ASAYİŞ - 13 Kasım 2024 Çarşamba 11:50

İnterpol tarafından Kırmızı Bülten ile aranan Larsen operasyonunun detayları ortaya çıktı

A
A
A
İnterpol tarafından Kırmızı Bülten ile aranan Larsen operasyonunun detayları ortaya çıktı

Danimarka tarafından çıkartılan İnterpol Kırmızı Bülten ile “Uyuşturucu Madde Ticareti” suçundan uluslararası seviyede aranan Mike Gerner Larsen İstanbul’da düzenlenen “Kuyu-38” operasyonuyla yakalandı. Larsen’in yakalandığı operasyonun detayları ortaya çıktı.


Danimarka tarafından çıkartılan Interpol kırmızı bülteniyle "uyuşturucu madde ticareti" suçundan uluslararası seviyede aranan Mike Gerner Larsen önceki gün düzenlenen "Kuyu-38" operasyonu çerçevesinde yakalandı. İstanbul İl Emniyet Müdürlüğü Narkotik Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü ekipleri tarafından başlatılan çalışmalarda Mike Gerner Larsen’in Başakşehir’de olduğunu tespit etti. Burada bulunan bir restoran önünde park halindeki bir otomobilde olduğu belirlenmesi üzerine ekipler Larsen’i takibe aldı. Larsen, burada bir süre durduktan sonra ayrılarak Kayabaşı Mahallesinde kaldığı evine gidene kadar takip etti. Larsen ikamet olarak kullandığı eve girdikten sonra ekipler tarafından adrese eş zamanlı operasyon düzenlendi. Düzenlenen operasyon esnasında adreste yapılan aramalarda 1 adet tabanca, 2 adet şarjör, 50 adet tabanca fişeği, 3 adet farklı ülkelere ait sürücü belgesi olmak üzere 3 adet sahte kimlik kartı ele geçirildi. Larsen, daha sonra sağlık kontrolünün ardından ifadesi alınmak üzere emniyete götürüldü.


İnterpol tarafından da Kırmızı Bülten ‘Uyuşturucu Madde Ticareti’ suçundan uluslararası seviyede aranan Mike Gerner Larsen’in emniyetteki işlemlerinin devam ettiği öğrenildi.


Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Adana Depremde 42 kişinin öldüğü Ekim Apartmanı davasında bilirkişi raporu bekleniyor Kahramanmaraş merkezli depremlerde yıkılan ve 42 kişinin yaşamını yitirdiği Adana’daki Ekim Apartmanı davasında, tutuklu 3 sanığın yargılanmasına devam edildi. Çukurova ilçesindeki Ekim Apartmanı, 6 Şubat 2023’te meydana gelen depremlerde yıkılmış, apartmanda 42 kişi yaşamını yitirmişti. Soruşturma çerçevesinde tutuklanan apartmanın müteahhitleri Tamer Erginkoç ve Cem Akkaya ile o dönem işleri nedeniyle Karadağ’da bulunan, binanın teknik uygulama sorumlusu inşaat mühendisi Cüneyt Akkaya hakkında ’Bilinçli taksirle birden fazla kişinin ölümüne neden olma’ suçlamasıyla Adana 1’inci Ağır Ceza Mahkemesi’nde açılan davanın duruşmasına devam edildi. Duruşmaya, hakkında kırmızı bültenle arama kararı çıkartılan ve Karadağ’da yakalanıp burada 7,5 ay tutuklu kaldıktan sonra Türkiye’ye getirilen mühendis Cüneyt Akkaya, diğer tutuklu sanıklar Tamer Erginkoç ile Cem Akkaya Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) aracılığıyla katıldı. Tarafların avukatlarının yer aldığı duruşmada Türkiye Barolar Birliği ve Adana Barosu avukatları da hazır bulundu. Mahkeme savcısı, tutuklu sanıkların tutukluluk halinin devamına karar verilmesini ve bilirkişi raporunun beklenmesini talep etti. Sanıklardan Cüneyt Akkaya, mahkemeye yazılı savunma gönderdiğini belirterek tahliyesini istedi. Mahkeme heyeti, tutuklu müteahhitler ve mühendisin tutukluluklarının devamına karar verip, duruşmayı Karadeniz Teknik Üniversitesi’nden istenilen bilirkişi raporunun beklenilmesi için ileri bir tarihe erteledi.
