GÜNDEM - 18 Eylül 2024 Çarşamba 16:23

Prof. Dr. Burak Berk Üstündağ: "Yazılımla eş zamanlı 5 bin cihazı patlatmak mümkün değil"

A
A
A
Prof. Dr. Burak Berk Üstündağ: "Yazılımla eş zamanlı 5 bin cihazı patlatmak mümkün değil"

Lübnan’da gerçekleşen çağrı cihazlı saldırı, "akıllı telefonlar ve diğer elektronik aygıtların uzaktan patlatılabilir mi?” sorusunu gündeme getirdi. İstanbul Teknik Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği Bölüm Başkanı Prof. Dr. Burak Berk Üstündağ, “Binlerce telefonu alıp bir yazılım sayesinde eş zamanlı olarak patlatmak mümkün değil. Bunlar komplo teorilerinin de kalitesini düşürüyor” dedi.


Lübnan’da gerçekleştirilen, lityum iyon pil kullanılan binlerce çağrı cihazının eş zamanlı olarak uzaktan patlatılması sonucu 300’ü ağır 2 bin 800 kişinin yaralandığı 12 kişinin hayatını kaybetti. Yapılan saldırının ardından vatandaşların günlük yaşamlarında kullandığı lityum iyon piller ile çalışan akıllı telefonlar ve elektronik diğer cihazların güvenli olup olmadığı ile ilgili soru işaretleri oluştu. Konuyla ilgili açıklama yapan İstanbul Teknik Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği Bölüm Başkanı Profesör Doktor Burak Berk Üstündağ, “Binlerce telefonu alıp bir yazılım sayesinde eş zamanlı olarak patlatmak mümkün değil. Bunlar komplo teorilerinin de kalitesini düşürüyor” dedi.


“Çok karmaşık bir sistem değil. 1996 yılında ilk kez İsrail tarafından uygulanmıştı”


Dün yapılan saldırıyla ilgili olarak cihazların modifiye edilmiş cihazlar olduğunu belirten Prof. Dr. Burak Berk Üstündağ, “Öncelikle teknolojik cihazların aslında günümüzde farklı şekilde nasıl riskler oluşturabileceğini gösterdi. Ama diğer teknolojik bir müdahaleden ziyade bir istihbarat başarısı olarak bence gündemde. Çağrı cihazlarını uzun zamandır kullanıyorduk. Az sayıda vericiyle hatta tek bir vericiyle bile bir gruba uzak noktalardan mesaj gönderebiliyorsunuz. Çağrı cihazları konusunda burada tedarik zincirinde bir istihbarat açığı gözüküyor Hizbullah tarafında. Yaklaşık 5 bin adet cihaz tedarik edilmeden önce bir aracı giriyor devreye. Ve cihazların standart yazılımı ile verilmesi yerine özel bir mesaj geldiği zaman onun ürettiği işaretle içerisindeki patlayıcıyı tetikleyecek modifiye edilmiş bir cihaz veriliyor. Çok karmaşık bir sistem değil. Hatırladığım kadarıyla 1996 yılında ilk kez İsrail tarafından uygulanmıştı. Hedefindeki kişiye cep telefonu hediye ediyor. O telefon kişiye eriştikten sonra bir mesaj ile bataryanın bir kısmına yerleştirilen patlayıcı harekete geçiyor ve hedefi imha etmeye yeterli oluyor” diye konuştu.


Çağrı cihazlarını bomba haline getirmenin karmaşık bir durum olmadığını söyleyen Üstündağ, “Buradaki seçilen ürün cep telefonu yerine ‘ Pager’ dediğimiz çağrı cihazı. Bu cihazın bir farkı var, standart bildiğimiz cihazlar 1 santimetre kalınlığında fakat burada kullanılan cihaz uzun kullanıma uygun. Yaklaşık 80 - 85 gün tek şarj ile kullanılabiliyor. Çevre koşullarına, çarpma ve vurma gibi durumlara karşı da ayrıca dayanıklı. Bunun istihbarat açısından bir potansiyeli var. Bunun getirdiği de pil hacmi bildiğimiz çağrı cihazlarının 2 katı civarında kalınlıkta. Bunun içerisine 5 - 10 gramlık bir patlayıcı koyduğunuz zaman bunu patlama etkisi 100 gramlık bir parçayı bir mermi hızına çıkarabilecek nitelikte. Dolayısıyla bildiğimiz pilin paketlemesinde bir değişiklik yapıp, içerisinde patlayıcı olan bir pille değiştirip yazılımda da bir değişiklik yaptığınız zaman ki bu karmaşık bir kod değil. Şu kod geldiğinde şu çıkışı ver şeklinde bir değişiklikle bunu yapmak mümkün” şeklinde konuştu.


