. İddianamede 112 sevk sistemi bertaraf edildiği için bebek hastaların uygun sağlık hizmeti almasını sağlayacak hastanelere sevki yerine şüphelilerin seçtiği örgüt adına karlı gördüğü hastanelere yatışının yapıldığı, bu noktada amacın bebeklerin sağlık durumunun iyileştirilmesi değil maddi olarak en fazla kazanç elde edilmesi olduğu belirtildi.

Bebeklerin her türlü enfeksiyona açık olan yeni doğan yoğun bakım ünitelerinde yatırılmasının kimi bebeklerde enfeksiyon kapma gibi rahatsızlıklara kimi bebeklerde ise ölüme dahi sebep olduğu da iddianamede kaydedildi. Şüphelilerin usulsüz şekilde düşümünü yaptıkları currosurf, infasurf gibi ilaçları hastaneden çıkartarak satıp maddi kazanç elde ettikleri, Özel Hastaneler Yönetmeliği’ne aykırı şekilde işletme devri yapılarak danışmanlık hizmeti adı altında Fırat Sarı liderliğindeki Yenidoğan Suç Örgütü’nün çok sayıda hastaneye az sayıda doktorla hizmet vermeye çalışması nedeni ile aslında sağlık hizmetinin doğrudan hemşire ve hatta hemşire yardımcıları ile verildiği bu nedenle bebek ölüm sayılarının arttığı da iddianamede kaydedildi. İddianamede hemşirelerin kendisini doktor olarak tanıttığı, bir kısım örgüt mensuplarının yenidoğan yoğun bakımlarını kapasitenin üzerinde doldurduğu, hemşireler eli ile usule aykırı gerçek olmayan epikriz raporları yazıldığı da açıklandı. Soruşturma kapsamında incelenen dijital materyallerde ise şüphelilerin "kötü hasta değerleri, iyi hasta değerleri" gibi şablon hasta değerlerinin yer aldığı ve çoğu zaman hastaların kan gazı, kan değerleri, enfeksiyon olup olmadığı gibi konularda gerçekte bir tetkik veya tahlil yapmadan kendi gözlemlerine göre bebeği iyi veya kötü olarak kategorize edip raporlarını şablon olarak tek elden, merkezden, hastane dışından yazdıkları iddianamede kaydedildi.

Bu nedenle hangi bebeğe hangi tedavinin uygulanacağı yönünde tereddütler yaşandığı ve bebeklerin hayatını kaybetmesine kadar varan telafisi mümkün olmayan sonuçlar doğduğu iddianamede kaydedildi. Sağlık Bakanlığı Teftiş Kurulu Başkanlığı tarafından ilgili hastaneler ve suç örgütünün faaliyetlerini incelemek ve raporlamak için görevlendirilen müfettişlerin bebek ölümleri ile ilgili olarak alanında uzman neotologlardan oluşan uzman heyetten aldığı görüşe göre hastanelerde tıbbi imkansızlıklar, erken teşhis ve tedavi olmaması, birebir yakın hekim kontrolü olmaması, gerekli tetkik ve tahlillerin yapılmaması, hayati öneme sahip ilaçların kesilmesi, 3. Düzey olmamasına rağmen 3. Düzey hasta kabulü yapılması, doktorların hastaların klinik takip ve tedavisini üstlenmedikleri, ölüm sebeplerinin doktorlar tarafından örtbas edilmesi, TPN sıvısı içerisine lipit multivitamin, fosfor ve magnezyum destekleri verilmemesi sonucu yeterli enerji protein desteği alamadığı için hastaların beslenme bozukluğuna sebep olunduğu, bebeğin kalbi düşmesine rağmen adrenalin kullanılmaması, hastaların uzun süre yatışı yapılıp uygun merkezlere sevk edilmemesi, ilaç hazırlanması ve saklanmasında ihmal gösterilmesi, hastalara protein ve lipit desteği yapılmaması, gerekli ilaçların uygun şekilde verilmemesi, uygun şekil ve süre canlandırma desteği uygulanmaması, sahte hasta dosyası düzenlenmesi, hastaya pasif ötenazi uygulanması nedeniyle bebeklerin hayat haklarının ellerinden alındığı şeklinde tespitler olduğu aktarıldı.

