ÇEVRE - 12 Aralık 2024 Perşembe 11:38

Bingöl içme suyu isale hattında çalışmalar sürüyor

A
A
A
Bingöl içme suyu isale hattında çalışmalar sürüyor

Bingöl’de Devlet Su İşleri (DSİ) tarafından baştılan içme suyu isale hattında çalışmalar devam ediyor.


Tarım ve Orman Bakanlığı DSİ Genel Müdürlüğü, tarımda modern sulamayı yaygınlaştırmak, toplulaştırma çalışmalarıyla tarım arazilerinden en yüksek faydayı sağlamak, musluklara sağlıklı ve içilebilir su ulaştırmak ve yerleşim yerleri ile tarım arazilerini taşkın risklerine karşı korumak için çalışmalarını sürdürüyor. Bu çerçevede içme suyu isale hattında çalışmalar devam ediyor. Bingöl’ün içme ve kullanma suyu ihtiyacının karşılanması maksadıyla Karlıova ilçesi Bahçe ve Kaynak köylerinden alınacak suyun yapılacak olan 13 kilometre uzunluğundaki isale hattı aracılığıyla ulaştıracağı bildirildi. Ayrıca iş kapsamında 1 adet 5 bin metreküp kapasiteli su deposu imalatı ve mevcut deponun bağlantı hatlarının yenilenmesinin sağlanacağı öğrenildi.


Bingöl içme suyu isale hattında çalışmaların devam ettiğini ifade eden DSİ Genel Müdürü Mehmet Akif Balta, “Proje kapsamında 13 kilometre uzunluğundaki çelik borudan oluşan isale hattında sevkiyatı yapılarak çalışma sahasına indirilen 10 kilometre çelik borunun 4 kilometresinin döşenerek toprak altına alındı ve çalışmalar devam ediyor. İsale hattı tamamlandığında yıllık 9,46 milyon metreküp su, 2055 yılına kadar Bingöl’ün içme suyu ihtiyacını karşılayacaktır” diye konuştu.



