GÜNDEM - 13 Ocak 2025 Pazartesi 10:25

Hayat kurtarmaya giderken yaralanan sağlık personeli, 15 yıldır yatağa mahkum yaşıyor

A
A
A

Diyarbakır’da 2010 yılında 3 kişinin öldüğü ambulans kazasında yaralanan sağlık personeli Oğuz Boydak, Elazığ’da 15 yıldır yatağa mahkum şekilde hayatını sürdürüyor.

iyarbakır’ın Kocaköy ilçesinde 112 acil servis görevlisi iken gittiği bir vakada ambulansın kaza geçirmesi sonucu yaralanan Oğuz Boydak, Elazığ’daki baba evinde 15 yıldır yatağa bağımlı şekilde yaşıyor. Nisan 2010’da meydana gelen ambulans kazasında 3 kişi hayatını kaybederken ambulans şoförü ve sağlık personeli Oğuz Boydak ağır yaralanmıştı. Trafik kazasında ağır yaralanan Boydak, Diyarbakır’da tedavi görmesinin ardından Sağlık Bakanlığının destekleriyle ambulans uçak ile önce Ankara’ya ardından da Samsun’da bulunan hastanelere sevk edilerek tedavi altına alındı. Kafa travmasından dolayı yıllarca şehir dışında bulunan hastanelerde tedavi edilen Boydak, 2020 yılında Elazığ Fethi Sekin Şehir Hastanesine robotlu tedavinin gelmesinin ardından memleketi Elazığ’a dönerek burada tedavi görmeye başladı. Yaşadığı trafik kazası sonrası Oğuz Boydak 15 yıldır yatağa mahkum şekilde yaşamını sürdürmeye devam ediyor.

Hayat kurtarmaya giderken yaralanan sağlık personeli, 15 yıldır yatağa mahkum yaşıyor

2010 yılında Diyarbakır Kocaköy’de görevi sırasında gece Diyarbakır merkeze hasta götürürken ışıksız bir traktör ile ambulansın çarpışması sonucu kaza yaptığını belirten Oğuz Boydak’ın babası Adnan Boydak, “Kazayı duyar duymaz biz Elazığ’dan hemen oraya gittik. Hastaneye gittiğimizde oğlum yoğun bakımdaydı. Bir ay boyunca orada kaldı. Ondan sonra Sağlık Bakanlığı tarafından ambulans uçakla Ankara’ya götürdük. Oğuz’un yanında doktor, hasta ve hasta yakını vefat etti. Şoför ve Oğuz da yaralı olarak kurtarıldı. Oğuz’da kafa travması oldu. Oradaki doktorlar fazla bir ümit vermedi ama biz sürekli gerek özel gerekse de devlet hastanelerine müracaatta bulunduk ve tedavi ettirdik. Oğlum kaza yaptıktan sonra 14 yıldır yatakta ve halen daha devam ediyor. Biz Oğuz’u Ankara’da tedavisini bitirdikten sonra 10 yıla yakın Samsun’da özel bir hastaneye götürdük. Burada faydalarını gördük ve 10 yıl boyunca robot desteği ile yardım alıyordu. 2020 yılından sonra, Elazığ Şehir Hastanesinde de robotlu tedavi olunca, buraya getirdik ve 2 sene boyunca burada tedavi ettirdik. Şuan da evdeyiz fakat haftanın 2 günü devletimiz tarafından fizik tedaviye götürülüyor 2 günde ben parasını vererek tedavi ettiriyorum. Oğlum 15 yıldır yatağa mahkumdur, onun dışında sandalyede oturtuyoruz ve egzersizler yaptırıyoruz fakat halen ciddi manada bir gelişme olmadı” dedi.

Hayat kurtarmaya giderken yaralanan sağlık personeli, 15 yıldır yatağa mahkum yaşıyor

