YEREL HABERLER - 17 Ocak 2012 Salı 18:15

SÜ SELÇUKLU TIP FAKÜLTESİ`NDE EV KONFORUNDA KLİNİK

A
A
A
SÜ SELÇUKLU TIP FAKÜLTESİ`NDE EV KONFORUNDA KLİNİK

Selçuk Üniversitesi (SÜ) Selçuklu Tıp Fakültesi bünyesinde geçtiğimiz aylarda hizmete açılan 20 yataklı Psikiyatri Servisi’nde, emsallerinden farklı olarak hastalara istedikleri yemeği kendilerinin yapmasına olanak sağlayan mutfak bölümü ile spor ve faaliyet odaları bulunuyor.
Selçuklu Tıp Fakültesi Psikiyatri Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Asena Akdemir, serviste ev ortamı oluşturarak hastaların iyileşme sürecini hızlandırmayı amaçladıklarını söyledi. Alışılmışın dışında bir psikiyatri hizmeti sunmaya çalıştıklarını belirten Prof. Dr. Akdemir, “Hastalarımızı, ailesinden ve toplumdan koparmadan tedavilerini gerçekleştiriyoruz. Öğretim üyelerimiz, hemşirelerimiz, personelimiz ve öğrencilerimiz hepsi bir arada bir aile ortamı içinde hizmet alıyorlar” dedi.
Servis bünyesinde 3 öğretim üyesi, 3 asistan doktor, 2 psikolog, 1 sorumlu hemşire, 4 servis hemşiresi, 2 sekreter ve 5 hasta bakıcı bulunduğunu söyleyen Prof. Dr. Akdemir, “Kliniğimizde genel poliklinik ve duygu durum bozuklukları, psikotik bozukluklar, cinsel işlev ve yeme bozuklukları, aile ve obezite tedavisi alanında hizmet veriliyor. Günlük sabah ziyaretlerimizin dışında haftada bir gün tüm hastalarla doktorlar bir araya gelip servisin sorunlarını, yeni talepleri ve hastaların gelişimlerini kontrol ediyoruz. Bu toplantılar bize önemli bir geri-bildirim imkanı sunuyor. Böylelikle yapacağımız tedavilerde ve aktivitelerde onların da kararlarına saygı gösterdiğimizi gösteriyoruz. Toplantılarda hastaların geldiği günden itibaren yapılan tedaviler ve iyileşme sürecinde gelinen noktalar tartışılıyor. Aynı zamanda tüm hastalar aynı ortamda bir araya geldiğinde birbirleriyle sohbet etme imkanı da buluyorlar ve servisteki sosyal faaliyet programını hep beraber belirliyorlar” dedi.
İSTEDİKLERİ YEMEĞİ MUTFAKTA YAPABİLİYORLAR
Prof. Dr. Akdemir, “Hastalarımız, istedikleri yemekleri ve pastaları da kliniğimiz bünyesinde bulunan mutfak bölümünde gözetim altında yapıp arkadaşlarına ikram etme imkanı buluyor. Mutfağımızda bulunan tüm malzemeleri ve araç gereçleri kullanarak haftanın belli günlerinde sunduğumuz bu fırsatlardan yararlanabiliyorlar. Ayrıca günlük öğün yemeklerini de tabildot kaplarında değil kendi evlerinde yedikleri tabaklara benzer porselen tabaklarda hep bir arada yemek odasında yiyorlar. Bu sayede yatağa bağlı hasta psikolojisinden de uzaklaşmış oluyorlar” şeklinde konuştu.
SPOR ODASINDA STRES ATIYORLAR
Sporun psikiyatri hastaları açısından önemine değinen Prof. Dr. Akdemir, “Spor odamızda bulunan yürüyüş bandı, 2 adet kondisyon bisikleti, masa tenisi, jimnastik ve spor minderleri kesintisiz olarak hastalarımızın hizmetine sunulmuş durumda. Sporun insan vücudunu rahatlatan özelliğini burada ön plana çıkararak tedavi sürecine katkısını amaçlıyoruz” diye konuştu.
Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Muş Bilimin ışığında bir öğretmenin hikâyesi Muş Bilim ve Sanat Merkezinde öğretmenlik yapan ve hayata geçirdiği projelerle öğrencilerine ilham kaynağı olan Birsen Geçer, öğrencilerini bilim ile geleceğe hazırlıyor. Mesleğinde üstün başarı göstererek projeler gerçekleştiren Birsen Öğretmen, Türkiye’nin ilk uzay yolcusu Alper Gezeravcı tarafında uzayda denen Propolisin Antibakteriyel Etkisi (PRANET) projesinin hazırlanmasında öğrencilerine öncülük ederek bu başarıyı uzaya taşımıştı. Zeynep Nehir Çamlıca, Dilşah İmran Avcı ve Baver Bedirhan Bingöl’ün öğretmenleri Birsen Geçer ile hazırladığı "Propolisin Antibakteriyel Etkisi" (PRANET) projesinin uzayda test edilmesi tüm yurtta övgü ile söz edildi. Yıllardır büyük bir özveriyle çalışan Geçer, öğrencilerini bilimsel düşünceye yönlendiren projelerle adından söz ettirmeye devam ediyor. Teknoloji odaklı projeleri sayesinde öğrencilerin büyük bir başarıya imza attığını söyleyen Birsen Öğretmen, “Öğretmenler akademik bilgiyi sadece öğrencilere aktaran kişiler değil, aynı zamanda onları geleceğe hazırlayan, hayata hazırlayan kişilerdir. Bizler de tabi ki bu proje sürecinde elbette akademik katkılarımız söz konusu oldu ama bunun yanında öğrencilerimizden problem çözme becerisi gelişti. Eleştiren bakış açıları gelişti, sorumluluk aldılar, işbirliği içerisinde birlikte bir çalışmayı ortaya koydular. Bunlar öğrencilerimin üzerinde olumlu olduğunu düşündüğüm katkılardan birkaç tanesi. Projemizin ismi PRANET, aslında bu isim bir kısaltma. Propolisin Antibakteriyel Etkisi isimli projemizin bir kısaltması. Bu projedeki amacımız, daha önce yapmış olduğumuz çalışmaya benzer Propolis’in antibakteriyel özelliğinin üzerinde bir takım testler yaptık, bunu projelendirdik. O proje sonucunda etkili bir antibakteriyel olduğu sonucuna ulaşmıştık. Daha sonra Türk Bilim Misyonu çağrısını duyduktan sonra da aynı projeyi bir de mikro yer çekimi ortamında denemeyi amaçladık. Türk Bilim Misyonu çağrısından sonra da mikro yer çekimi ortamında neden olmasın dedik. Bunu bir de belki orada deneyebiliriz diye düşündük. Bunların hazırlığını yaptık ve projemiz de kabul edildikten sonra Alper Gezeravcı tarafından uzayda gerçekleştirildi. Olumlu sonuçlar aldık” dedi. Projeleri uzayda denenen öğrencilerden Zeynep Nehir Çamlıca, hocalarının desteğinin kendileri için değerli olduğunu ifade ederek, “Birsen Hocamızın desteği bizim için gerçekten çok değerliydi. Türkiye Bilim Misyonu’ndan haberdar olmamıştık, ancak Birsen Hocamız bu çağrıyı fark edip bizim adımıza mail göndererek projeye katılmamız için vesile oldu. Onun katkıları olmasaydı belki de bu fırsatı yakalayamayacaktık. Kendisine bu noktada sonsuz teşekkürler. Birsen Hocamız sadece projemize destek olmadı, aynı zamanda hayatımızda da çok özel bir yer edindi. Gelecekteki meslek hayatımıza bilim insanı olursak, onun öğretilerini ve bu süreçte kazandığımız deneyimleri hep yanımızda taşıyacağız. İnsanlara faydalı işler yapma hedefimizi sürdüreceğiz ve bugünleri hep güzel bir şekilde hatırlayacağız” şeklinde konuştu. Birsen öğretmenin yalnızca akademik anlamda değil, sosyal anlamda da kendilerine çok büyük katkılar sağladığını ifade eden Dilşah İmran Avcı da, “Birsen Hocamız sayesinde bu noktaya gelebildik. Eğer Birsen Hocamız gibi ilgili ve duyarlı bir öğretmen olmasaydı, belki de Türkiye Bilim Misyonu kapsamında bu projeden haberdar bile olmayabilirdik. Ancak Birsen Hocamız, projemizi bu misyona taşımamıza öncülük ederek bizim yolumuzu açtı. Hocamız yalnızca ders anlamda değil, sosyal anlamda da bizlere çok büyük katkılar sağladı. Öğrencinin fikirleri önemsendiğinde, öğrenciye fırsat verildiğinde ne kadar yol katılabildiğini Birsen Hocamız sayesinde çok iyi gözlemledik” diye konuştu.
