ASAYİŞ - 13 Kasım 2024 Çarşamba 09:02

Adana’da "Baygara" organize suç örgütü üyesi 282 şüpheli adliyeye sevk edildi

A
A
A

Adana merkezli 16 ilde gerçekleştirilen “Kuyu-37” operasyonunda gözaltına alınan "Baygara" organize suç örgütü üyesi 9’u kadın 282 şüpheli adliyeye sevk edildi.

Adana Emniyet Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü ekipleri, yurt dışında tutuklu bulunan Ramazan Baygara’nın elebaşılığını yaptığı organize suç örgütüne yönelik operasyon düzenlendi. Adana merkezli 16 ilde eş zamanlı yapılan baskınlarla 9’u kadın 282 kişi yakalandı. Söz konusu şüphelilerin evlerinde ve işyerlerinde yapılan arama çalışmalarında 43 ruhsatsız tabanca, 11 ruhsatsız tüfek, 5 uzun namlulu otomatik silah, 2 otomatik silah, 4 el bombası, muhtelif miktarda uyuşturucu madde, çok miktarda döviz ve Türk Lirası ile çok sayıda dijital materyal ve telsiz ele geçirildi. Ayrıca 8 konut, 2 arsa, 1 otomobil, 4 motosiklet ve 19 banka hesabına geçici olarak el konuldu.

Adana’da

Organize suç örgütü 83 farklı suça karışırken, yakalanan şüphelilerin ’suç işlemek amacıyla örgüt kurmak, kasten öldürme, kasten öldürmeye teşebbüs, kasten yaralama, nitelikli yağma, uyuşturucu madde imal ve ticareti, silah ticareti, 6136 sayılı kanuna muhalefet, nitelikli dolandırıcılık, hırsızlık, suç üstlenme, özel hayatın gizliliğini ihlal, kamu görevlisine görevinden dolayı hakaret etme ve kasıtlı olarak kamu malına zarar verme’ suçlarına karıştığı tespit edildi.

Adana’da

“Yoğun güvenlik önlemi altında adliyeye sevk edildiler”

Emniyetteki işlemleri tamamlanan 282 kişi adliyeye sevk edildi. Adliyeye sevk sırasında polis helikopteri havadan destek verirken, çevrede de yoğun güvenlik önlemi alındı.

