SAĞLIK - 13 Ocak 2025 Pazartesi 10:39

Hiçbir neden yokken kalbiniz farklı atıyorsa ‘aritmi’ olabilirsiniz

A
A
A
Hiçbir neden yokken kalbiniz farklı atıyorsa ‘aritmi’ olabilirsiniz

Kardiyoloji Uz. Dr. Nuri Cömert, aritmiye neden olan risk faktörlerinden bahsetti. Cömert, “Koşarken, merdiven çıkarken, heyecanlandığımızda ya da duygusal stres altındayken kalp atışımızdaki hızlanmayı normal bir şekilde fark ederiz. Ancak kişi hiçbir neden yokken kalp atışlarında bir farklılık hissediyorsa, bu durum kalpte ritim bozukluğu olduğu anlamına gelebilir” dedi.


Memorial Antalya Hastanesi Kardiyoloji Bölümü’nden Uz. Nuri Cömert, aritmiler ve tedavisi hakkında bilgi verdi. Aritmiler genel olarak düzensiz veya farklı kalp atımları olarak tanımlanır ve genel olarak normal kalp atımını sağlayan elektrik ileti sistemi bozukluklarında meydana geldiğini belirten Cömert, “Kalp çok hızlı veya çok yavaş atabilir veya kalp atışları düzensiz olabilir. Aritmi farklı atım, hızlı atım, yavaş atım şeklinde hissedilebilir. Genellikle aritmilerin birçoğu zararsızdır ancak bazıları yaşamı tehdit eden durumlara neden olabilir. Bu nedenle kalp atışlarında yaşam tarzını etkileyen farklılıklar olduğunu düşünenlerin zaman kaybetmeden bir uzmana başvurmaları önemlidir” dedi.



“Stres aritmiye neden olabilir”


Stresin aritmiye neden olan etkenlerden biri olduğuna işaret eden Cömert, konuşmasını şöyle sürdürdü: “Sağlıklı erişkinlerde kalp dakikada 60-100 kez atar ve bu vuruşlar belirli bir düzen içinde gerçekleşir. Kişinin normalde kendi kalp vuruşlarını rahatsız edici bir şekilde hissetmesine “aritmi” denir. Örneğin koşarken, merdiven çıkarken, heyecanlandığımızda ya da duygusal stres altındayken kalp atışımızdaki hızlanmayı normal bir şekilde fark ederiz. Ancak kişi hiçbir neden yokken kalp atışlarında bir farklılık hissediyorsa, bu durum kalpte ritim bozukluğu olduğu anlamına gelebilir.”



"Aritmiye neden olan faktörler"


Uz. Dr. Cömert, koroner arter hastalığı, kalp kapak hastalıkları, geçirilmiş kalp damar veya kapak operasyonları sonrası, yüksek tansiyon, doğumsal kalp hastalıkları(kalp delikleri, kapak problemleri), tiroid bezi hastalıkları, obstrüktif uyku apnesi, böbrek fonksiyon bozukluğu (Elektrolit dengesizliği), bazı ilaçlar ve takviyeler, kafein, nikotin veya uyuşturucu benzeri madde tüketimini aritmiye neden olan faktörler olarak sıraladı.



“Aritmiye neden olan uygunsuz uyarı odakları “radyofrekans ablasyonu” uygulanarak yok edilebilir” diyen Cömert, şöyle devam etti:


“Kalpteki yavaşlamalar ileti sisteminde blok göstergesi olabilir ve bunun tedavisi bloğun seviyesine bağlı olarak çoğu kez ilaç tedavisi ve takip ile tedavi edilirken, ileri derecede kalp bloklarında kalıcı kalp pili tedavisi uygulanabilir. Kalp ritminin normal olmayan bir şekilde aniden hızlanması ve kişide bayıla yazma olması durumunda aritmiye neden olan uygunsuz uyarı odakları “radyofrekans ablasyonu” uygulanarak yok edilebilir. Aritmiler kimi zaman herhangi bir belirtiye neden olmayabilir. Düzensiz kalp atışları başka bir nedenler muayeneye giden kişilerde tesadüfen de tespit edilebilir:”


Aritminin belirtilerinden bahseden Cömert, “Farklı atım hissi, hızlı kalp atışı (Taşikardi), yavaş kalp atışı (Bradikardi), göğüs ağrısı, nefes darlığı olabilir. Ayrıca, kaygı, aşırı yorgun hissetme, baş dönmesi veya sersemlik hissi, terleme, bayılma ve bayılayazma belirtileri de eşlik edebilir.