Erzurum DAGC 45 yaşında Başkan Feridun Fazıl Özsoy, Doğu Anadolu Gazeteciler Cemiyeti’nin kuruluşunun 45. Yıl dönümü sebebiyle Yönetim Kurulu adına bir mesaj yayınladı. Mesajında DAGC’nin Doğu Anadolu’daki illerde yerel ve yaygın basında görev yapan basın çalışanlarını bünyesinde topladığını ve önemli görevler üstlendiğini belirten Özsoy, bölgedeki meslek örgütleri ve çatı meslek kuruluşu Türkiye Gazeteciler Konfederasyonu ile yakın ilişkilerin devam ettiğini söyledi. DAGC önderliği ve genel başkanlığında Doğu Anadolu Bölgesi’ndeki 14 il meslek örgütlerinin Doğu Anadolu Gazeteciler Federasyonu çatısı altında birlikte hareket ettiklerini ifade eden Özsoy, “Türkiye’de önemli bir saygınlığa sahip olan DAGC, Türkiye’deki 81 il cemiyeti ve 8 Gazeteciler Federasyonu’nu çatısı altında toplayan Türkiye Gazeteciler Konfederasyonu’nun başkan vekilliği görevini de büyük bir saygınlıkla devam ettirmektedir” ifadelerini kullandı. "Nice yıllara DAGC" Kuruluştan bugüne kadar özveri ile görev yapan meslektaşların cemiyetin gelişmesine önemli katkılar sunduğunu söyleyen Özsoy, şunları söyledi: “Bu çabayı yürekten ortaya koyanlar her türlü saygı ve takdiri hak etmektedirler. Kuruluşumuzdan günümüze kadar geçen süreçte görev yapan başkanlarımızdan ebediyete kavuşan Mithat Turgutcan, Celal Kaçtıoğlu, Durdemir Bilirdönmez ile üye ve meslektaşlarımız, meslek büyüklerimizi rahmet ve minnetle anıyoruz. Bölgemizde ve kentimizde zor şartlar altında görev yapan gazeteci üyelerimiz ve meslektaşlarımıza sağlık ve esenlikler diliyoruz. DAGC’nin daha nice yıllara ulaşmasını, kuruluşumuzun 45. yılının camiamıza ve üyelerimize hayırlı olmasını diliyoruz.” "Sorunlar var, sorumluluklarımız da var" DAGC’nin hassasiyetleri olduğunu da işaret eder Özsoy, “ Öncelikle belirtiyoruz ki, basın, demokrasilerin vazgeçilmez unsurudur. Vatandaşın haber alma hakkı kutsaldır. Buna özenle riayet edilmelidir. DAGC ve çatı örgütleri, Türkiye’nin bölünmez bütünlüğüne inanmakta ve bu yönde de sorumluluklarını yerine getirmiştir, getirmeye devam edecektir. DAGC, devleti ve milletin tarafındadır. DAGC, bölücü örgüt ve şer odakları ile ülkemizi bölmeye yönelik her türlü yapılanmanın karşısındadır. Bizler, meslek icabı sorunlarımız olduğu gibi sorumluluklarımızın da olduğunun idraki içerisindeyiz. Kentimiz, ülkemiz ve milletimize karşı sorumluluklarımız sorunlarımızın önünde gelir. DAGC ve mensupları bu yönde çalışmaya devam edecektir“ şeklinde konuştu. Özsoy ayrıca 24 Kasım’a denk gelen Öğretmenler Günü’nü de kutladı.