Bingöl içme suyu isale hattında çalışmalar sürüyor

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Erzurum Kuyruksuz köpek yavruları sahiplerini şaşırttı Erzurum’un Oltu ilçesinde dünyaya gelen köpek yavrularının bazılarında kuyruk olmaması sahiplerini şaşırttı. Oltu İbrahim Bey Çiftliği’nde, İsmail Hakkı Ekinci’ye ait dişi Kangal köpeği, 15 gün önce sağlıklı altı yavru dünyaya getirdi. Ancak geçtiğimiz günlerde yavruları kontrol etmek için çiftliğe giden Ekinci, büyük bir hayret yaşadı. Zira yavruların dördünün kuyruğunun olmadığını fark etti. Ekinci, durumu şu sözlerle anlattı: “Yavru köpeklerimi kontrol etmeye gittim, baktım dört tanesinin kuyruğu yok. Babalarının kuyruğu kesikti ancak bu yavruların kuyruksuz olması beni çok etkiledi.” Kangal ırkında, özellikle köpeklerin kuyruk kesimi, bazı yetiştiriciler tarafından yaygın bir uygulama olarak biliniyor. Ancak İsmail Hakkı Ekinci’nin yavrularında gözlemlenen bu durum köpekseverler tarafından hayretle karşılandı. Kuyruğun doğuştan eksik olması ise genetik bir durum olabileceği ihtimalini gündeme getirdi. Veteriner Hekim Barış Işıldak, yavruların sahibi tarafından bir kısmında kuyruk olmadığı, bir kısmında da kuyruk olduğundan haberdar edildiklerini belirterek, "Bunun sebebini merak etmiş yetiştiricimiz. Biz de gerekli bilgileri verdik. Mutasyon sonucu olabileceğini veya anne ile baba ırk yakınlığından dolayı olabileceğini tahmin ediyoruz. Kuyruksuz ırklar var. Bundan dolayı olabileceğini bilgisini verdik. Ya da nörolojik bir problem olabilir. Yavruları biz de takip edeceğiz. Buna göre tekrardan bir değerlendirme yapacağız" dedi.
İstanbul Gebelik süreçlerinde dikkat: “Risk tarama testleri ve takiple ortaya çıkıyor” Gebelik süreçlerine ilişkin uyarılarda bulunan Perinatoloji Uzmanı Doç. Dr. İbrahim Polat, “Gebelerin riskinin değerlendirilmesi; bir gebe kalmadan önce yapılabilir bir de gebe kaldıktan sonra riskli gebelik haline dönüşenler var. Gebe kalmadan önce örneğin; kişide hipertansiyon, diyabet, tiroit gibi bir hastalık varsa doğrudan riskli gruba giriyor. En önemlilerinden biri; romatizmal hastalıklar, anne hayatı bile tehlikeye girebiliyor, hipertansiyon mutlaka gebe kalmadan önce kontrol altına alınmalı. Anne karnında tedavi edebildiğimiz durumlar var. Risk, aslında düşük riskli kişilerde tarama testleri ve takiple ortaya çıkıyor. 35 yaşından sonra hele ilk gebelikse çok önemli hale geliyor” dedi. Gebelik düşünen anne ve anne adaylarının hastalıkları veya gebelik sürecinde anne ya da bebek kaynaklı oluşabilecek durumlar hamileliği riskli hale getirebiliyor. Başakşehir Çam ve Sakura Şehir Hastanesi Perinatoloji Bölümü Eğitim ve İdari Sorumlusu Doç. Dr. İbrahim Polat ile Kadın Hastalıkları ve Doğum Bölümü’nden Doç. Dr. Semra Yüksel ile Uzm. Dr. Ali Selçuk Yeniocak da gebelik planlaması, gebelik sürecinde takip ve tarama testleri gibi konularda bilgi verdi. Uzmanlar, sezaryen oranı ve vajinal doğum süreçlerine ilişkin değerlendirmelerde bulundu. “Anne karnında tedavi edebildiğimiz durumlar var” Risk değerlendirmesinin çok önemli olduğunu sürecin buna göre şekillendiğini aktaran Perinatoloji Uzmanı Doç. Dr. İbrahim Polat, “Gebelerin riskinin değerlendirilmesi; bir gebe kalmadan önce yapılabilir bir de gebe kaldıktan sonra riskli gebelik haline dönüşenler var. Gebe kalmadan önce örneğin; hipertansiyon, diyabet, tiroit gibi bir hastalık varsa zaten bu doğrudan riskli bir gruba giriyor. Hiç risk grubunda olmayan gebelerimiz var. Bunları nasıl tanıyoruz; yaptığımız tarama testileriyle. Anne hastalığı ya da çocukta bir anomali çıkarsa bunları da riskli gruba alıyoruz. Risk, aslında düşük riskli hastalarda tarama testleri ve takiple ortaya çıkıyor. En önemlilerinden biri; romatizmal hastalıklar, anne hayatı bile tehlikeye girebiliyor, hipertansiyon mutlaka gebe kalmadan önce kontrol altına alınmalı. Diyabetik hastalarda özellikle bebek açısından çok önemli, bunlar sık görülenler. Akraba olmak eğer genetik olarak altta yatan bir taşıyıcılık veya hastalık varsa o açıdan çok önemli hale geliyor. SMA, kistik fibrozis gibi bu hastalıkların da daha gebe kalmadan önce taranmasında mutlaka fayda var. Sigaranın kesilmesini, içiyorsa gebelikte içilmemesini isteriz. 