ASAYİŞ - 12 Eylül 2023 Salı 13:47

Satın aldığı otomobil yurt dışı kayıtlı çıktı, harcadığı para için muhatap bulamıyor

A
A
A
Satın aldığı otomobil yurt dışı kayıtlı çıktı, harcadığı para için muhatap bulamıyor

Kırşehir’de oto galeri ve cep telefonu işi ile uğraşan bir vatandaş, birikimleri ile aldığı otomobilin yurt dışı kayıtlı çıkması sonrası mağdur olduğunu iddia etti.


Dolandırıldığını iddia eden Samet Koç, harcadığı para ve zararının karşılanması için muhatap bulamadığını ve mahkemelik olduklarını söyledi. Ankara’da geçtiğimiz 16 Mart tarihinde otomobil alımı yapan Koç, aldığı otomobilin yurt dışı kayıtlı olması nedeniyle şaşkına uğradı. Koç; "Ankara’da geçtiğimiz 16 Mart tarihinde otomobil alışı yaptık. Aldığımız otomobilin resmi prosedürleri uygun şekilde de yapıldı. Noter satışı, kasko, sigorta ve vergisini ödedik" dedi.


Aldığı otomobille Kırşehir’e gelirken trafik cezası yedi


Ankara’da aldığı otomobilin yurt dışı kayıtlı olduğunu öğrenen Koç; "Otomobilimizin Haziran ayında yapılan ’Fren’ adlı operasyonda yurt dışı kayıtlı olduğunu öğrendik. Otomobilin yurt dışı kayıtlı olmadığını resmi belgelerle ispat etmemize rağmen mağdur olduk. Muhatap bulamıyoruz. Bizim durumumuzda olan yüzlerce mağdur insan var. Yurt dışı kayıtlı bir otomobil ise biz nasıl vergi ödeyip resmi prosedürleri yaptık? Polis kayıtlarında da Türkiye’de benim gibi dolandırılan insanların muhatapları olan kişiler aynı ama adli yıl açılışı ile serbest kalmışlar. Bizim muhatabımız kim olacak?" diye konuştu. Vatandaşın iddiasına göre, satın aldığı otomobilin yurt dışında kayıtlı olduğu bilgisi kendisine satış işlemi sırasında verilmedi. Ancak daha sonra aracın yurt dışından getirildiği ve Türkiye’de kaydının yapılmadığı ortaya çıktı. Vatandaş; aracın kaydının yapılmaması nedeniyle vergi kaçırıldığını düşünerek konuyu mahkemeye taşıdı. Ancak mahkemede muhatap bulamayan vatandaş, alacağını da tahsil edemedi. Konuyla ilgili olarak araştırmalar sürerken ise mahkeme kararıyla ihale yolu ile satışa çıkarılacak.

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Ankara Güngören Şişecam blokları 1,5 yılda tamamlandı İstanbul Güngören’deki Şişecam Blokları 1,5 yıl içerisinde Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı Kentsel Dönüşüm Başkanlığı koordinesinde TOKİ’nin de inşa güvencesiyle yeniden yapıldı. İstanbul Güngören’deki Şişecam bloklarının sakinleri zamana yenik düşen evlerini yenilemek için Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’na bağlı Kentsel Dönüşüm Başkanlığı’na başvurdu. Hak sahiplerinin yüzde 100 uzlaşma sağlamasıyla Toplu Konut İdaresi Başkanlığı (TOKİ) inşaatları üstlendi. 29 Mayıs 2022’de temeller atıldı. 223 bağımsız birimden oluşan yeni yaşam alanları bir buçuk yıl gibi kısa bir süre içinde tamamlandı. 