YEREL HABERLER - 22 Mart 2012 Perşembe 19:09

OMV SAMSUN`UN SAMSEV ZİYARETİ

A
A
A
OMV SAMSUN`UN SAMSEV ZİYARETİ

OMV Samsun Genel Müdürü Korkut Öztürkmen, Samsun Spor, Eğitim ve Tanıtma Vakfı`nı (SAMSEV) ziyaret etti.
Toplantıda Öztürkmen, Samsun kamuoyunu uzun zamandır meşgul eden OMV şirketinin Terme`nin Kozluk beldesinde yaptığı doğal gaz çevrim santrali hakkında bilgi verdi. Sürecin başından bu yana genellikle kendi işleri ile uğraştıklarından kamuoyuna yeterli bilgi aktaramadıklarını, bu sebeple bilgi eksikliklerinin doğduğunu, bunu gidermek için de ilk elden kendilerini anlatmanın doğru olacağı düşüncesi ile bu toplantıları düzenlediklerini ifade eden Öztürkmen, OMV şirketinin çok uluslu bir kuruluş olduğunu, Türkiye yatırımlarına stratejik baktıklarını ve büyümek için doğru yerde olduklarını ifade etti. Öztürkmen, Kozluk`ta yapımı süren tesiste ülkenin her yıl artarak devam eden elektrik ihtiyacının karşılanması amaçlı alınan yatırım kararının doğru olduğunu ve benzerleri arasında yüzde 60 oran ile en verimli tesis olduğunu söyledi.
SAMSEV Başkanı Rüştü Araboğlu, vakfın Samsun odaklı çalıştığını, siyaset gözetmeksizin kent menfaatleri adına fikir beyan ettiklerini, yatırıma ve sermayeye karşı olmadıklarını ifade ederek, SAMSEV`in çalışmaları ile ilgili bilgi verdi. Araboğlu, kent menfaatleri doğrultusunda zaman zaman diğer sivil toplum kuruluşları ile iş birliği yaptıklarını da ekleyerek, şu an faal olan Samsun Çevre Birlikteliği`nin de üyesi olduklarını ifade etti.
Devamında OMV Samsun yatırımı ile ilgili kaygılarını paylaşan Araboğlu, bu azamette bir tesisin neden 1.sınıf tarım arazisi üzerine yapıldığını anlayamadıklarını, salınacak gazlar ile bölgenin asit yağmurlarına maruz kalacağı, iklim değişikliklerine neden olan sera etkisine katkısı olacağı, soğutma suyunu denizden alması durumunda da balık popülasyonunun zarar göreceği endişelerini taşıdıklarını vurguladı. Araboğlu, tesisin çalışması ile birlikte kente yönelik istihdam da oluşturacağını düşündüklerini dile getirdi.
Bunun üzerine Öztürkmen, SAMSEV Yönetim Kurulu`nu Terme/Kozluk tesislerine davet ederek, verecekleri bilgilerle kaygılarını gidereceklerine inandıklarını ifade etti.
SAMSEV Başkanı Rüştü Araboğlu ise müzakerenin her zaman olumlu sonuçlar getireceğine inandığını, bu nedenle yaptıkları ziyaret için teşekkür ederek, daveti kabul etti.
Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Ankara Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Altun, Euronews’in sorularını yanıtladı Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun, Avrupa Birliği’nin (AB) önde gelen yayın kuruluşlarından Euronews’a gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Suriye’de yaşanan son gelişmeler ve Türkiye’nin pozisyonuna ilişkin sorulan soruya yönelik Altun, Türkiye’nin tarihi boyunca hakkın, adaletin ve mazlumların yanında yer almış bir devlet olduğunu ve Suriye’de de bu duruşunu muhafaza ettiğini belirtti. Kardeş Suriye halkının yaralarını sarmak, kalkınmasına katkıda bulunmak ve barışa hizmet etmek için Türkiye’nin samimi çabalarını sürdürdüğünü ifade eden Altun, bu doğrultuda, yerel halkın huzur ve emniyetine öncelik verildiğini dile getirdi. Altun, Suriyeli muhacirlerin “gönüllü, güvenli ve izzetli” bir şekilde ülkelerine dönüşünün temin edildiğini söyledi. Suriye meselesini, sadece bölgesel bir kriz olarak değil, küresel tesirleri olan hayati bir mesele olarak niteleyen Altun, “Türkiye olarak önceliğimiz Suriye’nin toprak bütünlüğü, siyasi birliği ve üniter yapısının muhafazasıdır. Zira bu durum hem bölgenin salahiyeti hem de Suriye halkının istikbali için zaruridir” değerlendirmesinde bulundu. “Türkiye, bölgenin huzur ve istikrarı için gayretlerini sürdürmeye devam edecektir” Türkiye’nin, Suriye krizinin başından bu yana Suriye halkının meşru taleplerini ve haklarını savunduğuna, onların iradesine saygı gösterdiğine dikkati çeken Altun, şunları kaydetti: “Bu süreçte de Suriye halkının kendi geleceğini tayin etme çabaları ve direnişi esas belirleyici unsur olmuştur. Cumhurbaşkanımızın vizyonu çerçevesinde Dışişleri Bakanlığımız yoğun bir diplomasi trafiğinde yürüttüğü çalışmalarla, bölgedeki tüm taraflarla diyalog kanallarını açık tutarak Suriye’nin toprak bütünlüğünün korunması ve kalıcı bir barışın tesis edilmesi için büyük bir çaba sarf etmektedir. Türkiye’nin Rusya ve İran ile yürüttüğü diplomasi de bu doğrultuda Suriye’de kalıcı bir barış ve istikrarın tesis edilmesi amacıyla uluslararası toplumla birlikte hareket etme çabasının bir parçasıdır. Bu bağlamda Türkiye’nin önceliği her zaman Suriye’nin toprak bütünlüğü ve siyasi birliğinin korunması olmuştur.” Türkiye’nin, Suriye topraklarında herhangi bir siyasi mühendislik yahut etnik tefrika çabasına katiyen müsamaha göstermeyeceğini vurgulayan Altun, “Suriye topraklarında yuvalanan terör örgütlerinin varlığı yalnızca ülkemizin sınır güvenliğini değil, bölgenin istikrarını da tehdit etmektedir. Bu sebeple Türkiye, terörle mücadelede kararlı bir şekilde saf tutmaya devam etmekte kararlıdır” dedi. Türkiye’nin gerek ABD olsun gerek Rusya ya da İran, uluslararası aktörlerle iş birliği içinde, adalet ve hakkaniyet temeline dayanan çözüm odaklı bir siyaset izlediğini aktaran Altun, “Bizim için Suriye; yalnızca bir komşu ülke değil, tarihî ve insani bağlarla yekvücut olduğumuz bir coğrafyadır. Türkiye, adaletin müdafii ve mazlumların hamisi olarak bölgenin huzur ve istikrarı için gayretlerini sürdürmeye devam edecektir” ifadelerini kullandı. “Türkiye olarak, sadece bölgesel barışın değil, küresel istikrarın temini adına da her türlü gayreti göstereceğiz” Somali ve Etiyopya görüşmelerindeki Türkiye’nin arabuluculuk çabalarının, aynı şekilde Rusya ve Ukrayna arasında devam edip etmediğine yönelik soru üzerine Altun, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan liderliğinde Türkiye’nin, barışın ve istikrarın tesisi hususunda önemli bir aktör olarak tarihsel sorumluluğunu yerine getirdiğini belirtti. Altun, en son gerçekleştirilen Somali ve Etiyopya arasındaki görüşmelerden Karadeniz Tahıl Anlaşması’na kadar uzanan geniş bir yelpazede Türkiye’nin arabuluculuk görevini