EKONOMİ - 21 Aralık 2024 Cumartesi 09:52

Kastamonu’da trafiğe kayıtlı araç sayısı 161 bin 666 oldu

A
A
A
Kastamonu’da trafiğe kayıtlı araç sayısı 161 bin 666 oldu

Türkiye İstatistik Kurumu tarafından açıklanan istatistiklere göre, Kastamonu’da trafiğe kayıtlı araç sayısı 161 bin 666 oldu.


Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), 2024 yılı Kasım ayı motorlu kara taşıtları istatistiklerini açıkladı. Açıklanan verilere göre, Kasım trafiğe kayıtlı araç sayısı Kasım ayı sonu itibarıyla 161 bin 666 oldu. Bu taşıtların yüzde 45,2’sini otomobil, yüzde 23,0’ını traktör, yüzde 12,6’sını motosiklet, yüzde 13,1’ini kamyonet, yüzde 3,6’sını kamyon, yüzde 1,5’ini minibüs, yüzde 0,6’sını otobüs, 0,4’ünü ise özel maksatlı taşıtlar oluşturdu.


Kastamonu’da Kasım ayında 614 adet taşıtın trafiğe kaydı yapıldı. Trafiğe kaydı yapılan toplam 614 adet taşıt içinde motosiklet yüzde 37,6 ile ilk sırada yer aldı. Bunu yüzde 28,3 ile otomobil, yüzde 16,4 ile traktör ve yüzde 10,4 ile kamyonet, takip etti.


Öte yandan, Kastamonu’da Kasım ayında trafiğe kaydı yapılan toplam taşıt sayısı bir önceki aya göre 19 adet arttı.


Bunlar Da İlginizi Çekebilir
İstanbul Yemeksepeti, 2024’ün lezzet haritasını çıkardı Yemeksepeti, 2024 yılı boyunca Türkiye’nin online yemek sipariş alışkanlıklarını gözler önüne seren verilerle yeme-içme trendlerini açıkladı. Popüler lezzetler arasında tavuk döner ilk sırada yer alırken, sokak simidi ve waffle da favoriler arasında yer aldı. Türkiye’de hızlı ticaretin önde gelen markalarından Yemeksepeti, 2024 yılı boyunca Türkiye’nin dört bir yanındaki yemek sipariş alışkanlıklarını yansıtan verilerini açıklayarak bu yıl da yeme-içme sektörüne dair önemli bilgiler sundu. Şirket, milyonlarca kullanıcısının damak zevkini, sektördeki değişimleri ve yeme-içme trendlerini ortaya koydu. Tavuk döner yine zirvede 2024 yılında Türkiye genelinde en popüler yemek, Tavuk Döner Dürüm oldu. Global lezzetlerin etkisiyle burger ve pizza gibi seçenekler popülerliğini korurken, yerel tatlardan lahmacun ve çiğ köfte de ilk 5’te yer almayı başardı. 2024’te platformdan en çok sipariş edilen yemekler şunlar oldu: 1.Tavuk Döner Dürüm 2.Burger 3.Lahmacun 4.Pizza 5.Çiğ Köfte Market ve Mahalle siparişlerinde temel ihtiyaçlar öne çıktı Yemeksepeti Market’te sokak simidi en çok tercih edilen ürün olurken, maden suyu ve çikolatalı gofret gibi günlük tüketim ürünleri de listeye girdi. Mahalle kategorisinde ise beyaz ekmek, patates ve maydanoz siparişlerde ilk sıralarda yer aldı, temel gıda ürünlerinin tüketiciler için vazgeçilmez olduğunu bir kez daha gösterdi. 2024’te en çok sipariş edilen ürünler: 1.Sokak simidi 2.Doğal maden suyu 3.Çikolatalı gofret 4.Su 5.Meşrubat ürünleri 2024’te Yemeksepeti Mahallede en çok sipariş edilen ürünler: 1.Beyaz ekmek 2.Patates 3.Maydanoz Tatlılar listesinde Waffle tahtını korudu Tatlı siparişlerinde gençlerin favorisi olan waffle, bu yıl da zirvede yer aldı. Geleneksel tatlardan baklava ve sütlaç, modern lezzetlerle birlikte sıralamadaki yerini korudu. 