EĞİTİM - 13 Kasım 2024 Çarşamba 11:00

Türk Eğitim-Sen Genel Başkanı Geylan, MEB bütçesini değerlendirdi

A
A
A
Türk Eğitim-Sen Genel Başkanı Geylan, MEB bütçesini değerlendirdi

Türk Eğitim-Sen Genel Başkanı Talip Geylan, Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) bütçesi ile ilgili, “2025 yılı MEB bütçesi eğitimin ihtiyaçlarını ve beklentileri karşılayacak mı? Bütçe sadece zorunlu ihtiyaçlara mı cevap veriyor, yoksa yatırımlar için de yeterli kaynağı sağlıyor mu?” dedi.


2025 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ve 2023 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde (TBMM) görüşülürken, Türk Eğitim-Sen Genel Başkanı Talip Geylan Bakanlığın bütçesini değerlendirdi. Geylan, yaptığı yazılı açıklamada Milli Eğitim bütçesinin Türk Eğitim-Sen ve eğitim çalışanlarının beklentilerinin dikkate alınması için önemli oluğunu belirterek, “Peki 2025 yılı MEB bütçesi eğitimin ihtiyaçlarını ve beklentileri karşılayacak mı? Bütçe sadece zorunlu ihtiyaçlara mı cevap veriyor, yoksa yatırımlar için de yeterli kaynağı sağlıyor mu?” ifadelerini kullandı.



“Eğitim yatırımlarına ayrılan pay devede kulak kalmaktadır”


Geylan, “2025 yılı için Milli Eğitim Bakanlığı’na ayrılan bütçe 1 trilyon 451 milyar 715 milyon 540 bin liradır. 2025 yılı MEB bütçesinden personel giderlerine ayrılan rakam, 1 trilyon 30 milyar 744 milyon liradır. Bu da MEB bütçesinin yüzde 71’ine denk gelmektedir. Ayrıca sosyal güvenlik devlet primi giderleri (131 milyar 441 milyon TL) MEB bütçesinin yüzde 9’una, mal ve hizmet alım giderleri (116 milyar 553 milyon TL) MEB bütçesinin yüzde 8’ine, sermaye giderleri (141 milyar 254 milyon TL) MEB bütçesinin yüzde 9,73’üne, sermaye transferleri (446 milyon TL) MEB bütçesinin yüzde 0,03’üne, cari transferler de (31 milyar 275 milyon TL) MEB bütçesinin yüzde 2,15’ine tekabül etmektedir. Dolayısıyla aslında eğitim yatırımlarına ayrılan pay devede kulak kalmaktadır” ifadelerini kullandı.


Milli Eğitime ayrılan bütçeyi 2023 yılının bütçesiyle karşılaştıran Geylan, “2023 yılında MEB bütçesi 435 milyar 351 milyon lira iken, 2024 yılında MEB bütçesine yüzde 150,43 artış yapılmıştı. 2025 yılı için ise MEB bütçesinin sadece yüzde 33,1 oranında artırıldığını görüyoruz. Oysa ülkemizde eylül ayında revize edilen Orta Vadeli Plan’da (OVP) 2024 için yıllık enflasyon hedefi yüzde 41,5 olarak yer almıştır” dedi.



“Donanımsal eksiklikleri gidermeye yeterli olmadığını görüyoruz”


