GÜNDEM - 30 Eylül 2024 Pazartesi 09:53

Aydın’da incir üreticilerine aflatoksin ve okratoksin uyarısı

A
A
A
Aydın’da incir üreticilerine aflatoksin ve okratoksin uyarısı

Aydın’ın Germencik ilçesinde Aydın İl Tarım ve Orman ile Germencik İlçe Tarım ve Orman Müdürlükleri ekipleri, kuru incir üreticilerine aflatoksin ve okratoksin bulaşabilirliğini önleme konusunda bilgilendirmelerde bulundu.



Aydın İl Tarım ve Orman Müdürlüğü Gıda ve Yem Şube Müdürü Figen Sezer Köksal, Germencik İlçe Müdürü İlknur Kavas ve kontrol görevlileri, depolama ve paketleme alanlarında üreticilere önemli bilgiler aktardı. Aflatoksin ve okratoksin gibi zararlı maddelerin kuru incirlerde nasıl oluştuğu, bu maddelerin sağlık üzerindeki etkileri ve bulaşma risklerinin nasıl azaltılacağı üzerinde duruldu. Üreticilere, depolama şartlarının önemi, ürünlerin hijyenik bir şekilde işlenmesi ve uygun sıcaklık ve nem oranlarının sağlanması gerektiği vurgulandı. Ayrıca, aflatoksin ve okratoksin gibi toksinlerin kontrol altına alınması için düzenli analizlerin yapılması gerektiği belirtildi.



Aydın’da incir üreticilerine aflatoksin ve okratoksin uyarısı

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
İstanbul Mahkeme Sohbetleri’nde Türk kimya sektörü konuşuldu İş dünyasının nabzını yakından tutan Türkiye’de İş Dünyası dergisi, Mahkeme Sohbetleri’nin 14’üncüsünü gerçekleştirdi. Kimya ve kozmetik sektöründen önemli isimlerin katıldığı buluşmada; kimya endüstrisindeki son gelişmeler ve yenilikler ele alınırken birçok alanda olduğu gibi kimyada da markalaşmanın önemine dikkat çekildi. Türkiye, kimya ve kozmetik sektörlerinde hızla büyüyen ve gelişen bir ülke olarak dikkat çekiyor. Kimya sektörü; petrokimya, boya, sentetik elyaf, gübre ve soda gibi geniş bir yelpazeyi kapsarken, kozmetik sektörü ise parfümler, cilt bakım ürünleri gibi çeşitli alt kategorilerde faaliyet gösteriyor. Son yıllarda, Türkiye’nin kozmetik sektörü hem iç pazarda hem de ihracatta önemli bir büyüme kaydediyor. 200’e yakın ülkeye ihracat yapan Türk kozmetik sektörü, özellikle genç nüfusun ve artan kişisel bakım bilincinin etkisiyle hızla büyüyor. Ayrıca organik ve bitkisel ürünlere olan talebin artması, sektördeki çeşitliliği ve yenilikçiliği teşvik ediyor. Türkiye’nin stratejik konumuna bakacak olursak, yüksek kaliteli üretim kapasitesi ve lojistik avantajları, ülkemizi uluslararası pazarlarda rekabetçi bir oyuncu haline getiriyor. Bu dinamik ve yenilikçi sektör hem büyümeye devam ediyor hem de tüketicilere geniş bir ürün yelpazesi sunuyor. Kimya sektörü Mahkeme Sohbetleri’nin gündeminde Böylesine önemli bir sektörde yaşanan gelişmelere ışık tutmak için harekete geçen Türkiye’de İş Dünyası dergisi, bu ayki Mahkeme Sohbetleri’nin odağına ‘Kimya ve Kozmetik’ sektörünü aldı. Konunun uzman isimlerini aynı masa etrafında buluşturan dergi, ihracat başta olmak üzere, sektördeki gelişmelerden, makineleşmenin sektöre olan katkısına kadar birçok önemli konuyu ele aldı. Toplantıda, kimya sektöründe markalaşmanın ihracatta büyük bir önem taşıdığına dikkat çekildi. Kozmetik sektörü açısından ise doğu ve batı kültürünün bakış açılarının farklı olduğuna vurgu yapılarak, “Doğu’da beyazlaşma, batıda bronzlaşma” cümlesinin altı çizildi. 