KÜLTÜR SANAT - 17 Aralık 2024 Salı 08:50

Atıl binaları sanat eserine dönüştürüyorlar

A
A
A

Osmaniye’de yaşayan Emel Yıldız ve Semure Mahizer Oflaz, atıl binaları çizdikleri resimlerle sanat eserine dönüştürüyor.

Osmaniye’nin Düziçi ilçesinde yaşayan Görsel Sanatlar Öğretmeni Emel Yıldız ve Semure Mahizer Oflaz, ilçede bulunan atıl vaziyetteki binaların duvarlarına çizdikleri resimlerle onları birer sanat eserine dönüştürüyor. Estetik olarak kötü görünümde olan binalara ilçenin sembolik bölgelerini resmeden Yıldız ve Oflaz atıl vaziyetteki duvarları ışıl ışıl bir görünüme kavuşturuyor. Başka şehirlerde bulunan sanat sokaklarına çok imrendikleri için Düziçi’nde böyle bir çalışma başlattıklarını söyleyen Yıldız ve Oflaz bu konuda ilçe sakinlerinden ve çocuklardan büyük destek aldıklarını söylüyor.

Atıl binaları sanat eserine dönüştürüyorlar

Emel Yıldız, "Düziçi’nde sanatsal faaliyet olarak ne yapabiliriz diye arkadaşımla düşünürken işe gidip gelirken böyle bir bina gördüm kullanılmayan. Neler yapabiliriz diye düşündüm evin sahibine ulaşmaya çalıştık. Daha sonra Belediye Başkanımızla irtibata geçip onay aldık. Düziçi’mizin sembolü olan Dumanlı Yaylası ve Sabun Şelalesini akrilik boyayla resmettik. Çok illerde gidip gördüğümüz gibi bizim ilçemizde neden olmasın neden sanat sokaklara taşmasın dedik. Renklere biraz açız dedik. Biz burada çalışırken mahalleden çok güzel tepkiler aldık. Hanımlar, gençler ve çocuklar gelip boyamak istediler, fırça tuttular, mutlu oldular. Onları mutlu görmek bizleri de mutlu etti" diye konuştu.

Atıl binaları sanat eserine dönüştürüyorlar

Genellikle resimlerinde ilçenin sembol olmuş güzelliklerini resmettiklerini söyleyen Semure Mahizer Oflaz ise, "Emel hocamızın da bahsettiği gibi Düziçi’ni güzelleştirmek adına atıl vaziyette bulunan binalarımıza sanatsal faaliyetlerde bulunduk. Düziçi’mizi birçok illerde olduğu gibi bu şekilde güzelleştirmeyi planlıyoruz. Daha çok Düziçi’mizi yansıtan eserler, Düldül Dağımız, yaylalarımız ve Sabun Çayımız gibi güzelliklerimizi yansıtmaya özen gösteriyoruz" dedi.

Atıl binaları sanat eserine dönüştürüyorlar

İlçedeki atıl binaları görsel olarak güzelleştirmek istediklerini söyleyen Düziçi Belediye Başkanı Mustafa İba, "Mahalle iyileştirmesi adı altında tüm mahallelerimize bu tür görseller yaparak vatandaşlarımızın ilgisini çekmek ve atıl görünen bu binaları bu hale getirmek istiyoruz. İnşallah bunun devamı da gelecek. Nerede atıl bir bina kalmışsa Düziçi’mizin sembol yerlerini resmettireceğiz" ifadelerini kullandı.

