GÜNDEM - 15 Kasım 2024 Cuma 10:05

Sahil Güvenlik ekipleri Karadeniz’de 7/24 devriyede

A
A
A
Sahil Güvenlik ekipleri Karadeniz’de 7/24 devriyede

Sahil Güvenlik Doğu Karadeniz Grup Komutanlığı ekipleri, Karadeniz sularında 7 gün 24 saat aralıksız devriye görevi yapıyor. 1 Eylül itibarıyla başlayan av sezonunda denetimlere ağırlık veren ekipler, yasa dışı ve kayıt dışı balıkçılık yapanlara göz açtırmıyor.


Sahil Güvenlik ekipleri, Türkiye’nin üç tarafını çevreleyen denizlerde 7/24 görev başında. Gece gündüz kesintisiz bir şekilde mavi vatan için nöbet tutan Sahil Güvenlik ekipleri, su ürünleri avcılığı denetimlerine de ağırlık veriyor. Türk sularında bulunan canlı deniz kaynaklarının gelecek nesillere aktarılması için çalışmalarını sürdüren Sahil Güvenlik ekipleri, ticari ve amatör balıkçılar ile yasa dışı, kayıt dışı ve düzenlenmemiş balıkçılık yapanlara göz açtırmıyor.



Alkolmetre ile denetim gerçekleştiriliyor


Sahil Güvenlik Doğu Karadeniz Grup Komutanlığı ekipleri, 1 Eylül itibarıyla ‘Vira Bismillah’ diyerek denize açılan balıkçıların hem güvenliğini hem de avlanan balıkların boy limitini kontrol ediyor. Arama kurtarma faaliyetleri, deniz güvenliği ve emniyetinin yanı sıra yasa dışı su ürünleri avcılığı ve deniz kirliliği konusunda da gerekli kontrolleri ve denetimleri yapan Sahil Güvenlik Doğu Karadeniz Grup Komutanlığı ekipleri, Ordu-Giresun il sınırından Gürcistan sınırına kadar olan sorumluluk sahası içerisinde su ürünleri denetimlerini saha, zaman, belge kontrolü ve teknik koşulların incelenmesi çerçevesinde icra ediyor. Gerektiğinde ilgililere idari para cezası uygulayan Sahil Güvenlik ekipleri, elde edilen ürün ve av araçlarına su ürünleri mevzuatı kapsamında el koyuyor. Mavi vatanda can güvenliğini korumak için gerekli kontrolleri yapan ekipler, alkolmetre ile denetim de gerçekleştiriyor.


TCSG-95 Komutanı Yüzbaşı Deniz Karaduman, Sahil Güvenlik Komutanlığı’nın silahlı bir genel kolluk kuvveti olduğunu belirterek, “2692 sayılı Sahil Güvenlik Komutanlığı Kanunu ve Sahil Güvenlik Komutanlığı Teşkilat Görev ve Yetkileri Yönetmeliği çerçevesinde komutanlığımız arama kurtarma faaliyetleri icra etmek, deniz güvenliğini ve emniyetini sağlamak, düzensiz göçle mücadele etmek, yasa dışı su ürünleri avcılığını önlemek ve gerekli denetimleri yapmak, denizlerimizde yapılan her türlü kaçakçılık faaliyetlerini izlemek ve önlemek, deniz kirliliği konusunda gerekli kontrolleri ve denetimleri yapmak, denizi kirleten tüzel veya gerçek kişilere gerekli adli ve idari yaptırımları uygulamak başta olmak üzere stratejik öneme haiz tesislerin korunması gibi kapsamlı ve kritik görevleri de başarılı bir şekilde yerine getirmektedir. Mavi vatan denizlerimizde veya sahilde bir olayla karşılaştığınızda Sahil Güvenlik Komutanlığı personeline telefon, telsiz, SG mobil uygulaması ve internet üzerinden ulaşabilirsiniz” dedi.



“Mavi vatanımızın her yerinde görev yapabiliriz”


Sahil Güvenlik Doğu Karadeniz Grup Komutanlığı’na bağlı olarak Ordu-Giresun il sınırından Gürcistan sınırına kadar görev sahalarının olduğunu kaydeden Karaduman, “Sadece bu görev sahasıyla yetinmeyip gerektiğinde ve acil durumlarda mavi vatanımızın her yerinde görev yapabiliriz. Görev periyodumuz, görev yoğunluğuna istinaden değişiklik göstermekle beraber gemi üzerinde bulunan lastik bot ve karada bulunan aracımız her gün görev yapmaktadır. Bunun yanı sıra ihbar durumunda hazır kontrol tim ekibimiz de bulunmaktadır” şeklinde konuştu.