"Yazılımın içerisine sızarak eş zamanlı 5 bin tane telefonu patlatmak mümkün değil”


Saldırı sonrasında oluşturulan “Cep telefonlarımız da patlayabilir” algısının provokatif olabileceğini belirten Prof. Dr. Üstündağ, “Bunun karşılığında sorulan yaygın sorular var. ’Acaba cep telefonları uzaktan patlatılabilir mi’ Bu komplo teorilerinin kalitesini de düşürüyor bence. Çünkü kullandığımız cep telefonlarının pilleri özellikle yaygın markaların pilleri çok ağır koşullarda test ediliyor. Bunların içerisindeki donanımlar pilin kendi kendine özel bir durum olmadığı sürece ısınmasını, patlamasına el vermiyor. Hatta bunlar arabaların içerisinde unutulduğunda 70 dereceye kadar sıcaklıklara varıyor. O zaman bile patlamayacak şekilde tedbirleri alınıyor. Ama bazen imalat hataları olabiliyor ama o patlamalar da bu örnekte gördüğümüz gibi patlamalar değil. Dikkat ederseniz görüntülere delik açılan durumlar var plastik cisimlerde. Telefon patlaması ise daha çok yanma hadisesi şeklinde gerçekleşiyor. Kendinizden uzaklaştırmaya çalışıyorsunuz. Çok merak eden gider bir telefoncudan pil alır onu kontrollü bir biçimde ateşe atar ya da kısa devre eder ve patlamaya çalışır. Dünkü görüntülerde gördüğümüz patlamanın, bunlarla bir ilişkisi olduğunu düşünmüyorum. Bu yüzden de hemen ortaya çıkıp bunun teşhisini yapmadan bunu yaymaya çalışmanın toplumda provokatif etkisi var. Bu provokatif etkinin aynı zamanda belki de İsrail’e faydası var. Çünkü o da bir tehdit unsuru gibi sanki cebinde öyle bir silah var canım istediğimde sizi de uzaktan patlatırım gibi bir imaj onların da hoşuna gidiyor olabilir. Dolayısıyla böyle komplo teorilerine prim vermemek gerekiyor. Hatta bunları yayanların bir tür provokasyona alet olduğuna dikkat etmek lazım. Öyle bir cep telefonu alıp, eş zamanlı olarak 5 bin tanesini bir yazılımın hacklenmesiyle patlatmak mümkün değil” ifadelerini kullandı.


“Dün çağrı cihazlarında yaşanan patlama, cihaza fiziksel müdahaleyi gerektiren bir olay”


Günlük yaşamda kullanılan cihazlardaki pillerin, dün yaşanan saldırıdaki gibi patlamasının mümkün olmadığını söyleyen Prof. Dr. Üstündağ, “Dün yaşanan olay, iletişim cihazına fiziksel müdahaleyi gerektiren bir olay. Standart ticari olarak satılan bir cihazın öyle bir özelliği ve işlevi de yok. Çünkü telefonun içerisindeki piller, telefonu enerjilendirmek üzere pilden dışarıya doğru enerji verirler. Pilin patlatılabilmesi için ısıtılıp hızlı bir reaksiyon verdirilmesi lazım. Mevcuttaki piller hızlı reaksiyon gösterecek piller değil. Telefon çalıştığı sürece bir gün iki gün yada çağrı alıcıda 80 gün olabilecek bir sürede, enerji vermek üzere yavaş boşalmak üzere planlanmış pillerdir. Olsa olsa hızlı yanma hadisesinden dolayı yakın çevresine zarar verebilir ama bu nadir görülen bir olaydır. Bu kazalar aynı zamanda bunu destekleyici bir unsur olarak gösterilmemeli. Aksi takdirde herkes şunu düşünmeye başlar, bir batarya üreticisine gittim, elektrikli arabamı değiştirdim acaba bu batarya beni patlatır mı? Ya da ucuz bir batarya aldım. Acaba içerisinde bir şey koydular mı beni patlatırlar mı? Bir cihaz size odaklı üretilmemişse, hedef değilseniz patlayamazsınız. Bunu yapmanın maliyeti pil üretmenin maliyetinden çok daha yüksektir. Ticari amaçla bunu yapmazlar” dedi.


