MAGAZİN - 10 Eylül 2024 Salı 10:47

Çivi yazısı çözüp 4500 yıllık parfümü yeniden yaptılar

A
A
A
Çivi yazısı çözüp 4500 yıllık parfümü yeniden yaptılar

1929 yılında Mezopotamya’da bulunan 4500 yıllık Sümerce çivi yazısı tableti inceleyen Prof. Dr. Yusuf Kılıç ve öğrencisi, yazıların bir parfümün tarifi olduğunu fark etti. Asırlar önce Mezopotamya’da kullanılan parfüm, formüldeki hammaddelerin birleştirilmesi sonucu yeniden yapıldı.



Mezopotamya’da 1929 yılında bulunan Sümerce çivi yazılı tablet ilk kez Alfred Pohl tarafından 1937 yılında tercüme edilmiştir. Bugün Hilprecht Collection, University of Jena, Jena Germany da muhafaza edilmektedir. İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Eski Çağ ve Tarihi Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Yusuf Kılıç ve 5 yıldan beri öğrencisi olan Meryem Karakurt Göksel ile yazmaya devam ettiği koku kitabının çalışmaları esnasında tabletteki bilgileri fark etti. Önceden beri koku ve parfüm yapma konusunda deneyimi olan doktora öğrencisi Meryem Karakurt Göksel, tabletteki bazı hammaddelerin karışımından parfüm yaptı. Bu parfüm 4500 yıllık parfümün yeniden yapılışı olarak ortaya çıktı. Böylece Prof. Dr. Yusuf Kılıç ve Doktora öğrencisi Meryem Karakurt Göksel yapmış olduğu çalışmanın adını “ Medeniyetin Güneşi: 4500 Yıllık Kokunun Yeniden Doğuşu” koydular. Bu kokuyu seri üretime geçme çalışmalarını sürdürürken bu konu hakkında yardım istediklerini belirttiler.



“Medeniyetin Güneşi: 4500 Yıllık Kokunun Yeniden Doğuşu”


Pamukkale Üniversitesi (PAÜ) İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Eski Çağ ve Tarihi Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Yusuf Kılıç, öğrencisiyle yapmış olduğu koku kitabı esnasında inceledikleri Sümerce tablette 17 ayrı parfüm maddesinin fark ettiklerini ve bunun bazılarını bir araya getirerek bir katı parfüm elde ettiler. Yapmış oldukları katı parfümün adını ise “Medeniyetin Güneşi: 4500 Yıllık Kokunun Yeniden Doğuşu” koyduklarını belirten Pamukkale Üniversitesi (PAÜ) İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Eski Çağ ve Tarihi Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Yusuf Kılıç, “Öğrencim Meryem Karakurt ile birlikte bir koku kitabı yazarken daha önce bulunmuş bir Sümerce tablete rastladık. Bu Sümerce tablete baktığımız zaman 17 ayrı parfüm maddesinin yazılı olduğunu fark ettik ve bu maddelerden bazılarını bir araya getirerek burada bir katı parfüm yaptık. Sonrasında da bunun sıvı parfümünü yaptık. Parfümümüzün adını “Medeniyetin Güneşi: 4500 Yıllık Kokunun Yeniden Doğuşu” olarak koyduk. Böylece kokumuzu ortaya çıkardık. Bunu çıkarttıktan sonra Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP) tarafından bize İstanbul’a Emine Erdoğan’ın himayesinde yapılan bir toplantıya çağırdılar. Orada da sergimizi ve sunumumuzu yaptık. İnşallah devam ederse biz bu parfümü hayata geçirip 4500 yıllık Sümer Parfümünü yeniden canlandırmak istiyoruz” dedi.