Kişi kalbinde bu tür değişiklikler hissettiği anda hemen en yakın sağlık kuruluşuna giderek kalp elektrosu (EKG) çektirmelidir. Bu sayede çarpıntı anında çekilen EKG ile aritminin türü belirlenebilir ve en uygun tedavi yöntemi seçilebilir. Ancak çarpıntı sırasında EKG çekilemediyse, belirli bir zaman dilimindeki kalp ritmini kaydeden ritim holter tetkiki ile aritmi araştırması yapılır” ifadelerine yer vardı.


Cömert, astım ve soğuk algınlığı tedavisinde kullanılan bazı ilaçların, aşırı çay, kahve tüketimi ve stresin aritmiye yatkınlığı olan bireylerde tetikleyici etki gösterebileceğine de işaret ederek, “Ailesinde ani ölüm öyküsü olan kişilerde aritmi açısından taramaya girmelidirler. İleri dönem kalp yetmezliği ve kalp damar hastalıkları ile birlikte seyreden aritmiler daha ciddi sonuçlara yol açabilir” diye konuştu.



“Aritmiden farklı tedavi seçenekleriyle kurtulabilirsiniz”


Cömert son olarak aritmi tedavisi hakkında, “Ritim probleminin ciddiyetine göre ilaç tedavisi, kalp pili takılması veya ablasyon yapılması gibi tedavi yöntemlerini içerir. Tedavinin hedefi yaşam kalitesini artırmak, hayati riskleri ortadan kaldırmaktır. Kalp sağlığına uygun bir yaşam tarzı, diyet ve düzenli yürüyüşler aritmileri tetikleyebilen sebepleri önlemede faydalı olabilir. İlaç tedavisi ile başarılı olunamayan ve genelde kalp kulakçık ve karıncıklarından kaynaklanabilen aritmiler de “radyo frekans yöntemiyle, aritmiye neden olan odak dondurularak veya yakılarak yok edilebilir. Bu yöntemin başarı oranı ritim probleminin türüne göre yüzde 70’den yüzde 99’lara kadar değişmektedir. Özetle, doğru ve bütünleyici bir yaklaşımla aritmiler tespit edilerek tedavileri başarı ile yapılabilmektedir” açıklamasında bulundu.


Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Antalya Gebelikte kozmetik kullanımı: Düşük ve gelişim bozukluğu riskine dikkat Kadınların hayatında benzersiz bir dönem olan hamilelik sürecinde fiziksel ve duygusal açıdan bir dizi değişiklikle karşılaşmanın kaçınılmaz olduğunu belirten Dermotoloji Uzmanı Dr. Erkan Davarcı, gebelik döneminde kullanılan kozmetik ürünler hakkında uyarılarda bulundu. Davarcı, "Gebelikte kullanılan kozmetik ürünlerin içerikleri bebeğin sağlığını doğrudan etkileyebilir. Özellikle fetal dönemde bu kimyasallar, endokrin sistemden gelişimsel bozukluklara kadar birçok soruna yol açabilir. Bu durum düşük, ölü doğum, intrauterin gelişim geriliği ve doğuştan anomalilere neden olabilir" dedi. Medical Park Antalya Hastane Kompleksi’nden Dermatoloji Uzmanı Dr. Erkan Davarcı, gebelikte cilt bakımı ve güvenli kozmetik kullanımıyla ilgili önemli bilgiler paylaştı. Uzm. Dr. Davarcı, gebelik döneminde kullanılan kozmetik ürünlerin içeriklerinin dikkatle incelenmesi gerektiğini vurgulayarak şunları söyledi: "Cilt üzerinden emilen kimyasal içerikler kan dolaşımına karışarak plasentayı geçebilir ve bebeğin sağlığını etkileyebilir. Özellikle fetal dönemde bu kimyasallar, endokrin sistemden gelişimsel bozukluklara kadar birçok soruna yol açabilir. Bu durum düşük, ölü doğum, intrauterin gelişim geriliği ve doğuştan anomalilere neden olabilir." Farmakolojik ajanların güvenilirlik değerlendirmelerinde genellikle FDA tarafından C kategorisinde sınıflandırıldığına dikkat çeken Dr. Davarcı, kozmetik ürünlerin gebelikte kullanımı konusunda temkinli olunması gerektiğinin altını çizdi. Kaçınılması gereken kozmetik ürünler Hamilelikte cilt bakımı yaparken ürünlerin içeriğine özen gösterilmesi gerektiğini belirten Uzm. Dr. Davarcı, özellikle şu maddelerden kaçınılmasını önerdi: "Paraben, phthalate, retinoidler, salisilik asit, formaldehit ve nanomateryaller içeren güneş kremleri." Davarcı, güneş koruyucu seçiminde, titanyum dioksit ve çinko oksit gibi mineral filtreler içeren, 50 SPF ve üzeri ürünlerin tercih edilmesi gerektiğini belirtti. Çatlaklarla mücadelede doğal yöntemler Hamilelikte hormonlar, kilo artışı ve cildin gerilmesi nedeniyle çatlakların oluşmasının yaygın olduğunu belirten Uzm. Dr. Davarcı, genetik faktörlerin de etkili olduğunu ifade ederek şu önerilerde bulundu: "Hamileliğin ilk günlerinden itibaren düzenli olarak cildi nemlendirmek, elastikiyetini artırır ve çatlak oluşum riskini azaltır. Doğal yağlar veya gebelik için özel formüle edilmiş ürünler tercih edilmelidir. Dermatolog desteğiyle doğru ürün seçimi, bu süreçte cilt sağlığını korumanın en etkili yoludur." "Bilinçli tercihler yapın" Uzm. Dr. Davarcı, hamilelik döneminde kullanılan her ürünün hem anne hem de bebek sağlığı açısından güvenilir olmasının önemine dikkat çekerek şu tavsiyeyi verdi: "Anne adayları, ürün tercihlerini dermatologlarıyla birlikte yapmalı ve bilinçli seçimler yapmalıdır. Güvenilir markalar ve doğal içerikli ürünler, hem annenin cilt sağlığını koruyacak hem de bebeğin gelişimini olumsuz etkileyen faktörleri minimize edecektir."
Adana Özgüven eksikliği yaşayanlar daha çok ‘Selfitis’ oluyor Psikolog Hande Nacar Baş, sosyal medyanın hayatımıza girmesinin ardından her gün fotoğraflar çekip paylaşanların yaşadığı takıntı ve ardından ortaya çıkan ‘Selfitis’e yönelik, “Araştırmalar özellikle özgüven eksikliği yaşayan kişilerde bu hastalığın olma olasılığının daha yüksek olduğu sonucuna ulaşıyor” dedi. Sosyal medyanın hayatımıza girmesinin ardından hemen her gün fotoğraflar çekip paylaşanların yaşadığı takıntıya yönelik ilk olarak 2014’te ortaya atılan ’selfitis’ kavramı giderek yaygınlaştı. Konuyla ilgili İhlas Haber Ajansı’na konuşan Onma Psikoloji’den Psikolog Hande Nacar Baş, “Özellikle özgüven eksikliği olan kişilerde dışardan gelen her bir beğeni, kişinin selfieler aracılığıyla bir onay arayışına dönüşebiliyor. Sağlıksız bir değerlilik algısı oluşturabiliyor. Fotoğraf çekilmediklerinde sanki sahip oldukları sosyal