İddianamede bazı bebeklerin yoğun bakıma girdikten sonra kilo alması gerekirken aksine ciddi kilo kaybı yaşadığı da aktarılırken, Yenidoğan Suç Örgütü’nün ve örgüte yardım eden hastane yönetimlerinin sırf giderleri azaltmak ve maddi menfaat temin etmek adına bebeklere yeterli besin verme işlemini yerine getirmedikleri, tapelerde "TPN tüketimini azaltın" şeklinde talimatların yer aldığı da açıklandı. İddianame kapsamında sanıklar Fırat Sarı ve İlker Gönen’in 10 kez ‘kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi’, ‘nitelikli dolandırıcılık’, ‘suç işlemek amacıyla örgüt kurma’ ve 11 kez ‘resmi belgede sahtecilik’ suçlarından toplamda 177 yıl 6 aydan 582 yıl 9’ar aya kadar hapisle cezalandırılmaları talep edildi. Sanık Gıyasettin Mert Özdemir’in ise ‘kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi’, ‘kişisel verilerin hukuka aykırı ele geçirilmesi’, ‘kamu kurum ve kuruluşlarının zararına dolandırıcılık’, ‘suç işlemek amacıyla örgüt kurma’ ve ‘resmi belgede sahtecilik’ suçlarından 180 yıldan 589 yıl 9 aya kadar hapis istendi. İddianamede diğer sanıklar hakkında benzer suçlardan değişen oranlarda hapis cezası talep edildi.

Gamze Şenyiğit - Melike İnal

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Adana Özgüven eksikliği yaşayanlar daha çok ‘Selfitis’ oluyor Psikolog Hande Nacar Baş, sosyal medyanın hayatımıza girmesinin ardından her gün fotoğraflar çekip paylaşanların yaşadığı takıntı ve ardından ortaya çıkan ‘Selfitis’e yönelik, “Araştırmalar özellikle özgüven eksikliği yaşayan kişilerde bu hastalığın olma olasılığının daha yüksek olduğu sonucuna ulaşıyor” dedi. Sosyal medyanın hayatımıza girmesinin ardından hemen her gün fotoğraflar çekip paylaşanların yaşadığı takıntıya yönelik ilk olarak 2014’te ortaya atılan ’selfitis’ kavramı giderek yaygınlaştı. Konuyla ilgili İhlas Haber Ajansı’na konuşan Onma Psikoloji’den Psikolog Hande Nacar Baş, “Özellikle özgüven eksikliği olan kişilerde dışardan gelen her bir beğeni, kişinin selfieler aracılığıyla bir onay arayışına dönüşebiliyor. Sağlıksız bir değerlilik algısı oluşturabiliyor. Fotoğraf çekilmediklerinde sanki sahip oldukları sosyal dünyadan koptuklarını hissedebiliyorlar” ifadelerini kullandı. ‘Selfitis’in her geçen gün arttığına vurgu yapan Psikolog Hande Nacar Baş, daha sonra şunları söyledi: “Cep telefonlarının fotoğraf makinelerine dönüşmesi ve sosyal medya platformlarının bu paylaşımları teşvik etmesiyle, yeni bir psikolojik durumu gündeme getiriyor. Selfitis, kişinin kendi fotoğraflarını (selfie) düzenli olarak çekip, gün içerisinde birden fazla kez paylaşma davranışı olarak tanımlanıyor. Henüz resmi bir psikolojik tanı olmasa da, bu kavram literatüre girmiş durumda. Araştırmalar, özellikle özgüven eksikliği yaşayan bireylerde selfitisin daha yaygın olduğunu gösteriyor. Fotoğraf düzenleme uygulamaları ve filtreler sayesinde kişilerin ideal dış görünüşe ulaşması kolaylaşırken, paylaşılan fotoğrafların aldığı beğeniler de bu davranışın tekrarlanmasına yol açabiliyor. Beğeniler, kişide kısa süreli dopamin artışı oluşturarak, bu döngüyü sürdürülebilir hale getiriyor.”