“Alkolmetre ile sorumluluk sahamızda bulunan şahıslara gerekli testleri uygulamakta olup, işlem yapabilmekteyiz”


Yapılan denetimlerde alkolmetre ile gerekli testlerin uygulandığını söyleyen Karaduman, “Sahil Güvenlik Komutanlığı, 668 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname gereği 25 Temmuz 2016 tarihinde Cumhurbaşkanının başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulunca alınan karara istinaden silahlı bir genel kolluk kuvveti olarak doğrudan İçişleri Bakanlığına bağlanmıştır. Dolayısıyla kurumumuz diğer kolluk kuvvetlerinin uygulayabileceği yaptırımların hemen hemen tamamını uygulayabilmektedir. Yapmış olduğumuz denetimlerde komutanlığımız bünyesinde bulunan alkolmetre ile sorumluluk sahamızda bulunan şahıslara gerekli testleri uygulamakta olup, işlem yapabilmekteyiz” diye konuştu.



“Denizlerimizi zaman mefhumu gözetmeksizin 7/24 esasına göre takip ediyoruz”


Mavi vatanın her bir karış toprağı ve güvenliği için tüm gelişmiş sistemleri kullanmaya ve tedarik etmeye devam ettiklerini kaydeden Karaduman, “Şu an envanterimizde bulunan Bayraktar TB2 İHA, İnsansız Sualtı Gözlem Aracı (ROV cihazı), yandın taramalı sonar (YTS), su altı intikal aracı scooter, uzaktan kumandalı insansız cankurtaran aracı (İCA), telsiz, ka bant uydu sistemi, gece görüş termal kameralar ve mobil radarlarımız gibi cihazlar ile gücümüze güç katarak vatandaşlarımıza hizmet etmeye devam ediyoruz. Ayrıca bir anayurt güvenlik projesi olarak başlatılan Sahil Güvenlik Yönetim Sistesi (SGYS) kapsamında kurulan sistemlerle denizlerimizi zaman mefhumu gözetmeksizin 7/24 esasına göre takip ediyoruz" ifadelerini kullandı.