başarıyla icra ettiğinin altını çizdi. Türkiye’nin Rusya ve Ukrayna arasında başlattığı diplomatik sürecin de bu doğrultuda kayda değer bir örnek teşkil ettiğini belirten Altun, sözlerine şöyle devam etti: “İstanbul, söz konusu süreçte bir barış platformu olarak takdim edilmiş ve uluslararası alanda büyük takdir toplamıştır. Ülkelerin, İstanbul’da tekrar bir araya gelmesi elbette mümkün olabilir. Bu bağlamda Türkiye istikrarlaştırıcı güç olarak gerek insani konularda gerekse de barış müzakerelerinin başlatılması için her türlü desteği sunmaya hazırdır. Rusya ve Ukrayna arasındaki krizin daha da derinleşmesini engellemek için tüm tarafların yapıcı ve sorumlu bir tavır sergilemesi gerektiğine inanıyoruz. Türkiye olarak, sadece bölgesel barışın değil, küresel istikrarın temini adına da her türlü gayreti göstereceğiz nitekim gösteriyoruz da.” Almanya’nın Magdeburg kentinde gerçekleştirilen saldırı Avrupa’da aşırı sağın yükselişi ve Almanya’nın Magdeburg kentinde bir İslam karşıtı tarafından gerçekleştirilen saldırıya ilişkin sorulan soru üzerine Altun, bu saldırıyı en şiddetli şekilde kınadığını belirterek, hayatını kaybedenlerin ailelerine, Alman halkına ve hükümetine başsağlığı diledi. Magdeburg’da gerçekleşen saldırının bir İslam karşıtı tarafından düzenlenmiş olmasının, Avrupa’da yükselen aşırı sağın ve İslam düşmanlığının ulaştığı endişe verici boyutları bir kez daha gözler önüne serdiğini ifade eden Altun, bu tür saldırıların yalnızca Müslüman toplulukları değil aynı zamanda Avrupa’nın birlikte yaşama kültürünü ve toplumsal barışını da derinden sarstığını söyledi. Altun, son yıllarda Avrupa’da aşırı sağın “yeni normal” olarak algılanmaya başlaması ve İslam karşıtı söylemlerin sıradan bir retoriğe dönüşmesinin, nefret suçlarının artmasına ve toplumsal kutuplaşmanın derinleşmesine zemin hazırladığına dikkati çekti. Müslümanların Avrupa’da sosyal hayatlarında ayrımcılıkla, iş hayatlarında dışlanmayla ve giderek artan şekilde fiziksel saldırılarla karşı karşıya kaldığını dile getiren Altun, şunları kaydetti: “Ancak bu mesele yalnızca İslamofobi olarak değerlendirilmemelidir. Bu, aynı zamanda Avrupa’nın toplumsal uyumunu tehdit eden ciddi bir güvenlik ve insan hakları krizidir. Bu tür hadiseler, Müslümanların sistematik olarak ötekileştirilmesinin ve ayrımcılıkla yüz yüze bırakılmasının yalnızca bu topluluklara zarar vermediğini, aynı zamanda Avrupa’nın demokrasi, insan hakları ve toplumsal dayanışma gibi temel değerlerini aşındırdığını açıkça ortaya koymaktadır. Avrupa’nın barış ve bir arada yaşama ideali, bu sorun karşısında sessiz kalınarak değil aksine güçlü bir iradeyle köklerine inilip çözüm üretilerek korunabilir. Bu nedenle, İslam karşıtlığıyla mücadele etmek için net bir duruş sergilenmeli ve somut adımlar atılmalıdır. Nefret suçlarını caydıracak hukuki düzenlemeler hayata geçirilmeli, toplumsal hoşgörü ve kapsayıcılığı artıran eğitim ve politika çalışmaları önceliklendirilmelidir. Tüm Avrupa ülkeleri olarak, farklılıklarımızın zenginlik olduğu bilinciyle hareket etmeli ve toplumsal dayanışmayı güçlendiren politikaları uygulamaya koymalıyız. Aksi halde, huzur ve istikrarın korunması mümkün olmayacaktır.” “Küresel ve bölgesel krizlerin ortak çözüme kavuşması adına AB, Türkiye ile daha güçlü bir iş birliği geliştirmeli” Türkiye’nin AB üyeliği sürecine ilişkin soruya cevaben Altun, AB’ye üyelik hedefinin, Türkiye’nin stratejik vizyonunun bir parçası olduğuna işaret ederek, bu sürecin sadece bir dış politika tercihi değil, aynı zamanda demokrasiye olan bağlılık ile kalkınma ve küresel iş birliği konusundaki çabaların da bir tezahürü olduğuna dikkati çekti. Türkiye’nin üyelik hedefinden hiçbir zaman vazgeçmediğinin altını çizen Altun, “2025 yılı bu anlamda yeni fırsatların doğabileceği bir yıl