2024’te platformdan en çok sipariş edilen tatlılar: 1.Waffle 2.Baklava 3.Profiterol 4.Sütlaç 5.Sufle 2024’te platformun rekorları Yemeksepeti, 2024 yılında da kullanıcılarının yoğun ilgisiyle rekorlara sahne oldu. Yıl boyunca bir kullanıcı, tam bin 619 kez sipariş vererek öne çıktı. Siparişlerin en yoğun olduğu saat aralığı ise 18.00-19.00 olarak kaydedildi. Tek siparişte en çok tercih edilen menü ‘Patatesli Yarım Porsiyon Ekmek Arası Köfte Menü’ olurken, tek siparişte en yüksek tutar rekoru, 20 bin 138 TL ile ‘Lokum Burger Menü’ siparişiyle kırıldı. Platformdan kullanıcılarına 7,7 milyar TL’lik ekonomik değer Platform yıl boyunca gerçekleştirdiği indirimler, kampanya kurguları ve sadakat programı YeClub ile kullanıcılarına toplam 7,7 milyar TL’lik ekonomik değer oluşturdu. Geçen yıldan bu yana 2 katından fazla artış gösteren bu rakam, platformun kullanıcılarına sunduğu fırsat ve faydaların da en belirgin göstergesi oldu. 2024 yılında platformda restoran sayısını en hızlı artıran mutfaklar, Türk damak zevkine hitap eden kategoriler oldu. Döner, pilav ve ev yemekleri mutfakları, yıl boyunca sektörde en hızlı büyümeyi kaydeden kategoriler olarak öne çıktı.
Aydın ATB Başkanı Çondur: "Sektörümüz için kalıcı ve faydalı adımlar atmayı hedefliyoruz" Aydın Ticaret Borsası Yönetim Kurulu Başkanı Fevzi Çondur, Meclis Başkanı A. Bahri Erdel, Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Cengiz Ülgen ve Yönetim Kurulu Üyeleri Yakup Er ile Cihan Can’dan oluşan heyet, Çanakkale Ticaret Borsası’nı ziyaret etti. Ziyarette Aydın Ticaret Borsası Yönetim Kurulu Başkanı Çondur, "İki borsa arasındaki dayanışmayı güçlendirerek, sektörümüz için kalıcı ve faydalı adımlar atmayı hedefliyoruz" dedi. Heyeti, Çanakkale Ticaret Borsası Yönetim Kurulu Başkanı Abdullah Deniz, Meclis Başkanı Birol Çetin, Meclis Başkan Vekili Halil Zahit Mert ve Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Sinan Erdoğan karşıladı. Ziyarette, zeytin ve zeytinyağı başta olmak üzere tarım ve tarıma dayalı sanayi sektörlerinde yaşanan güncel sorunlar ile bu sorunlara yönelik çözüm önerileri ele alındı. Her iki borsanın yürüttüğü faaliyetler, sektörel projeler ve devam eden çalışmalar detaylı şekilde değerlendirildi. Görüşmelerde, kurumlar arası iş birliğinin bölgesel kalkınmaya ve sektörlerin sürdürülebilirliğine olan katkısının altı çizildi. Aydın Ticaret Borsası Yönetim Kurulu Başkanı Fevzi Çondur, ziyarete ilişkin yaptığı açıklamada, iş birliği ve dayanışmanın önemine dikkat çekerek şunları ifade etti: “Çanakkale Ticaret Borsası ile gerçekleştirdiğimiz bu görüşme, tarım sektöründe karşılaşılan sorunlara yönelik çözüm yollarını değerlendirmek ve bilgi alışverişinde bulunmak açısından oldukça verimli geçti. Tarım ve tarıma dayalı sanayi sektörlerinin sürdürülebilir büyümesi için kurumlar arası iş birliği ve etkili iletişim büyük önem taşımaktadır. İki borsa arasındaki dayanışmayı güçlendirerek, sektörümüz için kalıcı ve faydalı adımlar atmayı hedefliyoruz.” Aydın Ticaret Borsası ve Çanakkale Ticaret Borsası arasında gerçekleştirilen bu ziyaret, iki kurum arasındaki ilişkilerin güçlendirilmesi ve gelecekte ortak projelerin geliştirilmesi açısından önemli bir adım oldu. Her iki taraf da sektörel dayanışmanın artırılması ve sürdürülebilir kalkınma hedeflerine ulaşılması için iş birliğine devam edeceklerini vurguladı.
