EKONOMİ - 30 Nisan 2024 Salı 11:19

“Hayat pahalılığı ile mücadele etmek için rekabet yasasının değişmesi gerekiyor”

A
A
A
“Hayat pahalılığı ile mücadele etmek için rekabet yasasının değişmesi gerekiyor”

Son zamanlarda yapılan fahiş zamlardan dolayı rekabet gücünün düştüğünü söyleyen İstanbul Arel Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Uğur Özgöker 4054 Sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun’un değişmesi gerektiğini vurguladı.


Pandeminin ardından devam eden ekonomik sıkıntılardan sonra Türkiye’de hayat pahalılığının her geçen gün daha da arttığına dikkat çeken Prof. Dr. Uğur Özgöker özellikle zincir marketlerin açık ve gizli anlaşmalar yaparak tüketiciyi mağdur ettiğini belirtti. Aynı zamanda Tüketicinin ve Rekabetin Korunması Derneği Başkanı olan İstanbul Arel Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Uğur Özgöker açıklamasının devamında şu ifadeleri kullandı;


“Bilindiği üzere bütün dünyayı derinden etkileyen Covid-19 Pandemisi sonrasında ülkemizde tüketicileri doğrudan ilgilendiren, hayati mal ve hizmet fiyatlarında ekonominin normal gereklerinin çok ötesinde fahiş zamlar yapılmaktadır. Ayrıca piyasada pandemi sonrası tekrar canlanan talep nedeniyle bazı mal ve hizmetler tedarik edilememekte, karaborsada satılmakta, normal karların bazı mallarda piyasa fiyatının 10 katı kadar ahlaksız, iktisadi realiteden çok uzak zamlar yapılmaktadır. Özellikle zincir marketler aralarında açık veya gizli anlaşmalar yaparak (Kartel oluşturarak) ya da piyasada hâkim durumda olan teşebbüsler bu hakimiyetlerini mevcut ve potansiyel rakipleri ile tüketiciler aleyhine istismar ederek (tekel/monopol haline gelerek) piyasayı bozmakta, serbest rekabeti ihlal etmekte ve özellikle de bireysel tüketicileri mağdur etmektedirler.”



“4054 Sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun’un değişmesi elzemdir”


Rekabetin Korunması Hakkında Kanun’da bazı değişikliklerin şart olduğunu da söyleyen Prof. Dr. Uğur Özgöker, “Piyasa dengelerinin bozularak serbest rekabetin kısıtlanması ya da tamamen engellenmesi, ücretli çalışan ve emeklilerin hayatlarının çok zorlaştırılması, geçim sıkıntısı çekmeleri ve zaruri tüketim mallarını bile tedarik etmekte çok zorlanmaları ve nihai olarak bu enflasyonist ortamı bahane eden kötü niyetli dış güçler ve işbirlikçileri bazı iç siyasilerin bunu istismar ederek ülkemizin istikrarını bozarak siyasi ve ekonomik kaosa sokmak çabalarını önlemek için Rekabetin Korunması Hakkında Kanun’da bazı değişiklikler elzem olmuştur” şeklinde konuştu.



“Yeni kanunda hapis cezaları ve çok yüksek para cezaları verme hükümleri de eklenmelidir”


Prof. Dr. Uğur Özgöker sözlerine şöyle devam etti:


“Her ne kadar Anayasa’nın 172. maddesi uyarınca ‘Devlet, tüketicileri koruyucu ve aydınlatıcı tedbirler alır, tüketicilerin kendilerini koruyucu girişimlerini teşvik eder’ ile piyasaların denetimi ve dış ticaretin düzenlenmesi ile ilgili 167. Maddesi uyarınca ‘Devlet, para, kredi, sermaye, mal ve hizmet piyasalarının sağlıklı ve düzenli işlemelerini sağlayıcı ve geliştirici tedbirleri alır; piyasalarda fiili veya anlaşma sonucu doğacak tekelleşme ve kartelleşmeyi önler’; hükümleri devlete görev vermesine rağmen; 13 Aralık 1994 tarihinde yürürlüğe giren RKHK ‘ da mevcut haliyle rekabeti en fazla bozan Devlet Yardımlarının Düzenlenmesi ve Denetlenmesi’ ne ilişkin (Teşvikler) ve doğrudan tüketiciyi koruyan hükümler yoktur. Mevcut kanunun hükümlerinde rekabeti ihlal eden teşebbüslere bir önceki yılın cirosu üzerinden yüzde 10 gibi sembolik bir oranda para cezası verilmesi yetkisi çok yetersiz kalmaktadır. Rekabeti ihlal ederek yüzde 500-1000 gibi fahiş oranlarında haksız kazanç sağlayan teşebbüsler çok cüzi cezalar karşısında rekabeti ihlal etme ve tüketiciyi istismar etmeyi sürdürmektedirler. Yeni kanunda ABD Rekabet Kanunun’da olduğu gibi hapis cezaları ve çok yüksek para cezaları verme hükümleri de eklenmelidir.”



“Rekabet Kurumu bünyesinde Tüketici ve Rekabet Akademisi kurulmalıdır”


Prof. Dr. Özgöker ayrıca Rekabet Akademisi önerisi ile ilgili de, “Ayrıca 4054 sayılı kanunun kuruma görev olarak verdiği ‘Rekabet Savunuculuğu’nu yürütecek yani ‘Rekabet’ kavramı ilgililere ve kamuoyuna anlatacak, bilgilendirecek, eğitecek ve sertifikalandıracak bir birim de kurum organizasyon yapısında öngörülmemiştir. Türk vatandaşlarının yaşam standartlarının ve refah seviyelerinin artırılması için RK bünyesinde ekonominin kalbi İstanbul’da Rekabet Kurumu İstanbul Temsilciliği binasında mukim bir "Tüketici Ve Rekabet Akademisi" kurulmalıdır. İstanbul merkezli bu akademi: Anayasamızda da yer alan devletin hem ‘Tüketiciyi Koruma’ hem de mal ve hizmet piyasalarında; ‘Rekabeti Koruma’ fonksiyonlarını birlikte yürüterek ekonomimizi geliştirecek, uluslararası rekabet gücümüzü artıracak ve vatandaşlarımız için eğitim, bilgilendirme, uluslararası sertifikasyon faaliyetlerini ifa edecektir. Bunların yanı sıra; Rekabetin ve Tüketicilerin Korunması, Haksız Rekabet, Damping, Sübvansiyon, Patent ve Fikri Mülkiyet Hakları, Kalite ve Standardizasyon gibi Uluslararası Ticaret Kurallarını ihlal eden ve ticari ahlaktan yoksun, teşebbüsleri tespit edecek, uyaracak ve gerekirse cezalandırılmaları için Rekabet Kurumu ve adli makamlara doğrudan sevk edebilecek yetkilerle donatılmalıdır” dedi.


Son olarak tavsiylerini devam ettiren Özgöker sözlerini şöyle sonlandırdı:


“Bu üç hususla ilgili maddeler yeni Rekabetin Korunması Hakkında Kanun tasarısına derç edilmelidir. Yeni Kanun yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla kanunu uygulamayla görevli mevcut ‘Rekabet Kurulu Üyeleri’nin görevleri sona erer ve yeni üyeler atanır maddesi de eklenmelidir. Konunun çok önemli milli bir mesele olması hasebiyle de yeni rekabet kurulu üyeleri de hemşerilik, akrabalık veya başka siyasi mülahazalarla değil tamamıyla liyakat esasına göre konunun uzmanları arasından belirlenip atanmalıdırlar.”


Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Mersin Limonda yoğun hasat dönemi: Fiyatı 6-7 TL’ye kadar düştü Türkiye’de limonun başkenti olarak bilinen, sezonda 1 milyon tondan fazla üretim gerçekleştirilen Mersin’in Erdemli ilçesinde yoğun hasat dönemine girildi. Sabah erken saatlerde bahçeye giren ekseriya kadınlardan oluşan işçilerin hasat edip paketlediği limonların maliyetinin altında olan 6-7 TL’den alıcı bulduğu öğrenildi. Türkiye’de yaş sebze ve meyve üretiminde ilk sıralarda yer alan Mersin’de yılda 1 milyon tondan fazla üretimi gerçekleştirilen limonda yoğun hasat dönemi başladı. 100 bin dekardan fazla alanla en çok üretimin yapıldığı Erdemli’de sabaha erken saatlerde bahçeye giren işçiler, tek tek kestikleri limonları küfelerle taşıyıp kasaladıktan sonra piyasaya ve depolara kaldırılmak üzere ayrıştırma tesislerine gönderiyor. Bölge de 10 bin kişiye istihdam sağlayan limonda şuan da depoluk olan tescilli ’lamas’ ile ’küt dikenli’ cinsinin yoğun olarak hasat edildiği belirtildi. Mart sonu veya Nisan ayı başına kadar sürmesi beklenen hasatta toplanan limonların büyük bir bölümünün yazın tüketilmek üzere soğuk hava depolarına gönderildiği, bir kısmının ise Balkanlardan Avrupa’ya kadar birçok ülkeye gönderildiği ifade edildi. Bahçede 6-7 TL Limon üreticilerinden Nurettin Doğan, "Şu anda limonun kesilme zamanı, hasat yapılıyor. Bir kısmı götürüp satıyor, bir kısmı depoya koyuyor. Bizde depoya koyacak şekilde hazırlıyoruz. Şuanda bahçede limonun fiyatı 6 ile 7 TL arasında. Yazın da ne olur belli değil. Soğuk hava deposunda Temmuz ayına kadar duruyor" dedi. Su ve gübre gibi masrafları katmadan kesilen her 10 ton limonda 4 tonunun işçiliğe gittiğini belirten Doğan, en düşük işçinin günlüğünün ise 850 TL olduğunu kaydetti. Kadınlar limon üretimi sayesinde çalışıyor Narenciye işleme tesisinde çalışan kadınlardan Eşe Bulut, limonların dökümden itibaren boy boy ayrıldığını, kendilerinin de ayrıştırma işlemi yaptığını söyledi. Kendisi gibi kadınlara limon sayesinde çok büyük istihdam sağlandığına değinen Bulut, "Burası bizim ekmek kapısı. Limonun bize artısı çok fazla. Limon olmasa benim burada yapacağım bir işim olmaz. Limon sayesinde ben yılda 10 ay çalışıyorum. Burada çalışanlar evin yükünü omuzlayan, çocuklarına bakan insanlar. Gençlerimiz var onlar da çalışarak aile bütçesine katkı sağlıyor" dedi. "15 ülkeye ürün gönderiyoruz" Limonun en yoğun hasat döneminde olduklarını aktaran narenciye işleme tesisi sahibi olan Erdemli Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Mustafa Karagöz ise, "Havalar iyiyken limonları kesip satabildiğimizi yurt içi ve dışına yolluyoruz, satamadığımızı depolara koyuyoruz. Balkanlar’dan Avrupa’ya kadar 15 ülkeye ürün gönderiyoruz" diye konuştu. Bu sene maliyetlerin arttığına da dikkat çeken Karagöz, "Onun için rakiplerle rekabet şansımız azaldı. Dünyada limonu tek üreten biz değiliz. Mısır, İran, Çin ve İspanya var. İspanya dışındaki bütün ülkeler bizden daha avantajlı