MEB bütçesinin yetersizliğine vurgu yapan Geylan, geçmiş yılara ait rakamları değerlendirerek, “2023-2024 eğitim istatistiklerine göre MEB bütçesinin Merkezi Yönetim Bütçeye oranı 2002 yılında yüzde 7,60, 2022 yılında yüzde 10,79, 2023 yılında yüzde 9,74, 2024 yılında yüzde 9,83’tür. MEB bütçesinin GSYH oranı; 2002 yılında yüzde 2,06, 2022 yılında yüzde 1,26, 2023 yılında yüzde 1,64, 2024 yılında yüzde 2,65 ‘tir. MEB bütçesinden yatırıma ayrılan pay 2002 yılında yüzde 17,18 iken, 2022 yılında yüzde 8,06’ya düşmüş, 2023 yılında yüzde 1,12’lik artışla yüzde 9,18’e yükselmiş, 2024 yılında ise yüzde 9,17’ye gerilemiştir. Konsolide bütçe yatırımlarından MEB yatırımlarına ayrılan pay ise 2002 yılında yüzde 22,34 iken, 2022 yılında yüzde 10,70, 2023 yılında yüzde 11,36, 2024 yılında ise yüzde 6,28 olmuştur. ‘Merkezi Yönetim Bütçesi’nden en büyük payı yine eğitime ayırıyoruz’ ifadesi doğru olmakla birlikte ne yazık ki bu oranın eğitime gerekli yatırımları yapmaya, öğretmen ve personel açığını karşılamaya, eğitimi ayağa kaldırmak için fiziki ve teknolojik alt yapıyı güçlendirmeye, araç ve materyalleri temin etmeye, donanımsal eksiklikleri gidermeye yeterli olmadığını görüyoruz” dedi.



“Daha az personele sahip kurumların bütçesi oransal olarak MEB’den çok daha fazla artış gösterdi”


Bütçe oranlarını farklı kurumlarla da karşılaştıran Geylan, "Avrupa Birliği Başkanlığı’nın bütçesi yüzde 46,27 oranında artırıldı. Devlet Arşivleri Başkanlığı’nın bütçesi yüzde 42 oranında artırıldı. Meteoroloji Genel Müdürlüğü’nün bütçesi yüzde 35,6 oranında artırıldı. Görüldüğü üzere 1 milyonun üzerinde personeli bulunan MEB’in bütçe artışı yüzde 33 oranında kalırken, çok daha az personele sahip kurumların bütçesi oransal olarak MEB’den çok daha fazla artış gösterdi” değerlendirmesinde bulundu.


Geylan, MEB bütçesinden talep ve beklentilerini dile getirdiği açıklamasında, öğretmen açığının kapatılmasının ve eğitim bütçesinin artırılmasının acil öncelikler arasında yer aldığını vurguladı. Geylan, öğretmen açığının ücretli öğretmenlerle kapatılmaya çalışılmasının sürdürülebilir olmadığını, 2024-2025 eğitim öğretim yılında ücretli öğretmen sayısının 100 bine ulaşabileceğini belirtti. Bu nedenle ücretli öğretmenlik sisteminin sonlandırılarak, kadrolu atamaların yapılması gerektiğini savunan Geylan, 2025 yılı için en az 100 bin öğretmen ataması talebini dile getirerek, eğitime bütçeden tasarruf yapılmaması gerektiğini sözlerine ekledi.


Zorunlu hizmet bölgelerinde öğretmenlere çalışmayı teşvik etmek için bölgenin mahrumiyet derecesine göre 1 ile 2 asgari ücret arasında değişen zorunlu hizmet tazminatı ödenmesini öneren Geylan, bu uygulamanın hayata geçirilmesiyle bu bölgelerdeki öğretmen açığının kapatılacağını belirtti. Ayrıca Türkiye’nin OECD ülkelerine kıyasla öğrenci başına yapılan harcama oranında oldukça geri kaldığını belirten Geylan, eğitime ayrılan bütçenin artırılmasının gerekliliğine dikkat çekti. Geylan, OECD raporlarına göre Türkiye’de eğitim kurumlarına yapılan harcamaların ciddi oranda düşük olduğunu ve bunun iyileştirilmesi gerektiğini vurguladı.



Eğitim çalışanlarının maaşlarının iyileştirilmesi


Enflasyon ve artan yaşam maliyetleri nedeniyle eğitim çalışanlarının geçim zorlukları yaşadığını belirten Geylan, ek ders ücretlerinin yüzde 100 artırılması talebini yineledi. Geylan, ayrıca sadece öğretmenlere verilen Öğretim Yılına Hazırlık Ödeneğinin tüm eğitim çalışanlarına ödenmesi gerektiğini ifade etti.