14’üncüsü gerçekleştirilen, Türkiye’de İş Dünyası Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Celal Toprak ve Destek Patent Yönetim Kurulu Başkanı Kemal Yamankaradeniz’in moderatörlüğünde düzenlenen Mahkeme Sohbetleri’ne, Akyüz Plastik Yönetim Kurulu Üyesi ve İKMİB eski Başkanı Murat Akyüz, ZBS Boya Genel Müdürü Fatih Ahmetoğlu ve Dermokil Ulusal Zincir Satış ve Planlama Müdürü Şengül Ekincioğlu katıldı. Toplantının açılış konuşmasını yapan Celal Toprak, Mahkeme Sohbetleri toplantılarının özel bir etkinlik olduğunun altını çizerek, bu buluşmada kimya sektörünü ele aldıklarını dile getirdi. Murat Akyüz’ün uzun yıllar İstanbul Kimyevi Maddeler ve Mamulleri İhracatçıları Birliği başkanlığını yaptığını söyleyen Toprak, “Kimya sektörünü bizler Murat Akyüz ile tanıdık. Onun başarısıyla birlikte de kimya sektörü ihracatta yükselişe geçti” şeklinde konuştu. Kozmetik sektörünün doğuda daha farklı bir bakış açısına sahip olduğunu söyleyerek sözlerine başlayan Murat Akyüz, “Kozmetikte doğuya doğru gittiğinizde bizim ülkemizdeki tüketim alışkanlıklarının tam tersini görmeye başlıyorsunuz. Bizim ülkemizde daha çok bronzlaştırıcılar ve cildi koyu gösteren tarzda ürünler kullanılırken orada aksine beyazlaştırıcılar ön plana çıkıyor. Avrupa’da ise tam tersi. Ne kadar koyu gözükürseniz estetik olarak daha iyi duruyorsunuz” dedi. “Güney Kore kozmetikte başarı hikayesi yazdı” Özellikle Güney Kore’nin, kozmetik sektöründe son yıllarda çok başarılı olduğunu dile getiren Akyüz, “Kozmetik konusunda Güney Kore gerçekten bir başarı hikayesi yazdı. Öncesinde sadece kullanıcı konumundayken 30 yıl içinde ürünlerin makinesini dahi yapar hale geldiler. Bizim açımızdan bakacak olursak, kil konusunda çok zengin olan ülkemizden de çok büyük cevherler çıkabilir” diyerek Türkiye’nin potansiyeline dikkat çekti. Kimya sektörünün ihracat potansiyelinin yüksek olduğunu kaydeden Akyüz, “Uzun yıllardır ülkemizin ihracatının yüzde 10’un üzerinde potansiyeli olan ve aynı zamanda bunu değerlendiren sektörlerden bir tanesi. Alt yapısı itibarıyla çok büyük bir çeşitlilik içeriyor. Hem petro kimyasallar hem de diğer ara ürünler dediğimiz ambalajlar, kozmetikler, ilaçlar, sabun, gübreler, kauçuklar ve plastikler derken çok büyük bir ürün gamından bahsediyoruz. Aynı zamanda Türkiye’nin katma değer açısından da oldukça fırsatlar içeren özellikle medikal sektörü ve spesifik kimyasallar konusunda bir avantaj sağlayabilecek bir sektör. Ayrıca kimya birçok sektörün de ana girdilerini üretiyor. Bu yönüyle bakıldığı zaman ülkenin yapı taşlarından biri” diyerek kimya endüstrisinin önemine vurgu yaptı. Kimya sektörünün çevreye etkilerinden bahseden Akyüz, şunları söyledi: “Çevreyi kirleten her türlü unsuru ve endüstriyi de temizleyen yine kimya sektörü. Kimya sektörü baktığınız zaman suyun ana yapı taşından tutun bütün bahsettiğimiz