MAGAZİN - 13 Ekim 2024 Pazar 09:24

Ercan Kesal: "Sinemaya edebiyatla girdim"

A
A
A
Ercan Kesal: "Sinemaya edebiyatla girdim"

Kocaeli Kitap Fuarı’nda vatandaşlarla bir araya gelen oyuncu ve yazar Ercan Kesal, "Ben sinemaya edebiyatla girdim. Edebiyatçı kimliğimle senaryo yazarak girdim. Oynayarak değil, senarist yanımla girdim" dedi.


Bu yıl "Savaşın ve Acının Edebiyatı" temasıyla düzenlenen 14. Kocaeli Kitap Fuarı, Kongre Merkezi Akçakoca Salonunda yazar ve oyuncu Ercan Kesal’ı misafir etti. Kesal, "Edebiyat ve Sinema" adlı söyleşide kitapseverlerle bir araya geldi. Yazar Kesal, "Yazmak dediğimiz şey okumakla başlayan bir eylemdir. ’Nasıl yazar olunur?’ diye kolay bir soru sorulursa cevabı basit, okuyarak. Film seyredilerek yönetmen olunacağı gibi. Sinema, edebiyat olmaz ise olmazdı benim hayatımda. Ben sinemaya edebiyatla girdim. Edebiyatçı kimliğimle senaryo yazarak girdim. Oynayarak değil senarist yanımla girdim" dedi.


"Edebiyat benim bütün hayatımı tanımladı ve belirledi" diyen Kesal, "Daha çokta kelimeler, onların gücü, onlarla yeni bir dünya kurabileceğime dair keşfimdir. Bu gerçekliğin dışında başka bir gerçekliğinde mümkün olabileceğini fark edişim. Benim Avanos’taki kütüphaneyi keşfedişim sanki bir cennete düşmüşüm gibi gelir, oradaki kitapları fark edişim. Kitaplarla başladığım yolculuğum benim bundan sonra yaptığım her şeye, sizinle bugün burada buluşmama kadar ki yolculuğumun sebebidir. Burada olma sebebim kitaplardır. Edebiyat o yüzden çok önemlidir. Kelimelerin ruhu var, onlar sanki bizden önce olan şeyler. Biz yokken bile kelimeler vardı. Biz onları bir araya getirerek kurmaca dediğimiz şeyi gerçekleştiriyoruz. Aslında gerçekliği yeniden bozup, yeniden icat ediyoruz" şeklinde konuştu.



Ercan Kesal: "Sinemaya edebiyatla girdim"