Personel ihtiyacı ve okulların donanım eksikliği


Okullara yeterli düzeyde ödenek ayrılmadığını söyleyen Geylan, okulların boya, temizlik malzemeleri gibi ihtiyaçlarını çoğunlukla okul aile birlikleri üzerinden karşılanmak zorunda kaldığını, ayrıca okullarda ciddi bir hizmetli, güvenlik görevlisi ve memur açığı bulunduğunu savundu. Özellikle güvenlik personelinin okullarda yaşanan şiddet olaylarının önlenmesinde önemli bir rol oynayacağını vurgulayan Geylan, tüm sorunların çözülmesi için MEB’in eğitim bütçesini artırması ve eğitim çalışanlarının haklarının iyileştirilmesi gerektiğini ifade etti.


Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Mersin Mersin’de Glütensiz Kafeden çölyak hastalarına destek Mersin Büyükşehir Belediyesi, iştiraklerinden biri olan Denizkızı Turizm A.Ş. bünyesinde yeni bir ilke imza atarak Glütensiz Kafe-Marketi hizmete açtı. Glüten hassasiyetinden dolayı mide, bağırsak, cilt, kilo ve daha birçok problem yaşayan hastaların piyasada yüksek maliyetler sebebi ile ulaşmakta zorlandığı ürünleri tek bir noktada toplayan Büyükşehir Belediyesi, hayata geçirdiği uygulama ile glüten hastalarına umut ışığı oldu. Dışarı çıktığında acıkma endişesi taşıyan glüten hastalarının hem sosyalleşebileceği hem de gönül rahatlığı ile tüketebileceği ürünlerin yer aldığı işletmede, her türlü hamur işinden aperatif yiyeceklere varıncaya kadar pek çok ürün yer alırken, paketli ürünlerin satışı da yapılıyor. Yenişehir ilçesinde bulunan Antika Pazarının hemen yanında yer alan işletme, çölyak hastaları ve glüten hassasiyeti bulunan vatandaşlara lezzetli ve glütensiz pek çok ürün seçeneği ile geniş bir yelpazede hizmet sunuyor. “Glütensiz beslenmek zorunda olanları ve tercih edenleri ağırlamak istedik” Denizkızı Turizm A.Ş.’de gıda mühendisi Çağrı Demirtaş, Glütensiz Kafe-Marketi 15 gün önce hizmete açtıklarını belirterek, “Zaruri olarak glütensiz beslenmek zorunda olan ya da glütensiz beslenmeyi tercih eden insanları ağırlamak amacıyla açtık” dedi. Demirtaş, işletmeyi açmadan önce saha araştırması yaptıklarını söyleyerek, “Bu proje başlamadan önce bize gelen talepleri inceledik. Bunun dışında da şehir dışında olmak üzere örnek temsil edecek yerleri araştırdık. İnsanlar günümüz koşullarında ürünlere fiziksel anlamda ulaşabiliyorlar ancak güvenle oturabilecekleri ve sosyalleşebilecekleri bir alan yok. Biz de bunun üzerine çalışıp böyle bir yeri hizmete açtık ve devamı da gelecek” ifadelerine yer verdi. “Çalışanlarımız çapraz bulaşma bilinciyle çalışacak” işletmede yer alan çeşitlerin bilgisini de veren Demirtaş, “Hamburger, makarna, pizza, salatamız var. En önemlisi de burada glüten içeren hiçbir ürün yok. Çalışanlarımız çapraz bulaşma (glütensiz gıdaların, glüten içeren gıdalarla doğrudan ya da dolaylı yollarla temas etmesi sonucu glüten partiküllerinin bulaşmasını ifade eder) bilinciyle