dünyadan koptuklarını hissedebiliyorlar” ifadelerini kullandı. ‘Selfitis’in her geçen gün arttığına vurgu yapan Psikolog Hande Nacar Baş, daha sonra şunları söyledi: “Cep telefonlarının fotoğraf makinelerine dönüşmesi ve sosyal medya platformlarının bu paylaşımları teşvik etmesiyle, yeni bir psikolojik durumu gündeme getiriyor. Selfitis, kişinin kendi fotoğraflarını (selfie) düzenli olarak çekip, gün içerisinde birden fazla kez paylaşma davranışı olarak tanımlanıyor. Henüz resmi bir psikolojik tanı olmasa da, bu kavram literatüre girmiş durumda. Araştırmalar, özellikle özgüven eksikliği yaşayan bireylerde selfitisin daha yaygın olduğunu gösteriyor. Fotoğraf düzenleme uygulamaları ve filtreler sayesinde kişilerin ideal dış görünüşe ulaşması kolaylaşırken, paylaşılan fotoğrafların aldığı beğeniler de bu davranışın tekrarlanmasına yol açabiliyor. Beğeniler, kişide kısa süreli dopamin artışı oluşturarak, bu döngüyü sürdürülebilir hale getiriyor.”
Muğla MSKÜ Rektörü Kaçar, basın mensuplarıyla bir araya geldi Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi (MSKÜ) Rektörü Prof. Dr. Turhan Kaçar, üniversite bünyesinde yürütülen çalışmalar ve gelecek planları hakkında bilgi vermek üzere basın mensuplarıyla bir araya geldi. Öğrenci Sarayı VIP Salonu’nda düzenlenen toplantıda Rektör Kaçar, görevdeki ilk 5 ayını değerlendirerek önemli açıklamalarda bulundu. Eylül ayından bu yana üniversitede yoğun bir dönem geçirdiklerini belirten Rektör Kaçar, bahar dönemi için hazırlıkların sürdüğünü ifade etti. Kaçar, “Kazasız belasız bir dönemi tamamladık. Şimdi ikinci dönem olan bahar dönemi için çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Göreve geldiğim son 5 ayda önemli adımlar attık” dedi. Rektör Kaçar, üniversitenin kurumsal akreditasyon sürecine dahil olduğunu ve sonuçların Mart ayında alınmasının beklendiğini söyledi. Ayrıca, akademik ve idari süreçlerin yenilenmesi konusunda çalışmalara ağırlık verdiklerini belirtti. Kaçar, “Bu süreçte etik çalıştayı düzenledik. Daha önce AR-GE çalıştayı yaptık. Yakın zamanda 2026-2030 yıllarını kapsayan stratejik çalıştayı gerçekleştireceğiz” diye konuştu. Üniversitenin dışa doğru büyümesinden ziyade iç dinamiklerini geliştirmeyi hedeflediklerini vurgulayan Kaçar, kurumsal sürdürülebilirlik konusunun önemine dikkat çekti. Kaçar, “Kurumların gelişigüzel büyümesindense, dinamik ve sürdürülebilir bir yapıya kavuşması çok daha önemli. Bu doğrultuda iç süreçlerimizi yenileyerek kurum içindeki faaliyetlerimizi güçlendirmeye odaklanıyoruz” ifadelerini kullandı.
Sakarya SUBÜ Bilişim Teknolojileri MYO’dan Blokzinciri ve kripto ekosistemi atölyesi SUBÜ Bilişim Teknolojileri MYO, uzman eğitmenlerin katılımıyla ‘Blokzinciri ve Kripto Ekosistemini Anlamak ve İnşa Etmek’ konulu atölye çalışması düzenledi. Sakarya Uygulamalı Bilimler Üniversitesi (SUBÜ) Bilişim Teknolojileri Meslek Yüksekokulu, ‘Blokzinciri ve Kripto Ekosistemini Anlamak ve İnşa Etmek’ konulu atölye çalışması düzenledi Atölyede uzman eğitmenler Mehmet Kırçal, Ömer Göksoy ve Şahap Kurtaran katılımcılara blokzincir teknolojisinin yapısı ve kullanım alanlarına ilişkin bilgi verdi. Blokzincirin iş dünyasından finansal uygulamalara uzanan etkisini örneklerle açıklayan uzman eğitmenler; katılımcılarla merkeziyetsizlik ilkesi, akıllı sözleşmelerin işleyişi ve kripto varlıkların gelecekteki potansiyeli hakkında da detaylar paylaştı. Atölye ile öğrencilere iş dünyasının fırsatlarına dair farkındalık kazandırmayı ve teknoloji odaklı kariyer planlamalarına rehberlik etmeyi hedeflediklerini kaydeden SUBÜ Bilişim Teknolojileri MYO Bilgisayar Teknolojileri Bölüm Başkanı Öğretim Görevlisi Burak Ağgül, “Blokzincir ve kripto para dünyası, geleceğin en önemli teknolojik devrimlerinden biri olma yolunda ilerliyor. Bu tür atölye çalışmaları öğrencilerimizin söz konusu teknolojilere ilişkin temel bir altyapı kazanmalarına katkı sağlıyor. Bilişim Teknolojileri MYO olarak öğrencilerimizin daima geleceğe hazır bireyler olmaları için çaba gösteriyoruz” dedi.