Kütahya Dereli kaplıcaları kış mevsimine girerken de gözde Kütahya’nın Emet ilçesine bağlı Sülye köyündeki Dereli kaplıcaları, kış mevsimine girerken de ilgi odağı olmayı sürdürüyor. Yaklaşık 40 derecede olan doğal su, çevre birçok ilden de şifa arayanlar tarafından büyük rağbet görüyor. Bir çok hastalık ile kırık - çıkık, eklem ağrıları gibi rahatsızlıklara da iyi geldiği bilinen Dereli kaplıcaları, şifalı suyu ile buradan faydalananları memnun ediyor. Sülye Köyü Muhtarlığı tarafından işletmesi gerçekleştirilen kaplıcalar doğal görünümünü koruyor. Ulaşımı da çok kolay olan kaplıcalara Emet üzerinden gidilebildiği gibi Tavşanlı Çörtlen mevkiinden de sıcak asfalt bulunuyor. Tavşanlı Yeniköy’den hafta sonu tatilini değerlendirmek için çocukları ile Dereli kaplıcalarına gelen Salih Bayrak, “Tavşanlı’da oturuyorum, iki haftada bir bazı günler buraya geliyorum. Bel ağrısı diz ağrılarına buranın suyu iyi geliyor. Kütahya çevresinde en iyi hamamlar buralar" derken Enes İlhan ise "Çok güzel şifalı suları var. Fırın adı verilen mağarasından yüzümüze cilde iyi geldiği için kil maskesi yaptık. Kasım ayı olması ve dışarısı soğuk olmasına rağmen içerisi oldukça sıcak" dedi. Dereli Kaplıcalarına arkadaşları ile eğlenmeye geldiğini belirten ve açık havuzun soğuk olacağı ön görüşü ile geldiğini belirten Mehmet İnanç da, buraya gelmekten çok mutlu olduğunu ifade ederek herkesi davet ettiğini söyledi.
Isparta Evlilik hayatına kara sevda Tofaş şartı Isparta’da yaşayan 38 yaşındaki Erkan Kayaşen, babasından yadigâr kalan 1980 model Tofaş Murat 131’e gözü gibi bakıyor. Otomobiline büyük önem verdiğini dile getiren Eşi Fethiye Kayaşen, "Bu tutku onun bir sevdası değil, kara sevdası olmuş" dedi. Isparta’da yaşayan 38 yaşındaki Erkan Kayaşen, babasından yadigâr kalan 1980 model Tofaş Murat 131’e duyduğu sevgi ve özenle tüm kentte tanınır hale geldi. Hayatını bu özel araca adamış olan Kayaşen, Tofaş’ını bir aile üyesi gibi görüp, onu gözü gibi koruyor. “Benim için bu aracın kıymeti paha biçilemez” Babası vefat ettikten sonra, Tofaş’ı yaşatmak için büyük çaba sarf ettiğini belirten Kayaşen, aracın orijinal halini koruyabilmek adına üç yıl süren kapsamlı bir restorasyon sürecine girdiğini söyledi. Zor bulunan yedek parçalar, hassas işçilik ve her detaya gösterilen özen sayesinde, 100 bin kilometredeki araç, yılların yorgunluğuna rağmen ilk günkü parlaklığını koruyor. "Bu aracı toplamak kolay değil" diyen Kayaşen, "Şu anda böyle bir aracı toplamak isteseniz, yaklaşık 300 ila 400 bin lira arasında bir ücret ödemeniz gerekiyor. Benim için bu aracın kıymeti paha biçilemez" şeklinde konuştu. Dostluk bitiren aşk Arabasına olan bağlılığının dostluk ve ilişkilerini etkilediğini anlatan Kayaşen, “Bu sevdam yüzünden birçok dostluğum bitti. Eşim ise bu konuda bana çok destek oldu. Aracımın yeri bambaşka ama eşimin yeri de öyle” şeklinde konuştu. Evlenmeden önce eşine "Büyük sevdam Tofaş, diğeri Beşiktaş" dediğini aktaran Kayaşen, araba konusunda hassasiyetinin kesinlikle tartışmaya kapalı olduğunu belirterek, “Eşimle bu araç hakkında birçok konuda tartışmalarımız oldu. Ama eğer bir seçim yapmam gerekiyor olsaydı bu benim için çok zor olurdu. Cevabım ise ne eşim ne de arabam, ikisinden de vazgeçmem” şeklinde konuştu. “Temizlik benim uç noktam” Temizlik ve güvenlik konularında da titiz olan Kayaşen, yağmurlu veya karlı havalarda arabasını dışarı çıkarmadığını, aracı kapalı bir garajda sakladığını ve garajına güvenlik kamera sistemi