Sahil Güvenlik ekipleri Karadeniz’de 7/24 devriyede

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
İstanbul Sağlık Bakanı Memişoğlu: "Türkiye kritik sağlık ürünlerinde yerli üretimi destekleyerek dışa bağımlılığı en aza indirmeyi hedeflemektedir" Sağlık Bakanı Kemal Memişoğlu, "’Üreten Sağlık Modeli’ sadece afet dönemlerinde değil; sağlık sektörünün genelinde dışa bağımlılığı azaltmayı ve sağlık alanında stratejik bağımsızlık kazanmayı hedefleyen güçlü bir strateji olarak öne çıkmaktadır. Türkiye, bu modelle sağlık teknolojilerinde bağımsızlığı amaçlamakta; ilaç, tıbbi cihaz ve medikal ekipman gibi kritik sağlık ürünlerinde yerli üretimi destekleyerek dışa bağımlılığı en aza indirmeyi hedeflemektedir" dedi. Sağlık Bakanı Kemal Memişoğlu, İstanbul’da düzenlenen 10. Türk Tıp Dünyası Kurultayı’na katıldı. Burada bir konuşma yapan Sağlık Bakanı Kemal Memişoğlu, Türk Tıp Dünyası Kurultayı’nın, her yıl yalnızca bilimsel bir buluşma zemini oluşturmakla kalmayıp, aynı zamanda uluslararası düzeyde sağlık sorunlarına çözümler geliştirmede güç birliği yapılmasına imkan sağlayan bir platform haline geldiğini belirtti. Kurultayda bilim insanları, sağlık yöneticileri ve politika yapıcıların vizyonlarını, deneyimlerini ve çözüm önerilerini paylaşarak sağlık alanında küresel düzeyde katkı sağlamalarını hedeflediklerini ifade eden Sağlık Bakanı Memişoğlu, "Bu kurultay, sağlık alanında birlikte çözüm arayışına girmemizi, ortak sorunlarımıza yenilikçi çözümler geliştirmemizi mümkün kılarken, küresel sağlık sistemlerinin dayanıklılığını artırmaya yönelik bir iradenin de temellerini atmaktadır. Her birimiz, sağlığın korunması ve sürdürülebilir sağlık hizmetlerinin geliştirilmesinde dayanışma ve işbirliğinin kritik önemde olduğunun bilincindeyiz. Bu ihtiyacın ne kadar gerekli olduğunu, 6 Şubat 2023 tarihinde Kahramanmaraş merkezli yaşanan, ’asrın felaketi’ diye anılan depremde hep birlikte acı bir şekilde tecrübe ettik. Bu elim olayda hayatını kaybeden vatandaşlarımızı rahmetle anıyor, ailelerine ve ülkemize tekrar başsağlığı diliyorum. Deprem bize, afetlere karşı dirençli sağlık sistemleri kurmanın ne kadar hayati olduğunu bir kez daha hatırlattı. Bu acı tecrübe, birlikte hareket etmenin ve dayanıklı sağlık sistemleri oluşturmak için atılacak adımların ne kadar önemli olduğunu bizlere gösterdi. Bu afet, dayanışmanın, işbirliğinin ve hazırlıklı olmanın sağlık hizmetleri üzerindeki etkilerini tüm açıklığıyla ortaya koydu. Afetler karşısında güçlü olmak, yalnızca acılarımızı hafifletmekle kalmaz; aynı zamanda toplumları yeniden ayağa kaldıran o dayanışma ruhunu da canlandırır. Bugün burada bir araya gelmemiz, sağlık sistemlerimizi daha dayanıklı kılmak; hem doğal afetlerde hem de insan eliyle hazırlanan krizlerde halkımıza en iyi şekilde nasıl hizmet verebileceğimizi konuşmak içindir" dedi. "Gazze gibi savaş ortamında kalan hasta ve yaralılar için uluslararası işbirliği ve insani yardım desteği zorunluluk haline gelmiştir" Benzer bir dayanışma ruhuna, ne yazık ki savaş ve çatışmaların etkisi altında kalan Gazze gibi bölgelerde de ihtiyaç olduğunu söyleyen Bakan Memişoğlu, "Gazze’de yaşanan insanlık dışı soykırım ve vahşet, insan kaynaklı krizlerin en az doğal afetler kadar yıkıcı olabileceğini bir kez daha gözler önüne sermiştir. Hastanelerin, ibadethanelerin, okulların ve sivil alanların hedef alınması, sağlık hizmetleri açısından çok ciddi sonuçlar doğurmakta ve sağlık çalışanlarının karşı karşıya kaldığı etik ve insani sorumlulukları ağırlaştırmaktadır. Gazze gibi savaş ortamında kalan hasta ve yaralılar için uluslararası işbirliği ve insani yardım desteği zorunluluk haline gelmiştir. Bu yaşananlar, afetlere yönelik sağlık hizmetlerinin yalnızca