Ankara Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Altun, Euronews’in sorularını yanıtladı Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun, Avrupa Birliği’nin (AB) önde gelen yayın kuruluşlarından Euronews’a gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Suriye’de yaşanan son gelişmeler ve Türkiye’nin pozisyonuna ilişkin sorulan soruya yönelik Altun, Türkiye’nin tarihi boyunca hakkın, adaletin ve mazlumların yanında yer almış bir devlet olduğunu ve Suriye’de de bu duruşunu muhafaza ettiğini belirtti. Kardeş Suriye halkının yaralarını sarmak, kalkınmasına katkıda bulunmak ve barışa hizmet etmek için Türkiye’nin samimi çabalarını sürdürdüğünü ifade eden Altun, bu doğrultuda, yerel halkın huzur ve emniyetine öncelik verildiğini dile getirdi. Altun, Suriyeli muhacirlerin “gönüllü, güvenli ve izzetli” bir şekilde ülkelerine dönüşünün temin edildiğini söyledi. Suriye meselesini, sadece bölgesel bir kriz olarak değil, küresel tesirleri olan hayati bir mesele olarak niteleyen Altun, “Türkiye olarak önceliğimiz Suriye’nin toprak bütünlüğü, siyasi birliği ve üniter yapısının muhafazasıdır. Zira bu durum hem bölgenin salahiyeti hem de Suriye halkının istikbali için zaruridir” değerlendirmesinde bulundu. “Türkiye, bölgenin huzur ve istikrarı için gayretlerini sürdürmeye devam edecektir” Türkiye’nin, Suriye krizinin başından bu yana Suriye halkının meşru taleplerini ve haklarını savunduğuna, onların iradesine saygı gösterdiğine dikkati çeken Altun, şunları kaydetti: “Bu süreçte de Suriye halkının kendi geleceğini tayin etme çabaları ve direnişi esas belirleyici unsur olmuştur. Cumhurbaşkanımızın vizyonu çerçevesinde Dışişleri Bakanlığımız yoğun bir diplomasi trafiğinde yürüttüğü çalışmalarla, bölgedeki tüm taraflarla diyalog kanallarını açık tutarak Suriye’nin toprak bütünlüğünün korunması ve kalıcı bir barışın tesis edilmesi için büyük bir çaba sarf etmektedir. Türkiye’nin Rusya ve İran ile yürüttüğü diplomasi de bu doğrultuda Suriye’de kalıcı bir barış ve istikrarın tesis edilmesi amacıyla uluslararası toplumla birlikte hareket etme çabasının bir parçasıdır. Bu bağlamda Türkiye’nin önceliği her zaman Suriye’nin toprak bütünlüğü ve siyasi birliğinin korunması olmuştur.” Türkiye’nin, Suriye topraklarında herhangi bir siyasi mühendislik yahut etnik tefrika çabasına katiyen müsamaha göstermeyeceğini vurgulayan Altun, “Suriye topraklarında yuvalanan terör örgütlerinin varlığı yalnızca ülkemizin sınır güvenliğini değil, bölgenin istikrarını da tehdit etmektedir. Bu sebeple Türkiye, terörle mücadelede kararlı bir şekilde saf tutmaya devam etmekte kararlıdır” dedi. Türkiye’nin gerek ABD olsun gerek Rusya ya da İran, uluslararası aktörlerle iş birliği içinde, adalet ve hakkaniyet temeline dayanan çözüm odaklı bir siyaset izlediğini aktaran Altun, “Bizim için Suriye; yalnızca bir komşu ülke değil, tarihî ve insani bağlarla yekvücut olduğumuz bir coğrafyadır. Türkiye, adaletin müdafii ve mazlumların hamisi olarak bölgenin huzur ve istikrarı için gayretlerini sürdürmeye devam edecektir” ifadelerini kullandı. “Türkiye olarak, sadece bölgesel barışın değil, küresel istikrarın temini adına da her türlü gayreti göstereceğiz” Somali ve Etiyopya görüşmelerindeki Türkiye’nin