DÜNYA - 04 Haziran 2024 Salı 18:44 | Son Güncelleme : 04 Haziran 2024 Salı 18:47

Mehmet Büyükekşi: “İtalya karşısında galip gelmek için elimizden geleni yapacağız”

A
A
A

Türkiye Futbol Federasyonu (TFF) Başkanı Mehmet Büyükekşi, A Milli Futbol Takımı'nın, bu akşam İtalya ile oynanacak hazırlık maçında sahaya kazanmak için çıkacağını söyledi.

A Milli Futbol Takımı, 2024 Avrupa Futbol Şampiyonası (EURO 2024) hazırlıkları kapsamında bu akşam Bologna şehrindeki Renato Dall'Ara Stadyumu'nda TSİ'de 22.00'da İtalya ile karşı karşıya gelecek. TFF Başkanı Mehmet Büyükekşi de karşılaşma öncesi basın mensuplarına açıklamalarda bulundu.

“Hedefimiz ilkleri başarmak”

İtalya ile önemli bir müsabaka oynanacağını dile getirerek sözlerine başlayan Başkan Büyükekşi, “Son turnuvanın Avrupa şampiyonu. O yüzden önemli bir maç. Ama hocamız Montella özellikle güçlü takımlarla hazırlık maçı yapmak istedi. Bundan sonra Polonya var, ikisi de Avrupa şampiyonasına katılan takımlar. İtalya'da şöyle de bir özellik var; hocamız İtalyan. Ayrıca bugün maç yapacağımız Bologna'daki stat, Montella'nın ilk olarak milli takım formasını giydiği stat. O da ayrı bir tevafuk oldu. 7 Haziran da Avrupa şampiyonasına teslim edilecek kadronun son verilme tarihi. Hedefimiz ilkleri başarmak. İtalya karşısında da başarılı olup, galip gelmek için elimizden gelen yapacağız ama önceliğimiz maçın sonucundan çok kadroyu belirleyebilmek. Hocamız bu maçın haricinde yarın da Ümit Millilerimiz ile maça çıkmayan kadroyla 30'ar dakikalık iki devreli bir maç yapmak ve 7 Haziran'daki kadroyu ona göre belirlemek istedi. Hocamız 35 kişilik kadroyu 26'ya düşürecek. O yüzden son derece önemli” ifadelerini kullandı.

“Şimdiden geleceğin milli takımını kuruyoruz”

Mehmet Büyükekşi, 2032 yılında düzenlenecek Avrupa şampiyonasının Türkiye ve İtalya'nın ortaklığında düzenleneceğini hatırlatarak, “Avrupa şampiyonasına İtalyan dostlarımızla birlikte Türkiye'de yapma hakkını kazanmış olduk. O yüzden bugün İtalya'da olmanın ayrı bir manası var. Baktığımızda bizim futbol elçimiz Volkan Demirel'di. Volkan Demirel de bizimle. Bugün maçtan sonra da EURO 2032 şampiyonasını düzenlemekle ilgili Buffon ve Volkan Demirel bir araya gelecek. 2032 Türkiye için çok önemli çünkü yılardan bu yana uğraşıp elde edemediğimiz hakkı almış olduk. Stadyum ve altyapı yatırımlarımızla hazırız. Bir iddia ortaya koyuyoruz, 2032 yılında A Milli Takımımız Avrupa şampiyonu olacak diye. O yüzden şu andaki gençlerin milli takıma girmesi çok önemli. Arda, Semih, Can, Kenan gibi yıldızlarımız o zaman 26 yaşında olacak. Şimdiden geleceğin milli takımını kuruyoruz, o zaman çok daha tecrübeli ve futbolun dünya çapındaki yıldızları olacaklar. Hedefimiz onlara daha yeni gençleri de ekleyebilmek şu an Avrupa'nın en genç milli takımıyız, bunu sürdürebilmek” şeklinde konuştu.