doğal afetlerle sınırlı kalmadığını, insan eliyle hazırlanan krizlere de yanıt verebilecek esneklik ve dayanıklılığa sahip olmamız gerektiğini açıkça ortaya koymaktadır. Savaş ortamında dahi hastaneler ve sağlık kuruluşları, en güvenilir sığınaklar olarak kalmalıdır; insan vicdanı bunu gerektirir. Türkiye olarak bizler, Sayın Cumhurbaşkanımızın liderliğinde her zaman masum insanların korunması ve sağlık hizmetlerinin kesintisiz sürdürülmesi yönünde tavır almış bir ülkeyiz. Bu duruş, toplum sağlığına her şartta hizmet etme sorumluluğumuzu her şeyin üzerinde tutmamızı gerektirmektedir. Bu nedenle, sağlık sistemlerimizin kriz durumlarında dahi ayakta kalabilmesi ve her şartta toplum sağlığına hizmet edebilmesi bizim için çok öncelikli bir hedeftir. Bu kurultayda da ele alacağımız temel hedeflerden biri, sağlık sistemlerimizin dayanıklılığını güçlendirmek için uluslararası işbirliklerimizi daha da geliştirmek, krizlere karşı daha hazırlıklı ve etkin bir sağlık altyapısı oluşturmaktır" ifadelerini kullandı. "Türkiye kritik sağlık ürünlerinde yerli üretimi destekleyerek dışa bağımlılığı en aza indirmeyi hedeflemektedir" Pandemi döneminde yapılan çalışmalardan da söz eden Bakan Memişoğlu, "Afet ve acil durumlarda, kriz ortamlarında güçlü liderliğin ve etkin işbirliğinin önemini, Sayın Cumhurbaşkanımızın liderliğinde defalarca tecrübe ettik. Örneğin, tüm dünyayı etkisi altına alan pandemi döneminde, Sayın Cumhurbaşkanımızın vizyoner önderliği ve çözüm odaklı yaklaşımı sayesinde, ülkemizde yalnızca 45 gün gibi kısa bir sürede yerli ventilatör cihazlarının üretimi gerçekleştirildi. Bu örnekte olduğu gibi, bugün de Cumhurbaşkanımızın liderliğinde, ülkemizin tüm sağlık ihtiyaçlarını yerli ve milli imkanlarla, kendi kurumlarımız aracılığıyla karşılayacak bir sağlık modeline ulaşmayı hedefliyoruz. Bu hedef doğrultusunda, ülkemizin tüm sağlık ihtiyaçlarını yerli ve milli imkanlarla, kendi kurumlarımız aracılığıyla üreten bir sağlık modeline ulaşarak yeni bir başarı hikayesi yazmak istiyoruz. Bu noktada, sağlık alanında dayanıklılık ve bağımsızlık hedeflerimize ulaşmak için, ülkemizin sağlık alanındaki yenilikçi, sürdürülebilir ve bağımsız yapısını güçlendirme çalışmalarında önemli bir rol üstlenen Türkiye Sağlık Enstitüleri Başkanlığı, yani TÜSEB’den de kısaca bahsetmek istiyorum. TÜSEB, sağlık bilimleri ve biyoteknoloji alanlarında araştırma ve geliştirme faaliyetlerini teşvik eden, ülkemizin sağlık alanındaki bilgi ve teknoloji üretim kapasitesini artırmayı hedefleyen stratejik bir kurumdur. TÜSEB, kuruluşundan bu yana sağlık teknolojilerinin yerlileştirilmesi, biyoteknolojik ürünlerin geliştirilmesi ve Ar-Ge çalışmalarının desteklenmesi gibi birçok alanda ülkemize önemli katkılar sağlamıştır. Aynı zamanda yerli sağlık teknolojilerinin geliştirilmesi ve sağlık sektöründe bağımsızlığın sağlanması yönünde güçlü bir vizyon ortaya koymaktadır. Bu kapsamda TÜSEB, yüksek katma değerli yerli sağlık ürünleri ve yenilikçi Ar-Ge projeleri geliştirmek üzere ülke genelinde çok yönlü çalışmalarını sürdürmektedir. Bu vizyon doğrultusunda TÜSEB öncülüğünde geliştirilen ’Üreten Sağlık Modeli’ sadece afet dönemlerinde değil; sağlık sektörünün genelinde dışa bağımlılığı azaltmayı ve sağlık alanında stratejik bağımsızlık kazanmayı hedefleyen güçlü bir strateji olarak öne çıkmaktadır. Türkiye, bu modelle sağlık teknolojilerinde bağımsızlığı amaçlamakta; ilaç, tıbbi cihaz ve medikal ekipman gibi kritik sağlık ürünlerinde yerli üretimi destekleyerek dışa bağımlılığı en aza indirmeyi hedeflemektedir" dedi. "Ülkemiz sağlık teknolojilerinde yenilikçi ve kendi kendine yeterli bir ülke olma yolunda emin adımlarla ilerleyecektir" Üreten Sağlık Modeli’nin başarıya