Ahmet Mücahid Kantarcıoğlu 

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Adana Özgüven eksikliği yaşayanlar daha çok ‘Selfitis’ oluyor Psikolog Hande Nacar Baş, sosyal medyanın hayatımıza girmesinin ardından her gün fotoğraflar çekip paylaşanların yaşadığı takıntı ve ardından ortaya çıkan ‘Selfitis’e yönelik, “Araştırmalar özellikle özgüven eksikliği yaşayan kişilerde bu hastalığın olma olasılığının daha yüksek olduğu sonucuna ulaşıyor” dedi. Sosyal medyanın hayatımıza girmesinin ardından hemen her gün fotoğraflar çekip paylaşanların yaşadığı takıntıya yönelik ilk olarak 2014’te ortaya atılan ’selfitis’ kavramı giderek yaygınlaştı. Konuyla ilgili İhlas Haber Ajansı’na konuşan Onma Psikoloji’den Psikolog Hande Nacar Baş, “Özellikle özgüven eksikliği olan kişilerde dışardan gelen her bir beğeni, kişinin selfieler aracılığıyla bir onay arayışına dönüşebiliyor. Sağlıksız bir değerlilik algısı oluşturabiliyor. Fotoğraf çekilmediklerinde sanki sahip oldukları sosyal dünyadan koptuklarını hissedebiliyorlar” ifadelerini kullandı. ‘Selfitis’in her geçen gün arttığına vurgu yapan Psikolog Hande Nacar Baş, daha sonra şunları söyledi: “Cep telefonlarının fotoğraf makinelerine dönüşmesi ve sosyal medya platformlarının bu paylaşımları teşvik etmesiyle, yeni bir psikolojik durumu gündeme getiriyor. Selfitis, kişinin kendi fotoğraflarını (selfie) düzenli olarak çekip, gün içerisinde birden fazla kez paylaşma davranışı olarak tanımlanıyor. Henüz resmi bir psikolojik tanı olmasa da, bu kavram literatüre girmiş durumda. Araştırmalar, özellikle özgüven eksikliği yaşayan bireylerde selfitisin daha yaygın olduğunu gösteriyor. Fotoğraf düzenleme uygulamaları ve filtreler sayesinde kişilerin ideal dış görünüşe ulaşması kolaylaşırken, paylaşılan fotoğrafların aldığı beğeniler de bu davranışın tekrarlanmasına yol açabiliyor. Beğeniler, kişide kısa süreli dopamin artışı oluşturarak, bu döngüyü sürdürülebilir hale getiriyor.”
Muğla MSKÜ Rektörü Kaçar, basın mensuplarıyla bir araya geldi Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi (MSKÜ) Rektörü Prof. Dr. Turhan Kaçar, üniversite bünyesinde yürütülen çalışmalar ve gelecek planları hakkında bilgi vermek üzere basın mensuplarıyla bir araya geldi. Öğrenci Sarayı VIP Salonu’nda düzenlenen toplantıda Rektör Kaçar, görevdeki ilk 5 ayını değerlendirerek önemli açıklamalarda bulundu. Eylül ayından bu yana üniversitede yoğun bir dönem geçirdiklerini belirten Rektör Kaçar, bahar dönemi için hazırlıkların sürdüğünü ifade etti. Kaçar, “Kazasız belasız bir dönemi tamamladık. Şimdi ikinci dönem olan bahar dönemi için çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Göreve geldiğim son 5 ayda önemli adımlar attık” dedi. Rektör Kaçar, üniversitenin kurumsal akreditasyon sürecine dahil olduğunu ve sonuçların Mart ayında alınmasının beklendiğini söyledi. Ayrıca, akademik ve idari süreçlerin yenilenmesi konusunda çalışmalara ağırlık verdiklerini belirtti. Kaçar, “Bu süreçte etik çalıştayı düzenledik. Daha önce AR-GE çalıştayı yaptık. Yakın zamanda 2026-2030 yıllarını kapsayan stratejik çalıştayı gerçekleştireceğiz” diye konuştu. Üniversitenin dışa doğru büyümesinden ziyade iç dinamiklerini geliştirmeyi hedeflediklerini vurgulayan Kaçar, kurumsal sürdürülebilirlik konusunun önemine dikkat çekti. Kaçar, “Kurumların gelişigüzel büyümesindense, dinamik ve sürdürülebilir bir yapıya kavuşması çok daha önemli. Bu doğrultuda iç süreçlerimizi yenileyerek kurum içindeki faaliyetlerimizi güçlendirmeye odaklanıyoruz” ifadelerini kullandı.