9 ay önce de konutlar hak sahiplerine kura yöntemiyle teslim edildi. “Herkese örnek olsun” Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum, yeni Şişecam konutlarının görüntülerini sosyal medya hesabından paylaşıp İstanbulluları kentsel dönüşüme davet etti. Bakan Kurum, “Az konuşuyoruz, çok çalışıyoruz. 2 yıl önce temelini atmıştık. 9 aydır vatandaşlarımız huzurla, güvenle oturuyorlar. Güngören’deki Şişecam Konutları sakinleri herkese örnek olsun. Aralarında anlaştılar, evlerini TOKİ ile yenilemek istediler ve ailelerimize afetlere dirençli yuvalarını teslim ettik. İstanbul’da riskli bina stokunu bitirene kadar durmayacağız” ifadelerini kullandı. Depreme karşı güvenli yaşam alanı oluşturuldu Kentsel Dönüşüm Başkanlığı Marmara Kentsel Dönüşüm Müdürlüğü Şube Müdürü Zeynep İnan, bölgede örnek bir dönüşümün tamamlandığını belirterek şunları kaydetti: “Burada sadece bina yıkıp yapmak şeklinde değil; çocuk oyun alanı, otoparklı, çevresiyle bütünleşmiş, depreme karşı dayanıklı, nitelikli bir yaşam alanı oluşturuldu. Hak sahiplerimiz bir ay gibi çok kısa bir sürede uzlaştılar. Konutların yapımı başladı ve kuraları çekildi. Herkesin dairesi yerinde dönüşerek teslim edildi. Uzlaşmadan 6 ay sonra yapım süreci başladı ve 2 sene dolmadan tamamlayarak teslim ettik.” “Eski komşularımıza kavuştuk” Yeni evlerine taşınan vatandaşlar deprem riskiyle yaşayan İstanbullulara kentsel dönüşüm için çağrı yaptı. Hak sahiplerinden Aysel Subaşı, “Ev küçük diye söylediler ama evime adımımı attım, sanki cennete girdim. Kapıyı açtım. ‘Küçüğü buysa büyüğü hangisi?’ dedim. Yani tam gönlümüze göre bir ev. Mutluyuz, huzurluyuz, Allah’a şükürler olsun. Komşularımıza kavuştuk. O kadar mutlu olduk ki, birbirimize koyunun kuzuyla kavuştuğu gibi kavuştuk” diye konuştu. “Artık herkes binasını TOKİ’ye vermek istiyor” Vatandaşlardan Seyfullah Tekin ise evlerinin dönüşüm sürecini şöyle anlattı: “Yıkıma başladılar. Dozer kepçeyle bir vurdu, bina pat diye yıkılıverdi. Temel diye bir şey yoktu. Binanın temelinin durumunu gördük. Dönüşümde fore kazık sistemlerini yaptılar. Temelleri, bağlantıyı sağlam yaptılar. Evlerin yapılışını gördük. Artık herkes binasını TOKİ’ye vermek istiyor. ‘TOKİ’nin binaları sağlam, korkmuyoruz’ diyorlar. Bunu biz şu anda yapmaya kalksak yapamazdık. Yeni binalarımızda asansörümüz oldu. Çocuklarımız için önceden parkımız yoktu. Ama şimdi güvenli bir parkımız oldu.” “Kentsel dönüşüm güzel bir şey” 50 yıllık evlerinin kentsel dönüşüme girdiğini ifade eden hak sahibi Şefik Elmalı ise, “Birçok müteahhit geldi ama biz neticede TOKİ’ye karar verdik. İki sene önce Sayın Murat Kurum’la birlikte buranın temelini attık. Daha evvelki dairem de yine üçüncü kattı. Bu da üçüncü kat çıktı. Onun için mutluyum. Kentsel dönüşüm güzel bir şey” ifadesini kullandı.