ulaşması ve yerli sağlık ürünlerinin küresel rekabette yer edinebilmesi için, TÜSEB’in koordinasyonunda teknoloji transfer ofislerinin kurulmasının planlandığını belirten Memişoğlu, bu ofislerin Türkiye’nin dört bir yanındaki sağlık çalışanlarının ve bilim insanlarının inovatif fikirlerinin somut ürünlere dönüşmesini sağlayacağını kaydetti. Teknoloji transfer ofisleriyle akademik bilginin sanayiye aktarımının sağlanacağını, Ar-Ge projeleri desteklenerek yerli üretime odaklanılacağını kaydeden Bakan Memişoğlu, "Böylece, ülkemiz sağlık teknolojilerinde yenilikçi ve kendi kendine yeterli bir ülke olma yolunda emin adımlarla ilerleyecektir. Bu süreçte TÜSEB, ulusal ve uluslararası işbirliklerine büyük bir önem vermektedir. Yerli sağlık ürünlerinin Ar-Ge süreçlerini desteklemek amacıyla, başta üniversitelerimiz olmak üzere çeşitli sağlık ve araştırma enstitüleriyle kapsamlı işbirlikleri oluşturulmaktadır. Ayrıca, uluslararası alanda da dost ve kardeş ülkeler ile bilimsel projeler geliştirmek üzere ortaklıklar kurularak bölgesel ve küresel çözümler üzerinde çalışmalar yürütülmektedir. Bu işbirlikleri sayesinde, ülkemiz sağlık alanında sadece yerel değil, uluslararası düzeyde de etkili bir rol oynamayı hedeflemektedir. Özellikle afet dönemlerinde ihtiyaç duyulan tıbbi cihaz ve ilaçların yerli üretimle hızlı bir şekilde sağlanması, ülkemizin bölgesel ve küresel sağlık krizlerine hızlı ve etkin yanıt verme kapasitesini artıracaktır. Üreten Sağlık Modeli ve TÜSEB’in çabaları, yalnızca Türkiye’de değil; Türk dünyasında ve dost ülkelerde de sağlık alanında önemli bir rol üstlenmektedir. Bu hususta, dost ve kardeş ülkelerden gelen bilim insanları ile ortak projeler üreterek, medikal çözümleri daha geniş bir coğrafyada erişilebilir hale getirmeyi amaçlıyoruz. Türk dünyasında bilimsel dayanışmayı güçlendirerek, krizlere karşı sağlık sistemleri oluşturma hedefimize bir adım daha yaklaşmayı planlıyoruz. Bu kurultayda ele alacağımız yeni işbirlikleri ve Ar-Ge projeleri, Üreten Sağlık Modeli’ni daha da güçlendirecek ve ülkemizin küresel sağlık rekabetinde daha fazla söz sahibi olmasını sağlayacaktır. TÜSEB’in aktif katkılarıyla sağlık alanında gerçekleştirilen bu dönüşüm, Türkiye’nin hem afet durumlarına hazırlık kapasitesini artıracak hem de sağlık sektörünün sürdürülebilirliğine katkı sağlayacaktır" şeklinde konuştu. "Sağlık hizmetlerini ülkemizin her köşesine ulaştırıyoruz" Sağlık hizmetlerinin eşit, adil ve erişilebilir olması gerektiği ilkesi doğrultusunda, Türkiye’nin sağlık altyapısını güçlendirmek için önemli adımlar attıklarını belirten Memişoğlu, "Birinci basamak sağlık hizmetlerinin geliştirilmesi, mevcut hastanelerimizin modernize edilmesi ve yeni sağlık yatırımlarının hayata geçirilmesi ile sağlık hizmetlerini ülkemizin her köşesine ulaştırıyoruz. Sağlık Bakanlığı olarak sürekli gelişen bir sağlık sistemi ve nitelikli sağlık hizmeti sunumu üzerinde titizlikle çalışıyoruz. Bu hususta, Türkiye’nin yurt dışında yaşayan Türk bilim insanları ile kurduğu bağları güçlendirme hedefi, sağlık alanında dayanışmamızı uluslararası bir güç haline getirmek yönündeki çabalarımızın bir parçasıdır. Bu alanda yürüttüğümüz çalışmalarla, yurt dışında bilgi ve deneyim biriktiren bilim insanlarımızla iletişim ağlarını güçlendirmeyi, bilgi paylaşımını artırmayı ve sağlık teknolojilerinde ortak projeler geliştirmeyi amaçlıyoruz. Araştırma ve geliştirme faaliyetleri, bu işbirliklerinin temel unsurlarından biri olup, bilim insanlarımızın birikimlerini ülkemize taşımalarına ve bu alandaki projelerin Türkiye’de hayata geçirilmesine büyük imkan sağlamaktadır. TÜSEB’in sağladığı altyapı ve teknoloji transfer ofisleri, bu işbirliklerinin somut sonuçlar doğurması için