Uygar Aydın - Oğuzhan Ort

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Bursa Bingöl, Bursa Fan Club’ün konuğu oldu Bursa Fan Club Derneği’nin kasım ayı toplantısına konuşmacı olarak Mudanya Üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkanı Gıyasettin Bingöl katıldı. Toplantının açılışında konuşan Dernek Başkanı Ali Ademoğlu, Bursa Fan Club’ün 35 yıldır Bursa’ya değer katmak için faaliyetler yürüttüğünü belirterek, “Bir işi gönülden yaparsanız başarırsınız. Biz de bunu yapmaya çalışıyoruz. Bugünkü konuğumuz Gıyasettin Bingöl de eğitim alanında önemli işleri gönülden yapıyor. Son olarak Bursa’ya kazandırdığı Mudanya Üniversitesi de kısa zamanda Bursa’nın önemli bir değeri oldu. Herkes konuştu ama üniversiteyi Gıyasettin Bey yaptı. Biz kent merkezinde kampüsler yaparak üniversiteyi kentle buluşturmasını istiyoruz. Kendisine teşekkür ediyoruz. Yaptıkları takdire şayan” dedi. Mudanya Üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkanı Gıyasettin Bingöl de, Bursa Fan Club Derneği’ni yakından takip ettiğini dile getirerek, “Tartışan, geliştiren insanlarsınız. Yaptıklarınızı takip ve takdir ediyorum” diye konuştu. Hayat hikayesini anlatarak konuşmasına devam eden Bingöl, zor şartlarda eğitim aldığını ama başarmak için çok çalıştığını söyledi. Üniversite okumak için Bursa’ya geldiğini kaydeden Bingöl, “Bursa’yı çok sevdim. Burada okudum, evlendim, kazandım. Bursa’ya aşık oldum. Kitapçılık yaptım, dershaneler, kolejler açtım. Bana Bursa’yı okutan adam diyorlar. Binlerce öğrenci okuttum. 2004 yılında 2020’de üniversite kuracağım dedim. Hayal dediler. Çok zor oldu ama buna inandım ve başardım. İnanırsanız bir adım öndesiniz. Üniversiteyi kurduktan sonra gördüm ki Bursa’nın buna çok ihtiyacı varmış. Çok destek ve tebrik aldım. İyi bir kadro kurduk. Her sene büyüyerek gelişiyoruz. Şimdi daha önemli bir görevimiz var. İyi yönetmemiz gerekiyor. Bu eser Bursa’ya feda olsun, hayırlı olsun” diye konuştu.
Ankara TZOB Başkanı Bayraktar: "Kişi başına düşen kullanılabilir su miktarımız azalıyor" Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, “Kulaklarımızı kapatırsak gelecekte bir damla suya hasret kalacağız. Her geçen yıl nüfus artışının etkisiyle kişi başına düşen kullanılabilir su miktarımız azalıyor” dedi. TZOB Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, yaptığı açıklamada iklim değişikliğinin tarımsal üretime etkilerini değerlendirdi. İklim değişikliğinin, yağış rejiminde değişikliğe, doğal afetlere, sıcaklık artışına ve kuraklığa neden olduğunu söyleyen Bayraktar, şunları kaydetti: “Dolayısıyla iklim değişikliğinin olumsuz etkilerini en fazla tarım sektörü hissediyor. Tarımsal aktiviteler iklim şartlarına doğrudan bağlıdır. İklim değişikliği; kalite ve verim düşüklüğüne, üretim maliyetlerinin artmasına, daha sıcak ve az yağışlı iklim koşullarına, meteorolojik olaylarda artışa, bitki hastalık ve zararlılarında artışa, ekolojik alanlarda kaymaya, bitkisel çeşitliliğin azalmasına ve kültürel işlemlerde sorunlara neden oluyor. Kısacası iklim değişikliği, dünyada nüfusun artmasıyla beraber sağlıklı gıdaya ve suya ulaşımı zorlaştırıyor.” "Kişi başına düşen kullanılabilir su miktarımız azalıyor" İklim değişikliğinin en önemli etkisinin su döngüsü üzerinde olacağını ve 2025 yılından itibaren 3 milyardan fazla insanın su kıtlığı yaşayacağına dikkat