doğada bulunan çoğu yapı taşını endüstriyel değere çeviren bir sektör ve zaten bu sektörün önemi en fazla da pandemi döneminde ortaya çıktı. Normalde soluduğumuz oksijeni bile hangi firmalarımız tüplere doldurabilmişse, hangi hastanelerimize servis edebilmişse milyonlarca hayat kurtardı.” Kimya sektöründe sürdürülebilirliğin önemine vurgu yapan Akyüz, “Özellikle plastik sektöründe yaptığımız çalışmalar var. Son dönemlerde karbon ayak izinin ön plana çıkması, sürdürülebilirliğin çok daha fazla konuşulduğu bir dönemde plastik sektöründe geri dönüşümün önemi iyi şekilde anlaşıldı. Diğer taraftan bazı biyolojik ya da tarımsal atıkların plastikler içinde değerlendirilmesi söz konusu. Bu çalışmalar sektörü daha da ön plana çıkarmaya başladı” diyerek plastik sektörünün gelişim içinde olduğuna dikkat çekti. Kimya sektörünün son 20-25 yıldır yükselen bir ivme içerisinde olduğunun altını çizen Kemal Yamankaradeniz, “Kimya birçok alanı içine kapsıyor. İlaç, kozmetik, boya, tekstil ve temizlik kimyasalları var. Yani kimya ana başlığı altında çok fazla sektörü ilgilendiren başlıklar var. Bu anlamda değerlendirdiğimizde özellikle ilaç sektörü pandemi sonrasında ve pandemi döneminde artan ve yükselen bir sektör haline geldi. Ayrıca, gıda takviyeleri anlamında konuşursak, pandemiyle beraber bu alanda büyük gelişmeler var. Özellikle Türkiye bu anlamda fırsatlar ülkesi haline geldi” diyerek Türkiye’nin önemli adımlar attığını vurguladı. “Rekabetçi yapı güçlendirilmeli” Gelişim içinde olan kimya sektörünün ana bileşenlerini yönetenlerin yabancı şirketler olduğunu söyleyen Kemal Yamankaradeniz, “Menşei itibarıyla yabancı ama Türkiye’de faaliyet gösteriyor bu şirketler. Yerli şirketlerimizin de bu konuda çıkarabilecekleri çok önemli edinimler ve çıkarımlar var. Bunların iyi incelenmesi lazım. Gerek patentler anlamında gerek tasarım anlamında gerek marka anlamında bizim yapmamız gereken ev ödevlerimiz var” dedi. Son üç yıllık patent başvuruları hakkında da bilgiler veren Yamankaradeniz, şunları söyledi: “Son üç yılın verilerine baktığımızda kimya sektöründe, özellikle kozmetik alanında, sınai mülkiyet başvurularının benzer seviyelerde seyrettiği gözlemlenmektedir. Ancak patent ve faydalı model başvurularında yabancı firmaların yerli firmalara oranla daha yüksek sayıda başvuru yaptığı dikkat çekiyor. Özellikle yabancı başvuruların yerli başvurulara kıyasla neredeyse beş kat daha fazla olması, sektörümüzün Ar-Ge ve inovasyon faaliyetlerinde gelişim alanları bulunduğuna işaret ediyor. Yerli firmalarımızın Ar-Ge yatırımlarını artırarak küresel gelişmeleri daha yakından takip etmesi, rekabetçi yapıyı güçlendirmek açısından kritik bir role sahiptir.” “Bulaşık temizliği ürünlerinde adımlar atıyoruz” Sektöre 18 yıl önce giriş yaptıklarını söyleyen Şengül Ekincioğlu, “Kurucumuz Ünal Bey aslında bir mobilya üreticisi ve Tiffany adında kurduğu markası ile ihracat yapıyordu. Sonrasında bir yurt dışı gezisinde kendisine Lut Gölü’nün çamurundan kozmetik yapması tavsiye ediliyor. Kendisi Türkiye’ye döndükten sonra araştırmalar yapıyor ve en doğru kil yataklarının kendi topraklarında olduğunu anlıyor. Bunun üzerine çalışmalar yapıp kil hammaddesini kozmetiğe kazandırıyor, tüketicisiyle buluşturuyor. 