Anadolu etnik müziğinin en önemli isimlerinden Ahmet Aslan, 30 Mart Cuma akşamı Cemal Reşit Rey Konser Salonu`nda (CRR) sahne alacak.
Dervişane bir ruh haliyle Türkçe, Kurmanci ve Zazaca seslendirdiği türkülerle Dersim bölgesinin inanç, antropolojik ve psikolojik yapısını yansıtan Ahmet Aslan`a konserde Drama Ensemble eşlik edecek. Dil, ağız ve tını olarak Dersim`in kültürel unsurlarını taşıyan konser, saat 20.00`de başlayacak. Konserde; "Dersim Ağıtı", "Susarak Özlüyorum", "Tanımadığım Ten", "Dağlı Bir Kabiledir Aşk" ve "Pervane"nin de yer aldığı Ahmet Aslan türküleri seslendirilecek.
Müziğinde, Anadolu, Mezopotamya ve batı enstrümanlarını birlikte kullanan Aslan`ın şimdiye kadar yayınlanmış Wa U Waxt (Rüzgâr ve Zaman), Veyve Mılaketu (Meleklerin Dansı) isimli iki albümü bulunuyor.
Sürgün, acı ve aşk temalarını mistik öğeler ve renkli ses tınılarıyla başarılı şekilde harmanlayan Ahmet Aslan`ın müziği, sakin bir yapı içeriyor.
28.50 - 23.00 - 17.00 ve 12.00 TL olan konser biletlerinin CRR Konser Salonu Gişesi ve Biletix`ten temin edilebileceği bildirildi.
AHMET ASLAN KİMDİR?
Dersim`in Hozat ilçesinin Taux köyünde doğan Ahmet Aslan, ilkokulu Taux`ta, ortaokulu ve liseyi Hozat`ta okudu. Liseden sonra Diyarbakır Resim Fakültesi`ni kazandı. 6 ay Diyarbakır`da resim öğretmenliği eğitimi alan Aslan, daha sonra üç yıl İstanbul Devlet Konservatuarı Müzik Bölümü`nde eğitim aldı.
Ahmet Aslan ise hayat kendi hikâyesini şöyle özetliyor:
"Okulda başarılı olduğum tek ders resim dersiydi. Belki de kaybettiğim kendimi tablolarda kalıcı hale getiririm diye düşünmüştüm. Tablolarımın birinde bulduğum şey tam kendim olmasa da, bulduğum tek şey Türkiye`de resimde birinci olmamdı. Onları da, babamın yakıp üstünde keyifle çay ve sigara içmesini seyretmekle kaybettim. Lisede tambur ile kendimi yeniden aramaya başladım. Tambur çalmakla her ne kadar sevgililerim tarafından horlanıp ağustos böceğine benzetildiysem de, onlar da beni kaybetti. Sonra
sazımla beraber beni aramaya başladık.
Diyarbakır derken İstanbul Teknik Üniversitesi Devlet Konservatuvarı`na çıktık, derken her yerde beni aradık. Biraz hatırladık ama orda da yokmuşum. Sonra Almanya`ya gelmekle ben ve sazım, birbirimizi kaybettik.
Daha sonra gitar ile tanıştım. O beni sazımla buluşturdu, artık üç kişi olmuştuk: Ben, tambur ve gitar. Üçümüzden çıkan tınılarla yaşamın ( M.Ö. ) 3000 yıl öncesiyle ilişkili olduğunu anladım. Bana öğretilenler, beni hâlâ yanıltıyor. Acaba tarih gerçekten sıfırın konulduğu yerde mi başlıyor? Sıfırı doğru yere koymuşlar mı?"