Muğla MSKÜ Rektörü Kaçar, basın mensuplarıyla bir araya geldi Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi (MSKÜ) Rektörü Prof. Dr. Turhan Kaçar, üniversite bünyesinde yürütülen çalışmalar ve gelecek planları hakkında bilgi vermek üzere basın mensuplarıyla bir araya geldi. Öğrenci Sarayı VIP Salonu’nda düzenlenen toplantıda Rektör Kaçar, görevdeki ilk 5 ayını değerlendirerek önemli açıklamalarda bulundu. Eylül ayından bu yana üniversitede yoğun bir dönem geçirdiklerini belirten Rektör Kaçar, bahar dönemi için hazırlıkların sürdüğünü ifade etti. Kaçar, “Kazasız belasız bir dönemi tamamladık. Şimdi ikinci dönem olan bahar dönemi için çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Göreve geldiğim son 5 ayda önemli adımlar attık” dedi. Rektör Kaçar, üniversitenin kurumsal akreditasyon sürecine dahil olduğunu ve sonuçların Mart ayında alınmasının beklendiğini söyledi. Ayrıca, akademik ve idari süreçlerin yenilenmesi konusunda çalışmalara ağırlık verdiklerini belirtti. Kaçar, “Bu süreçte etik çalıştayı düzenledik. Daha önce AR-GE çalıştayı yaptık. Yakın zamanda 2026-2030 yıllarını kapsayan stratejik çalıştayı gerçekleştireceğiz” diye konuştu. Üniversitenin dışa doğru büyümesinden ziyade iç dinamiklerini geliştirmeyi hedeflediklerini vurgulayan Kaçar, kurumsal sürdürülebilirlik konusunun önemine dikkat çekti. Kaçar, “Kurumların gelişigüzel büyümesindense, dinamik ve sürdürülebilir bir yapıya kavuşması çok daha önemli. Bu doğrultuda iç süreçlerimizi yenileyerek kurum içindeki faaliyetlerimizi güçlendirmeye odaklanıyoruz” ifadelerini kullandı.
Sakarya SUBÜ Bilişim Teknolojileri MYO’dan Blokzinciri ve kripto ekosistemi atölyesi SUBÜ Bilişim Teknolojileri MYO, uzman eğitmenlerin katılımıyla ‘Blokzinciri ve Kripto Ekosistemini Anlamak ve İnşa Etmek’ konulu atölye çalışması düzenledi. Sakarya Uygulamalı Bilimler Üniversitesi (SUBÜ) Bilişim Teknolojileri Meslek Yüksekokulu, ‘Blokzinciri ve Kripto Ekosistemini Anlamak ve İnşa Etmek’ konulu atölye çalışması düzenledi Atölyede uzman eğitmenler Mehmet Kırçal, Ömer Göksoy ve Şahap Kurtaran katılımcılara blokzincir teknolojisinin yapısı ve kullanım alanlarına ilişkin bilgi verdi. Blokzincirin iş dünyasından finansal uygulamalara uzanan etkisini örneklerle açıklayan uzman eğitmenler; katılımcılarla merkeziyetsizlik ilkesi, akıllı sözleşmelerin işleyişi ve kripto varlıkların gelecekteki potansiyeli hakkında da detaylar paylaştı. Atölye ile öğrencilere iş dünyasının fırsatlarına dair farkındalık kazandırmayı ve teknoloji odaklı kariyer planlamalarına rehberlik etmeyi hedeflediklerini kaydeden SUBÜ Bilişim Teknolojileri MYO Bilgisayar Teknolojileri Bölüm Başkanı Öğretim Görevlisi Burak Ağgül, “Blokzincir ve kripto para dünyası, geleceğin en önemli teknolojik devrimlerinden biri olma yolunda ilerliyor. Bu tür atölye çalışmaları öğrencilerimizin söz konusu teknolojilere ilişkin temel bir altyapı kazanmalarına katkı sağlıyor. Bilişim Teknolojileri MYO olarak öğrencilerimizin daima geleceğe hazır bireyler olmaları için çaba gösteriyoruz” dedi.