2006 yılında ise Ezel Kozmetik firmasıyla Dermokil markasını kuruyor” diyerek firmalarının sektöre nasıl giriş yaptığını anlattı. Ekincioğlu, Dermokil’in genel olarak kişisel bakım ürünleri üzerine kurulduğunu ancak bulaşık temizliği konusunda da girişimlerde bulunduklarını söyledi. Ekincioğlu, “Temizlik konusunu bulaşık temizliğine yansıtmak istedik ve Tems markamızla bir bulaşık kapsülü yaptık. Ürünümüzü şu anda sahada tüketicilerimize sunarak raflarda yerimizi aldık. En önemli özelliklerimizden birisi anti malador etkisiyle kötü kokuyu yok ediyoruz. Yani yıkama bittikten sonra artık o kötü kokuyu hissetmiyorsunuz. Bir de ekstradan kireç çözücü ve parlatıcı koymanıza gerek yok” dedi. Yüzde 100 yerli üretim ve marka olarak fabrikalarının Sivas’ta, pazarlama satış ofislerinin İstanbul’da olduğunu belirten Ekincioğlu, Türkiye genelinde yerel ve ulusal zincir kozmetik ve marketlerin hemen hemen hepsinde yaygınlaştıklarının altını çizdi. İhracat olarak da Orta Doğu, Avrupa ve Arap ülkelerinde birçok ülkeye satış yaptıklarını söyleyen Ekincioğlu, “Azerbaycan, Ürdün, Filistin, Irak gibi ülkelerle anlaşma yapıldı ve sevkiyatlarımız devam ediyor, Türkiye olarak da sektörümüz önemli bir konumda. Biz aslında şu anda Çin’deki, Güney Kore’deki makineleri Türkiye’ye getiriyoruz. Yani oradaki trendleri buraya getiriyoruz ve burada kendimiz üretim yapıyoruz. Hatta burada yaptıklarımızı onlara ihraç ediyoruz” dedi. Kimya sektörünün Türkiye’nin lokomotifi olduğunu vurgulayan Fatih Ahmetoğlu, “Kimya Sektörünün boya kısmında biz varız. Bugün Kocaeli, Gebze’de ikinci fabrikamızı açmanın gururunu yaşıyoruz. Umarım ki ülkemizde bizim gibi yerli sermayeyle, katma değer oluşturan, yeni firmalar ve rakiplerimizin olmasını temenni ediyorum. Rekabetin yeni ve kaliteli ürün geliştirmede bize büyük katkısı olacak” diyerek zemin boyası sektöründe yeni firmaların da olması gerektiğine vurgu yaptı. Boyanın icadının M.Ö. 15’inci yüzyıla dayandığını ancak zemin boyası için kullanılan Epoksi boyanınsa 1939 yılında icat edildiğini ve günümüzde özellikle zemin boyası dendiğinde ilk akla gelenin epoksi boya olduğunu söyleyen Ahmetoğlu, “Epoksi boya çeşidinin ZBS Boyanın ürettiği, 60-70 çeşit boyadan sadece bir tanesi ve pahalı bir ürün olduğu için ZBS Boya kullanıcılarının zeminine ve o zeminin karşılaşacağı zorlu şartlara göre zemin boyaları üreterek kullanıcılarına ihtiyacına cevap veren boyalar üretmektedir. Dekoratif grup olarak adlandırılan duvar boyaları sadece kirleniyor ve istenildiği zaman boyanabiliyor veya temizlenebiliyor. Tavan da öyle fakat, zeminler çok zor şartlara maruz kalıyor” diyerek zemin boyasının ekstrem şartlara uzun yıllar boyunca dayanmak zorunda kaldığına dikkat çekti. Ahmetoğlu, “Standart boyayı üretmek kolaydır. Bir kazanın içine reçine, pigment, dolgu ve solvent karıştırırsınız ve bir boya elde