“Şuana kadar ele geçen belge ve keşiflere göre dünyanın en eski parfümü”


Prof. Fr. Yusuf Kılıç, şuana kadar ele geçen belge ve keşiflere göre şuanda dünyanın en eski parfümün olduğu ve Sümer Kraliçesi Puabi’nin ve Sümer halkının sıkça kullandığını belirtti. Ayrıca 4500 yıllık parfümün yapılması çok büyük bir şans olduğunu bunu tam teşekkürlü bir şekilde hayata geçirerek tarihi ve kültürel değerin yanında ekonomik değerin olacağını belirten Prof. Dr. Yusuf Kılıç, “Elimizdeki şuana kadar ele geçen belge ve keşiflere göre şuanda dünyanın en eski parfümü diyebiliriz. Bu parfümden daha öncesi şuana kadar yok. O dönemde bu parfümün özellikle kadınlar tarafından yoğun bir şekilde kullanıldığını biliyoruz. Yoğun bir şekilde kullanıldığını biliyoruz çünkü Sümer Kraliçesi Puabi’nin mezarına yapılan kazılarda çeşitli makyaj malzemesinin yanı sıra çeşitli koku şişeleri de bulunmuştu. Ayrıca erkekler tarafından da kullanıldığını biliyoruz. Tabii kokuyu genellikle ritüellerde de kullanıyorlar o dönemde kokusu güzel olduğu için bir nevi kutsallık şeklinde de oluyor. Yanı sıra ölü hediyesi olarak kullanıyorlar. Öteki dünyada da kullanılsın diye koyuyorlar. 4500 yıllık bu parfüm tabletinin elimize geçmesi çok büyük bir şans. Eğer biz bunu yeniden tam teşekkürlü bir şekilde hayata geçirirsek tabi tarihi ve kültürel değerin yanında bir de ekonomik değerin oluşturacağına inanıyorum” ifadelerinde bulundu.



4500 yıl önce Sümer insanları katı parfümü nasıl kullanıyordu?


Ayrıca Sümer insanlarının katı parfümün nasıl kullandığını anlatan Prof. Dr. Yusuf Kılıç, “Sümerli insanlar 4500 yıl önce bu katı parfümü eline alıp önce kulunç elinin damar kısmına sürdükten sonra iki damarı üst üste getiriyormuş. Ardından sürdüğü yerden almış ve kulaklarının altındaki 2 önemli damara sürmüş. Özellikle damara sürdüğü zaman parfümün kokusu daha kalıcı oluyor ve kokusunu daha erken hissediyorsunuz” şeklinde kullanıldığını belirtti.



“Gerekli destek geldiği takdirde seri üretime geçeceğiz”


4500 yıllık katı parfümün yanı sıra içinde parfüm olduğunu düşünülen şişelerinde olduğu söyleyen ve seri üretime geçmek için gerekli destek sağlanması karşılığında seri üretime geçmeyi planladığını belirten Prof. Dr. Yusuf Kılıç, “Bizim bu 4500 yıllık tabletimizde tespit ettiğimiz ham maddelerin bazılarını kullanarak böyle katı bir parfüm yaptık. Aynı zamanda şişelerde bulduk ama bu şişelerin içinde de sıvı parfümlerin olduğunu biz tespit ettik. Bizde o dönemin geleneğini devam ettirerek katı parfüm ve sıvı parfüm yapmaya başladık. İnşallah biz bunu seri bir şekilde üretmek için gerekli destek sağlandığında seri üretimleri geçeceğiz” dedi.



“Binlerce yıl önce kullanılan bu kokuyu yeniden canlandırarak o dönemlerin hislerini bugüne taşımayı amaçlıyoruz”


Çalışmaları yaparken çeşitli anabilim dallarını kullanarak çalıştıklarını ve bu çalışmanın asıl amacı binlerce yıl önce kullanılan bu kokuyu yeniden canlandırarak aslında o dönemin hislerini bugüne taşımayı amaçladıklarını belirten Akdeniz Üniversitesi Doktora Öğrencisi olan Meryem Karakurt Göksal, “Çalışmalarımıza devam ederken Tarih, Eski Çağ Tarihi, Coğrafya, Botanik, Arkeobotanik gibi bütün anabilim dallarıyla beraber disiplinli bir şekilde bir çalışma yapıyoruz. Burada 4500 yıllık bir kokuyu rastladığımızda elbette çok heyecanlandık. Deneysel arkeoloji metoduyla binlerce yıl önce kullanılan bu kokuyu yeniden canlandırarak aslında o dönemin hislerini bugüne taşımayı amaçlıyoruz. Amacımızı da eriştiğimizi düşünüyorum. Yaklaşık iki ay çalışmalarımız var fakat gerisinde beş yıllık bir çalışmayla biz bunları devam ettirdik. Bu kokuyu da yeniden doğuş olarak adlandırmamızın de Antik dönemde kullanılıp binlerce yıl sonra Prof. Dr. Yusuf Kılıç ve tarafımca yapılan çalışmalarla beraber yeniden kazandırılmasını borçlu olduğumuza belirtmek isterim” şeklinde konuştu.