Adana Çocuklarda kabızlığa neden olabilecek 5 faktör Çocuk Cerrahisi Anabilim Dalından Doç. Dr. Hasan Özkan Gezer, kabızlık sorununun çözümünde erken teşhis ve doğru tedavi yöntemlerinin önemli olduğunu söyledi. Başkent Üniversitesi Adana Dr. Turgut Noyan Uygulama ve Araştırma Merkezi Çocuk Cerrahisi Anabilim Dalı’ndan Doç. Dr. Hasan Özkan Gezer, çocuklarda kabızlık ve nedenleri hakkında önemli bilgiler paylaşarak bu sorunun hem fiziksel hem de psikolojik etkilerine dikkat çekti. Kabızlığın yalnızca dışkılama sıklığıyla değil, dışkının kıvamı ve dışkılama sürecindeki zorluklarla da ilgili olduğunu kaydeden Dr. Gezer, konuyla ilgili şu açıklamada bulundu: "Günde birkaç kez dışkılayan ancak zorlanan ve ağrı yaşayan bir çocuk kabızlık sorunu yaşıyor olabilirken, dört günde bir dışkılayan ancak rahat bir şekilde bunu gerçekleştiren bir bebek kabız değildir. Kabızlığın belirtileri arasında karın ağrısı, şişlik, dışkının sert olması ve dışkılama sırasında ağrı yer alır." Dr. Gezer, çocuklarda kabızlığa neden olabilecek temel faktörleri beş başlık altında toplayarak şunları söyledi: 1.Doğumsal bağırsak ve anüs hastalıkları Doğumsal anüs darlığı gibi durumlar çocuk doktorları tarafından dahi tanınamayabilir. Bu durum, bebeklerde gaz sancısı ve dışkılama öncesinde yoğun karın şişliği ile kendini gösterebilir. Daha ağır bir durum olan Hirschprung hastalığı, cerrahi müdahale gerektirir. 2.Beslenme hataları Lif bakımından yetersiz diyetler ve fast food ağırlıklı beslenme kabızlığa yol açar. Patates kızartması, pilav, makarna, börek, kek, şekerleme, çikolata gibi gıdaların aşırı tüketimi dışkıyı sertleştirerek çıkışını zorlaştırır. 3.İnek sütü alerjisi İnek sütü alerjisi olan bebeklerde mama veya inek sütü proteini içeren gıdalar tüketildiğinde kabızlık gelişebilir. 4.Psikolojik nedenler Aşırı baskıcı tuvalet eğitimi veya dışkılamadan çekinme gibi nedenlerle çocuklar dışkıyı tutabilir. Bu durum, bağırsakta bekleyen dışkının sertleşmesine ve dışkılama sırasında, dışkı anüsten geçerken sıyrık ve yırtılmalara neden olur. Bu şekilde canı acıyan çocuk, kaka yaparken canı acımasın diye, kakasını daha uzun süre tutmaya çalışır. Böylece korku-ağrı-dışkılama ihtiyacı şeklinde bir kısır döngü başlar. 5.Hareketsizlik Özellikle şişman veya hareketsiz çocuklarda bağırsak hareketlerinin azalması nedeniyle kabızlık görülmektedir. Düzenli fiziksel aktivite, bağırsak sağlığını destekleyen önemli bir faktördür. Öneriler ve tedavi yaklaşımları Dr. Hasan Özkan Gezer, kabızlık sorununun çözümünde erken teşhis ve doğru tedavi yöntemlerinin önemine dikkat çekti. Gezer, lif bakımından zengin diyetler, bol sıvı tüketimi ve düzenli fiziksel aktivite bu sorunun giderilmesine yardımcı olurken, doğumsal bir sorun şüphesi varsa uzman görüşü alınmasının şart olduğunu vurguladı. "Kabızlık tedavisinde yalnızca ilaçlara değil, aynı zamanda çocuğun yaşam tarzına da odaklanmalıyız. Anne-babalar çocuklarına sağlıklı alışkanlıklar kazandırarak bu sorunların önüne geçebilir" diyen Dr. Gezer, kabızlık tedavisinin bir bütün olarak ele alınması gerektiğinin altını çizdi.