durumda. Çünkü oralarda maliyetler çok düşük. Ülkemizde maalesef ürün ucuz maliyet daha yüksek. Maliyeti düşüremediğimiz sürece hem içeride hem de dışarıda rekabet şansımız azalıyor. Desteksiz bu iş olmaz. Bunu ürün bazında desteklemek gerekiyor. Örneğin bu sene hangi ürün para etmiyorsa ona destek verilmesi gerekiyor. Bu sene de limona destek verilmesi gerekiyor. Limonun durumu çok da iyi değil" şeklinde konuştu. "Başka istihdam sağlayacak sektör yok" Limonun bölgede oluşturduğu istihdamın altını çizen Karagöz, "Şu anda Mersin Erdemli’deyiz. Erdemli’de sanayi sektörü yok. Yaş sebze ve meyve sektöründen başka istihdam sağlayacak sektör ne Mersin’de, ne Adana’da, ne Hatay’da ne de Ege’de yok. Çalışan arkadaşlarımızın 3’te ikisi kadın. Bu özel üreticilere özel destek verilmesi gerekiyor. Devletimiz zaman zaman destek oluyor ama yeterli olmuyor. Devlet üreticisinin de, ihracatçısının da tüketicisinin de yanında olmak zorunda. Bizim sektörümüz direkt ve dolaylı yönden 10 milyon insana dokunuyor" diyerek sözlerini tamamladı.
İzmir Meme kanserinde ‘koruyucu ameliyatların’ faydası kanıtlandı Ünlü oyuncu Angelina Jolie, annesini yumurtalık kanserinden kaybetmesinin ardından kendisinin de meme ve yumurtalık kanseri riski taşıdığını öğrenip her iki memesini de aldırmasıyla tüm dünyanın dikkatini çekmişti. Konuyla ilgili ‘risk azaltıcı ameliyatların faydasının kanıtlandığını’ söyleyen Doç. Dr. Ahmet Özveren, “Bu kanıtlar San Antonio Meme Kanseri Sempozyumu’nda (SABCS) sunuldu. Artık hastalarımızın koruyucu ameliyatlar konusundaki sorularına bu veriler üzerinden cevap verebileceğiz” dedi. Acıbadem Kent Onkoloji Merkezi Tıbbi Onkoloji Uzmanı Doç. Dr. Ahmet Özveren, geçen 10-13 Aralık tarihlerinde ABD’nin San Antonio şehrinde düzenlenen, 11 binden fazla kişinin yüz yüze ve çevrimiçi katıldığı San Antonio Meme Kanseri Sempozyumu’nda sunulan çalışmaların sonuçlarını değerlendirdi. Doç. Dr. Özveren, meme ve yumurtalık kanseri yatkınlık genleri olarak bilinen BRCA mutasyonu olan ve erken başlangıçlı meme kanseri öyküsü olan hastaların risk azaltıcı cerrahilerden fayda görüp görmediği konusunda yapılan çalışmalardan ‘yol gösterici’ sonuçlar alındığını söyledi. Doç. Dr. Özveren şunları kaydetti: “Bu çalışmalarda BRCA mutasyonu taşıyıcısı olup 40 yaşından küçük ilk kez meme kanseri tanısı almış olanlarda risk azaltıcı mastektomi veya salpingo-ooferektomi (yumurtalıklardan ve fallop tüplerinden birinin (tek taraflı) veya her ikisinin (çift taraflı) çıkarılması işlemi) yaptırmanın genel sağ kalım ve hastalıksız sağkalım açısından anlamlı düzeyde iyileşme ile ilişkili olduğu görülmüş. Bu küresel çalışma, erken başlangıçlı meme kanseri öyküsü olan genç BRCA mutasyon taşıyıcıları arasında risk azaltıcı ameliyatların sağkalım sonuçlarını iyileştirdiğine dair kanıt sağlıyor.” “Genç popülasyonlarda cerrahi müdahalelerin etkisi daha az belirgin” BRCA mutasyon taşıyıcısı olup kanser öyküsü olmayan kişilere, risk azaltıcı cerrahi müdahaleler