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
İzmir Gıda güvenliği için alternatif ’yetim’ besinler İklim değişikliği ve gıda güvenliği tehditlerini en aza indirmek ve tarımda sürdürülebilirliği sağlamak için tarımsal gıda zincirlerine yeniden yön verilmesi gerektiğini ifade eden Yaşar Üniversitesi Tarım Bilimleri ve Teknolojileri Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü Araş.Gör. Pelin Atakan Ambarcı, yeterince değerlendirilmeyen yetim türlerin sofralara yeniden getirilmesi ile bu açığın önemli ölçüde kapanabileceğini söyledi. Besin değeri yüksek olduğu halde sofralarımızda günümüzde ya çok az yer edinebilen ya da tamamen unutulmuş ’yetim türler’ olarak adlandırdığımız bitki ve hayvan türlerinin, beslenme sistemimizde daha geniş yer bulması, biyoçeşitliliğin korunmasına katkı sağlayarak tarım sistemlerimizin uzun vadede daha dayanıklı hale gelmesini sağlayabilir. Mevcut sistemde tarım sektöründe temel mantığın gıdayı çok fazla artırmaya ve ucuzlatmaya yönelik olduğunu vurgulayan Araş.Gör. Pelin Atakan Ambarcı bunun uzun vadede olumsuz sonuçları olabileceğini belirterek şunları söyledi: “Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü’nün (FAO) 2023 raporuna göre tarımsal üretimin geneline baktığımızda ton bazında yaklaşık yarısını yalnızca dört ürün oluşturuyor. Bunlar pirinç, buğday, mısır ve şeker pancarı. İnsanlık tarihinde bugüne kadar yaklaşık 7 bin bitki türünün gıda olarak değerlendirildiğini biliniyor. Ancak bugün yalnızca yaklaşık 150 tür ticari olarak üretiliyor ve piyasada bulunabilir durumda. Bu da biyoçeşitlilik açısından olumsuz bir durum. Oysa doğanın dengesi için biyoçeşitliliğe ihtiyacımız var. Büyük arazilerde yalnızca tek bir ürün üretmeye yani monokültüre dayalı tarım sistemlerimiz buna büyük ölçüde zarar veriyor. Tozlaşma, toprağın kalitesi ve tarımın dirençliliği azalıyor. Monokültür üretimi ile azalan direnç, iklim değişikliği ya da covid gibi küresel şoklarla bağlantılı sorunlar da eklendiğinde tarımsal üretimin verimliliğini ve gıda güvenliğini ciddi anlamda tehlikeye atıyor.” Gizli açlık Beslenme sistemimizde enerji kaynağımızın yaklaşık yüzde 60’ının pirinç, buğday, mısır ve patates olmak üzere dört üründen oluştuğunu ve anlatan Araş.Gör. Pelin Atakan Ambarcı, “İnsanlar enerji için çok fazla tahıl ve şeker tüketiyor. Bu da dengesiz ve yetersiz beslenmemize neden oluyor. Proteinleri az miktarda ve sadece belli başlı bazı ürünlerden alıyoruz. Tahıllar ihtiyacımız olan vitaminler yönünden yeterli değil. Bu beslenme türü “gizli açlık” veya obeziteye neden oluyor” dedi. Konu ile ilgili geçtiğimiz günlerde Yunanistan’ın Girit adasındaki Hanya Akdeniz Tarımsal Araştırmalar Enstitüsü’nde “Yeterince Değerlendirilmeyen ve Genetik Çeşitliliğe Sahip Gıdaların Tüketici Tarafından Kabulünde Davranışsal Engellerin Rolü” başlıklı bir seminer veren Araş.Gör. Pelin Atakan Ambarcı yürüttükleri proje ile ilgili şu bilgileri verdi: “26 ülkeden 130 katılımcı ile ‘İklim değişikliği ve gıda güvenliği tehditlerini engellemek için tarımsal gıda zincirlerine yeniden yön verilmesi’ başlığı ile gerçekleşen Avrupa Tarım Ekonomistleri Derneği 188. Semineri’nde Ege Üniversitesi’nden hocalarımız Cihat Günden, Murat Yercan ayrıca Konstadinos Mattas ve Marija Knez ile birlikte üzerine çalıştığımız ‘Yeterince değerlendirilmeyen ve genetik çeşitliliğe sahip gıdaların tüketici