Erzurum Erzurumlu tatlıcıdan 1000 öğretmene tatlı ve pasta ikramı Erzurumlu tatlı ustası Selami Atiş, 24 Kasım Öğretmenler Günü münasebetiyle kent merkezinde bulunan 1000 bin öğretmene baklava ve yaş pasta ikram etti. Öğretmenler Günü nedeniyle Erzurum kent merkezindeki okulllara giderek, öğretmen salonlarında öğretmenlere sürpriz yaptıklarını vurgulayan Selami Atiş, “Bugün, bir milletin geleceğini şekillendiren, çocuklarımıza ışık tutan, onların hayatlarına dokunan siz değerli öğretmenlerimizin Öğretmenler Günü. Bu özel gün, her birinizin fedakârlığını, emeğini ve özverisini yüceltmek, bir toplumun gelişmesindeki en önemli yapı taşlarından biri olan öğretmenlerimize teşekkür etmek için bir fırsattır. Selami Usta olarak biz de bu anlamlı günde, sizlere olan minnettarlığımızı ifade etmek istedik. Bir öğretmenin, yalnızca bilgi öğretmekle kalmayıp aynı zamanda karakterleri şekillendiren, yaşamlarına dokunan, onlara ilham veren bir lider olduğunu biliyoruz. Bu yüzden, öğretmenlerimizin emeklerine olan saygımızı ve sevgimizi, en tatlı şekilde ifade etmek istedik.” dedi. " İyi ki varsınız, iyi ki öğretmensiniz" 1000 öğretmene baklava ve yaş pasta ikram ederek, eğitimcilere küçük bir teşekkür sunmak istediklerini vurgulayan hem tatlı işletme sahibi ve hem de ustası Selami Atiş , “Tatlılar, tıpkı sizin gibi, insanları bir araya getirir, sofraları şenlendirir, kalpleri ısıtır. Biz de bu anlamlı günde, bir nebze de olsa, sizlere tatlı bir anı bırakmak istedik. Sizlerin emeğiyle şekillenen her bir öğrenci, toplumumuza katkı sağlayan birer değer haline geliyor. Bugün, bu değerli katkılarınız için bir kez daha teşekkür etmek, minnettarlığımızı ifade etmek istedik. İyi ki varsınız, iyi ki öğretmensiniz. Yeni nesillere ışık tutan, toplumumuzu daha aydınlık yarınlara taşıyan siz değerli öğretmenlerimize, Selami Usta ailesi olarak teşekkürlerimizi sunar, her birinizin Öğretmenler Günü’nün anlamı kadar güzel, tatlı ve huzurlu geçmesini dileriz. ş eklinde konuştu.