de dahil olmak üzere çeşitli risk azaltıcı stratejilerin önerilmekte olduğunu aktaran Doç. Dr. Özveren, “Ancak erken başlangıçlı meme kanseri öyküsü olan daha genç popülasyonlarda bu cerrahi müdahalelerin etkisi daha az belirgindir. Çalışma muhtemel patojenik/patojenik germ hattı BRCA1 ve/veya BRCA2 mutasyonları olan ve 40 yaşından küçük evre I-III meme kanseri tanısı konmuş 5 bin 290 hastayı kapsayan uluslararası, çok merkezli, retrospektif bir kohort (kayıtlardan geriye dönük izlemler yapılan araştırmalar) çalışmasıdır” diye konuştu. Mastektomi analizi sonuçları Doç. Dr. Özveren, risk azaltıcı mastektomi analizinin, tanıdan itibaren 1 yıldan kısa bir süre içinde ameliyata giren 2 bin 910 hasta ile ameliyat olmamayı tercih eden 2 bin 380 hastayı kapsadığını söyledi. 5,1 yıllık medyan (bir veri kümesindeki orta değer) takip süresince, risk azaltıcı mastektomi geçiren hastaların ölme riskinin yüzde 35 daha düşük bulunduğunu kaydeden Doç. Dr. Özveren, “Ayrıca hastalıksız sağ kalımda yüzde 42’lik bir risk azalması olduğu görüldü” dedi. “Bu analiz de 5 bin 290 hasta ile yapıldı” Doç. Dr. Özveren, risk azaltıcı salpingo-ooferektomi analizinin de tanıdan itibaren 3 yıl sonra bu ameliyatı geçiren 2 bin 782 ve geçirmeyen 2 bin 508 hasta olmak üzere toplam 5 bin 290 hastayı kapsadığını belirterek sözlerini şöyle sürdürdü: “Ortalama 4,9 yıllık takip süresince, risk azaltıcı salpingo-ooferektomi yüzde 42 daha düşük ölüm riski ve hastalıksız sağ kalımda yüzde 32 risk azalması ile ilişkilendirildi. Bu tür veri kümelerine sahip olmak, hastalara ‘ameliyat olarak sahip oldukları riski azaltma miktarına dair potansiyel olarak en iyi tahminimizi’ vermemize yardımcı oluyor. Ayrıca bu çalışma verilerine dayanarak bu mutasyonları tespit ettiğimiz meme-over kanserli hastalarımızda ‘yine de koruyucu ameliyat olmasam olur mu?’ sorusuna daha net cevap verebilmekteyiz.” “İlk duyduğumda şok oldum” 2020 yılında elle muayene sırasında memesinde kitle hisseden ve ardından muayene olan Neslihan Ergin (42), “Meme kanseri olduğum tanısıyla ameliyat oldum. Kitle hemen alındı. İlk duyduğumda şok oldum çünkü ailemde ve akrabalarımda hiç kimsede meme kanseri yok. İlk defa bende çıktığı için bunun olabileceğine inanmadım. Muayene ve erken tanıyla birlikte operasyon geçirdim. Kemoterapilerim oldu. Şu an gayet iyiyim” ifadelerine yer verdi.
Ordu Ordu’da kahverengi kokarcaya karşı 200 bin nokta ilaçlandı Ordu’da, fındık başta olmak üzere tarım ürünlerine ciddi zararlar veren kahverengi kokarca ile mücadele kapsamında, 2024 yılında 200 bini aşkın noktada mücadele çalışması gerçekleştirildi. Karadeniz Bölgesi’nin en önemli geçim kaynağı olan fındık, istilacı kahverengi kokarca böceği ile tehlikede. İl ve ilçe tarım müdürlükleri ve sektör paydaşlarının ortak çalışmalarıyla 2023 yılında 40 bin noktada ilaçlama çalışması yapılırken, 2024 yılı için 15 ilçede 280 bin nokta belirlendi. Belirlenen bu noktalar için ekim ayında başlatılan çalışmaların ardından şimdiye kadar 200 bini aşkın noktada çalışmalar tamamlandı. 