olabilir. Ancak şunu açıkça ifade etmeliyiz ki, Avrupa Birliği’nin yaklaşımı da bu sürecin belirleyici unsurlarından biridir. Daha önce de belirtmiş olduğum gibi AB, uluslararası arena da etkin bir rol oynamak istiyorsa Türkiye’yi üyeliğe kabul etmek durumundadır. Türkiye, her zaman AB ile iş birliğini güçlendirmeye hazır bir duruş sergilemiştir. Üyelik sürecinde karşı karşıya kalınan çifte standartların ortadan kalkması, yapıcı bir diyalog ortamının oluşması en temel beklentimizdir. Gelecek dönemde, özellikle küresel ve bölgesel krizlerin ortak çözüme kavuşması adına AB’nin Türkiye ile daha güçlü bir iş birliği geliştirme ihtiyacını göreceğimize inanıyoruz” değerlendirmesinde bulundu. “Dijital teknolojilerin sorumlu bir şekilde kullanılmasını, toplumun güvenliğini ve huzurunu temin etmeyi amaçlıyoruz” Türkiye’nin yapay zekâ stratejisine dair sorulan soruya karşılık Altun, şunları kaydetti: “Türkiye, geliştirdiği Ulusal Yapay Zekâ Stratejisi ile küresel ölçekte değer üreten sürdürülebilir bir yapay zekâ ekosistemi kurma gayreti içindedir. Bu strateji; yapay zekâ uzmanları yetiştirmek, istihdamı artırmak, araştırmayı/yenilikçiliği teşvik etmek, kaliteli verilere, teknik altyapıya erişimi genişletmek, sosyoekonomik uyumu hızlandırmak ve uluslararası iş birliklerini güçlendirmek gibi çok önemli hedefleri içermektedir. Türkiye, bu hedeflere ulaşmak adına büyük bir çaba sarf etmektedir. Yapay zekâ stratejimizin bir diğer önemli yönü de bu teknolojinin sebep olduğu sosyoekonomik dönüşümde toplumsal, kültürel ve insani değerlerin korunmasına özen göstermektir. Bu süreçte en fazla üzerinde durduğumuz meselelerden biri veri mahremiyetidir. Yapay zekâ modellerinin hırçın veri politikalarına karşı kendi bulut stratejimizi oluşturmayı amaçlıyoruz. Bu bağlamda dezenformasyonla mücadeleyi bir politika alanı olarak kurumsallaştırıyor ve doğru bilginin, hakikatin hükümferma olması için tüm gücümüzle çalışmalarımızı sürdürüyoruz. İletişim Başkanlığı olarak halkı yanıltan ve manipüle eden yalanların karşısında duruyor, hakikatin ve doğru bilginin yayılması için azimle mücadele ediyoruz. Türkiye olarak bu çabalarımızla yalnızca dijital teknolojilerin sorumlu bir şekilde kullanılmasını değil aynı zamanda toplumun güvenliğini ve huzurunu da temin etmeyi amaçlıyoruz.” "Yapay zekânın getirdiği tehditlere karşı yaklaşımınız nedir" sorusu üzerine Altun, yapay zekâ araçlarının dünyayı ve bütün sektörleri hızla değiştirdiğini belirterek, yapay zekânın stratejik iletişimde ezber bozan bir güç olduğunu ifade etti. Kısa süre önce yalnızca bilim kurgu filmlerinde hayal edilebilen fikirlerin, bugün herkesin kolaylıkla erişebileceği bir noktaya geldiğine işaret eden Altun, teknolojinin bu pozitif yönlü ilerleyişi doğru amaçlarla kullanılmadığında bir dijital silaha dönüşme potansiyeli taşıdığına dikkati çekti. Altun, “Algoritmaların kontrol ettiği bir dünyada, bireylerin sadece yankı odalarına hapsolması, toplumsal kutuplaşmayı körüklemekte ve hakikatin yerini yalanlar almaktadır. Bu durum, yapay zekanın etik ilkelerle yönetilmesi gerektiği gerçeğini bir kez daha gözler önüne sermektedir. Bu durum yeni fırsatlar oluşturduğu gibi yeni tehditleri de beraberinde getirmektedir. Bu imkanları kötücül amaçlar için kullananların varlığı da küresel güvenlik ve istikrar ortamına tehdit oluşturmaktadır” dedi. Yapay zekâ ve diğer teknolojilerin iletişim alanında sunduğu yeni fırsatlar, yeni deneyimler ve iletişim, üretim ve tüketim eğilimlerinin zengin bir iletişim ekosistemini oluşturduğunu dile getiren Altun, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bu ekosistem temel insani değerlerden saptığında, menfi değerlerin, yalan bilginin ve dezenformasyonun küresel bilgi ortamı üzerinde sebep olabileceği sorunları ve meydan okumaları gözler