“4500 yıllık parfüm; Gül, safran, misk, amber gibi tarz kokular barındırıyor”


4500 yıllık parfümün özellikleri deyiyen ve parfümün içinde gül, safran, misk, amber gibi tarz kokuların barındığını belirten Doktora Öğrencisi olan Meryem Karakurt Göksal, “Parfüm özellikleri içerik olarak ham maddelerinde o dönemde nasıl kullanıldıysa yani antik dönemden bugüne yansıyan kokuların aslında zaman ve mekan değişse de kokunun ve kokuyu oluşturan ham maddelerin hiçbir zaman değişmiyor. Kullanım alanlarının o dönemdeki insanların da çok iyi bildiğini yapılan çalışmalar sonucunda öğrendik. İçerisindeki ham maddeler bugün lüks olarak adlandırabilecek gül, safran, misk, amber bu tarz kokuların barındırdığını belirtmek isterim” dedi.



Çivi yazısı çözüp 4500 yıllık parfümü yeniden yaptılar

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Bilecik 1 yıl içinde yaklaşık 7 bin kişiye lenfoma tanısı konuldu Bilecik İl Sağlık Müdürü Dr. Ferhat Damkacı, 1 yıl içinde yaklaşık 7 bin kişiye lenfoma tanısı konulduğu anlatarak, bu hastalığın önemine değindi. Dr. Ferhat Damkacı, lenfatik sistemin vücudun önemli bir parçası olduğunu belirterek, vücudun mikroplarla savaşan ağı lenf düğümleri, dalak, timüs bezi, kemik iliği ve diğer vücut bölümlerini içerdiğini söyledi. Damkacı, "Lenfatik sistem kanserine lenfoma denir. Lenfomalar, lenfoid dokularda doğal olarak bulunan lenfosit adı verilen hücrelerden gelişen kötü huylu lenf bezi hastalıklarıdır. Hodgkin hastalığı olarak da bilinir ve lenfomaların yaklaşık yüzde 25’ini oluşturur. Hodgkin dışı lenfoma tıpta ’Non-Hodgkin Lenfoma/NHL’ olarak adlandırılır olguların yaklaşık yüzde 75’ini oluşturur. Bir yıl içerisinde yaklaşık 7 bin kişiye lenfomatanısı konulmuştur. Non-Hodgkin lenfomalar hem erkeklerde hem de kadınlar da ilk on kanser türü içinde yer almaktadır. Çocukluk çağı kanserlerinin ise yüzde 15’ini oluşturmakta ve ikinci sırada yer almaktadır. Lenfomaların genel olarak 80’den fazla alt tipi vardır ve her birinin klinik tedavisi de farklılık gösterir. Lenfomaların kesin nedeni bilinmemektedir. Bununla birlikte, çeşitli risk faktörleri lenfoma gelişme muhtemelliği ile ilişkilidir” dedi. "Belirtilerinde halsizlik, kilo kaybı, ateşe dikkat" Dr. Damkacı belirtilere dikkat çekerek, “Lenfoma belirtilerinde en sık görülen özellik boyun, koltuk altı ve kasık bölgelerindeki lenf bezelerinin ağrısız şişerek ele gelmesidir. Hastalarda diğer bulunabilen belirtiler ise, sebebi tam açıklanamayan ateş, kilo kaybı, gece terlemesi, halsizlik, ciltte kaşıntıdır. Bu şikayetler, grip gibi başka hastalıkların seyrinde de görülebilir. Bu nedenle bu tür bulguları olan hastalarda lenfoma teşhisini ancak hekim koyabilir. Sayılan belirtilerin varlığı halinde hekime başvurulmalıdır. Lenfomanın tanısında en önemli basamaklar ayrıntılı öykü ve fizik muayenedir. Öykü ve muayenede şüpheli bulguların