tarafından kabulünde davranışsal engellerin rolü’ adı altında bir sunum yaptık. Projenin adı, AB-HORIZON-2020 kapsamında desteklenen ‘BIOVALUE: Tarım-gıda değer zincirinde biyoçeşitliliği artıran çataldan çiftliğe ajan tabanlı simülasyon aracı’. Projede biyoçeşitliliği destekleyecek bazı ürünleri yani yetim türleri bu hedef beslenmenin içine nasıl dahil edebileceğimizi, tüketiciyi bu yola nasıl sokacağımızı araştırıyoruz.” Şevketi bostan, deniz rezenesi lif, vitamin ve mineral deposu NUS diye tanımlanan bu yetim türleri beslenmeye dahil etmenin birçok artısı olduğunu belirten Araş.Gör. Pelin Atakan Ambarcı, “Eskiden beslenmemizde yer alan unuttuğumuz ya da çok fazla üretilmeyen yetim türleri beslenme sistemimize dahil ettiğimizde biyoçeşitliliğin desteklenmesi yoluyla, tarım dirençliliğinin artmasına katkı sağlayabiliyoruz. İkim değişikliğinin kuraklık, sel gibi felaketlere karşı bir direnç sağlar. Topraktaki su, azot getirdiği dengesi ve toprağın kalitesi korunur. İnsan sağlığı açısından da yeterli ve dengeli beslenme sağlanır” dedi. Lif, vitamin ve mineral yönünden oldukça zengin olan bu türlere örnekler veren Araş.Gör. Pelin Atakan Ambarcı, “Yetim türler her bölgeye göre değişir. Ege bölgesi için şevketi bostan, deniz rezenesi ve bazı börülce türlerini örnek olarak verebiliriz. Bu türler bölgeye çeşitlilik getirir ve besleyici özellikleri çok yüksektir. Bu ürünlerin genellikle bulundukları bölgede geniş üretimi yapılmaz. Yetim türlere odaklanarak beslenme sistemimize dahil etmeliyiz. Bu unuttuğumuz türleri yeniden keşfetmeliyiz” diye konuştu. Araş.Gör. Pelin Atakan Ambarcı ayrıca, “Kinoa ve chia tohumu son yıllarda popülerleşerek üretimi artmış eskiden yetim olarak adlandırabileceğimiz türler arasındadır. Bu ürünler bitkisel protein, lif, antioksidan ve mineral deposudur. Ancak son zamanlarda bu türlerin de monokültür tarzı üretiminin yaygınlaşması da tarımsal sürdürülebilirlik açısından soru işaretleri oluşturmaktadır” dedi. Bariyerler var “Aslında toplumda NUS dediğimiz bu tür besinleri faydaları bilinse de çeşitli önyargılar ya da alışkanlıklardan dolayı tüketilmiyor” diyen Araş.Gör. Pelin Atakan Ambarcı şöyle devam etti: “Bu besinler faydaları bilinse de çeşitli önyargılar ya da alışkanlıklardan dolayı tüketilmiyor. Tüketici bazı bariyerlerle karşılaşıyor. Bu ürünleri bulamıyor, fiyatı fazla gelebiliyor bazen de pişirmeyi ya da hangi ürünlerle birlikte tüketebileceğini bilmiyor. Hatta zaman zaman bu ürünleri tüketmek fakirlik veya alt kültürle eşleştiriliyor. Bilgi düzeyini artırarak ve bu besinleri kullanmayı öğreterek bu önyargıları aşmalıyız.
Eskişehir Sorunlara sanayicinin gözünden gerçekçi çözüm önerileri Eskişehir Sanayi Odası (ESO) Meslek Komiteleri Ortak Toplantısı’nda konuşan ESO Başkanı Celalettin Kesikbaş, Eskişehir’de her 3 kişiden birinin aile geçimini üretim sektöründen sağladığını vurgulayarak, “Her zaman söylediğimiz gibi ESO, üyelerimizle birlikte 90 bin kişilik çalışanlarımızın da sanayi odasıdır. Topluma dönük bir sanayi odası olma vizyonuyla sanayimiz ve şehrimiz için projeler üretiyoruz” dedi. ESO 2024 yılı Meslek Komiteleri Ortak Toplantısı, Yönetim Kurulu Başkanı Celalettin Kesikbaş ve Meclis Başkanı Süha Özbay liderliğinde gerçekleştirildi. Yönetim kurulu üyeleri ile meclis ve komite üyelerinin katıldığı toplantıda sanayinin ve sanayicinin sorunları, talepleri ve beklentileri