Trabzon Dr. Öğretim Üyesi Özgenç Akın: “Rize’de son yaşanan deprem, yağışlar sonrası bölgedeki heyelanları da tetikler” Rize’nin Hemşin ilçesinde geçtiğimiz günlerde meydana gelen 4.7 büyüklüğündeki depremin ardından Çayeli ilçesinde dün sabaha karşı meydana gelen heyelanda 1 kişinin hayatını kaybetmesi, 4 kişinin de yaralanması, “Depremler heyelanı tetikler mi?" sorusunu akıllara getirdi. Karadeniz Teknik Üniversitesi (KTÜ) Mühendislik Fakültesi Jeofizik Mühendisliği Bölümü Sismoloji Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Dr. Öğretim Üyesi Özgenç Akın, “Depremler heyelanı tetikler, çünkü doğada Newton’un tepki yasası geçerlidir. Özellikle bölgemiz çok dik yamaçlara sahip ve yağış oranı da çok yüksek. Bu yağış oranı da çok yüksek olduğu için stabil olmayan yer altı tabakaları heyelanlara sebep olacaktır" dedi. Rize’nin Hemşin ilçesinde geçtiğimiz günlerde meydana gelen 4.7 büyüklüğündeki depremin ardından Çayeli ilçesinde dün sabaha karşı yaşanan heyelanda 1 kişi hayatını kaybetti, 4 kişi de yaralandı. Depremlerin heyelanlar üzerinde etkisi olup olmadığı konusunda açıklama yapan Öğretim Üyesi Dr. Öğretim Üyesi Özgenç Akın, Türkiye’nin tam anlamıyla bir deprem ülkesi olduğuna dikkat çekerek, “Ülkemiz dünyadaki en aktif kuşaklardan bir tanesi olan Alp-Himalaya kuşağında yer almaktadır. Yani ülkemiz tam anlamıyla bir deprem ülkesidir. Dolayısıyla bu depremlerin meydana gelmesi normaldir. Ülkemizde daha çok transform faylardan kaynaklanan yüzeye daha yakın depremler meydana gelir. Yüzeye yakın olduğu için de derinliği yıkıcı olabilmektedir. Şili, Japonya gibi dalma batma zonlarında daha derin, daha büyük depremler meydana gelir. Bizim ülkemizde de 7 ya da daha fazla büyüklükte depremler meydana gelmektedir” diye konuştu. "Rize’deki depreme hiç şaşırmadık" Geçtiğimiz günlerde Rize’de meydana gelen 4.7 büyüklüğündeki depreme şaşırmadıklarını ifade eden Akın, “Rize’de 4 büyüklüğüne sahip deprem meydana gelmesine açıkçası biz şaşırmadık. Türkiye’nin tamamı deprem bölgesidir. 1996 yılında yapılan deprem tehlikesi haritasında bölgeler vardı. Birinci dereceden beşinci dereceye kadar. Sanki beşinci derecedeki bölgede hiçbir şekilde depremden etkilenmeyecekmiş gibi bir intiba oluşturuluyordu. 2018 yılında yeni deprem tehlike haritası yapıldı. Bu harita parsel bazlı çalışmalarla deprem tehlikesini ortaya koyabiliyor. Bölgemize bakacak olursak burada Mw=4.7’lik deprem meydana geldi. Rize’de, Ordu’da, Trabzon’da, Batum’da faylar var. Bu fayların hepsi MTA’nın diri fay haritasında işaretli değil. İnsanlık olarak zaten fayların 100’de yüzüne hakim değiliz, hiçbir zaman da olamayız. Çünkü bir hareket sonucunda faylar oluşur. Fay kırık demektir. Daha önce oluşmuş faylarda deprem olabildiği gibi bir deprem de fayın oluşmasına neden olabilir. Yani aralarında sebep sonuç ilişkisi vardır. Şehrimiz hakkında konuşacak olursak, Kuzey Anadolu ve Doğu Anadolu fay zonlarına olan yakınlığımız şehir olarak tehlike altında olduğumuzu ifade ediyor. 4.0, 5.0, 6.0 büyüklüğündeki depremler genellikle yıkıcı olmaz. Yıkıcı olması yapıların uygunsuz inşasından dolayıdır. 