çeken Bayraktar, “Ülkemizde 98 milyar metreküp yerüstü, 14 milyar metreküp yeraltı suyu olmak üzere toplam 112 milyar metreküp kullanılabilir su miktarı bulunuyor. Bu miktarın 44 milyar metreküpü tarımda, 13 milyar metreküpü sanayi ve içme-kullanma olarak kullanılıyor. Yani kullandığımız suyun yüzde 77’si tarımda kullanılıyor. Yıllık kişi başına düşen kullanılabilir su miktarı ise bin 302 metreküptür. Bu durum bizlere su zengini bir ülke olmadığımız ve hatta su stresi altında olan ülke konumunda olduğumuzu gösteriyor. İklim değişiklinin etkileri bu miktarın azaltılması gerektiğini bize söylüyor. Bu söyleme kulaklarımızı kapatırsak gelecekte bir damla suya hasret kalacağız. Her geçen yıl nüfus artışının etkisiyle kişi başına düşen kullanılabilir su miktarımız azalıyor” dedi. Bayraktar, konuşmasını şöyle sürdürdü: “Ekonomik sulanabilir arazi varlığımız 8.5 milyon hektar iken sulamaya açılan arazi miktarımız 7,1 milyon hektardır. Ülke genelinde sulamaya açılan alanlarda sulama oranı yüzde 68 ve sulama randımanı yüzde 51’dir. Diğer taraftan bitkisel üretim esnasında 1 kilogram buğday üretebilmek için bin 800 litre, aynı miktarda soya için 2 bin 100 litre, çeltik için ise 2 bin 500 litre su kullanılıyor. Bu miktarlar göz önünde bulundurulduğunda su kaynaklarının sürdürülebilir yönetilmesi gerekliliği daha fazla önem arz ediyor. Sulamada yatırımların bitirilmemesi ve etkinliğin sağlanamaması bir diğer yapısal sorunlarımızın başında geliyor. Sürdürülebilir bir tarımsal üretimde su olmazsa olmazdır. Halen 1,4 milyon hektar alanda sulama altyapısı tamamlanmadı. Sulamaya açılacak her metrekare tarım arazisi ülkemizin menfaatine olacaktır. Hükümetin sulama yatırımlarına yönelik çalışmalarını destekliyoruz. Diğer taraftan gölet, baraj gibi sulama yatırımlarına ağırlık vererek maliyetleri her geçen gün artan ve kâr oranı düşük kalan özellikle küçük işletme sahibi çiftçilerimizin tarımsal sürdürülebilirliğinin sağlanması gerekiyor.” "Sulama kanallarının yenilenmesi ve kapalı sisteme geçilmesi şarttır" Türkiye genelinde sulamaya açılan alanlarda sulama oranının yüzde 68 ve randımanının da yüzde 51 olduğunu aktaran Bayraktar, “Sulama randımanı düşüktür. Kaynaktan tarlaya gelene kadar önemli bir kısmı kaybediyoruz. Sulama kanallarının önemli bir kısmı eskimiştir ve açık sistemdir. Sulama kanallarının yenilenmesi ve kapalı sisteme geçilmesi şarttır. Ayrıca bitkide verim kaybına ve toprakta tuzlanmaya neden olan vahşi sulama yöntemlerini bırakmalıyız. Bu tür sulama hem sulama maliyetini artırıyor hem de yarar getirmiyor. Üreticilerimizin suyu bilinçli kullanması için çiftçilerimize gerekli eğitimler verilmeli ve dekarda kullanılacak su miktarı belirlenerek gereğinden fazla su kullanımının önüne geçilmedir. Burada tarla içi modern sulama sistemlerini yapma görevi üreticilerimizdedir. Ancak artan maliyetler karşısında çiftçilerimizin zorluk çekmesi modern sulama sistemlerine geçişini zorlaştırıyor. Bunun için çiftçilerimize su tasarrufu sağlayan modern sulama sistemlerini kurabilmeleri için teşvik ve krediler artırılmalıdır” ifadelerini kullandı. “İklim değişikliğinin sonucu olarak kuraklık afetinin sıklığını ve şiddetini artırıyor” Bayraktar, konuşmasını şöyle sürdürdü: “Küresel iklim değişikliğinin sonucu olarak dünyanın birçok bölgesinde artan sıcaklıklar ve azalan yağışlar, kuraklık