Müslüm Balko - Merden İslah

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
İstanbul İstanbul’da DHKP-C operasyonu: 13 şüpheli yakalandı İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nca DHKP-C silahlı terör örgütünün faaliyetlerinin deşifre edilmesine yönelik yürütülen soruşturma kapsamında 13 şüpheli yakalandı. Şüphelilerin Çağlayan Adliyesi’ne yapılan terör eylemini gerçekleştiren ve etkisiz hale getirilen terörist Pınar Birkoç ile birlikte toplantı ve etkinliklerinin bulunduğu tespit edildi. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından DHKP-C silahlı terör örgütünün faaliyetlerinin deşifre edilmesine yönelik yürütülen soruşturma kapsamında, Taceddin Erol Şahin isimli şüphelinin dijitallerinde yapılan incelemeler sonucu 23 şüphelinin ’DEV-GENÇ’ yapılanmasının yıl dönümü etkinliklerine katıldıkları, bu etkinlikleri sosyal medya üzerinden paylaştıkları ve 6 Şubat 2024’de Çağlayan Adliyesi’ne yapılan terör eylemini gerçekleştiren ve etkisiz hale getirilen terörist Pınar Birkoç ile birlikte toplantı ve etkinliklerinin bulunduğu tespit edildi. 21 adrese eş zamanlı operasyon 23 şüpheliden 6’sının tutuklu 1’inin ise ölü olduğu belirlenirken, 16 şüphelinin yakalanmasına yönelik İstanbul merkezli Ankara, İzmir ve Bursa’da toplam 21 adreste eş zamanlı operasyon düzenlendi. 13 şüpheli yakalandı Düzenlenen operasyon sonucu 13 şüpheli yakalanarak gözaltına alındı. Yapılan aramalarda çok sayıda örgütsel doküman, dijital materyal ve kuru sıkı tabanca ele geçirilirken firari konumda oldukları ancak yurt içinde oldukları tespit edilen şüpheliler Eda Kaya, Sevcan Akdoğan ve Busenur Öztürk’ün yakalanmasına yönelik çalışmaların sürdüğü öğrenildi.
Ankara Yeni binalarda yenilebilir enerji zorunluluğu yüzde 10 olacak Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığınca hazırlanan “Binalarda Enerji Performansı Yönetmeliği” doğrultusunda 2025 yılı itibariyle toplam yapı inşaat alanı 2 bin metrekare ve üzeri olan binaların, “Neredeyse Sıfır Enerjili Bina (NSEB)” konseptinde inşa edilmesi zorunlu oldu. Bu binalarda kullanılacak yüzde 5’lik yenilenebilir enerji oranı da 1 Ocak 2025 tarihi itibarıyla yüzde 10’a çıkarıldı. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı Mesleki Hizmetler Genel Müdürlüğü tarafından hazırlanan “Binalarda Enerji Performansı Yönetmeliği”nde, 19 Şubat 2022 tarihinde yapılan değişiklik ile normal binalara göre enerji verimliliği daha fazla olan ve kullandığı enerjinin belirli bir kısmını yenilenebilir enerji kaynaklarından temin eden NSEB konseptine aşamalı geçiş zorunluluğu getirilmişti. 1 Ocak 2025 tarihinden itibaren toplam yapı inşaat alanı 2 bin metrekare ve üzeri olan binaların, “Neredeyse Sıfır Enerjili Bina” olarak inşa edilmesi zorunlu olacak. Yenilenebilir enerji oranı en az yüzde 10 olacak “Neredeyse Sıfır Enerjili Bina” kapsamındaki yapıların 2023 yılı itibariyle enerji kimlik belgesindeki enerji performans sınıfının “B sınıfı” veya daha iyi olması zorunlu tutulurken, aynı zamanda bu tip binaların birincil enerji ihtiyacının en az yüzde 5’i oranında yenilenebilir enerji kullanımına sahip olması da zorunluydu. Yenilenebilir enerji kullanımındaki yüzde 5’lik oran, 2025 yılı itibarıyla yüzde 10’a çıkarıldı. Yeni yapılacak binaların kullandığı enerjinin en az yüzde 10’unun, güneş enerjisi paneli, ısı pompası gibi yenilenebilir enerji sistemleri ile karşılanması zorunlu tutuldu. 