kurduğunu söyledi. "Arabamın etrafında kedi bile dolaşsa telefonuma bildirim geliyor" diyen Kayaşen, gece saatlerinde bile garaja inip aracını kontrol ettiğini belirtti. Tofaş’la zaman yolculuğu Kayaşen, otomobilini tanıyan herkesin aracı gördüğünde 1980’li yıllara döndüğünü hissettiğini ve bunun kendisine büyük mutluluk verdiğini söyleyerek, "Bu araba bir dönemin ruhunu yaşatıyor" dedi. Kayaşen, sık sık aracını fuarlarda sergilediğini ve sosyal medyada paylaşarak takipçilerinin ilgisini çektiğini belirtti. Özel ses sistemi kurduğu Tofaş’ında gezerken Cengiz Kurtoğlu’nun şarkılarını dinlemeyi sevdiğini belirten Kayaşen, "Bir araca biniyorsan, ses sisteminin de çok iyi olması lazım. Caddede gezerken bir Cengiz Kurtoğlu çalmıyorsa, o araç eksik demektir. O arabada Cengiz babamızın ‘Önce Birkaç Damla Yaş’ şarkısını dinlerken, o tiz sesini ve bas sesini de tam olarak duyabileceksin. İnsanlar bunu görüp şaşırmalılar" şeklinde konuştu. “Çok teklifler aldım ama hepsini reddettim” Bu aracı satmayı asla düşünmeyen Kayaşen, "Aracın yeri bende çok ayrı, teklifler aldım ama hepsini reddettim" diyerek bu mirasın parayla ölçülemeyeceğini ifade etti. Ayrıca aracının koltuğuna bugüne kadar kendisinden başka kimseyi oturtmadığını ve hayata veda ettikten sonra aracını kızına miras bırakacağını ifade etti. Evlilik hayatında Tofaş şartı Eşi Fethiye Kayaşen de eşinin bu tutkusunu anlayışla karşıladığını belirterek, “Evlendiğimizde, bu arabanın onun için ne kadar kıymetli olduğunu kabul ettim. Bazen arabayı kıskanıyorum ve ‘Ben mi, araba mı?’ diye sorduğumda bile bana ikimizin de yeri ayrıdır derdi. Artık anladım ki bu onun vazgeçilmez bir tutkusu, bu onun sevdası değil kara sevdası olmuş” diye ekledi. “Arabasıyla sohbet ediyor, ne var ki?” Eşinin araba tutkusu nedeniyle hayrete düşen Fethiye Kayaşen, “Bir ara arabasıyla kendi kendine konuştuğunu duydum, ne yapıyor diye merak ettim. İlk başta kendi kendine konuştuğunu düşündüm, ama bir baktım ki arabasıyla konuşuyor. Ona ne yaptığını sorduğumda, bana ‘Arabayla konuşacaksın. Ona nasılsın? İyi misin? diye soracaksın’ dedi. Çok şaşırdım, sonra da ‘Senin de araban olunca sen de arabanla konuşursun’ dedi. Allah razı olsun, daha sonra bana bir araba aldı ve bir baktım ki ben de arabamla konuşuyorum” dedi. Pazar günlerinin genellikle araba yıkama günü olduğunu söyleyen eşi Fethiye Kayaşen, “Saatlerce arabasıyla uğraşıyor, bazen başka her şey arka planda kalıyor. Ama düşünüyorum ki, ne kadar kötü bir şey olabilir ki? Sonuçta ilgilendiği şey bir araba” diyerek, eşinin arabasına olan tutkusunu daha iyi anladığını belirtti. “Babam sanayide, ben okulda” Erkan Kayaşen’in kızı Sudenaz Kayaşen, babasının araba tutkusunu ve ona duyduğu sevgiyi büyük bir gururla anlatarak, “Babamın uzun zamandır bir araba sevdası var ve bu konuda babamla çok gurur duyuyorum. Babam, dedemden kalan yadigâra nasıl gözünden sakındıysa, ondan sonra ben de onun arabasına gözüm gibi bakacağım” dedi. Sudenaz, babasıyla vakit geçirme konusunda yaşadığı zorlukları ise şu şekilde anlatıyor: “Babamı çok sık göremiyordum açıkçası. Evde gördüğüm zamanlarda da genellikle balkon ya da mutfakta oturmuş mezat izliyor oluyordu ve sürekli arabanın parçalarını toplamaya çalışıyordu. Akşamları çoğunlukla sanayide oluyordu zaten. Ben okula gidip geliyorum ve eve her gelip babamı sorduğumda sanayide olduğunu öğreniyordum. Yani göremiyorduk pek fazla, fakat bunun için çabalamasını gördüğümde ben şahsen mutlu oluyordum.”