önemli bir köprü görevi görmektedir. Bu ofisler, bilim insanlarımızın ve sağlık çalışanlarımızın yenilikçi fikirlerinin ticarileşerek ürünlere dönüşmesini ve böylece küresel sağlık krizlerine yanıt verebilecek yerli çözümler geliştirilmesini sağlamaktadır. Bu projeler yalnızca Türkiye’nin değil, aynı zamanda Türk dünyası ve dost ülkelerin de sağlık sistemlerinin güçlendirilmesine katkı sağlayacaktır" dedi. Türk dünyasından ve dost ülkelerden gelen bilim insanlarıyla kurulan bağları kalıcı bir işbirliği yapısına dönüştürmeyi hedeflediklerini belirten Memişoğlu, "Sağlık krizlerine karşı birlikte hareket etme kapasitemizi artıracak bu köprüler, bilgi ve teknoloji paylaşımını hızlandıracak, ortak projelerle karşılıklı bilgi alışverişi ve destek sağlanmasına imkan tanıyacaktır. Bu işbirlikleriyle, sağlık teknolojilerinde bağımsızlığı ve yenilikçi çözümler üretmeyi amaçlayan Üreten Sağlık Modeli’ni bölgesel bir dayanışma örneğine dönüştürmeyi hedefliyoruz. TÜSEB’in koordinasyonunda geliştirilen uluslararası ortak araştırma programları ve Ar-Ge projeleri, sağlık alanında dijitalleşme, biyoteknolojik ürün geliştirme ve tıbbi cihaz üretimi gibi stratejik alanlarda karşılıklı işbirliğine dayalı projeleri desteklemektedir. Bilim insanlarımızın ve sağlık profesyonellerimizin bu kurultayda kuracakları bağların, sağlık teknolojilerinde bağımsız ve güçlü bir altyapı oluşturmak adına yeni projelere, karşılıklı desteğe ve uzun vadeli iş birliklerine dönüşeceğine inanıyorum. TÜSEB’in rehberliğinde yürütülecek bu iş birlikleriyle, sizin de en büyük ideallerinizden biri olduğu üzere, Türkiye’nin sağlık alanında bölgesel ve küresel düzeyde, dayanıklı ve güçlü bir sağlık sistemine katkıda bulunacağına yürekten inanıyorum" ifadelerini kullandı.
Elazığ 28 şubat mağdurlarının tek isteği bir zarar tespit komisyonunun kurulması Adaleti Savunanlar Derneği ve 28 Şubat Gönüllüleri Platformu Elazığ İl Temsilcisi ve 28 Şubat sürecinde Batman İl Jandarma Alay Komutanlığında jandarma astsubay olarak görev yapan Tayfun Mirzabey, o dönem ve sonrasında yaşadıklarını, darbe mağdurlarının hak arayışlarını ve taleplerini dile getirdi. Adaleti Savunanlar Derneği ile 28 Şubat Gönüllüleri Platformu Elazığ İl Temsilcisi ve 28 Şubat sürecinde Batman İl Jandarma Alay Komutanlığı’nda jandarma astsubay olarak görev yapan Tayfun Mirzabey, o dönem ve sonrasında yaşadıklarını, darbe mağdurlarının hak arayışlarını ve taleplerini dile getirdi. Yüksek Askeri Şura kararıyla, 28 Mayıs 1997 tarihinde, Türk Silahlı Kuvvetlerinden namaz kılması ve eşinin başörtülü olması sebebiyle disiplinsizlik suçlamasıyla ilişiğinin kesilmesine, Yüksek Askeri Şura kararlarının yargıya kapalı olması nedeniyle adli makamlara başvuru hakkı olmadığına, dikkat çeken Mirzabey, şura mağdurları için 2011 tarihinde çıkarılan 6191 sayılı kanun ile Elazığ İl Sağlık Müdürlüğünde araştırmacı kadrosu ile tekrar işbaşı yaptı. Mirzabey, 28 şubat mağdurlarının en temel isteklerinin bir zarar tespit komisyonu kurulması ve 44 mağdur grubun buraya başvurması olduğunu kaydetti. 28 Şubat mağduru Mirzabey açıklamasının devamında, ’’6191 sayılı kanun çıktığı zaman 3 bin kişi başvurumuzu yaptık. Bin 500 kişinin başvurusu kabul edildi çünkü biz şura mağdurlarıyız. TSK dışında kamu kurumlarına dağıttılar. Ben İl Sağlık Müdürlüğünde sivil olarak görev yapıyorum. Araştırmacı kadrosunu bizlere de verdiler. Tüm geri dönen subay ve astsubaylara emsallerinin maaşı ile sivil kurumlarda iş başı imkanı verildi. Allah, devletimize zeval vermesin. Bunlar mühim şeyler. İş başı yapamayan bin 500 subay ve astsubay halen daha 1980 ve 1997’den beri bir kamu kurumuna girmek için çalışıyorlar ve biz sesimizi duyuramıyoruz” ifadelerine yer verdi.