200 kattan daha fazla çoğalabilen böcek için yüksek kesimli bölgelerden başlayarak, orta ve sahil kesimlerde yapılan mücadele çalışmalarının 10 gün içerisinde tamamlanması hedefleniyor. “Son 2 yıldır ilimizde ciddi zararlara neden oluyor” Türkiye Ziraat Odaları Birliği Yönetim Kurulu Üyesi Arslan Soydan, kahverengi kokarcanın Ordu’da son 2 yıldır yaygın bir şekilde görüldüğünü, bu süreçte ciddi zararlar verdiğini kaydetti. Kokarca ile son 1 yıldır önemli bir mücadele yapıldığını aktaran Soydan, “Her şeye rağmen özellikle bahar döneminde o kışlaklardan bahçeye dönen kokarcalar, ciddi zararlar verdi. Bununla ilgili yapılan toplantılar neticesinde bir eylem planı hazırlandı. Bu kapsamda kışlak mücadelesi yapılması kararı alındı ve Ordu’nun tamamında 280 bin noktanın ilaçlanması gerektiğine dair tespitler gerçekleştirildi. Bu çalışmalar 15 ilçeyi kapsadı ve bu süreçte Tarım ve Orman Bakanlığı’nın ilaç desteği ile birlikte, ilgili kurumların da desteğiyle ekipler kurularak, 280 bin nokta için ekim ayının ortasında çalışmalar başladı” dedi. Yürütülen ilaçlama mücadelelerinin önemine değinen Soydan, “Bu mücadelelerin sonucunda 2024 yılında 200 binden fazla noktada ilaçlama yapıldı. Bu ilaçlama çalışmalarının yapıldığı noktalarda bu zararlının ciddi oranda imha olduğunu gördük. Kışlaklarını geçirmek için bekleyen kahverengi kokarcalar burada imha edildi, aslında bu dünyada örnek gösterilecek bir çalışma” diye konuştu. “Kışlak mücadelesinin ardından bahar döneminde de mücadele gerekiyor” Soydan, kahverengi kokarca ile mücadele çalışmalarının devam ettiğinin ancak bahar döneminde havaların ısınması ile yeniden bir mücadele yapılacağını kaydederek, şunları söyledi: “İlaçlamama çalışmalarının son anlarına gelindi, en fazla 10 gün içerisinde kışlak mücadelesi bitmiş olacak. Kışlak mücadelesi bittikten sonra belki ilaçlanmayan noktalar kalabilir, tamamı imha olmayanlar olabilir, bu nedenle kokarcalar hava ısınını yakaladığı zaman yani 17-18 derece hava ısısını bulduğu zaman yeniden kışlaklardan bahçelere dönmeye başlayacaktır. Bu süreç başlamadan yeniden bir mücadele planlaması yapılıyor. Böylelikle kahverengi kokarca ile ciddi bir mücadele yapmış olacağız. Bu mücadele temmuz ve haziran ayların, kokarcaların yumurtlama dönemlerinde de devam edecektir. Tüm kurumlarımız popülasyonunun artmaması ve zararın en aza inmesi için seferber oldu ve ciddi bir mücadele yapılıyor.”
İstanbul Milli Uydu "Fergani FGN-100-d1" uzayda Milli Uydu "Fergani FGN-100-d1" uzaydaCALİFORNİA (İHA) - Fergani Uzay tarafından milli olarak geliştirilen ve özel bir firma tarafından üretilen Türkiye’nin en büyük uydusu FGN-100-d1 uzaya fırlatılmasının ardından yörüngesine başarıyla yerleşti.Baykar Yönetim Kurulu Başkanı ve Teknoloji Lideri Selçuk Bayraktar tarafından kurulan Fergani Uzay’ın milli olarak geliştirdiği FGN-100-d1 uydusu, 14 Ocak 2025 akşamı Türkiye saati ile (TSİ) 22.09’da ABD’nin