Erzurum “Erzurum ilaç hammadde üretim merkezi olacak” Atatürk Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ahmet Hacımüftüoğlu, yaptıkları çalışmalarla Erzurum’un ilaç hammadde üretim merkezi olacağını ifade etti. Atatürk Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ahmet Hacımüftüoğlu, sağlıkta teknolojik dönüşümle ilgili çalışmalarının olduğunu hatırlatarak, “Tıp Fakültemiz bünyesindeki hastanemizde 10-12 yıla yakın zaman içinde cihazlarımızda fazla bir yenilenme olmadı ve eskidi. Cihazlarımızla ilgili yenilenmeleri çok hızlı yapmak zorundayız. Hastanemiz üniversitemizin göz bebeği. Doğu Anadolu’nun da göz bebeği. Bu anlamdaki çalışmalarımız çerçevesinde; iki ultrason cihaz teslim edildi, açılışını yaptık. Bilgisayarlı tomografi cihazı da hizmete girdi. Böylece mevcutla ile birlikte iki tomografi cihazı faaliyette olacak. Sonrasında alacağımız üçüncü bilgisayarlı tomografiyle hedeflediğimiz zamana aralığına ulaşmış olacağız. Diğer büyük cihazlarla ilgili tüm bölümlerde tespitler yaptık. 25’e yakın bölüm var. Hepsinde eskiyen cihazları listeye aldık. Ve ne yapabileceğini değerlendirdik. İki ayda bir cihaz alacağız Tıp fakültesi bu şekilde Türkiye’deki en yeni cihazlara sahip olacak. Bununla ilgili maddi dengelere de çok dikkatli bir şekilde bakıyoruz. Gelir ve gider dengesi bizim için önemli. Hastanemiz böylece Türkiye’nin en iyi cihazlarına sahip olacak ve sağlıktaki dönüşümle birlikte yeni cihazlarıyla hizmet verecek şartlara dönüşeceğini düşünüyorum. Bunu bir yıl içinde yapmayı hedefliyoruz” şeklinde konuştu. Atatürk Üniversitesi’nde ilaç üretimi ile ilgili ciddi çalışmaların olduğunu vurgulayan Rektör Hacımüftüoğlu, “Erzurum’u ilaç hammadde üretim merkezi yapmayı planlıyoruz. İlaç hammaddeleri yurtdışından geliyor. Önemli bir kısmı Hindistan ya da Çin’den geliyor ve Türkiye’de ambalaj yapılıyor. Yaptığımız çalışmada eczanelerde 3 bin mevcut ilaç olduğunu ve bu ilaçların yüz tanesinin hastalıkların yüzde doksanını tedavi ettiğini belirledik. Daha önce yüz tanesini Erzurum’da üretip depolayacağız demiştik. Bu proje başladı şu anda. 11 grup oluşturduk. On bir bilim grubu. Dört asistan dört hocaları var. Aynı zamanda YÖK Atatürk Üniversitesi’ni ilaç, aşı ve biyoteknoloji mükemmeliyet merkezi olarak tanıdı. Şu anda imzaladı ve cumhurbaşkanlığına yolladı. Şubat 15 itibariyle ilaç üretim ekibi çalışmalarına başlıyor. İlk etapta küçük ve ortaklı üretimler olacak. Daha sonra büyüyerek devam edecek. Bu çalışma ile ilgili bir de bina projemiz var. En kısa sürede temelini atacağız. Mevcut laboratuvarlarımızda diğer çalışmalar da sürüyor. 9 ay içinde Türkiye’yi en çok zarara uğratan ilk 100 ilacın 10 tanesini üretmek için çalışmalar başladı” dedi.