2 bin 200 binada NSEB uygulandı 2023 yılından bu güne kadar NSEB şartlarına uygun projelendirilen 2 bin 200 bina, normal bir binaya göre yaklaşık yüzde 25 civarında enerji verimli olarak tasarlandı. Böylece yıllık 281 GWh enerji tasarrufu ve 66 bin ton eşdeğer CO2 sera gazı azaltımı sağlandı. Her yıl 30 bin civarında binada NSEB uygulamasına geçilmesi bekleniyor 2025 yılı itibarı ile her yıl yaklaşık 30 bin binanın NSEB şartlarında inşa edilmesi hedefleniyor. NSEB şartlarına uygun binalarla yıllık 1.850 GWh enerji tasarrufu ve 450 bin ton eşdeğer CO2 sera gazı azaltımı sağlanması ve bu değerlerin her yıl kümülatif olarak artması bekleniyor. Bu doğrultuda 2035 yılında 102 bin GWh tasarruf edilmesi hedefleniyor.
Ankara Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Altun: Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun, “Dijital Çağda Hakikat Mücadelesi” başlıklı makalesinde, teknolojinin hızla ilerlediği bu yepyeni ve zorlayıcı dönemde günlük hayatların da birer unsuru haline gelen yapay zekâ ve algoritmaların artık sadece birer araç değil, aynı zamanda güç dengelerini de yeniden belirleyen aktör haline geldiğini kaydetti. Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Altun’un Uluslararası Stratejik İletişim Forumu dolayısıyla kaleme aldığı makale, ABD, İngiltere, Almanya, Fransa, İspanya, İsveç, İsviçre, Bulgaristan, Yunanistan, Bosna Hersek, Macaristan, Avusturya, Rusya, Filistin, Suudi Arabistan, Çin, Güney Kore, Malezya, Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Türkmenistan, KKTC, Özbekistan gibi 24 ülkenin haber ajansları, önde gelen gazeteleri ve dijital portallarında yer buldu. Makalede, içinde bulunulan çağın insanlığa yeni fırsatlar sunmakla kalmayıp, ciddi zorlukları da beraberinde getirdiğine işaret eden Altun, bilgi üretimi ve dolaşımının hızına yetişilmesinin güçleştiği bu çağda iletişim ekosisteminin köklü bir dönüşüm sürecinden geçtiğini ifade etti. Ancak bu dönüşüm süreci pozitif ilerlemeyi kapsadığı kadar, ahlaki, kültürel ve insani sınavları da beraberinde getirdiğini belirten Altun, teknolojinin hızla ilerlediği bu yepyeni ve zorlayıcı dönemde günlük hayatların da birer unsuru haline gelen yapay zekâ ve algoritmaların artık sadece birer araç değil, aynı zamanda güç dengelerini de yeniden belirleyen aktör haline geldiğini kaydetti. Hakikat ve yalan arasındaki çizginin günbegün daha da bulanıklaştığı ve insanlığın “hakikat krizi” olarak da adlandırılabilecek bir belirsizlikler yumağıyla boğuşmaya başladığı günümüzde, büyük sınamalarla yüzleşildiğini dile getiren Altun, bu sorunlar yumağını aşmanın yegâne yolunun etkili iletişim stratejileri geliştirmek olduğunu belirtti. Altun, şu değerlendirmelerde bulundu: “Teknoloji ile dönüşen iletişim ekosisteminin fırsat ve tehditlerini toplum yararı için etkili şekilde analiz etmek ve bunları yönetmenin önceliğimiz olmalıdır. Yaşanan gelişmeler, toplumların iletişim alanındaki alışkanlıklarını değiştirmekte, dijital medya hayatımızın önemli bir parçası olarak öne çıkmaktadır. Bu değişimin en çarpıcı yönü ise, yapay zekânın iletişim süreçlerindeki etkisiyle kendini göstermektedir. Yapay zekâ araçları dünyamızı ve bütün sektörleri