çalışacak. Glüten içeren ürün girmeyeceğini bilerek gelen misafirlerimiz de rahatlıkla ve güvenle glütensiz ürünlerini tüketebilecekler” diye konuştu. “Vatandaşlarımızı keyifle ağırlayacağız” Demirtaş son olarak, “Şirketimizin 7’den 70’e her zevke hitap eden konsepti var. Glütensiz Kafe & Marketimiz de bunlardan biri oldu. Glütensiz beslenmeyi tercih eden ya da zorunlu olarak glütensiz beslenen vatandaşlarımızı keyifle ağırlamaktan onur duyacağız” dedi.
İzmir Ömrünün yarısından çoğu diyalizde geçti İzmir’de 18 yılı evde olmak üzere toplam 32 yıl diyalize bağımlı bir yaşam süren Cengiz Yelegen, kadavradan yapılan bağışla hem özgürlüğüne hem de yeni bir yaşama kavuştu. Türkiye’de ilk evde diyaliz hastası olan Yelegen, “Kendime çok iyi baktığım, doktorlarımın sözünden çıkmadığım için diyalizli yıllarım çok uzun sürebildi. Şimdi ise 26 yaşıma geri döndüm. Makineli yaşamdan kurtuldum, özgürüm” dedi. İzmir’in Buca ilçesinde annesi Düriye ve babası Celal Yelegen ile birlikte yaşayan 58 yaşındaki Cengiz Yelegen, askere gitmeden önce nefrit (böbrek iltihabı) geçirdi. Asker dönüşü yüksek tansiyon şikayeti yaşayan talihsiz adam, 1992 yılının sonlarına doğru rahatsızlandı. O yıla kadar Bitlis’in Tatvan ilçesinde yaşayan Yelegen, daha iyi tedavi imkanları olduğu gerekçesiyle ailesiyle birlikte İzmir’e taşındı. Burada kendisine ‘böbreklerinin tamamen iflas ettiği’ söylenen Yelegen, diyalize başladı ve 14 yıl boyunca çeşitli merkezlerde haftanın üç günü diyalize bağlandı. 14 yılın sonunda ise Türkiye’de evde diyaliz uygulaması için adımlar atılmaya başlanınca, bu uygulamanın ilk hastası oldu. 8 aylık eğitimden sonra evde diyalize girmeye başlayan Yelegen, bu şekilde 18 yıl geçirdi. İlk diyalize girdiği yıllarda hepatiti olduğu için nakil olmaktan korkan Yelegen geçen yıl doktorunun ‘tıbbın çok ilerlediğini’ söyleyip ‘böbrek nakli’ önermesi üzerine korkularını geride bıraktı ve nakil için Acıbadem Kent Hastanesi’ne başvurdu. Uygun canlı vericisi olmayan Yelegen yaklaşık 11 ay önce kadavra listesine adını yazdırdı. Umudu yoktu Bağış çıkacağı umudu olmayan Yelegen’in, 18 Ekim’de nakil için çağrılan adaylar arasında en uygun hasta olduğu belirlendi. 32 yıllık diyaliz hastası, Uzm. Dr. Işık Özgü başkanlığında Uzm. Dr. Uğur Saraçoğlu, Doç. Dr. Ebru Sevinç Ok, Prof. Dr. Hüseyin Töz, Uzm. Dr. Gökhan Ekin ve Doç. Dr. Mert Akan’dan oluşan ekip tarafından nakil operasyonuna alındı. Başarılı geçen nakil sonrası Yelegen, sağlığına kavuşarak makineye bağlı olmaktan kurtuldu. “Şimdi çok iyiyim, 26 yaşıma geri döndüm” Tedavi için göç ettikleri İzmir’de babasıyla birlikte bir elektrikçi dükkanı işleten Yelegen, hastalığı yüzünden yaptığı evlilik planından vazgeçtiğini belirterek şunları kaydetti: “Diyalize girdiğim ilk yıllarda Türkiye’de böbrek nakli bu kadar ileri değildi. Hepatit nedeniyle ‘risk olur, gençsin’ dediler. Organ reddi yaşamış hasta gördüm, korktum. 