arabuluculuk çabalarının, aynı şekilde Rusya ve Ukrayna arasında devam edip etmediğine yönelik soru üzerine Altun, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan liderliğinde Türkiye’nin, barışın ve istikrarın tesisi hususunda önemli bir aktör olarak tarihsel sorumluluğunu yerine getirdiğini belirtti. Altun, en son gerçekleştirilen Somali ve Etiyopya arasındaki görüşmelerden Karadeniz Tahıl Anlaşması’na kadar uzanan geniş bir yelpazede Türkiye’nin arabuluculuk görevini başarıyla icra ettiğinin altını çizdi. Türkiye’nin Rusya ve Ukrayna arasında başlattığı diplomatik sürecin de bu doğrultuda kayda değer bir örnek teşkil ettiğini belirten Altun, sözlerine şöyle devam etti: “İstanbul, söz konusu süreçte bir barış platformu olarak takdim edilmiş ve uluslararası alanda büyük takdir toplamıştır. Ülkelerin, İstanbul’da tekrar bir araya gelmesi elbette mümkün olabilir. Bu bağlamda Türkiye istikrarlaştırıcı güç olarak gerek insani konularda gerekse de barış müzakerelerinin başlatılması için her türlü desteği sunmaya hazırdır. Rusya ve Ukrayna arasındaki krizin daha da derinleşmesini engellemek için tüm tarafların yapıcı ve sorumlu bir tavır sergilemesi gerektiğine inanıyoruz. Türkiye olarak, sadece bölgesel barışın değil, küresel istikrarın temini adına da her türlü gayreti göstereceğiz nitekim gösteriyoruz da.” Almanya’nın Magdeburg kentinde gerçekleştirilen saldırı Avrupa’da aşırı sağın yükselişi ve Almanya’nın Magdeburg kentinde bir İslam karşıtı tarafından gerçekleştirilen saldırıya ilişkin sorulan soru üzerine Altun, bu saldırıyı en şiddetli şekilde kınadığını belirterek, hayatını kaybedenlerin ailelerine, Alman halkına ve hükümetine başsağlığı diledi. Magdeburg’da gerçekleşen saldırının bir İslam karşıtı tarafından düzenlenmiş olmasının, Avrupa’da yükselen aşırı sağın ve İslam düşmanlığının ulaştığı endişe verici boyutları bir kez daha gözler önüne serdiğini ifade eden Altun, bu tür saldırıların yalnızca Müslüman toplulukları değil aynı zamanda Avrupa’nın birlikte yaşama kültürünü ve toplumsal barışını da derinden sarstığını söyledi. Altun, son yıllarda Avrupa’da aşırı sağın “yeni normal” olarak algılanmaya başlaması ve İslam karşıtı söylemlerin sıradan bir retoriğe dönüşmesinin, nefret suçlarının artmasına ve toplumsal kutuplaşmanın derinleşmesine zemin hazırladığına dikkati çekti. Müslümanların Avrupa’da sosyal hayatlarında ayrımcılıkla, iş hayatlarında dışlanmayla ve giderek artan şekilde fiziksel saldırılarla karşı karşıya kaldığını dile getiren Altun, şunları kaydetti: “Ancak bu mesele yalnızca İslamofobi olarak değerlendirilmemelidir. Bu, aynı zamanda Avrupa’nın toplumsal uyumunu tehdit eden ciddi bir güvenlik ve insan hakları krizidir. Bu tür hadiseler, Müslümanların sistematik olarak ötekileştirilmesinin ve ayrımcılıkla yüz yüze bırakılmasının yalnızca bu topluluklara zarar vermediğini, aynı zamanda Avrupa’nın demokrasi, insan hakları ve toplumsal dayanışma gibi temel değerlerini aşındırdığını açıkça ortaya koymaktadır. Avrupa’nın barış ve bir arada yaşama ideali, bu sorun karşısında sessiz kalınarak değil aksine güçlü bir iradeyle köklerine inilip çözüm üretilerek korunabilir. Bu nedenle, İslam karşıtlığıyla mücadele etmek için net bir duruş sergilenmeli ve