tespit edilmesi durumunda lenf nodu biyopsisi, kemik iliği biyopsisi, görüntüleme tetkikleri, kan sayımı, kan testleri, biyokimyasal incelemeler, görüntüleme testleri (MRI taraması, PET taraması, X-ışınları) gibi ek tanı metotlarına başvurulur. Hastalığın türlerine göre farklı tedavi yöntemleri mevcuttur. Kemoterapi, radyoterapi gibi klasik tedavi metotlarına ek olarak uygun hastalarda biyolojik tedaviler (monoklonal antikorlar), kök hücre nakli gibi yöntemlere de başvurulabilmektedir. Biyopsi ve hastalığın durumunu tespit amaçları dışında, cerrahi lenfoma tedavisinde nadiren kullanılmaktadır” dedi.
Gaziantep GSO, yeşil dönüşüm çalışmaları kapsamında firmalara eğitim veriyor Gaziantep Sanayi Odası (GSO) tarafından yürütülen yeşil dönüşüm çalışmaları kapsamında GSO Gaziantep Ayakkabı Kümesi üyesi firmalara yönelik TS EN ISO 14064-1 Sera Gazı Hesaplama ve Raporlama Eğitimi gerçekleştirildi. T.C. Ticaret Bakanlığının “Uluslararası Rekabetçiliğin Geliştirilmesi (UR-GE) Proje Desteğine İlişkin Genelge” kapsamında Gaziantep Sanayi Odası’nın uygulamaya aldığı Gaziantep Ayakkabı Kümesi üyesi firmalar için TS EN ISO 14064-1 Sera Gazı Hesaplama ve Raporlama Eğitimi verildi. Eğitim ile firmaların sürdürülebilir uygulamalarla buluşmaları, çevresel, sosyal ve ekonomik açıdan rekabetçi bir işletme anlayışı ile faaliyetlerini sürdürmeleri, iklim kriziyle mücadele ve sürdürülebilir bir gelecek adına yürüttükleri projelere katkı sağlanması hedefleniyor. Bu kapsamda Gaziantep Ayakkabı Kümesi üyesi firmalara yönelik verilen “TS EN ISO 14064-1 Sera Gazı Salınımlarının ve Uzaklaştırmalarının Kuruluş Seviyesinde Hesaplanması ve Raporlanması” eğitiminde, ISO 14064 Belgelendirme Süreçleri, sera gazı emisyon sınırlamaları, sera gazı yönetiminde iyileştirmelere gidilmesi için belirlenecek yöntemler, raporlamanın nasıl yapıldığı, bu raporların hangi kriterlere göre düzenlendiği, sera gazı envanterinin doğrulanması ve onaylanması için gereken süreçler vb. konularla ilgili bilgilendirmelerde bulunuldu. GSOMEM’de düzenlenen 3 günlük eğitim programının ardından katılımcı firma yetkililerine sertifika belgeleri takdim edildi.
Diyarbakır Tekstil atölyeleriyle meslek ediniyorlar Diyarbakır Büyükşehir Belediyesinin, kurduğu tekstil atölyeleri ile kadınlar hem meslek öğreniyor hem de giyim ihtiyaçlarını karşılıyor. Kadın ve Aile Hizmetleri Dairesi Başkanlığına bağlı Kadın Yaşam Merkezlerindeki tekstil atölyelerine katılım sağlayan kadınlar, hem meslek öğreniyorlar hem de daha ucuza aldıkları kumaşlarla giyim ihtiyaçlarını karşılamaya çalışıyor. Tekstil atölyesine gelen kursiyerlerden Şükran Tuncay, evden getirdiği kumaşlarla çeşitli kıyafetler dikiyor. En son çocuklarına pijama takımı diktiğini anlatan Şükran Tuncay, “150 liraya aldığım kumaştan atölyede pijama takımı yaptım. Böylesi bir pijama takımını ortalama 500 TL’ye alabilirdim. Bu