GÜNDEM - 14 Mayıs 2021 Cuma 13:26

Bakan Varank: '(Adenovirüs temelli aşı adayı)Daha etkin olacağını düşünüyoruz'

A
A
A
Bakan Varank: '(Adenovirüs temelli aşı adayı)Daha etkin olacağını düşünüyoruz'

Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank, Covid 19’a karşı yerli aşı geliştirme çalışmalarının devam ettiği Ankara Şehir Hastanesi Klinik Araştırmalar Merkezi ile Ankara Üniversitesi Kanser Araştırma Enstitüsü’ne bayram ziyareti gerçekleştirdi. Bakan Varank adenovirüs temelli aşı adayına ilişkin “Adenovirüs temelli aşımızın dünyadaki diğer bu teknolojideki aşılardan elbette farklılıkları var. Hocamızın aşısı virüsün 4 proteinini de kapsayacak şekilde tasarlanmış bir aşı. Dolayısıyla daha etkin

TÜBİTAK Başkanı Prof. Dr. Hasan Mandal ile TÜBİTAK Marmara Araştırma Merkezi Gen Mühendisliği ve Biyoteknoloji Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Şaban Tekin’in de eşlik ettiği ziyarette Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank, yerli aşı çalışmalarına katılan bilim insanları ve araştırmacılara baklava ikram etti. Bakan Varank’ın bayram ziyaretlerinin ilk durağı Ankara Şehir Hastanesi Klinik Araştırmalar Merkezi oldu. Varank, Konya Selçuk Üniversitesi’nden Prof. Dr. Osman Erganiş ve ekibinin geliştirdiği, Faz 1 aşamasına geçilen yerli inaktif aşı adayına ilişkin bilgi aldı.

Bakan Varank, ziyareti sonrasında yaptığı açıklamada, başta ülkenin huzur ve refahı için çalışan sağlık personeli, güvenlik güçleri ve bayram günü olmasına rağmen ter döken emekçiler olmak üzere tüm Türkiye’nin Ramazan Bayramını kutladı. Aşı geliştirme çalışmalarının en önemli ayaklarından birinin insan denemeleri olduğunu belirten Varank şunları kaydetti:

“Kayseri’de bir ekip inaktif aşı çalışmasında Faz 3’e geçmeyi bekliyorlar. VLP aşısında da Faz 2’ye geçmeyi planlıyoruz. Burada da Osman Erganiş Hocamızın inaktif aşı adayında inşallah haziranın ortasına kadar Faz 1 çalışmaları biterse, kendi teknolojilerimizle kendi bilim insanlarımızın geliştirdiği ve Türkiye’deki üretim tesislerinde GMP standartlarında ürettiğimiz aşıları test etmiş oluyoruz. Bu aşılar dünya standartlarında üretilerek gönüllülere vuruluyor. İnaktif aşıyla ilgili Osman Hocamız Adıyaman’daki bir özel sektör firmamız Vetal ile çalışıyor. Eğer bu inaktif aşı adayımız Faz 3‘ü de tamamlayıp başarılı olursa Vetal’de üretilebilecek. VLP aşımızın da Nobel firmasında pilot üretimleri gerçekleşti. Eğer VLP aşısı da başarılı olursa o da Kocaeli’deki Nobel’de üretilecek. Bu özel sektör firmalarımız zaten bu alanda yatırımları olan güçlü firmalarımız. GMP sertifikalarını da aldıkları için çok kolay bir biçimde yüksek dozlarda bu aşıları üretip insanımıza ulaştırabilecek.”

Bakan Varank’ın bayram ziyareti kapsamında ikinci durağı adenovirüs temelli aşı çalışmalarının yürütüldüğü Ankara Üniversitesi Kanser Araştırma Enstitüsü oldu. Rektör Prof. Dr. Necdet Ünüvar ile Enstitü Müdürü Prof. Dr. Hakan Akbulut’tan Kovid-19’a karşı geliştirilen adenovirüs temelli aşı adayına ilişkin bilgi alan Varank, bu aşı adayının Sputnik V ile AstraZeneca aşılarıyla benzer teknolojide olduğunu aktardı.