hızla dönüştürüyor. Bugün yapay zekâ stratejik iletişimde ezber bozan bir güç olarak karşımızda durmaktadır. Veri analizi, içerik üretimi ve kriz yönetimi gibi alanlarda sunduğu imkânlar çok değil bundan birkaç yıl kadar önce hayal dahi edilemeyen bir hız ve etkinlik sağlıyor. Kısa süre önce yalnızca bilim kurgu filmlerinde hayal edilebilen fikirler, bugün herkesin kolaylıkla erişebileceği bir noktaya geldi ancak ne yazık ki teknolojinin bu pozitif yönlü ilerleyişi doğru amaçlarla kullanılmadığında bir dijital silaha dönüşme potansiyeli taşıyor.” Deep-fake üretebilen yapay zekânın, orijinal içerikleri sahte içeriklerden ayırt edilemez hale getirdiğine dikkati çeken Altun, bunun, toplumların güvenini zedelediğini, hakikat krizini derinleştirdiğini dezenformasyon, manipülasyon ve etik ihlallerin yıkıcı sonuçlarını büyük ölçüde artırdığını ifade etti. Altun, “Algoritmaların kontrol ettiği bir dünyada, bireylerin sadece yankı odalarına hapsolması, toplumsal kutuplaşmayı körüklemekte ve hakikatin yerini manipülasyon almaktadır. Bu durum, yapay zekânın etik ilkelerle yönetilmesi gerektiği gerçeğini bir kez daha gözler önüne sermektedir. Yapay zekânın dijital alanda kullanımı hesap verilebilirlik, şeffaflık ve etik gibi birçok hususu da gündeme getirmektedir” dedi. Yakın zamanda Gazze’de yaşanan trajediler sırasında yapay zekâ destekli dezenformasyonun uluslararası kamuoyunu yanıltmak için nasıl kullanıldığına hep beraber şahitlik edildiğine dikkati çeken Altun, sosyal medyadaki dezenformasyonun, algoritmalar tarafından hızla yayılarak, doğru bilgiye erişimin engellendiğini, bunun sonucunda, yaşanan gelişmeler ve insan hakları ihlallerine ilişkin gerçek bilginin kamuoyuna ulaşmasının zorlaştığını kaydetti. “Dijital alandaki çok kapsamlı dönüşümü yönetmek için küresel iş birliği önemli” Teknolojik ve dijital imkânların insanlığa sağladığı büyük faydaların göz ardı ve, reddedilemeyeceğine işaret eden Altun, şöyle devam etti: “Tıpkı, bu imkânları kötücül amaçlar için kullananların varlığının da küresel güvenlik ve istikrar ortamına tehdit oluşturduğu gerçeğinin göz ardı edilemeyeceği gibi. Bu tür yıkıcı etkiler karşısında, Türkiye olarak stratejik iletişim mekanizmalarımızla yanlış bilgilendirmeleri engellemek, hakikati savunmak ve uluslararası kamuoyunun doğru bilgiye ulaşmasını sağlamak için yoğun çaba sarf ediyoruz. Dijital tehditlere yönelik farkındalık oluşturulması ve medya okuryazarlığının artırılması günümüzün çok çeşitli riskleri ile mücadelede önceliklerimiz arasında yer almaktadır. Dijital alandaki çok kapsamlı dönüşümü yönetmek için küresel iş birliğinin önemi her geçen gün daha fazla hissedilmektedir. Türkiye olarak hakikat mücadelesinde uluslararası iş birliğini destekleyen faaliyetlerimizi sürdürüyoruz. Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın Türkiye Yüzyılı Vizyonu çerçevesinde, bu dönüşüm çağında Türkiye olarak stratejik bir duruş sergiliyoruz. Teknolojiyi insanlığın hizmetine sunmayı, toplumsal faydayı öncelemeyi ve hakikati merkeze alan bir iletişim anlayışını esas almış bulunmaktayız. Bu yeni çağda stratejik iletişimi ise belirsizlikleri yönetmenin ve güven tesis etmenin anahtarı olarak görüyoruz. Türkiye olarak, ulusal ve uluslararası düzeyde bu alanda etkin bir rol üstleniyoruz. Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı olarak yürüttüğümüz dezenformasyonla mücadele çabamız, uzun süredir hakikat krizine karşı kararlılıkla çalışmakta ve bu çerçevede etkili çözümler geliştirmektedir. Kriz iletişimini, yapay zekâ destekli stratejik iletişim süreçlerinin en hayati uygulama alanlarından biri olarak değerlendiriyoruz. Doğru bilgiye hızla ulaşmak ve kamuoyunu etkili bir şekilde bilgilendirmek, kriz anlarında hayat kurtarıcı bir rol oynamaktadır.” “Türkiye, sadece kendi bölgesinde değil küresel düzeyde de bir model olmayı sürdürecektir” Altun, dijital çağın dönüşüm rüzgârlarının yakından hissedildiği bu dönemde, 13-14 Aralık 2024 tarihinde düzenlenen “Uluslararası Stratejik İletişim Forumu Stratcom”un tüm bu fırsat ve risklerin küresel ölçekte derinlemesine tartışıldığı öncü bir platform olduğunu belirterek, dünyanın dört bir yanından kamu sektörü, medya, akademi, sivil toplum ve özel sektör temsilcilerini bir araya getiren forumun, stratejik iletişim ekosisteminin geleceğine yön veren fikirlerin harmanlandığı bir merkez konumunda olduğunu bildirdi. Forumun aynı zamanda dijital çağın zorluklarına ve hakikat krizine karşı ortak bir iradenin inşasına imkan sağlayan küresel bir çağrı olduğuna da dikkati çeken Altun, “Bu küresel çağrının önemini, yapay zekâ ve stratejik iletişimde yaşanan bu devrimlerin büyük sorumlulukları da beraberinde getirmesiyle görmekteyiz. Bizler insanlığın ortak geleceği için hakikat, vicdan ve adalet ilkelerinden ödün vermeyen bir anlayışla hareket etmemiz gerektiği bilincindeyiz. Türkiye, bu anlayışın rehberliğinde sadece kendi bölgesinde değil küresel düzeyde de bir model olmayı sürdürecektir.” ifadelerine yer verdi.
Elazığ Gastroenteroloji Uzmanı Prof. Dr. Yalnız: ’Laktoz tolerans bozukluğu bizim ülkemizde daha sık görülüyor’’ Gastroenteroloji Uzmanı Prof. Dr. Mehmet Yalnız, “Avrupa’da sık görülmeyen Laktoz tolerans bozukluğu bizim ülkemizde, özellikle Asya ve Asya’nın doğusuna gidildikçe çok sık görülüyor" dedi. Elazığ Fırat Üniversitesi Hastanesi Gastroenteroloji Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mehmet Yalnız, laktoz tolerans bozukluğu hakkında açıklamalarda bulundu. Prof. Dr. Yalnız, şu değerlendirmeyi yaptı: ’’Laktoz toleransı; süt ve süt ürünlerindeki laktozun laktaz enzimi ile ilgi kuramaması neticesinde, insanların laktozlu ürünleri yani süt ve süt ürünleri tükettiğinde gaz, şişkinlik, ishal, bulantı gibi şikâyetlerinin olması bu nedenle çok besleyici bir ürün olan süt ve süt ürünlerinde uzak kalması anlamına geliyor. Avrupa’da sık görülmeyen Laktoz tolerans bozukluğu bizim ülkemizde, özellikle Asya ve Asya’nın doğusuna gidildikçe çok sık görülüyor. Doğumdan itibaren doğal olarak laktaz enzimi eksikliği yaşlandıkça giderek azalıyor, bu nedenden dolayı vücudumuz ilerleyen yaşlarda laktozlu ürünlere karşı olumsuz tepki veriyor ancak yoğurt sindiriminin kolay olması nedeniyle bunun dışında kalıyor. Teknolojinin gelişmesi ile laktaz enziminin katıldığı gıda takviyeleri ya da laktozsuz süt ürünleri üretiliyor. Bunlara dikkat ederek süt ürünleri az da olsa tüketilmeli. Her sütte aynı oranda laktoz yok. Kişideki laktaz eksikliği aynı oranda olmamasından dolayı kullanılan süt değiştirilebilir. En temel besleyici ürün olan sütten uzak durulmaması gerekir.’’