Türkiye’ye getirilen tüm elektronik cihazların Bilişim Teknolojileri Kurumu (BTK) tarafından incelendiğini belirten Prof. Dr. Üstündağ, “Türkiye’ye ithal edilen cihazların sertifikaları Bilişim Teknolojileri Kurumu (BTK) tarafından kontrol ediliyor. Gümrüklerimizde de kontrol ediliyor. Bu kamu kurumları ya da emniyet kurumları için başka bir şey. Onların tedarikleri için geçerli bir durum değil. Onlar tedarikçilerinde gereken özeni gösterdiğini düşünüyoruz” diye konuştu.


“Kamusal düzeni sağlayan otoritelerin kırılganlıkları kontrol altına alacak yatırımları yapmaları gerekiyor”


Teknolojideki gelişmelerin farklı hassasiyetler ortaya çıkardığını ifade eden Prof. Dr. Burak Berk Üstündağ, “Dünkü hadisenin akla getirmesi gereken başka bir şey var. Biz dünya savaşını topyekun ülkelerin birbirine saldırması olarak algılıyoruz. Ancak yavaş gelişen bir karmaşa durumu var. Sadece elektronik bir yöntemle patlayıcıların harekete geçirilmesi değil. Burada tabi detaylarını da dile getirmek istemediğim başta biyolojik yöntemler olmak üzere, şebekelerle insanlara, gruplara ve hatta tek bir insana ulaşılabilmesi mümkün. Kişiye özel virüslerin ortak şebekelerden yayılması mümkün. Ben burada çok detay vermek istemiyorum ama kamusal düzeni sağlayan otoritelerin geçiş döneminde olduğumuz düşük seviyeli savaşın sürekli bir hal almaya başladığı dönemde sivil taraftaki kırılganlıkları kontrol altına alacak yatırımları yapması gerektiğini düşünüyorum” şeklinde konuştu.


“Sistemine sızabilirseniz otonom bir arabaya kaza yaptırabilirsiniz”


Kontrol sistemlerinin siber güvenliğinin sağlanmasının hayati önemine vurgu yapan Prof. Dr. Üstündağ, “Radyo dalgalarıyla ya da elektromanyetik bir müdahale yapılabilmesi için bir kere odaklı bir enerji yayan güçlü bir sistemin olması lazım. Bunun ya kaynağının size yakın olması ya da o kadar güçlü olması gerekiyor ki kaynağının görünemez olması mümkün değil. Başka türlü tehditler olabilir. Bu tehditlerin başında kontrol sistemlerinin getirdiği proseslerden gelen tehditler var. Dünyada ilk siber saldırı olarak atfedilen Trans Sibirya boru hattının patlatılmasıydı. Boru hattı bir kontrol sisteminin yazılım zafiyetinden kaynaklandı. O kontrol sisteminin oraya satılmasını sağlayan Alman şirketi veya dolaylı aracısı ya da belki replikası günün birinde boru içerisindeki valflerin açma kapanma sürelerini öyle bir ayarladılar ki gaza sıkıştı ve gaz patlaması oldu. Dolayısıyla her hangi bir kontrol sürecinde kendi sürecinden kaynaklanan risklerini gerçekleştirebilirsiniz. Eğer sistemine sızıp yazılımında değişiklik yaptıysanız otonom bir araca kaza yaptırabilirsiniz. Ya da mesela buzdolabında siz yokken gıda zehirlenmesine yol açacak kadar bozulmasına sonra da siz geldikten sonra sanki bozulmamış gibi çalışmasını sağlayabilirsiniz. Ama bunların hiç biri dünkü olaydaki gibi öyle ekstra bir efor olmadan patlama gibi şeyleri yapmaz. Kendisi doğası gereği biyolojik riskler oluşturan tesisler ve nesneler için bu tabi farklı bir durum. Onları kontrol eden sistem ve yazılımların özel olarak kontrol edilmesi siber güvenliğinin sağlanmış olması gerekir. Aksi takdirde diğer taraftan diğer taraftan siber saldırı fiziksel hasar veren bir saldırıya dönüşebilir” dedi.