edersiniz. Ama zemin boyası öyle değil. Farklı zeminlere hitap edilecek şekilde üretilmeli, diğer boyalarda olmayan birçok özelliği bünyesinde bulundurmalı hem teknik olmalı hem de göze hitap etmeli, renk ve dekoratif olarak şık durup, aynı zamanda izolasyon sağlamalı” dedi. Türkiye’nin kimya sektöründe dünyada ne konumda olduğu hakkında bilgiler veren Ahmetoğlu, şunları söyledi: “Türkiye, Almanya’nın bir adım gerisinde ama hemen ensesinde. Fakat doğudaki diğer ülkelere göre çok ileride. Kimyaya yatırım yaparak, know-how’a yatırım yaparak gelecek yıllarda sadece Orta Doğu’nun değil, dünyanın Almanya’sı biz olabiliriz.” Ağırlıklı olarak iç piyasaya çalıştıklarını ifade eden Ahmetoğlu, “Biz müşteri aramıyoruz. Müşterilerimiz bizi arayıp buluyor. Bizim firmamızda satış pazarlamacı yok. Bir bayi arama ya da herhangi bir müşteri arama gibi derdimiz yok. Reklamın en güzeli de ürünün kendini satması. Uygulanan ürün kendini gösterdiği zaman, kullanıcının komşusu, tanıdığı, müşterisi ‘bu boyayı nereden aldın’ deyip, bize ulaşıyorlar” şeklinde konuştu. Ar-Ge çalışmalarına çok fazla önem verdiklerini dile getiren Ahmetoğlu, “Yeni izolasyon grubu ürünleriyle zemin boyasının dışında Su izolasyonu değil Suya izolasyon dönemini başlatacak olan ürünlerimizin testlerinin tamamlandığını ve önümüzdeki günlerde müşterilerimizin kullanımına sunacağız. Zaten yeni fabrikamızın asıl kuruluş sebebi de yeni Ar-Ge ürünlerimizi çıkartmak üzerine olmuştur” diyerek sözlerini tamamladı.
Ankara TOBB Başkanı Hisarcıklıoğlu: “İş sürekliliği ve sürdürülebilir büyüme için sigorta şart” Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu, “İş sürekliliğinin sağlanması ve sürdürülebilir büyüme için risklerimizi sigorta şirketlerine devretmeliyiz. Yani, konutlarımızı, fabrikalarımızı, iş yerlerimizi, ticari alacaklarımızı en önemlisi de hayatımızı ve sağlığımızı sigortalatmalıyız” dedi. Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu, 30 Eylül ile 6 Ekim tarihleri arasında gerçekleştirilecek olan Sigorta Haftası nedeniyle bir kutlama mesajı yayımladı. Son yıllarda Türkiye’de ve tüm dünyada yaşanan doğal afetlerde artış gözlemlendiğini kaydeden Hisarcıklıoğlu, deprem, sel, fırtına ve yangınların çok sayıda can kaybına neden olduğunu ve sosyal ve ekonomik hayatı da olumsuz yönde etkilediğini vurguladı. “İş sürekliliğinin sağlanması ve sürdürülebilir büyüme için risklerimizi sigorta şirketlerine devretmeliyiz” Hisarcıklıoğlu, Kahramanmaraş merkezli depremlerin acısının hala taze olduğunu ve Covid-19 pandemisinin etkilerinin de yaşanmaya devam ettiğini belirterek, “Sigortacılık sisteminin çeşitli riskler için bizlere sunduğu koruma ürünleri çok büyük önem arz etmektedir. Ekonomik büyüme ve toplumsal refah için, sanayi tesisleri kurmak, yeni iş modelleri ve teknolojiler geliştirmek tek başına yeterli olmuyor. Kurulan tesislerin, elde edilen kazanımların aynı zamanda da korunması yani sürdürülebilirliğin sağlanması gerekiyor. İş sürekliliğinin sağlanması ve sürdürülebilir büyüme için risklerimizi sigorta şirketlerine devretmeliyiz. Yani, konutlarımızı, fabrikalarımızı, iş yerlerimizi, ticari alacaklarımızı en önemlisi de hayatımızı ve sağlığımızı sigortalatmalıyız” açıklamasında bulundu. Hisarcıklıoğlu, zorunlu deprem sigortasının önemine de değinerek, “Tüm dünya için örnek bir uygulama olan ve DASK kurumunca sunulan zorunlu deprem sigortasının kapsamı genişletilerek zorunlu afet sigortasına (ZAS) dönüşümü sağlanıyor. 