14 yıl çeşitli merkezlerde diyaliz gördüm. 2006 yılında doktorum evde diyaliz uygulamasından söz etti. Böyle bir şey benim hayalimdi, hemen kabul ettim. Eğitim aldım, sonrasında 18 yıl boyunca gün aşırı evde sabaha kadar makineye bağlandım. Geçen yıl bir diyaliz merkezi doktoru böbrek nakli olmamı önerdi. Ben riskten bahsedince, doktorum da ‘tıbbın ilerlediğini, riskin her yerde olduğunu, sokağa çıktığında bile insanın başına bir şey gelebileceğini’ söyledi. Nakil olmaya o an karar verdim. Bir yıl bile beklemeden bağış çıktı. Nakil oldum ve şimdi çok iyiyim. 26 yaşıma geri döndüm, çok mutluyum. Hala rüyada gibiyim, makineden kurtulduğuma inanamıyorum. Hayatım değişti. Bu organı kim bağışladıysa Allah razı olsun.” “Bir günlük bile program yapamıyordum” “Bunca yıl kabullendiğim için diyalize dayanabildim. Annem de çok titizdi, bana çok iyi baktı. Ben de kendime iyi baktım” diyen Yelegen, “Fazla sıvı almamamız gerekiyor. Doktorların her sözünü dinledim. Çok isyan eden diyaliz hastaları gördüm. Kabullenirsen iyi oluyorsun. Diyaliz yüzünden bir günlük tatil programı bile yapamıyordum. Fakat şimdi özgürüm ve ilk yapacağım iş memleketime gidip 15-20 gün tatil yapmak olacak” açıklamalarında bulundu. “Ömrünün yarısından çoğu diyalizde geçmiş” Hastası ve diyaliz süresi sonrası nakil konusunda bilgi veren Acıbadem Kent Hastanesi Böbrek Nakli ekibinden Nefroloji Uzmanı Dr. Ebru Sevinç Ok, özellikle hepatit C tedavisinde yeni ilaçlar sayesinde çok gelişme kaydedildiğini, eskiye göre çekincelerin çoğunun ortadan kalktığını, ağır karaciğer hastası olmadıkça nakil olmaya hiçbir engelin bulunmadığını söyledi. Sözlerini sürdüren Doç. Dr. Ok, şöyle konuştu: “Cengiz Bey 32 yıldır diyalize giren bir hasta, çok uzun bir süre ve nadir görülen bir durum. Türkiye’de 30 yılı aşkın kaç tane diyaliz hastası var bilmiyorum. Erken yaşlarda diyalizle tanışmış, bütün hayatını diyalizle geçirmiş. Bu kadar yıl sonra her şeye rağmen biz ona nakil yapabildik. Onun için çok özel bir nakil oldu. Uzun diyaliz süresi çok önemli. Çünkü diyalizde hastalar hem yaşam şanslarını yitirme hem de kalp hastalıkları gibi çok büyük problemlerle karşılaşabilmekte. Cengiz Bey’in bu kadar yıldır sürdürebilmesi de iyi bir tedavi şekline, ev diyalizine bağlı.” “Hastaların umudunu kaybetmemesi çok önemli” Cengiz Yelegen’in, Türkiye’de ilk evde diyaliz hastası olması sebebiyle, hayatını sağlıklı bir şekilde sürdürmesine yardımcı olan bu diyaliz yöntemiyle devam ettirdiğini belirten Doç. Dr. Ok, “Hasta gayet iyi. Burada hastaların umudunu kaybetmemesi çok önemli. Uzun zaman geçti gibi düşünmemek lazım. Elbette ki diyaliz süresini çok uzatmadan bir an önce nakil olması herkes için çok sağlıklı bir şey. Kendine iyi baktığı, uygun bir diyalize devam ettiği taktirde birçok hasta nakil olabiliyor” diye konuştu.