"Yerli üreticiyi kontrol etme imkanı daha yüksek"


Yerli üretimin önemine vurgu yapan Prof. Dr. Burak Berk Üstündağ, “Yerli üretimin önemi ortaya çıkıyor. Yerli üretici de hacklenebilir miydi? Evet ancak şöyle bir fark ortaya çıkıyor. Yerli üreticiyi kontrol etme imkanınız daha yüksek. Yerli üreticilerle ilgili yönetmelikler başta olmak üzere düzenlemeler yapmanız daha kolay. Örneğin BDDK, yıllardır bankaların yazılımlarının kaynak kodlarını ayrıca bir yerde depolatıyor ki gerektiğinde onlar üzerinde tespitler yapılabilsin. Ya da onları tedarik eden firma devre dışı kaldığında sürecin devamlılığında kesintinin önüne geçilebilsin. Aksi takdirde düşünebiliyor musunuz 100 binlerce kişi parasını çekemez hale geliyor. Türkiye’deki düzenleme otoriteleri yerli üretici kendi regülasyonları dahilinde iç hukuka uygun daha fazla tetkik etme imkanları var” açıklamalarında bulundu.

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Gaziantep Yamaç paraşütü festivalinde adrenalin dolu anlar yaşandı Yamaç paraşütü tutkunları, Gaziantep’in Nurdağı ilçesinde ova manzarasında farklı bir uçuş deneyimi yaşadı. Gaziantep’te ilk defa düzenlenen ve bir ilk olan Yamaç Paraşütü Festivali kapsamında Türkiye’nin dört bir yanından gelen 30 kulüpten toplam 110 yamaç paraşütü sporcusu, yaptıkları uçuşla metrelerce yükseklikten Nurdağı Ovasının yeşilin güzellikleriyle bütünleşen manzarasını görme fırsatı buldu. Gaziantep Valiliği, Gaziantep Büyükşehir Belediyesi, Türk Hava Kurumu (THK), Türkiye Hava Sporları Federasyonu ve Gaziantep Sportif Havacılık Kulübü’nün (GASHAK) iş birliğinde düzenlenen ve 3 gün süren festivalde, adrenalin dolu anlar yaşandı. Nurdağı ilçesinin kırsal Sakçagözü Mahallesinde gerçekleştirilen ve büyük bir ilgi gören festival için Türkiye’nin farklı illerinden gelen yamaç paraşütü sporcuları, ilçe sakinlerine heyecan dolu anlar yaşattı. Sakçagözü Mahallesi’ndeki tepelik alandan havalanarak Nurdağı Ovası semalarında süzülen yamaç paraşüt sprocuları, yüzlerce metre yükseklikte güzel manzaranın tadını çıkardı. Yüksek yamaçlardan atlayarak hem doğanın hem de gökyüzünün tadını çıkaran sporcuların uçuş esnasında Türk bayrağı açması ise ayakta alkışlandı. İlçedeki depremzedeleri de unutmayan ve depremzedelere moral verebilmek adına da uçuşlar yapan sporcular, büyük yıkımın yaşandığı bölgede yamaç paraşütü festivalinin düzenlenmesinin önemine dikkat çekti. Festivale Mardin’den katıldığını belirten yamaç paraşütü sporcusu Ceylan Çabaz, “Bu sporla 3 yıldır ilgileniyorum. Yamaç paraşüt etkinliği her yıl farklı illerde yapılıyor. Depremden dolayı bu senede Gaziantep’te yapıldı. Biz istiyoruz ki bu tür aktiviteler her sene olsun, sürekli katılım sağlansın ve bu tür sportif aktiviteler için emek ve çaba sarf edilsin” dedi. “Herkesi gökyüzüne bekleriz” Festivale Niğde’den katıldığını ve kırsal Sakçagözü Mahallesi’ndeki tepeden yamaç paraşütü uçuşu gerçekleştirdiklerini söyleyen Güldener Albayrak, “Bugün burada bulunmak çok mutluluk verici. Çünkü Gaziantep çok güzel bir tek off kazanmış ve biz buna ’kalkış