afetinin sıklığını ve şiddetini artırıyor. Birçok doğal afetin aksine kuraklık yavaş gelişim gösterebilmekte, çok geniş bölgelerde ve hatta kimi zaman bir ülkenin tümünde ciddi ekonomik, çevresel ve sosyal etkilere sebep olabilmektedir. Ayrıca tarımın yerüstü ve yeraltı su kaynaklarına olan bağımlılığı nedeniyle kuraklık, tarımsal ekonominin birçok sektörünü etkileyen karmaşık bir yapıya sahiptir. Bu nedenle tarımda su vazgeçilmezdir. Diğer taraftan kuraklık tüm iklim kuşaklarında görülür ancak alanın kuraklığa karşı hassasiyeti ve etkilerinin derecesi bir bölgeden diğerine oldukça büyük farklılıklar gösterebiliyor. Ülkemizin küresel ölçekte yarı kurak bir iklim kuşağında bulunması kuraklığın hassasiyetini artırıyor. Kuraklığın tarıma etkilerini 2007, 2008, 2014 ve 2021 yıllarında ülkemizde yaşadık. Bitkilerin çıkış ve gelişme döneminde ihtiyaç duydukları suyun toprakta bulunamaması nedeniyle söz konusu yıllarda hem verimde hem de kalitede ciddi sorunlar yaşandı. O yıllarda kuraklık sonucu tarımsal üretim önemli ölçüde etkilendi ve birçok üreticinin yanı sıra ülke ekonomisi de oldukça zarar gördü. Kuraklık, tarımsal ürünlerin verimliliğini etkilediği gibi gelir seviyesi daha fazla ürünlerin ekiminden de çiftçilerimizi uzaklaştırdı. Ayrıca iklim değişikliğinin etkisiyle son yıllarda ekim-dikim ve hasat tarihlerinde kaymalar da görülüyor. Bu sezon da ürün ve bölge bazlı değişmekle birlikte başta buğday ve arpada ekim tarihi 1 ay kadar ileri kaydı.” "Türkiye genelinde ekim ayı yağışları son 6 yıldır normalinin altında gerçekleşiyor" 2024 yaz mevsiminde yağışların normale göre yüzde 9, geçen yıl yağışlarına göre ise yüzde 30 azalma gösterdiğini anlatan Bayraktar, şu ifadelere yer verdi: “Türkiye genelinde ekim ayı yağışları son 6 yıldır normalinin altında gerçekleşiyor. Yağışlar Ege Bölgesinde son 40 yılın, Marmara Bölgesinde ise son 23 yılın en düşük seviyesine indi. Bölgelere göre incelendiğinde ise yağışlar normaline göre Ege Bölgesinde yüzde 95, Akdeniz Bölgesinde yüzde 90, Güneydoğu Anadolu Bölgesinde yüzde 87, Marmara Bölgesinde yüzde 81, İç Anadolu Bölgesinde yüzde 74 ve Doğu Anadolu Bölgesinde yüzde 37 azalma gösterdi. Buna karşın sadece Karadeniz Bölgesinde yüzde 31 oranında arttı. 2023 yılının ekim ayında yağışlar normaline göre yüzde 26 oranında azaldı. Buğday ve arpada ekim dönemi ileri tarihlere kaydı. Bu sezon da bölgelere göre değişmekle birlikte yağışların ekim ayında istenilen seviyede olmaması ve bazı bölgelerde çok geç gelmesi nedeniyle ekilişler 20 gün ile 1 ay kadar ileri kaydı. Kuraklık nedeni ile birçok çiftçimiz hububat ekimi yapamadı.” Bayraktar, konuşmasını şöyle sürdürdü: “Dünya Meteoroloji Örgütü verilerine göre dünyanın yaklaşık yüzde 35’i kurak, yarı kurak ve kuru-nemli bölgelerden oluşuyor. Tarım teknolojisi ileri ülkelerde bile kuraklık tarımsal üretimin temel sorunudur. Kurak ve yarı kurak bölgelerde yağış azlığı, yağış rejimlerinin düzensizliği ve kaynaklarının kıt olması gibi faktörler tarımın temel sorunları arasında yer alıyor. Dolayısıyla su azlığı ve yağış yetersizliğinden doğan kuraklığın etkilerini azaltmak için kurak ve yarı kurak bölgeleri tarıma kazandırmak amacıyla, ya sulama faaliyetleri geliştirilmeli ya da kuru tarım metodu yaygınlaştırılmalıdır. Artan dünya nüfusuyla birlikte tarımsal üretimdeki mevcut verim nüfusun