Bakan Varank, Hakan Hoca’nın adenovirüs temelli aşı adayının pilot üretiminin yapıldığı tesiste ne kadar kaldığını sorduğunu, 95 gün orada bilfiil çalıştığını söylediğini belirterek, “Adenovirüs temelli aşımızın dünyadaki diğer bu teknolojideki aşılardan elbette farklılıkları var. Hocamızın aşısı virüsün 4 proteinini de kapsayacak şekilde tasarlanmış bir aşı. Dolayısıyla daha etkin olacağını düşünüyoruz. Hocamızın, daha az zararlı ya da insana hiç zarar vermeyecek, dünyada kullanılan diğer adenovirüslere göre daha avantajlı bir virüsü tercih ettiğini biliyoruz” dedi.

“(Adenovirüs temelli aşı adayı)Sene sonundan önce sonbahar gibi Türkiye’nin yerli ve milli aşısını elde edebileceğimize inanıyoruz”

Söz konusu aşı adayının pilot üretiminin GMP şartlarında yerine getirildiğinden bahseden Varank, “Hocamız Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumuna (TİTCK) başvurusunu yaptı. Önümüzdeki hafta TİTCK’dan bu aşının insan denemelerinin başlamasıyla ilgili sonucun çıkmasını bekliyoruz. Eğer sonuç çıkarsa Türkiye’de 2 inaktif, 1 VLP ve 1 adenovirüs temelli aşı adayında insan denemeleri aşamasında olacağız. Aşı adaylarımızın faz çalışmalarında yeteri kadar gönüllü bulabilirsek ve aşı adaylarımızın sonuçları başarılı olursa sene sonundan önce sonbahar gibi Türkiye’nin yerli ve milli aşısını elde edebileceğimize inanıyoruz.
Platform altındaki hocalarımız bugün laboratuvarlarındalar, üretim tesislerindeler. Yeter ki Türkiye kendi aşısını üretebilsin hem Türkiye’ye hem de insanlığa şifa olabilecek başarıyı yakalasın diye büyük gayret gösteriyorlar” ifadelerini kullandı.

“Gönüllülerle bu işi başarmamız sayesinde inşallah aşımızı geliştireceğimize inanıyoruz”

Aşıların ilerleyen dönemlerdeki klinik denemelerinde de gönüllü bulmakta sorun yaşanmayacağını düşündüğünü ifade eden Varank, “Bu süreçlerimizi çok şeffaf ve bilimsel götürüyoruz. Bütün hocalarımız yaptıkları çalışmaları dünyaya bildiriyorlar, web sitelerinde çalışmalarını yayınlıyorlar, Dünya Sağlık Örgütü ile çalışmalarımızla ilgili irtibatımız var, onları bilgilendiriyoruz. Bu gayretler sonucunda ve gönüllülerle bu işi başarmamız sayesinde inşallah aşımızı geliştireceğimize inanıyoruz” diye konuştu.

Filistin’deki saldırılar nedeniyle buruk bir bayram yaşanıldığına işaret eden Varank, “Şu anda Kudüs’te siyonist İsrail’in büyük bir zulmü yaşanıyor. Orada Müslümanlar İsrail’in saldırıları altında bayramı geçiriyor. Türkiye olarak özellikle diplomatik anlamda tüm dünyayı harekete geçirecek adımlar atmaya çalışıyoruz, ama bu bizim içimizi soğutmuyor. Artık insanlar kınamanın ötesinde bir şeyler bekliyorlar. Hem toprakların asıl sahibi Filistinliler evlerinden atılıyorlar, çoluk çocuk demeden şehit ediliyorlar hem de tüm dünyanın değeri ve Müslümanların en kutsal mabetlerinden olan Harem bölgesinde İsrail’in saldırıları yaşanıyor. İnşallah Rabbimizden niyazımız bundan sonra tüm dünyadaki mazlumların felaha ereceği ramazanları ve bayramları bizlere yaşatmasıdır” değerlendirmesini yaptı.