somut adımlar atılmalıdır. Nefret suçlarını caydıracak hukuki düzenlemeler hayata geçirilmeli, toplumsal hoşgörü ve kapsayıcılığı artıran eğitim ve politika çalışmaları önceliklendirilmelidir. Tüm Avrupa ülkeleri olarak, farklılıklarımızın zenginlik olduğu bilinciyle hareket etmeli ve toplumsal dayanışmayı güçlendiren politikaları uygulamaya koymalıyız. Aksi halde, huzur ve istikrarın korunması mümkün olmayacaktır.” “Küresel ve bölgesel krizlerin ortak çözüme kavuşması adına AB, Türkiye ile daha güçlü bir iş birliği geliştirmeli” Türkiye’nin AB üyeliği sürecine ilişkin soruya cevaben Altun, AB’ye üyelik hedefinin, Türkiye’nin stratejik vizyonunun bir parçası olduğuna işaret ederek, bu sürecin sadece bir dış politika tercihi değil, aynı zamanda demokrasiye olan bağlılık ile kalkınma ve küresel iş birliği konusundaki çabaların da bir tezahürü olduğuna dikkati çekti. Türkiye’nin üyelik hedefinden hiçbir zaman vazgeçmediğinin altını çizen Altun, “2025 yılı bu anlamda yeni fırsatların doğabileceği bir yıl olabilir. Ancak şunu açıkça ifade etmeliyiz ki, Avrupa Birliği’nin yaklaşımı da bu sürecin belirleyici unsurlarından biridir. Daha önce de belirtmiş olduğum gibi AB, uluslararası arena da etkin bir rol oynamak istiyorsa Türkiye’yi üyeliğe kabul etmek durumundadır. Türkiye, her zaman AB ile iş birliğini güçlendirmeye hazır bir duruş sergilemiştir. Üyelik sürecinde karşı karşıya kalınan çifte standartların ortadan kalkması, yapıcı bir diyalog ortamının oluşması en temel beklentimizdir. Gelecek dönemde, özellikle küresel ve bölgesel krizlerin ortak çözüme kavuşması adına AB’nin Türkiye ile daha güçlü bir iş birliği geliştirme ihtiyacını göreceğimize inanıyoruz” değerlendirmesinde bulundu. “Dijital teknolojilerin sorumlu bir şekilde kullanılmasını, toplumun güvenliğini ve huzurunu temin etmeyi amaçlıyoruz” Türkiye’nin yapay zekâ stratejisine dair sorulan soruya karşılık Altun, şunları kaydetti: “Türkiye, geliştirdiği Ulusal Yapay Zekâ Stratejisi ile küresel ölçekte değer üreten sürdürülebilir bir yapay zekâ ekosistemi kurma gayreti içindedir. Bu strateji; yapay zekâ uzmanları yetiştirmek, istihdamı artırmak, araştırmayı/yenilikçiliği teşvik etmek, kaliteli verilere, teknik altyapıya erişimi genişletmek, sosyoekonomik uyumu hızlandırmak ve uluslararası iş birliklerini güçlendirmek gibi çok önemli hedefleri içermektedir. Türkiye, bu hedeflere ulaşmak adına büyük bir çaba sarf etmektedir. Yapay zekâ stratejimizin bir diğer önemli yönü de bu teknolojinin sebep olduğu sosyoekonomik dönüşümde toplumsal, kültürel ve insani değerlerin korunmasına özen göstermektir. Bu süreçte en fazla üzerinde durduğumuz meselelerden biri veri mahremiyetidir. Yapay zekâ modellerinin hırçın veri politikalarına karşı kendi bulut stratejimizi oluşturmayı amaçlıyoruz. Bu bağlamda dezenformasyonla mücadeleyi bir politika alanı olarak kurumsallaştırıyor ve doğru bilginin, hakikatin hükümferma olması için tüm gücümüzle çalışmalarımızı sürdürüyoruz. İletişim Başkanlığı olarak halkı yanıltan ve manipüle eden yalanların karşısında duruyor, hakikatin ve doğru bilginin yayılması için azimle mücadele ediyoruz. Türkiye olarak bu çabalarımızla yalnızca dijital teknolojilerin sorumlu bir şekilde kullanılmasını değil aynı