şekilde daha ekonomik oluyor” dedi. "Hayalim kendi atölyemi kurmak" Kursiyer Mihriban Işık, ilk defa bir atölyeye katıldığını aktardı. Evde her gün aynı işleri yapmaktansa atölyeye gelerek yeni bir şeyler öğrendiğini dile getiren Işık, “Eskiyen çarşaflarım vardı onları atmaktansa buraya getirip değerlendirdim, yeniden dönüştürdüm. Çocuklarıma pijama takımı diktim” diye konuştu. Atölyede kumaş kesmeyi ve dikiş makinesini kullanmayı öğrendiğini ifade eden Işık, “Hayalim kendimi geliştirerek ileride kendi dikiş atölyemi kurabilmek. Atölyede sadece meslek öğrenmedim yeni arkadaşlarım da oldu. Sorunlarımızdan uzak keyifli vakit geçiriyorum” diye konuştu. Sevcan Ağın da, dikiş dikme konusunda hiçbir deneyimi olmamasına rağmen çok şey öğrendiğini belirtti. Ağın, şunları ifade etti: “İğneye iplik takmayı bile bilmiyordum. Şimdi takım elbiseler dikiyorum. Benden elbise dikmemi isteyenler bile oldu. Eskiyen elbiseleri dönüştürüyorum, tadilatlarını yapıyorum. Kısa sürede güzel şeyler başardım. Kendime daha çok güveniyorum artık. Hayallerime yeni hayaller ekledim. Mahallemizde terzi yok. Dikiş dikmeyi geliştirerek ileriki zamanlarda tekstil atölyesi açmak istiyorum. Bu şekilde ekonomik gelir de elde edebilirim”. Havva Adak da tekstil atölyesine gelmek için çok beklediğini yoğun talepten dolayı ancak iki hafta önce açılan kursa gelebildiğini söyledi. Atölyede meslek öğrenerek ileride ekonomik gelir sağlayacak şekilde çalışmak istediğini belirten Havva Adak, kendisinin okutulmadığını ancak çocuklarının okuması için çabaladığını anlattı. Giyim Teknolojisi ve Görsel Sanatlar Uzmanı Kadriye Çinko, iki dönemdir tekstil atölyesinde kadınlara makinede dikiş dikmeyi öğretiyor. Ekonomik koşullardan dolayı kadınların atölyeye yoğun ilgi gösterdiğini belirten Çinko, çok istekli ve yetenekli olan kadınlar direkt pratik çalışmaya geçerek dikiş dikmeye başladığını aktardı. Çinko, “Atölyeye gelen kadınlar, şort, atlet, badi, pantolon, etek, pijama takımları gibi çeşit çeşit dikişler yapıyor. Bazı kursiyerler meslek edinmek için geliyor. Tekstil fabrikalarında çalışmaya başlayan kursiyerler oldu. Atölyenin genişletilmesi gerekiyor” diye konuştu. Tekstil atölyesi eğitmenlerinden Giyim Aksesuarları alanında uzman olan Gönül Koyunsever de, alım gücünün düşmesiyle tekstil atölyesine talebin arttığını anlattı. Gönül Koyunsever, şunları aktardı: “Kayıtlı kursiyerlerin yanı sıra bazen misafir kursiyer de kabul ettiğim oldu. Alım gücü düşünce hazır giyim almaktansa dikiş dikmek daha az maliyetli oluyor. Özellikle iş bulmak isteyenlerin yoğun talebi oluyor. İlk etapta dikiş makinesini kullanmayı daha sonra kesim yapmayı öğretiyorum. Müthiş yetenekler var. Bir ay içinde çok iyi seviyeye gelen dikiş yapmaya başlayan kursiyerler oldu. Yastık, çarşaf, nevresim takımı, eşofman pijama takımları, pantolon gibi çeşitli dikimler yapılıyor”.