2025 yılında yürürlüğe girecek uygulama ile vatandaşlarımız depremin yanı sıra sel, orman yangını, fırtına gibi risklere karşı da koruma altına alınacak. Felaketin olumsuz etkileri çok daha hızlı şekilde bertaraf edilecek” ifadelerine yer verdi. “Zorunlu Afet Sigortası uygulama sürecinde de acente ve eksperlerimiz önemli görevler üstlenecek” TOBB çatısı altında Sigorta Acenteleri İcra Komitesi (SAİK) ve Sigorta Eksperleri İcra Komitesi (SEİK) bünyesinde örgütlenen sigorta acenteleri ve eksperlerin, Türkiye’deki sigorta sektörünün sağlıklı bir şekilde gelişmesine önemli katkı sağladığına dikkati çeken Hisarcıklıoğlu, “Zorunlu Afet Sigortası uygulama sürecinde de acente ve eksperlerimiz önemli görevler üstlenecek. Bu vesileyle yapmış oldukları başarılı çalışmalarla, sigorta sektöründeki üyelerimizin sorunlarını her ortamda gündeme taşıyarak bunların pek çoğunun çözülmesini sağlayan SAİK ve SEİK Başkanlarımızı ve Komite Üyelerimizi kutluyorum. Birlikte çalıştığımız sigorta acentelerimiz ile sigorta eksperlerimiz başta olmak üzere, tüm sigorta sektörümüzün, çalışanların ve sigortalıların Sigorta Haftası’nı en içten dileklerimle kutluyorum” değerlendirmesinde bulundu.
İstanbul Ticaret Bakanı Ömer Bolat: "127 bin kişiye 1 milyar 218 milyon TL, 142 firmaya ise 4 milyar 840 milyon TL ceza kesildi" Ticaret Bakanı Ömer Bolat, "Bakanlığımız iç ticaret birimlerince bu yılın ilk 8 ayında 127 bin gerçek ve tüzel kişiye 1 milyar 218 milyon TL, 142 firmaya ise 4 milyar 840 milyon lira idari para cezası kesmiştir" dedi. Ticaret Bakanı Ömer Bolat, İstanbul’da düzenlenen Balkan Rekabet Platformu Toplantısı’na katıldı. Toplantının açılış konuşmasında Bakan Bolat, fahiş fiyat ve stokçulukla mücadele kapsamında yapılan çalışmalardan bahsetti. "Rekabet Kurumu’nun kartel oluşumu ve rekabet bozucu eylemlere karşı güçlü yetkileri var" Fahiş fiyat ve stokçuluk cezalarının artırıldığını belirten Bakan Bolat, "Ticaret Bakanlığı olarak regülasyon görevimiz kapsamında yaptığımız mevzuat değişikliklerinin yanında denetim görevimizi de hiç ihmal etmeden yapıyoruz. Bu kapsamda, bakanlığımız iç ticaret birimlerince 2023 yılında 55 bin 772 gerçek ve tüzel kişiye 1,5 milyar lira idari para cezası kesilmiştir. Bu yılın ilk 8 ayında ise 127 bin gerçek ve tüzel kişiye 1 milyar 218 milyon TL idari para cezası kesilmiştir. Rekabet Kurumu da rekabeti sınırlayıcı ve piyasa yapısını bozucu faaliyetlere karşı yoğun bir denetimde bulunmaktadır. Rekabet Kurumu’nun; gerek kartel oluşumu ve rekabet bozucu eylemlere gerekse hakim durumu kötüye kullanma çabalarına karşı önleyici yetkileri güçlüdür. Kurumun sektörlere