Bursa Türkiye’de ve dünyada tek, başka örneği yok...İki devlet, 30 padişah, 12 cumhurbaşkanı, 1 işgal, sayısız deprem gördü Dünyanın doğal afetler hariç aralıksız en uzun süre eğitim veren tek kurumu olma özelliğini elinde bulunduran Hoca İlyas Ortaokulu Bursa’da 556 yıldır öğrenci yetiştiriyor. Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u Fethinden 15 yıl sonra 1468 yılında Bursa’da inşa edilen Hoca İlyas Ortaokulu, asırlardır aynı binada ve aynı isimle mezun veriyor. Türkiye’nin en eski okulu olan ve Dünyada da başka bir eşi bulunmayan Hoca İlyas Ortaokulu, 556 yıldır eğitim öğretim hayatına ara vermeden devam ediyor. Fatih Sultan Mehmet döneminde kurulan ve Osmanlı İmparatorluğu’nun yükselişini yaşayan okul, cumhuriyetin kuruluşunda milli mücadele dönemine de tanıklık etti. 1855 yılında Bursa’da yaşanan deprem sonrası tamamen yıkılan okul binası afet nedeniyle eğitime ara verse de 1910’da Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından yeniden yapılarak eğitim öğretime devam etti. Milli mücadele döneminde Yunan işgalinden de nasibini aldı. Bursa’yı işgal eden Yunanlılar okulu karargah olarak kullandı. İşgal sonrası geri çekilen Yunanlılar okulu tahrip etti. Dönemin parasıyla bin 50 kuruş harcanarak yeniden onarılan Hoca İlyas Ortaokulu, yaşadığı onca badireye rağmen ayakta kalmayı başararak mezun vermeye devam etti. Kurulduğu 1468 yılından günümüze kadar mezun veren Hoca İlyas Ortaokulu 2 devlet, 30 padişah, 12 cumhurbaşkanı dönemine tanıklık etti, 1 işgal ve sayısız deprem görmesine rağmen yıkılmayan Hoca İlyas Ortaokulu’nda günümüzde hala ders zili çalmaya devam ediyor. Dönemin iş insanı Hoca Mehmet Çelebi tarafından vakfedildi Fatih Sultan Mehmet döneminde tüccarlık yapan Hoca Mehmet Çelebi’nin, babası Hoca İlyas adına okul yaptırıp vakfettiğini söyleyen Hoca İlyas Ortaokulu Müdür Yardımcısı Ömer Kadri Bozali, “Bu okul Türkiye’nin en eski okullarından hatta belki de en eskisi. 1468 tarihinde Fatih Sultan Mehmet döneminde kurulmuş bir okul, Hoca İlyaszade Hoca Mehmet Çelebi tarafından vakfedilmiş. Vakfedildiği yıl kayıtlarda bir mektep binası, binanın hemen yanında bir ev ve bahçesi vakfedildiği yazıyor. Bu şekilde 556 yıl önce banisi Hoca İlyaszade Mehmet Çelebi tarafından vakfedilmiş bir kurum. Bu eğitim kurumunu diğer okullardan ayıran birkaç özellik daha var. Onlardan biri vakfedildiği tarihten günümüze kadar ismi değişmeyen yegane okul. Hoca İlyaszade Vakıf Mektebi olarak vakfedilmiş. Sonraki dönemlerde Hoca İlyaszade İlk Mektebi, Müdafa-i Milliye Hoca İlyaszade İlk Mektebi, Hoca İlyas İlk Mektebi, Hoca İlyas İlkokulu ve en son olarak Hoca İlyas Ortaokulu olarak varlığını devam ettiriyor” şeklinde konuştu. Depremde yıkıldı, işgalde düşmana karargah oldu 1855 yılında depremde tamamen yıkılsa da 1910’da yeniden inşa edilen, milli mücadele döneminde ise bu kez Yunan askerlerine karargah olan Hoca İlyas Ortaokulu’nun yıkılmadan ayakta kaldığını kaydeden Bozali, “Aynı mekanda eğitimine 1468’den beri devam eden bir kurum. Şu an görülen bina okulumuzun üçüncü binası. Daha önceki binalar da deprem ve benzeri sebeplerden dolayı yıkılmış. Bu bahçemizin içerisinde mevcut kalıntıları da vardır. Ayrıca büyük afetler haricinde eğitimin kesintiye uğramadığı bir okul burası. 556 yıllık bir eğitim geçmişine sahip olan bir kurum. 1855 yılındaki depremde tamamen yıkıldığını biliyoruz. 