alanı’ diyoruz. Kalkış alanı çok muhteşem bir ovaya bakıyor. Bu yüzden destekleri için Gaziantep Büyükşehir Belediyesi’ne ve ilgili bütün kurumlara teşekkür ederiz. Gökyüzü rengarenk, uçuşlar çok keyifli geçiyor ve herkesi bu spora davet ediyorum. Aynı zamanda afet sonrası rehabilitasyon anlamında çocuklara destek olmak adına da çocukların bu tür etkinliklerin içinde olmaları, hayata umutla bakmaları ve sporla moral bulmaları çok mutluluk vericiydi. Buna katkı sağladığım için çok memnunum. Herkesi gökyüzüne bekleriz” şeklinde konuştu. “İnsanların acılarını hafifletmek için bu bölgeyi seçtik” Gaziantep Sportif Havacılık Kulübü’nün (GASHAK) üyesi Selim Kılıç, “Kulüp olarak bu tür etkinliklere destek oluyoruz. Bu bölgedeki depremzedeler için böyle bir organizasyon düzenlendi. Türkiye’nin her yerinden sporcularımız etkinliğe katıldı. 26 şehirden 120 sporcumuz etkinliğe katıldı. Evet, deprem bölgesindeyiz. Kalkış alanı Nurdağı ve İslahiye ilçelerine çok yakın. Her iki ilçede çok büyük yıkımlar oldu. Özellikle bu bölgeye bir motivasyon, renk katsın ve bu insanların acılarını hafifletmek için bu bölgeyi seçtik” dedi. Depremzedelere, özellikle de çocuklara moral vermek için yamaç paraşütü festivalini Gaziantep’te yaptıklarını hatırlatan Mehmet Ali Kaya, “26 şehirden yaklaşık 120 sporcumuz Gaziantep’e geldi. Amacımız depremzede çocuklara bir nevi moral vermekti, gökyüzünü şenlendirelim istedik ve çocuklarımıza sahipsiz olmadığını göstermeye çalışıyoruz. Bugün Lüleburgaz’dan, Samsun’dan, Kars’tan ve Ardahan’dan gelen sporcularımız var. Gaziantep Büyükşehir Belediyesi’ne desteklerinden dolayı teşekkür ederiz” ifadelerine yer verdi. “Festival, bu bölgeye bir farkındalık katacak” Profesyonel yamaç paraşütçüsü olarak bu sporu yapmaktan büyük mutluluk duyduğunu söyleyen Cemil Önder, “Festivale Kahramanmaraş’tan katılıyorum. Depremde Kahramanmaraş çok büyük zarar gördü. Gaziantep Büyükşehir Belediyesi’nin düzenlemiş olduğu festival, bu bölgeye bir farkındalık katacak. İnşallah bundan sonra daha güzel etkinliklerle festival devam edecek. Yıkımda zarar gören ve psikolojisi bozulan herkes için bu etkinlik bir katkı sağlayacak. Emeği geçen herkese çok teşekkür ediyorum” diye konuştu.
Şanlıurfa Şanlıurfa’da 103 çocuk toplu sünnet oldu Şanlıurfa Valiliği himayesinde, Eyyübiye Kaymakamlığı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı ile Eyyübiye Belediyesi işbirliğinde organize edilen toplu sünnet şöleni, Eyyübiye Millet Bahçesinde gerçekleştirildi. Eyyübiye’de yaşayan 64 aileden 103 çocuk için düzenlenen törene, Şanlıurfa Valisi Hasan Şıldak, Şanlıurfa Milletvekili Emin Önen, Eyyübiye Kaymakamı Mustafa Hamit Kıyıcı, Eyyübiye Belediye Başkanı Mehmet Kuş, AK Parti Eyyübiye İlçe Başkanı Mehmet Moğal, ilçe kurum amirleri ile sünnet olacak çocuklar ve aileleri katıldı. Şehitlerin manevi huzurunda saygı duruşu ve İstiklal Marşı’nın okunmasıyla başlayan sünnet şöleni, okunan dualar, sema gösterisi ve protokol konuşmalarıyla devam etti. Sünnet şölenine ev sahipliği yapan Eyyübiye Belediye Başkanı Mehmet