35 yaş üstü Sağlık Bakanlığı’mızın da rehberlerinde vardır, riskli gebe olarak alınır ve takip edilir çünkü çıkabilecek hastalıklar artıyor. 35 yaşından sonra hele ilk gebelikse çok önemli hale geliyor. Anne karnında tedavi edebildiğimiz durumlar var. Testler yapıldı, bir de 11-14’üncü haftada görülmesi gerekiyor, özellikle 12-13’üncü haftayı daha çok tercih ediyoruz, yüzde 50’ye yakın, hatta bazı kaynaklar 65’e yakın bu çocukların anormal olup olmadığını tespit edebiliriz diyorlar. Bir de 22’nci haftada ayrıntılı olarak fetüsün anatomisine bakmak zorundayız” dedi. “Sezaryeni bir doğum alternatifi olarak görmek yanlış” Türkiye’deki sezaryen oranına yönelik değerlendirmelerde bulunan Doç. Dr. Polat, “Sezaryen olduğunuz zaman karnınızın açıldığını, ileride ikinci bir ameliyat gerektiğinde orada yapışıklıklar olabileceğini ve çok daha zor ameliyat olabileceğinizi unutmamak lazım. Anestezi alıyorsunuz, epidural, genel olsun fark etmez, ayrı komplikasyonları var. Dolayısıyla sezaryeni bir doğum alternatifi olarak görmek yanlış, alternatif değildir. Nedene yönelik sezaryen olunması lazım. İri bebek, bebek 4,5-5 kilo bir neden, ters duruyor. Dünyada ters duran çocuğu doğurtan ülke sayısı artık çok az çünkü komplikasyonlar çıkıyor. En çok ülkemizde olan sezaryen nedeni çocuğun doğum anında çocuğun kalp seslerinin bozulması. Biz makine ile saptıyoruz, ’Bu çocuk tehlikede, sezaryene alalım diyoruz’, bunlar tamam. Endikasyon dışı, istem ya da başka sosyal nedenler, bunu azalmamız lazım. Vajinal doğumu teşvik etmeliyiz, doğumdan sonra toparlanması çok daha kolay. Emzirmesi, çocuğuna süt verebilmesi daha kolay, daha çabuk sütü geliyor. Sezaryen sonrası çocuklarda problemler daha çok görülüyor. Kişiler vajinal doğurmalı ama mümkün değilse sezaryen olmalı” ifadelerini kullandı. “Ne tür bir risk taşıdıklarını bilirsek takibini buna göre yapıyoruz" “Gebelik takibinde anne ve bebeğin sağlıklı olarak sürecine devam etmesi için oldukça kontrollü bir şekilde takip etmemiz gerekiyor” diyerek kontrollerin önemine vurgu yapan Doç. Dr. Semra Yüksel sözlerine şöyle devam etti: “Ne tür bir risk taşıdıklarını özellikle genetik hastalıklar açısından bilirsek takibini buna göre yapıyoruz. Geçirilmiş sezaryenlerin yüksekliğimden dolayı bu oran yükseliyor. İlk sezaryenler azaldığı takdirde bu oran zamanla düşecektir. Diyelim ki; bebekte yüksek risk var, bebeğin kalp atımı bozuldu ya da anne vajinal doğum için uygun değil, böyle durumlarda sezaryen olması gerekiyorsa da hastanın doktora uyması gerekiyor. Tabi ki vajinal doğumda ayağa kalkma, toparlanma, bebeğe bakma süreci anne bebek bağı sezaryene göre oldukça iyi. Sezaryen oranlarını azaltmamız için hastaların takibe düzenli gelmesi gerekiyor. Şeker taramalarının düzenli yapılması bebeğin daha kabul edilebilir vajinal doğum için uygun olan ağırlıkta doğmasına yardımcı oluyor. Gebelerin düzenli takipler, tarama testleriyle takip edilmesi önem taşıyor” “Gebe okullarında akıllarına takılan her soruya cevap bulacaklar” Gebelikte planlama sürecine yönelik konuşan Uzm. Dr. Ali Selçuk Yeniocak ise, “Gebelik planlıyorum’ dediği zaman randevusunu alıp doktoruyla bunu birebir tartışmasını öneriyorum. Ailevi özellikleri, kullandığı ilaçlar olabilir, yemesinden, içmesinden belirli bir planlama yapıyoruz. İstediğimiz tetkikleri var, genel takip planlaması açısından önerilerimizde bulunuyoruz. Gebe okullarımızı öneriyoruz, burada gebelik sürecinde akıllarına takılan her soruya cevap bulacaklar. Fizyoterapistinden diyetisyenine kadar nefes egzersizinden eşiyle birlikte olan eğitimine kadar interaktif, çok güzel bir şekilde süreci sonlandırabilirler. Gebeyken gribal enfeksiyonlar daha ağır seyrediyor. Aşılarımızı olalım, hekimlerimizin takibinde olalım. Önümüz kar kış, gebeler çok fazla geliyor ‘Kaydım, düştüm’ diye lütfen kaydırmayan ayakkabılarla gezelim. Doğal şeyler tüketmeye, işlenmiş şeyler tüketmemeye çalışalım” şeklinde konuştu.