6 Şubat depreminde gördük ki 600-700 kilometre uzaklıkta olmamıza rağmen Trabzon’da sallandık ve ciddi şekilde hissettik. Dolayısıyla Kuzey Anadolu ve Doğu Anadolu fay hatlarına olan yakınlığımızdan dolayı buralarda meydana gelebilecek büyük depremlerin de bizi doğrudan ve ciddi şekilde etkileyebileceğini düşünüyoruz. Rize’de daha küçük bir fayda meydana gelen 4.7 büyüklüğündeki bir deprem Trabzon için yıkıcı olmayabilir ancak örneğin Bingöl Karlıova civarında 7 ve 7’den büyük bir deprem bekliyoruz. Dolayısıyla bu depremin bizi etkileyemeyeceğini söyleyemeyiz” şeklinde konuştu. Depremler heyelanları tetikler mi? Depremlerin heyelanı tetikleyeceğini belirten Akın, “Depremler heyelanı tetikler, çünkü doğada Newton’un tepki yasası geçerlidir. Meydana gelen bir kütle hareketi heyelan oluşturabilir. 6 Şubat 2023 depreminden sonra da heyelanlar meydana geldi. Özellikle bölgemiz çok dik yamaçlara sahip ve yağış oranı da çok yüksek. Bu yağış oranı da çok yüksek olduğu için stabil olmayan yer altı tabakaları heyelanlara sebep olacaktır. Dolayısıyla kütle hareketi ve yağışın da fazla olması, eğimin fazla olması bu heyelanları tetikleyecektir” diye konuştu. Neler yapılması gerektiği konusunda uyarılarda bulunan Akın, “Parsel bazında zemin etütlerini çok ciddi bir şekilde yapmamız ve denetlememiz gerekmektedir. Genel anlamda makro bölge ve mikro bölgeleme çalışmaları yapılması lazım. Mikro bölgeleme çalışmaları daha yüzeye yakın, daha sık aralıklarla ölçümler alınarak yapılırken, makro bölge çalışmaları ise daha derin ve daha geniş alanda tüm şehri, hatta tüm bölgeyi kapsayacak şekilde yapılır. Bu çalışmalar bir kentin inşasında mutlaka uzman yer bilimciler tarafından yapılmalıdır. Elde edilen sonuçların çok iyi bir şekilde analiz edilip, imar planlarının da buna göre yapılması can ve mal kayıplarını önleyecektir” ifadelerini kullandı. Türkiye Deprem Bölgeleri Haritası’na göre dördüncü derece deprem bölgesinde yer alan Rize’de 15 Ekim’de 4.7 büyüklüğünde deprem meydana gelmişti. Rize tarihinde ilk defa büyüklüğü 4’ü aşan bir deprem yaşandığı belirtilirken, Rize’ye en yakın büyük deprem 1892’de Artvin’de büyüklüğü bilinmeyen ancak 6 büyüklüğünde olduğu tahmin edilen deprem ve 1906 yılında Erzurum’un Toprakkale-Oltu bölgesinde yaşanan 6 büyüklüğündeki deprem olarak biliniyor.
Karabük Biyolojik yaş tükürük örnekleriyle tespit edilecek Karabük Üniversitesi’nde görevli akademisyenler biyolojik yaşın tükürük örneklerinden kolaylıkla tespit edilmesini sağlayacak proje hazırladı. Karabük Üniversitesi yenilikçi projeleriyle öne çıkmaya devam ediyor. Mühendislik Fakültesi Biyomedikal Mühendisliği Öğretim Üyesi Doç. Dr. Hacı Mehmet Kayılı ve Doç. Dr. Hakan Yılmaz tarafından "Tükürükten Biyolojik Yaş Tespiti İçin IgG N-Glikomu Kullanılarak Makine Öğrenmesi Temelli Bir Modelin Geliştirilmesi ve Serum IgG N-Glikozilasyon Profillerine Bağlı Olarak Validasyonu" başlıklı TÜBİTAK COST projesi hazırlandı. Akademisyenler proje çerçevesinde insan sağlığına ilişkin önemli biyobelirteçlerden biri olan IgG glikozilasyon profillerinin incelenmesiyle biyolojik yaşın tespiti için bir model geliştirecek. Bu modelin özellikle tükürük örnekleri kullanılarak geliştirilmesi yaş tespitinin mümkün hale gelmesini sağlayacak. Ayrıca, serum örnekleri üzerinden yapılacak doğrulama çalışmaları, modelin güvenilirliğini ve geçerliliğini artıracak. Tükürükteki IgG N-glikozilasyon profillerinin analizinde makine öğrenmesi algoritmalarını kullanacak olan modelle geleneksel analizlere kıyasla daha hızlı ve kesin sonuçlar sunmak hedefleniyor. Geliştirilecek model, biyolojik yaş ile kronolojik yaş arasındaki farkları tespit ederek bireylerin