Mustafa Cenik - Engin Yağcı

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Van Lokman Hekim’in glomus tümörü başarısı Lokman Hekim Van Hastanesi, 2024 yılında yaptığı 55 glomus tümörü ameliyatı ile büyük bir başarıya imza attı. Konuyla ilgili açıklamada bulunan Lokman Hekim Van Hastanesi Kalp ve Damar Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Halil Başel, glomus tümörü ameliyatında Türkiye’nin bütün illerinin yanı sıra yurt dışından da hasta kabul ettiklerini belirtti. Son 15 gün içinde 10’a yakın glomus tümörü ameliyatı gerçekleştirdiklerini ifade eden Başel, “Gittikçe artan bir sayımız var. 2024 yılında 55’e yakın bizim yaptığımız ameliyat var. SGK’dan aldığımız verilere göre Türkiye’de yapılan glomus tümörü ameliyatı kadar ameliyat yapmışız. Allah’a şükür sonuçlarımız da iyi” dedi. En son Antalya, Kars ve Van’dan üç glomuns tümörü ameliyatını aynı hafta içerisinde gerçekleştirdiklerini vurgulayan Dr. Başel, “Kürşat Şimşek Antalya’dan, Gülten Taşkıran Kars’tan ve Hatice Taytaş ise Van’dan hastanemize geldiler. Kürşat Bey, daha önce bir hastamız vasıtasıyla bize geldi. 6 santimetreye yakın çok zor bir tümörü vardı. Çok zorladı bizi ama tamamen çıkardık ve hiçbir komplikasyon gelişmedi. Hatice Hanım’ın tümörü çok büyüktü ve dıştan da belli olan bir tümörü vardı. Önceden baya gezmişler. 5-6 yıldır olan bir hastalık. ‘Çıkarılamaz’ diye söylendiği için beklemişler. Bakmışlar bekledikçe büyüyor, ‘o zaman tedavi edelim’ demişler. Ben konuştum ikna oldu. Üçünü de ameliyat ettik. Yakında taburcu edilecekler” dedi. Kars’tan gelen Gülten Taşkıran (58) isimli hasta, “Hocamla görüştüğüm anda içime su serpti. Hemen kararımı verdim. Elhamdülillah çok iyiyim. Çok hastane gezdim ama böylesini görmedim. Herkes bizimle ilgileniyor. Allah razı olsun. 3,5 senedir gece gündüz yatamıyordum. Hala inanamıyorum. Bu ben miyim, ben değil miyim? Bu çıkmış mıdır, çıkmamış mıdır? Diye” ifadelerini kullandı. Yaklaşık iki ay önce hastalığını öğrendiğini belirten Kürşat Şimşek (45) de, “Hastalığımı iki ay oldu öğreneli. Son öğrendiğimde hemen geldik. Gözümüz kapalı ameliyat olduk ve hiçbir şey hissetmedik” diye konuştu.
İstanbul Mesai sonrası telefonlara son: Ulaşılamama hakkı verimliliği artırıyor Dijitalleşmenin hız kazanması ve uzaktan çalışma modellerinin yaygınlaşmasıyla çalışanların mesai saatleri dışında da işverenler tarafından erişilebilir olması yaygın bir beklenti haline geldi. Bu durum, iş ve özel yaşam sınırlarının bulanıklaşmasına yol açarak stres ve tükenmişlik riskini artırıyor. Dr. Öğr. Üyesi Nazlı Yüceol, bu sorunun çalışanlar üzerindeki etkilerini ele alarak iş ve özel yaşam arasındaki sınırların belirlenmesi açısından büyük önem taşıyan ‘Ulaşılamama Hakkı’ üzerine kapsamlı bir çalışma gerçekleştirdi. Bireylerin dinlenme sürelerine ve özel yaşamlarına saygı gösterilmesini güvence altına alan kritik bir hak olarak öne çıkan ulaşılamama hakkını birçok ülke yasal düzenlemelerle uygulamaya koymuş