Kuş, yaptığı açılış konuşmasında aileleri ve çocukları tebrik ederek, bu hafta iki önemli gelişmeye şahitlik ettiklerini dile getirdi. İlk gelişmenin, Eyyübiye Belediyesi olarak ilçe gençliğinin hizmetine sundukları gençlik merkezleri, sınav hazırlık merkezleri ve eğitim otaklarında üniversite sınavına hazırlanan 196 gencin üniversiteye yerleşmesi olduğunu dile getiren Başkan Kuş, üniversite kazanan bu gençlerin Eyyübiye’de yaşayan dezavantajlı gençler olduğunu söyledi. Başkan kuş, bu gençlerin hiç birinin ne dershaneye gidecek ne de özel ders alacak maddi imkânı olmadığını, Eyyübiye Belediyesi olarak kırtasiyeden ders kitaplarına ve eğitim ortamlarına kadar tüm ihtiyaçlarını karşıladıklarını, Halk Eğitim Merkezi’nin öğretmen desteğiyle de bu gençlerin çok güzel üniversitelere yerleştiklerini hatırlattı. Bundan dolayı çok mutlu olduklarını ifade eden Başkan Kuş, “Bugün de karşımızda evlatlarımız ve aileleri var. Onların mutluluğuna şahitlik ediyoruz. Bu şölenin gerçekleşmesinde desteklerini esirgemeyen başta Sayın Valimize, Kaymakamımıza ve tüm emeği geçenlere teşekkür ediyorum” diyerek, sünnet olan çocukları ve ailelerini tebrik etti. Başkan Kuş, önümüzdeki süreç içerisinde Eyyübiye’de yaşayan ve sosyal yardımlaşma imkanlarından yararlanan aileler için toplu nikah merasimi de düzenlemeyi planladıklarını belirtti. Törende bir konuşma yapan Şanlıurfa Valisi Hasan Şıldak, çocukların heyecanını paylaştıklarını belirterek böylesi bir girişimden dolayı Eyyübiye Kaymakamlığı’nı, Eyyübiye Belediyesini ve Eyyübiye Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı’nı tebrik ederek, emeği geçenlere teşekkür etti. Vali Hasan Şıldak, “Devlet olarak geleceğimiz olan çocuklarımızın yanında oluyoruz, bugün de 103 çocuğumuz sünnet olarak geleceğe bir adım atıyorlar. Ailelerini tebrik ediyor, hayırlı olsun diyoruz. Emeği geçen herkesi, tüm kurumlarımızı tebrik ediyoruz” ifadelerini kullandı. Şanlıurfa Milletvekili Emin Önen de sünnet olan çocukları ve ailelerini tebrik ederek, AK Partinin sosyal devlet ilkeleri gereği hayatın her alanında vatandaşların yanında olduğunu söyledi. Dar gelirli ve ihtiyaç sahibi vatandaşlar ile doğal afetlerden zarar gören vatandaşların her zaman yanlarında olduklarını hatırlatan Önen, “Şimdi de böyle mutlu bir günde sizlerle birlikte olmaktan, yerel hizmetlerin el ele verilerek birlikte yürümesini görmekten de ayrıca mutluluk içerisindeyiz. Geleceğimizin teminatı evlatlarımızın ilk mürüvvetlerini görüyoruz. Ailelerimizi tebrik ediyorum. İnşallah Rabbim sizlere onların evliliklerini de görmeyi nasip etsin” diye konuştu. Konuşmaların ardından, sünnet olacak çocukların ailelerine sünnet hediyesi olarak 5’er bin liralık hediye çekleri takdim edildi. Hediye takdimi, hatıra fotoğrafı çekimi ve sünnet yemeği ikramının ardından sünnet olan çocuklar aileleriyle birlikte evlerine bırakıldı.