1910 yılında Vakıflar Müdürlüğü tarafından günümüzdeki bina inşa edilmiş. Daha sonra bu bina Bursa’nın işgalini de görmüş. Hatta kitabemizin üzerinde enteresan bir ibare var, ‘Müdafa-i Milliye Hoca İlyaszade Vakıf Mektebi’ yani Milli Mücadele mektebi. Milli mücadelede bu okulun ilk müdürlerinden Ömer Fevzi Güven Yunan işgalinde milli mücadeleye destek verdiği için Malta adasına sürgüne gönderilen kişilerden birisi. Ayrıca Yunan işgali döneminde bu okul karargah olarak kullanılmış, hatta terk ederken de binaya bir hayli zarar vermişler. Bin 50 kuruşluk masrafla eski haline getirilebilmiş” dedi. Siyasetçiden sanatçıya onlarca ünlü buradan mezun oldu Eğitim verdiği 5 asır boyunca sayısız ünlünün bu okuldan mezun olduğu belirten Bozali, “Cumhuriyetin ilk dönemlerinden itibaren bütün öğrencilerin elimizde fotoğraflı listeleri, öğretmen kayıt defterleri, öğrenci künye defterleri elimizde mevcut. Türkiye’nin ünlü karikatüristlerinden Cemal Nadir, bu okulda resim öğretmeni olarak görev yapmış. Yine Türkiye’nin ilk Sümerologlarından Muazzez İlmiye Çığ’nın babası Hafız Zekeriya İtil okulumuzda öğretmen olarak görev yapmış. Ayrıca meşhur öğrencilerimiz var. 80’li yılların milli eğitim bakanı Orhan Cemal Fersoy, dönemin milli savunma bakanı Ümit Halit Bayülgen okulumuzun öğrencileri arasında. 80’li yılların milli güvenlik komitesi ve kara kuvvetleri komutanı olan Nurettin Ersin okulumuzdan mezun oldu. Tiyatrocu ve karikatürist Altan Erbulak bu okuldan mezun oldu. Eski genel kurmay başkanlarından Faruk Gürler’in oğlu Prof. Dr. Çetin Gürler GATA Başhekimliği yaptı, kendisi okulumuzdan mezun oldu. Daha pek çok ismini sayamadığımız kişiler var. Günümüzde de iş insanlarından, sanatçılara kadar pek çok isim okulumuzdan mezun olmuş. Köklü geniş bir tarihe sahip bir okul burası” ifadelerini kullandı. “Hem ailem hem de benim üzerimde önemli yeri var” Ailesinin tüm fertlerinin bu okulda mezun olduğunu söyleyen Hoca İlyas Ortaokulu 1967 mezunu Muhsin Özyıldırım, “Bu okulun hem benim hem de ailem üzerine çok büyük önemi var. Bu okulun ilk öğretmenlerinden ve uzun yıllar burada müdürlük yapan Osman Necati Epcim dedemizdi. Annem, babam, dayım, teyzem hepsi burada okudular. Ağabeylerim burada okudu. Ben, yeğenlerim ve kuzenim burada okudu. Bu okulla ailemizin tanışması uzun yıllara dayanıyor” dedi. “Eğitimin devam ettiğini görmek mutluluk verici” Mezun olduğu okulunun hala öğrencilerle dolup taşmasından dolayı mutluluğunu dile getiren Hoca İlyas Ortaokulu 1966 mezunu Hüseyin Özler, “Hoca İlyas Ortaokulu günümüzde olduğu gibi o yıllarda da prestijli bir okuldu. Burada eğitim görmek ayrıcalıktı. Evimin hemen yanında bir ilkokul olduğu halde buraya yürüyerek gelmeyi göze alarak burada okumak istedim. Gerçekten çok güzel bir öğrencilik geçirdik. Çocuklar burada oynarken geldiğimde bahçede çocuklar oynuyor, içeri girerken bir kaçı koşarken çarpıyor, inanın o çarpmanın zevki bile bambaşka. Burada hala eğitimin öğretimin devam ettiğini görmek gerçekten mutluluk verici” şeklinde konuştu. “Bu okuldan mezun olduğum için gurur duyuyorum” Tarihi boyunca Hoca İlyas Ortaokulu’nun en prestijli okullar arasında olduğunu kaydeden Hoca İlyas Ortaokulu 1964 mezunu İbrahim Sedat Denizci, “Bu okuldan mezun olduğum için gurur duyuyorum. Ailemin okulu desem yeridir. Ablam, kız kardeşim, çocuklarım hepsi bu okulda okudular. Buradan mezun olmanın ayrıcalığını tüm hayatım boyunca yaşadım. Buradaki arkadaşlıklarım da baki kaldı. Birbirimizden kopmadık, arkadaşlığımızı devam ettiriyoruz” diye konuştu.