İstanbul İki kardeşin çifte böbrek sevinci Sultanbeyli’de 10 yıldır böbrek nakli bekleyen kardeşler, gelen bir haberle adeta ikinci kez hayata tutundu. Kardeşlere tek kadavradan iki böbrek nakli yapıldı. Haftada 3 gün diyalize giren kardeşler, böbrek nakli ile büyük sevinç yaşadı. Sultanbeyli’de yaşayan 31 yaşındaki Sezer Öcal ile 33 yaşındaki Cüneyt Öcal, şeker hastası anneleri Necmiye Öcal ile birlikte 20’li yaşlarından bu yana böbrek yetmezliği tedavisi görüyordu. Genetik "alport sendromu" sebebiyle haftada 3 gün 4’er saat diyalize giden kardeşler, tedavileri sebebiyle sosyal hayatlarında sorunlar yaşıyordu. Yıllardır böbrek nakli bekleyen kardeşlere iyi haber Kocaeli’den geldi. Kocaeli’de böbrekleri bağışlanan bir kadavradan iki kardeşe aynı anda böbrek nakli yapıldı. Doku uyumu sonrası iki kardeşe nakil yapıldı Ağabey Cüneyt Öcal, kasık fıtığı ameliyatı öncesi böbreklerindeki sorunu öğrendi. Ağabeye genetik "alport sendromu" tanısı konuldu. İlaç tedavisinden sonuç alamayan ağabey, diyalize girmek zorunda kaldı. Ağabeyindeki rahatsızlıklar üzerine doktor kontrolüne giden Sezer Öcal’a da aynı teşhis konuldu. Bunun üzerine kardeşler böbrek nakli için asil ve yedek olmak üzere sıraya girdi. Kocaeli’de vefat eden bir kişinin bağışlanan böbrekleri ile doku uyumu sebebiyle asil olarak büyük kardeş, yedek olarak küçük kardeş nakil için çağırıldı. Böbrekler, gece saatlerinde Kocaeli’den Kartal Dr. Lütfi Kırdar Şehir Hastanesi’ne getirildi. Kardeşler başarılı böbrek nakli ile büyük bir mutluluk yaşadı. “Yaşamak güzel, yaşatmak daha da güzel” Cüneyt Öcal, böbrek nakli haberinin kendilerini çok mutlu ettiğini belirterek, “Hızlıca hastaneye gittik. Bizi organ nakline aldılar. Doktorla tanıştık. Kardeşim yedek olarak gelmişti. Beni hazırlarken kardeşimin de hazırlığına başladılar. Çünkü öbür böbreğin de yola çıktığını haber verdiler” dedi. On senedir böbrek beklediklerini belirten ağabey Öcal, “Böbreklerin gelmesi ile havalara uçtuk. Önce bir böbrek vardı, kardeşimle fedakarlık yaptık. Birbirimize ‘önce sen al’ diyorduk. Sonra doktor ikinci böbreğin geldiğini söyleyince daha çok mutlu olduk. Çok şükür ameliyat da iyi geçti. 24 gün sonra buradayım, çok mutluyum, eskisinden daha çok su içebileceğiz. Bir yıl sonra iyileştiğimiz zaman çalışabileceğiz. Allah nasip ederse evleneceğim. Organ veren kişiye Allah rahmet eylesin, yakınlarına sabır versin. Yaşamak güzel, yaşatmak daha da güzel. Onun sayesinde böbrekleri bize umut oldu” dedi. “Doktor geldi, sürpriz getirdi” Kardeş Sezer Öcal da nakil sürecini şöyle anlattı; “Organ nakli için bizi aradılar, ‘böbrek bulundu, hemen gelin’ dediler. Arabayla gittik. Önce abim nakil olacaktı, bir ihtimal öbür böbrek de gelebilir denildi. Hastane odasında bekledik, abim ameliyata girecekti. Doktor geldi, sürpriz getirdi. ‘Nakil ikinize de olacak’ dedi. Çok sevindik. Abim için seviniyordum, bana gelince şaşırdım, ‘bu rüya mı dedim’. Önce abim sonra ben ameliyat olduk. 24 gün hastanede kaldık, çok şükür tedavi çok iyi geçti. Oradaki doktorlar ve ekip çok iyi ilgilendi. Sonra eve geldik. Altı ay sonra biz de normal insanlar gibi hayat yaşayacağız. Önceden fazla su içermiyorduk, şimdi içebileceğiz, işe başlayacağız.” Anne de, böbrek bağışında bulunan aileye teşekkür ederek, “Allah onlardan bin defa razı olsun. Allah bir daha böyle bir acı göstermesin, çok mutluyum” dedi.