Edirne İklim değişikliğine dayanıklı bademlere hasat mesaisi Edirne’de özellikle Osmanlı döneminde üretimi yapılan ve zamanla unutulan badem, son yıllarda devlet desteği ile üreticiler için gelir getirici ve alternatif ürün olarak yeniden yetiştirilmeye başlandı. Tarım ve Orman Bakanlığı’nın alternatif ürün oluşturmaları için orman köylülerine yönelik başlattığı gelir getirici türde ağaçlandırma ile Edirne’de badem üretimi yeniden yaygınlaştı. Gelir getirici ağaçlandırma ile yaygınlaşan bademde hasat mesaisi başladı. Üreticilerin bazıları geleneksel yöntemle bazıları ise teknolojik yöntemlerle hasat yapıyor. Üretimi ve toplaması oldukça zahmetli olan badem kuruyemiş olarak tüketildiği gibi tatlılarda ve yemeklerde de kullanılıyor. Son yılların en kurak döneminin yaşandığı bölgede buğday, ayçiçeği ve kanola gibi ürünler yetiştiren üretici için alternatif olan badem ise bu yıl yüzleri güldürdü. Tarladan eski yöntemlerle ya da özel makine ile hasat edilen bademler, kabuktan ayıklama ve kurutma işleminin ardından çuvallara koyulup satışı yapılıyor. Yaklaşık 10 yıl önce orman bakanlığı tarafından bir proje başlatıldığını hatırlatan Lalapaşa Ziraat Odası Başkanı Taner Öztürk, yüzde 80’i hibeli, yüzde 20’si çiftçiler tarafından karşılanan projenin ilgi gördüğünü ve çiftçilere alternatif gelir kapısı olduğunu aktardı. Proje çerçevesinde 15 aile bir araya gelerek arazinin işçiliğini yaptıklarını ve ağaç sayısına böldüklerini söyleyen Öztürk, Tarım Bakanlığı’nın yeni sisteme geçmesiyle birlikte bu projenin daha düzenli şekilde işleyeceğini tahmin ettiklerini belirtti. "Zaman içinde kaybolmuş bir ürün" Bademin Edirne’nin zaman içerisinde kaybolmuş bir ürünü olduğunu söyleyen Öztürk, "Çiftçinin alternatif ürün geliştirmesi için elimizden geleni yapıyoruz. Çiftçi bir ürün yerine 5-6 ürün ekerse ortalama gelirine de katkı sağlar. Her ürünün hikayesi farklı oluyor. Bu sene ürün yapan seneye ürün yapmayabiliyor. Alternatif ürün sağlanır ve kar edilirse istikrarı sağlamış ve köyden göçü engellemiş oluruz. Bademler iyi kar bırakıyor. Bu yıl verim de iyi. Bu yıl çok aşırı sıcaklar oldu ama badem iklim değişikliğinden fazla etkilenmiyor" ifadelerine yer verdi. Lalapaşa ilçesine bağlı Çömlekköy Muhtarı ve üretici Caner Yankaya, Badem hasadına başladıklarını ve geçen yıla göre bu yıl verimin biraz daha iyi olduğunu söyledi. Bademin çiftçiler için alternatif olabileceğine değinen Yankaya, verim olarak bakıldığında tatmin edici olduğunu ve tercih edilmesi halinde bölgede çok daha yaygınlaşabileceğini vurguladı. Badem toplama işlerinin başladığını söyleyen Çömlekköy üreticilerinden Emine Öz, toplanan bademleri makineye verip kabuktan ayıklama işlemi ve kurutmasını yaptırdıktan sonra çuvallara koyup satacaklarını belirtti. Badem ve ceviz hasadı için özel toplama makinesi ile bölgeye gelen üretici Süleyman Dönmez, işçi bulma sıkıntısı yaşandığından son yıllarda teknolojinin de gelişmesiyle birlikte badem ve ceviz hasadının son model tarım aletleriyle yapıldığını ifade etti. Edirne’nin çeşitli ilçelerinden gelen talepler doğrultusuna badem ve ceviz hasadı yapmak için kente geldiklerini belirten Dönmez, üretimin artması iş gücünün azalması ile birlikte teknolojiyi en iyi şekilde kullanmaya çalıştıklarını söyledi.