Süleyman Cenk İdaye - Serkan Çetinkaya

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Bursa Diyabet hastaları için altın kurallar Mudanya Üniversitesi Beslenme ve Diyetetik Bölüm Başkanı Doç. Dr. Nazlı Batar, diyabet hastalarının yeterli ve dengeli beslenmeyi öğrenmesi ve yaşam tarzı haline getirmesi gerektiğini söyledi. 14 Kasım Dünya Diyabet Günü dolayısıyla bir açıklama yapan Batar, diyabetli hastaların nasıl beslenmesi konusunda önemli bililer aktardı. Diyabet tedavisinde kan şekeri kontrolünü sağlamak için yeterli, dengeli ve sağlıklı beslenme alışkanlıklarının kazanılması ve yaşam boyu sürdürülebilir olmasının önemli olduğunu vurgulayan Batar, “Diyabeti olmayan bireylerde olduğu gibi diyabetli bireylerin de yeterli ve dengeli beslenmeyi öğrenmesi ve yaşam tarzı haline getirebilmesi diyabette beslenme temelini oluşturur. Diyabet, kişilerin hayatında başta beslenme alışkanlıkları olmak üzere bazı değişiklikleri zorunlu kılmaktadır. Kişi diyabet tanısı alsın ya da almasın, insanların sağlıklı bir yaşam için yemeleri önerilen yiyecekler aynıdır. Ancak kişiler genellikle diyabet olduklarını öğrendiklerinde, beslenme alışkanlıklarını değiştirmekte güçlük çekerler. Bu nedenle kişilerin beslenme alışkanlıklarını değiştirmede diyetisyenlerin rolü büyüktür. Diyabet hastalığında multidisipliner yaklaşım ile hastalığın muhtemel komplikasyonları önlenebilir veya en aza indirilebilir. Bu multidisipliner ekipte hekimler, diyabet hemşireleri, diyetisyenler, fizyoterapistler ve ayak sağlığı uzmanları birlikte çalışarak hastanın yaşam kalitesini arttırmayı hedeflerler. Diyabetli kişiler öncelikle düzenli kontrollerini yaptırmalı ve hekim, diyetisyen takiplerini aksatmamalıdır. Diyetisyenler, diyabetli kişinin klinik tablosuna, yaşam tarzı ve beslenme alışkanlıklarına göre beslenme programını kişiye özgü olarak planlarlar. Beslenme alışkanlıkları için planlanan değişiklikler zaman alabilir. İlk aşamada yapılması gereken önemli olan basamaklar diyabet alanında çalışan diyetisyen tarafından tespit edilir ve öncelik sırasına konur” diye konuştu. Beslenme eğitiminin ilk basamakları Doç. Dr. Batar şu bilgileri verdi: “Beslenme eğitiminin ilk basamakları şunlardır: Kan şekerinin hızlı yükselmesine neden olan besinleri (şeker, bal, reçel, pirinç pilavı, şekerlemeler, tatlılar) günlük diyetten çıkartmak. Vücut ağırlığının hızla artmasına neden olabilecek yağ ve yağlı yiyecekleri günlük diyette sınırlamak. Kızartma, kavurma gibi pişirme teknikleri yerine haşlama, fırın, buğulama, ızgara gibi sağlıklı pişirme tekniklerini tercih etmek. Alkollü ve şeker eklenmiş içecekleri diyetten çıkartmak. Diyetisyene gitmeden önce en az 3 günlük besin kaydını ve aynı 3 gün içindeki kan şekeri ölçümlerinin kaydını tutmaktır. Sonraki diyetisyen görüşmelerinde diyabet eğitimleri detaylandırılarak öğün bazına indirgenerek yapılmalıdır. Bu nedenle diyabetli kişinin beslenme eğitimlerine devamlılığı, kişinin klinik tablosu için de son derece önemlidir. Çeşitli yiyeceklerde bulunan karbonhidrat adı verilen besin öğeleri kan şekerinin kaynağıdırlar. Karbonhidrat içeren yiyecekler çay şekeri, bal, reçel, pekmez, marmelat, meyve suları, gazlı/gazsız içecekler, çikolata, tatlı, un ve undan yapılan ekmek, yufka, erişte, makarna gibi, pirinç, bulgur, kuru baklagiller, patates, sebzeler, meyveler, yoğurt ve süttür. Ancak geniş yelpaze içindeki bu yiyeceklerin yapısında bulanan karbonhidrat çeşitleri, farklı sürede kan şekerine etki ederler. Bu nedenle bazı yiyecekler kan şekerini hızla yükseltirken bazıları kan şekerini daha geç ve yavaş yükseltirler. Diyabetli kişilerin beslenme programları hazırlanırken, kan şekerini geç yükselten yiyecekleri tercih edilmektedir.” Batar, diyabetli kişilerin beslenme programında özellikle dikkat edilmesi gerekenleri ise şöyle sıraladı: Kişi öğün atlamamalıdır. Güne kahvaltı ile başlamalı, gün içinde üç ana öğününü dengeli ve yeterli olarak yapmalıdır. Diyabetli kişiler 2-3 saat ara ile beslenmelidir. Öğünlerden sonra kişi sağlıklı ara öğünler yaparak kan şekerini kontrol altında tutmalıdır. Ana öğünlerin arasında günde 2-3 kez ara öğün yapmayı unutmamalı ve ara öğünlerini de atlamamalıdır. Atlanan ana veya ara öğünler, kan şekeri dalgalanmalara neden olacaktır. Ana ve ara öğünlerde kan şekerini hızlı yükselten (bal, şekerleme, tatlı) karbonhidratlara yer verilmemelidir. Ana öğünlerde sağlıklı tabak modeli göz önünde bulundurulmalıdır. Protein, sebze, kan şekerini geç