Vandenberg Uzay Kuvvetleri Üssü’nden uzaya fırlatıldı. Böylece Fergani Uzay tarafından yürütülen Konumlandırma Takım Uydu Projesi’nin ilk adımı başarıyla atıldı.Uzayda göreve başladıTürkiye’nin özel bir firma tarafından üretilen en büyük uydusu olan 102 kg ağırlığındaki FGN-100-d1 uydusu, Rideshare Programı kapsamında Transporter-12 göreviyle uzaya taşındı. Milli uydu sistemi fırlatmadan yaklaşık 62 dakika sonra TSİ 23.11’de fırlatma aracından ayrılarak yörüngesine başarıyla yerleşti. FGN-100-d1 uydusu yörüngeye oturmasının ardından telemetri verileri ileterek başarılı bir şekilde göreve başladı."İlk uydumuzu yörüngeye oturttuk"FGN-100-d1 uydusunun fırlatma ve yörüngeye yerleşme yolculuğu Fergani Uzay CEO’su Selçuk Bayraktar ve ekibi tarafından Özdemir Bayraktar Mili Teknoloji Merkezi’nde bulunan Uzay Gözlem ve Kontrol Merkezi’nden takip edildi. Bayraktar, FGN-100-d1 uydusunun göreve başlamasının ardından şöyle konuştu, “2022 yılında faaliyete geçirdiğimiz Fergani Uzay girişimimiz bugün 106 kişilik kocaman bir aile olarak yola devam ediyor. Bugün ilk uydumuzu yörüngeye oturtmuş olduk. Bu uydularımız alçak yörünge konstelasyonu olarak adlandırılan takım uyduları görevini üstlenerek, hem konumlandırma hem de haberleşme alanında hizmet verecekler. Bu projeyi tümüyle öz kaynaklarımızla yürüttük. Uydumuz şu an 500 kilometredeki yörüngesine vardı ve ilk manevralarını gerçekleştirdi.”"Uluğ Bey küresel konumlama sistemimizi öz kaynaklarımızla geliştireceğiz““İnşallah 5 yıl içinde 100 uyduya vararak Uluğ Bey adını verdiğimiz küresel konumlama sistemimizi tüm dost ve kardeş coğrafyalarla paylaşmak üzere öz kaynaklarımızla geliştirmiş olacağız. Takım uydularımızın konstelasyonunu tamamlarken, diğer yandan 50 tonluk ağırlığa sahip ve 1.5 tonu yörüngeye çıkartabilecek fırlatma aracımızın geliştirme çalışmalarına da devam edeceğiz. Vatanımıza, milletimize hayırlı ve uğurlu olsun. Gecesini gündüzüne katarak ülkemizin uzay serüvenine katkıda bulunan tüm yol arkadaşlarıma tebriklerimi ve şükranlarımı iletiyorum.”Günde 15 kez dünya turu atacakFergani mühendislerinin uzmanlığıyla tamamen milli imkânlarla geliştirilen FGN-100-d1 uydusu, Alçak Dünya Yörüngesinde (LEO) yaklaşık 510 km irtifada ve Güneş Eşzamanlı Yörüngede (SSO) görev yapacak. Milli uydu yörüngede 7.6 km/saniye hızla hareket ederek bir günde yaklaşık 15 kez dünya turu atacak.Türkiye’nin uzay yolculuğunu destekleyecekÜç yedekli uçuş bilgisayarına sahip olan FGN-100-d1 uydusunun, yörüngede operasyon, telemetri-telekomut haberleşmesi, konumlandırma ve faydalı yük iletişim kabiliyetlerini başarıyla test etmesi amaçlanıyor. Fergani Uzay mühendislik ekibi tarafından geliştirme sürecinde görev kritik aviyonik ekipmanları, yerli yazılım entegrasyonu, yeşil itki teknolojisine sahip motoru, yapısal tasarım çalışmaları ve çevresel testleri başarıyla gerçekleştirildi. Proje kapsamında Türkiye’nin uzay ekosistemi ve uzay teknolojilerinde güçlü bir şekilde ileri taşınması hedefleniyor.