Sakarya SUBÜ Bilişim Teknolojileri MYO’dan Blokzinciri ve kripto ekosistemi atölyesi SUBÜ Bilişim Teknolojileri MYO, uzman eğitmenlerin katılımıyla ‘Blokzinciri ve Kripto Ekosistemini Anlamak ve İnşa Etmek’ konulu atölye çalışması düzenledi. Sakarya Uygulamalı Bilimler Üniversitesi (SUBÜ) Bilişim Teknolojileri Meslek Yüksekokulu, ‘Blokzinciri ve Kripto Ekosistemini Anlamak ve İnşa Etmek’ konulu atölye çalışması düzenledi Atölyede uzman eğitmenler Mehmet Kırçal, Ömer Göksoy ve Şahap Kurtaran katılımcılara blokzincir teknolojisinin yapısı ve kullanım alanlarına ilişkin bilgi verdi. Blokzincirin iş dünyasından finansal uygulamalara uzanan etkisini örneklerle açıklayan uzman eğitmenler; katılımcılarla merkeziyetsizlik ilkesi, akıllı sözleşmelerin işleyişi ve kripto varlıkların gelecekteki potansiyeli hakkında da detaylar paylaştı. Atölye ile öğrencilere iş dünyasının fırsatlarına dair farkındalık kazandırmayı ve teknoloji odaklı kariyer planlamalarına rehberlik etmeyi hedeflediklerini kaydeden SUBÜ Bilişim Teknolojileri MYO Bilgisayar Teknolojileri Bölüm Başkanı Öğretim Görevlisi Burak Ağgül, “Blokzincir ve kripto para dünyası, geleceğin en önemli teknolojik devrimlerinden biri olma yolunda ilerliyor. Bu tür atölye çalışmaları öğrencilerimizin söz konusu teknolojilere ilişkin temel bir altyapı kazanmalarına katkı sağlıyor. Bilişim Teknolojileri MYO olarak öğrencilerimizin daima geleceğe hazır bireyler olmaları için çaba gösteriyoruz” dedi.
Adana Çocuklarda kabızlığa neden olabilecek 5 faktör Çocuk Cerrahisi Anabilim Dalından Doç. Dr. Hasan Özkan Gezer, kabızlık sorununun çözümünde erken teşhis ve doğru tedavi yöntemlerinin önemli olduğunu söyledi. Başkent Üniversitesi Adana Dr. Turgut Noyan Uygulama ve Araştırma Merkezi Çocuk Cerrahisi Anabilim Dalı’ndan Doç. Dr. Hasan Özkan Gezer, çocuklarda kabızlık ve nedenleri hakkında önemli bilgiler paylaşarak bu sorunun hem fiziksel hem de psikolojik etkilerine dikkat çekti. Kabızlığın yalnızca dışkılama sıklığıyla değil, dışkının kıvamı ve dışkılama sürecindeki zorluklarla da ilgili olduğunu kaydeden Dr. Gezer, konuyla ilgili şu açıklamada bulundu: "Günde birkaç kez dışkılayan ancak zorlanan ve ağrı yaşayan bir çocuk kabızlık sorunu yaşıyor olabilirken, dört günde bir dışkılayan ancak rahat bir şekilde bunu gerçekleştiren bir bebek kabız değildir. Kabızlığın belirtileri arasında karın ağrısı, şişlik, dışkının sert olması ve dışkılama sırasında ağrı yer alır." Dr. Gezer, çocuklarda kabızlığa neden olabilecek temel faktörleri beş başlık altında toplayarak şunları söyledi: 1.Doğumsal bağırsak ve anüs hastalıkları Doğumsal anüs darlığı gibi durumlar çocuk doktorları tarafından dahi tanınamayabilir. Bu durum, bebeklerde gaz sancısı ve dışkılama öncesinde yoğun karın şişliği ile kendini gösterebilir. Daha ağır bir durum olan Hirschprung hastalığı, cerrahi müdahale gerektirir. 2.Beslenme hataları Lif bakımından yetersiz diyetler ve fast food ağırlıklı beslenme kabızlığa yol açar. Patates kızartması, pilav, makarna, börek, kek, şekerleme, çikolata gibi gıdaların aşırı tüketimi dışkıyı sertleştirerek çıkışını zorlaştırır. 3.İnek sütü alerjisi İnek sütü alerjisi olan bebeklerde mama veya inek sütü proteini içeren gıdalar tüketildiğinde kabızlık gelişebilir. 4.Psikolojik nedenler Aşırı baskıcı tuvalet eğitimi veya dışkılamadan çekinme gibi nedenlerle çocuklar dışkıyı tutabilir. Bu durum, bağırsakta bekleyen dışkının sertleşmesine ve dışkılama sırasında, dışkı anüsten geçerken sıyrık ve yırtılmalara neden olur. Bu şekilde canı acıyan çocuk, kaka yaparken canı acımasın diye, kakasını daha uzun süre tutmaya çalışır. Böylece korku-ağrı-dışkılama ihtiyacı şeklinde bir kısır döngü başlar. 5.Hareketsizlik Özellikle şişman veya hareketsiz çocuklarda bağırsak hareketlerinin azalması nedeniyle kabızlık görülmektedir. Düzenli fiziksel aktivite, bağırsak sağlığını destekleyen önemli bir faktördür. Öneriler ve tedavi yaklaşımları Dr. Hasan Özkan Gezer, kabızlık sorununun çözümünde erken teşhis ve doğru tedavi yöntemlerinin önemine dikkat çekti. Gezer, lif bakımından zengin diyetler, bol sıvı tüketimi ve düzenli fiziksel aktivite bu sorunun giderilmesine yardımcı olurken, doğumsal bir sorun şüphesi varsa uzman görüşü alınmasının şart olduğunu vurguladı. "Kabızlık tedavisinde yalnızca ilaçlara değil, aynı zamanda çocuğun yaşam tarzına da odaklanmalıyız. Anne-babalar çocuklarına sağlıklı alışkanlıklar kazandırarak bu sorunların önüne geçebilir" diyen Dr. Gezer, kabızlık tedavisinin bir bütün olarak ele alınması gerektiğinin altını çizdi.