ve yavaş yükselten karbonhidratlar (tam tahıllı ekmek, bulgur) ve yoğurt ve çeşitlerinin yer aldığı öğünler planlanmalıdır. Çay ve kahve gibi içeceklere kesinlikle şeker eklenmemelidir. Şekerli gazlı içeceklere diyette yer verilmemelidir. Ana öğünlere mevsimine uygun salatalar eklenmeli, pirinç pilavı yerine bulgur, sade makarna yerine kepekli makarna tercih edilmelidir. Böylelikle öğünlerde kan şekeri kontrolü daha kolay sağlanmış olacaktır. Protein kaynağı olarak hafta 2 kez kırmız et, 1-2 kez beyaz et, 2 kez balık, haftada 1-2 kez kurubaklagiller ana öğünlerde yer almalı; yoğurt, cacık gibi kalsiyumlu besinlerle de öğün zenginleştirilmedir. Ara öğünlerde tercih edilen meyvelerin porsiyon miktarına dikkat edilmeli, sağlıklı olduğu düşünülüp fazla miktarlarda tüketilmemelidir. Fazla porsiyonlarda tüketilen meyveler kişinin kan şekerinde yükselmeye sebep olacaktır. Diyabetli kişiler günde en az 2-3 litre su içmesi gerektiğini unutmamalıdır.
İzmir Jeotermal yatırımlara ’stratejik teşvik’ talebi Türk jeotermal enerji sektörünü çatısı altında buluşturan Jeotermal Enerji Derneği (JED), bu alanda yapılacak enerji yatırımlarına stratejik yatırım teşviği verilmesini talep etti. Dünyanın önde gelen jeotermal ülkelerinden olan Türkiye’nin, bu alanda keşfi yapılmış kaynak potansiyelinin sadece yüzde 11’ini kullanabildiğine işaret eden JED Yönetim Kurulu Başkanı Ali Kındap, sektör olarak jeotermal enerji yatırımlarının stratejik yatırım teşviği kapsamına alınmasını talep ettiklerini belirtti. Sondajda finansal yük ve risk tamamen yatırımcıda 2012 yılında mevzuata giren ’Stratejik Yatırım’ tanımlamasının, ülkenin ihtiyaç duyduğu ve net ithalatçı olduğu ürünlerin yerli kaynaklar ile üretilmesinin önünü açtığını söyleyen Kındap, “Bugüne kadar son derece verimli şekilde işleyen ve muazzam eserlerin ülkeye kazandırılmasında kritik işlev yüklenen ‘stratejik yatırım’ tanımlamasına jeotermal enerji yatırımlarının da dâhil edilmesini talep ediyoruz. Bastığımız her yerin altında bulunan, kaynağın tamamı bizde olan, dışa bağımlılığı olmayan, ülkemizin her yerinde var olan ve Türk halkının ortak refahına hizmet eden daha yerli ve daha milli bir enerji kaynağımız bulunmuyor.” dedi. Jeotermal enerji kaynaklarının, diğer yenilenebilir enerji kaynakları ile karşılaştırıldığında süreklilik ve arz bakımından kesintisiz ve güvenilir olduğunu kaydeden JED Başkanı Kındap, dünyadaki değişen dengeler açısından sıklıkla altı çizilen bu kavramların, ülkemizde yaygın olarak bulunan temiz bir kaynak ile karşılanabilmesinin büyük bir şans olduğunu söyledi. Petrol aramak için yapılan sondaj ile teknik açıdan farkı olmayan jeotermal sondajlarda tüm finansal yük ve riskin yatırımcının üzerinde olduğunu anımsatan Kındap, bu yatırımlarının stratejik yatırım kapsamına alınarak teşvik edilmesi ile diğer yenilenebilir kaynaklara göre çok daha yüksek olan yatırım maliyetlerin bir nebze iyileştirilebileceğine dikkat çekti. “Türkiye enerji ihracatçısı ülke konumuna yükselebilir” Türkiye’de halen 1700 Megavat (MW) seviyesinde olan jeotermal kaynaklı elektrik enerjisi kurulu gücünün, birkaç yıl içerisinde 5 bin MW seviyesine taşınmasının mümkün olduğuna değinen Ali Kındap, bu santrallerin mevsim koşullarından etkilenmeden 7 gün 24 saat baz yük konumunda temiz enerji ürettiğini hatırlattı. Türkiye’de faaliyet gösteren 63 jeotermal elektrik santralinin dünyada kabul gören en çevreci üretim teknolojilerine sahip olduğunu vurgulayan Kındap, şu değerlendirmeyi yaptı: “Jeotermal enerji yatırımları, Türkiye’nin sahibi olduğu kaynağı Türk halkının refahına sunduğu için özgün birer yerlileştirme projesidir. Türk jeotermal enerji sektörü olarak bu projeleri tamamıyla kendi sermayemiz, işgücümüz ve teknolojimiz ile dünyayı şaşırtan bir başarıyla ve hızla devreye alıyoruz. Ülkemizin bu sonsuz varlıktan daha fazla yararlanması ve değer yaratması için çalışıyoruz. Türkiye bir enerji ülkesidir. Temiz enerji kaynaklarına daha fazla önem vererek, destekleyerek, teşvik ederek, devreye alarak bugün hayal gibi görünen ‘enerji ihracatçısı ülke’ olma seviyesine rahatlıkla yükselebilecek bir ülkedir. Sonsuz bir enerji kaynağı olan jeotermali milletimizin ortak refahına hizmet eder noktaya taşıyarak, dünya sıralamasındaki dördüncülüğümüzü açık ara liderliğe taşıyabiliriz. Türk jeotermal sektörü olarak yatırımcılarımız, mühendislik birikimimiz, insan kaynağımız ve finansman gücümüz ile bu büyük vizyonun ateşleyicisi olmaya hazırız.”