gıda ihtiyacını karşılamada yetersiz kalacaktır. Bu nedenle yapılması gerekenin birim alandan daha fazla verim almak olduğu aşikârdır. Bunun için de sürdürülebilir su politikaları özellikle su stresi yaşayan ülkemizde her daim ön planda tutulmalıdır. Diğer taraftan ülkemizde 23,9 milyon hektar olan tarım arazisinin yüzde 28,5’inde üretilen ve stratejik öneme sahip olan buğday ekim alanının yüzde 74,5’inin kuru tarım alanı olduğu gerçeği kuraklığın tarımsal üretimimize etkisinin ne kadar önemli olduğunu vurguluyor. Dünya nüfusu her yıl Türkiye nüfusu kadar yani ortalama yüzde 1,1 oranında artıyor. Dolayısıyla tarımsal üretim artmak zorundadır. Bu artış tarımda sürdürülebilirliği sağlamak açısından en az kaynak ve girdi tüketimiyle, düşük maliyetlerle, doğaya en az zararla gerçekleştirilmelidir. Bunun için alışıla gelmiş üretim tekniklerinden uzaklaşarak modern üretim teknolojilerine geçilmesi ve bunlara uygun araçların kullanılması gereklidir. Ülke olarak bizler de modern uygulamalara geçiş için hazırlıklı olmalıyız. Ülkemiz, sahip olduğu iklim, toprak, su ve biyoçeşitlilik potansiyeli dikkate alındığında küresel iklim değişikliğinin olumsuz etkilerini asgari düzeye indirecek çözümleri de içerisinde barındırıyor. Alınan ve alınacak önlemler; su, toprak ve biyoçeşitlilik gibi doğal kaynakların korunması, sürdürülebilir ve etkin kullanımına yönelik olmak zorundadır. Bu nedenle tarım ve gıda sektörü her zaman en stratejik sektörlerden biridir. Bu sektörü sürdürülebilir kılmak ise önemli ölçüde, iklim değişikliğinin etkilerini en aza indirecek uygulamalara, doğal kaynaklarımızın sürdürülebilir kullanımına ve yönetimine bağlıdır.”
Bursa Nilüfer Belediyesi’nden ihtiyaç sahiplerine destek Nilüfer Belediyesi’nin 2014 yılından bu yana ihtiyaç sahibi vatandaşlara gıda desteği sağlamak amacıyla başlattığı ‘Halk Kart’ uygulaması, önümüzdeki yıl da devam edecek. Bu yıl bin 232 ihtiyaç sahibinin yararlandığı Halk Kart’tan, önümüzdeki yıl bin 600 kişi faydalanabilecek. Nilüfer’de ikamet eden maddi durumu yetersiz vatandaşlara, gıda ihtiyacını karşılamak amacıyla Nilüfer Belediyesi’nin hayata geçirdiği ‘Halk Kart’ uygulaması 2025 yılında da, destek sağlayacak. Anlaşmalı marketlerde geçerli olan ‘Halk Kart’ ile ihtiyaç sahibi vatandaşlar, gıda alışverişlerini yapabilecek. Nilüfer Belediyesi’ne istenilen evraklarla başvuranlar veya belediye tarafından ihtiyaç sahibi oldukları tespit edilen vatandaşlar bu uygulamadan yararlanabiliyor. Halk Kart’tan yararlanmak isteyen vatandaşlar; vukuatlı nüfus kayıt örneği, aynı hanede yaşayan kişi belgesi, eğitim gören öğrencilere ait öğrenim belgesi, trafik sicil kayıt formu, hanede engelli birey varsa raporu, hanede yaşayan 18 yaş üzeri bireylerin SGK dökümü belgelerini, beyan ederek başvuruda bulunabiliyor. Uzman personeller tarafından oluşturulan ‘Sosyal İnceleme Raporu’ doğrultusunda, Halk Kart Kurulu başvuruları değerlendirerek, uygun görülen ihtiyaç sahiplerini tespit ediyor. Halk Kart hizmetinden yararlanacak vatandaşlar, 2025 yılı itibariyle her ay kartlarına yüklenen bin 500 TL ile Bursa’daki anlaşmalı 5 marketin tüm şubelerinde gıda alışverişlerini yapabilecek. 2023 yılında bin 47 vatandaş, 2024 yılında da bin 232 vatandaş Halk Kart’tan yararlandı. Önümüzdeki yıl ise bin 600 vatandaşın kartlarına bin 500 TL yüklenerek destek sağlanacak.