ile öneriler değerlendirildi. Büyük bir katılımla gerçekleştirilen ’Ekonomik Beklenti ve Nitelikli Personel İhtiyaç Anketleri Sonuçları’ çözüm önerileriyle paylaşıldı. "Her şeye rağmen üretim" Toplantının açılış konuşmasını yapan ESO Başkanı Celalettin Kesikbaş, amaçlarının sanayicilerle ortak ve sektörel sorunları tartışmak, bununla birlikte çözüm önerileri geliştirmek olduğunu söyledi. Zorlu ekonomik şartlara rağmen üreticilerin gösterdiği özveri ve çabanın Türkiye’nin gelişimi ve refahı adına hayati öneme sahip olduğuna dikkat çeken Başkan Kesikbaş, “Önce pandemi dönemi, sonrasında ülkemizde ve dünyada yaşanan resesyon, akabinde asrın felaketi olarak adlandırdığımız ve hala yaralarını sarmaya çalıştığımız 6 Şubat depremleri, yakın coğrafyamızda yaşanan gerilimler, yukarıda Ukrayna ve Rusya savaşı, İsrail’in Gazze ve Orta Doğu’da yaptığı katliamlar, özellikle ülkemiz ekonomisinde derin tahribatlara neden olmuştur. Tüm bu olumsuz şartlar altında, ülkemizin en büyük kaldıraç gücünü sanayi sektörü teşkil etmiştir. Her şeye rağmen sizlerin üretmekten vazgeçmemeniz, iş ve aş oluşturmaya devam etmeniz ve bunu bir memleket meselesi dusturuyle yapmanız ülkemizi ayakta tutan önemli bir unsur olmuştur” şeklinde konuştu. "9 milyar dolar ciro, 4,5 milyar dolar ihracat" ESO’nun üye sayısının son 5 yılda neredeyse 3 kat artarak bin 500’ü aştığını belirten Başkan Kesikbaş, “Her zaman söylediğimiz gibi ESO, üyelerimizle birlikte 90 bin kişilik çalışanlarımızın da sanayi odasıdır. Sanayimiz 9 milyar dolar yıllık ciro ve 4,5 milyar dolara yakın ihracat gerçekleştirmektedir. Eskişehir’de Gayrisafi Yurtiçi Hasıla’nın sektörel dağılımında sanayi sektörü yüzde 20’lerden, bugün yüzde 44 seviyelerine ulaşmıştır. Kentimizde her 3 kişiden biri ailesinin geçimini üretim sektöründen sağlamaktadır. Bu doğrultuda sanayicilerimizin omuzlarında kutsal bir sorumluluk olduğunu söylemek mümkündür" ifadelerini kullandı. "Sorunlar çözüm önerileriyle belirlendi" Sürekli olarak üyelerinin beklentilerini, problemlerini ve ihtiyaçlarını tespit etmenin, bunları çözüm önerileriyle birlikte ilgili mercilere ulaştırmanın çabası içerisinde olduklarına değinen ESO Başkanı Celalettin Kesikbaş, şöyle devam etti: "Bu konuda odamız üyelerinin katılımıyla ciddi bir anket gerçekleştirdik. 319 firmamız ankete yanıt verdi. Nitelikli elemandan finansmana erişime, ulaşımdan konut ve barınmaya, yasal mevzuat ve bürokrasiden lojistik altyapıya, talep daralmasından üretim maliyetlerinin artmasına kadar onlarca sorunla karşı karşıya kaldığımızı gördük. Sanayicimizin ihtiyaçlarını çok iyi biliyoruz. Eskişehir Sanayi Odası’nın gücü dahilinde bu ihtiyaçların bir kısmını biz çözmeye çalışırken, bir kısmını da ilgili kurumlarla iş birliği yaparak çözüm bulmaya gayret gösteriyoruz." "Eskişehir bir adım önde" Üyelerinin ve çalışanlarının taleplerini bu vizyon doğrultusunda ele alarak çözümler ürettiklerini anlatan Kesikbaş, sözlerinin devamında, “Eskişehir olarak farklı bir noktada ve her zaman bir adım ileride olduğumuzun farkındayız. Bunun en büyük göstergelerinden biri, birçok kişinin haberdar bile olmadığı bir dönemde ’ÜÇÜZ DÖNÜŞÜM’ yaklaşımını kendimize hedef olarak koymamızdır. Üçüz dönüşüm yani yeşil, dijital ve toplumsal dönüşüm perspektifi ESO’nun yönünü belirleyen unsurdur. Bu vizyon doğrultusunda sizlere hizmet etmeye devam edeceğiz" diye kaydetti.