yönelik denetimleri sonucunda 2023 yılında 166 firmaya toplam 2,7 milyar lira idari para cezası kesilmiştir. Kurum, bu yılın ilk 8 ayında ise toplam 142 firmaya 4 milyar 840 milyon lira idari para cezası kesmiştir" dedi. "Ticaret Bakanlığımız ve Rekabet Kurumu adil piyasa oluşumu için görevlerini titizlikle yapmaktadır" Rekabeti sınırlayıcı ve piyasa yapısını bozucu faaliyetleri engellemek için önemli mevzuat değişiklikleri yaptıklarını belirten Bakan Bolat, "Ülkemizde gerek Ticaret Bakanlığımız gerekse bağımsız bir kurul olan Rekabet Kurumu, adil rekabet ve adil piyasa oluşumu için yetkili ve sorumlu kuruluşlardır ve görevlerini titizlikle yapmaktadırlar. Ticaret Bakanlığı olarak bu süreçte adil ve etkin işleyen bir piyasa mekanizmasının tesisi için hem regülasyon hem de denetim anlamında yoğun bir çaba gösterdik. İç ticareti düzenleme anlamında; şirketler hukuku ile perakende ticarete ilişkin mevzuatlarda önemli düzenlemeler yaptık. Bu çerçevede, otomotiv sektörüne yönelik düzenlemeler kapsamında ’Motorlu Kara Taşıtlarının Ticareti Hakkında Yönetmeliği’ni yürürlüğe soktuk. Emlak sektörüne yönelik düzenlemeler kapsamında ise EİDS yetki doğrulması uygulamasını 15 Eylül itibarıyla devreye aldık. Sebze ve meyve ticareti ile lisanslı depoculuk alanlarında da bazı mevzuat düzenlemeleri yaptık. Bu süreçte, nihai tüketiciyi koruma anlamında da önemli mevzuat düzenlemeleri yaptık. Bu kapsamda; mesafeli sözleşmeler yönetmeliğinde, yenilenmiş ürünlerin satışı hakkında yönetmelikte ve iş yeri dışında kurulan sözleşmeler yönetmeliğinde değişiklikler yapılmıştır" şeklinde konuştu. "Balkan Rekabet Platformu ile adil pazarlar oluşturmayı hedeflemekteyiz" Dijitalleşme ve yapay zekâ teknolojisindeki gelişmelerin, rekabet hukuku alanında ortak standartların geliştirilmesini önemli hale getirdiğini aktaran Bakan Bolat, "Küresel düzeyde rekabet konusunda yürütülecek olan iş birlikleri, karşılıklı anlayış ve dayanışmanın gelişmesini, ortak bir akılla uyuşmazlıkların çözülmesini ve kriz dönemlerinden en az zararla geçilmesini sağlamaya yönelik olmalıdır" dedi. Balkan coğrafyasının önemine değinen Bakan Bolat, sözlerine şöyle devam etti: "Bu coğrafya, günümüzde de dünyanın üretim üssü konumunda olan Asya ile en büyük küresel pazarlar durumunda olan batı dünyası arasında hem siyasi hem de ticaret yolları ve lojistik kanalları bakımından adeta köprü konumundadır. Bu jeostratejik konum, birçok alanda olduğu gibi rekabet düzenlemeleri ve hukuk alanında da bölge ülkeleri arasındaki iş birliğini çok önemli hale getirmektedir. Bölge ülkelerinin birbirleriyle olan ticari ilişkilerinde rekabet hukuku ve kuralları konusunda belli bir standardın oluşması, bölge dışındaki aktörler ile bu alandaki ilişkilerin daha sağlam zeminde yürütülmesine de katkı sağlayacaktır. Dokuz Balkan ülkesi arasında tesis edilen Balkan Rekabet Platformu ile hem bölgesel hem de küresel ekonomi ve rekabet politikalarının gelişimine katkıda bulunmayı ve herkese fayda sağlayacak açık ve adil pazarlar oluşturmayı hedeflemekteyiz."