Samsun Uzmanı uyardı: "Kayakta basit yaralanmalar büyük sakatlıklara yol açabilir" Kış mevsiminin gelmesi ve kayak sezonunun başlamasıyla birçok kırık, bağ yaralanmaları ve sakatlanma vakalarıyla karşılaştıklarını söyleyen Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Opr. Dr. Metehan Saraçoğlu, “Kayak sporunda basit yaralanmalar büyük sakatlıklara sebep olabiliyor, bu yüzden mutlaka gerekli tedbirler alınmalı. Omurga yaralanmalarına mahal verilmemeli” dedi. Liv Hospital Samsun Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Opr. Dr. Metehan Saraçoğlu kayak sezonunda yaşanan sakatlanmalar hakkında uyarılarda bulundu. Kış mevsiminin gelmesi ve kayak sezonunun başlamasıyla kırık, bağ yaralanmaları ve sakatlanma vakalarıyla karşılaştıklarını söyleyen Opr. Dr. Saraçoğlu, “Basit yaralanmalar büyük sakatlıklara sebep olabiliyor, bu yüzden mutlaka gerekli tedbirler alınmalı omurga yaralanmalarına mahal verilmemeli. Diz sakatlanmaları, bilek sakatlıkları, bağ kopmaları yaşandığı için gerekli tedbirler alınmalı, kayakta dikkatli olunmalı. Kayma esnasında düşme yaşandığında ağırlık dizlere biniyor ve bu yüzden sakatlanma riski artıyor. El-bilek yaralanmaları, diz ayak bileği sakatlıkları, kaburga kırıkları ve omurga zedelenmeleri tehlikeli boyutlara gelebiliyor” diye konuştu. “Kayak öncesi ısınma yapılmalı” Kayak yapmadan önce mutlaka ısınma hareketleri yapılması gerektiğine değinen Dr. Saraçoğlu, “Kayak öncesi mutlaka eğitim alınmalı, bilenler için ekipman doğru olmalı, kişiye uygun seçilmeli ve botlar düzgün şekilde sıkı bağlanmalı. Bileklikler kullanılmalı. Kayak öncesi mutlaka ısınma hareketleri yapılmalı vücut ve kaslar kayağa hazırlanmalıdır" şeklinde konuştu. “Kayak sakatlanmalarında fizik tedavi tercih edilebilir” Herhangi bir sakatlanma veya düşme yaşandığında mutlaka sağlık merkezine başvurulması gerektiğini vurgulayan Saraçoğlu, “Önemsenmeyen küçük bir düşme, büyük sakatlığa dönüşebilir. Hekime başvurularak yaralanmanın ne durumda olduğu takip edilmeli. Yaralanmanın ağır ve ağrılı olduğu durumda doğru teşhis konularak hızlıca doğru tedavi uygulanmalı. Kırılma ve bağ kopma durumlarında genç ve hareketli bireylerde cerrahi tedavi uygulanabilirken, aktivite seviyesi düşük kişilerde ise fizik tedavi uygulanabiliyor. Tamamen kişiye ve sakatlığına bağlı bir durum tedavi süreci. Yine cerrahi işlem sonrası hastanın mutlaka fizik tedavi ve rehabilitasyon sürecini başlatıyoruz. Hızlı iyileşme için etkili bir tedavi planlaması yaparak hastanın kısa sürede günlük rutinine adapte olmasını sağlıyoruz" ifadelerini kullandı.
Malatya Filistin’in sessiz çığlığı Battalgazi’de yankılandı Battalgazi Belediyesi tarafından düzenlenen “İnsan Hakları ve Sessizliğin Sesi: Filistin” konferansı, geniş bir katılımla gerçekleşti. Prof. Dr. Gökhan Tuncel ve Prof. Dr. Emin Çelebi, Filistin meselesini insan hakları yönünden ele aldı. Battalgazi Belediyesi, Filistin’in haklı mücadelesine dikkat çeken anlamlı bir etkinliğe ev sahipliği yaptı. “İnsan Hakları ve Sessizliğin Sesi: Filistin” başlıklı konferans, Filistin’deki insan hakları ihlallerini uluslararası kamuoyunun gündemine taşımak ve bu konuda farkındalık oluşturmak amacıyla düzenlendi. Belediye Başkanı Bayram Taşkın’ı temsilen başkan yardımcılarının katıldığı programda, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Gökhan Tuncel ile Fen Edebiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Emin Çelebi konuşmacı olarak yer aldı. Filistin meselesi insani ve felsefi boyutlarıyla ele alındı Konferansta, Filistin’de yaşanan insan hakları ihlalleri uluslararası hukuk perspektifinde ele alınırken, Filistin halkının direnişi ve dünya kamuoyunun tepkisizliği detaylı bir şekilde konuşuldu. Prof. Dr. Gökhan Tuncel, Filistin meselesini insan hakları çerçevesinde ele alarak, konunun tarihi ve siyasal arka planına dikkat çekti ve uluslararası sistemin bu konuda yetersiz kaldığını vurguladı. Prof. Dr. Emin Çelebi ise meseleye daha çok felsefi ve etik bir bakış açısıyla yaklaşıp, Filistin’deki mağduriyetlerin insanlık değerleri üzerinden değerlendirilmesi gerektiğini ifade etti. Katılımcılar, konuşmacıların değerlendirmelerini dikkatle dinlerken, etkinlik sonunda söz alarak duygu ve düşüncelerini paylaşma fırsatı buldu. Battalgazi Belediyesi’nin öncülüğünde düzenlenen etkinlik, Filistin halkının haklı mücadelesine destek olmak adına anlamlı bir adım oldu. Konferans, katılımcılardan tam not alırken, insan hakları temalı etkinliklerin devam edeceği mesajı verildi.