zamanda toplumun güvenliğini ve huzurunu da temin etmeyi amaçlıyoruz.” "Yapay zekânın getirdiği tehditlere karşı yaklaşımınız nedir" sorusu üzerine Altun, yapay zekâ araçlarının dünyayı ve bütün sektörleri hızla değiştirdiğini belirterek, yapay zekânın stratejik iletişimde ezber bozan bir güç olduğunu ifade etti. Kısa süre önce yalnızca bilim kurgu filmlerinde hayal edilebilen fikirlerin, bugün herkesin kolaylıkla erişebileceği bir noktaya geldiğine işaret eden Altun, teknolojinin bu pozitif yönlü ilerleyişi doğru amaçlarla kullanılmadığında bir dijital silaha dönüşme potansiyeli taşıdığına dikkati çekti. Altun, “Algoritmaların kontrol ettiği bir dünyada, bireylerin sadece yankı odalarına hapsolması, toplumsal kutuplaşmayı körüklemekte ve hakikatin yerini yalanlar almaktadır. Bu durum, yapay zekanın etik ilkelerle yönetilmesi gerektiği gerçeğini bir kez daha gözler önüne sermektedir. Bu durum yeni fırsatlar oluşturduğu gibi yeni tehditleri de beraberinde getirmektedir. Bu imkanları kötücül amaçlar için kullananların varlığı da küresel güvenlik ve istikrar ortamına tehdit oluşturmaktadır” dedi. Yapay zekâ ve diğer teknolojilerin iletişim alanında sunduğu yeni fırsatlar, yeni deneyimler ve iletişim, üretim ve tüketim eğilimlerinin zengin bir iletişim ekosistemini oluşturduğunu dile getiren Altun, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bu ekosistem temel insani değerlerden saptığında, menfi değerlerin, yalan bilginin ve dezenformasyonun küresel bilgi ortamı üzerinde sebep olabileceği sorunları ve meydan okumaları gözler önüne sermektedir. Bu bağlamda, özellikle genç bireyler, sosyal medya platformlarında ve yapay zekâ ile şekillendirilen içeriklerle karşı karşıya kaldıklarında savunmasız durumdadır. Hızla yaşlanan dünya nüfusunda, her yaştan birey yapay zekâ aracılığıyla maruz kaldığı yanlış bilgilerle manipüle edilme riski taşımaktadır. Bu noktada dijital tehditlere yönelik farkındalık oluşturulması ve medya okuryazarlığının artırılması önem kazanmaktadır. Savunmasız gruplar için, şiddet, yıkıcı değerler ve dezenformasyona karşı temel etik kodlarının inşası ve bu sürece hizmet edecek içeriklerin üretilmesi, yeni sosyal medya ortamlarının kurulması bir zaruret halini almıştır.” Hakikatin değersizleşmesinin, günümüz iletişimcilerini en fazla zorlayan sorunların başında geldiğine dikkati çeken Altun, “Yapay zekânın dezenformasyonu daha da yaygınlaştırabileceği göz önünde bulundurulduğunda, medya sektöründe insan faktörünün etkisini azaltmaktansa, kullanılacak yapay zekâ algoritmalarının insanileştirilmesi gerektiği açıktır” değerlendirmesinde bulundu. Kamusal alanda hizmet veren iletişim sektörünün, yapay zekâ tekeline terk edilmemesi gerektiğine vurgu yapan Altun, sözlerini şöyle tamamladı: “Dijital alandaki kapsamlı dönüşümleri yönetmek için küresel iş birliğinin önemi her geçen gün daha fazla hissedilmektedir. Yapay zekânın geliştirilmesi ve işleyişi için sınırların, kapsayıcı bir yaklaşım çerçevesinde belirlenmesi büyük önem arz etmektedir. Devletlerin demokratik süreçlerine ve iç işlerine müdahale ya da yıpratma amaçlı dezenformasyon ve manipülasyon saldırılarında, yapay zekâ teknolojilerinin kullanılmaması için küresel düzeyde gerekli tedbirler alınmalıdır.”