durumda. Fransa, İtalya, Kanada, Avustralya, Portekiz, Almanya, Şili ve Belçika gibi ülkelerde işverenlerin çalışanlara mesai saatleri dışında ulaşma hakkı sınırlanırken, Türkiye’de bu konuda henüz bir yasal düzenleme bulunmuyor. Ancak Türk akademisyenler, bu önemli hakka dair algıyı ölçmek ve konuyu gündeme taşımak amacıyla kapsamlı bir çalışma gerçekleştirdi. Türk akademisyenlerden öncü çalışma: “Ulaşılamama Hakkı Algısı Ölçeği” geliştirildi Yıldız Teknik Üniversitesi’nden Prof. Dr. Esin Can, Dr. Ayşe Merve Urfa Yılmaz ve İstanbul Gelişim Üniversitesi Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu Tıbbi Hizmetler ve Teknikler Bölüm Başkanı Dr. Öğr. Üyesi Nazlı Yüceol, çalışanların “ulaşılamama hakkı”na dair algılarını ölçmek için “Ulaşılamama Hakkı Algısı Ölçeği” geliştirdi. Araştırmanın detayları, dünyanın saygın dergilerinden biri olan Employee Responsibilities and Rights Journal’da yayımlanan “Blurring Boundaries in Work Life: A Scale Development Study on the Perception of Right to Disconnect” başlıklı makalede paylaşıldı. Üç boyut ve 18 ifadeden oluşan bu ölçek, iş dünyasında daha sürdürülebilir çalışma politikaları geliştirmek isteyen şirketler için önemli bir yol gösterici niteliğinde. Çalışanlar sürekli ulaşılabilir olma beklentisinden yoruldu Konu ile ilgili yapılan araştırmalara göre, çalışanların mesai saatleri dışında da sürekli erişilebilir olmaları, iş bağlılığını azaltırken tükenmişlik sendromunu tetikleyebiliyor. İş ve özel yaşam sınırlarına saygı duymayan şirketlerde, çalışanların performansı ve motivasyonunun düşmesi ihtimalleri doğabiliyor. Ancak bu hakkın tanınması hem çalışanlar hem de işverenler için önemli kazanımlar sağlayabilir. Çalışanların dinlenme hakkına saygı gösteren şirketlerin çalışan bağlılığı ve motivasyonu artış gösterebileceği gibi, daha güçlü bir işveren markası oluşturma şansı da artabilir. İş ve özel yaşam dengesini gözeten şirketler, nitelikli iş gücünü daha kolay çekip elde tutma şansını da yakalayabilir. Çalışan refahı, verimlilik ve üretkenlik artıyor Ulaşılamama hakkının çalışan verimliliğini ve üretkenliğini de olumlu yönde etkilediğini ortaya koyan çalışmalar literatürde mevcut. Sürekli bağlantıda kalmaya zorlanan çalışanların enerjisi tükenirken, dinlenme hakkı tanınan çalışanların uzun vadede daha üretken olduğu ifade ediliyor. Uzmanlara göre, işverenlerin bu ölçeği kullanarak mevcut uygulamalarını gözden geçirmesi ve yeni politikalar oluşturması gerekiyor. Çalışanlar ise bu ölçeği, haklarını savunmak için bilimsel bir dayanak olarak kullanabilir. “Ulaşılamama Hakkı”nın yasal olarak tanınması, daha sağlıklı bir iş-özel yaşam dengesi kurmayı mümkün kılarken, daha mutlu ve üretken bir iş gücü oluşturmasına katkı sağlayacak. Türkiye’de bu konuda atılacak adımlar, çalışanların tükenmişlik sorununu azaltırken, üretkenlik ve verimlilik artışı sağlayabilir, motivasyonu artırabilir, iş-aile çatışmasını azaltabilir ve şirketlerin uzun vadeli başarısına da doğrudan etki edebilir.