önüne sermektedir. Bu bağlamda, özellikle genç bireyler, sosyal medya platformlarında ve yapay zekâ ile şekillendirilen içeriklerle karşı karşıya kaldıklarında savunmasız durumdadır. Hızla yaşlanan dünya nüfusunda, her yaştan birey yapay zekâ aracılığıyla maruz kaldığı yanlış bilgilerle manipüle edilme riski taşımaktadır. Bu noktada dijital tehditlere yönelik farkındalık oluşturulması ve medya okuryazarlığının artırılması önem kazanmaktadır. Savunmasız gruplar için, şiddet, yıkıcı değerler ve dezenformasyona karşı temel etik kodlarının inşası ve bu sürece hizmet edecek içeriklerin üretilmesi, yeni sosyal medya ortamlarının kurulması bir zaruret halini almıştır.” Hakikatin değersizleşmesinin, günümüz iletişimcilerini en fazla zorlayan sorunların başında geldiğine dikkati çeken Altun, “Yapay zekânın dezenformasyonu daha da yaygınlaştırabileceği göz önünde bulundurulduğunda, medya sektöründe insan faktörünün etkisini azaltmaktansa, kullanılacak yapay zekâ algoritmalarının insanileştirilmesi gerektiği açıktır” değerlendirmesinde bulundu. Kamusal alanda hizmet veren iletişim sektörünün, yapay zekâ tekeline terk edilmemesi gerektiğine vurgu yapan Altun, sözlerini şöyle tamamladı: “Dijital alandaki kapsamlı dönüşümleri yönetmek için küresel iş birliğinin önemi her geçen gün daha fazla hissedilmektedir. Yapay zekânın geliştirilmesi ve işleyişi için sınırların, kapsayıcı bir yaklaşım çerçevesinde belirlenmesi büyük önem arz etmektedir. Devletlerin demokratik süreçlerine ve iç işlerine müdahale ya da yıpratma amaçlı dezenformasyon ve manipülasyon saldırılarında, yapay zekâ teknolojilerinin kullanılmaması için küresel düzeyde gerekli tedbirler alınmalıdır.”
Denizli Merkezefendi Belediyesinin 7. Girişimci Kadınlar ve El Emeği Festivali sona erdi Merkezefendi Belediyesi tarafından 7. kez düzenlenen Girişimci Kadınlar ve El Emeği Festivali, Denizlililerin yoğun ilgisiyle birlikte sona erdi. Merkezefendi Belediye Başkanı Şeniz Doğan, “Stantlarıyla festivale renk katan kadın girişimcilerimize, etkinliklerimize katılım gösteren değerli misafirlerimize ve festivalimizi coşkuyla sahiplenen hemşerilerimize yürekten teşekkür ediyorum” dedi. Kültür ve sanat alanındaki faaliyetlerine devam eden Merkezefendi Belediyesi, girişimci kadınlara destek olmak amacıyla başlattığı ve sonrasında geleneksel hale gelen Girişimci Kadınlar ve El Emeği Festivali, yedinci kez gerçekleşti. Denizlililerin sahiplendiği ve yoğun katılım gösterdiği üç günlük festivalde, Türkiye’nin dört bir noktasından gelen kadın belediye başkanlarının söyleşisi, Yazar Dilek Cesur’un ‘Rota Yeniden Oluşturuluyor’ semineri, Güvenç Yıldırım’ın konseri, Ceren Özdemir’in ve Ritmin Melekleri’nin gösterileri ile birbirinden keyifli etkinlikler düzenlendi. Merkezefendi Kültür Merkezi’nde düzenlenen festivalde kadın girişimcilerin el emeği ürünlerinin satışa sunulduğu stantlar üç gün boyunca saat 22.00’ye kadar açık kaldı. Denizlililer el emeği, göz nuru ürünlere büyük ilgi göstererek alışveriş yaptı. Hem kadın girişimciler hem de vatandaşlar festivalden duydukları memnuniyeti dile getirdi. “Kadınlarımızın üretimini ve emeğini her zaman destekleyeceğiz” Denizlililerin gösterdiği ilgiden ve katılımdan dolayı çok mutlu olduğunu belirten Merkezefendi Belediye Başkanı Şeniz Doğan, “Öncüsü olmaktan büyük gurur duyduğumuz ve 7’ncisini düzenlediğimiz, üç gün süren Merkezefendi Belediyesi Girişimci Kadınlar ve El Emeği Festivali’miz sona erdi. Stantlarıyla festivale renk katan kadın girişimcilerimize, etkinliklerimize katılım gösteren değerli misafirlerimize ve festivalimizi coşkuyla sahiplenen hemşerilerimize yürekten teşekkür ediyorum. Kadınlarımızın üretimini ve emeğini her zaman desteklemeye, onlarla birlikte daha nice güzel etkinlikler gerçekleştirmeye devam edeceğiz.