sağlık durumlarına dair önemli veriler sunacak. Hazırladıkları projeyle tükürükten biyolojik yaş tespitine yönelik analitik bir yöntem geliştirmeyi ve bu yöntemi kan örneklerinden elde edilen verilerle kıyaslamayı hedeflediklerini belirten Mühendislik Fakültesi Biyomedikal Mühendisliği Öğretim Üyesi ve proje yürütücüsü Doç. Dr. Hacı Mehmet Kayılı, “Bu projenin temel amacı, kişilerin yaşlanma durumu hakkında bilgi vermek, yaşlanmasının ne düzeyde olduğunu kişilere göstermek ve böylelikle kişilerin yaşlanma dereceleri hakkında fikir sahibi olmasını sağlamaktır. Bu projede, ilk olarak sağlıklı bireylerden kan ve tükürük örnekleri alıyoruz. Çok küçük miktar hacimde kan örneği bizim için yeterli oluyor. Vücudumuzda bulunan antikorlara bakarak, antikorlardaki modifikasyonlarını takip ederek, özellikle yaşlanmayla alakalı biyobelirteç seyrini Türkiye popülasyonuna özgü olarak inceliyoruz" dedi. Proje bünyesinde sağlıklı bireylerden kan ve tükürük örnekleri toplandığını ifade eden Kayılı, “Bu sayede, kişilerden bir biyolojik bir damla kan veya tükürük örneği alarak, kişilerin biyolojik yaşının, normal yaşlarından ileride olup olmadığını tespit edeceğiz. Biliyorsunuz ki insanların bir yaşı var. Kronolojik yaş diyoruz bu yaşa. Bu, doğumdan itibaren geçen bir süreç. Bir de vücudumuzun çevresel etkilerden ne kadar etkilendiğini gösteren biyolojik yaşımız var. Biz, bu biyolojik yaşımızı, moleküler düzeyde analizlerle gerçekleştiriyoruz. Moleküler düzeyde yaptığımız analizlerde, hücrelerinizin yaşlanma derecesini söyleyerek sizin yaşlanmanızı ve dolayısıyla hastalıklara olan yatkınlığınızı ne düzeyde olduğunu belirtiyoruz. Eğer biyolojik yaşınız yüksek çıkarsa, siz kendinizi ve hayat tarzınızı ona göre değiştirerek örneğin diyet yaparak veya spor aktivitelerinizi artırarak yaşlanma düzeyinizi geriletebilirsiniz. Böylelikle de hastalıklara daha geç maruz kalabilirsiniz” diye konuştu. Kayılı, projede iki bursiyerin ve iki araştırmacı hocanın görev aldığını ve projenin TÜBİTAK tarafından desteklendiğini aktararak bu yenilikçi çalışmanın, sağlıklı bir yaşlanma sürecine katkıda bulunmayı ve hastalıkların erken teşhisine yönelik önemli bir adım atmayı amaçladığını vurguladı. Proje Araştırmacısı Doç. Dr. Hakan Yılmaz, makine öğrenmesinin sağlık alanındaki etkinliğine vurgu yaparak, şu ifadeleri kullandı: “Makine öğrenmesi, artık günümüzde oldukça popüler, girmediği alan yok diyebiliriz. Bu alanların en başında sağlık geliyor. Biz de makine öğrenmesi yöntemlerini sağlıkta etkin ve efektif olarak kullanmaya çalışıyoruz. Burada da kişinin normal demografik yaşı ile kronolojik ve biyolojik yaşı arasındaki bağıntıyı ortaya koyarak bir yaş tahmini yapmaya çalışıyoruz. Özellikle sağlık alanında ön tanı çalışmalarında, makine öğrenmesi uygulamalarını oldukça fazla kullanıyoruz. Farklı projelerde de yine bu yöntemleri kullanmaya devam ediyoruz.” Projenin iki temel aşamadan oluştuğunu anlatan Yılmaz, “Bu proje aslında iki tane aşamadan oluşuyor: Birinci aşamada örneklerin toplanması, ikinci aşamada ise bu örneklerin analiz edilmesi ve makine öğrenmesi teknikleriyle aradaki bağlantının ortaya koyulması. İlk etaptaki sonuçlarımız umut vaat edici. Tabi şu an net bir rakam veremiyoruz. Özellikle sağlıkta belirli bir aşamaya ulaşmadan rakam vermek çok doğru olmuyor ama burada da güzel sonuçlar elde edeceğimizi düşünüyoruz” ifadelerini kullandı.