Eğitim-Bir-Sen, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü dolayısıyla yapılan açıklamada, kadına şiddetin kadınların varlığını tehdit eden en önemli sorunlardan birisi olduğunu bildirdi.
Eğitim-Bir-Sen’den yapılan yazılı açıklamada, son zamanlarda artarak devam eden kadına yönelik şiddet ve kadınların birikimleriyle değil görünüşleriyle değerlendirilmesi eleştirilerek, "Kadına şiddet kadınların varlığını tehdit eden en önemli sorunlardan birisidir. Güç merkezli medeniyet anlayışının kadınla erkeği karşı karşıya getiren, farklı cinslerin birbirine üstünlük yarışını ve güç gösterisini tetikleyen rekabetçi yaklaşımları kadına da, erkeğe de asla huzur getirmeyecektir" denildi.
Dünyada toplumsal hayattaki rolü ve üretime katkısı üzerinden değil, tüketim kültürünün ve reklam sektörünün ana unsuru olarak öne çıkarılmaya çalışılan kadının değeri üzerinde yapılan tartışmaların Batı medeniyetlerinde yoğunlaşmasının altında yatan gerçeğin ’Batı’nın kadına bakışındaki sorun’ olduğu belirtilen açıklamada şu ifadelere yer verildi:
"Yüz yıllarca kadının insan olup olmadığını tartışan Batı medeniyetinin hastalıklarından ve önyargılarından toplumumuzun kurtulması gerekmektedir. Ülkemizde eğitimde fırsat eşitliği hakkını kullanma, kamudan hizmet alma ve eşit şartlarda hizmet sunma, toplumsal ve siyasal hayata katılım gibi konularda yapılan tartışmaların nedeni ise batılılaşma adına kendi insanımıza yapılan dayatmalardan kaynaklanmaktadır. Kendi medeniyetine yabancılaşıp, ruh kökünü kaybetmiş olanların yıllardır ülkemizde kadınları
ayrıştırarak, bazen doğrudan bazen de kadınlara kadın eliyle uyguladığı zulümler hafızalarda derin izler bırakmıştır."
Kadının toplumdaki varlığının niteliğiyle doğrudan orantılı olduğu ve niteliğin yolunun ise eğitimden geçtiği kaydedilen açıklama şöyle devam etti:
"Ülkemizde kadınlar arası ayrımcılık yaparak, yıllardır kılık kıyafet üzerinden yapılan baskı ve dayatmalar, kadının sosyal hayatta aktif olarak yer almasının önündeki en büyük engellerden biri olmuştur. Yıllarca üniversite kapılarında oluşturulan bariyerler, kampüslerde ve dersliklerde uygulanan tecrit kısmen son bulmuştur. Fakat eğitimini tamamlayanların kamu sektöründe hizmet üretmesine engel olan ’kamusal alan’ yalanı devam etmekte ve kadınlar çalışma hayatında özgür bir şekilde yer alamamakta, kılık
kıyafet dayatmasıyla karşılaşan kadınlar hemcinsleri ile eşit şartlarda hizmet üretememektedir. Anayasa değişikliği referandumunda kadınlara tanınan pozitif ayrımcılık ise sözde ayrımcılık olarak devam etmektedir. Bugün ülkemizde kadınlar, hala çalışma hayatında ayrımcılığa tabi tutulmaktadır. Kadınları birikim ve üretimleriyle değil, görünüşleriyle değerlendiren sorunlu bakış, kadına saygı duymamakta ve adeta tek tip kadın varlığını dayatmakta, buna uymayanları ise çalışma hayatının dışına itmektedir.
Kadınların sorunlarına gerçek çözümler üretmenin yegane yolu, insan ve adalet eksenli yaklaşımları ön plana çıkarmaktan ve Batı medeniyetinin dayatmalarına teslim olmamaktan geçmektedir. Son zamanlarda artarak devam eden kadına yönelik şiddet, yine kadınların varlığını tehdit eden en önemli sorunlardan birisidir. Güç merkezli medeniyet anlayışının kadınla erkeği karşı karşıya getiren, farklı cinslerin birbirine üstünlük yarışını ve güç gösterisini tetikleyen rekabetçi yaklaşımları kadına da, erkeğe de
asla huzur getirmeyecektir. Tartışmaların bitmesi kadın ve erkeği birbirinin tamamlayıcısı gören, birbirine karşı ödev ve sorumlulukları ekseninde ele alan, hak merkezli medeniyet anlayışının bütün toplumu kuşatmasından geçmektedir. Milleti yasaklardan kurtaracak ve millet adına egemenliği kullanacak olan TBMM’nin İçtüzüğü’ndeki yasaklara ve dayatmalara son verilmelidir. Milletimizi demokrasiyle, özgürlüklerle, ortaksız bir sivil iradeyle tanıştıracak yeni anayasa yapmak ve yazmak görevi verilen TBMM,
öncelikle İçtüzüğü’ndeki ’tayyör dayatmasından’ ve ’başörtü yasağından’ kurtulmalı, konunun mağduru olan eski Milletvekili Merve Kavakçı’nın tüm hakları iade edilmelidir. Kadınlar kategorize edilmemeli, bütün kadınlar eğitim ve çalışma hayatına özgür ve özgün halleriyle katılabilmeli, ’kamusal alan’ yalanı son bulmalıdır. Anayasa değişikliği referandumuyla gelen kadınların sosyal yaşamda yerini almalarına yönelik pozitif ayrımcılık içeren hak uygulamaya dönüşmeli, yasal pürüzler ortadan kaldırılmalıdır.
Darbe ve baskı dönemlerinde kılık kıyafet dayatmaları yüzünden hakları elinden alındığı için devlet tarafından sicil affı ile mesleğe iade edilenlerin açıkta geçirdikleri sürelere ilişkin hak kayıplarını telafi için ödedikleri emekli keseneği bedelleri iade edilmeli ve bütün hak kayıpları devlet tarafından tazmin edilmelidir. İlköğretimden yükseköğretime, sosyal hayattan çalışma hayatına kadar her alanda kadınların katılımcılığına engel teşkil eden dayatmalar sonlandırılmalıdır. 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nü
kadınların sorunlarına odaklanma açısından bir fırsat olarak görürken, kadınları ve sorunlarını adeta bir güne hapseden anlayışı da sağlıklı bulmadığımızı ifade ediyor; başta kadın eğitim çalışanları olmak üzere bütün kadınların 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nü sorunlarının çözümüne vesile olması temennisiyle kutluyoruz."